Skip to content
Home » Camiul Ehadis – CÂMİU’L-EHÂDİS pdf ındırın

Camiul Ehadis – CÂMİU’L-EHÂDİS pdf ındırın

CAMIUL EHADIS
  • Kitap başlığı:
 Camiul Ehadis Camiul Ehadis Pdf Indirin
  • Yazar:
Muharrem Tan
  • Kitap Sayısı
746
  • Dil:
Türkçe
  • Görünümleri:

Loading

  • PDF Doğrudan  
İndirme için tıklayın
  • Satın al  
Kağıt Kapak için

CAMIUL EHADIS – Örneği

İmam Bühârî

Adı: Muhammed b. İsmail b. İbrahim b. el-Muğîre b. Berdizye Künyesi: Ebû Abdullah

Nisbesi: el-Cu’fî; bu nisbetin kökeni, Buhârî’nin ikinci dedesi olan Muğîre’nin, Yemen el-Cu’fî’nin elinde Müslümanlığa girme­sidir. Muğîre, azatlı k?öle olması itibariyle el-Cu’fî’ye nispet edil­miştir.

Buhârî râsbesiise, doğup büyüdüğü Buhara’dan gelmektedir.

Doğum tarihi: Hicrî 194 yılı şevval ayının Î cuma günü­dür. (21. Temmuz.810)

Doğum yeri: Buhara şehridir.

Çocukluğu: Buhârî’nin babası İsmail de hadisçi idi. Ancak -,görüldüğü kadarıyla- rivayeti bol değildi. Oğlu tarafından et-Târihul-kebîr adlı eserinde anılmış olup Hammâd b. Zeyd ve Ab­dullah b. el-Mübârek’i görmüş, Mâlik b. Enes’ten hadis rivayet etmiştir.

İsmail, oğlu Buhârî henüz küçük bir çocukken vefat etmiş ve küçük Muhammed çocukluğunu annesinin eteğinde yetim bir ço­cuk olarak geçirmiştir. Babası annesine ve ona hayli yüklü mik­tarda bir miras bırakmış ve ölüm döşeğinde yatarken şöyle demiş­ti: “Servetimde haramlık veya şaibe izi taşıyan tek bir dirhem bile yoktur.”

Buhârî, bu helal serveti babasının ruhunu şâd edecek bir yol­da, ilim öğreniminde harcamıştır.

Henüz çocuk yaşta iken annesi ve ağabeyi Ahmed ile hacca giden Buharı, bir süre Hicaz’da kalarak ilim öğrenmiştir.

Görme gücünü kaybedişi: Gancâr, Târîhu Buhara adlı ese-Lnde anlatır: Buhârî gözlerini henüz genç yaşta kaybetmişti. An-esi yetim yavrusunun bu hâline üzülür, tekrar görmesi için sü-ekli dua ederdi. Acılı kadıncağız bir gece rüyasında İbrahim Pey-amber (as)’i gördü. Hz. İbrahim (as) ona şu müjdeyi verdi:  Allah dualarını kabul etti ve oğlunun gözlerini geri verdi!” Jerçekten de genç Buhârî o sabah uyandığında gözleri eskisi gibi örmeye başlamıştı. Bu olay, Yüce Allah’ın henüz küçüklüğünde na olan bir lütfudur.

 

Öğrenim Hayatı

Zekâ ve dikkati: Buhârî, hızlı ezberleme, çok iyi kavrama yete-eğiyle güçlü bir hafizaya sahipti. Çağında onun gibisi yoktu den-e yeriydi. Zekâ, hafıza, kavrayış ve hemen her konuya hızla inti-ak etme kabiliyetleriyle eşsiz bir çocuktu. Daha ergenlik çağına irmeden arkadaşlarına özel yetenekleriyle sivriliyordu. Kendisi unu şöyle anlatır:

“Hadis ezberleme isteği küttapta içime doğmuştu.”

Kâtip Muhammed b. Ebî Hatim sordu: O zaman kaç yaşınday-m?

Buhârî cevap verdi: On yaşımda veya daha küçüktüm. Sonra ütüphaneden çıktım ve Dâhilî’ye ve diğerlerine gitmeye başla-im. Bir gün öğrencilere hadis okurken şöyle dedi:

Süfyân, Ebu’z-Zübeyr’den, o İbrahim’den rivayet etti ki..

Ben araya girerek:

Ebu’z-Zübeyr İbrahim’den rivayette bulunmamıştır, dedim.

Beni azarlayarak susturmak isteyince:

Yanınızda varsa senedin aslına bakın o zaman, dedim.

Odasına gidip senedin aslına baktıktan sonra çıkü ve yanımıza önünce sordu:

O senedin aslı nasıldır çocuk? Senedi zikrederek:

Zübeyr, İbn Adiyy, o İbrahim’den rivayet etti, şeklindedir, de­dim.

Bunun üzerine kalemi aldı ve kendi kitabını düzelterek ekledi:

Doğru söyledin.

Buhârî bunu anlatınca biri sordu: -Ona itiraz ettiğinde kaç yaşındaydın? 11 yaşındaydım, diye cevap verdi. Hâşid b. İsmail anlatır:

Buhârî gençliğinde bizimle birlikte Basra’nın büyük hocaları­na giderdi. Hocanın naklettiklerini yazmazdı. Böyle günler geçti. Nihayet onaltıncı gün hocaların naklettiklerini yazmadığı için kendisini kınadık. Bize şöyle dedi:

Fazla üzerime geldiniz. Haydi şimdiye kadar yazdıklarınızı gösterin bana! On beş binden fazla hadis yazmıştık. Onların ta­mamını ezberden okuyuverdi. Yazdıklarımızı onun hafizasıyla sınar olmuştuk.

Ebû Bekir el-Kelûzânî anlatıyor:

-Muhammed b. İsmail gibisini görmedim. Hadis dolu bir mec­muayı alır, şöyle dikkatle bakardı. Mecmuada bulunan hadislerin metin ve senedlerini bu bakışla bir kerede ezberleyiverirdi. Yüce Allah’ın ihsan ettiği bu üstün meziyet, onu sonraları yaşıtlarını geçip devrin gözde simalanyla yarışan bir hadis âlimi yaptı.

Hadis Öğrenimi: İmam Buhârî hadis öğrenimine ergenlik ça­ğına girmeden başlamıştı. Hadis sevgisi onun kanma karışmış, da­marlarında akan bir sel gibiydi. O, sanki bu görev için yaratılmıştı. Ba­basının bıraktığı yüklü miras da bu konuda yardıma olmuştu. Kendisi anlatıyor:

,Her ay beş yüz dirhem alır ve bunu hadis öğrenimi için har­cardım. Rabbimin katındaki daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

Hadis meclislerine giderdi. Küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i ve o devirde var olan hadis kitaplarını ezberlemişti. Ezberlediği kitapların başında Abdullah b. el-Mübârek, Vekî b. el-Cerrâh’ın siinne; ve zühde dair yazdıkları geliyordu. Fıkıh ve re’y üzerinde de kafi yormuştu.

Şöyle dediği nakledilir: On altı yaşımda iken Ibn el-Mübârek ve Vekî’in kitaplarını okumuş, re’y ehlini kastederek- onların âi görüşlerini öğrenmiştim

Gezileri: Hadis ehlinin mesleğinde ‘rihle’ denen gezilerin çci bariz bir yeri ve önemli bir itibârı vardı. Buharı, bu ilme gösterdi ği ilgi sebebiyle kendinden öncekilerin sünnetine uydu. Beldesir deki hadis şeyhlerinden dinlemekle yetinmedi ve başka şeyhler de dinlemek üzere gezilere çıktı. İlk gezisi h. 210 yılında annesi v? ağabeyiyle birlikte Mekke’ye yaptığı hac gezisiydi. O sırada on al: yaşndaydı.

Buhârî’nin hadis öğrenimi için ziyaret ettiği yerler:

1- Horasan ve civarı, 2- Basra, 3- Küfe, 4- Bağdat, 5- Mekk; Medine (Hicaz), 6- Şam, 7- Cezire (Fırat-Dicle arasındaki şehirler 8- Mısır.

Buhârî anlatıyor: Şam, Mısır ve Cezire’ye iki defa, Basra’y-dört defa gittim. Hicaz’da altı yıl ikâmet ettim. Küfe ve Bağdat’a ka: defa gittiğimi sayamıyorum.

 

Hocaları:

İmam Buhârî, tebe-i tâbünin küçüklerinden bir topluluğa je tişmiş, onlar dışında birçok şeyhten hadis rivayet etmiştir. Kene si bu konuda şöyle der: Aralarında hadis sahibi olmayanın b* lunmadağı tam bin seksen kişiden hadis yazdım.

Buhârî’nin hadis naklettiği belli başlı hocalar şunlardır:

  1. Ebu Âsim en-Nebîl, 2. Mekkî b. İbrahim, 3. Muhammed: İsa b. et-Tabbâ’, 4. Ubeydıülah b. Musa, 5. Muhammed b. Selâi el-Beykendî, 6. Ahmed b. Hanbel, 7. İshâk b. Mansûr, 8. Hallâd: Yahya b. Safvân, 9. Eyyûb b. Süleyman b. Bilâl, 10. Ahmed: İşkâb.

 

Menkıbeleri:

İmam Buhârî hadis öğrenimi ve neşriyle meşgul olduğu kadar ilmiyle amel eden, Rabbine tâatini hakkıyla yerine getiren bir in­sandı. Onda evliya ve sâlihlere özgü sıfatları açıkça görebilirdiniz. Bu hayat tarzı sayesinde insanların gönüllerinde sayılan ve sevi­len bir yere sahip olmuştu.

Kâtibi Muhammed b. Ebî Hatim şöyle derdi: Buhârî, seher va­kitlerinde on üç rekât namaz kılar, bir rekât vitirle bitirirdi.

Bir başkası ise şunu anlatmıştır: Ramazan ayının ilk gecesi arkadaşları onun evinde toplanırdı. Buhârî onlara namaz kıldırır, her rekâtte yirm ayet okurdu. Kur’an-ı Kerim’i hatmedinceye ka­dar böyle devam ederdi. Seher vakitlerinde Kur’an’ın üçte biri ile yarısı arasında bir miktar okurdu. Bu şekilde her üç gecede bii Kur’an’ı hatmederdi. Cum’a günleri Kur’an’ı baştan sona okur, iftar saati hatmi bitirdiğinde şöyle derdi: “Her hatimde, kabul edilmiş bir dua imkânı olur.”

Bir gün namazda iken bir eşek arısı tarafından tam on yedi kez sokulmuştu. Namazı bitirdiğinde ev halkına şöyle dedi: “Ba­kın hele, namazda beni rahatsız eden şey neymiş?”

Baktıklarında eşek arısı tarafından sokulan tam on yedi yeri nin kabarmış olduğunu gördüler. Bu kadar acıya rağmen namazı nı bölmemişti. Nasıl dayandığı sorulunca şöyle dedi: Bir ayet oku yordum, onun bölmek istemedim.

Eli açık, ihsanı bol, cömert, tevazu ve verâ sahibi bir insandı Hayatı bunu kanıtlayan sahnelerle doludur. İşte onlardan bazıları:

1- Bir keresinde inşaat yaptırıyordu. Kalabalık bir toplulul yardıma gelmişti. Kendisi de boş durmuyor kerpiç taşıyordu. “Ebî Abdullah! Bırak başkası taşısın” dediklerinde “Bunun bana fayda sı olur” diyordu. İnşaata yardım için gelenlerin yemesi için bi inek kestirmişti. Etler pişince onları sofraya davet etti. Yüz belk daha fazla insan vardı. Bu kadar kişinin geleceğini kestiremedig için sadece bir inek kestirmişti. Buna rağmen gelenlerin hepsi güzelce doydular. Sofra hâlâ dokunulmamış ekmekle doluydu.

  1. Bir keresinde ona mal getirilmişti. Akşam üzeri birkaç car beş bin dirhem kârla o malı satın almak için evine gel( Onlara “Akşam vakti ticaret olmaz, şimdi gidin” dedi. Ertes a bah başka tüccarlar gelerek onbin dirhem kâr teklif ettiler, -m onları geri çevirerek şöyle dedi: “Dün akşam, o malı başka bine-rine vermeye niyet ettim.”

Gerçekten de malı akşam gelen ilk gruba verdi ve şunu “Niyetimi bozmayı sevmem.”

  1. İmamın bir cariyesi vardı. Bir gün eve girerken onun hoiir sını devirdi. Buhârî “Nasıl yürüyorsun?” diye cariyeye çıkıdı kadın, “Yol olmayınca başka nasıl yürüyebilirim?” diye kareii verdi. Bunun üzerine ellerini açtı ve “Seni azat ettim” dedi.

“Seni kızdırdı mı ey Ebu Abdullah?” denildiğinde şu cevabi”.: di: “Yaptığın hareket yüzünden nefsimi razı ettim.”

  1. Gıybetten çok sakındığı bilinirdi. Arasıra şöyle derdi:”Gıybetnii-ram olduğunu öğrendiğim günden beri bir kişinin dahi gıybetini eae dim.”
  2. Sakıncalı bir duruma düşme endişesiyle alışverişi bina yapmaz ve bu konuda şöyle derdi: “Hiçbir şeyi bizzat kendim n: satmadım. Birine söylerim o benim adıma satın alır.” “Niçin?” İra sorulduğunda cevap verdi: “Çünkü alışverişin eksiği, fazla*n karıştırması olur.”

 

Çile:

Yüce Allah’ın sâlihler hakkında koyduğu yasa, İmam Bel: için de hükmünü icra etti. Ömründe iki defa ağır bir çile ve mâ-han dönemi yaşadı.

Birinci Çile: Halk-ı Kur’an meselesi

İmam Buhârî, çağdaşlarına göre çok daha derin ve geniş ile sahibi olması itibariyle parmakla gösterilen bir hadis âlimi oiz:-tu. Bu durum, samimiyet ve ihlastan nasibini almamış bazı ölseleri rahatsız ediyor, halkın ona olan ilgi ve teveccühünü çekmi­yorlardı. Onu yönetimin ve halkın gözünden düşürmek Kur’an’ı telaffuz eden lafızlarımız yaratılmıştır” dediği iftiracı

yaydılar. Bu iftira kısa sürede Nisabur ve diğer şehirlerde yayıldı. İftira kampanyasının arkasmdakilerin başında Hafız Muhammed b. Yahya ez-Zühelî geliyordu.

Ebû Hâmid el-Ameşî anlatıyor: Muhammed b. İsmail el-Buhârî’yi Osman b. Saîd b. Mervân’m cenazesinde gördüm. Mu­hammed b, Yahya yanında durmuş, bazı isim ve künyelerle hadis illetleri soruyordu. Buhârî onun sorularına, sanki İhlâs suresini okur gibi seri cevaplar veriyordu. Bu cenazenin üzerinden bir ay geçmedi ki Muhammed b. Yahya şöyle dedi: Buhârî’nin meclisine gidenler, bizim meclisimize gelmesinler. Bağdat’tan bize ulaşan mektuba göre o, Kur’an’m lafzı hakkında aykırı görüş belirtmiş. Kendisini sakındırdığımız hâlde buna devam etmekte. Bu yüzden ona yakın duran bizden ırak dursun. Buhârî şöyle der:

Muhammed b. Yahya’nın ilim yüzünden nasıl haset ettiği or­tadadır. Hâlbuki ilim, Allah’ın dilediği kullarına bahşettiği bir rızktır.

Buhârî hakkında yayılan bu asılsız şayia, Buhârî’nin inanana aykırı idi. Nitekim o, sırf bu iddianın geçersizliğini göstermek için “Halku ef’âli’l-ibâd~KvLMaxın fiillerinin Yaratılması” adlı bir eser yazmış ve onda kulların fiilleriyle Allah’ın Kelâmı arasındaki far­kı beyan etmiştir. Ona göre kulların fiilleri gibi, Mushaf satırla­rında yazılı olan Kur’an da yaratılmıştır. Dillerde okunan ve Cib-rîl (as) tarafından lafzen indirilen ilahî kelâm ise yaratılmamıştır. O, bu görüşleriyle Ehli Sünnete uygun bir görüş belirtmiş ve hak­kında çıkarılan iddianın asılsız olduğu kesinleşmiştir.

ikinci Çile:

Buhara valisi Hâlid b. Muhammed ez-Zühelî ile Buhara emîri Ahmed b. Hâlid Buhârî’ye elçi göndererek şöyle demişti: “Câmiu’s-sahîh, et-Târîhuî-kebîr ve diğer kitaplarını yük­lenip gel de onları senden dinleyeyim.” Buhârî onun elçisine şu cevabı verdi:

Ben ilmi zelil etmem. ,,Onu birilerinin kapılarına da taşıyamam. Eğer senin bu ilme dair bir ihtiyacın varsa, mescidime veya evime buyur. Devlet gücüne sahip olduğun için bu hoşuna gitmez se, o zaman ilim meclisi kurmamı yasakla. Ta ki kıyamet günu ilmi gizlemediğime dair Allah katında mazeretim olsun. Çünkü Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Her kime ilim sorulur da onu -bildiği hâlde- gizlerse, ağzına ateşten bir gem vurulur.”

Emir ile aralarındaki soğukluğun sebebi buydu. Buhara emîrı Haris b. Ebi’l-Verkâ ve diğerlerinin yardımıyla Buhârî’nin itikâd: bozukluğuna dair şayia çıkartmış ve buna dayanarak şehirden sürmüştü. Ama bu olayın üzerinden bir ay bile geçmeden Tâhiriyye olayı çıktı ve tellallar eşek sırtında onun aleyhinde şeyjer söylediler. Haris, karısının yaptıkları yüzünden çok büyük sı kıntılara düştü. Diğerleri de çocukları veya başka konularda ağu belalara düçâr oldular.

 

Eserleri:

İmam Buhârî, ilmini hadis nakli ve yazdırması yoluyla yayma ya özen gösterdiği gibi, farklı ilim dallarında yaptığı teliflerle de bu gayeye hizmet etmiş, Yüce Allah hayatında olduğu gibi vefa tından sonra da insanları onun ilminden faydalandırmıştıi Buhârî’nin telifleri hayli çok ve kapsamlı olup henüz yazma ha ündeki et-Târîhu’l-evsat dışındaki bütün eserleri basılmıştır. Eser­lerinden bir bölümü ise aşağıda da görüleceği üzere hâlen kayıp durumundadır.

  1. Bize ulaşan eserleri:

1- el-Câmiu’s-sahîh (Sahîh-i Buhârî)

2- et-Târîhu’l-kebîr; sahasında kaleme alınan en nefis eser olup Sahabe devrinden kendi çağına kadar yaşayan hadis râvilerini ele ahr. Bunun yanı sıra hadis illetleri, cerh ve ta’dîl ve diğer usîl konularına    dair   bilgileri   içerir.    Allâme   Abdurrahman    el Muallimî’nin tahkikiyle Haydarâbâd’da 1691 yılında basımı ya­pılmıştır.

3- et-Târîhu’l-evsat; yıl esasına göre tertip edilmiş bir eser olup yazma nüshası kısmen mevcuttur.

4- et-Târîhu’s-sağîr; yıl esasına göre tertip edilmiş bir tarih ki­tabı olup müteaddit baskıları mevcuttur.

5- Kitâbu’l-kunâ; Künyeler Kitabı, et-Târîhu’l-kebîr kitabının eki olarak Haydarâbâd’da basılmıştır.

6- ed-Du’afâ; Buhârî’nin bu isimle iki kitabı olduğu görünmek­tedir ki bunlardan biri küçük, diğeri büyük hacimlidir. Bunlardan küçük hacimli olanı bize ulaşmış olup basılmıştır. Kitap, ‘zayıf râvilere ait biyografik bilgiler içermektedir.

7- el-Edebu’l-mufred; kendi alanında çok değerli bir edep ve ah­lak kitabıdır. Bâblara göre tasnif edilmiş olup defalarca basılmış­tır.

8- el-Kırâ’etu halfe’l-imâm; Kıraat Cüz’ü olarak da bilinen bu küçük risale, imamın arkasında namaz kılan kimsenin her halü­kârda Fatiha sûresini okuması gerektiğini savunan ve namazın ancak böyle sahih olacağını söyleyen bir çalışmadır. Müteaddit defalar basılmıştır.

9- Reful-yedeyn; Elleri Kaldırma Cüz’ü olarak da bilinen bu eser, namaza başlayan ve intikâl eden kimsenin tekbir esnasında ellerini kaldırması meselesini ele ahr. Basılmıştır.

10- Halku efâli’l-ibâd; Kulların Fiillerinin Yaratılmış Oluşu isimli bu risale, kulların fiillerinin mahlûk, okunan Kur’an’m ise gayr-i mahlûk olduğunu kanıtlayan bir risaledir. Buhârî’yi bu ese­ri yazmaya sevk eden, Halku’l-Kur’an meselesiyle ilgili yaşadığı çile olmuştur. Defalarca basılmıştır.

  1. Hâlen ulaşılamamış eserleri:

1- Birru’l-vâlideyn; Ibn Hacer ve geç dönem âlimleri tarafından rivayet edilmiş bir eserdir.

2- el-Câmi’ul-kebîr; İbn Tâhir el-Makdisî bahsetmiştir.

3- el-Musnedu’l-kebîr; el-Ferberî bahsetmiştir.

4- et-Tefsîrul-kebîr; el-Ferberî bahsetmiştir.

5- el-Eşribe; İçecekler adlı bu eseri, Dârekutnî tarafından el-Mu’telif ve’l-muhtelif adlı eserinde zikredilmiştir.

6- Esâmi’s-sahâbe; Sahabe isimleri adlı bu eser Ebul-Kâsnni. Mende ve başkaları tarafından zikredilmiştir.

7- el-Hibe; kâtibi Muhammed b. Ebî Hatim tarafından zikir dilmiştir.

8- el-Mebsût; el-Halîlî tarafından el-İrşâd adlı eserinde zibr dilmiştir.

9- el-Vahdân; sadece bir hadis rivayet eden sahabîlere yer vet len bir eserdir. İbn Mende el-Ma’rife adlı eserinde ondan nakilk yapmıştır.

10- el-îlel; Ebu’l-Kâsım b. Mende tarafından zikredilmiştir.

11- el-Fevâid; Tirmizî tarafından es-Sünen’&e zikredilmiştir.

12- Kazâya’s-sahâbeti ve’t-tâbiîn; telif ettiği ilk eserdir.

13- Meşîhatuh; görüştüğü ve icazet aldığı şeyhlerini zikretti: bir eserdir. İbn es-Sübkî tarafından bahsedilmiştir.

Vefatı: Buhara vahşi ile yaşadığı sorun ve oradan ayrılışında sonra Hartenk’e (Semerkand köylerinden biri) gitti. Orada yakı lan vardı. Onlara konuk oldu. Bir gece namazının ardından şöyi dua ettiği duyuldu: “Allahım! Yeryüzü bütün genişliğine rağrn:: beni sıkıyor. Beni katma al!” Bunun üzerinden bir ay geçmece Yüce Allah aziz ruhunu teslim aldı. Hicri 256 yılı Ramazan baramı gecesiydi (30.Ramazan.256/31.Ağustos.869). Altmış iki onüç gün eksikti. Allah’ın rahmet ve rızası onunla olsun

 

Ne Dediler:

1- Süleyman b. Harb bir gün ona bakmış ve şöyle demişti: E: nun çok büyük şöhreti olacak. Bazen şöyle derdi: O bize Şu’bet: galatlarını açıklardı.

2- Abdan b. Osman el-Mervezî: -Buhârî’yi göstererek Bu gelerimle şundan daha basiretli bir genç görmedim.

3- Kuteybe b. Saîd: Nice fikıhçı, zâhid ve âbidin meclisinde \lundum. Aklım erdiğinden beri Muhammed b. İsmail gibisini medim. Kendi zamanında Sahabe devrindeki Ömer (ra) gibiydi. Eğer o, sahabe nesli arasında bulunsaydı, önde gelen mürşidlerden biri olurdu.

4- Ahmed b. Hanbel: Horasan, Muhammed b. İsmail gibisini çıkartmamıştır. Hıfz,, Horasan’da şu dördüyle noktalandı, dedik­ten sonra onu da onlar arasında zikretti.

5- Ebu Bekir b. Ebî Şeybe ve İbn Numeyr: Muhammedb. İsma­il gibisini görmedik.

6- Muhammed b. Beşşâr: Basra şehrine, kardeşimiz Ebu Ab­dullah’tan (Buhârî) daha iyi hadis bilen biri girmemiştir.

7- ed-Dârimî: Muhammed benden daha basiretlidir. Çünkü onun bütün kaygısı? hadis üzerinde kafa yormaktır. O, Allah’ın yarattıklarının en zekisidir. Zira Allah’ın, Resulü (sav) diliyle em­rettiği ve yasakladığı bütün hükümlere vâkıf olmuştur. O Kur’ân okuduğu zaman, kalbi, gözü ve kulağı onunla meşgul olur ve ben­zer ayetler üzerinde düşünürdü. Helalini, haramını çok iyi bilirdi,

8- İbrahim b. Muhammed b. Selâm: Hadis Ehlinin başları, ör­neğin Saîd b. Ebî Meryem, Naîm b. Hammâd, el-Humeydî, Haccâc b. Minhâl, İsmail b. Ebî Uveys, el-Adenî, Hasan el-Hallâl, Mu­hammed b. Meymûn, Muhammed b. el~Alâ, el-Eşecc, İbrahim b. el-Münzir el-Hizâmî ve İbrahim b. Musa el-Ferrâ; Muhammed b. ismail el-Buhârî’ye saygı duyar, bilgi ve tefekkürde kendileri nâ­mına onun lehine hüküm verirlerdi..

Bunlar, Bishârî’nin hocalarından bazılarının söyledikleriydi. Şimdi de yaşıtları ve Öğrencilerinin söylediklerine bakalım:

1- îmanml-eimme İbn Huzeyme: Şu gökyüzünün altında Allah Resûlü’nün (sav) hadisim Muhammed b. İsmail’den daha iyi bilen ve nanzasmcia tutan birini görmedim.

2- Müslim b. el-Haccâc: Buhârî bir hadisin illetini kendisine açıkladığında şöyle demişti: Bırak da ayaklarını öpeyim ey hoca­ların hocası, hadisçilerin efendisi, hadis illetlerinin tabibi!

3- Ebu Isâ et-Tirmizî: Ne Irak, ne de Horasan’da hadis tarihini ve illetlerini, hadis senedlerini Muhammed b. İsmail’den daha iyi bilen birini görmedim!

4- Ahmed b. Seyyar: Muhammed b. İsmail hadisi talep etmiş, şeyhlerin meclisinde bulunmuş, hadis öğrenmek için seferlere çıkmış, hadis sahasında büyük maharet ve basiret sahibi olmuş bir zâttır. Bilgi ve tefekkür bakımından iyi, hadisin ehli bir insan­dı.

5- Ebû Amr el-Haffâf: Muhammed b. İsmail, hadisi İshâk b. Râheveyh’ten, Ahmed b. Hanbel ve diğerlerinden yirmi derece da­ha iyi bilirdi. Aleyhinde laf eden biri bin lanete uğrar.

 

İmam Müslim

Adı: Müslim b. el-Haccâc b. Verd Künyesi: Ebu’l-Hüseyn

Nisbesi: el-Kuşeyrî; bu nisbetin kökeni, mensup olduğu kabile olup Arap asıllıdi|. Nisbesinin azatlı köle olması itibariyle Kuşeyr’den geldiği de söylenmiştir.

Nisâbûrî nisbesi ise, yaşadığı Nisâbur’dan gelmektedir. Nisâbur, Horasan diyarında büyük bir şehirdir.

Doğum tarihi: Ulemâ doğum yılından kesin emin değildir. Bazıları h. 204 derken bazıları h. 206 yılını telaffuz etmişlerdir.

Özellikleri: Orta boylu, saçı sakalı ak bir zât idi. Sarığının ucunu omuzlarının arasından sarkıtırdı. Elbisecilik yapardı.

Öğrenim Hayatı: İmam Müslim’in yaşadığı çevre, ona ilim öğrenmek için gereken zemini hazırlamıştı. Zira o yıllarda Nisâbur, Peygamber efendimizin (sav) hadis kültürünün vârisi olan âlimlerle dolu, ilmî hayatı canlı bir şehirdi. İlim Öğrenen ve Öğretenlerin sayısı bilinmezdi. Böyle bir ortamda doğup büyüyen birinin ilimle ilişkisinin nasıl olacağım kestirmek güç olmasa ge­rekir. Müslim de bir çok akranı gibi yaşadığı ortamdan nasibini almış ve henüz çocuk yaşta ilim Öğrenmeye başlamıştı.

imam Müslim henüz on iki ya on dört yaşında iken hocası Yahya b. Yahya et-Temîmî’den hadis dinlemeye başladı.

Onun bu ulvî yolu seçmesinde muhtemelen babası ve ev halkı­nın da teşvik edici rolleri olmuştu. Çünkü tarihçilere göre babası da şeyhlerdendi.

Müslim h. 220 yılında hac yolculuğu için Hicaz’a gitmeye mu­vaffak oldu. Bu seferinde bir cemaatten hadis dinledikten sonra fazla oyalanmadan memleketi Nisâbur’a döndü. Hadis öğrenimi için yapacağı uzun nefesli yolculuklar bundan sonra ardı ardına gelecekti.

 

Yolculuklar:

Hadis öğrenimi için yolculuk etmek, erken dönem hadisçileri-nin vazgezümez şiarıdır. Bunun temel sebebi, hadis bilgisine sa­hip kaynak kişilerin muhtelif İslam beldelerine dağılmış olmala ndır. Telif ve tasnif faaliyetleri henüz emekleme dönemindeydı Bu nedenle, hadisleri sağlam kaynaklardan öğrenebilmek için bu tür yolculuklara çıkmak zaruri idi.

İmam Müslim’in iki yolculuğu olmuştur:

Birinci Yolculuk: H. 220 yılında Hicaz’a yaptığı hac yolculuğu­dur. Henüz çocuk denebilecek bir yaşta çıktığı bu yolculukta Mek­ke’de yaşayan hadis şeyhi Abdullah b. Mesleme el-Kaanbî ile gö­rüşmüş ve ondan hadis dinlemiştir. Dönüş yolunda uğradığı Küfe’de Ahmed b. Yunus ve bir topluluktan hadis dinleoikten son­ra yurduna dönmüştür.

İkinci Yolculuk: Hadis talebiyle çıktığı asıl yolculuktur. H. 230 yılında çıkmış ve bir çok beldeyi dolaşmıştır. Bu seferinle hadiste imam olmasını sağlayacak sayıda hadis şeyhi ile görüşrıüş ve on­lardan hadis dinlemiştir.

Dolaştığı beldeler: 1. Horasan çevresi, 2. Rey, 3. Irak (Küfe Bağdat, Basra.) Bu şehirlere defalarca uğramış, en son h. 259 yı­lında hadis imamı olarak nakil ve rivayette bulunmak için gitmiş­tir. 4. Hicaz (Mekke, Medine), 5. Şam. Hatîb, İbn Asâki:1, Sem’âni ve diğerleri Müslim’in Şam’a geldiğine tanıklık ederler. Zehebî sadece Şamlı bir şeyhten duyduğunu ifade ederek Şam’a gitnıecb ğini söyler. Zehebî’nin söylediği doğru kabul edilirse, Hicaz dönü şü şehirde kalmaksızın uğrayıp geçmiştir. 6. Mısır.

 

İlimleri:

Müslim, özellikle hadis ilimlerine ilgi göstermiş diğer ilim dalarma fazla iltifat etmemiştir. Küçük yaşta başladığı hadis ilimle­rine yönelik ilgisi vefatına kadar devam etmiş, başka ilim dalla­rıyla meşgul olmamıştır. Bu yüzden fıkıh, tefsir, dil gibi ilimlerde adını görmek mümkün değildir.

Tabiî bu, Müslim gibi büyük bir hadis imamının söz konusu ilimlerden hiç payı olmadığı anlamına gelmez. Çünkü onunki gibi bir tahsil hayatı olup hadis öğrenen, hadis lafızlarını bilen bir in­sanın diğer şer’î ilimlerden habersiz kalması mümkün değildir. Üstte söylenenlerin asıl maksadı, esasen hadis ilimlerinde tebarüz etmesi, onlarda uzmanlaşmış olmasıdır. Kendisi hadis ve ilimle­rinde tam bir otoritedir.

Arkadaşı ve öğrencisi Ahmed b. Seleme en-Nisâbûrî şöyle der: Ebü Zur’a ve Ebû Hâtimın Müslim b. Haccâc’ı hadis bilgisi bakı­mından kendi çağlarının şeyhlerinden önde tuttuklarını gördüm.

Abdurrahman b. EM Hatim de şöyle demiştir: Müslim; sika, hâfiz ve hadis bilgisi çok güçlü bir insandı.

Hadis bilgisi alanında büyük otorite sayılan bu üç zâtın tanık­lığı dahi yeterlidir.

Yukarıda anlattıklarımızın en açık delili, İmanı Müslim’in ha­dis alanında yazdığı eserlerdir. Onun tebarüz ettiği ilim dalları şunlardır:

  1. Hadis ilmi: Bu ilimle kastedilen, hadislerin siyak ve sibak­ları, senedleri, metinleri, naslarının ezberi, ihtilaf ve ziyâdelerinin bilinmesi, sahihinin çürüğünden ayrılması, merfû, mevkuf ve maktu olanlarının layıkıyla bilinmesidir.

imanı Müslim bütün bu ilini dallarında, meydanın en güçlü silahşoru saydırdı. Nitekim hadis kaynakları arasında ikinci sıra­sı uçurtulan ve Sahih-ı îiunart&en sonra en çok ıübar edilen Câmiu’s-sahîh kitabı bunu herkese ilân etmektedir. Kendisi bu konuda şöyle der:

“Bu sahih eseri, bizzat dinlenmiş üç yüz bin hadis arasından eleyerek tasnif ettim. Bu esere koyduğum her hadisi bir hüccete dayanarak koydum. Yer vermediğim her rivayeti de bir hüccete dayanarak eledim.”

Müslim, bu dev eseri tam onbeş yıllık bir çalışma sonucunda ortaya koymuş ve bu uzun yıllar boyunca değerlendirme ve ele­meye devam etmiş, sonunda Yüce Allah’ın tevfiki ile bu eser orta ya çıkmıştır.

Hafız İbn es-Salâh şöyle der: “Yüce Allah Sahih eseriyle onu yıldızların mertebesine yükseltmiş, bir imam ve hüccet olmuştur Hadis ilmi ve diğer ilimler, artık onun ismiyle başlanıp onun is­miyle bitirilecektir.”

  1. Rical (Râviler) İlmi: Hadisçinin senedleri tanıma ve ayrış­tırma sürecinde başvurduğu temel ilimdir. İmam Müslim bu ilrm iyi bilirdi. Hemen bütün râvilerin isim, künye, lakap, nisbe, biyog­rafi ve ölüm tarihlerine tahkik sahibine yakışır seviyede vâkıftı. Bu alanda pek güzel telifleri de vardır.
  2. Cerh ve Ta’dîl timi: Râvilerin durumlarının tesbit ve tenki­dini konu alan ilimdir. Sahihi çürükten, güçlüyü zayıftan ayırmak isteyen her hadisçi bu ilmi çok iyi düzeyde bilmelidir. İmam Müs­lim bu ilim dalının en iyileri arasındaydı. Râviler hakkında kana atler belirtmiş, kiminin adaletine hükmederken kimini de cerh etmiştir. Sahîh adlı şaheserinin giriş bölümünde bununla ilgih bazı hususlara yer vermiştir. Mekkî b. Abadan ve diğerleri, cerh ve ta’dile dair tespitlerini dinleyip nakletmişlerdir.
  3. Hadis illetleri (Ilel): Hadis ilimlerinin belki en zor ve çetrefil olanıdır. Bu ilim dalında söz sahibi olabilmek çok güçlü bilgiye ve keskin bir tefekkür gücüne ihtiyaç duyar. İmam Müslim, erker dönem ulemâsı arasında bu ilmin sayılı simalarından biridir. Ha dişlerin illetleri üzerinde tespit ve değerlendirmelerde bulunmu; çok faydalı eserler kaleme almıştır.

 

Hocaları:

İmam Müslim, gerçekleştirdiği yolculuklar sayesinde hadis şeyhi bir çok büyük hafız ve sika râviden hadis dinleme imkân bulmuştur. Bunları tasnif edenlerden Zehebî sayının 220 kişi £ duğunu söylemektedir. Tabu Sahih adlı eserinde rivayetlerine yer vermediği başka şeyhlerden de hadis dinlemiştir.

Belli başlı hocaları:

1- Abdullah b. Mesleme el-Kaanbî, en büyük hocasıdır.

2- Ahmedb. Hanbel.

3- İshâk b. Râheveyh; müctehid fakîh ve muhaddis.

4- Yahya b. Maîn; cerh ve ta’dîl, rical ilimlerinin büyük otoritesı.

5- İshâk b. Mansûr el-Kevsec.

6- Ebu Bekr b. Ebî Şeybe; bir çok eserin müellifidir.

7- Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî, Müsned müellifi.

8- Ebû Kureyb JMuhammed b. Alâ.

9- Muhammed b. Abdullah b. Numeyr.

10- Abd b. Humeyd; Müsned ve diğer eserler sahibi, Buhârî, ez-Zühelî ve İbn el-Medînî ile:

Bu zâtların üçü de İmam Müslim’in hocalarıdır. Kendisi Buhârî başta olmak üzere üçüne de öğrencilik etmiş ve hadis din­lemiştir. Fakat Sahih adlı eserine bu zâtlardan dinlediği hiçbir rivayeti almamıştır.

Buhârî ile uzun süre birlikte olmuş, âdeta gölge gibi yanından ayrılmayarak onun ilim denizlerinden kana kana içmiştir. Hadis yolunda onun izini sürmüş, yolunu takip etmiştir. O kadar ki Dârekutnî bununla ilgili olarak şöyle demiştir:

“Buhârî olmasaydı, Müslim bu yollara ne gidebilir, ne gelebi­lirdi.”

Hatîb de şöyle demiştir: “Müslim, sadece Buhârî’nin yolunu iz­lemiş, onun ilmini incelemiş, adım adım onu takip etmiştir. Buhârî son yıllarında Nisâbur’a gelince Müslim ondan ayrılmaz olmuş ve meclisine sürekli gelip gitmiştir.”

Müslim, Buhârî’nin ilmî kıymetini bilir ve takdir ederdi. Bir defasında, hiçbir yerde çözemediği bir hadis illetini çözünce şöyle dediği rivayet edilmişti: ” Bırak da ayaklarım öpeyim ey hocaların hocası, hadisçilerin efendisi, hadis illetlerinin tabibi!”

Müslim, Sahîtiin mukaddimesinde hocası Ali b. el-Medînî’nin mu’an’an hadisle ilgili şartını tenkit etmiş, ancak adını vermemiş­tir. Konuyu bilenler bununla hocası Ali b. el-Medînî’yi kasdettiğini anladıkları için, hocası hakkındaki bu tenkidi insaflı bulmayarak Müslim’e iade etmişlerdir.

Buhâri’nin onu terk etmesi muhtemelen bu sebepten, ya da ez-Zühelî ile arasında geçenlerden dolayıdır. Muhammed b. Yahya ez-Zühelî Kur’an’ın mahlûk olup olmaması konusunda Buhârî ile ihtilafa düşmüş bir hadis hafızıydı.

Müslim, ez-Zühelî’nin Buhârî’ye reva gördüğü muamele yü­zünden ondan rivayet ettiği hadislere kitabında yer vermemiştir. Çünkü bu konuda hocası Buhârî’nin yanında yer almıştır.

Buhârî’nin rivayetlerine yer vermeyîş sebebi ise her iki hocası­na duyduğu saygı sebebiyledir. Allah en iyisini bilir.

 

Menkıbeleri

İmam Müslim, ömrünü ilim tahsili ve neşri uğrunda harcamış bir insandı. Yüce Allah’ın nasip ettiği kabul ve ikbâl sayesinde fazilet ve makam ehli arasında yerini almıştır. Kendisi Nisâbur’un çıkardığı üç büyük hadis âliminden biriydi- Nitekim hafız Ebû Abdullah Muhammed b. Yakûb b. el-Ahram şöyle de­miştir: “Nisâbur üç adam çıkarmıştır: Muhammed b. Yahya; Müs­lim b. el-Haccâc ve İbrahim b. Ebî Tâlib”.

Böyle bir fazilet ve makama sahip olan bir zâtın takva ve isti­kâmet üzere olması kadar tabiî bir şey olamazdı. Nitekim o da, içi dışı bir, sünnete tâbi bir zâhid olarak hayat sürmüştür. Hadis eh­line yakışan da budur.

 

Çilesi:

İmam Buhârî’nin maruz kaldığı Kur’an’m yaratılrmşlığıyla il­gili imtihandan Müslim de nasibim almıştır. Bilindiği üzere Mu­hammed b. Yahya ve taraftarları Buhârî’nin Kur’an’m mahlûk olduğunu iddia etmişlerdi. Bu meselede onunla aynı görüşü belir­ten Müslim de tenkit oklarına hedef olmuş ve ez-Zühelî Müslim’i ders halkasından çıkartmıştır.

Hâlbuki Buhârî bu suçlamadan berî olduğunu kanıtlamak üze­re kulların fiillerinin yaratılmış, Allah Kelâmı Kur’an’m ise yara­tılmamış olduğunu anlatan bir risale yazarak bu suçlamadan uzak olduğunu ilân etmiştir. Müslim de bu meselede hocasının yanında yer almıştı.

Hatîb şöyle der: “Müslim, Buhârî’yi savunuyordu. Sonunda onun yüzünden Muhammed b. Yahya ez-Zühelî ile aralarına so­ğukluk girdi.”

Hafız Ebû Abdullah b. el-Ahram bunu şöyle anlatır:

Muhammed b. İsmail el-Buhârî Nisâbur’a yerleşince Müslim b. el-Haccâc onun ders halkasına katılmaya başladı. Muhammed b. Yahya ile Buhârî arasında, meşhur Halkul-Kur’an meselesi pat­lak verince Muhammed b. Yahya öğrencilerini onun meclisine gitmekten men etti. İmam Buhârî baskılar sonucu şehirden ay­rılmak zorunda kaldı. O dönemde Müslim dışında herkes onu bı­rakmıştı. Bir tek Müslim, hocasını ziyarete devam etti. Bu tavrı sebebiyle Irak ve Hicaz’da aleyhinde konuşuldu. Fakat her şeye rağmen tutumunu değiştirmedi.

Bir gün Muhammed b. Yahya el-Hüzelî dersinin sonunda şöyle dedi: “Her kim ki Kur’an lafzı meselesinde söz söyler, halkamıza gelmesi helal olmaz.” Bunun üzerine Müslim toparlandı ve ridâsmı üzerine alarak ayağa kalktı, herkesin bakışları arasında halkayı terk etti. Evine varır varmaz Muhammed b. Yahya’dan yazdığı tüm hadis mecmualarını topladı ve bir hamala vererek Muhammed b. Yahya’nın kapışma gönderdi. Aralarındaki soğuk­luk böyle oluştu ve bir daha onun meclisine gitmedi.

 

Eserleri:

imam Müslim, hadis ilimleri alanında bir çok eser telif etmiş­tir. Allah bu eserler sayesinde güzel hatırasını ebedi kılsın. Bu eserlerden bazıları bize kadar ulaşmışken bazıları henüz kayıp durumdadır.

  1. Ulaşanlar:

1- Câmiu’s-sahîh (Sahîh-i Müslim); hiç kuşkusuz eserlerinin  kıymetlisi ve faydalısıdır. Sahih-i Buhârtden sonra hadis alarm da yazılmış ikinci büyük eserdir.

2- el-Kunâ ve’î-esmâ; Künyeler ve İsimler, basılmıştır.

3- el-Munferidât ve’l-vahdân; Tek hadis rivayet edenler. Mü;; addit baskıları vardır.

4- et-Tabakât; yazma halindedir.

5- Ricâlu Urve b. ez-Zübeyr; yazma halindedir.

6- et-Temyîz; kısmen basılmıştır.

  1. Ulaşmayanlar;

1-  el-Musnedu’l-kebîr; râvüer üzerinedir. Müslim’den eden biri çıkmamıştır.

2- el-Câmiu’l-kebîr; bâblar üzerinedir. el-Hâkim şöyle demişe Bu kitabın bir bölümünü müellif hattıyla gördüm.

3- el-îlel.

4-  el-Efrâd; el-Münferidât ve’l-vahdân kitabı olması mümtdür.

5- el-Akran.

6- Suâlâtuhû Ahmed b. Hanbel; Ahmedb. Hanbel’e sorulan 7. Hadîsu Amr b. Şu’ayb.

8- eltntifâ bi-ehbi’s-sibâ.

9- Meşâyîhu Mâlik.

10- Meşâyîhu’s-Sevrî.

11- Meşâyîhu Şu’be.

12- Men leyse lehu illâ râvin vâhid.

13- Kitâbuî-muhadramîn.

14- Evlâdu’s-sahâbe.

15- Zikru evhâmi’l-muhaddisîn.

16- Efrâdu’ş-Şâmiyyîn.

 

Vefatı:

İmâm Müslim b. el-Haccâc H. 261 yılı Receb ayında bir pazar gecesi elli küsur yaşında vefat etmiştir.

Ölüm sebebiyle ilgili şu olay nakledilmiştir: Bir gün ders hal­kasında bilmediği bir hadis sorulmuştu. Dersten sonra evine gide­rek odasına girip ışığı yaktı ve rahatsız edilmemesini tembih etti. Atıştırması için bir sepet hurma bırakıp çekildiler. İmam Müslim, hadisi araştırırken bir yandan da hurma atıştırıyordu. Sorulan hadisi buluncaya kadar sepetteki hurmayı da -hiç farkında olma­dan- bitirmişti. Yediği hurmalar midesinde ağırlık yapmış ve bu­nun sonucu olarak rahatsızlanarak vefat etmiştir.

 

Ne Dediler

İmam Müslim’in hadis ilimleri alanındaki bilgi, imamet ve hıf­zına hem hocaları, hem de öğrencileri tanıklık etmişlerdir. Bu ta­nıklıklardan bazılarını zikretmek istiyoruz:

1- Hocası İshâk el-Kevsec: Allah seni Müslümanlara sakladık­ça hayırdan mahrum kalmayız.

2- Hocası Muhammed b. Beşşâr Bendâr: Dünyanın hafızları dörttür. Rey’de Ebû Zur’a, Nisâbur’da Müslim, Semerkant’ta Ab­dullah ed-Dârimî ve Buhara’da Muhammed b, İsmail el-Buhârî.

3- Hocası Muhammed b. Abdilvehhâb el-Ferrâ: Alimlerden ve ilim kaplarından biriydi. Hakkında yalnız hayır bilirim.

3- Arkadaşı Ahmed b. Seleme en-Nisâbûrî; Ebû Zur’a ve Ebû Hâtim’in sahih hadis bilgisinde Müslim b. el~Haccâci kendi hoca-lanmn üstünde değerlendirdiklerini gördüm.

4- Öğrencisi Abdurrahman b. Ebî Hatim: Ondan Rey şehrinde hadis yazdım. Sika bir hafızdı. Hadis bilgisi derindi. Babama so­rulduğunda şöyle demişti: Özü sözü doğru bir insandır.

Kendinden sonrakilerin söyledikleri:

1- Mesleme b. Kasım el-Endelusî: Makamı yüksek bir sihir. İmamlardandır.

2- Ebû Yala el-Halîlî: Faziletleri sayılamayacak kadar mân biridir.

3- Hatîb el-Bağdâdî: Hadis imamlarından ve hafızlarında:

  1. es-Sem’ânî: Dünyanın imamların dan dan biridir.

5- İbn el-Esîr: Hafız imamlardan biridir.

6- İbn Kesir: Benzeri.

7- Zehebî: Büyük imam, güçlü hâfi.z ve özü sözü doğru bz’ric-cettir.

 

İmam Tirmizi

Adı: Muhammed b. İsâ b. Sevre b. ed-Dahhâk

Künyesi: Ebû İsâ

Nisbesi: es-Sülemî; Nisbenin kökeni bir Arap kabîlesidir. Kendisi Arap asıllıdır.

Tirmizî nisbesi ise, beldesi Tirmiz’den gelmektedir. Tirmiz, İran’ın kuzeyindeki Ceyhun nehrinin kuzeyinde bulunan bir şe­hirdir.

Doğum tarihi: Tarihçiler, onun doğum tarihi hakkında kesin bir rakam belirtmemekle birlikte takdirî olarak h. 209 yılını telaf­fuz etmişlerdir. Zehebî, “H. 210 yılı civarıdır” demiştir. Görme özürlü olarak doğduğu söylenmişse de hadis yolculuklarından sonra ileri yaşta görme gücünü yitirdiği bilinmektedir.

İmam Tirmizî, Tirmiz şehrinde büyümüş ve ilmî seyahetlerine başlamadan önce oranın alimlerinden hadis dinlemiştir. Dedesi­nin Mervezî olduğunu kendisi ifade eder. Bilâhare Merv’den yani Tirmiz’den ayrılmıştır. Bu sözü, delâlet yoluyla Tirmiz doğumlu oluduğunu göstermektedir.

 

Öğrenim Hayatı;               

Kaynaklar, Tirmizî’nin hadis öğrenimine tam olarak ne zaman başladığını bildirmemektedir. Ancak biyografisi incelendiğinde yirmi yaşında başladığı anlaşılmaktadır. İleri bir yaş olması ba­kımından bir çok büyük hadis imamını dinleme fırsatı olmamıştır. Yine de onlardan öğrencileri vasıtasıyla hadis dinlemiştir.

Görünen odur ki hadis öğrenmek için seyahate çıktığı ilk tarih. 234 yılıdır. Çok güçlü bir hafızaya ve hızlı kavrana gücüne sa­hipti. O kadar ki ezber ve kavrayışta örnek gösteriliri. Bununla ilgili kendi ağzından şöyle bir olay nakledilir:

“Mekke’ye gidiyordum. Bir hocanın hadislerinden iÜ cüz dolu­su yazmıştım. Kendisini bulduğumda, cüzlerin yanımda olduğu zannıyla sordum. O da cevap verdi. Yanımdaki cüzler çaktığımda boş olduklarını gördüm. Hiçbir şey yazılı değildi. Hoca, rivayet ettiği hadisleri okuyor, bir yandan da elimdeki cüıt bakıyordu. Sonunda cüzlerde bir şey yazılı olmadığını fark etti. Saa, Benden mi çekmiyorsun? diye sordu. Durumu kendisine bildirip hadisle­rin tamamının ezberimde olduğunu söyledim. ‘Oku c zaman’ dedi. Okuduğumda beni tasdik etmeyerek ‘Bana gelmede- mi ezberle­din?’ diye sordu. Başkalarını okumasını istedim. E; akilde tam kırk hadis okudu ve ‘Hadi bir de sen oku’ dedi. Tamanm bir harf bile hata etmeden okudum!”

Tirmizî, bu meziyetleri sayesinde karşılaştığı hafız ve şeyhler­den lâyıkıyla istifâde etmiş, büyük hadis ünamlany.a münazara­larda bulunmuştur. Nitekim hocaları Buhârî, Ebû Zur’a er-Râzî ve ed-Dârimî ile münazara ettiği bilinmektedir. Bu ;nun ne ka­dar güçlü bir hafıza ve anlayışa sahip olduğunun açu tanıtıdır.

 

Yolculukları:

İmam Tirmizî hadis dağarcığını zenginleştirmek ;çn Horasan, Irak ve Hicaz taraflarına yolculuk etmiştir. Oralardı karşılaştığı hadis şeyhlerinden hadis dinlemiş ve bunları sağlam bir şekilde kavrayarak hadis bilgisini arttırmıştır. Şam ve Mısra gitmediği bilinmektedir. Bu nedenle o beldelerin hâfizlannık: hadis din­leme imkânı bulamamış, örneğin Hişâm b. Ammâr ve benzerle­rinden vasıtayla olsun hadis alamamıştır.

Hadis tarihçileri Bağdat’a gittiği hususunda farL görüşler be­lirtmişlerdir. Kimileri, “Bağdat’a gitmiş olsaydı Ahmed b. Hanbel’den muhakkak hadis dinlerdi” derken, Hanb. Bağdat’a yolculuk ettiğinden bahsetmemektedir. Hafız İbn Kckta ve diğer­leri ise gittiğini söylemekte, hatta orada Hasan V es-Sabâh, Ahmed b. Meni’ ve Muhammed b. İshâk es-Sâğânî filerden ha­dis dinlediğini ifade etmektedirler.

Görünen odur ki Tirmizî Bağdat’a Ahmed b. Hanbel’în vefatın­dan sonra gitmiştir. Çünkü İbn Nokta’nm saydığı kişiler İmam Ahmed’den daha sonra vefat edenlerdir. Hatîb-i Bağdâdî’nin onu zikretmemiş olması, Bağdat’a gitmediğini göstermez. Zira Târîhu Bağdâd adlı eserinde adlarını zikretmediği daha pek çok kişi var­dır.

Tirmizî bu yolculukların ardından Buhara ve Nisâbur’da bulu­narak bir süre Buhârî’nin halkasına katılmıştır. Bu süreçte onun­la münazara edecek liyâkata ulaşmış, kendisinden çok istifâde etmiştir.

İmam Tirmizî’nin ziyaret ettiği şehirler: 1-Horasan, 2-Basra, 3-Kûfe, 4- Vâsıt, 5- Bağdat, 6- Mekke, 7- Medine, 8- Rey.

 

İlimleri:

Tirmizî İslamî ilimlerin muhtelif dallarında öne çıkan bir şah­siyet olmuştur:

  1. Hadis ilmi: Hadislerin senedleri, metinleri, tarîklerindeki ihtilaflar, sahihinin çürüğünden ayrılması, sahih, hasen ve zayıf olanlarının layıkıyla bilinmesi noktasında çok önemli bir yeri ol­muştur. el~Câmi adlı eseri bunun en açık kanıtı olup bilgisinin genişliğine, anlayışının derinliğine ve dağarcığının zenginliğine delalet etmektedir.
  2. Hadis İlletleri (îlel): Bu ilim, hadisçinin ulaşabileceği en yüksek gaye ve zirvedir. Tirmizî bu ilim dalında bir imam ve par­makla gösterilecek kadar nâdir olanlardan biriydi. Bu dalda çok güzel bir eser telif etmiş olup genelde hocası Buhârî’nin bilgi ve görüşünü esas almıştır.
  3. Cerh ve Ta’dü İlmi: Hadisi ve illetlerini bilmek, sağlamını çürüğünden ayırmak, sahihini, hasenini ve zayıfını bilmek ancak çok güçlü bir cerh ve ta’dîl ve rical yani râvi bilgisiyle mümkün­dür. Nitekim Tirmizî, râvilerin isimleri, künyeleri, nisbeleri, sika veya zayıf olma hâlleri gibi hususlarda çok zengin bir bilgi biriki­mine sahipti. Onun bu alandaki konuşmaları, âlim ve arif birinin kanaatlerini yansıtır.
  4. Fıkıh timi’. İmam Tirmizî fıkıh mezheplerinin görüşleri, ihti­lafları, amele konu olan hükümler gibi hususlarda çpk geniş tır bilgiye sahipti. O, Ehu Hanife ve arkadaşlarının başını çektiği rey ehlinin fıkhının yanı sıra Mâlik, Sevrî ve Şafiî’nin fıkhını, Ahmei b. Hanbel ve İshâk b. Râheveyh gibi hadis ehlinin fıkıh anlayışla nnı çok iyi bilirdi. el-Câmi adlı eserinde yaptığı mukayese ve ter­cihler bu alandaki bilgisinin canlı delilidir.

Nitekim Mübarek b. el-Esîr şöyle demiştir: “Fıkıhta kâmil b eli vardı.”

 

Hocaları:

Hocalarından bazıları: Kuteybe b. Saîd, İshâk b. Râhevev: Muhammed b. Amr es-Sevvâk el-Belhî, Mahmûd b. Gaylân, İsaal b. Musa el-Fezârî, Ahmed b. Menî’, Ebû Mus’ab ez-Zührî, Bişi: Muâz el-Akdî, Hasan b. Ahmed b. EM Şu’ayb, Ebû Ammâr i-Hüseyn b. Harîs, el-Mu’ammer Abdullah b. Muâviye el-Cuma^: Abdülcebbâr b. el-Alâ, Ebû Kureyb, Ali b. Hicr, Ali b. Saîdb. Mesrûk el-Kindî, Amr b. Ali el-Fellâs, İmrân b. Mûsâ el-Kaziii Muhammed b. Humeyd er-Râzî, Muhammed b. Râfi, Muhammrf b. Ebî Yahya el-Adenî, Nasr b. Ali, Hennâd b. es-Seriyy, Yahya: Ekseni, Yahya b. Talha el-Yerbû’î, Yûsuf b. Hammâd el-Mari İbrahim b. Abdullah el-Herevî, Suveydb. Nasr el-Mervezî.

Tirmizî’nin sahip olduğu en eski kaynaklar Mâlik ve i Hammâd’ın hadisleri ile, el-Leys, Kays b. er-Rebî’in hadislerimi Nazil olan isnâdları ise bol miktarda Buhârî ile Hişâm ; Ammâr’m öğrencilerin den di.

 

Menkıbeleri:

imam Tirmizî geniş ilminin yanı sıra salâh ve istikâmet h anılan bir zât idi. “Kişi, arkadaşının dini üzeredir” sözü ortada e arkadaşları çağının en âlim ve zâhid insanları iken başka turfa olabilir miydi?!

ileri derecede vera’ ve zühd sahibi bir insandı. Dünyayı umu-samazdı. Bütün kaygısı, ilim ve onunla amel etmekti. Allah ka­kmandan çok ağlardı. Hatta bu yüzden gözlerini kaybetmiş b insandı. Sahip olduğu ilmi yaymaya çok özen gösterirdi. Bu ademleri sayesinde halk içinde sayılan ve sevilen bir insan olmuş­tu.

 

Eserleri:

Tirmizî, ilmini eserlerine emanet etmiş âlimlerdendi. Bu eser­ler kendinden sonra büyük şöhret kazanmış ve büyük imam on­larla bilinir olmuştur. Büyük hadis imamlarından aldığı feyz ve bereketi yansıtan bu eserler, gerçekten çok faydalı bilgiler içerdiği için İslam âleminin dört bir yanında, asırlarca ilgi ve kabul gör­müştür. Tirmizî’nin sonraki ulemâ üzerindeki ihsan ve faziletinin en önemli kaynağı bu eserleri olmuştur.

  1. Ulaşan eserleri?

1-el-Câmiu’s-sahîh; Sünen adıyla bilinen eseri olup ilminin se­viyesine delâlet eden canlı bir tanıktır. İslam kültür tarihinin en önemli kaynaklarından ve Kütüb-i Sitte olarak bilinen altı büyük kitabın üçüncüsüdür. Müslümanlar arasında elden ele dolaşan, defalarca yazılıp basılmış bir eserdir.

2- el-îlel; îlel-i Kebîr adıyla da bilinen eşsiz bir çalışmadır. Ka­dı Ebû Tâlib’in tertibiyle bize ulaşan eser, Sünen’in eki olarak ba­sılmıştır. Çok faydalı bir eserdir.

3- eş-Şemâil; Peygamber Efendimiz’in (sav) sıfat ve şemailini nakleden bir eser olup defalarca şerh edilmiştir. Müteaddit baskı­lan mevcuttur.

4- Tesmiyetu Ashâbi Resûlillah (sav); Esmâu’s-sahâbe adıyla da bilinen bir eser olup basılmıştır.

  1. Ulaşmayan eserleri:

1- Kitâbu’t-târîh.

2- Kitâbu’z-zühd.

3- el-Esmâ ve’l-kunâ.

Bir de fıkha dair bir telifinin olduğu söylenmiştir.

 

Vefatı:

imam Tirmizî, Hicrî 279 yık receb ayının onüçüncü pazartesi gecesi Tirmiz’e bağlı Buğ köyünde vefat etmiştir.

Ne Dediler

Tirmizî’nin ilmî büyüklüğü hakkında hocası Buhârî’nin tanık­lığı herkesin önüne geçmiştir. Buharı ona şöyle demiştir: Benin senden istifâdem, senin benden istifâdenden daha çoktur.

1- Ömer b. AUek: Buharı vefat ettiğinde, Horasan’da ilim, hıiz vera’ ve zühd bakımından Ebû İsâ gibi bir halef bırakmamıştır.

2- İbn Hıbbân: Ebû İsâ hadis toplayan, tasnif eden, ezberleyen ve dersini yapan bir zât idi.

3- Ebû Ya’lâ el-Halîlî: Üzerinde ittfîak edilmiş bir sika, emâne: ve ilimle şöhret bulmuş bir zât idi.

4- Ebû Sâd el-İdrîsî: Hadis ilminde kendisine uyulan imamlar dan biridir. Sünen, Tarîh ve İleli telif etmiştir. Bunlar, ilmine ha kim ve dürüst bir zâtın telifleridir. Ezberde parmakla gösteriler bir imamda.

5- Mübarek b. el-Esîr: Hadis hafızı büyük imamlardan biridir

6- Hafız el-MLzzî: Parmakla gösterilen hadis imamlarından Yüce Allah’ın Müslümanları faydalandırdığı zevattan biridir.

7-  Zehebî: Önde gelen hafız, üstün yetenekli bir hadis imam: dır.

8-  İbn Kesîr: Devrinin sahasında imam olan zâtlarından bin­dir.

ibn Hazm’ın değerlendirmesi:

Ulemâ arasında sadece İbn Hazm el-Endelusî farklı bir değe: lendirmede bulunarak onun TVIeçhûl’ bir râvi olduğunu söylemi! tir. Ulemâ onun bu hükmünü ittifakla reddetmiş ve bunu İt: Hazm’ın hadis ilmiyle ilgili bilgisinin sığlığına yormuşlardır. Cte-lara göre İbn Hazm’ın onu tanımayışı, onun değil bizzat kendk nin kusur ve eksikliğidir.

ibn Hazm’ın bu değerlendirmesi, bütün ilim ve faziletine rai-men aleyhinde bir puan olarak görülebilir.

İmam Nesâî

Adı: Ahmed b. Şu’ayb b. Ali b. Sinan b. Bahr Künyesi: Ebû Abdurrahnıan

Nisbesi: iVesâf Veya Nesevî şeklinde olup doğduğu belde olan Nesâ’dan gelmektedir. Nesâ, Horasan şehirlerindendir.

Doğum tarihi: H. 215 yılıdır.

Sıfatları: Güzel bir fiziğe sahipti. Açık renk tene sahip yüzü kandil gibi nurlu biriydi. Heybetli ve vakur bir görünümü vardı.

Heybet ve vakarının nedenleriyle ilgili olarak şöyle denmiştir: Nesâî, yeme-içmesine, giyim kuşamına ve cinsel hayatına itina gösterirdi. Helal nebîz içer, kendisi için alınıp beslenen tavukları yerdi. Yeşik renkli Nubi hırkaları giyer ve “Gözlerin ferini artır­mak için yeşile bakma ihtiyacını böyle telafi ediyorum” derdi.

Dört hanımı ve iki cariyesi vardı.

Kadılığı: Rivayete göre Mısır ve Humus’ta kadılık görevinde bulunmuş ve bu görevi liyâkatla yerine getirmiştir.

 

Öğrenim Hayatı:

Nesâî hadis öğrenimine pek erken bir yaşta başlamış ve h. 230 yılında henüz 15 yaşındaki iken hadis dinlemek üzere Kuteybe b. Saîd’e gitmiştir. Hocasının bulunduğu Bağlan beldesinde bir sene iki ay kadar kalmış ve ondan bol miktarda hadis Öğrenmiştir.

Ezber ve anlayış gücü bakımından emsaline az rastlanır, Allah vergisi bir istidada sahipti. Bu istidadın yanı sıra araştırma ve titizliği de meşhurdu. Bu/meziyetlerle donanmış genç bir hadis öğrencisi olarak büyük hadis imamları ve hafızlarla görüşmüş, hem ezberlemiş, hem de yazmıştır. Hafızasında topladığı hadisi le bu dalda sayılı imamlardan biri olmuştur. Başarısının ardır :ı ki en büyük etken, öğrenimini sırf Allah rızası için yapması fa uğurda uzun yolculuklara çıkarak türlü sıkıntılara göğüs ger™; sidir.

Sahih hadisleri yazdığı gibi, zayıf hadisleri de yazmıştır. 3. hadis tenkitçilerinin öteden beri yaptıkları bir şeydi. BöyleH* sağlam hadislerin çürüklerinden ayrılması daha kolay olmak;: di. Nesâî, bu alanda neredeyse hiç kimsenin ulaşamadığı bir nn tebeye ulaşmıştı. Hadis tenkidi konusunda, akranlarından ri üstün bir bilgi ve yeteneğe sahipti. O, bu meydanın en gfcü silahşoruydu. Hadisleri öyle güçlü kavrar ve incelerdi ki Hih Ebû Tâlib Ahmed b. Nasr şunu söylemek zorunda kalmıştır:

“Nesâî’nin gösterdiği sabra kimin gücü yeter ki? İbn Lehî’a rivayet ettiği hadisler bile ‘an Kuteybe an İbn Lehî’a’ şeklinde fa azasında mevcut olmasına rağmen birini bile nakletmemin Burada kastedilen; İbn Lehî’a’nın hadislerinin tamamını bilire ne rağmen zayıflığından dolayı nakletmemesidir.

Bu da gösteriyor ki Nesâî çok fazla hadis rivayet etmek kavı sıyla yaşı kuruyu nakletme derdinde bir insan değildi. Onun :; tün endişesi, ümmete karşı dürüst ve samimi olmak, şeriatı zzc bilgilerden korumaktı. İlimdeki üstünlüğünü de bu hassasiyet; borçludur.

Nesâî hadis dinlemede (semâ) çok titiz davrandığı gibi naV-de de (edâ) titizlenirdi. el-Hâris b. Miskîn’den bir çok hadis U miş ve nakletmiş olmasına rağmen “Bize anlattı ki (haddese:-kalıbını kullanmayıp “Ona okunurken ben dinleyerek” diye haii öğrenme şeklini zikredirdi. Bununla ilgili olarak Nesâî ile am> hoca arasında bir tatsızlık olduğu ve bu yüzden Nesâî’nin meûr< dinlemesine izin vermediği, onun da kapı arkasından dinleri: söylenmiştir. Görüldüğü gibi, buna bile dikkat eden hassas ve zzı bir kişiliğe sahipti.

 

Yolculukları:

Nesâî islam topraklarının doğusuna batısına bir çok yolculuk yapmış, gittiği her yerde hadis hafızları ve şeyhleriyle görüşmüş­tür.

Ziyaret ettiği beldeler: 1-Horasan, 2, Irak, Bağdat, Küfe, Bas­ra, 3- Cezire; Harran, Musul ve havalisi, 4-Şam, 5- Anadolu serhat beldeleri, 6-Hicâz, 7-Mısır.

Nesâî, bütün bu yolculuklarının ardından Mısır’da istikrar bu­larak oraya yerleşmiştir.

 

İlimleri:

Nesâî, şer’î ilimlerin genelinde bilgi sahibi bir âlimdi. Rivayet ve dirayet ilimlerini kendinde cem etmişti. Kıraat ilmini imamla­rından, hadis ilmini ehlinden almıştı. Çok çeşitli dallarda bilgi ve hüner sahibiydi.

  1. Hadis ilmi: Bu alanda parmakla gösterilen imamlardandır. Bu alanda Buhârî ve emsali âlimlerle mukayese edilirdi. Kendisi, hadis sahasında tâbi olunacak rehberlerden, uyulacak imamlar­dandı. Hadis tarîklerini, râvilerin hâllerini, siyak ve sibakı iyi bi­lir, tahkik ve ayıklama yapardı. Bu ilimde çok güzîde eserler telif etmiştir.
  2. Cerh ve Ta’dîl îlmi: İmam Nesâî bu ilim dalında eşsiz bir bilgi, tedkik ve tahkik sahibi idi. Râvilerin durumlarını cerh ve ta’dîl ibarelerinin en açık ve güzelleriyle belirlerdi. Bu tespitleri, ilim ehlinin büyük bölümü tarafından itimâda şayan görülür, en üst mertebede değerlendirilirdi. Böyle kabul görmesinin sebebi, râvilerin tenkidinde Buhârî ve Müslim’den çok daha ağır şartlar aramasıydı. Bu nedenledir ki Nesâî, cerh ve ta’dîlde katı davra­nanlar arasında sayılır. Onun ta’dîl ettiklerine sıkıca sarılmakgerekirken cerh ettiklerine dikkat ve ihtiyat ile yaklaşmak gere­kir. Ebû Yala el-Halîlî şöyle der: Cerh ve ta’dîl konusunda söyle­dikleri itimâda şayandır.
  3. Hadis İlletleri (tîel): Bu ilmin ana aleti, hadis rivayet tarîk­lerine vâkıf olmaya, ihtilafları ayrıştırma ve râvilerin derecelerini iyi bilmeye dayanır. Nesâî, Ku dalda geniş bilgi sahibiydi. Bu nedenledir ki Hadis İlletleri ilminde imam sayılmıştır. O, bu ihm derinlerine nüfuz etmiş, kapalı yönlerini müdrik ve gizli haküs lerini çok iyi bilen bir âlimdi.
  4. Fıkıh İlmi: Dârekutnî şöyle der: O, çağında Mısır ehlinirsı büyük fakîhi idi.el-Hâkim ise şunu söylemiştir: Nesâî’nin hadis fıkhı kon» da söylediği bir çok söz vardır. Onun Sünen adlı eserini incekjo biri, sözlerinin güzelliği karşısında şaşkınlıktan kendini alamu

Bu iki büyük imamın, Nesâî’nin fıkıh bilgisiyle ilgili şahâte rini gördük. Nitekim bir süre bulunduğu kadılık görevi de anın fıkıh bilgisinin gücünü göstermektedir. Ancak bilinen meiis imamlarından hangisine müntesip olduğu tam olarak anlasın mamaktadır. Şâfiîler onu Şafiî sayarlar. Belki de Mısır’da buk-ması ve Şafiî’nin bazı öğrencileriyle karşılaşıp onlardan rivâflfdfi bulunması sebebiyle böyle denilmiştir. Fakat bu, tek başına $m sayılması için yeterli değildir. Görünen odur ki o, Hadis Elon mezhebi üzere kalmıştır.

 

Hocaları:

Nesâî’nin hadis dinlediği sayısız hafız ve şeyhten bazıları su­lardır: İshâk b. Râheveyh, Hişânı b. Ammâr, Suveyd b. Nasr m b. Hammâd, Ahmed b. Abde ed-Dabbî, Ebu’t-Tâhir b. es-Serlı hâk b. Şâhîn, Bişr b. Muâz el-Akdî, Bişr b. Hilâl es-Savvâf, Tüm b. el-Muntesir, el-Hâris b. Miskin,  el-Hasen b. es-Sabbât i Bezzâr, Hamîd b. Mes’ade, Ziyâd b. Eyyûb, Ebû Husayn AbdoM b. el-Yerbuî, Abdülcebbâr b. el-Alâ el-Attâr, Abdurrahma: i. Ubeydullah el-Halebî, İbn Ehil-İmâm, Ebû Kudâme Ubeydok h. Saîd, Utbe b. Abdullah el-Mervezî, Ali b. Hicr, Amr ., Ait Fellâs, İsâ b. Muhammed er-Remlî, Muhammed b. Ebbân el-Böâ Muhammed b.  İsmaü b.  Aliye  Kadı  Dımeşk,  Muhammen Beşşâr, Muhammed b. Zenbûr el-Mekkî, Muhammed b. el-Aii Hemedânî, Muhammed b. Hâşim el-Be’albekî, Mahmûdb. Gam MuhaUed b. Hasan el-Harrânî, Yahya b. Derst el-Basrî, Yûati Isâ ez-Zührî, Yûsuf b. Vazıh el-Mueddeb.

 

Menkıbeleri:

Nesâî, sahih itikâd sahibi bid’atlardan uzak bir âlimdi. Eserle­ri bunun açık kanıtlarıdır. İbn el-Mübârekle ilgili olarak rivayet edildi ki: Ona şöyle denmişti: Filanca kişi diyor ki: Her kim, “Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Benden başka İlah yoktur; şu halde Bana ibadet et” (Taba, 14) ayetinin yaratılmış olduğu­nu söylerse kâfirdir. İbn el-Mübârek “Doğru söylemiş” dedi. Nesâî, “Ben de bu görüşteyim” dedi. Hadis ehli selefin inana buydu.

Davranış bakımından düzgün, gece gündüz ibâdetine düşkün, Hz. Dâvud gibi günaşırı oruç tutan bir âlimdi. Hac ve cihada de­vam eder, devlet adamlarından uzak durarak hâlini ıslah etmekle meşgul olurdu. Müslümanların hayrına bir iş için olmadıkça saray kapısına varmazdı. Ümmete karşı dürüst ve samimi, halkın hâlini düzeltmek için çalışan bir insandı.

Söylediklerimizin daha iyi anlaşılabilmesi için onunla ilgili iki olayı nakletmek faydalı olacaktır.

1- Arkadaşı Muhammed b. Mûsâ el-Me’mûnî anlatır: Bir toplu­luğun Ebu Abdurrahman en-Nesâî’nin el-Hasâis li-Ali (ra) adi eserini yadırgadıklarını, çünkü Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in (r.anhümâ) faziletlerine dair eser yazmadığını söylediklerini duy muştum. Bunu kendisine anlattığımda şöyle dedi:

-Şam’a gittiğimde, Hz. Ali (ra) aleyhinde olur olmaz konuşan ların hayli fazla olduklarını gördüm. Bunun üzerine o eseri yaz dım. Dileğim Yüce Allah’ın bu insanlara Hz. Ali ve Ehli Beyt hak kında doğru yolu göstermesiydi.

Bu yanlış anlaşılmayı önlemek için çok geçmeden Fezâilu’s sahabe adlı eserini kaleme aldı.

2- Bir defasında Müslümanların fidyeleri için Mısır Emîri il sefere çıkmıştı.  Burada tam bir yiğitlik ve fidye konusund varolan sünnetin uygulayıcısı olarak davranmıştı. Bununla birlik temîrin meclislerine gitmezdi. Haricîler tarafından şehit edilin ceye kadar bu tutarlılığını sürdürmüştür.

 

Çilesi:

Bir çok büyük imam gibi, İmam Nesâî de haset ve gıybet ehli­nin zehirli oklarından kurtulamamış, şiî olduğu yönünde tama­men haksız bir suçlamayla sıkıntılı günler yaşamış ve bu iftira yüzünden şehit olmuştur. Olayın aslı şöyledir:

İmam Nesâî Şam’a vardığı zaman halkın Muaviye’ye tamamen meylederek Ali b. Ebî Tâlib’e (ra) yüz çevirdiklerini görmüştü. On­ların Ehli Sünnete aykırı bu eğilimlerini biraz olsun düzeltebil­mek için Hz. Ali’nin fazilet ve menkıbelerini anlatan bir kitap yazmaya karar verdi. Böylesine hâlis bir niyetle eî-Hasâis li-Ali kitabım kaleme aldı. Hakkında Şiîlik dedikodusu çıkartdmaması için de hemen arkasından Fezâilu’s-sahâbe adlı daha geniş bir eser yazdı. Ancak o eserde de Muâviye’nin faziletlerine yer ver­medi.

Bunun sebebi sorulduğunda ise “Muâviye’nin başa baş kalması yetmez mi? Bir de üstünlüğü mü olsun?” dedi. Böyle söylemesinin sebebi, onun faziletine dair her hangi bir rivayet bulunmamasıydı. Bu yüzden ondan söz etmemişti. Buna karşın aleyhinde bir şey de söylemeyip susmayı tercih etmişti.

Muhammed b. İshâk eMsbahânî anlatıyor: Mısır’daki hocala­rımızdan dinlediğimize göre olay şöyle olmuş: Ebu Abdurrahman, ömrünün son demlerinde hacca gitmek üzere Mısır’dan ayrılmış. Şam’a uğramış. Orada kendisine Muâviye’nin faziletleri hakkında soru sorulmuş. Kendisi cevaben “Muâviye’nin başa baş kalması yetmez mi ki bir de fazilet ve üstünlüğü aransın?” Bunun üzerine yumruklamaya başlamışlar. Mescidden çıkarılıncaya kadar dayak atmışlar. O hâlde Mekke’ye götürülmüş ve orada vefat etmiş.

Hafız İbn Asâkir şöyle der: Bu vakıa, Ebu Abdurrahman’m Muaviye hakkında tarafsız bir kanaate sahip olduğunu, hakkında ne olumlu, ne olumsuz konuşmak istemediğini gösterir.

İbn Asâkir, Ebû Ali el-Hüseyn b. Ebî HilâTe isnâd ettiği şu ri­vayeti nakleder: Ebu Abdurrahman en-Nesâî’ye, Allah Resûlü’nün (sav) ashabından Muaviye b. Ebî Süfyân’ın durumu sorulunca şöy­le dedi: “İslam, kapısı olan bir ev gibidir. İslam’ın kapısı sahabedir. Sahabeye eziyet eden kimse, tıpkı girmek için kapıya yükle­nen gibi İslam’ı hedef almıştır.” Ardından şöyle demiştir: “Muaviye’yi hedef alan, ancak sahabeyi hedef almıştır.”

Hafız Dârekutnî ise bu olayı hasetle açıklamaktadır. Ebû Abdirrahman en-Nesâî, yaşadığı devirde Mısır’ın en büyük fakîhi idi. Sahih hadisleri en iyi o bilirdi. Râvilerin hâllerine en vâkıf olan da kendisiydi. Böyle bir makama ulaştığı için onu çekemedi­ler. Ramle’ye vardığında Muâviye’nin faziletleri hakkında soru sordular. Cevap vermeyip susmayı tercih edince onu camide döv­düler. Yanındakilere: “Beni Mekke’ye götürün” dedi. O hâlde deve sırtında Mekke’ye yetiştirdiler. Orada şehit olarak ruhunu teslim etti.

Dârekutnî’nin anlatısında, şehrin adı Dımeşk değil Ranıle ola­rak geçmektedir. Bu, yaşanan acı olayın özü üzerinde fazla deği­şikliğe yol açmaz. Neticede her ikisi de Şam diyarının şehirlerin-dendir.

 

Eserleri:

imam Nesâî, geniş ve derin ilmini eserlerine aktarmış ve bu eserlerden bazıları Müslümanların en mühim dayanakları ara­sında yer almıştır. Allah Teâlâ Müslümanları yüz yıllarca o eser­lerden faydalandırmıştır. Hayli çok sayıda ve büyük faydaları hâiz olan bu eserlerden bir bölümü bize ulaşırken bir bölümü henüz ulaşmamıştır.

  1. Ulaşan eserleri:

1- es-Sunenu’l-suğrâ;  ulemâ   arasında  el-Müctehâ. veya  el-Müctenâ adlarıyla da bilinen ve Kütüb-i Sitte arasında sayılan meşhur Sünen-i Nesâfdir.

2- es-Sunenul-kubrâ; geç dönem ulemâsı tarafından nadiren görülen, bize ulaşmış, bir kısmı basılmış, bir kısmı hâlen yazma durumundaki eserdir.

3- el-Kunâ; yazma halindedir.

5- Amelu’l-yevmi vel-leyle; basılmıştır.  Bazı rivayeti t Kubrâ’ya dâhil edilmiştir.

6- et-Tefsir; basılmıştır. Bazı rivayetlerde el-Kubrân i edilmiştir.

7- ed-Du’afâ ve’l-metrûkîn; basılmıştır.

8- Tesmiyetu fukahâıl-emsâr; (Beldelerdeki fakihlem» ri), basılmıştır.

9- Tesmiyetu men lem yervi anhu gayru raculin vahit ^ bir adamın rivayette bulunduğu kimselerin isimleri), basûnir:

  1. Zikru  men  haddese  anhu İbnu Ebî Arûbe;   i 3 Arûbe’nin hadis naklettiği kimseler), basılmıştır.
  2. Ulaşmayan eserleri:

1- Musnedu Ali b. Ebî Tâlib.

2- Musnedu hadîsi Mâlik. 3-Esmâu’r-ruvât ve’t-temyîzu beynehum. 4-el-lhve.

5– el-Iğrâb.

6- Musnedu Mansûr b. Zâzân

7- el-Cerhu ve’t-ta’dîl

 

Vefatı:

İmam Nesâî bereketli bir ömrün ardından Hicrî 303 n ı ayının on üçüncü pazartesi günü dünyadan göçmüştür.

Mısır’dan ayrılışı h. 302 yılı zilkade ayı idi. Hafız İbn Yww Hafız et-Tahâvî’nin beyanlarına göre Filistin’de vefat etman

Filistin’in Ramle kentinde vefat ettiği ve Beyt-i Maii ı müldüğü de söylenmiştir.

Dârekutnî ve diğerleri ise Suriye topraklarında yaşadın1 ardından yaralı hâlde Mekke’ye götürüldüğü ve orada seh.uu vefat ettiğini söylemişlerdir.

Zehebî, İbn Yûnus’un sözünü sahih saymış ve gerekçe olarak da “İbn Yûnus dikkatli bir hafız ve Nesâî’den hadis dinlemiş bir arkadaşıdır. Kendisini daha iyi tanırdı” demiştir.

İkinci görüştekilere göre Safa ile Merve arasına defhedilmiştir. Vefat ettiğinde 88 yaşında idi. Allah’ın rahmeti üzerine olsun.

 

Ne Dediler

İmam Nesâî’nin ilim, imamet ve fazileti, gerek hocaları ve Öğ­rencileri, gerekse daha sonraki Müslüman ulemâ tarafından kesin bir dille ikrar ve beyan edilmiştir. İşte onlardan bazıları:

1-Me’mûn el-Mısrî: Fidye yılı Nesâî ile birlikte Tarsus’a gittik. Orada, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. İbrahim Mu­rabba’, Ebu’1-Âzân, Keylece gibi hadis imamlarından bir topluluk bir araya gelerek kimin şeyh seçileceğini istişare ettiler. Sonunda Ebû Abdirrahman en-Nesâî’nin seçilmesi üzerinde ittifak ettiler.

2- Öğrencisi Ebu Ali en-Nisâbûrî: Müslümanların imamların-dandı. “Hiç tartışmasız hadiste imamdı.”

3- Öğrencisi Ebu Bekir el-Haddâd eş-Şâfıî: Yüce Allah ile aramda hüccet olmak üzere ondan razı oldum.

4- Öğrencisi Mansûr b. İsmail el-Fakîh ile Ebû Ca’fer et-Tahâvî: Müslümanların imamlarından bir imamdı.

5- Hafız Ebû Saîd b. Yûnus: Hadiste imam, sika, sebt ve hâfiz idi.

6- el-Kâsım el-Mutarraz: İmamdır, imameti hak eetmiştir.

7- Dârekutnî: Ebû Abdurrahman, kendi devrinde bu ilimde zikredilenlerin hepsinin önünde görülmüştür.

Hamza es-Sehmî anlatıyor: Bir defasında Dârekutnî’ye sorul­muştu: “Ebû Abdurrahman en>Nesâî ve İbn Huzeyme hadis nak­lettiklerinde, hangisini üstün tutarsın?”

Dârekutnî şöyle cevap verdi: Elbette Ebû Abdirrahman. Çünkü zamanında onun dengi ve üstüne çıkarılacak kimse yoktu. Vera’ bakımından da emsali yoktu.

Yine Dârekutnî şöyle demiştir: Devrinde Mısır’ın en büyükû kîhi, hadis ve rical ilmini en iyi bilendi.

8- el-Halîlî: Sağlam bir hafızdır..Diğer hafızlar ondan razı:. muş, hıfzı ve kavrayışı üzerinde ittifak etmişlerdir. Cerh ve tai. konusundaki hükümleri itimâda şayandır.

9- İbn Nokta: Dalının imamlarından bir imamdı.

10- el-Mizzî: Önde gelen imamlardan, sağlam hafızlardan meşhur âlimlerden biridir.

11- Zehebî: Anlayış, kavrayış, basiret, râvi tenkidi ve güzel;-Meriyle tam bir ilim deryası idi.

“Bütün hafızlar ondan hadis dinlemeye gitmişlerdir. Bu dalii emsali kalmamıştır.”

“Üçüncü asrın başında Nesâî’den daha güçlü bir hafız yob: Hadisi, illetlerini, râvilerin durumlarını Müslim’den, Eb: Dâvud’dan ve Ebû İsa’dan daha iyi bilirdi. Bu konuda ancai Buharı ve Ebû Zur’a onunla boy ölçüşebilirlerdi.”

11- İbn Kesîr: Devrinde imam, akranlarının üstünde bir âlimdi.

 

İmam Ebû Dâvud

Adı: Süleyman b. el-Eş’as b. Şeddâd b, Amr b. Amir

Abdurrahman b. Ebî Hatim, tam adının böyle olduğunu söyle­miştir.

Muhammed b. Abduiaziz eL-Hâşimî’ye göre ise tam adı: Süley­man b. el-Eş’as b. Bişr b. Şeddâd şeklindedir.

İbn Dâse ve Ebû Ubeyd el-Âcurî’ye göre tam adı; Süleyman b. el-Eş’as b. İshâk b. Beşîr b. Şeddâd’dır.

İbn Amr b. Imrân; ismine İmam, Şeyhu’s-sünnet, Mukaddemu’l-huffâz, Ebû Dâvud el-Ezdî, es-Sicistânî, Muhaddis-i Basra gibi sıfat ve nisbeleri eklemiştir.

Ebû Ubeydullah el-Acurî şöyle der: Bir gün şöyle dediğini duy­dum: İki (h. 202) senesinde doğdum. H. 220 senesinde Affân’ın cenaze namazını kıldım. Basra’ya girdiğimde halk, Osman b. el-Heysem el-Müezzin dün ölmüş diye konuşuyorlardı. Ebu Ömer ed-Darîr’den sadece bir mecliste hadis dinleyebildim.

Derim ki: O, h. 220 yılı şaban ayında vefat etmişti. Osman ise ondan bir ay önce vefat etmişti. Ömer b. Hafs b. Gayyası evine kadar takip ettim. Ondan hadis dinlemedim. Saîd b. Süleyman ve Asım b. Ali’den de sadece birer defa hadis dinlemiştir.

 

Öğrenim Hayatı:

Ebû Davud’un biyografisine dikkatle bakıldığında küçüklü­ğünden itibaren dinî ilimlere yatkın olduğu görülür. Çünkü Yüce Allah ona keskin bir zekâ, dikkat ve basiret lütfetmişti. Muhteme­len yaşadığı çevrenin de bunda büyük etkisi vardı. Yaşadığı dönem, İslam tarihinde ilmî hayatın en canlı olduğu devirlerden bi­rine rastlıyordu.

O, çocukluğundan itibaren hadis ilmine yönelmiş, Sicistan ve havalisinde bulunan hadis şeyhlerinin halkalarına katılmıştır. 15 Yaşma bastığında daha fazla hoca ile görüşmek üzere seyahat et­meye başladı. İslam dünyasının bir çok merkezine giderek, hadis dinledi, yazdı ve ezberledi. Gün geldi ezberlediği hadislerin sapa yarım milyona ulaştı. Artık hadis sahasında yazacağı eserler için yeterince malzeme toplamıştı. Devrin âlimleri de hadis bilgisine güvenir olmuşlardı.

Ne kadar güçlü bir hafıza ve dikkatli bir zihne sahip olduğuna dair Muhammed b. Muhalled’in şu gözlemi yeterli olacaktır: “0, bir oturmada yüz bin hadisi müzâkere ederdi.”

 

Yolculukları:

Ebû Dâvud hadisi sağlam kaynaklardan öğrenebilmek için İs­lam coğrafyasının doğusuna batısına bir çok seyahatte bulunmuş­tur. H. 220 senesinde 18 yaşında çıktığı ilk yolculukta sırasıyla Irak, Şam, Mısır ve Hicaz’a gittikten sonra Irak’a dönmüş .oradan Horasan’a gitmiş ve Basra’ya yerleşerek vefatına kadar orda ya­şamıştır.

Dolaştığı merkezler: 1-Irak, Bağdat şehrine bir çok defa gidip gelmiştir. 2- Küfe, h. 221 senesinde gitmiştir. 3- Basra, buraya yerleşmiş ve vefatına kadar burada kalmıştır. 4-Suriyes Şam Humus ve Halep şehirlerinde kalmıştır. 5-Cezîre; Harran şehrine gitmiş, oranın âlimlerinden hadis dinlemiştir. Hicaz; Mekke’ye muhtemelen hac niyetiyle gitmiştir. 7-Mısır. 8-Horasan; Nisâbui Herat Belh ve Bağlan kentlerinde bulunmuştur. 9-Sicistân, doğ­duğu belde olup oradan ayrıldıktan sonra bir kez dönmüş, sonra kahcı olarak Basra’ya yerleşmiştir.

 

İlimleri:

Sünen kitabını iyi bilen birinin gözünden Ebû Davud’un ne kadar derin bilgiye ve konunun inceliklerine hâkîm olduğu haki­kati kaçmaz. Böyle birinin elbette Kur’an ve ondan doğan diğer ilimler hakkında da basiret sahibi olması gerektiğini anlar. Çünkü Kur’an ve Sünnet, bir elmanın iki yarısı misâli birbirlerini ta­mamlayan parçalardır. Gerçek mânâda sağlam bir fakîhin bu iki kaynağın hükümlerinden habersiz kalması düşünülemez. Ebû Dâvud da tam böyle biriydi. Şer’î ilimlerin bütün dallarından na­sibini almış büyük bir imamdı. Şimdi onun en güçlü olduğu ilim dallarını görelim:

  1. Hadis ilmi: Ebû Dâvud, bu alanda çok büyük bir nasibe sa­hip olmuş, gidilebilecek en ileri noktalara ulaşmıştır. Bu yüzden ‘imam-ı mukaddem=Önder imam’ lıâfiz-ı mülhem=ilham olunan hafız’ sayılmıştır. Hadislerin metinleri, senedleri, râvilerin ittifak ve ihtilafları, sağlamları ve çürükleri alanında çok derin bilgi sa­hibidir. Sünen kitabını inceleyen biri, sözlerimizin en açık ve canlı denlini görmüş olacaktır.
  2. Cerh ve Ta’dîl İlmi: Ebû Dâvud gece oduncusu değildi. Yani ne yüklediğini bilmeyen bir âlim değildi. Bilakis sağlam bir tenkit ve tahkik bilgisine sahipti. Hadis râvilerinin sikalarını da zayıfla­rını da iyi tanırdı. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn ve İbn el-Medînî gibi cerh ve ta’dîl otoritelerinin öğrencisi olarak aksi dü­şünülebilir mi?

Bu dalda eser telif etmiş, birçok mesele kendisinden öğrenile­rek kayıtlara geçmiştir. Cerh ve ta’dilde bulunur, isimler, künye­ler, nesepler ve ölüm tarihlerini iyi bilirdi. Sünen adlı eserinin satır aralarında bu bilgilere rastlamak mümkündür.

  1. Hadis İlletleri (İlel): Bu zor ve sıkıntılı ilim dalının kilitleri Ebû Dâvud tarafından açılmış, büyük imamlar da bu konuda ona ortak olmuşlardır. Sünen kitabı, bir çok hadisin gizli ve açık illet­lerinin izahlarıyla doludur. Bu da onun illetler konusundaki ma­haret ve bilgisinin en güzel kanıtıdır. Ebû Ubeyd el-Âcurî ve di­ğerleri bu konuda kendisinden çok şeyler öğrenmişlerdir.
  2. Fıkıh İlmi: Hâfiz Zehebî şöyle der: Ebû Dâvud, hadis ilmin-deki imametinin yanı sıra büyük fakîhlerdendi. Kitabı buna delâ­let eder. O, İmam Ahmed b. Hanbel’in seçkin öğrencilerindendi. Bir süre ders halkasında bulunmuş, usûl ve furûa dair bir çok me­selenin inceliklerini bizzat ondan Öğrenmiştir.

Ebû Dâvud kita­bında hüküm bâblarını toplamış ve güzel bir şekilde tertip etmiş­tir. Fıkhî meselelere vukufunu bu tertipten anlamak mümkündür.

 

Hocaları:

Mekke’de el-Kaanbî ve Süleyman b. Harb’den hadis dinlemiş­tir. Hadis dinlediği hâfiz ve şeyhleri şöyle sıralayabiliriz:

Basra’da: Müslim b. İbrahim, Abdullah b. Recâ, Ebu’l-Velîd et-Tayâlisî, Mûsâ b. İsmail.

Kûfe’de: el-Hasan b. er-Rebî el-Bûrânî, Ahmed b. Yûnus el-Yerbû’î.

Halep’te: Ebû Tevbeti’r-Rebî b. Nâfî.

Harran’da: Ebû Cafer en-Nufeylî, Ahmed b. Ebû Şu’ayb.

Humus’ta: Hayve b. Şüreyh, Yezîd b. Abdi Rabbih.

Şam’da: Safvân b. Salih, Hişâm b. Ammâr.

Horasan’da: İshâk b. Râheveyh ve tabakası.

Bağdat’ta: Ahmed b. Hanbel ve tabakası.

Belh’te: Kuteybe b. Saîd.

Mısır’da: Ahmed b. Salih ve diğerleri.

Bunlar dışında, İbrahim b. Mûsâ el-Ferrâ, Saîd b. Mansûr, Sehl b. Bekkâr, Muhammed b. Kesîr el-Abedî, Müsedded b .Müserhed, Muâz b. Esed, Yahya b. Mam ve diğerleri.

 

Menkıbeleri:

  1. Ebû Bekir Muhammed b. İshâk es-Sâğânî ve İbrahim el-Harbî anlatıyor: Ebû Dâvud Sünen adlı eserini telif ettiği zaman, Hz .Davud’a demir yumuşatılması misâli Ebû Davud’a da hadis yumuşatılmıştı.

el-Hâkim anlatıyor: Zübeyr b. Abdullah b. Musa’dan dinledim: (O:) Muhammed b. Muhalled’in şöyle dediğini duydum: Ebû Dâvud, yüz bin hadisi müzâkere ederdi. Sünen’i telif edip de in­sanlara okuduğu zaman, kitabı hadisçiler için sanki bir nıushafa dönüştü. Ona uyuyor, rivayetlerine karşı çıkmıyorlar di. Zamanın âlimleri onun hıfz ve üstünlüğünü ikrar etmişlerdi.

Hâfiz Mûsâ b. Harun şöyle derdi: Ebû Dâvud dünyada hadis için, ahrette cennet için yaratılmış bir insandı.

  1. Allan b. Abdussamed şöyle derdi: Ebû Dâvud’dan hadis din­ledim. O, hadisin süvarilerinden biriydi.

Ebû Hatim b. Hibbân şunu derdi: Ebû Dâvud, fıkıh, ilim, hıfz, ubudiyet, vera’ ve hadislerin zabtı konusunda dünyanın imamla-rından biriydi.

  1. Hafız Ebû Abdillah b. Mende: Bu ümmetten çıkıp da sahihi illetliden, yanlışı doğrudan temyiz edenler dört kişidir: Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.
  2. Ebû Abdillah el-Hâkim: Ebû Dâvud, kendi döneminde hadis ehlinin tartışmasız imamı idi. Mısır, Hicaz, Şam, İrak ve Hora­san’da hadis dinledi. Irak’a gitmeden önce kendi beldesinde ve Herat’ta yazmaya başladı. Bağlan’da Kuteybe’den Rey’de İbrahim b. Musa’dan hadis yazdı. Ancak onun en âlî isnadı el-Kaanbî-Müslim b. İbrahim … şeklindeki senedidir. Geçmişte Nisâbur’da yazmıştı. Sonra oğlu Ebû Bekir’le birlikte Horasan’a gitti.
  3. Kadı el-Halîl b. Ahmed es-Secezî anlatıyor: Beldemizin kadı­sı Ahmed b. Muhammed b. el-Leys’i şunu anlatırken dinledim: Sehl b. AbdiHahi’t-Tüsterî Ebû Dâvud es-Sicistânî’nin ziyaretine gelmişti. Hane halkı ‘Ey Ebâ Dâvud! Sehl b. Abdillah ziyaretinize gelmiş’ dediler. Bunun üzerine misafirini karşıladı ve oturttu. Sehl şöyle dedi:

Ey Ebâ Dâvud! Senden bir hacetim var.

Ebû Dâvud “Nedir?” diye sordu.

Sehl şöyle karşılık verdi:

Mümkünse onu yapacağına dair söz ver.

Ebû Dâvud “Peki” deyince Sehl şöyle dedi:

Allah Resulünün (sav) hadislerini naklettiğin o dilini göster ki onu öpeyim!                    

Ebû Dâvud dilini çıkarınca Sehl bir hamlede kalkıp onu öpmeyin.

  1. Hafız Zekeriya es-Sâcî: Allah’ın Kitabı İslam’ın aslı. Sd Davud’un kitabı ise İslam’ın ahdidir.
  2. el-Hattâbî anlatıyor: Abdullah b. Muhammed el-Miskîten şunu nakletti: Ebû Davud’un hizmetçisi Ebû Bekir b. Câbir bm şunu anlattı: Bağdat’ta Ebû Dâvud ile beraberdim. Akşamı Kzı Emîr Ebû Ahmed el-Muvaffak (veliaht) yanma geldi. Ebû Dârm ona dönerek şöyle dedi: Bu vakitte Emîr hazretlerini buraya pren ne ola?

Emîr, ‘Üç şeyden’ dedi. Ebû Dâvud, “Nedir onlar?” diye sorana Emîr cevap verdi:

Basra’ya taşınacak ve oraya yerleşeceksin. Hadis öğrenir de oraya göç edecekler. Basra sayende mâmur olacaktır. Çeri şehir harabeye döndü. İnsanlar artık oraya ilgi göstermez ;Zenci isyanından beri şehir giderek kan kaybediyor.

Ebû Dâvud, “Bu bir, diğerleri nedir?” diye sordu. Emîr verdi: Oğullarıma Sünen’i rivayet edeceksin.

Ebû Dâvud buna da “Peki” dedi ve üçüncüyü sordu. Enrvap verdi:

Onlara hususî halka açacaksın. Çünkü halife çocukları anrla birlikte ders göremezler.

Ebû Dâvud mazur görülmesini isteyerek şöyle dedi: İşte imkânı yok! Çünkü insanlar ilimde eşittir.

îbn Câbir şöyle der: Gerçekten de halifenin çocukları birlikte derse katılıyor, onlarla birlikte hadis dinliyo Hakikaten şaşırtıcı bir manzaraydı.

 

Eserleri:

Ebû Dâvud Yüce Allah’ın kendisine lütfettiği ilimleri „ taşımak suretiyle faydalarını kalıcı kılmıştır. Eserleri, yüz dır elden ele dolaşmakta ve insanların yollarını aydınlatmam ir vam etmektedir. Özellikle de Kütüb-i Sitte arasında sayılar-teber hadis kitabı Sünen. Eserlerinden bazıları bize ulaşmışken bazıları hâlâ ulaşma­mıştır.

  1. Ulaşan eserleri:

1– es-Sünen; Kütüb-i Sitte arasında yer alan hadis kitabı olup defalarca basılmıştır. İslam dünyasının her yanında elden ele do­laşan bir eserdir.

2- el-Merâsîl; birkaç defa basılan mürsel hadis mecmuasıdır.

3- el-Mesâiî; İmam Ahmed b. Hanbel ile fıkıh ve hadise dair meselelerden oluşan bir eserdir.

4– îcâbâtuhu an su’âlâti Ebî Ubeydillah el-Âcurî; râviler, cerh ve ta’dîl ve illetlere idair sorulan sorulara verilen cevapları içeren bir eserdir. Basılmıştır.

5- Risâletuhu ilâ Ehli Mekkete fi vasfi’s-sünen; Mekkelilere Sünen’i tanıtan eseridir. Basılmıştır.

6- Tesmiyetu’l-ihve ellezîne ravâ anhumi’l-hadîs; rivayette bu­lunduklarının isimleri. Basılmıştır.

7- Kitabu’z-zuhd; yazma halindedir.

  1. Ulaşmayan eserleri:

1- er-Reddu ala ehli’l-Kader; Kaderîlere reddiye.

  1. en-Nâsihu ve’l-mensûh.

3- et-Teferrud; Şehirlerdeki muhaddislerin tek başlarına yap­tıkları rivayetler.

4- Fezâilu’l-Ensâr

5– Musnedu Hadîsi Mâlik.

6- Delâilu’n-nubuvve.

7- ed-Duâ.

8- îbtidâul-vahy.

9- Mbâru’l-havâric. MMa’rifetu’l-evkat.       

 

Vefatı:

Ebû Ubeydillah el-Âcurî şöyle der: Ebû Dâvud H. 275 yılı şev­val ayının onaltmcı Cuma günü 73 yaşında Basra’da vefat etti Allah’ın rahmeti üzerine olsun.

 

 

Ne Dediler

Hadis ilminin büyük hafız ve imamları Ebû Dâvud’dan daima övgüyle söz etmişlerdir:

  1. Ebu Bekr el-Hallâl: Zamanında önder imamdı. Hadis tahrîa bilgisinde kimsenin geçemediği bir kişiydi. Vera’ ehli, öncü bir in­sandı.
  2. Muhammed b. Muhalled: Zamanın âlimleri onun hıfzını ve bu konudaki üstünlüğünü ikrar ettiler.
  3. Ahmed b. Muhammed b. Yâsîn: Allah Resûlü’nün (sav) ha­dislerini ezberleyen İslam hâfızlarmdandı. Hadis ilimlerini, illet­lerini ve senedlerini iyi bilirdi, ibâdet, iffet, vera’ ve takvada en üst derecedeydi. Hadis süvarilerinden biriydi.
  4. Hâfiz Mûsâ b. Harun: Ebû Dâvud dünyada hadis için yara­tılmıştı.
  5. İbn Hibbân: Fıkıh, hadis, hıfz, ibadet, vera’ ve zabt bakımın­dan dünyanın imamlanndandı. Hadisleri cem ve tasnif etmi; sünnetin müdâfaasında bulnmuştur.
  6. el-Hâkim en-Nisâbûrî: Çağında hadis ehlinin tartışmasız imamıydı
  7. ibn Nokta: Nakil (Hadis) Ehlinin imamlarından bir imamdı
  8. Zehebî: imam, sünnetin şeyhi ve hafızların Önderiydi.

 

İmam İbn Mâce

Adı: Muhammed b. Yezîd.

Şöhreti: İbn Mâce. Mâce, babası Yezîd’in lakabıdır.

Künyesi: Ebû Abdullah

Nisbesi: er-Rabat; Arap kabilelerinden Rebî’a’ya velâ bağıyla nisbeti.

el-Kazvînî: Acem diyarının büyük şehirlerinden Kazvin’e men­subiyetinden gelmektedir. Genel olarak bu nisbe ile tanınmıştır.

Doğum Tarihi ve Yeri: İbn Mâce bizzat kendisi doğum tarihi olarak H. 209 yılını zikretmiştir.

Kaynaklar İbn Mâce’nin doğum yerini zikretmemektedir. Kazvin’de büyümüş olması itibariyle orada doğmuş olma ihtimali güçlüdür.

İbn Mâce, Kazvin’in itibarlı ve saygın hanelerinden birinde ye­tişmiştir. Üç kardeşi olduğu zikredilmiştir ki bunların künyeleri Ebû Bekir, Ebû Abdullah ve Ebû Muhammed Hasan b. Yezîd b. Mâce’dir. Hadis rivayetinde bulunmuş, Bağdat’a gitmiş ve orada hadis anlatmıştır.

 

Öğrenim Hayatı:

ibn Mâce öğrenim hayatına Kazvin’de başlamıştır. Ne var ki kaynaklarda kaç yaşında ders almaya başladığı belirtilmemekte­dir. Bilinen odur ki İbn Mâce hocası Ali b. Muhammed et-Tanâfisî’nin halkasına katılmıştır. O, fazilet ehli, sika ve rivayeti bol bir âlimdi. İbn Mâce ondan çok hadis dinlemiştir.

et-Tanâfisî vefat ettiğirfde (h. 233), İbn Mâce 24 yaşında olduğuna göre hadis dinlemeye yirmi yaş civarında başladığı söylene­bilir. Genç adam, hadis dinleme arzusuyla yanıp tutuştuğu içm Kazvin ona yetmemişti. Önce civar beldeleri dolaşıp oraların âlim­lerinden hadis dinledi. Ardından ufuklara uzanan seyahatlerine başladı. Bu süreçte birçok hadis dinleyip yazdı. Sonunda had:= ilminde imam, hatta onların başlarından biri oldu.

 

Yolculukları:

İbn Mâce, hadis öğreniminde çağında yaygınlaşan geleneği b-îeyerek uzun yolculuklara çıktı. Bu meyanda İslam âleminin belli merkezlerini ziyaret etti. Bu yolculuklarının sonunda da Kazvin şehrine dönerek orada istikrar buldu.

Bulunduğu şehirler: 1. Horasan; Nisâbur vd. 2. Rey, 3. Irak: Bağdat, Küfe, Vâsıt ve Basra, 4. Hicaz; Mekke ve Medine, 5. Suri­ye; Şam, Humus, 6. Mısır.

 

İlimleri:

İbn Mâce, ilimler arasında özellikle hadis ilmine ilgi göstermı* ve bir muhaddis olarak öne çıkmıştır. Tabiî ki hadis ilminde uz­manlaşmak başka ilim dallarına da nüfuz etmeyi beraberinde ge­tiriyordu. Nitekim İbn Mâce de bundan payını almış, şer’î ilimler sahasında farklı ilim dallarında uzmanlaşmıştır.

1- Hadis İlmi: Sünen adlı eseri incelendiğinde İbn Mâce’nın zî kadar zengin bir hafızaya, hadislerin tarîkleri ve metinleri konu­sunda geniş bilgiye sahip olduğu görülür. Onun bu büyük esen. hemen bütün bâbları içeren ve maksadlarım ziyadesiyle yence getiren bir çalışmadır. Bâblarla ilgili hadis seçimleri, bu alandaki tecrübe ve bilgi birikimini yansıtmaktadır. O,  eserinin bfc bâblannda lafız ve tarîk bakımından en münasip olan hadislere yer vermiştir.

2- Fıkıh îlmi: Bu ilme özel bir ilgi gösterdiğine dair bir kant bulunmamakla beraber Sünen adlı eserinde izlediği metod, güçlü bir fıkıh bilgisine sahip olduğunu göstermektedir. Onun kitabı ahkâm hadislerinin kapsam ve tertibi bakımından en güzel kay­naktır. Hüküm ve meseleler kısa ve özlü ifadelerle beyan ediktir.

3- Tefsir îlmi: Zehebî ve diğerleri onu Müfessir olarak nitele­mişlerdir. Hafız el-Mizzî de Tehzîbu’l-kemâl adlı eserinde Hafız Ebû Ya’lâ el-Kazvînî’den nakille bunu kaydetmiştir.

4- Tarih İlmi: Hafız İbn âhir el-Makdisî şöyle der: “Kazvin’de bulunduğum sırada onun yazdığı, sahabe devrinden kendi zama­nına kadar yaşamış kişiler ve beldeleri ele alan bir tarih kitabını gördüm.”

İbn Kesîr söz konusu eserin tam bir tarih kitabı olduğunu söy­lemiştir. Şu halde İbn Mace tarih ilminde de bir uzman ve imam­dır.

 

Hocaları:

İbn Mâce bir çok hadis şeyhinden ilim almıştır. Onlardan bazı­ları: Ali b. Muhammed et-Tanâfisî, Cebbâre b. el-Muğallis, Mus’ab b. Abdullah ez-Zübeyri, Suveyd b. Saîd, Abdullah Muaviye el-Cumahî, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Hişâm b. Ammâr, Yezîd b. Abdul­lah el-Yemâmî, Bişr b. Muâz el-Akdî, Humeyd b. Mes’ade, Ebû Huzâfe es-Sehmî, Dâvud b. Reşîd,, Ebû Hayseme, Ebû Saîd el-Eşec, Osman b. Ebî Şeybe ve diğerleri.

 

Menkıbeleri:

Kaynaklar onunla ilgili fazla bilgi içermemektedir. Bununla birlikte salah ve takva sahibi, sahih, itikad, zühd ve vera’ ehli bir âlim olduğu iyi bilinir. Halkın inançlarını hurafe ve bid’atlardan arındırarak Selefin temiz akidesine çekmeye çalışırdı. Usûl ve furû’da sünnete uyar, ondan ayrılmazdı.

Eserinin Kazvin başta olmak üzere bütün İslam âleminde re­vaç bulması, Müslümanların ona ne kadar saygı ve muhabbet bes­lediklerinin açık delilidir.

 

Eserleri:

ibn Mâce çok faydalı eserler telif etmiştir. Şu var ki bu kitap­lardan sadece Kütüb-i Sitte arasında sayılan Sünen bize ulaşmış, diğerleri henüz bulunamamıştır.

Ulaşmayan eserleri:

  1. Kitâbu’t-tefsîr: Biyografisini yazanların hemen hepsi hu ese­ri zikretmişlerdir. Geç dönemlere kadar tedavülde olduğu hilinen eser, muhtemelen henüz taranmamış yazmalar arasında bulun­maktadır.
  2. Kitâbu’t-târth: İbn Tâhir bu eserden bahsetmiş ve sahabe devrinden kendi zamanına kadar geçen dönemi kapsayan geniş bir eser olduğunu ifade etmiştir. Geç dönem ulemâsı arasında on­dan başka kitaba değinen çıkmamıştır.

İbn Mâce’ye nispet edilen bir de Târihu’l-hulefâ adlı bir eser vardır ki basılmıştır. Ancak ona aidiyetinde kuşkular mevcuttur.

 

Vefatı:

Hicri 273 yılı Ramazan ayının yirmibirinci pazartesi günü Hak’km rahmetine kavuşmuştur. Vefat ettiğinde 64 yaşındaydı. Sah günü defnedilmiştir. Kardeşleri Ebû Bekir, Ebû Abdullah ve oğlu Abdullah tarafından toprağa verilmiştir. Namazını kardeşi Ebû Bekir kıldırmıştır.

  1. 275 yılında vefat ettiği söylenmişse de Zehebî ilk tarihin daha sahih olduğunu söylemiştir.

 

Ne Dediler

Büyük imamlar, tahkik ve tenkit ehli âlimler İbn Mâce’nin ha­dis alanında imamlığına, mütedeyyin bir zât olduğuna şahadet etmişlerdir.

  1. Hafız el-Halîli: Büyük bir sikadır. Üzerinde ittifak edilmiş­tir. Rivâyetiyle amel edilir. Hadis bilgisi ve hıfzı tamdır.

2.Hafız el-Mizzî: Hafızdır, Kitâbu’s-Sünen ve diğer faydalı eserlerin müellifidir. Bir çok yolculukta bulunmuştur.

“Devrinde Kazvin’in hafızıdır.” “ilmi geniş, özü sözü doğru ve tenkit ehli bir hâfizdır.”

 

İmam Ah Med B. Hanbel

Adı: Alımed b. Muhammed b. Hanbel b. Hilâl b. Esed.

Künyesi: Ebû Abdullah.

Nesebi: Anne babası Arap asıllıdır. Ebeveyni Şeybân b. Zühl b. Salebe boyundandır. Soyu, Nizâr batnmda Peygamber Efendi­mizle (sav) birleşmektedir.

Doğum Tarihi ve Yeri: İmam Ahmed b. Hanbel Bağdat’ta doğdu. Bir rivayete göre Merv’de doğmuş, henüz emzikte iken Bağdat’a götürülmüştür. Doğum tarihi, h. 164 senesi Rebîülevvel (ya- da Rebîülâhir) ayının yirminci günüdür. Doğduğunda babası ve dedesi vefat etmişlerdi. Sadece soyu değil kaderi de Allah Resu­lü (sav) ile kesişmiş ve o da yetim doğmuştur.

İmam Ahmed b. Hanbel’e babasından ve dedesinden yüklü bir miras kalmamışsa da dedesi tarafından yüksek bir nesep ve ma­kama, babası tarafından cesaret ve cihad sevgisine vâris olmuş­tur. Babası Muhammed b. Hanbel cihad ederken şehit düşmüştür. Dedesi Hanbel b. Hilâl ise, Emevîler tarafından Serahs emirliğine tayin edilmiş bir zât idi.

 

Öğrenim Hayatı:

Kaynaklar Ahmed b. Hanbel’in h. 179 yılında on dört yaşında nadis tahsiline başladığını kaydetmektedir. Bu konuda kendisi Şöyle demiştir:

“Hocaya gittiğimde henüz çocuktum. On dört yaşına bastığım-aa divana gidip gelmeye baş}adım.” İmam, bundan sonra Kur’an hıfzı ve yazma dersinin yanında Bağdat şeyhlerinden hadis din­lemeye başlamıştır. Yine kendi ifadesi şöyledir: “ilk defa H. 179 senesinde Ali b. Hişâm b. el-Berîd’den hadis dinlemeye başladım.

Hadis yazdığı ilk âlim, kendi ifadesiyle Ebû Hanife’nin öğren­cisi Ebû Yûsuf idi. O yıl (h. 179), Abdullah b. el-Mübârek Bağdat’a gelmişti. Ahmed b. Hanbel ondan hadis dinleyebilmek için acele ettiyse de kısmet olmadı. Çünkü Abdullah b. el-Mübârek Romalı­larla savaşmak üzere sefere gitmişti.

Ahmed b. Hanbel Bağdat’ta bulunan hadis şeyhlerinden hadi: dinlemeye devam etti. Hocası Hüşeym b. Beşîr’in vefat ettiği h 183 yılına kadar seyahate çıkmadı. Bu hocasının derslerine tam bir titizlikle devam etmiş ve ondan hayli istifâde etmiştir. Bu ko­nuda kendisi şöyle der:

“Hüşeym’den h. 179 senesinde yazmaya başladık. Ondan Hac kitabı dâhil bine yakın hadis, bir kısım tefsir ve Kaza kitabını yazdık.” Oğlu Salih “Üç bin hadis oldu mu?” diye sorunca “Daha fazla” demiştir.

 

Yolculukları:

Hadis ehlinin bu geleneğinden Ahmed b. Hanbel de nasibim almış ve hocası Hüşeym’in vefatını, bir tür izin olarak telakki et­miştir. Bundan sonra İslam âleminin değişik merkezlerindeki ha dis şeyhleriyle görüşüp hadis dinlemek üzere yollara düşmüştür Bu konuda gayet ciddi davranmış, azim ve kararlılığını asla yi tirmemiştir. Bununla ilgili olarak şu ilginç ifadesini aktarmak faydalı olacaktır: “Hadis dinlemeye erken vakitlerde gitmek ister dim. Annemse sabah ezanının okunmasını, en azından halkın sa baha çıkmasını beklemem için eteğimden çekiştirirdi.”

imam Ahmed b. Hanbel’in ziyaret ettiği ve etmek istediği bel­deler:

  1. Basra; bu şehri h. 186, 190, 194 ve 200 senelerinde olmak üzere dört kez ziyaret etmiştir. Beş kez gittiği de rivayet edilmiş tir.
  2. Küfe; bu şehre h. 183 yılında gitmiş aynı yıl yayan olarak oradan ayrılmıştır. Bağdat’tan çıktıktan sonra yaptığı ilk yolculuk budur.
  3. Mekke; h. 187 yılında gitmiş ve o sene İmam Şafiî ile görüş­müştür. Daha sonra h, 191, 196, 197 ve 199 yıllarında da Mekke’yi ziyaret etmiştir.
  4. Yemen; Mekke’den h. 199 senesinde yayan olarak çıkmış ve İbrahim b. Ukayl’in kapısında iki gün kalmış ve Abdürrezzâk’tan hadis yazmıştır.
  5. Tarsus; Abdullah’ın ifadesine göre oraya yayan olarak git­miştir.
  6. Vâsıt; kendisi, şöyle der: ‘Yahya b. Saîd el-Kattân’m evinde ikâmet ediyordum. Sonra Vâsıt’a gittim.”
  7. Rikka; Ahmed b. Hanbel şöyle der: “Rikka’da Feyyaz b. Mu-hammed b. Sinan’dan daha hayırlısın görmedim.”
  8. Abadan; h. 186 yılında gittiği şehirde Ebu’r-Rebî ile görüş­müş ve ondan hadis yazmıştır.
  9. Mısır; İmam Şafiî’ye kendisini Mısır’da ziyaret etme sözü vermesine rağmen parasızlıktan gidememiştir.
  10. Rey; İmam şöyle der: “Eğer elli dirhemim olsaydı Rey’e gi­der Cerîr b. Abdülhamîd’den hadis dinlerdim.”

Onun seyahatleriyle ilgili olarak dikkat çeken nokta, büyük öl­çüde yayan yolculuk etmesiydi. Arabistan gibi sıcak bir coğrafya­da bunun ne kadar zahmet ve sıkıntı dolu olacağı ortadadır. Âdeti gereği dinlediği hadisleri bir de yazan Ahmed b. Hanbel’in bunları taşırken ne sıkıntılara katlandığını tahmin etmek zor değildir.

İlimleri:

Ahmed b. Hanbel çağının bilgi ve ilimlerinden lâyıkıyla ıstıiade etmiştir. Özellikle Bağdat gibi ilmin ve İslam medeniyeti­nin kalesi konumundaki bir şehirde yaşaması onun en büyük şan­sı olmuştur. Bilindiği üzer o devirde Bağdat, hemen bütün âlimle aSnda en az bir kez uğradıkları büyük bir merkezdi, mam Ahmed b. Hanbel gibj ilim âşığı bir zâtin burada kurulan ilim halkalarına katılmaması gibi bir ihtimali hayal etmek bile zordur.

Ahmed b. Hanbel’in ilimleri arasında öne çıkan şu dalları zik­redebiliriz:

  1. Dil ilimleri: Arapça’nın bütün varlığıyla hâkim olduğu bir çevrede yaşayan İmam Ahmed b. Hanbel, öğrenim hayatına her genç gibi Kur’an ve ilimleriyle başlamıştır. Bu ilimlerin büyük bölümü dille ilgili olması bakımından dil ilimleri alanında çok ge­niş ve derin bilgi sahibi olmuştur. Nitekim kendisi bunu şöyle ifa­de etmiştir: “Arapça adına yazdıklarım, bu dilin imamı sayılan Ebû Amr b. el-Alâ’nm yazdıklarından daha fazladır.” Nitekim Müsned adlı dev eserindeki garîb kelimelerle ilgili açıklamaları, dil ilimlerine ne kadar hâkim olduğunun kanıtıdır.
  2. Hadis İlmi: Hadis ilmine rivayet ve dirayet olarak hâkimdi. Müsned, onun bu sahadaki liderlik ve imametinin en açık delili­dir.
  3. Rivayet esaslı Hadis İlmi: İmam Ahmed b. Hanbel, çağında rivayetin imamı idi. Bunun en canlı delili, otuz bini aşkın hadis­ten oluşan Müsned adlı dev eseridir. Bizzat kendisi oğlu Abdul­lah’a şöyle demişti: “Bu Müsned’i iyi muhafaza et. Çünkü o, insan­lar için imam olacaktır.”

Hafız Ebû Ali el-Medînî Müsned’in özellikleri hakkında şöyle der: “Bu kitap, hadis ehli için büyük bir asıl ve sağlam bir kay­naktır. Çok sayıda hadis ve bol miktarda rivayetten seçilerek ha­zırlanmıştır. O, itimâda şayan bir imam ve ihtilaf anlarında sığı­nak kılınmıştır.”

  1. Dirayet esaslı Hadis İlmi: İmam Ahmed b. Hanbel hadis usûlü kapsamına giren diğer ilimlerde de otorite idi.
  2. c. Cerh ve Ta’dîl İlmi: İmam Ahmed b. Hanbel cerh ve ta’dîl konusundakanâat belirten ulemâ arasında yer almıştır. Bu ko­nuda ne katı, ne de gevşek davranmayıp orta bir yol izlemiştir. Yahya b. Saîd el-Kattân’ın öğrencisidir. Tabakâtu’l-Hanâbile adlı eserde Abdullah b. Ahmed şöyle der: “”Ebû Turâb en-Nahşebî ba­bama geldi. Babam anlatmaya başladı: Filan zayıftır, filan sikadır.. Bunun üzerine EbuTurâb şöyle dedi: “Şeyh hazretleri, Müs­lümanları çekiştirip gıybet etme.” Babam biraz sert bir ifadeyle karşılık verdi: “Yazık sana! Bu gıybet değil, ümmete nasihattir!”
  3. Hadis İlletleri İlmi: İmam Ahmed b. Hanbel hadis illetleri dalında da çok derin bilgi sahibiydi. Nitekim oğlu Abdullah ile Müsned’i müzâkere ederken “Şu hadise dikkat et, onda şöyle bir illet var” diyerek uyarırdı. Ebû Bekir el-Hallâl’m onun hadis illet-leriyle ilgili görüşlerinden derlediği Kitâbu’l-ilel adlı eser, Ahmed b. Hanbel’in bu sahada ne kadar derin olduğunu gösterir.
  4. Fıkıh İlmi: Bu ilimdeki yeriyle ilgili olarak Ahmed b. Hanbel’in ilk derslerini Ebu Hanîfe’nin öğrencisi Ebû Yûsuftan aldığını söylememiz sanırız yeterli olacaktır. Bilindiği üzere o, re’y ehlinin büyük imanlarından biriydi. İmam, bundan sonra sadece hadis ilmiyle meşgul olmuş ve bu alandaki birikimini kemâle er­dirdikten sonra re’y ehlinin fıkıh anlayışım eleştirel bir bakışla değerlendirerek kendine  has  bir  fıkıh   anlayışı   geliştirmiştir. Tabakâtu’l-hanâbile müellifi onun fikıh bakışını şöyle anlatmıştır: “O, fıkıhta azimetleri esas alırdı. Hükümlerinde Kur’an ayetleri­ne, uygun hadislere veya değerli bir sahabî sözüne dayanırdı. Bü­tün bunları re’y ve kıyasa tercih ederdi.”

Hiç kuşkusuz İmam Şafiî ile karşılaşması ve ona duyduğu de­rin hayranlık da fıkıh metodu üzerinde etkili olmuştur.

İmam Şafii, onun imamlığını tescil ettikten sonra -Tabakâtu’l-hanâbile sahibinin ifadesine göre- şöyle demiştir:

“Ahmed sekiz haslette imamdır. Hadiste imamdır. Fıkıhta imamdır. Dil ilimlerinde imamdır. Kur’an’da imamdır. Fakirlikte imamdır. Zühdde imamdır. Vera’da imamdır. Sünnette imamdır.”

  1. Kelâm İlmi: Kelam ehlinin görüşleriyle ilgili derin bilgisi hakkında nasihatlerine bakmak yeterlidir. Ahmed b. Hanbel bu nasihatlerinde insanları kelamcılarla birlikte olmak ve tartışmaya girmekten sakındırmaktadır. Hatta onları dinlemeyi bile sakıncalı görmektedir. İşte onun ifadeleri:

Kelam konusuna girenler asla iflah olmazlar.1 Kelam işine gi­renler cehmîleşmekten kurtulamazlar.” (Cehmiye fırkasına atfen.)

Oğlu Abdullah’a: “Sakın onların meclislerine oturma ve onlandan biriyle konuşma!”

“Sünneti savunuyor bile olsalar kelam ehliyle oturma!”

Böylesi kesin tavsiyelerde bulunan bir zâtın onların prensip ve görüşlerini bilmemesi düşünülemez.

 

Hocaları:

İmam İbn el-Cevzî onun hocalarını sayarak şöyle demiştir; “Ahmed b. Hanbel’in dörtyüz ondört erkek, bir kadın hocası ol­muştur.”

Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: 1. Hüşeym b. Beşîi (Bağdat’ta beş yıl boyunca öğrencilik yapmıştır.) 2. Süfyân b. Uyeyne, 3. İbrahim b. Sa’d, 4. Yahya b. Saîd el-Kattân, 5. İmam Şafiî, 6. Kadı Ebû Yûsuf, 7. Mu’temer b. Süleyman, 8 Abdurrahman b. Mehdi, 9. Yezîd b. Harun, 10. Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San’ânî, 11. Muhammed b. Ca’fer, 12. Yahya b. Saîd el-Emevî.

 

Menkıbeleri:

Allah Teâlâ sünneti sözüyle ve ameliyle müdâfaa etmesi sebe­biyle onun şanını zaman içinde daha da yükseltmiş, bu uğurdaki gayret ve özverisiyle akranlarının üstünde, tâbiûnun büyükleri arasında sayılmıştır. O, takva ehli evliyanın safları arasında da ön sıralarda yer almıştır.

İmam Ahmed b. Hanbel, Rabbine kulluk ve tâatinde örnek alı­nacak bir şahsiyetti. İbrahim b. Hâni anlatıyor: Zühd, ibâdet ve nefse eziyette onun kadar güçlüsü görülmemiştir. Gündüz oruç tutar, iftarı erkenden yaptıktan sonra yatsıdan sonra birkaç rekat namaz kılardı. Hafif bir uykunun ardından kalkıp abdest alır ve tanyeri ağarıncaya kadar namaz kılardı. Sonra bir rekat vitirle bu namazını bitirirdi.

Menkıbeleri kitaplara sığmayacak kadar çok olup İbn el-Cevzî,. Ebû Hatim ve Beyhakî tarafından müstakil eserlerde ele alınmış­tır.

Örneğin zühdden söz edildiğinde Ahmed b. Hanbel’in adı anılmazsa eksiklik olur. Çoğunlukla sirke ve tuz ile yetinirdi. Yemeği bu kadar mütevazı olan İmam, giyiminde de çok zâhidâne davra-

nirdı.

Hamdan b. Alî şöyle der: Pamuklu bir elbisesinden başka giye­ceği yoktu. Fakat dâima temiz olurdu.

Humeyd b. Zenciveyh anlatıyor: Ahmed b. Hanbel’in sırtında yeşil bir cüppe gördüm. Üzerinde beyaz yün kumaştan bir yama vardı.

Yemesinde ve giyiminde böylesine tevazu ve zühd sahibi olan bir zâtın kadılık, valilik gibi devlet görevlerine iltifat etmeyeceği de açıktır. Nitekim şöyle bir olay anlatılır:

Ebu Bekr b. el-Esrem’den: “İmam Şafiî Ebû Abdullah’a şöyle demişti: “Müminlerin emîri, Yemen’e bir kadı tavsiye etmemi is­tedi. Abdürrezzâk’la görüşme arzun olduğunu biliyorum. Hem bu meramına erer, hem de hak için kadılık edersin.” Ahmed b. Hanbel ona şu cevabı verdi: “Bunu sizden bir kez daha duyarsam, beni bir daha huzurunuzda göremezsiniz.”

İmam Ahmed b. Hanbel’in zühdü fakirliğinden kaynaklanmı­yordu. Bilakis vera’ ve Allah korkusundan kaynaklanıyordu.

O, bütün bu ilim ve imametine rağmen olağanüstü mütevazı bir kişiliğe sahipti. Uzleti, zikir için inzivaya çekilmeyi severdi.

Yoksulluğuna rağmen cömert bir insandı. Az da olsa vermek­ten hoşlanırdı. Harun el-Müstemlî onunla yaşadığı şu olayı anla­tır:

“imam ile karşılaştığımda Tanımda hiç para yok’ demiştim. Bana beş dirhem uzatarak şöyle dedi: Bundan başka param yok!”

 

Çilesi:

Müslümanlar Halife Reşîd zamanına kadar Selef akidesi üze­rinde gider ve Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın kelâmı ve vahyi olduğu­na, yaratılmış (mahlûk) olmadığına inanırlardı. Halife Me’mûn zamanında Mutezile ve Cehmiye sivrilmeye’ başladı. Bunlar an’m mahlûk olduğunu iddia ediyorlardı. Onlara göre Kur’an  şeydi. Halife de zamanla bu görüşe meyletti. H. 218 yılında Halife halkın ve ulemânın imtihan edilmelerini emredere! Kur’an’ın mahlûk olduğu görüşünü dile getirmelerini istedi Iş-kence ve ölüm cezasından korkan bir çokları Halife’nin etnrkr uyarak istenenleri ikrar ettiler.

İmam Ahmed b. Hanbel, Selef-i Sâlihin böyle bir akidesi olma­dığını, Kur’an’ın da yaratılmış olmadığını söyleyince hapse atili Me’mûn’un ölümüne dek hapiste kaldı. Mutasım hilafete geçir;: münazara için Imam’ı çağırttı. Huzurunda kendisine işken:: edilmeye devam edildi. Hapis ve işkenceyle dolu bu çile, tam yim sekiz ay devam etti. Bundan sonra salıverildi.

İmam bu zindan ve işkence hayatından sonra tekrar hadis ve fetva faaliyetine başladı. Bu arada babası Mutasım’m ardında Vâsık’m hilafeti başlamıştı. O da babasının ilk yıllarında oldur. gibi Kur’an’ın mahlûk olduğu iddiasını yaymaya çalıştı. Budk her yerde okutulup öğretilmesini istedi. Birçok âlim onun bu isic-ğine karşı çıktı. Halife Vâsık, İmam Ahmed b. Hanbel’e de fcr emir göndererek şöyle dedi: “Bundan sonra hiç kimse seninle top­lanmayacak, benim bulunduğu toprakta veya şehirde kalrnavçaksın. Dilediğin yere gidebilirsin.”

İmam, Vâsık’m bu fermanı üzerine evine kapandı. Namaz il: olsun evden çıkmadı. Bu durum, h. 232 yılında Vâsık’m ölümüm dek sürdü. Onun yerini alan Mütevekkil bu davadan vazgeçerü halk üzerindeki baskıyı kaldırdı.

 

Eserleri:

imam Ahmed b. Hanbel’in hadis dışında bir şey yazmamak ran islam kültür hazinesini çok değerli bilgilerden mahrum e-mistir. O, bu kararını gayet ısrarlı bir şekilde uygulamış, ha”: kendisinden hadis dışında bir şeyler yazıldığını gördüğünde öfke­lenmiştir.

Ebu Bekir el-Mervezî anlatıyor: “Horasanlı birini gördüm. Eh Abdullah’ın yanma gelmişti. Ona bir cüz uzattı. Ebû Abdulii: şöyle bir bakınca kendine ait sözler de bulunduğunu gördü. Sinir: bir hâlde kitabı elinden fırlattı.”

  1. Müsned; müteaddit baskıları yapılan büyük bir hadis külyatıdır.
  2. el-îlel; 1087 yılında İstanbul’da basılmıştır.
  3. en-Nâsihu ve’l-mensûh.
  4. ez-Zühd; basılan bölümü, İbn Hacer’in asıl hacmiyle ilgili söylediklerine uymamaktadır.
  5. el-Eşribe; Şeyh Subhi es-Sâmurâî’nin tahkikiyle basılmıştır.
  6. el-îman; İbn Ebî Hatim tarafından zikredilmiştir.
  7. el-Fezâil; 1983 yılında iki cilt hâlinde basılmıştır.,
  8. el-Ferâiz.
  9. el-Menâsik.
  10. 10.Tâ’atu’r-Resûl.
  11. 11. el-Mukaddem ve’l-mu’ahher.
  12. 12. Ceuâbâtu’l’Kur’an.
  13. 13. Hadîsu Şu’be.
  14. Nefyu’t-teşbîh.
  15. el’îmâmet.
  16. 16. Kitâbu’l-fiten.
  17. Kitâbu fezâili Ehli’l-Beyt.
  18. Musnedu Ehli’l-Beyt.
  19. el-Esmâ ve’l-kunâ; Kuveyt’te basılmıştır.
  20. 20. Kitâbu’târîh; îbn el-Cevzî ve Zehebî taraûndan zikredilmiş­tir.

Ahmed b. Hanbel’e nispet edilen eserler:

  1. et-Tefsîr; Zehebî’ye göre asılsız bir kitaptır.
  2. er-Risâle fi’s-salât; Zehebî’ye göre uydurmadır.
  3. Kitâbu’r-reddi ale’l-Cehmiyye; Zehebî’ye göre uydurmadır.
  4. Kitâbu’l-ilel; üç cilttir.
  5. Kitâbu’l-ilm; üç cilttir.
  6. Kitâbu’s-sunne; üç cilttir.

 

Vefatı:

Hastalığı: Salih b. Ahmed anlatıyor: Hicrî 241 yılı rebîülevvel ayının ilk günüydü. O Çarşamba gününün gecesinde babam ateş­lendi. Ateşi bir türlü düşmüyor, güçlükle nefes alabiliyordu. Du­rumdan haberdar olan halk ziyaret için eve gelmeye başladılar. İnsanlar gruplar halinde gelip geçmiş olsun dileklerinde bulunu­yor ve dua ederek çıkıyorlardı.

Vasiyeti: Salih b. Ahmed anlatıyor: Babam şöyle vasiyette bu­lundu: “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Bu, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel’in vasiyetidir. O vasiyet eder ki Allah’tan başka ilah yoktur. O’nun ortağı da yoktur. Muhammed O’nun ku­lu ve Resûlü’dür. O’nu hidayet ve hak dinle göndermiştir ki -müşrikler istemese de- onu bütün dinlerin üzerine çıkarsın. Hane halkından sözünü dinleyenlere Allah’a kulluk etmelerini, hamd edenler arasında hamd etmelerini, Müslümanlara karşı dürüst davranmalarını vasiyet eder. Vasiyet ederim ki ben Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, peygamber olarak Hz. Muham­med’den razı ve hoşnut oldum.”

Bundan sonra borçlarının ödenmesini, oğulları Salih ve Abdul­lah’ın kız erkek bütün çocuklarına 10’ar dirhem verilmesini vesiyet etti.

Vefatı: Merhum, h. 241 senesi rebîülevvel ayının on ikinci Cu­ma günü vefat etti.

Cenaze namazında bir milyona yakın erkek ve altmış bin ka­dın hazır bulundu. O gün bütün Bağdat halkı abdest almak iste­yenler için evlerini kapılarını gelip geçenlere açmışlardı.

 

Ne Dediler

1- Kuteybe: Zamanımızın en hayırlısı İbnu’l-Mübârek idi. Son­ra -Ahmed b. Hanbel’i gösterek- bu gençtir. Ahmed’i seven birini gördüğünde bü ki o, sünnete sahip çıkan biridir. Sevrî, Evzâ’î ve Leys’in zamanlarına yetişseydi onların önüne geçirilirdi.

Kuteybe’ye “Onu tâbiûna katıyor musun?” diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: Hem de büyükleri arasına.

2- İmam Şafiî: Bağdat’ta bir genç gördüm. O, “Bize nakledildi ki” diye başladığında herkes tasdik ederdi. “O kimdi?” diye sor­duklarında ” Ahmed b. Hanbel” dedi.

3- Ali b. el-Medînî: Allah bu dini riddet günü Ebu Bekir (ra) ile, Halku’l-Kur’an fitnesinde Ahmed b. Hanbel ile teyit etmiştir.

4- Ebû Ubeyde: İlim şu dördünde zirveye ulaşır: … ve Ahmed b. Hanbel.

5- İbn Mam: Allah rızası için hadis nakleden yalnız üç kişi gör­düm: Ya’lâ b. Ubeyd, el-Kaanbî ve Ahmed b. Hanbel.

6- İbn Ebî Hatim: Babama Ahmed b. Hanbel ile Ali b. el-Medînî’den hangisinin daha güçlü hâfiz olduğunu sormuştum. Şu cevabı verdi: Hıfzda birbirlerine yakındılar. Fakat Ahmed fikıhça daha üstündü.

 

İmam Mâlik B. Enes

Adı: Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir.

Künyesi: Ebû Abdullah

Nisbesi: 1- el-Esbahî; Himyer’den Zî Esbah’a nispetidir.

2- el-Medenî; ikâmet ettiğibelde olan Medine’ye nis­petidir.

Doğum Tarihi ve Yeri: Büyük sahabî Enes b. Mâlik’in (ra) vefat ettiği h. 93 senesinde dünyaya gelmiştir. Anne karnında ka­lış sûresi olağanüstü bir şekilde üç yıl sürmüştür.

Sıfatı ve yetişmesi: Uzun boylu, iri yapılı, sarışın, mavi gözlü biriydi. Gür sakalları vardı. Saçı sakalı aktı. Bıyıklarını uzatır, kısaltmaz di.

Temiz giyimliydi, ince ve beyaz renk kumaşı tercih ederdi. Giy­sisini sık değiştirir, sarığını çenesinin altından geçirip omuzların­dan aşağı sarkıtırdı. Misk ve güzel koku sürünmeyi severdi.

İmam Mâlik refah ve bolluk içinde büyümüştür. Dış görünü­müne Özen gösterir, her konuda kendine dikkat ederdi. Güzel ah­lak ve edebinin yanı sıra vakur ve heybetli görüntüsüyle insanlar üzerinde saygın bir izlenim bırakırdı. Bulunduğu her mecliste iz­zet ve itibâr görürdü.

 

Öğrenim Hayatı:

imam Mâlik, ilim öğrenmeye erken bir dönemde on yaş civa­rında başladı. O yıl, Medine’nin iki tabii fakîhi el-Kâsım b. Mu-hammed ve Salim b. Abdullah Hak’kın rahmetine kavuşmuşlardı. Küçüklüğünden itibaren çok zeki ve akdlı biri olarak terLijtı etmişti. Ezberleme ve kavrama gücü gerçekten parmakla gc&a-lecek düzeyde idi. İlim yani hadis Öğrenmeye sağlam bir niy-T t; faydalanma maksadıyla başladı. Çok bilgili denmesi veya &:bs sahibi olma gibi bir niyeti hiç olmamıştı. Bunu onun ağzındai n lemek daha doğru olacaktır:

“İlmi sırf kendim için öğrendim. İnsanların bana ihtiyaç::;• maları düşüncesiyle öğrenmedim.”

İmam Şafiî anlatıyor: “Bir defasında Mâlik b. Enes’e 7:: Uyeyne, Zührî’den birçok rivayete sahip. Bunlar sende yok’ :-.ı-misti Bu söze şöyle karşılık verdi: Dinlediğim her hadisi anlat&ak olsam, onları nakledenlere zulmetmiş olurum!”

Merhum hadis alırken çok titizlenir, Allah Resûlü’nün -i hadislerine büyük saygı gösterirdi. Bu mey anda söylediği;. ?:: çok anlamlıdır:

“Kimi şeyhler oturup bize bütün gün hadis nakleder de bir tek hadis almayız. Bu, onu suçladığımız için değil, hadi- üı olmayışındandır.”

Yine o, bu konuda şöyle derdi: “Hadis şu dört kişiden ahızı: En çok rivayette bulunan dahi olsa, akılsızlığım ilan eden bru-siz. Halkı kendi hevâ ve arzusuna çağıran bid’atçı. Hadis ksunda suçlamasam da- insanlarla konuşurken yalan söylere Naklettiği hadise hâkim olmayan sâlih ve zâhid âbid.”

Bir keresinde sorulmuştu: Niçin Amr b. Dinar’dan nakildeh-iunmadın? Şu cevabı verdi:

-Onun halkasına gittiğimde insanların ondan ayakta dinlediklerini gördüm. Allah Resûlü’nün (sav) hadisine duyduhr saygıdan dolayı onu ayakta almayı uygun görmedim.

imam Mâlik hıfz ve ezberde parmakla gösterilen bir insi:i Hatta bütün Hicaz’da hafızası en güçlü kişinin o olduğu bile söy­lenirdi. Medine Halkının bütün ilmine, hadis olsun, re’y olsuz û-kıfb. İmam Şafiî bu hususta şöyledemiştir:

“Mâlik ve İbn Uyeyne olmalardı, Hicaz’ın ilmi kaybolup di.”

Zehebî şöyle der: Medine’de tâbiûndan sonra ilim, fıkıh, izzet ve hıfz bakımından Mâlik’e benzer biri daha çıkmamıştır.

İmam Mâlik kendi öğrencilik yıllarıyla ilgili olarak şunu anla­tır- “Zührî Medine’ye gelmişti. Rebîa ile yanma vardık. Bize kırk küsur hadis nakletti. Ertesi gün yine gittiğimizde “Kitaba bakın da size ordan nakledeyim. Size dün naklettiklerimden elinizde yazılı bir şey var mı?” dedi.

Bunun üzerine Rebîa “İşte bu, dün naklettiklerinizi olduğu gibi size tekrar eder” dedi. Zührî “Kimmiş o?” diye sorunca ‘İbn Ebî Âmir” diyerek beni gösterdi. Zührî “Oku bakayım” deyince dün naklettiği kırk hafdisi okudum. Zührî şöyle dedi: Bunları benden başkası hıfzeden birinin kaldığını sanmıyordum!”

 

Yolculukları:

İmam Mâlik geniş ilmi ve olağanüstü güçlü hafızasına rağmen hadis öğrenmek için yolculuğa çıkmamış, Hicaz’ın hadis mirasıyla yetinmiştir. Buna rağmen 21 gibi genç bir yaşta fetva makamına layık görülecek düzeyde ilmî birikim ve önderliğe sahip olmuştur. O, şeyhi Nâfi hayatta iken tedrisat halkasına sahip olmuş büyük bir âlimdi.

ilimleri:

Mutlak anlamda imamdı. Kur’an ve Sünnet kendisine hıfz, fı­kıh ve bilgi olarak lütfedilmişti.

Hadis sahasında meydanın en güçlü süvarisi, hatta süvari ba­şıydı. Onun isnadı; MâHk-Nâfi-İbn Ömer (ra), hadis isnâdlannm en sahihi (esahhul-esânîd), altın silsile (silsüe-i zeheb) sayılırdı. O yalnız sika râvilerden nakilde bulunur, herkesten hadis naklet­mez, herkesi de dinlemezdi.

Hadisleri alırken ne derece derin araştırma yaptığı bütün ak­ranlarının teslim ettiğ bir gerçektir. Örneğin Mekkelüerin imamı sayılan Süfyân b. Uyeyne onun hakkında şöyle demişti: “Allah Mâlik’e merhamet buyursun. Râvileri nasıl da kata tenkid ederdi.” Yine o şöyle demiştir: “Mâlik, sahih olmadıkça hiçbir hadisi tebliğ etmezdi. Yalnız sikadan nakilde bulunurdu. Onun ölümüyle Me­dine’nin viraneye döneceğinden eminim.”

Değerli öğrencilerinden olan Şafiî de şöyle demiştir: “Mâlik bir hadis hakkında en ufak kuşkuya kapıldığında tümünü atardı.”

Fıkıh ilmine gelince, bu alanda kimsenin boy ölçüşemeyeceği eşsiz bir fikıh bilgisine ve melekesine sahipti. Onunla aynı veya farkla düşünen herkes bu hakikati dile getirmiştir. Yüce Allah onu bu ilmi sayesinde sülük ehlinin yıldızı, takva ehlinin imamı kıl­mıştır. O, Müslümanlardan önemli’bir bölümünün ûkhen itimâd ettikleri bir mezhep imamıdır.

Behlûl b. Râşid anlatıyor: Sünnetin sahihini çürüğünü çok iyi bilmesine rağmen bir ayete Mâlik kadar sarılan başka birini gör­medim.

Abdullah b. Lehî’a anlatıyor: Ebu’l-Esved’e (en-Nadr b. el-Cebbar) sordum: Medine’de Rebîa’dan sonra söz kimin olacaktır? Şu cevabı verdi: Genç Esbahî’nin.

İmam Ahmed b. Hanbel de Mâliki zikrederek Evza’î, Sevri Leys ve Hammâd’ın önüne koymuş, “O, hadiste de, fıkıhta da imamdır” demiştir.

Zehebî ise şöyle demiştir: Varılacak son nokta Mâlik’in fıkhı­dır. Onun görüşlerinden ötesi yoktur. Hiçbir şey yapmasa, hile ve maksatların gözetilmesi maddeleri ona yeterdi. Mezhebi Kuzey Afrika, Endülüs, Mısırın bir bölümü, Şam’ın bir bölümü, Yemen, Sudan, Basra, Küfe ve Horasan’ın bir bölümünde yayılmıştır.

 

Hocaları:

imam Mâlik, sahabenin ilmini taşıyan tâbiûndan bir topluluğa yetişmiş ve onların ilmini öğrenmiştir. Bunlar arasında en güzide­leri Abdullah b. Ömer’in (ra) azatlısı Nâfi idi. İmam şöyle derdi: ‘Nâfi, Ibn Ömer’in ilmini oğullarından daha fazla yaymıştır.”

Mâlik’in Nâfi katında çok özel bir yeri vardı. Nitekim o, bu hu­susta şunu anlatmıştır: “Henüz çok küçük yaşta Nâfi’in halkasına gitmeye başladım. Buna rağmen oturduğu yerden inip yanımda oturur ve bana hadis naklederdi.”

Nâfi dışındaki hocalarından bazıları şunlardır: 1. Ebu’z-Zinâd Abdullah b. Zekvân, 2. Hişâm b. Urve b. ez-Zübeyr, 3. Yahya b. Saîd el-Ensârî, 4. Abdullah b. Dinar, 5. Zeydb. Elsem Mevlâ Ömer (ra), 6. Muhammed b. Müslim b. Şihâb ez-Zührî, 7. Abdullah b. ebî Bekr b. Hazm, 8. Saîd b. Ebî Saîd ei-Makbirî, 9. Mevlâ Ebû Bekr (ra).

 

Menkıbeleri:

İmam Mâlik’in menâkıb ve faziletleri pek çok olup ulemâ ve imamlar tarafından ciltler dolusu kitapta anlatılmıştır.

Akidesi: İmam Mâlik, istikâdının sıhhat ve istikâmeti nokta­sında tam bir Ehli Sünnet imamı idi. O, Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın Kelâmı olduğunu v# mahlûk olmadığını söylerdi. Sıfatları, hiçbir tefsire tâbi tutmaksızm olduğu gibi görüp anlardı. İlminin her yerde olduğunu, hiçbir yerin O’nun ilmi dışında kalamayacağını savunurdu. Kıyamet günü müminlerin Allah’ı gözleriyle görecek­lerine (ru’yetuîlah) inanırdı. Ona göre iman, söz ve fiil olup ibadet­le artar, günahlarla eksilirdi. Peygamber’e (sav) söven kimse, tevbe teklif edilmeksizin öldürülürdü. Sahabenin tafdîli mesele­sinde Ebu Bekir ve Ömer’in (r.anhüma) ümmetin en hayırlıları olduklarına inanır, Kaderiye mensuplarının arkasında namaz kılmayı ve onlarla evlenmeyi caiz görmezdi.

Takva ve ibadeti: Bu konuda örnek bir Müslümandı. Çok fazla nafile namaz veya oruç tutmazdı. Ama vera’ sahibi, Allah’ın koy­duğu sınırlara harfiyen riâyet eden biriydi. Her yerde hakkı söy­ler, iyiliği emredin kötülükten sakındırır di. Çok Kur’an okur, iffet ve istikâmetten ayrılmazdı.

Öğrencisi Abdullah b. Vehb anlatıyor: Bir defasında Mâlik’in kızkardeşine “Evde en çok neyle meşgul olduğu” sorulmuştu. Şu cevabı verdi: Mushaf ve tilâvet.

ilimde edep ve vera’ı: İbn Vehb şöyle demiştir: “Mâlik’in edebi­ne dair anlattıklarımız, ilminden öğrendiklerimizden fazladır.”

Kuteybe b. Saîd: Ders için evine gittiğimizde, yanımıza süs­lenmiş, gözleri sürmelenmiş, kokular sürünmüş ve en güzel elbi­sesini giymiş halde çıkardı/ Halkanın baş tarafina oturduktan sonra hizmetlisine seslenip yelpaze getirtir ve her birimize bir ta­ne verirdi.

Allah Resûlü’nün (sav) sünnetine duyduğu saygıdan ötürü sa­dece abdestli hâlde hadis naklederdi. Ders odasında şilteler ve yastıklar sağa sola serpiştirilmiş hâlde durur, Kureyş, Ensâr ve halktan gelenleri burada ağırlardı. Meclisinde daima vakar ve hilm havası hâkim olurdu. Onurlu ve heybetli bir insandı. Bulun­duğu mecliste kavga gürültü ve ağız dalaşı olmaz, boş konular konuşulmazdı. Ne kadar çok sorulsa da siyer dışında cevap ver­mezdi. “Bilmiyorum” kelimesi, en çok kullandığı ifadeydi.

Bunu tavsiye ederek şöyle derdi: “Bilmiyorum” âlimin kalkanı­dır. Onu ihmâl ettiğinde helake düçâr olabilir.

Heysem b. Cemîl anlatıyor: Duyduğuma göre Mâlik’e kırk se­kiz mesele sorulmuş, onlardan otuz ikisine “Bilmiyorum” diye karşıhk vermiş!

“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” demedikçe hiçbir konuda fetva vermezdi.

Vakar ve heybeti: Öğrencisi Ebû Mus’ab anlatıyor: İnsanlar, Mâlik’in kapısına yığılır, kalabalıktan birbirlerini ezecek gibi olur­lardı. Fakat halkasına oturduklarında birbirlerine başlarını bile çevirmezlerdi. Sultanlar ve emirler bile ondan çekinirlerdi. Ko­nuşması, “Evet, -ya da- hayır” şeklinde olur, hiç kimse “Bu söyle­diğinin kaynağı nedir?” diye soramazdı.

Yine o anlatıyor: Bir soruya cevap vermediğinde o soru tekrar sorulmazdı.

Öğrencisi İmam Abdurrahman b. Mehdî şöyle der: “Mâlik’ten daha heybetli ve aklen daha kâmil birini görmedim.”

Tavırları: Halife Mehdî Medine’ye geldiğinde Mâlik’e iki ya da üç bin altın göndermişti. Ardından er-Rebî yanma gelerek “Mü­minlerin Emîri, Bağdat’a giderken kendisine refakat etmeni isti­yor” demişti. Bunun üzerine şöyle dedi: “Allah Resulü (sav) bu­yurdu ki: Buseler, Medine onlar için daha hayırlıdır,” Parası da olduğu gibi duruyor!

Mâlik şunu anlatmıştır: Mehdî (bir rivayette Reşîd) bana üç hususta danıştı. İlki Muvatta’ adlı eserimi Kabe’ye astırmak ve insanları onunla amel etmeye zorlamaktı. Bunu şöyle diyerek geri çevirdim: Sahabe dahi furûda ihtilaf etmişler ve hepsi kendine göre isabet etmiştir. Minberi kaldırmaya gelince, insanları Allah Resûlü’nün (sav) bir hatırasından mahrum etmeyi uygun görmem. Nâfİ’i imam yapmana gelince, o kıratta imamdır. Mihrapta kendi­sinden farklı bir şey sâdır olması muhtemeldir. Bu cevaplarım üzerine “Allah seni muvaffak kılsın ey Ebu Abdullah” diyerek ay­rıldı.

 

Çilesi:

İmam Mâlik, zorlama altındaki kimsenin boşamasının geçersiz olduğu söyler ve bunu hadis ile delillendirirdi. Kendisi bundan men edilmesine rağmen aynı fetvayı vermeye devam etti. Bunun üzerine Medine emîri Ca’fer b. Süleyman onu kırbaçlattı. O kadar ki kolu çıktı. Sonra saçı başı tıraş edilerek bir katıra bindirildi ve “Haydi fetvandan vazgeçtiğini haykır” dendi.. Bunun üzerine şöyle haykırdı: “Beni tanıyan tanımıştır. Beni tanımayanlara söylevim: Ben Mâlik b. Enes’im. Zorlama altındaki kişinin talâkı geçersiz­dir!” Bu durum Ca’fer’e bildirilince “Çabuk yetişin ve katırdan indirin” diye haber saldı.

O günden sonra yerinden kalkacağı zaman bir kolunu diğeriyle tutardı.

Yaşadığı bu çile, onu ne Rabbinin ne de halkın gözünde dü­şürmediği gibi daha da yükseltti. Çünkü o, hak uğrunda işkenceyi göze almış yiğit bir âlimdi.

 

Vefatı:

imam Mâlik yirmi iki gün devam eden bir hastalığın ardından h. 179 senesi rebîülevvel ayında Hak’ın rahmetine kavuştu. Beyaz kumaşa kefenlenmesini ve namazının sünnete uyularak cenaze mahallinde kıldırılın asını vasiyet etti. Namazını Emîr Abdullah b. Muhammed el-Hâşimî kıldırdı. Yine o cenazenin önünde yürüdü ve nâşını taşıyanlara katıldı. Bakî mezarlığına defiıedildi.

Vefat ettiğinde 86 yaşındaydı.

 

Ne Dediler

Onun fazilet ve makamının büyüklüğü herkesin teslim ettit bir hakikattir. İslam ümmeti bu konuda hem fikirdir. Ulaştığı zir veyi beyan etmek anlamında hocaları ve öğrencilerinden bazılar nın şahadetlerini zikretmek istiyoruz:

1-  Süfyân b. Uyeyne: Mâlik, Hicaz ehlinin âlimi ve devrim: hüccetidir.

Biz Mâlik’in yanında neyiz ki. Onun ancak eserlerine tâbi ok İniliriz. Bir şeyhe baktığımızda, eğer Mâlik ondan bir şey yazmışa biz de yazarız.

2- İmam Şafiî: Mâlik hocamdır. İlmimi ondan aldım. Âlimler zikredildiğinde Mâlikonların arasında- bir yıldızdır

3- Abdurrahman b. Mehdî: Hadisin sıhhati konusunda hiç kır şeyi Mâlik’ten üstün tutmam.

4- Evzâ’î Mâlik’i andığı zaman şöyle derdi:Âlimlerin âlimi, Ha remeynın müftüsü.

5- Yahya b. Sâîd el-Kattân: O, uyulması gereken bir imamdır Günümüzde hadisçe Mâlik’ten daha sahihi yoktur. O, hadiste b imamdır.

6- Yahya b. Maîn: Mâlik, Yüce Allah’ın halk üzerindeki hücc^: lerinden biriydi.

7- Nesâî: Yüce Allah’ın, Peygamberinin (sav) ilmi üzerindeki eminleri şu üç kişidir: Şu’be, Mâlik ve Yahya b. Kattan.

 

Camiul Ehadis Camiul Ehadis Pdf Indirin” kitap hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ücretsiz pdf olarak almak için aşağıdaki indirme düğmesini tıklayın

Bozuk bağlantıyı bildirin
Siteyi Yardim Et


for websites

1 thought on “Camiul Ehadis – CÂMİU’L-EHÂDİS pdf ındırın”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *