Skip to content
Home » El Metalibul Aliye İbn Hacer El-Askalani pdf ındırın

El Metalibul Aliye İbn Hacer El-Askalani pdf ındırın

EL METALIBUL ALIYE
  • Kitap başlığı:
 El Metalibul Aliye
  • Yazar:
Ibn Hajar
  • Kitap Sayısı
5622
  • Dil:
Türkçe
  • Görünümleri:

Loading

  • PDF Doğrudan  
İndirme için tıklayın
  • Satın al  
Kağıt Kapak için

EL METALIBUL ALIYE- (METÂLİB UL-ALİYE) – Kitap Örneği

Mukaddime – EL METALIBUL ALIYE

Âlemlerin Rabbı Cenâb-ı Hak Zülcelâl’e sayısız ve nihayetsiz hamdlar; sultanımız Habîb-i Kibriya ve Şefî-i Rûzi Ceza olan Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi veseilem) ve onun günahlardan arındırılmış olaan yüce ehl-i beytine nihayetsiz salâtü selâmlar olsun…

Hadise olan ilgini ve Hadis Koleksiyonu çalışmalarınım ilk dönemlerinde MetâUJj’m bir yazma nüshasını Süleymaniye Kütüphanesinde [1][1] görmüştüm. 70 küsur satırda çok ince ve küçük hatla yazılmış olan el yazma nüshası ve içinde ihtiva ettiği çok sayıda başka kaynaklarda az bulunan nadir hadisleri ile yıllardır zihnimde yer eder dururdu.

15 hadis kitabının makbul olanlarını bir arada sunan Cem’ul-Fevâid’m neşrini yaparken Türkçe’ye olabildiğince fazla hadis çevirisi arzetme isteği ile En Eski Sekiz hadis müsnedini ihtiva eden el-Metâlibu’I-âliydyı tercüme işlerini başlatmıştım. Cem’ul-Fevâid’dtn sonra onun devamı mahiyetinde olmak üzere yine konularına göre hazırlanmış bulunan bu müstesna çeviriyi de Türkçe olarak yayınlama imkânına kavuştuk.

Metâüb, Habîburrahman el-A’zamî’nin Hindistan’da yayınlanmış tahkikli neşri ile dört ciltlik bir çalışma halinde elimizde mevcut tek baskısı idi. Muhakkik, bu tahkikini daha sonra gelecek olan önsözde de belirtileceği üzere “isnâdları” kaldırılmak suretiyle kısaltılmış (muhtasar^mücerred) nüshayı esas alarak hazırlamıştır. Biz ise bu boşluğu doldurmak üzere orjinal halindeki gibi ravi zincirleri ile hadislerin Arapçalarını koymayı murad ettik. Aynı maksada hizmet amacıyla kitabın Ganîm b. Abbâs ile Yâsir b, İbrahim’in tahkikleri ile Riyad’da Dâr el-Vatan tarafından 1997 yılında yapılmış “Müsnede”neşrini gördük.

Mısır’da faaliyet gösteren ve karşılıklı olarak yardımlaştığımız; Cevamiu’l-kelim adlı CD ürünü ile büyük bir boşluğu doldurduğuna inandığımız OFFOK isimle bilgisayar şirketinden Metalimin DOC belgesini temin ettik ve resim formatı yerine yazı formatmda Arapça metinleri sunma imkanına kavuştuk. Hadis çevirileri ise el-A’zamî’nin tahkikinden yapıldı.

A’zamî, çalışmasına iki el yazması nüshayı esas almıştır ki ikisi de Türkiye’de mevcut nüshalardır:

1. Mücerrede,

2. Müsnede. “Mücerrede” nüshasında hadislerin ravi zincirleri atılmıştır; Müsnede’de ise kitabın müellifinin kaleme almış olduğu orjinal formu olup hadislerin ravi zincirleri mevcuttur. A’zamî, Mücerrede nüshasını esas almıştır; buna nispetle var olan fazlalıkları ise dipnotlarda belirtmiştir. Mısır’daki söz konusu şirket tarafından isnâdlı nüshaları göz önüne alınarak hazırlandığı için kitabımızın Arapça metinleri Müsned&ye; Türkçe çevirileri ise Mücerrede’yi tekabül etmektedir.

Tercümeye esas alınan kitapta Arapça metinler içinden tecrid olunan râvi zincirlerini, rivayet bilgilerini ve hükümlerini -ki bunların tümü İbn Hacer’in orjinal nüshasında mevcuttur font hacmini küçültmek suretiyle bir nevi “tecritte” bulunmuş olduk.

Sözünü ettiğimiz Arapça metin belgesinde A’zamî’nin tahkikinde bulunmayan hadisler, hatta bölümler {örneğin Kuşluk Namazı bölümü) olduğunu gördük. Bunları da kitabımıza çevirileri ile birlikte ilave ettik. Fakat ek numara vermedik. Muhakkik A’zamî’nin dipnotlardaki tahkikini aynen dipnotlarımızda çeviri olarak aktardık.

Hadislerin rivayet yollarına hükümler verilirken bazı hadis terimleri kullanılmıştır. Bunları genellikle İtalik stili ile belirttik:

Merfû: Hz. Peygamber’e ait olan söz, hareket ve takrirdir.

Mevkuf: Sahabeden her hangi birinin söz, hareket ve takriridir.

Mürsel: Râvi zincirinde sahabi olmaksızın tâbiûndan bir zât tarafrndan rivayet olunan Allah Resûlü’ne ait söz ve fiillerdir.

Munkatı veya “Senedinde kopukluk vardır” ifadesi: Râvi zincirinde tek bir ravininin düşmüş olduğu hadis.

Sahîh: Râvileri hem “adalet”, hem de “zapt” sıfatlarını haiz, kopukluk söz konusu olmayan ve “illetten” güvende olan hadistir.

Hasen: Sahîh ile zayıf arasında bir mertebe olup kabule yakın hadislerdir.

Muallak: Ravi zincirinin (müellife göre) baş tarafından bir ya da daha fazla râvinin düştüğü/zikredilmediği hadis.

Tahrîc: Kitabın yazarının hadisleri kendine ulaşan râvi zinciri ile birlikte vermesidir.

Muhtasar: Birden fazla hadis metni karşılaştırıldığında daha az detay içeren, başka bir deyişle metni daha küçük olan.

Münker: Zayıf ravilerin, başka bilisinin rivayet etmediği hadisleri nakilde tek kaldıkları hadistir.

Ayrıca dipnotlarda “İsnadında falanca râvi vardır” şeklindeki ifadelerden o şahsın zayıf ya da tenkide uğramış olduğu belirtilmek istenilmiştir.

Hadis metinlerinden sonra “Ben derim ki” ibaresiyle başlayan sözler, İbn Hacer’e ait olup; genellikle hadisin râvileri ve rivayet değerlendirmeleri hakkında bilgiler vermektedir.

“Asıl”da şeklinde gönderme yapılan şey, kitabın Arapça neşrine kaynaklık eden Mücerrede nüshasıdır.

“ez-Zevâid”, Mecmau’z-zevâid olup; el-Bûsîrî ile onun İthâfu’s-sâdeti’l-mehera adlı eseri kastedilmiştir.

Kuveyt Evkaf Bakanlığının Önsözü

Lütfettiği bütün dinî ve dünyevî nimetlerinden dolayı Allah’a hamdolsun. Yaratılanların en şereflisi efendimiz Muhammed’e, onun âline ve ashabına, Allah’ın yeryüzü ve yeryüzündekilerini yok edeceği vakte (kıyamete) kadar her devirde O’nun (saUallahu aleyhi vtsellem) hadislerinin hamili olan adalet sahibi hadis taşıyıcılarına salâtü selam olsun.

İmdi, bu eser, bu bakanlığa (Kuveyt Evkaf Bakanlığına) bağlı İslam İşleri Dairesi’nin halkın kullanımına sunduğu «İslâm Mirası» serisinin dördüncü kitabını teşkil etmektedir. Böyle yapmakla Bakanlık, devletlerin ekserisinde ismi vergi toplama işiyle irtibatlandırılan Vakıflar Bakanlığı üzerine önderlik/hidayet damgasını vurmayı hedeflemektedir. Zira Allah, adil halife Ömer b. Abdülaziz’in dediği gibi peygamberi Muhammed’i (sallaMıu aleyhi veseüem) vergi toplayıcrsi olarak değil, hidayet rehberi olarak göndermiştir.

Yüce Kur’ân’m nurundan beslenen ilk iki kitaptan sonra bu kitap da (bir önceki üçüncü kitap Muhtcısaru Sahih-i Müslim gibi), pâk Sünnet bahçesinden seçildi. Bu noktada seçkin insanların, yani hadise özel ilgi duyanların, şer’î ilimlere aşina olanların ve dinî kültürünü artırmak isteyenlerin ihtiyacı dikkate alındı. Eser, bu özelliklere sahip kimselere hadislerin tahriç ve tenkidini yapmada yardımcı olacak, onları, bütün hadisleri ihata etme ve büyük hadis koleksiyonlarını bir yerde toplama yolunda umulan hedefe bir adım daha yaklaştıracak önemli bir kaynak niteliğindedir. Aynı zamanda konunun uzmanı olmayanlar için de değerli bir kaynak olma özelliği taşıyan kitaptan herkes kendi kapasitesine, bilgi edinme ve öğrenme konusundaki birikimine göre istifade eder. Buna göre eser, ihtiva ettiği yönlendirici/hidayet kaynağı sahîh hadislerle ve selef-i salihten/ilk salih nesillerden kaydettiği ve şeriatın anlaşılıp uygulamasında belli bir değer taşıyan örnek olaylarla umumî fayda ve yarar sağlayan bir toprağı temsil etmektedir.

Muhakkikin mukaddimesinden de bilineceği gibi, el-Metûlib ul-âliyye’y\e, meşhur Altı Hadis Kitabı (Kütüb-i sitle) ile Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde bulunmayan hadislerin bir araya getirilmesi kastedilmiştir. Bu da toplam sekiz Müsned’in muhtevasından seçilerek yapılmıştır (Müsned: Sahabe neslinden olan ravinin ismine göre tasnif edilen hadisi kitabı demektir). Müellifin döneminde en Önemlileri bulunan bu müsnedlerin çoğu imanımıza dek elyazması olarak ulaşamamıştır. Dolayısıyla bu eseri gün

yüzüne   çıkarmak,   aynı   zamanda   söz   konusu   Müsned’leri   de   yeniden canlandırmak ve ihtiva ettikleri hadisleri muhafaza etmek demektir.

Ayrıca el-Meîâiibü’l-âliye, Nebevi sünneti toplamada geçmişte Mecdüddin İbnü’l-Esîr’in el-Câmiu’l-usûl’ü ve Hafız Nureddin el-Heysemî’nin Mecmau’i-zevâid’i gibi… (bu uğurda yerleştirilen/oluşturulan) tuğlalar yanında (dikkate alınması gereken önemli) bir tuğlayı da temsil etmektedir. Dolayısıyla bu eserleri basıp gün yüzüne çıkarmak, Sünnet ansiklopedisine hazırlık niteliği taşıyan en mühim çalışmalardandır. Tek eksiği, daha fazla baskı araçlarına ihtiyaç duyulması ve yöntem bütünlüğünün sağlanmasıdır. Hakikaten şeriatın asıllarından ikinci asılı (sünneti) tespit edip fıkhı meselelerin tahkiki ve çeşitli mezheplere ait içtihatların tasdiki için ona ulaşılmasını kolaylaştırmak bakımından o ansiklopedik esere ne kadar muhtacız!

Müellife gelince, bu büyük hafız (Sahîh-i Buharı şârihi) İbn Hacer el-Askalânî olup 852 H. yılında vefat etmiştir. Şöhretiyle Sünnet bilimi çevrelerini kaplamış, hayatı boyunca ve geride bıraktığı hadis ilminin çeşitli kısımlarına dair pek kıymetli ilmî mirasıyla vefatından sonra da asırlarca âlimlerin gönlünde üstün bir yer edinmiştir. Bundan da öte, rical tarihi ilmi (ravi biyografileri), Hafız ez-Zehebî’nin eserlerinden sonra onun eserleri etrafında döner olmuştur.

Eseri, el-Humeydî’nİn Müsnedi, Ibnü’l-Mübârek’in ez-Zühdil, Saîd b. Mansûr’un Süneni vs. gibi eserleri tahkikli neşirlerinden de anlaşılacağı üzere Hindistan İslam âlimlerinin ileri gelenlerinden, hadis ve fıkıh ilminin mütehassıslarından, muhaddis aliâme Şeyh Habibürrahman el-A’zamî tahkik edip üzerine talik yazmıştır (notlar düşmüştür). Muhaddis Şeyh Ahmed Muhammed Şâkir’in Ahmed b. Hanbel’in Müsnedini tahkikine yönelik yazdığı tenkit ve önerileri onun nasıl bir üstün kabiliyete sahip olduğunu ve tahkikindeki titizliğini ortaya koymaktadır. Nitekim Müsnedin muhakkiki (Ahmed M. Şâkir) onun bu tenkitlerini büyük bir takdir, saygı ve övgü ile karşılayarak eserin son cüzünde yayınlamıştır.

Biz İslam ümmetine, Allah Resûlü’nün (salkllahu aleyhi veseDem) kendilerine sarıldığımız sürece sapıtmayacağımız güvencesi verdiği iki esastan birini teşkil eden Nebevi Sünnet kütüphanesine katılmak üzere mirasımıza ait yeni bir eseri sunarken bu mirasın neşrinin ümmeti, memnuniyet verici bir tarzda yeniden dinine döndürmede müessir bir etken olmasını umuyoruz ki, bu sayede kendisini şaha kaldıracak yolu görüp, onda ilerler, kendisini ondan saptıracak yollara girmez. îşte o zaman insanlığı, tabiî bilimler ve maddi medeniyet alanlarında ulaşmış olduğu yüksek mertebeye, kaydettiği üstün başarılar ve keşiflere rağmen, içine düştüğü ve her geçen gün tehlikesi büyüyen dinî ve ahlakî bakımdan geri kalmışlık uçurumundan kurtarma yolunda layık olduğu konuma gelir ve kendine ait rolü üslenir.

Son söz olarak, Bakanlığımız İslam İşleri Dairesi’nin kendi bünyesinde bulunmasından şeref duymakta ve bu dairenin çeşitli alanlarda yürüttüğü faaliyetlerini takdirle karşılamaktadır. Ki bu faaliyetlerden biri de Tarihî-fCültürel Mirası ihya etmektir. Bu erdemli alanda hizmetlerin devamını ve daha fazlasını umuyor, aziz ve celil olan Mevla’mıza, bundan umumi fayda sağlaması için dua ediyoruz. Zira O, en hayırlı dilek dilenen ve (dileklere) en cömertçe karşıhk verendir.

Abdullah el-Meşârî er-Ravdân Vakıflar ve İslâmî İşler Bakanı (Kuveyt)

MÜELLİF HAFIZ İBN HACER’İN HAYATI

Soyu ve Ömrü

Adı Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Ahmed, künyesi Ebu’1-Fazl, lakabı da Şihâbüddin’dir. Hacer ailesine nispetle İbn Hacer olarak tanınırdı. Hacer ailesi Cerid ülkesinin güney sınırında -İbnü’l-İmâd’m belirttiğine göre- Kabis yöresinde yaşayan bir kavimdir. Müellifin öğrencisi Sehâvî ise, Hacer kelimesinin atalarından birinin lakabı olduğunu söylemiştir.

Mensup olduğu kabileye nispetle el-Kinânî, atalarının aslının geldiği Filistin’in sahil tarafında bir köy olan Askalân’a nispetle de el-Askalânî nisbesiyle anılır. Bunlara daha sonra sırasıyla el-Mısrî ve el-Kâhirî nisbeleri de eklenmiştir. Çünkü eski Mısır’da doğmuş, sonra Kahire’ye göçmüştür.

773 yık Şaban ayının 22’sinde doğdu ve yaklaşık 80 yıl yaşadı. Buna göre İbn Hacer, Askalân asıllı olup doğma, büyüme Mısırlıdır. Mısır’da yaşamış, orada vefat etmiştir.

Ahlakî özellikleri arasında onun parlak yüzlü, beyaz sakallı, kısaya yakın gür saçlı, zayıf tenli, lisanı fasih/düzgün, mahzun sesli, üstün zekalı ve derin anlayışlı olduğu zikredilir.

Yaşam Devreleri

1. İbn Hacer yetim olarak büyüdü. Babası, dört yaşındayken, annesi de daha önce bebek iken vefat etti, Hamilerinden/Vasilerinden (o dönemde Mısır’ın büyük tüccarlarından) Zekiyyüddin el-Harrûbî’nin gözetiminde büyüdü. Beş yaşını tamamlayıncaya kadar Küttâb’a (Sıbyan mektebi) gitmedi. Dokuz yaşında Şeyh Sadreddin es-Seftî’nin yanında Kur’ân’ı ezberledi. On iki yaşında hamisinin refakatinde Mekke’yi ziyareti sırasında kendisine teravih kıldırtıldı!

Aynı zamanda o dönemde yaygın olan temel ilmi eserlerden (mütân) de önemli bir kısmını ezberledi. el-Umde, hocası Hafız el-Irâkî’nin el-Elfiye fi ıdûmi’l-hculîs’i, el-Havî es-Sağîr, Muhtasarı İbnü’l-Hacib ft’l-usûl, Mülhatii’l-İ’râb,,. bunlardandır.

Mekke’de İbn Zahîre’den Umdeyi {Umde!it’I-ahkâm) okudu. Sonra Kahire’de el-Ebşîtî’den biraz ilim okudu. Ergenlik çağına ulaştıktan sonra da, isimleri hocaları bahsinde gelecek olan, dönemin bir gurup âlimiyle birlikte

 Hacerln Biyografisi

bulundu ve onların her birinden kabiliyetine göre ilim tahsil etti. İbnü’l-Imâd, onun yetişkin olduktan sonra ticaretle uğraştığını zikreder.

2. önce kendisine tarih ilmi sevdirildi. Zihnine ravilerin halleriyle ilgili pek çok husus takıldı. 792 H. yılından itibaren edebî ilimlerle meşgul oldu. Nazıma kapıldı, -İbnü’l-İmâd’m ifadesine göre- son derece hoş pek çok şiir söyledi, maktu (kısa şiir) ve nât-ı şerifler (Peygamber hakkında methiyeler) yazdı.

3.  Sonra Allah ona hadis ilmini sevdirdi. Hadis araştırmasına 793 H. yılında başladı. Fakat ancak 796 yılında bu işe yoğunlaşabildi. Bu yılda kendini   tamamen   hadise   ve   hadis   ilimlerine   verdi.   Dönemin   hafızı Zeynüddin el-îrâkî’ye bağlandı ve on yıl derslerine devam etti. Ondan icazet alarak Elfıyesmi, Elfiye şerhini ve İbnü’s-Salah’ın Mukaddimesi üzerine yazdığı Nüket’ini  (Notlarını)  anlayarak ve inceleyerek kendisine okudu. Bunlardan  başka  hacimli  eserlerden ve  kısa  cüzlerden  de  pek  çoğunu kendisine okudu. Irakî’nin senet, metin, illel (hadis illetleri) ve ıstılah olarak hadis ilmine dair imlalarından (emâlî) faydalı bir miktarını öğrendi, bir kısmını da kendisi imlâ ettirtti.

4. Sonra Kahire’ye göç edip, 800 H. yılından önce oraya yerleşti. Şam, Mısır,   Hicaz,   Yemen’e   ve   bu   bölgeler  arasında   kalan   merkezlere   ilmî seyahatler gerçekleştirdi. Erken yaşta ilmi derinlik kazandı, öyle ki -Bulkînî ve   Irâkî   gibi-   devrin   büyük   âlimleri   kendisine   iftâ/fetva   verme   ve tedris/öğretim      icazeti     verdi. Hadisi yaymaya   yönelip  kendini müzakere/inceleme, tedris, telif ve ifta bakımından hadis ilmine adadı.

5. Pek çok ilim merkezinde   öğretim/tedris   faaliyetinde   bulundu. Hüseyniyye ve Mansüriyye medreselerinde tefsir, Baybarsiyye, Zeyniyye, Şeyhûniyye vs. medreselerinde hadis okutması, aynı şekilde Mahmudiye medresesinde hadis ve Müeyyidİyye vs. medreselerinde fıkıh okutması bu tür faaliyetlerindendir.  Bini aşkın mecliste ezberden (ilim)  imla ettirdi.

îaybars Hankâhı’nda yirmi sene boyunca imlâ yaptırdıktan sonra Kâmiliyye Dârülhadis’ine geçti.

Ayrıca  Baybars  medresesi meşihatına getirildi.  Bu ve Sehâvî’nin ed-Dctv’da saydığı daha başka medreselerin teorisini yazdı.

6.  Kadılık işlerine bulaşmamaya karar vermiş, hatta kendisine Sadreddin el-Münâvî 800 H. yılından önce onun vekilliğini yapmasını önerdiğinde, bu önerisini kabul etmemişti. Aynı şekilde kendisine el-Melikü’1-Müeyyed ve sonraki   melikler   tarafından   bağımsız   kadılık   görevi   teklif  edildiğinde reddetmişti. Daha sonra dostları onu bu görevi kabule zorladılar ve (kadılık görevini) kabul ederek el-Melikü’1-Eşref Barsbay döneminde 827 H. yılı Muharrem ayından itibaren Şafiî kadılkudâtı (Başkadı) olarak göreve başladı. Ama bu görevi kabul ettiğinden dolayı pişmanlığı hepten arttı. Zira Sehâvî’nin anlattığına göre “Devlet erkanı, âlimlerle sıradan insanlar arasında fark gözetmiyorlardı. Gerçeğe aykırı işaretlerinin/ yönlendirmelerinin reddedilmesi halinde kınamada/eleştiride aşırı gidiyorlardı. Büyük küçük herkese dalkavukluk yapmak gerekiyordu ki, bu şartlarda onların her istediklerini adalet ölçüsüne göre yerine getirmesi mümkün değildi.”

Bir çok kez kadılık görevinden uzaklaştırıldı -zaman zaman da kendini bu görevden azletti. 21 yılı aşkın süredir devam eden kadılık görevinden sonra nihayet 852 H. yılı Cemâziyessânî’de bu görevini bıraktığında ondan tamamen ayrılmaya karar vermişti. Çünkü davalara bakışı, hakikat uğrundaki sertliği ve Allah’ın dini konusunda kimseye dalkavukluk etmeyişi sebebiyle kendisine gelen davaların sayısında artış olmuştu.

7. Kadılık görevinden ayrıldığı vefat yılında evine kapanıp ilim ve telif işleriyle meşgul olmaya devam etti. Bu meşgalesini daha evvel de bırakmamıştı. Aksine -tedris ve kadılık görevlerinden başka- Darü’l-Adl’de (Adalet Sarayı) fetva işlerine de baktı. Önce Ezher Camii’nde, sonra Amr Camii’nde hatiplik yaptı. Mahmudiye kütüphanesi yöneticisi oldu ve kütüphane için fihrist hazırladı. Bundan başka değişik dönemlerde daha başka makamlarda da bulunduğu oldu.

İlmî Kişiliği

Daha evvel Hafız İbn Hacer’in genelde bütün ilimlerde, özelde ise hadis ilminde yetkin bir şahsiyet olduğuna ve bu alanda temayüz ettiğine işaret etmiştik. Hadis ve hadis ilimleri alanındaki tahassusundan maada, fıkıh ve Arap dili alanında da kayda değer bir derinliğe sahipti. İlk meşguliyet alanı ise edebiyat ve tarihti. İbnü’1-İmâd onun hakkında bir zatın: “Fıtraten şair, sanat bakımından muhaddis ve özel çabayla da fakihti” dediğini nakleder. Bütün bu çalışmaları sonucu kendi döneminde (ilmi çevrelerde) büyük bir mevki kazandı. Dönemin âlimlerinin büyük çoğunluğu ondan ders aldı, uzak beldelerden insanlar ona geldi.

Dönemin önde gelen âlimleri hıfzına, ricali (hadis ravilerini) tanıma ve hatırlamadaki eşsizliğine, âli ve nazil isnatlar ve hadis illetleri alanındaki bilgisine tanıklık etmişlerdir. Bu alanda ası! tek merci oldu. Hocaları, akranları ve sonraki nesillerden pek çok kimse onun teliflerini elde etmek için özel gayret gösterdi. Önde gelen âlimler onun kitaplarını istinsah ettiler. Haha havatta iken vavılfh. Eşraf onunla görüşmek ve tabaka tabaka ondan ilim öğrenmekten iftiharla bahsetti. Şevkânî ve başkalarının dedikleri gibi, bu konuda küçükler büyüklere katıldı.

Hocası Irâkî onu “Hadisi en iyi bilen öğrencisi” olarak değerlendirirken, Takî el-Fâsî ve Burhan el-Halebî’den her biri “Onun gibisini görmedik!” der. Öğrencisi Sehâvî, biyografisini geniş biçimde ele almış, kendi dönemindeki mevkiini ve ilmi yayma ve tahkik etmedeki katkısını ayrıntısıyla dile getirmiştir. İbnü’1-İmâd biyografisinde onu: “Şeyhü’l-İslam (İslam’ın üstadı), Alemü’l-A’lâm (Seçkinlerin seçkini), hadiste müminlerin emiri, asrının hafızı” diye tanıtırken Şevkânî de: “Büyük meşhur hafız, hadis ilmi ve illetleri alanında sonraki devirlerde de eşsiz imam/üstad… öyle ki onun Hafız lakabı herkesin ortak görüşü haline geldi” diye niteler.

Hocaları

İbn Hacer, daha evvel isimleri zikredilenlerden başka, Şemsüddin b. Kattan (ki bu zât, hamilerinden/vasilerinden biridir), Nureddin el-Edmî gibi şahıslardan da ilim tahsil etti, el-Ebnâsî’den fıkıh okudu ve uzun müddet onunla birlikte oldu. Sonra bir müddet Bulkînî’nin yanında kaldı. Onun Şafiî fıkhına dair el-Minhâc, er-Ravda ve Muhtasara ‘l-Müzenî üzerine yaptığı fıkıh derslerine katıldı. Aynı şekilde İbnü’l-Mülakkın ve İzzeddin b. CemâYnın yetkili olduğu ilimlerin büyük çoğunluğuna dair derslerine devam etti. Dilbilgisini el-Kamûsii’l-muhîf’m yazarı Mecdüddin el-Feyrûzâbâdî’den okudu.

Sehâvî der ki; “Dönemin insanlarından hiç kimsenin olmadığı kadar çok hocası oldu. Çünkü onların her biri kendi alanında derin bilgi sahibi, meşhur olduğu dalda seviyesine yetişilemeyecek derecede uzman kişi idi. Meselâ, et-lenûhî kıraat ilmi ve bu alandaki âli isnat konusunda, el-Irâkî hadis ilimleri ve meselelerinde, Heysemî metinlerin ezberi ve ezberden okunmasında, el-“Ulkînî hafızasının genişliği ve derin vukûfıyetiyle, İbnü’l-Mulakkm eliflerinin çokluğuyla, Mecdüddin el-Feyrûzâbâdî dili ezberlemesi ve dile “^kûfiyetiyle, el-Ğumârî Arapça bilgisi ve ilgili meselelerde, İzzeddin İbn errıâ’a pek çok alandaki tahassüsü ile birer üstattılar…”

İbn Hacer’in ilim okuduğu hocalardan yine Ebu’l-Abbâs el-Lü’lüî, Ebû Ureyre b. Hafız ez-Zehebî, Ebu’s-Sa’d es-Sem’ânî ve daha pek çok kimse saVUabilir.

 Hacer’in ders okuduğu hocalarının sayısı o kadar çoktur ki, onları ‘2at kendisi el-Mecınau’l-müesses bi’l-mu’cemi’l-müfehres adını verdiği bir toplamıştır. Alfabetik sıraya göre isimlerini zikrettiği hocalarının arnını  beş tabakaya ayırmıştır… Hocalarının sayısındaki bu çokluğun kaynağı, kuşkusuz onun tahsil hayatındaki hareketliliği, ilim öğrenmek ve hadis dinlemek için gerçekleştirdiği geniş çaplı seyahatlerdir.

Öğrencileri

Bu konuda Sehâvî şunları kaydeder: “Talebelerinin sayısı o kadar arttı ki, hemen her mezhebin önde gelen bilginleri onun öğrencisi oldu. İnsanlar grup grup ondan ders okumaya başladı. Oğullar babaların, torunlar, oğullar dedelerin ders halkalarına katılır oldular. Onun ders halkasmdaki kalabalık hiç kimsede olmadı…”

En meşhur öğrencileri şunlardır: ed-Davü’l-lâmCnin müellifi Hafız Şemsüddin es-Sehâvî, Şeyhü’l-İslâm Kadı Zekeriyâ el-Ensârî, Cemaleddin İbrâhîm el-Kalkaşendî, Şerefüddin Abdülhak es-Sinbâtî, İzzü’d-dîn b. Fehd, İbn Ekmâş, Burhaneddîn el-Bukâ’î ve uzun uzadıya isimleri zikredilebilecek daha pek çok kimse.

Yine el-Metâlibu’l’âüyyeye benzer bir kitap olan Muhtasara ithafı’l-mehera bi z.evâidi’ l-mesânîdi’ l-aşere isimli eserin müellifi Şİhâbuddin Ahmed b. Ebû Bekir el-Bûsirî de onun öğrencilerindendir.

Eserleri

Sehâvî, hafız İbn Hacer’in teliflerinin çokluğuna işaret ederek şöyle der: “Başta hadis olmak üzere, edebiyat, fıkıh, usûlüddin (akâid), usûl-u fıkıh vs. alanında kaleme aldığı teliflerinin sayısı 150’yi aşmıştır…”

En meşhur veya en büyük eserleri şunlardır:

1. Fethu’l-Bârî bi şerhi Sahîhi’l-Buhârî. Fethu’l-Bârî İbn Hacer’in en değerli telifidir. Bu esere (iki cüz halinde basılan) bir de müstakil bir mukaddime yazmıştır.

2. Ta’lîku’t-ta’lîk (İlk telifidir). Bu eserinde Buhârî’nin muallak olarak naklettiği (yani senedinin başından bir kısmını hazfettiği) hadislere muttasıl asıllar bulmuştur.

3. îthâfu’l-mehera bi etrâfi’l-aşere. Bu eserinde on müsnedde yer alan hadislerinin tümünün metinlerinden baş kısmını zikretmek kaydıyla sahabe müsnedi  tarzında  tahric  etmiştir.   Daha  sonra  ise  Ahmed  b.  Hanbel’in indeki hadislerin metinlerinin ilk bölümlerini (atrâfmı) Etrâfu’l-Müsned’ i-l-mu’telî adını verdiği eserinde müstakil olarak tahric etmiştir.

4. Tehzîbu  tehzîbi’l-kemâl     fi     rİcâli’l-kutübi’s-sitte      (Hindistan’da basılmıştır).

5. Takrîbut-telmb (bir önceki kitabın muhtasarıdır) Önce Hindistan’da, sonra Mısır’da basılmıştır.

6. Lisânü’l-mîzân (Hindistan’da basıldı). Zehebî’nin Mîzânü’l-i’ridâl adlı eserinde geçen ravilerden Kütüb-i sitte’e yer almayanlarını zikretmiştir. Böylece eser et-Tehzîb’in tamamlayıcısı niteliğini taşımaktadır.

7. el-îsâbefı temyizi ‘s-sahâbe. Dört cilt halinde defalarca basılmıştır.

8. ed-Düreru l-kâmine fîa’yâni’l-mietVs-sâmine. Önce Hindistan’da sonra Mısır’da basılmıştır.

9.  Tebsîru’l-müntebih bi tahrîri’I-müştebİh (Mısır’da basılmıştır).

10. Nıthbetü’l-fikerfî ımıstalahi ehlİ’l-eser ve şerhi. (Defalarca basılmıştır).

11. Bulûğu’l-merâm bi edilletVl-ahkâm (Defalarca basılmıştır).

12. Safi fıkhına dair Tashîhıı’r-Ravda (yalnız üç cilt yazmıştır).

13. el-Metâlibü’l-âliye. Elinizdeki bu eseridir.

İbn Hacer’in daha pek çok telifi bulunmaktadır ki, bunların adları riediyyelü’l-ârifîn ile Keşfü’z-zünûn ve zeylinde öğrenilebilir.

Kendisinden şöyle dediği nakletmİştir: “Ben eserlerimin hiç birinden memnun değilim. Çünkü onları daha işin başında yazdım. Sonra benimle birlikte onları tashih edecek kimse bulamadım. Fakat Buhârî şerhi ve mukaddimesi, ei-Müştebih, et-Tehztb, Lisânü’l-mîzân bunun dışındadır.” Ayrıca Buhârî şerhi olan Fethu’l-Bârî”yi, et-Ta’Uk ve en-Nuhbe’yi övdüğü nakledilmiştir. Kuşku yoktur ki onun bu sözleri kalite ve tashihteki derin araştırmasını yansıtmaktadır. O bu şekilde üstün tevazusunu göstermektedir. Onun bütün eserleri elbette ki geniş bilgi ve ender araştırmanın mahsulü olup hepsi konularında temel kaynak niteliği taşımaktadır.

Hayatından Anekdotlar

1. Hızlı okurdu. Hatta Buhârî’nin es-Sahîti’mm tamamını, her biri öğle namazından ikindi namazına kadar devam eden toplam on mecliste okumuştur. Müslim’in Sahîti’mi iki buçuk günde okumuştur. Şam ülkesine seyahati sırasında Taberânî’nin el-Mu ‘cetnü’s-sağîr’ini (ki 250 sayfadan fazladır) öğle namazı ile ikindi namazı arasında yapılan bir mecliste okumuştur. Dımaşk’ta kaldığı -yaklaşık iki ay on günlük- süre zarfında aşağı yukarı yüz cilt eser okumuştur. Bir taraftan da okuduğu eserlerden Seçtiklerini yazmakla meşgul olmuştur.

Hızlı yazardı. Yazısı ise güzel değildi. Tek tarz hat kullanmazdı. Yazı sitilini sık sık değiştirirdi. Öyleki temize çektiği müsvedde haline gelirdi. Bu yüzden eserlerinin nüshaları çeşitlilik arz etmiştir.

2. Fethu’i-Bârî bi-şerhi  Sahihi’l-Buhârî isimli  eserini yazmaya  karar verince,   imlâya  817  H.  yılında başladı.  Sonra kendi hattıyla yazdığım öğrencileri arasında parça parça dolaştırmaya başladı. Karşılaştırma yapmak ve müzakere etmek için haftada bir gün bir araya gelirlerdi. 842 H. yılında telif işini bitirinceye kadar bu usûlü devam ettirdi. Hatta Şark kralı Şâh Rah b. Teymûr’dan bir mektup gelmişti. Sultan el-Eşref Barsbay’dan, Fethul-Bârfnin    de    adının    geçtiği    bir    takım    hediyeler    istiyordu.    Henüz tamamlanmadığından müellif onun için baş kısmından üç cilt hazırladı. Sonra ikinci bir talep geldi. Bu sefer diğer kısmını gönderdi. Sonra Zahir Çakmak, zamanında onun için bütün bir nüsha hazırlandı. Aynı şey Mağrib sultanı Abdülazîz el-Hafsî için de yapıldı.

İbn Hacer eseri bitirince Kahire dışında büyük bir ziyafet verdi. Bunun için 500 dinar harcadı. O gün, ulemâ (alimler) ve vücehâ (önemli şahsiyetler)den davete iştirak edenlerin çokluğu, yaşanan ilmî tartışmalar ve edebî atışmalarla görülmeye değer bir gün oldu. Eserin 300 dinara satıldığı zikredilmiştir.!

3. İbn Hacer’in bir de şiir divanı bulunduğu zikredilmiştir. Sehâvî ondan bir parça nakletmiştir. Şevkânî der ki: “Şiirde üstün bir payeye sahipti. Şerhu’l-Bedî’iyye’de İbn Hücce’nin yaptığı gibi, bir grup müellif onun bu alandaki    üstün    mertebesini    itiraf   ederek    ondan    pek    hoş    parçalar nakletmişlerdir.

Şiirlerinden bazısı şöyledir:

“Dostum ömrü bizden aldı, hâlâ tövbe etmedik,

iyi işler yapmaya niyet ediyoruz, fakat!

Ömürlerimiz tükendiği halde halâ evler kurulmadı!

Yine şu şiir de ona nispet edilmektedir:

Dünyada üç şey vardır ki, bunlar bir §ahısta varsa, O artık zarar ve ziyandan korkmaya: Oğullarına muhtaç olmamak, onlardan emin olmak Sağlıklı beden ve bir de hayırlı son.


El Metalibul Aliye” kitap hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ücretsiz pdf olarak almak için aşağıdaki indirme düğmesini tıklayın

Bozuk bağlantıyı bildirin
Siteyi Yardim Et


for websites

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *