Skip to content
Home » Hile I Seriyye Konusunda Ebu Hanifeye Yoneltilen Ithamlar pdf

Hile I Seriyye Konusunda Ebu Hanifeye Yoneltilen Ithamlar pdf

HÎLE-İ ŞER‘İYYE KONUSUNDA EBÛ HANÎFE’YE YÖNELTİLEN İTHAMLAR

HILE I SERIYYE KONUSUNDA EBU HANIFEYE YONELTILEN ITHAMLAR
  • Kitap başlığı:
 Hile I Seriyye Konusunda Ebu Hanifeye Yoneltilen Ithamlar
  • Yazar:
Saffet KÖSE
  • Kitap Sayısı
14
  • Dil:
Türkçe
  • Görünümleri:

Loading

  • PDF Doğrudan  
İndirme için tıklayın

HILE I SERIYYE KONUSUNDA EBU HANIFEYE YONELTILEN ITHAMLAR

Giriş: Mes’elenin Vaz‘ı:

Hiyel, tarihi süreçte olduğu kadar günümüzde de araştırmacıların ilgisini çeken kavramlardan birisidir. Özellikle olumsuz anlam yüklenen hiyel, bazı oryantalistlerin İslam’ı ve müslümanları, müslümanlar için- de de Hanefîler dışındaki mezhep mensubu alimlerden bir kısmının özellikle Ebû Hanîfe’yi eleştirdikleri konulardan birisidir.

İlk olarak hîle-i şer‘iyye’nin oryantalistlerin yakından ilgilendiği fıkhî konula- rın başında geldiğini belirtmek gerekir. Ünlü oryantalist Joseph Schacht (ö.1969) Hassâf’ın (ö. 261/874) Kitâbü’l-Hiyel’i (Hannover 1923) üzerine yapmış olduğu doktora tezinden sonra sadece Şâfiî alimlerinden Kazvînî’nin (ö. 440/1048)

Kitabü’l-Hiyel’i (Hannover 1924) ile Ebû Hanîfe’nin (ö. 150/767) talebesi İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’ye (ö.189/805) nisbet ettiği((Bu kitabın farklı müelliflere nisbeti konusundaki tartışmalar için bk. Saffet Köse, İslam Hukukunda Kanuna Karşı Hile (Hile-i Şer‘iyye), İstanbul 1996 (Birleşik Yayıncılık), s. 28-48; a.mlf., “Fıkıh Literatürünün Tartışmalı İki Eseri: el-Mecmû‘u’l-kebîr ve el-Mehâric fi’l-hiyel”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 3, Konya 2003, s. 301-311)) el-Mehâric fi’l-hiyel (Leipzig 1930) adlı meşhur eseri neşretmekle kalmamış aynı zamanda hiyel konu- sunu Arapça, İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinde yazdığı müstakil maka- lelerde işlemiş, konuyu İslam hukuku ile ilgili genel nitelikli eserlerinde, verdiği konferanslarında sürekli gündemde tutmuştur.(( Mesela bk. An Introduction to Islamic Law, Oxford 1971, bk. index; “Die arabische hijal literatur”, Der Islam, XV, Berlin 1926, s. 211-232; “Sprechsaal, zu Islamica”, Islamica, VI, Leipzig 1933, s. 260-263; “Zur soziologischen Betrachtung des Islamischen Rechts”, Der Islam, XXII, Berlin 1935, s. 207-238; “Fî Târîhi’l-fıkhi’l-İslâmî II-III”, el-Meşrık, XXXIII/3-4, Beyrut 1935, s.361-367; 547-546; “Notes sur la sociologie du droit musulman”, Revue Africaine, XCVI, Paris 1952, s. 311-329; “al-Hiyal”, The Encyclopaedia of Islam (new ed.), III, 511-513; “Riba”, İslam Ansiklopedisi (MEB yay.), IX, 730-734; “Talak”, XI, 683-691. Bazı araştırmacılar [Muhammed b. İbrahim, el-Hiyelü’l- fıkhiyye fi’l-mu‘âmelâti’l-mâliyye, Tunus 1983 (ed-Dâru’l-Arabiyye li’l-Kitâb), s. 45 vd.] Schacht’ın hiyele bu kadar ilgi duymasını bilimsel araştırma amacından çok istismara açık bir konu olmasıyla izah etmekte hatta Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde yahûdîlerin Allahın emir ve yasaklarına karşı hileyi adet haline getirmelerinden dolayı şiddetle tenkit edilmeleri sebebiyle Schacht’ın da bir yahudi olmasından dolayı gerçek anlamda hilecilerin Yahudiler değil müslümanlar olduğunu göstermek istemesiyle izah etmektedirler (Mesela bk. Bakara (2), 65-66; A‘râf (7), 163-166; Buhârî, “Tefsîr”, VI/6, “Müsâkât”, 71-73, “Enbiya’”, 50, “Büyû‘”, 103,112; Müslim, “Müsâkât”, 71-74, Ebû Dâvûd, “Büyû‘”, 64; Nesâî, “Fer‘”, 8-9, “Büyû‘”, 93; Tirmizî, “Büyû‘”, 60; İbn Mâce, “Ticârât”, 11; Dârimî, “Eşribe”, 9; Mâlik b. Enes, el-Muvatta’, “Sıfatü’n-Nebî”, 26; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 25, 247, 293, 322; II, 117; İbn Batta, el-Hul‘ ve ibtâlü’l-hîle (nşr. Muhammed Hâmid el-Fıkî, Min Defâ’ini’l-künûz içinde), Kahire 1349/1931, s.42)))

İkinci olarak Hiyel konusunda hakkında en fazla söz edilen şahıs şüphesiz Ebû Hanîfe’dir. Hatta “hiçbir güçlük yoktur ki Ebû Hanîfe ona bir çıkış yolu bulmasın” sözü meşhur olmuştur.(( Lammens, “el-Hiyel ve’l-mehâric”, el-Meşrık, XXIX (1931), s. 641))

Şimdi bu yazının konusu olan problemin çerçevesini bu şekilde kısaca çizdik- ten sonra özellikle hile-i şer‘iyye’ye cevaz verdikleri gerekçesiyle şiddetli ithamlara maruz kalan Ebû Hanîfe ve mezhebi ile ilgili itham boyutundaki iddialara yer ver- dikten sonra bunları değerlendirme yoluna gideceğiz.

Hiyelle İlgili Ebû Hanîfe’ye Yöneltilen İthamlar:

Hanefî mezhebi dışında- ki alimlerden bazılarına ait klasik kaynaklarda Ebû Hanîfe’yi tenkit eden öyle ifa- deler vardır ki bunların bir kısmı oldukça incitici özellik taşıdığından itham edici nitelik taşımaktadır. Bunlardan bazılarını şu şekilde kaydedebiliriz.

Abdullah b. Mübârek’in (ö.165/781) şöyle söylediği nakledilmektedir: “Kim Ebû Hanîfe’nin Kitâbü’l-Hiyel’ine bakarsa Allâh’ın haram kıldığını helal, helal kıldı- ğını da haram kılmıştır.”(( Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, Beyrut, ts. (Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye), XIII, 426))

Kimin yanında Ebû Hanîfe’nin Kitâbü’l-Hiyel’i varsa ve onu kullanırsa yahut onunla fetva verirse onun haccı batıl ve karısı da boş olur.”(( Hatîb el-Bağdâdî, XIII, 427))

Macid Khadduri de bu haberlerin doğruluğundan hareketle şöyle demektedir: “Ebû Hanîfe’den itibaren pek çok fakih hiyeli reddetmiş çağdaşı Abdullah b. Mübârek

hiyel öğretisinin şeriati ihlal ettiğini ve dine ters düştüğünü söyleyerek Ebû Hanîfe’yi mürted ilan etmiştir.”(( İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1394/1974, III,1100))

Abdullah b. Mübârek’ten rivayet edildiğine göre bir kadının kocasını şikayet etmesi üzerine Ebû Hanîfe ona nikahın fesholması için “irtidad et” diye tavsiyede bulunmuştur. Yine Ebû Hanîfe bir erkeğe “kaynananı şehvetle öp, karının nikahı düşer” şeklinde bir öneride bulunmuştur.(( İbnü’l-Arabî, III, 1100))

Oryantalistlerden Lammens (ö. 1937) de hiyeli Hanefîlerin uzmanlık alanı ola- rak takdim etmekte ve bazı misallerin gülünç olduğundan yola çıkarak binbir gece masallarıyla ilinti kurmaktadır.(( Zerkeşî, el-Kavâ‘id, vr.75ª))

Hammâd b. Ebî Seleme’nin (ö. 167/784) anlattığına göre İslam’dan önce ca- hiliyye döneminde bir adam bastonuyla hacıların eşyalarını çalıyordu. Kendisine bunları sen çaldın denildiğinde “hayır ben çalmadım bastonum çaldı” diye cevap veriyordu. Hammâd diyor ki: “Eğer bu adam bu gün yaşamış olsaydı Ebû Hanîfe’nin ashabından olurdu.”(( Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, Beyrut, ts. (Dâru İhyâi’t-türâsi’l-Arabî), XXIV, 75, 76; Aynî, Umdetü’l-Kârî, Beyrut, ts. (Dâru İhyâi’t-türâsi’l-Arabî), XXIV,10; Kastallânî, İrşâdü’s-sârî, Bulak 1891, X, 104; Keşmîrî, Feyzü’l-Bârî, Kahire 1357/1938, IV, 481; Hacvî, el-Fikrü’s-sâmî, Medine 1976, I, 263-264)) Bu tür haberleri doğru kabul eden A.S. Tritton dini fikirlerin ciddiye alınmadığı sonucuna varmaktadır.10

Meşhur Malikî fakihi, müfessir ve muhaddis Ebû Bekir İbnü’l-Arabî (ö. 543/1148) Ebû Hanîfe’nin şer‘î esaslara aykırı, haramı helal kılan bütün hileleri caiz gördüğünü iddia etmektedir.11 İbnü’l-Arabî Ebû Hanîfe’nin hileye verdiği ce- vazdan hareketle zekatı kaçırmak üzere bu yola başvuran Kâdı’l-Kudât Ebû Abdil- lah Muhammed b. Ali ed-Dâmegânî’yi (ö.478/1085) örnek olarak zikretmektedir. Varlıklı birisi olan Dâmegânî senenin dolmasına kısa bir süre kala malını oğulları- na bağışlarmış. Ertesi yıl çocukları da aynı şekilde bu malı babalarına bağışlarlar- mış. Böylece zekat vermekten kurtulurlarmış (aş. bk.). İbnü’l-Arabî bunun büyük bir talihsizlik olduğunu söylemektedir.12

Şafiî mezhebi fukahasından Bedruddîn ez-Zerkeşî (ö. 794/1392) Ebû Hanîfe ve Hanefîler hakkında şunları söylemektedir: “Mübaha ulaşmak için yasaklanmış yollara girmek caiz değildir. Hanefîler mübaha ulaşmak için mahzurlu hilelere baş- vurmayı caiz görmüşlerdir.”13

Şöhretli muhddis Buhârî (ö.256/870) el-Câmi‘u’s-sahîh adlı meşhur hadis kita- bında yer verdiği hiyel bölümünde “_ uı � J .” (insanlardan bazısı dedi ki) şeklin- de Ebû Hanîfe’yi hedef aldığı iddia edilen ibareler kullanmış14 ve Hanefî mezhebi

mensupları bu tabiri, imamlarının layık olduğu makama yakışmayan bir söz ola- rak değerlendirmişler, hatta bu konuda eserler de yazarak konuyu tartışmışlardır.15

Ebü’l-Hâris es-Sâiğ, Ebû Abdillah künyeli şahıstan Ebû Hanîfe ve arkadaş- larının hileler vazettiklerini ve sünnetlerin bir kısmında hileye başvurduklarını haramları çeşitli hilelere giderek helal saydıkları şeklinde bir söz işittiğini söyle- mektedir.16

Sâlih b. Ahmed adlı şahıs da babasının Ebû Hanîfe’nin ashabı hakkında şöyle dediğini nakletmektedir: “Hanefîlerin yeminlerle ilgili hileler konusunda söyledik- lerine şaşıyoruz. Hilelerle yeminleri iptal ediyorlar. Halbuki Allah Teâlâ ‘sapasağlam ettiğiniz yeminleri bozmayın’17 buyurmaktadır.”(( İbn Batta, 45))

Ebû Âsım en-Nebîl bir ara Ebû Hânîfe’yi Mescid-i Harâm’da etrafındakilere çeşitli konularda fetvalar verirken gördüğünü ve bu sırada çıkan tartışmadan do- layı Ebû Hânîfe’nin rahatsız olarak polis istediğini naklettikten sonra ona: “Polis mi istiyorsun, al şu hadisleri oku” dediğini ve kendisinin de kalkıp Ebû Hânîfe’nin arkasına geçerek beklediğini, bir müddet sonra onun: “Hani polis nerede?” diye sormasına da “ben sana polis mi istiyorsun diye sordum, polis getireyim mi demedim ki…” şeklinde cevap verdiğini Ebû Hanîfe’nin de: “Hayret! Ben şu kadar zamandır insanlar için hile üretiyordum şu çocuk da bana hile yaptı” demiştir.(( İbnü’l-Cevzî, Ahbâru’z-zurûf, s. 103’ten naklen Hatîb Muhammed Rızâ, Lev le’s-senetân, by., 1985, s.335-336))

İbnü’l-Cevzî (ö.597/1200), Muhammed b. Mesleme’ye (ö.43/663) Ebû Hanîfe’nin görüşlerinin Medînede benimsenmemesinin sebebi sorulduğunda onun: “Rasûlullah (s.a.s.) Medîne’nin her bir köşesinde deccalın bu şehre girmesini önleyen bir melek vardır” buyurmuştur. O şahsın sözü deccalın sözü gibidir. Bu sebeple onun görüşleri Medîne’ye giremez” şeklinde cevap verdiğini nakletmek- tedir.(( Aynı yer))

İmam Gazzâlî (ö.505/1111) de şöyle bir olay naklettikten sonra Hanefî mez- hebi imamlarını tenkit eder: Ebû Yûsuf zekat borcunu düşürmek için senenin ta- mamlanacağı sırada malını karısına hibe eder, sonra da hanımı kendisine bağışlar ve bu şekilde mal bir yıl elde kalmazmış. Ebû Hanîfe bunu duyunca: “Evet bu onun fıkhî anlayışıdır” diyerek tasdik etmiştir. Sonra Gazzâlî bu sözlerin doğruluğundan yola çıkarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Bu anlayış fıkhın dünyevî açıdan çözümüdür. Bunun ahirette zararı her türlü cinayetten daha büyüktür. Bu gibi ilimler zararlı ilimlerdir.”(( Gazâlî, İhyâ’ü ulûmi’d-dîn, Kahire 1332’den ofset Beyrut 1403/1983, I, 18))

Muhammed Reşîd Rızâ (ö.1935) da İslam dinine hileyi ilk defa Ebû Hanîfe ve arkadaşlarının soktuğunu, bu konuda ilk kitabı yazanların da onun talebeleri Ebû Yûsuf (ö.182/798) ile İmam Muhammed (ö.189/805) ve mezhebin diğer mensup- ları olduğunu iddia etmektedir.22

Bu ve benzeri iddiaları çoğaltmamız mümkündür. Bu kadarının maksada kafi geleceği düşüncesinden hareketle bu iddiaları bir değerlendirme yoluna gideceğiz.

İddiaların Değerlendirilmesi:

Hiyel konusunda Ebû Hanîfe’ye yönelik it- hamların temelinde kavram kargaşası, mezhep taassubu, Hanefî kaynaklarına ula- şamama, müctehid imamlar döneminden sonra bu mezheb tabiîlerinden bazıları- nın çeşitli hileli yollara başvurmak suretiyle şer‘î hükümleri düşürme çabalarının mezhebe maledilmesi, Ebû Hanîfe’nin bazı ictihatlarının bağlamından koparılıp sun‘î bir ortam oluşturularak hileye alet edilmesi, Ebû Hanîfe’nin hayatının an- latıldığı kitaplarda (menâkıb) onun ince anlayış ve keskin kavrayışına işaret için bulduğu bazı meşru çözümlerin zikredilmesi ve bununla her türlü hileyi caiz gör- düğünün zannedilmesi gibi sebeplerin bulunduğunu söylemek mümkündür. Şim- di bunlar üzerinde duralım.

Hiyel Konusundaki Kavram Kargaşası:

 Hiyel konusunda Ebû Hanîfe ve mezhebinin itham edilmesine sebep olan hususlardan birisi kelimenin sözlük an- lamı ile kazandığı ıstılah anlamı arasında oluşan karmaşadır denilebilir. Bir toplu- luğun veya meslek mensubunun bir kelimeyi sözlük manasından çıkararak başka bir anlamda ittifakla kullanmalarına ıstılah/kavram/terim denir.

Kelimenin sözlük ve ıstılah anlamları arasında bir bağ bulunabileceği gibi bulunmayabilir de, eğer varsa bu ıstılah menkûl yoksa mürtecel olarak adlandırılır.23 Bilimsel disiplinler içindeki tartışmalarda esas alınması gereken o ilmin kavramlarıdır. Çünkü ilim kavramlardan oluşur ve o ilim dalının gerçek dili kavramlarıdır ve bu dil konuşma dilinden farklıdır. Zaman zaman bir kelimenin sözlük/günlük dildeki manası ile ıstılah anlamı arasındaki karmaşadan, ya da aynı kelimeye bir bilimsel disiplin içinde oluşmuş farklı ekollerin ayrı anlamlar yüklemesinden doğan problemler yaşanmaktadır. Mesela fıkıh usulü ile meşgul olanlar Hanefî usulcülerin kullan- dığı istihsân kavramının bunun örneklerinden birisi olduğunu bilirler. Kanaati- mizce hiyel de bunun tipik örneklerinden birisini oluşturmaktadır. İslâm hukuku- nun başlangıçta meseleci (kazuistik) bir metotla tedvin edilmiş olmasının sonucu olarak literatürde hilenin tanımından ve hileyle ilgili genel kurallardan ziyade hilenin mahiyeti, hangi şer‘î meselelere ne ölçüde uygulanabileceği veya mevcut muhtemel uygulamaların dinî hükmü gibi konular üzerinde durulmuştur. Hatta  ilk dönemlerde hileye sözlük anlamından fazla bağımsız olmayan geniş bir anlam yüklendiğini, bunun için de kişiyi amacına ulaştıran her türlü vasıtanın hile kavra- mı içinde telakki edildiğini söylemek mümkündür. Bunun sonucunda caiz olan ve

caiz olmayan hile ayırımı ortaya çıkmıştır. Buna göre dört tasarruf hiyel kapsamı içinde ele alınmıştır:

  1. Nikâh, alış-veriş ve ruhsatlar gibi meşru vasıtaları kullanarak meşru sonuç- lara ulaşmak
    1. Namaz kılmamak için içki içip namaz vaktinde sarhoş bulunmak gibi gayr-ı meşru vasıtalarla gayr-ı meşru sonuçlara ulaşmak
    1. Başkasının bıçağını çalmak veya gasbetmek suretiyle kendi hayvanını kes- mek gibi gayr-ı meşru vasıtalarla meşru sonuçlara ulaşmak
    1. Bey‘u’l-îne, hülle gibi meşru vasıtaları kullanarak gayr-ı meşru sonuçlara ulaşmak.24

Hiyel konusunda tartışma yapan alimlerin onun farklı anlamlarından hareket ettiklerini gösteren en önemli şey görüşlerini diğer deliller yanında bir de icma ile temellendirmeleridir. Hiyelin caiz olduğunu savunanlar bu konu da icma olduğu- nu söylerlerken,25 reddedenler de hiyelin caiz olmadığı noktasında icma bulundu- ğunu savunmaktadırlar. Hatta bu icmaa Abdullah b. Mes‘ûd’dan (ö.32/652) fıkıh alan Kûfe alimlerinin katıldığı da nakledilmektedir26 ki bunlar Hanefî imamları- dır. Bundan şu ortaya çıkmaktadır ki her iki görüşü savunanlar da aynı kelime (hi- yel) ile farklı şeyleri ifade etmekteler ve aynı fikri savunmaktadırlar. Yani Hanefî müçtehitlerinin anladığı manada hiyele (a kategorisi) karşı çıkan, diğer mezhep- lerin anladığı manada da (d kategorisi) cevaz veren yoktur. Hem Hanefîlerin hem de diğer mezheplere mensup alimlerin eserlerindeki hiyel bahisleri incelendiğinde bu görülecektir.

Yeterince Hanefî Kaynağına Ulaşamama:

 Hiyel konusunda Ebû Hanîfeyi itham edenlerin Hanefî imamlarının görüşlerine yer veren sağlam kitaplara ulaşa- madıkları kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Şâtıbî (ö.790/1388) böyle bir problemin varlığından söz etmektedir.27 Zira bu kitaplarda Hanefî imamlarının görüşleri ol- dukça açık bir şekilde ifade edilmektedir. Mesela Ebû Hanîfe’ye göre insanlara hile öğreten müftünün (el-müftî’l-mâcin) fetva vermesi yetkili mercilerin kararıyla en- gellenir (hacr). Bu düşünceyi Hanefî ulemasının, İslâm alimlerinin bütün ilahi din- lerin ortak noktasını oluşturduğunu düşündükleri beş temel değerden (zarûrât-ı dîniyye) birisi olan dini koruma (hıfzü’d-dîn) ilkesiyle temellendirmeleri,28 sonuç- ta da hileyi dinin ifsadı29 olarak görmeleri dikkat çekicidir. Bu yaklaşım, meşrû

vasıtaları kullanarak gayr-ı meşrû neticeleri elde etme anlamındaki hiyelin önü- nün kapanması manasına gelmektedir. Bu konuya örnek olarak da zekâtın hangi hilelerle nasıl düşürüleceğini öğreten müftünün zikredilmesi30 Hanefî imamları- nın zekâtı düşürmek üzere hileye cevaz verdiği yönündeki iddiaların da31 tutar-  sız olduğunu ortaya koymaktadır. Hatta İmam Gazzâlî’nin Ebû Yûsuf ’un hileye başvurmak suretiyle zekât vermediği Ebû Hanîfe’nin de bunu tasvib ettiği yönün- deki iddiasının da -eğer Ebû Yûsuf ’un ismi bir başkası tarafından ibareye eklen- memişse- kaynağa ulaşamamaktan doğan bilgi eksikliği ile izah edilebilir. Çünkü Ebû Yûsuf Kitâbü’l-Harâc adlı eserinde “Allah’a ve âhiret gününe iman etmiş hiçbir kimsenin her ne şekilde ve hangi sebeple olursa olsun hileye başvurarak zekata mani olmasının helal olmadığını” söyledikten sonra Abdullah b. Mes‘ûd’un “zekâta mani olanın müslümanlıkla bir ilgisi yoktur ve zekâtı ödemeyenin namazı da yoktur [yani namazının bir anlamı yoktur, çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de bir çok ayette namaz ve zekât beraber zikredilmektedir]”, Hz. Ebû Bekir’in de “Hz. Peygamber döneminde verdik- leri bir hayvan bağına (ikâl) bile mani olurlarsa onlarla savaş yaparım” şeklindeki sert sözlerini nakletmektedir.32 İmam Muhammed (ö.189/805) de “hakkı iptale gö- türen hilelerle Allâhın hükümlerinden kaçmak mü’minlerin ahlakından değildir”33 diyerek bu konudaki tavrını açıkça belirtmektedir.

Bütün bu ifadeler Hanefî mezhebinin imamlarının ve bu ekole mensup ulema- nın hile konusundaki tavrını bir başka söze ihtiyaç bırakmayacak açıklıkta ortaya koymaktadır.

Ebû Hanîfe’nin Bazı İctihatlarının Bağlamından Koparılıp Hileye Alet Edilmesi:

Tabiî bir ortamda gelişmiş bazı ictihadî hükümlerin sun‘î/yapay biçimde hileye alet edilmesi ve bunun mezhebe mal edilmesi bu tür ithamların oluşması- nın sebeplerinden birisi olmalıdır. Örnek olarak şunu zikredebiliriz. Ebû Hanîfe’ye göre irtidad eden kadının nikahı düşer. Bu halde ölürse kocası miras alamaz.34

Bir müddet sonra bu görüş kocasından ayrılmak isteyen ya da kocasını mirastan mah- rum bırakmak isteyen kadınlar tarafından kullanılmış ve bu ictihadi hüküm “ko- casından ayrılmak veya mirastan mahrum bırakmak isteyen kadın irtidad edebilir” şekline dönüşmüştür. Amacından saptırılan bu tür ictihadî hükümlerin sonuçları muhtemelen Ebû Hanîfe’ye maledilmiş ve bir takım yakıştırmalarla kendisi itham edilmiştir. Mesela bir dönem Semerkant bölgesindeki kadınlar kocalarından ay- rılmak için bu yola başvurmuşlar Hanefî fakihleri bu kadınların boş olmadıkları ve kocalarına iade edilmeleri gerektiği,35bu hal üzere ölen kadınların kocalarının da kendilerine mirasçı olacakları yönünde fetva vermişlerdir.36 Oysa Hanefî mezhebi imamları Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî, Zü- fer (ö.158/775) ve Hasan b. Ziyâd’a (204/819) göre küfrü teklif küfürdür.37 Yine Hanefîlere göre kalbi imanla dopdolu olduğu halde isteyerek küfür kelimesini söyleyen kâfirdir38 küfre düştüğünü bilmese dahi bu böyledir. Çünkü bu konuda bilgisizlik mazeret değildir.39 Buna göre kocasından ayrılmak isteyen kadına irti- dadı tavsiye eden müftü kâfir olur. O zaman Hanefîler nasıl böyle bir hile ile itham edilebilir! düşünmek gerekir. Hanbelî fukahasından İbn Teymiyye (ö.728/1327) de bu gibi durumlarda Ebû Hanîfe’nin mezhebinin son derece katı olduğunu küf- rü teklifin küfrü gerektirdiği görüşünü mezhepler içinde en açık bir biçimde ifade edenin Hanefîler olduğuna işaret ettikten sonra şunu ilave etmektedir: “Mezhep delalet etmese de bazı fasıklar, Hanefî mezhebine göre kadın irtidat etmek sure- tiyle maksadına ulaşabilir demişlerse de bu hatalıdır.”40

Talebesi İbn Kayyim el- Cevziyye (ö.751/1350) de bu konu da şöyle demektedir: “Hanefîlere göre bir kâfir ben müslüman olmak istiyorum der ve karşısındaki de biraz sabret derse kendisi kâfir olur. Mescid ve mushaf kelimelerini ism-i tasgîr ile mescitçik, mushafcık şek- linde söyleyen de küfre düşmüştür.”41 Gerçekten Hanefî alimleri inanç konusunda o kadar hassastırlar ki küfrü gerektiren bir kelimeyi söyleyene gülenin bile kafir olacağı görüşünü savunmuşlardır.42 Daha açık bir hüküm şudur ki Hanefi fıkıh kitaplarında Ebû Hanîfe’nin insanlara hile öğreten müftü hacredilir görüşünün ör- neklerinden birisi olarak irtidadı tavsiye eden müftü zikredilmektedir.43

Bütün bunlar Ebû Hanîfe’ye nisbet edilen bu yöndeki görüşlerin isabetsiz ol- duğunu göstermesi açısından yeterlidir.

Ebû Hanîfe’nin az yukarıda yer verilen karısından şikayetçi olan birisine kay- nanasını şehvetle öpmesi halinde nikahın düşeceğini tavsiye ettiği iddiasının ya- kıştırma olduğu o kadar açıktır ki bunun kaynağını bile araştırmaya lüzum yoktur. Boşama yetkisi elinde olan koca niçin böyle bir yola başvursun ki!. Bu sıhriyyett- ten dolayı ebedi olarak haram olan birisine (kızı gibi) şehvetle dokunmanın karıyı kocasına haram kılacağı44 görüşünden uyarlanmış bir iftira olmalıdır.

Ebû Yûsuf ’a yakıştırılan zekat vermemek üzere senenin dolmasına az bir za- man kala malını karısına hibe yoluyla hileye başvurduğu ve Ebû Hanîfe’nin de bunu tasvib ettiği şeklindeki iddia da konun tipik örneklerinden birisi olmalıdır. Hatta Hanefî fıkıh kitaplarında bile Ebû Yûsuf ’un hile ile zekatın düşürülmesine cevaz verdiği, İmam Muhammed’in ise karşı çıktığı, tercihe şâyân olanın ise İmam

Muhammed’in görüşü olduğu kaydedilmektedir.45 Muhtemelen bu iddialara se- bebiyet veren ve bağlamından koparılarak hilecilerin tutunmaya çalıştıkları Ebû Yûsuf ’un el-Emâlî’deki şu görüşüdür:

Bir adamın iki yüz dirhemi olsa, üzerinden bir yıl dolmasına bir gün kala onun bir dirhemini sadaka olarak verse bu mekruh olur mu? Bu şahıs 1 dirhemi tasadduk etmiş ve ondan sonra sene tamamlanmıştır. Dolayısıyla bu kişinin elinde zekatı ge- rektiren miktarda (nisâb) mal kalmamıştır. O halde ona zekat gerekmez. Hiç kimse bunun mekruh olduğunu veya bunda bir günah bulunduğunu söylememiştir.”46

Burada Ebû Yûsuf hile kasdıyla başvurulan bir uygulamaya cevaz vermiş değil- dir. Bu içtihat sonradan hileye alet edilmiştir. Nitekim onun zekatta hile konusun- daki görüşüne az önce yer vermiştik.

Müçtehit İmamlar Döneminden Sonra Bu Mezheb

 Tabiîlerinden Bazı- larının Çeşitli Hileli Yollara Başvurmak Suretiyle Şer‘î Hükümleri Düşürme Çabalarının Mezhebe ve İmamlara Maledilmesi: Mezhep mensuplarından bazı- larının hileli yollara başvurdukları kaynaklarda zikredilmektedir. Onların Hanefî mezhebine mensup olmaları bu tür ithamlara zemin hazırlayan uygulamalar ol- malıdır. Bu konuda iki örnek zikredeceğiz. Birincisi Kâdılkudât Ebû Abdillah Mu- hammed b. Ali ed-Dâmegânî (ö.478/1085) ile ilgilidir. Dâmegânî çok zengin birisi imiş. Sene başı geldiğinde çocuklarını çağırır ve onlara şöyle dermiş:

Yaşım epey ilerledi, kuvvetten düştüm, şu mala mülke de ihtiyacım kalmadı, bu mallar size aittir” der onlara hibe edermiş ve mallar oğullarının evlerine taşınır- mış. Ertesi sene başı yaklaştığında da çocukları ona şöyle söylerlermiş:

Sevgili Babamız! Biz senin hayrını istiyoruz, sen hayatta bulunduğun müddetçe biz malı ne yapalım. Sen de malın da bizimdir. Al malını!.

Peşinden malları götürüp onun önüne koyarlar ve yerine yerleştirirlermiş. İşte zekatı düşürebilmek için malları bu şekilde aralarında değiştiriyorlarmış.47

Hanefî fakîhi Ebü’l-Mehâsin Cemâlüddin Yûsuf el-Malatî (803/1400) faizli bazı muameleleri çeşitli hile-i şer‘iyye yollarıyla meşrulaştırma çabalarını caiz gör- müş, mal edinme konusundaki gayreti sebebiyle otuz yıl kadar yaşadığı Halep’te de bizzat kendisi özellikle bey‘u’l-îne yoluyla büyük servet kazanmıştır.48

Bu tür örneklerin ne kadar yaygın olduğu tartışmalı olmakla birlikte benzerle- rini bulmak da mümkündür. Bu tür olumsuz tutumlar sebebiyle tenkit doğrudan mezhebin imamına ya da mezhebe yöneltilmiş gözükmektedir. Günümüz İslam

Hukukçularından M. Mustafa Şelebî’nin de bu noktaya vurgu yapması oldukça isabetlidir.49 Nitekim ehl-i sünnet dışı bazı cereyanlara mensup kişilerin furuda Ebû Hanîfe’nin mezhebine tabi olduklarını ve hiyeli yaydıklarını söyleyen İbn Teymiyye’nin yanısıra talebesi İbn Kayyim el-Cevziyye haram olan hilelerden herhangi birisinin imamlara nisbet edilemeyeceğini, bu tür iddiada bulunanların onların usullerini, hükümlerdeki ölçülerini ve onların İslam’daki yerlerini bilme- diklerini belirterek eleştirilerde bulunmaktadır.50 Hanefîlerin eserlerini inceleyen Şafiî fukahasından İbn Hacer el-Askalânî (ö.852/1448) de aynı görüştedir.51 Bir dönem Ebû Hanîfe ve Şâfi‘î’nin görüşlerine tutunarak borç münasebetlerinde hile yoluyla faizin mübah sayılıp yaygınlaşması üzerine Hanbelî fukahasından İbn Os- man (VII/XII.asır) onların görüşlerine istinaden bu tür yollara cevaz bulunamaya- cağını göstermek üzere bir risale kaleme almıştır.52

Menkıbelerinin Etkisi:

 Ebû Hanîfe’nin hayatının anlatıldığı kitaplarda (menâkıb) onun ince anlayış ve keskin kavrayışına işaret için bulduğu bazı meşrû çözümlerin zikredilmesi ve bununla her türlü hileyi caiz gördüğünün zannedil- mesi de kendisine bazı ithamların yapılmasına sebep olmuş olabilir. Ebû Hanîfe’ye getirilen şu mesele örnek olarak zikredilebilir: İki kız kardeşle evlenen iki erkek kardeş hata sonucu birbirlerinin nikahlısı ile zifafa girmişler mesele sabahleyin or- taya çıktığında devrin meşhur bazı alimlerine müracaat etmişler ancak en uygun çözümü Ebû Hanîfe bulmuştur. O, zifafa giren eşlerin birbirlerinden memnun ol- duklarını tespit ettikten sonra erkeklere eski nikahlılarını birer talakla boşamala- rını ve zifafa girdikleri kadınlarla nikahlanmalarını söylemiştir. Ebû Hanîfe’nin bu cevabı son derece memnuniyet meydana getirmiş, oradakiler onu takdir etmişler ve diğer alimler susmuştur.53

Bu konuda şu örneği de zikredebiliriz: Ebû Hanîfe Emevî ve Abbâsî yöneti- cilerinin idaredeki uygulama ve tavırlarına bir tepki olmak üzere kendisine teklif ettikleri görevleri reddetmişti. Bu yüzden şiddetli baskılara maruz kaldığı kaynak- larda anlatılmaktadır. Görevi reddetmek için bazı hilelere başvurduğu da anlatı- lır. Örnek olarak şunu kaydedelim: Abbâsî halîfesi Mansûr (ö.158/775) kendisini başkadılık görevine tayin etmek istediğinde Ebû Hanîfe layık olmadığını söyle- miş Mansûr hiddetlenerek: “Yalan söylüyorsun, sen bu işe layıksın” dediğinde Ebû Hanîfe: “Bu sözünle benim hakkımdaki hükmü kendin vermiş oldun. Bir yalancıyı kadı tayin etmek uygun değildir. Eğer doğru söylüyorsam bu sözümle zaten uygun olmadığımı söyledim” şeklinde cevap vermiştir.54

Ebû Hanîfe’nin ince anlayış, kavrayış ve keskin zekasına işaret olmak üzere zikredilen bu tür örnekler incelendiğinde hukukun izin verdiği yollardan giderek yasaklanmış sonuçları elde etmek amacıyla başvurulan hilelerle ilgisinin olmadığı görülmektedir.

Ebû Hanîfe’nin Hiyel Kitabı Yazdığı İddiası ve Abdullah b. Mübârek’ten Geldiği İddia Edilen İthamlar:

 Hatîb el-Bağdâdî (ö.463/1071) tarafından nakle- dilen ve Abdullah b. Mübârek’in (ö.181/797) söylediği iddia edilen Ebû Hanîfe hakkındaki konu ile ilgili olumsuz sözlerin şu noktalardan kendisine yakıştırıldığı anlaşılmaktadır. Hatîb el-Bağdâdî başlangıçta Hanbelî iken daha sonra Şafiî mez- hebine intisab etmiştir.55 Bu sebeple gerek Hanbelîler ve gerekse Hanefîler hakkın- da taassuba dayalı görüşleri olduğu belirtilmektedir. Bu cümleden olarak İbnü’l- Cevzî (ö.597/1200) onun Hanbelîlere; Kâtib Çelebi (ö.1067/1656) de Hanefîlere taassupla yaklaştığını zikretmektedirler.56 O dönemlerde mezhepler arası çekişme- ler sebebiyle bu, gözden uzak tutulmaması gereken bir tutum olabilirse de hadis disiplini alanında önemli bir yere sahip bulunan Hatîb’in en azından rivayetlerde taassuptan uzak durması gerektiği düşünülebilir. Bu sebeple Ebû Hanîfe hakkında eserinde yer alan iddiaların kendisine ait olmadığı ve sonradan ilave edildiği in- tibaı doğmaktadır. Bunu güçlendirecek bazı durumlar da söz konusudur. Bunlar üzerinde kısaca durmak gerekirse şunlar söylenebilir. Ebû Hanîfe ile ilgili iddia- ların, biyografilerini verirken ağır şekilde tenkit ettiği kimseler tarafından rivayet edilmesi söz konusu haberlerin esere sonradan eklendiği şüphesini uyandırmakta- dır. Şüphe uyandıran diğer bir husus da Ebû Hanîfe hakkındaki rivayetlerin Târîhu Bağdâd’ın bazı nüshalarında altıda bir oranında daha az veya daha çok sayıda bu- lunmasıdır. Ayrıca Hanefîlerin ağırlıkta olduğu Bağdat’ta Târîhu Bağdâd’ın yazılı- şından, Hatîb aleyhindeki ilk eseri kaleme alan Eyyûbîler’in Dımaşk kolu hüküm- darı el-Melikü’l-Muazzam Şerefeddin Îsâ b. el-Meliki’l-Âdil’e (1218-1227) kadar geçen iki yüz yıl boyunca hiç kimsenin Hatîb’e reddiye yazmamış olması da bu açıdan düşündürücüdür.57

Bu rivayetlere güveni kaybettiren diğer hususlar da vardır. En önemlisi Ab- dullah b. Mübârek’ten gelen rivayetler arasındaki kuvvetli çelişkilerdir. Hatîb’in naklettiğine göre Abdullah b. Mübârek şöyle demektedir: “İnsanların en iyi kulluk yapanı olarak Abdülazîz b. Ebî Revvâd’ı (ö.159/775), en fazla vera‘ sahibi olanını Fudayl b. İyâz (ö.187/703), en bilginini Süfyân es-Sevrî (ö.150/767) en fakihi ola- rak da Ebû Hanîfe’yi (ö.150/767) gördüm. Fıkıhta Ebû Hanîfe’nin bir benzerini daha görmedim.”58 Yine Hatîb’in naklettiğine göre Şam’da Evzâ‘î’nin (ö.157/774)

Ebû Hanîfe hakkındaki bazı olumsuz sözleri üzerine evine gidip Ebû Hanîfe’nin kitaplarını getirerek Evzâ‘î’ye gösteren ve onun hakkındaki olumsuz kanaati silen Abdullah b. Mübârek’tir.59 Hatîb bir başka yerde de bizzat Abdullah b. Mübârek’in fıkhı Ebû Hanîfe’den aldığını söylediğini nakletmekte ve onun hakkında güzel şeyler konuştuğunu haber vermektedir.60 Bütün bunlardan sonra da Abdullah b. Mübârek’in “Kim Ebû Hanîfe’nin Kitâbü’l-Hiyel’ine bakarsa Allâh’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal kılar” şeklinde bir söz söylediğine yer vermektedir.61

Abdullah b. Mübârek’ten Ebû Hanîfe hakkında hiyelle ilgili nakledilen sözler arasındaki çelişki açıktır. Bir taraftan Ebû Hanîfe’nin hileye başvurarak haram- helalleri ters yüz ettiğini, diğer taraftan ondan fıkıh okuduğunu; Evzâ‘î’nin Ebû Hanîfe hakkındaki olumsuz kanaatini Abdullah b. Mübârek’in değiştirdiğini, hat- ta insanların en fakihi olarak Ebû Hanîfe’yi gördüğünü naklederken daha sonra onunla ilgili oldukça sert ifadelerine yer vermektedir.

Tarihi olarak konuya bakıldığında Abdullah b. Mübârek Ebû Hanîfe’nin ta- lebesi ve dostu idi. O fıkıhta ilk olarak Ebû Hanîfe’nin metodunu benimsemiş, fıkıh bablarına göre tasnif ettiği es-Sünen fi’l-fıkh adlı eserinde onun usulünü esas almıştır. İnsanların en fakihi diye nitelendirdiği Ebû Hanîfe hakkında övücü sözler söylemiş, şiirler yazmıştır.62 Mesela bir şiirinde ne şarkta ne garpta ne de Kûfe’de fıkhı onun kadar iyi bilen birisinin bulunmadığını söylemekte ve onu aşağı gö- renleri zayıf delillerle gerçek dışı sözler söyleyen cahiller olarak tavsif etmektedir.63 Kaynaklarda onun Ebû Hanîfe’ye bağlılığını ifade eden kayıtlar mevcuttur. Mesela o Horsanlı bir heyetle Ebû Hanîfe’ye gelmiş ve tartışılan bir olaydan sonra Ebû Hanîfe’nin görüşünü çok beğenmiş ve onun elini sıkarak “işte mezhep budur” diye takdirlerini ifade etmiştir.64

Burada dikkate alınması gereken diğer bir husus da şudur: Abdullah b. Mübârek’in Kitâbü’l-Hiyel’le ilgili söylediği bu sözler diğer kaynaklarda da mev- cuttur. Ancak bu kaynaklarda Ebû Hanîfe kaydı yoktur.65 İsabetli olan da bu olma- lıdır. Zira sözü edilen kitabın İslam hukukunun özüne tamamen aykırı hükümler ihtiva ettiği bildirilmektedir. Alimlerin tenkidine uğrayan en önemli konu da ki- tapta irtidatla ilgili bir tavsiyenin yer almasıdır. Olay şudur: Ahmed b. Züheyr b. Mervân’ın anlattığına göre bir kadın kocasından belli bir bedel mukabilinde ayrıl- mak (muhâla‘a) istemiş kocasının da razı olmaması üzerine kadına irtidat yoluyla ondan ayrılabileceği yönünde bir tavsiyede bulunulmuş kadın da bu yolu tercih etmişti. Bu olayın kendisine anlatılıp Kitâbü’l-Hiyel’in gösterilmesi üzerine Abdul- lah b. Mübârek: “Kim bu kitabı yazmışsa o kafirdir. Kim bu kitabı bir yerden diğerine taşırsa o kafirdir. Kimin yanında bu kitap bulunur ve ona razı olursa o kafirdir” şeklinde tepki göstermiştir.66

Zikredilen kitapta Ramazan orucunu tehir, zekat, hacc ve şuf ‘a hakkını ıskat, faizi helal kılma, akitleri feshetme, yalan söyleme, yalancı şahitliğini meşrulaş- tırmak suretiyle hakları iptale götüren yolları caiz gösterme gibi İslam’ın ruhu-  na ters konuları ihtiva ettiği belirtilmektedir.67 Bu sebeple bu kitabı diğer alim-  ler de şiddetle tenkit etmektedirler. Hafs b. Gıyâs (ö.194/810) bu kitabın üzerine Kitâbü’l-Fücûr (günahlar/isyanlar kitabı) yazılmalıdır derken Ahmed b. Hanbel’in (ö.241/855) de “Kimin yanında Kitâbü’l-Hiyel varsa ve onunla fetva verirse, o, Hz. Muhammed’e (s.a.s.) indirileni inkar etmiştir” dediği nakledilmektedir.68 Nadr b. Şümeyl (ö.203/819) de “Kitâbü’l-Hiyel’de 320 veya 330 mesele vardır ki tamamı küfrü gerektirir ve bu hileleri mübah sayan kafir olur” demektedir.69

Hakkında bu tür bilgiler bulunan bir kitabın sadece Ebû Hanîfe’ye değil mez- hep imamlarından hiçbirisine nispet edilmesi uygun değildir. Kaldı ki Abdullah b. Mübârek’in fikirlerinin gerek irtidat gerekse diğer konularda Ebû Hanîfe’nin görüşleriyle örtüştüğü görülmektedir. Kitabı şiddetle tenkit eden Nadr b. Şümeyl de fıkıh konusunda insanları uykudan Ebû Hanîfe’nin uyandırdığını söyleyere- k70onu takdir ederken kitabı tenkit etmektedir. Bunlar Ebû Hanîfe’nin isminin bu görüşlere mutaassıp birisi tarafından sonradan ilave edilmiş olma ihtimalini kuv- vetlendirmektedir. Zaten onun mevlasının: “Ey Ebû Abdirrahman (Abdullah b. Mübârek)!

HILE I SERIYYE KONUSUNDA EBU HANIFEYE YONELTILEN ITHAMLAR, HILE I SERIYYE KONUSUNDA EBU HANIFEYE YONELTILEN ITHAMLAR, HILE I SERIYYE KONUSUNDA EBU HANIFEYE YONELTILEN ITHAMLAR, HILE I SERIYYE KONUSUNDA EBU HANIFEYE YONELTILEN ITHAMLAR

Bu hile kitabını ancak şeytan ortaya koymuştur” dediğinde onun: “Şey- tandan daha şerli birisi vazetmiştir”71 şeklindeki tepkisi de bunu göstermektedir.72 Oysa o Ebû hanîfe’yi insanların en fakihi ve ilmin beyni olarak tavsif ediyordu.73 

Yine İbn Ebî Hâtim (ö.327/939), Ukaylî (ö.323/935), İbn Hibbân (ö.354/965), İbn Adî (ö.365/976) ve Ebû Hanîfe’ye şiddetli bir şekilde karşı olan diğer müelliflerin onun hayatını anlatırken böyle bir rivayete yer vermemeleri de bir delil değeri taşı- maktadır. Eğer bu müellifler bu türden bir bilgi tespit etmiş olsalardı buna mutlaka yer verirlerdi. Bu da gösteriyor ki bu rivayetlere onun ismi sonradan eklenmiştir.74 Abdullah b. Mübârek’in hiyel kitabı ile ilgili görüşlerine Ebû Hanîfe’nin isminin eklenmesinin sebebi de onun Ebû Hanîfe’yi çok iyi tanımasından dolayı daha et- kili olacağı kanaati olmalıdır. Ayrıca Onun görüşlerini nakleden talebelerinden ve sika ravilerden de sahih bir isnadla böyle bir kitabın rivayet edildiğinin tespit edilmemesi75onun böyle bir kitabının bulunmadığını göstermektedir.

HILE I SERIYYE KONUSUNDA EBU HANIFEYE YONELTILEN ITHAMLAR, HILE I SERIYYE KONUSUNDA EBU HANIFEYE YONELTILEN ITHAMLAR, HILE I SERIYYE KONUSUNDA EBU HANIFEYE YONELTILEN ITHAMLAR

SONUÇ

Buraya kadar hiyel konusunda Ebû Hanîfe’ye yöneltilen ithamları ele almaya çaba sarfettik. Başlıkta yer verilen “itham” kelimesinin biraz ağır kaçtığı iddia edi- lebilir. Ancak onun hakkında söylenenler bu ifadeyi kullanmayı haklı kılmaktadır.

 Şu kadarını söylemek gerekir ki bizzat hukuk adamı olmak hile ile mücadeleyi zorunlu kılan bir olgudur. İslam hukukunun dinle ilgisi, bu konuda daha fazla hassasiyeti gerektirmektedir. Bu sebeple sadece Ebû Hanîfe değil bütün mezhep imamları Allah’ın emirlerini düşürme ve haramlarına yol bulma anlamında hiyele cevaz vermemişlerdir.

Onların çabası insanların düştükleri darlıklarda meşru çı- kış yollarını göstermekten ibarettir. Eyyûb es-Sahtiyânî’nin (ö. 131/748): “Hileye başvuranlar çocukların yaptığı gibi Allah’ı kandırmaya çalışıyorlar. Halbuki do- lambaçlı yollardan hükümleri çiğneyeceklerine doğrudan doğruya bunu yapsalar- dı daha dürüstçe bir iş yapmış olurlardı”(( İbn Osmân, er-Reddü ‘alâ men temesseke bi-mezhebeyi’l-imâmeyni Ebî Hanîfe ve’ş-Şâfi‘î fî istibâhati’r-ribâ bi’l-hiyel(nşr. Saffet Köse, İHAD, sy.1, 2003), s. 240)) şeklindeki ifadesiyle konunun ahlaki boyutuna dikkat çekmektedir.

Hile I Seriyye Konusunda Ebu Hanifeye Yoneltilen Ithamlar” kitap hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ücretsiz pdf olarak almak için aşağıdaki indirme düğmesini tıklayın

Bozuk bağlantıyı bildirin
Siteyi Yardim Et


for websites

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *