Skip to content
Home » El Hidaye – ücretsiz pdf indirin

El Hidaye – ücretsiz pdf indirin

EL HİDAYE  Şeyhü’l-Îslâm Burhanüddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî

El Hidaye
  • Kitap başlığı:
 El Hidaye Ucretsiz Pdf Indirin
  • Yazar:
Ali b. Ebû Bekir Merginânî
  • Kitap Sayısı
1867
  • Dil:
Türkçe
  • Görünümleri:

Loading

  • PDF Doğrudan  
İndirme için tıklayın
  • Satın al  
Kağıt Kapak için

El Hidaye  Şeyhü’l-Îslâm Burhanüddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî

EL-HIDAYE

  • Önsöz 2
  • Bidayetü’l-Mübtedi Şerhi Hidaye 2
  • Mütercimin Önsözü 2
  • EL-HİDAYE YAZARININ HAYAT TARİHÇESİ 3
  • Doğumu Ve Vefatı 3
  • Kendisini Okutanlar 3
  • Çağdaşlarının, Hakkındaki Sözleri 3
  • Eserleri 3
  • Hidaye Yazarının Mezhep Uleması Arasındaki Yeri 4
  • Müellifin, Bu Kitabında Kendisine Has Olan Bir Takım Üslup Ve
  • Alışkanlıkları

EL-HIDAYE- Önsöz

Din kardeşlerimize hizmet etmeyi vazife bilen müessesemiz, daha önceleri yayınlamış olduğu Sünen-i Îbn-i Mâce, Kabir Âlemi, Sîret-i İbn-i Hişam gibi eserlerden sonra, şimdi de Hanefi mezhebi üzerine yazılmış kaynak eserlerden sayılan “EL HÎDAYE” yi neşretmiş bulunuyoruz.

Müslüman din kardeşlerimizin dünyevî ve uhrevî pek çok sorularına rahatlıkla cevap bulabilecekleri bu değerli eseri, kıymetli âlim- lerimizden Emekli Müftü Ahmedi Meylânî tarafından günümüzün an- laşılır Türkçesi ile büyük itina gösterilerek hazırlanmıştır. Aynca eserin dip notlarında kaynakların yerleri de gösterilmektedir.

Eserin neşir sahasına çıkmasını bize müyesser kılan Allah Teâlâ Hazretlerine hamd eder, inşaallah daha nice eserleri bizlere neşretmeyi nasib eder.

Okuyucuların istifade ve takdirleri bizim için en büyük sürür ve mânevi ecir vesilesi olacaktır. Cenâb-ı Hakk’a hamd, Peygamberine salat, ümmetine rahmet olsun.

Kahraman Yayınları Fethullah Kahraman1[1]

Bidayetü’l-Mübtedi Şerhi Hidaye

Türkistan’ın Fergane bölgesinde Merğınan şehrinde hicri 511 yılında doğan Burhaneddin Ebu’l-Hasan Ali, büyük alimlerden olup Hazreti Ebû Bekir (Radıyallahu anh)’in soyundandır. tslâmî ilimlerin her dalında kıymetli eserler vermiş ve çağdaşı olan alimlerin takdirlerine mazhar olmuştur.

İslâm fıkhı üzerinde önce herkesin yararlanabileceği özlü ve kısa bir kitab hazırlamış ve buna «Bidayetü’l-Mübtedi» adını vermiştir. Daha sonra bunu yeterli bulmayarak genişletmek istemiştir. Gördüğü bu lüzum üzerine bu kitabını şerh ederek seksen cild haline getirmiş ve ona, “Kifayetü’l-Müntehi” adını vermiştir.

Bugün, bu eserinin nüshalarına rastlanmamaktadır. Ancak bu eserin de çok geniş olması sebebiyle kâtibler tarafından yazılıp çoğaltılmasının bir hayli güç olduğunu ve faydalanma bakanından kolaylık sağlayamayacağını düşünerek bunu daha yararlı bir hale sokmak istemiştir. Nihayet 573 H. yılında Bidayetü’l-Mübtedi adlı kitabına ikinci defa olarak dört cüz halinde bir şerh yazmış ve buna da, “Hidaye” adını vermiştir. Bu kitabın Önemini bizzat kendileri, şiirlerinin birinde şöyle ifade ederler:

Hidaye öyle bir kitabdır ki, onu öğreneni hidayet yoluna iletir, körün gözünü aydınlığa kavuşturur.

“Ey akü sahibi! Sen ona sanl ve onu öğren; çünkü onu öğrenen, manevî İsteklerin en yükseğine erişmiş olur.”

Bu eser, bugün bile İslâm ülkelerinin çok yerlerinde okunup oku- tulmakta ve kıymetini muhafaza etmektedir. Hanefi mezhebi üzere yazılmış kaynak eserlerden sayılabilir. Böyle bir eserin, hocalarımızdan (Emekli Müftü Muhterem Ahmed Meylâni) tarafından Türkçeye çevrilmesiyle iyi bir hizmet yapıldığı muhakkaktır.

Gerek mütercim için ve gerekse, basımını sağlayan yayınevi sahipleri için sadaka’i Cariye kabilinden sevab vesilesi olmasını ve okuyucuların da faydalanıp gereği üzere işlem yapmalarını yüce Allah’dan dilerim. 3/1/198 A. Fikri Yavuz ((Şeyhü’l-Îslâm Burhanüddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/7-8))

Mütercimin Önsözü

Yüce Allah’a hamd ve senalar, onun son Peygamberi olan Hz. Muhammed (Aleyhi’s-salatü ve’s-selâm)’a da sayısız salât ve selâmlar olsun.

Sayın okuyucu, elindeki bu değerli eseri tercüme etmek benim için büyük bir mutluluk kaynağı olmuştur. Çünkü bu çalışmayla Hanefi fıkhının en mutemet kaynaklarından biri daha yeni neslin istifadesine sunulmuş olmaktadır. Nitekim beni –özellikle- bu eseri tercüme etmeye yönelten amil, eserin mukayeseli olması ve İslâm fıkhı konusunda okuyucunun muhakemesini geliştirecek nitelikte bulunmasıdır:

Bu arada, tercümedeki bazı özellikleri açıklamakta yarar görmekteyim. Şöyle ki:

  1. Eserin Arapça ifadesi bir hayli muğlak olup konulann işleniş tarzı herkesin rahatça anlayabileceği kolaylıkta olmadığından, okuyucu tercümede de aynı zorluklarla karşı karşıya bırakmamak için metne bağlı kalmaktan çok, elden geldiği kadar, kolay anlaşılır ve açıklamalı bir üslup tercih ettim. Bununla beraber, eserdeki zorluğun tamamen ortadan kaldırılmış olduğunu iddia edemem.
  2. Eserdeki aktüel olmayan bazı klasik örnekler, çağa uygun ve modern örnekler durumuna getirilmiştir. Aynı amaçla köle ve cariyelerle ilgili kısımlar tercüme edilmemiştir.
  3. Müellif, “el-Mebsut”, “Kudurt Muhtasarı”, yahut “el-Cami-üs- sağir”den bir söz naklettiği zaman, bu kitapların adını vermeyip birincisîne “Asıl”, ikincisine «Muhtasar», üçüncüsüne de “el-Kitab” de- mektedir. Biz ise, bu kitapların asıl adlarını vermeyi ve müellifin, kendi tarafından esere bir söz katmak ihtiyacını duyduğu zaman, tevazu göstererek “Zaif kul diyor ki” şeklinde kullandığı ifadeyi “Ben diyorum ki” şeklinde değiştirmeyi tercümeye daha uygun bulduk.

4- Müellifin önsözünde de geçtiği üzere, bu eser kendisinin daha önce

TEYEMMÜM BABI

Yolculukta olan veyahut şehir dışında olup da, şehirden bir mil veya daha fazla uzaklıkta bulunan kimse su bulamazsa toprağa teyemmüm eder. Çünkü Cenâb-ı Hak (Azze ve Celle) :

“Eğer hasta veyahut yolculukta, ya da olup da su bulamazsanız güzel bir toprağa teyemmüm ediniz”(( Maide: 5/6.)) buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) da: “Toprak, müslüman kişi için on yıla kadar da olsa- su bulamadığı sürece temizleyicidir”(( Ebû Davud, Tahur s. 53; Tirmizi, Tahur s. 17; Nesai, Tahur s. 61; Behaki, s. 212, 217 ve 230. Nasb-ürraye c. 1 s. 148)) buyurmuştur.

Şehirden uzaklığın bir milden az olmaması, muhtar olan görüşe göre şarttır. Zira su bulunmadığı zaman bir mil uzaklıktan şehre gitmede güçlük vardır. Sonra, teyemmüm edebilmede, namazı kaçırma korkusuna değil, uzaklığa itibar olunur. Çünkü eğer kişi, uzaklığı bir milden az olan yerden şehre gitmekle namazını kaçın yorsa kusur kendisinindir. Zira eğer namazını geciktirmemiş olsaydı böyle bir durumla karşılaşmazdı.

Eğer su bulunuyor ve fakat kişi hasta olduğu için, abdest aldığı takdirde hastalığı artıyorsa, yine teyemmüm edebilir. Zira yukarıda okuduğumuz âyet-i kerime bunu emreder. Hem de, fahiş fiatla su almanın ziran, abdest almakla hastalığı artan kimsenin zararı kadar olmadığı halde, suyu fahiş fiatla almayıp teyemmüm edilebilirken, abdest almakla hastalığı artan kimsenin abdest almayıp teyemmüm edebilmesi evleviyetle lâzım gelir. Abdest almakla hastahğın artması, ister suyu kullanmaktan, ister abdest almada zorunlu olan vücut ve kol hareketinden ileri gelsin, farketmez. Her iki durumda da abdest almayıp teyemmüm edilebilir. Îmam-ı Şafii ise (Allah rahmet eylesin): “Eğer hasta olan kişi, abdest almaktan ölüm endişesini duyuyorsa teyemmüm

MESTLERİN ÜZERİNE MESH BABI

Abdest alırken ayakları yıkamayıp mestlerin üzerini meshetmekle yetinmenin cevazı, sünnet ile sabittir. Bu konuda varit olan hadisler o derecede meşhurdur ki “Mestleri meshetmenin cevazım inkâr eden kimse, ehl-i sünnetten sayılmaz” demişlerdir. Fakat caiz olduğuna inanıp, ancak ayakları yıkamanın daha iyi olduğunu söyliyerek mesih yapmayan kimse, mesih yapan kimseden daha fazla sevap kazanmış olur.

Abdestli iken mestlerini giyen ve sonra abdesti bozulup yeniden abdest almak istiyen kimse, ayaklarını yıkamak yerine mestlerini meshedebilir. “Abdest almak istiyen kimse” dedik. Çünkü gusletmek istiyen kimse için ayaklarını yıkamak yerine mestlerini meshetmesi caiz değildir.

 “Abdestli iken mestlerini giyen” dedik. Çünkü abdestli değilken mestlerini giyen kimse, abdest alırken mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkamak zorundadır. Buna göre, müstahaza olan kadın eğer kanı akarken abdest almış ve ondan sonra mestlerini giymiş ise, namaz vakti çıktıktan sonra bir daha abdest aldığında mestlerini meshedemez.

Çünkü bu kadın, zarurete binaen her ne kadar birinci abdesti ile namaz kılabiliyor idiyse de, esasında abdestli olmayıp namaz kılabilmesi zaruretten dolayı idi. Bunun içindir ki abdesti bozulmasa bile, bir yeni namaz vaktinin girmesinde abdes tini yenilemesi gerekir. Bunun gibi, su bulunmadığı için teyemmüm eden ve teyemmümlü iken mestlerini giyen kimse de, abdest alırken mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkamak zorundadır. Çünkü bu da her ne kadar teyemmümü ile namaz kılabiliyor idiyse de, abdestli değilken mestlerini giymişti. Ancak şunu bilmeliyiz ki

-bizim mezhebe göre- eğer kişi ayaklarını yıkadıktan sonra mestlerini giyer ve ondan sonra yüz ve ellerini yıkar ve başını meshederse, abdesti bozulup bir daha abdest aldığında mestlerini meshedebilir. Zira bu kimse, mestlerini giyerken her ne kadar tam abdestli değil idiyse de,

mestlerini giymeden Önce ayaklarını yıkadığı için, abdestinin bozulması

ile abdestsizlik ayaklarına geçmiş olmaz.

Mestleri meshedebilmenin süresi, evinde olan kimseler için abdestlerinin bozulduğu andan itibaren yirmi dört saat, yolculukta olan kimseler için de keza mezkûr andan itibaren üç gün üç gecedir. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

Evinde olan kimse, bir gün bir gece, yolculukta olan kimse de üç gün üç gece, meshedebilir83 [1] buyurmuştur.  Sürenin, kişinin abdesti bozulduğu andan itibaren başlamasının sebebi, çünkü mestler, abdestsizliğin ayaklara geçmesini önler.(Mestleri meshin keyfiyeti de şöyledir: Elin parmaklan mestlerin ön uclan üzerine koyulup boğazları tarafına doğru çizgiler halinde çekilir. Zira Muğiyre b. Şube (Radıyallâhü anhüan)’ın rivayetine göre Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mestlerini bu şekilde meshederdi.

Muğiyre demiştir ki: Ben Peygamber Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bakıyordum. Mestleri üzerinde çekilmiş birer çizgi gibi olan parmak izleri hâlâ gözümün önündedir. 84 [2] Sonra, mestleri meshederken üzerini meshetmek gerekir, ökçe ile dip kısmının meshi caiz değildir. Çünkü mesihte kıyastanudul edilmiştir.

Kıyas, necaseti gidermiyen meshin, necaseti gideren yıkamanın yerine geçmemesini gerektirir. Bunun için Şeriatta varit ne ise, onu gözetmek gerekir. Mestleri meshederken parmaklar tarafından başlamak müstahaptır. Çünkü ayaklan yıkamada nasıl parmaklar tarafından başlamak müstahap ise, bu da onun yerine kâim olduğu için keyfiyet bakımından onun gibi olması iktiza eder.

Mesihte farz olan miktar, elin üç parmak yeri kadardır. Kerhi (Allah rahmet eylesin) “Üç ayakparmağının yeri kadardır” demiş ise de, mesih…

Kitap “El Hidaye Ucretsiz Pdf Indirin” hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ücretsiz pdf olarak almak için aşağıdaki indirme düğmesini tıklayın

Bozuk bağlantıyı bildirin
Siteyi Yardim Et


for websites

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *