Hukuki İslamiye

| Hukuki Islamiye |
| Ömer Nasuhı BİLMEN |
| 3335 |
| Türkçe |
| |
| İndirme için tıklayın |
| Kağıt Kapak için |
hukuki islamiye – kitap örneği
İçindekler
MUHALEAYA, İLAYA, ZİHARA MÜTEALLÎKDÎR
Mühaleanın Sıhhat Ve Nefazında Aranılan Şartlar :
Talaka Ve Muhaleaya Daîr Vekaletler :
Talâka, Muhaleaya Müteallik Davalar Ve Şehadetlee:
İ’lanın Hükmünü Tptal Eden Şeyler :
L’lanın Sebebi Ve Hakkındaki Ahkâmın Hikmeti Teş-Rüyyesi :
Ziharin Ehli, Mahalli Ve Şakaiti :
Zihar Hükmünün Nihayet Bulması
Keffaret! Zîhâren Mahiyyetî, Şartı Vücubı Ve Nevileri :
Keffareti Zihâkın Sebebi Vücubî Ve Hikmeti Teşriyyesi :
LİANE, HİVARİ TEFRİKA, IDDETLEKE AİDDİK
Lianın Mahîyyett Ve Keyfîyyeti :
Lîanı Îcab Edib Etmeyen Bazı Sözler ;
Liân Yapılabilmesi Îçin Vücudi İktiza Eden Şartlar:
Lianı Vücubünden Evvel Veya Sonra Iskat Eden Şeyler:
Lian İle Kati Nesebin Şartları :
Lîânın Sebebi Ve Hikmeti Teşkiiyyesî :
Zevç İle Zevce Hakkında Hiyabi Tefrika Sebeb Olup Olmayan Bazı İlletler :
Înnet Ve Cüb Sebebiyle Olan Tefrikler :
İnnet İle Mecbubiyetden Başka İlletler Sebebiyle Olan Tefrikler
Bazı İllerden Dolayı Tefrika Hükm Edilebilmenin Hikmeti Teşrüyyesi :
Zevceynin Suîimtîzaçlarından Dolayı Yapılacak Tefrikler :
Hakemlerin Tayîn Edilmelerindeki Hikmeti Teşriyye :
Îddetin Mahiyyeti Ve Zevç İle Zevcede Cereyan
Îddetîn Sebebi Vucubi Ve Mebde Ve Müntehası
İddetîn Nevileri Ve Müddetleri :
İddetlerîn Teceddüdü, Tedahülü, Tegayyüeü Ve Îstik Alı :
Îddetîn İnkizasının Malümiyyeti :
İddet Hususunda Gayrî Müslîmeler :
NESEBE VE HİZANEYE AİD OLUB BİR MUKADDİME İLE ÎKÎ BOLÜME AYRILMIŞDIR
Neseb Île Hîzaneye Aid Istılahlar :
Nesebin Ve Fîraşîyyettn Sübutü Mertebeleri :
Sair Mezhebine Göre Sabit Olub Olmayan Bazı Nesebler :
Neseblerin Esbabı Sübutiyyesi Ve Beyyîneuîrtn Tercihi :
Hızanenin Mahiyyeti Ve Kîymet Ve Ehemmiyeti :
Hızaneye Kimlerin Müstahîk Oldukları :
Men Lehülhazanenin Evsaf Ve Şeraiti :
Hızane İçin Ücretîn Lüzum Ve Ademi Lüzumu :
Hızane Ve Çocuk Hakkındaki İhtilâflar, Dâvalar
NAFAKALARA MÜTEALLİK HÜKÜMLERİ MUHTEVİ OLUB İKİ BÖLÜME AYRILMIŞDIR.
NAFAKAYA AİD ISTILAHLAR VE UMUMt ZABITALAR İLE
Nafakaya Müteallik Bazı Umumî Zabıtlar
Zevciyyet Nafakasına İstihkakın Şartları :
Zevciyyet Nafakasının Bibrıza Veya Bilkaza Takdir:
Zevcîyyet Nafakasını İtadan Zevcin Halî Aczi :
Gaib Zevçler Üzerine Takdir Edilecek Nafakalar :
Zevcin İflası Ve Nafakadan Dolayı Hapsi :
Zevciyet Nafakasının Sukutunu Îcab Eden Haller:
Nüşuz Sayılıb Sayılmayan Haller :
Zevcelerin Hadimlerine Atd Nafakalar :
MUHALEAYA, İLAYA, ZİHARA MÜTEALLÎKDÎR
İÇİNDEKİLER : Muhaleanın mahiyyeti, kısımları, rükünleri ve sebebi. Mulıalennın sılıhat ve nefazında aranılan şartlar. Muhaleaya ald bedeller. Muhalealariıı hükümleri. Talâka ve muhaleaya müteallik vekâletler, dâvalar ve şahadetler.
İ’lânm mahiyyeti ve rüknü, i’lâda kullanılan tâbirler, t’lâııuı nevi’-leri, şartları. İ’lâıun hükmü ve hükmü ibtal eden şeyler. keffa-retin mahiyyeti. İ’lânm sebebi ve hakkındaki ahkâmın hikmeti teşriy-yesi.
Ziharıit mahiyyeti ve rüknü. Ziharın ehli, mahalli ve şeraiti. Zihar-da şart omııyan şeyler. Zihann hükmü ve bu hükmün nihayet bulması. Zihardaki keffaretin malüyyeti, şartı vüeubi, nevüeri ve vakti edası. Keffareti ziharın sebebi vücubi ve hikmeti teşrüyyesi.
Muhaleamn mahij’yeti, kısımları, rükünleri ve sebebi :
294 – : Muhalea = hulû, nikâh rabıtasını elfazı mahsusadan bi-rile izale etmekdir ki, bir bedel mukabilinde olub olmamak itibariyle iki kısma ayrılır.
Halı’ lâfzı gibi hulu’da maddî ve manevî rabıtaları izale hususunda istimal olunur. JJeselâ : bir libası çıkarmaya, nez1 etmeğe halı’ ve hulıı denildiği gibi Bir. zevciyyet ilgisini veya bir hâkimiyet salâhiyetin nez ve izaleye de halı ve hulu’ denilir. Ancak hulu’ ve muhalea lâfızları nez ciyyet rabıtasını izale hususunda birer ıstılahı mahsus bulunmuşdur.
Zevç ile zevce, aralarındaki fazla ilgiden dolayı birbirinin libası mesabesinde bulunduğundan bu manevî libası üzerlerinden nez’ eden bir muamelei şer’iyyeye hulu’ namı verilmiş oluyor.
295 – : Hulû muamelesi, muhalea, mübaree, hulû, ihtilâ lâfızla-rile akdedilebileceği gibi bey1 ve şira lâfizlarile de akd edilebilir.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine «Nefsini mehrin mukabilinde, sana bey etdim» deyib zevce de «İştira etdim» dese muhalea mün’akid olur. Fakat yalnız, bey, ve yalnız iştira lâfızlarıle hulû tamam olmaz.
296 – : Muhalea, ekseri iki mazi sıgasiyle akd edilir.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine «Seni şu kadar meblâğ mukabilinde hulû etdim» deyib zevcesi de «kabul eyledim» dese muhalea tahakkuk eder.
297 – : Muhalea emir sıgasiyle de münakid olur. Şöyle ki : Bir kimse, zevcesine «Nefsini şu kadar meblâğ mukabilinde hul1 et» deyib zevce de «Hul’ etdim» dişe muhalea tamam olur. Çünkü emir sıgasiyle vekâlet tahakkuk eder de zevcenin «Hul’ etdim» sözü icab ve kabul makamına kaim olur. Fakat zevç, bedel zikretmeksizin «Nefsini benden hul’ et» veya mutlak olarak «Nefsini mal mukabilinde hul et» dediği halde zevce «Şu kadar meblâğ mukabilinde hul etdim» dese zevç, tekrar «Hui etdim» veya «icazet verdim» demedikçe muhalea tamam olmaz. Zira bu suretde bedel hakkında tevkil bulunmamıştır.
298 – : Muhalea, istifham sıgasiyle de tahkik kasd edildiği takdirde mün’akid olur.
Meselâ : Zevç, zevcesine «Nefsini benden şu kadaı* kuruşa hul’ ettin mi» deyib zevce de «Hul’ etdim» dese bakıhr : Eğer zevç, bu sözile muhaleayı- tahkika – Hakikaten vücude getirmeğe niyyet etmiş ise hul’ vaki olur. Amma müsavemeye, hul’ı talebe niyyet etmiş ise zevcenin sözünü müteakib «Kabul etdim» demedikçe muhalea mün’akid olmaz.
299 – : Bir kimse, zevcesine «Seni şu kadaı* bedel üzerine hul’ etdim» deyib zevce de «Razı oldum» veya «icazet verdim» dese muhalea akd edilmiş olur. Amma yalnız «evet» dese akd edilmiş olmaz.
Nitekim zevce «Beni şu kadar bedel üzerine boşa» deyib zevç de «evet» dese bununla talâk vaki olmaz. Çünkü bu, bir mücerred veidden ibaretdir.
300 – :Bir kimse, zevcesine «Seni hul’ ederim» deyib zevce de «Yaptın = etdin» dese o kimse, tekrar «yaptım – etdim» demedikçe muhalea tahakkuk etmez.
301 – : Ivez = bedel mukabilinde olan hul’un rüknü, icab ve kabulüdür. Binaenaleyh kabul bulunmadıkça hul’ mün’akid, firkat vaki olmaz. Çünkü bu hulu’, bir müaveze akdi olduğundan kabule muhtacdır.
Fakat ıvez mukabilinde olmıyan hulû’, kabule muhtaç değildir. Şöyle ki : Bir kimse, zevcesine hitaben bir bedel zikretmeksizin talâk niyye-tiyle «Seni hulû’ etdim» veya «Seninle muhalea oldum» dese derhal talâkı bain vaki olur. Velev ki zevce kabul etmesin. Çünkü bu halde hulû’, mücerred bainen tatlik demek olduğundan kabule muhtaç olmaz.
302 – : Muhaleaya tevessül edilmesinin başlıca sebebi, zevç ile zevceden birinin veya her ikisinin nüşuzüdür, sut imtizacıdır, geçimsizliğidir.
Zevcin nüşuzü, zevcesine bakmayıb cefa etmesi veya zevcesini kerih görmesidir. Zevcenin nüşuzü de zevcine isyan muhalefet etmesi veya onu kerih görmesidir.
303 – : Zevç ile zevce arasında şikak ve nifak zuhur edib de aralarında güzel imtizaç ve ittifak mümkün olmadığı Takdirde zevç için talâk île muhaleadan birini ihtiyar etmek caiz olur.
Maamafih muhalea suretinde eğer nüşuz, suiimtizac, zevç cihetinde ise muhalea için bir bedel alması, kazaen caiz ise de diyaneten halâl değildir. Ve eğer zevce cihetinden ise zevcin mehr namına verdiği şeyden ziyade muhalea bedeli alması, kazaen caiz olursa da diyaneten mekruh-dur. Suiimtizac, her iki tarafdan olduğu takdirde de zevç için muhalea-r den dolayı bir bedel almak mubahdır.
Nüşuza müstenid olmaksızın yapılan muhalealar da hükmen muteberdir; Hindiyye, Bedayi, Netayicünnazar.
« (Malikflere göre muhalea, bir ıvez mukabilinde yapılan talâkdan ibaretdir. Meselâ : Bir kadm, kocasına «Beni mehrimm mukabilinde tat-lik et» veya «Benimle muhalea ol» veya «Muhalea oldum» diyib zevci de «Seni mehrin mukabilinde tatlik etdim» dese bainen talâk vaki’ olur, ve o ıvezi vermesi, meselâ mehrini kabz etmiş ise iade eylemesi zevce üzerine lâzım gelir. Muhaleade ıvez, zevcenin gayrı tarafından da demlide edilebilir.
Maamafih muhalea, ivezsiz olarak da hulû’ lâfzile yapılabilir.
Muhalea, hâkim vasıtasile olsun olmasın yapılabilir.
Nüşuz, zevce canibinden olunca muhalea bedelf, mehrden ziyade bir mikdarda da olabilir, bunda mekruhiyet yokdur. Fakat haksız yere bedel almak caiz değildir. Binaenaleyh xbir kimse, zevcesini haksız yere döver veya ona haksız yere söger de kadın kendisinden bu zararı gidermek için bir bedel mukabilinde muhalea olursa bu bedeli bilâhare istirdad edebilir. Bu hususda bu zararın vukuunu başkalarından işitmiş olan iki erkeğin şahadeti kifayet eder. Zevcenin yeminiyle bir erkek şahidin şetia-deti de kâfidir.
Bainen boşanmış bir zevce hakkında yapılan muhalea bedeli de istirdad olunur. Çünkü zaten beynunet husule gelmiş olduğundan bu mu-haleaya ihtiyaç yokdur. Muhtasarı Ebizziya, Düsukî.
(Şafiîlere göre hulû’da asi olan kerahetdir. Binaenaleyh bir erkeğin bir hacet bulunmaksızın zevcesile muhaleada bulunması mekruh olduğu gibi bir kadının da bir zaruret bulunmaksızın kocasından kurtulmak için malını bezi etmesi mekruhdur. Amma aralarında nifak ve şikak zuhur eder de ıslahı kabil olmazsa veya şarta muallâk üç talâk bulunur da bundan halâsa çare bulmak istenilirse muhalea tarikine tevessül,erimesinde kerahet bulunmaz.
Kadın Kocam beni mutazarrır etdiği için kenSisile muhaleaya mecbur kaldım» diye verdiği bedeli istirdad için dâvada bulunamaz. Şu kadar var ki, bir erkek için de halâl olmaz ki, muhaleaya mecbur etmek için
refikasının zararına hareket etsin, meselâ ona bed muamelede bulunub dursun.
Şafiîlercc de sahih olan kavle göre hul, talâkdır, fesih değildir. Bununla talâkların adedi azalmış olur.
Muhaleanın meşruiyeti. Âyeti celîlesiyle sabit, ve bu babda icma, mün’akiddir. Sahabei kiramdan Sabit ibni Kays, zevcesinin talebi üzerine onu mehr olarak almış olduğu bir bahçesi mukabilinde emri nebeviye binaen tatlik etmişdi. Islâmda ilk yapılan muhalea budur. Tuhfetül muhtaç, Elmezahibül’erbea.)
(Hanbelîlere göre de muhalea, şeraiti dahilinde caizdir. Bir kadın, kocasını kötü ahlâkından veya diyanetindeki noksanından veya za’fı halinden dolayı kerih görüp de hakkına riayet edemiyerek günaha girmesinden korkarsa bir bedel mukabilinde muhaleada bulunabilir. Bu halde hulû’, mübahdır. Bu takdirde kocası için de bu muhaleaya muvafakat etmek, mesnundur. Meğerki kocasının kendisine meyi ve muhabbeti bulunsun. O halde kadın için sabr- ederek zevciyyeti idare etmek müsta-hab olur. Böyle bir sebeb bulunmaksızın yapılan bir muhalea ise vaki olmakla beraber mekruhdur. Zulüm ve tazyik neticesinde vukubulan bir muhalea ise bâtıldır. Verilen bedel, istirdat olunur. Şöyle ki: Bir kimse, gadr etmek, haksız yere döğmek, veya nafakaya, kasme aid haklarını men eylemek suretiyle zevcesini hul’a sevk etmiş olsa hulû’ muteber olmaz, verilen bedeli hul’un da iadesi îâzım gelir.
Hanbelî fukahasına göre muhalea ivezsiz sahih olmaz. Çünkü ıvez, leanm bir rüknüdür. Bunu terk etmek sahih olmaz. Binaenaleyh ivezsiz olarak muhalea yapılınca ne hulû, ve ne de talâk vaki olmaz. Şu kadar v&r ki, üçden noksan olan bir talâk lâfzile veya talâk Hiyyetine mu-karin bulunan ivezsiz bir muhalea ile yalnız talâkı ric’î vaki olur. Elmuğ-nî, NeylüTmearib, Keşşafül’kma)
(Zührîye, Ataya, Davudi Zahirîye göre nüşuz bulunmadığı takdirde- yapılan muhalea, sahih olmaz. Çünkü bu, abes olduğundan gayri meşrudur. Gayri meşru bir şey ise merduddur. Elmizanülkübrâ.)
(Zahiriyyeden ibni Hazm diyor ki: Muhalea zevç ile zevcenin nza: larile yapılır. Kadın, kocasının hukukuna riayet edemiyeceğinden veya zevcinin kendisine buğz edib hakkını yerine getiremiyeceğinden korkarsa istediği bir mal mukabilinde nefsini muhalea voliyle birrıza kurtarabilir. Başka sebebîe, meselâ zevcin cebr ve tazyikiyle yapılan bir muhalea, bâtıldır. Verilen bedel, geri alınır. Talâk bâtıl olur. Zevç zulm etmek-‘ den menedilir. Elmuhallâ.)[1]
Mühaleanın Sıhhat Ve Nefazında Aranılan Şartlar :
304 – : Bir muhaleanm muteber olması için nikâhın sıhhati şarttır.
Binaenaleyh nikâhı fâsidden dolayı muhalea akdi muteber Çünkü iki taraf, mütarekeye mecbur olduğundan ıvez ile talâkı istihsale mahal yokdur. Kuhüstanî.
305 – : Muhaleada zevcin talâka ehliyeti, zevcenin de talâka ma-halliyeti şarttır.
Binaenaleyh mecnunların, matuhların, çocukların muhaleası nıün’-akid olmadığı gibi ecnebiyye, muhtelia ve bainen mutedde hakkında da hulû muteber olmaz. Amma riciyyen mutedde hakkında muhalea sahihdir.
306 – : Muhalea bedelinin lüzumunda zevcenin baliğ, âkil, muha-leanın mânâsına vâkıf olması şarttır.
Binaenaleyh bir kimse, sefih bulunan zevcesini bir bedel mukabilinde boşasa veyahut bir kadın, mânasını bilmediği halde mücerred kocasının telkini üzerine «Muhalea oldum» dese talâk vaki olur, fakat bedel lâzım gelmez.
307 – : Sagîr veya sagîrenin babası, bunların namına muhaleada bulunamaz.
308 – : Fâsid bir şart ile akd edilen bir muhaleada şart bâtıl ve hulû caiz olur. Hakkı hızaneyi iskat şartı gibi.
309 – : Muhaleada ikrah vaki oldukda bakılır: Eğer zevce hakkında ise talâk vaki olur, lâkin bedeli muhalea lâzım gelmez. Çünkü bedelin lüzumu rızaya mütevakkıfdır. Zevç hakkında ise talâk vaki olub bedel lâzım gelir.
310 – : Muhalea, zevç hakkında talâkı zevcenin kabulüne talik demektir.
Binaenaleyh zevç, «muhalea» veya «hul’ etdim» diye icabda bulunsa zevcesinin kabulünden evvel rücu edemez.
Kezalik : Zevcin icabı kablelkabul meclisden kalkıp gitmesiyle bâtıl olmaz. Fakat zevcenin kabulden evvel kıyamiyle bâtıl olur.
311 – : Muhalea, zevce hakkında muaveze sayılır. Binaenaleyh icab zevce tarafından olduğu takdirde kocasının kabulünden evvel rücu edebilir.
Kezalik : Zevç ile zevceden birinin meclisi terk etmcsile bu icab bâtıl olur.
312 – : Muhaleayi zevcin bir şarta talik veya bir vakte izafe etmesi sahihdir.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine «Fülân yere gider isen şu kadar meblâğ mukabilinde seninle muhalea etdim» yahut «Gelecek ayın ibi.idasın-dan itibaren seninle muhalüm* diye icabda bulunabilir şartın tahakkuku ve vaktin hululünden sonra kabul zevceye aid olur, ondan evvelki kabul muteber değildir. Çünkü şp.rla muallâk olan İcab kableş-şart mâdum olduğundan kabul kendisine tekaddüm edemez. İzafet de talik hükmündedir.
313 – : Muhaleada zevce, icab ve kabulden hiç birini şarta talik veya bir vakte izafe edemez, bu caiz değildir.
314 – : Zevcenin gıyabında zevcin muhaleası sahihdir. Binaenaleyh zevce, muahaleayi haber aldığı meclisde muhayyerdir, dilerse kabul eder ve dilerse red eyler.
Fakat zevcin gıyabında zevcenin muhaleası sahih değildir.
Meselâ Bir kadın, kocasmın gıyabında «Ben şu kadar meblâğ mukabilinde kocam ile hul’ oldum» veya «Nefsimi tatlik etdim» deyib kocası da bundan haberdar olduğunda icazet verse hul’ caiz ve talâk vaki olmaz. Fakat icab anında birisi fuzulen kabul edib de muahharan kocası da icazet verse hul’, tamam olur. Mebsut. Tatar Haniyye.
315 – : Mûhakada zevç için şartı hıyar, sahih olmadığı halde zevce için sahihdir. Hıyar müddeti üç günden fazla olabilir.
Binaenaleyh bir kadın, üç gün veya daha ziyade, bir müddet muhayyer olmak üzere zevcile muhalea yapabilir.
316 – : Muhaleada hıyarı rüyet sabit olmaz. Fakat muhalea bedelinde aybi fahiş bulunduğu takdirde hıyarı ayıb sabit olur. Aybı yesîr ise mafüvdür.
Aybı fahiş,, bedeli hul’ı ceyadetden vösatete ve vesatetden redaet haline tenzil* eden kusurdur.
317 – : Zevce, muhalea ânında «Eğer muhalea bedelini şu kadar güne kadar tediye etmezsem hulû’ bâtıl olsun» dedikden sonra o müddet içinde bedeli tediye ederse hulû’, sahih, etmediği takdirde bâtıl olur.
318 – : Bedeli nefi ile yapılan bir muhalea da sahihdir. Binaenaleyh bîr kimse, zevcesine «Nefsini benden bilâedel hûl et» deyib zevce de «Hûlu* etdim» demekle zevç, kabul eylese bilâ bedel talâkı bain vaki olub biri birinin zimmetindeki hukukdan beraet sabit olmaz.
Kezalik : Bir kimse, bedel zikretmek sizin talâk niyetiyle zevcesine «Seni hulû’ etdim» dese zevcesinin kabulüne tevakkuf etmeksizin bedelsiz olarak talâkı bain vaki olur, bununla zevciyyet hukukuna müteallik bir şey sakıt olmaz.
Şu kadar var ki, zevç, bununla talâka niyyet etmediğini ifade ederse hem kazaen hem de diyaneten tasdik olunur. Çünkü hulû’, lâfzı kinayatdan olduğu cihetle hem talâka, hem de talâkdan başkaya ihtimali vardır. Hindiyye, Bence, Bahri Raik, Dürri Muhtar.
(Malikılere göre muhalea yapacak olan zevcin mükellef olması şart tır. Velev ki, sefih olsun. Çünkü sefihin bilâıvez talâkı sahih olduğundan ıvez mukabilinde talâkı evvelâ bittarik sahih olur.
Kezalik: Marazı mevt ile mariz olan bir zevcin muhaleası da nafizdir. Bu marazından vefat edince zevcesi kendisine varis olur. Velev ki iddeti bitmiş, ba$ka kocaya varmış olsun. Fakat bu maraz esnasında zevcei muhteliası vefat etse kendisi ona varis olamaz. Çünkü kendi elindeki bir şeyi kendisi iskat etmişdir. Fakat zevcenin marazı mevtinde muhaleayı kabul etmesi caiz değildir. Buna rağmen muhaleada bulunsa talâk nafiz olur, aralarında tevarüs cari olamaz.
Kezalik: Bir kimse, velayeti icbarı altında bulunan kızı hakkında mehri veya sair bir malı mukabilinde muhalea yapabilir. Muhtasarı Ebiz-ziya, Düsukî.)
(Şafiîlerce de rrmhaleada zevcin talâka ehil olması şarttır. Binaenaleyh talâkı sahih* olmayan kimsenin, meselâ sefehinden dolayı mahcur olan bir şahsın hul’ı sahih olmaz.
Muhaleayı kabul veya iltimas eden zevcenin veya ecnebinin de malında mutlakuttasarruf olması şarttır. Binaenaleyh sefehinden veya rık-kindan dolayı mahcur olanın muhalea için bedel iltizam etmesi sahih olmaz. Meselâ : bir mahcur sefihe, şu kadar meblâğ üzerine muhaleada bulunsa veya kocası, «Seni şu kadar meblâğ üzerine boşadım» diyib o da kabul etse, ric’iyyen mutallâka olur, bedelin zikri, lâğv bulunur. Velev ki velisi izin versin. Çünkü bu sefinenin bedeli iltizama ehliyeti yok-dur. Şu kadar var ki bunun da hu]û’ kabulü muteberdir. Kabul etmediği takdirde talâk vaki olmaz. Çünkü zevcin kullandığı tabir, kabulü muktazidir. Meğer ki zevç, hulû ile talâka niyet etsin, zevcenin kabulünü kalben iltimas etmiş bulunmasın. Bu halde yine ric’iyyen talâk vaki olur. Tuhfetül’muhtac.)
(Hanbel’lere göre de muhaleanm yedi şartı vardır. Şöyle ki :
(1) : Zevç, talâkı sahih olan kimselerden bulunmalıdır. Böyle bir kimse muhalea için baliğ veya mümeyyiz olan bir müslimi veya zimmî-yi tevkil edebilir.
(2) : Muhaleada bedeli verecek kimse, teberüa ehl olmalıdır.
(3) : Muhalea, müneecezen yapılmalıdır. Şarta talik edilen bir mu-•halea sahih değildir. «Bana şu kadar meblâğ bezi eder isen seni huT et-dim» denilmesi gibi.
(4) : Hulû, zevcenin tamamı hakkında yapılmalıdır. Zevceyi hitaben «Seni hulû etdim» veya gıyabında «Zevcemi hulû etdinı» denilmesi eîbi.
(5) : Muhalea, yemini talâkT, – meselâ üç talâk hakkındaki bir taliki – iskat için bir hiyle, bir mahlas ittihaz edilmelidir.
(6) : Muhalea, hul’a mevzu tabirinden birile yapılmalıdır. Bir veya iki talâk lâfzile yapılırsa talâkı ric’î vaki olur.
(7) : Hulû’ ile mücered talâka niyyet edilmemelidir. Bu şerait, tamam olunca hulû, bainen fesh olmuş olur. Bununla talâkın adedi azalmış mış. olmaz. Neylül’meraib.)[2]
Muhaleaya Aîd Bedeler :
319 – : Mehr olması caiz olan her şeyin hul’a, talâka bedel olması da caizdir. Mehr bahsine müracat!.
320 – : Hulû’ ve talâk bedellerinin tecili sahih olduğu gibi tecili de sahihdir. Te’cil müddetinin hasad vakti gibi bir müstedrek cehalet ile meçhul olması, tecilin sıhhatine mani değildir. Fakat rüzgârın esme-si veya fülânın ölmesi veya seferden gelmesi gibi bir fahiş cehaletle meçhul olduğu takdirde te’cile itibar olunmayıb bedelin hâlen edası lâzım gelir.
321 – : Bir kadın, muhalea ânında mevcut olmayıb da âtiyen vü-cude gelecek bir şey üzerine, meselâ : O sene içinde ağaçlarının vereceği semeresi veya akarının hâsıl olacak gailesi veya kendisinin kazanacağı mal üzerine kocasile muhaleada bulunsa kabz etmiş olduğu meh-rini kocasına red etmesi icab eder. Tesmiye etdiği şey, vücude gelsin gelmesin. Çünkü muhalea zamanında madum olduğundan muaveza ak-dile istihkak hâsıl olmaz.
322 – : Bir kimse, zevcesini vasfı malûm bir hayvan üzerine hul’ etse hulû’ caiz ve tesmiye olunan hayvanın orta hallisini vermek lâzım olur. Maamafih zevce,, muhayyerdir, dilerse o hayvanı ve dilerse onun kıymetini verir. Lâkin hayvanın vasfı zikr edilmezse talâk vaki olub zevcenin nikâh ile müstahik olduğu şeyleri kocasına red eylemesi iktiza eder.
Vasıfları malûm elbise, mekilât, mevzunat da muhalea bedeli olabilir.
223 – : Mütekavvim olmayan bir mal üzerine yapılan muhaleada bedel lâzım olmıyacağı gibi zevcenin mehrini zevcine red ve iade etmesi de iktiza etmez.
Binaenaleyh hamr, hınzır gibi halâl olmayan bir bedel mukabilinde yapılan muhalea ile talâk vaki olursa da bir ıvez lâzım gelmez.
324 – : Muhalea bedelini muhalea meclisinde kabz şart değildir. Nitekim iskatat üzerine münakid olan sair muavezatda da hüküm böyledir. Zahire.
325 – : Zevcenin müstevfn olan mehrini iade veya düğün masrafını red etmesi, yahut zevciyyet haklarından bir şey taleb etmemesi veyahut iki tarafın biri, birinden bir şey islomomosi partiyle muhalea akd olunabilir.
326 – : Bedeli muhalea, zevcenin elinde helak olduğu veya bil-istih-kak zabt edildiği takdirde misliyyatdan ise mislini veya kıyemiyyatdan ise kıymetini kocasına zamin olur. Yoksa muhalea bâtıl olmaz. Diirer.
327 – : Bir kadın, kocasından almış olduğu bilûmum eşyayı kocasına iade etmesi üzerine muhalea olduğu halde o eşyayı evvelce birine satmış veya hibe ve teslim etmiş olmakla iadesi müteazzir bulunsa o eşyanın kıyemiyyattan ise kıymetlerini, misliyyattan ise misillerini koca* eına vermesi lâzım gelir. Hindiyye.
328 – : Muhaleadan sonra bedeli hul’i tezyid, sahih değildir, Binaenaleyh ziyade edilen bedel, lâzım gelmez. Çünkü makudün aleyhin helakinden sonra bedelini arttırmak, bâtıldır. Hindiyye.
329 – : Bir kadın, kendisine şu kadar meblâğ vermek üzere koca-sile mehri ve iddet nafakası üzerine muhtelia olsa hulû’, sahih ve kocası üzerine o meblâğı vermek lâzım olur. Nitekim bir kadın, mehrinin bir kısmını kendisine edâ etmek üzere mada mehri mukabilinde muhalea olsa bu kısmı zevcinden isteyib almaya müstahik olur. Yoksa bu kısım dahi muhalea hükmünce sakit olmaz. Mecmuai,cedide, Hindiyye.
330 – : Bir kadın, naf aaki iddeti üzerine hul* olduğu halde nâşize olarak iddet içinde şer’î meskeninde oturmasa kocası, o nafaka bedelini bu kadından isteyeblir. Meğer ki oturmaması takdirinde kocasının bu nafaka bedelini istememesini şart koşmuş olsun.
Kezalik : iddet nafakası üzerine muhalea vukuundan bir kaç gün sonra zevç ile zevce arasında nikâh tecdıd edilse zevç, iddetin bakiyye-sine aid nafakayı bu zevcei muh teli asından istemeğe müstahik olur, Bahri Raik.
331 – : Bir kadın, iddeti hayz ile olmak itikadile nafakai iddeti ve mehri üzerine muhalea oldukdan sonra hamli zahir olsa hamlini vaz’ edinceye kadar kocasından nafakai iddetini taleb edebilir. Ali Efendi fetavası.
332 – : Bir kadın, zevcile mehri ve nafakai iddeti ile çocuğuna üç veya sektz on sene kadar kendi malından infak etmek üzere muhaleada bulunsa hulû, sahih ve bıi şarta riayet lâzım olur.
Binaenaleyh kadın, çocuğunu kocasına bırakarak infakdan kaçınırsa kocası, nafakanın kıymetini ondan alabilir.
Kezalik : Çocuğu bir müddet infak ve imsak etdikden sonr” henüz müddet tamam olmadan bu infakdan imtina etse kocası, müddetin bakiyesine aid naafka bedelini isteyib alabilir. Kadın dahi çocuğun kisveini kocasından istiyebilir. Meğer ki kisve dahi muhalea bedeline idhal edilmiş olsun.
333 – : Bir kadın, çocuğunu bulûğu vaktine kadar imsak etmek üzere hul’ olsa bakılır : Eğer çocuk, kız ise hul\ sahih otur. Amma oğlan ise babasının terbiyesine muhtaç olacağından hul’, sahih olmaz.
Hindiyye,
334 – : Bir kadın, çocuğunu imsak etmek üzere hulû’ oldukdan sonra başka birile evlense çocuğu babası alır, velev ki anasının yanında kalmasında ittifak etmiş olsunlar. Bu halde çocuğun babası, müddetin bakiyyesi için imsake aid ecri misi ile bu kadına rücu edebilir. Hindiyye.
335 – : Bir kadın, mu’sire olduğu halde çocuğunu kendi malından beslemek = infak etmek üzere hûV olsa çocuğun malı bulunmadığı takdirde nafakasını babasından isteyib cebren alabilir. Bu halde muhalea bedeli olan nafaka, bu kadının zimetinde borç olarak kalır.
Hindiyye.
336 – : Bir kadın, çocuğunu yaşadiğı müddetçe infak etmek üzere hul’ ‘olsa müddetin cehaletine mebni şart, muteber olmaz. Bu halde kabz etmiş olduğu mehrini kocasına red etmesi lâzım gelir. Hindiyye.
337 – : Bir kadın, çocuğunu nezdinde imsak etmek üzere muhalea oldukda bakılır Eğer imsak müddeti tayin edilmiş ise hulû’, sahih olur ve illâ olmaz. Çocuk, gerek sütden kesilmiş olsun ve gerek olmasın. Hindiyye.
Diğer bir kavle göre çocuk, henüz sütden kesilmemiş ise hulû, sahih ve imsak müddeti, rezâ’ müddeti olan iki seneye mahmul olur. Tatar Haniyye.
338 – : Bir kadın, çocuğunu iki sene emzirmek üzere kocasile muhaleada bulunsa o müddet içinde çocuğa süt vermeğe mecbur olur. «Ben mu’sireyim = fakireyim, bilâ ücret süt vermem» diye imtinaa kadir olmaz. Abdurahim fetâvâsı. Şayet süt vermekden imtina eder veya iki seneden evvel çocuk vefat eylerse rezam kıymetini zevcine zamin olur. Bahri Raik.
339 – : Bir kadın, çocuğuna süt vermek üzere muhalea oldukdan sonra kocasile başka bir şey üzerine müsaleha akd edecek bulunsa sulh’e sahih olur. Fethülkadir.
340 – : Bir kadın, kocasile mehri ve gebe bulunduğu çocuğu do-ğurdukdan sonra iki sene emzirmesi üzerine hulû’ olsa caiz olur. Bu halde gebe bulunmadığı bilâhare zahir olursa veya çocuk doğdukdan sonra hemen ölürse kadının reza = emzirme kıymetini kocasına Ödemesi lâzım gelir.
Çocuk, bir müddet sonra Ölürse mütebaki emzirme müddetine reza’ kıymetini ödemek lâzım gelir. Kadm, vefat etdiği takdirde de reza kıymeti terikesinden istifa olunabilir.
Fakat kadın, kendisinin veya çocuğunun vefatı halinde üzerine bir şey lâzım gelmiyeceğini muhalea esnasında şart koşmuş bulunursa ba-del’vefat kocası bir şey talep edemez. Hindiyye.
341 – : Bir kadın, mehrini çocuğuna veya bir ecnebiye vermek üzere kocasiyle hul’ olsa muhalea caiz ve mehri zevcine ait olur. Binaenaleyh çocuğun veya ecnebinin mehri talebe hakkı olamaz. Hindiyye.
342 – : Bir kimse, küçük çocuğu kendi yanında kalniiik üzere zev-cesile muhaleada bulunsa hulû’ sahih, şart bâtıl olur. Çünkü çocuğun terbiye ve hizanesi validesine aid olduğundan bu hakkı babasile anası /btal edemezler. Hindiyye.
343 – : Bir kimse, mükellefe olan kızının veya bir ecnebiyyenin kocasiyle bunların mehri veya nafakası mukabilinde muhalea yapsa bak» Ur : Eğer bu kız veya ecnebiyye buna icazet verirse hulû’ caiz ve mehr ve nafaka sakıt olur. Amma icazet vermediği gibi o kimse de mehri veya nafakayı zamin olmaz ise hulû” caiz ve talâk vaki olmaz. Zamin olduğu takaırde ise icazete muhtaç olmaksızın talâk tahakkuk eder. Bu halde o kadın, medhulün biha ise mehrinin tamamını, değilse yarısını Kocasından alır, kocası da bu mehr ile o kimseye rücu eder. Hindiyye.
Şayet o kimse, bilâ emr mehr veya nafakayı zamin olur da kadın dahi muahharan icazet verirse artık mehr ve afakasile ne kocasına, ne de o kimseye rücu edemez. Çünkü icazeti lahika, vekâleti sabıka hükmündedir. Mebsut.
544 – : Muhalea bedeli hakkında rehn ve kefalet itası caizdir. Bahri Raik. (Mâlikîlere göre muhalea bedelinin halâl olması şarttır. Binaenaleyh hamr hınzır, mağsubiyeti. mesrukiyeti malûm olan herhangi bir mal, hul’a bedel olamaz. Şayed böyle bir şey mukabilinde muhalea yapılırsa talâkı bain vaki, bedel batıl olur. Bedel, kısmen haram olduğu takdirde de hüküm böyledir. Zevç, hiçbir şey alamaz.
Muhaleada bedelin muhakkakulvücud olması şart değildir. Binaen aleyh bir hayvanın karnındaki yavrusu mukabilinde muhalea yapılabilir. Bilâhare yavru zuhur ederse zevç onu alır, zuhur etmezse bir şey isteyemez. Bainen talâk vaki olmuş olur.
Bedeli muhaleanın malûmülvasf olması da şart değildir. Binaenaleyh lâalettayin bir mikdar kumaş veya bir at vermek üzere hulû’ yapılabilir. Bu halde bunların orta hallisini vermek icab eder.
Bedeli muhalleanm makdurütteslim olması da şart değildir. Binaenaleyh kaçmış bir hayvan veya henüz salâhı belirmemiş bir ekin üzerinj hul’ yapılabiliı İleride bunları teslim mümkün olmasa da talâkı bain vaki olmuş olur.
Zevcenin hamli müddetine aid nafakası üzerine veya çocuğunun hı-zanesi zevcine aid olmak üzere de hulû yapılabilir. Şu kadar var ki, kadın, nafakasını tedarükden âciz bulunursa bunu kocası .tedarik eder. Bu, kadının zimmetinde bir borç olur.
Hızane hususnda da zevç, çocuğu sıyanete kadir olmaz veya çocuğun anasından ayrılmasından dolayı mutazarrır olacağından korkulur-sa talâk vaki olmakla berber hızne bİl’ittifak sakıt olmaz.
Bir muyyen muhaiea bedelinin başkasına aidiyeti bilâhare tebey-yün etse hûl’ sahih olmaz. Velev ki- sahibi icaset versin. Muhtasarı Ebiz-ziya, Elmezahibüi’erbea.)
(Şafiîlere göre de muhalea bedelinde,,-ş.u gibi jartlar vardır:
(1) : Bedel, maksud olmalı, yani : Bir kıymeti maliyeyi haiz bulunmalıdır. Eğer böyle bir kıymeti haiz olmazsa talâk, ric’î olarak vaki olur.
Nafakai iddet, hakkı hazane, çocuğu bir müddet İrza’ veya infak dahi birer, mali maksud sayıldığından bunların mukabilinde hulû’, sa-hihdir.
(2) : Bedel, zevç cihetine raci olmalıdır. Binaenaleyh bir kadm, kocasından başka bir kimse zimmetindeki alacağından o kimseyi ibra etmek üzere kocası tarafından tatlik edilse bununla beynunet hâsıl olmayıb yalnız ric’iyyen talâk vücude gelir.
(3) : Bedel, malûm olmalıdır. Meçhul olursa mehri misi mikdan bir mal mukabilinde bainen talâk vaki olur. Bedelin lâalettayin bir hayvan, meselâ bir deve veya libas olması gibi. Bedel, kısmen meçhul olduğu takdirde de hüküm böyledir. Meçhul bir alacakdan ibra mukabilinde yapılacak talâk ise hiç muteber değildir. Meselâ : Bir kimse, zimmetindeki meçhul bir boredan ibra edilmesi mukabilinde zevcesini tatlik etse bununla talâk vaki olmaz. Çünkü bu takdirde beraet tahakkuk etmiyece-ğinden muallâkun aleyh bulunmamış olur.
(4) : Bedel, mevcud ve makdurütteslim olmalıdır. Binaenaley bedel, gayri mevcud olursa mehri misi mukabilinde beynunet husule gelir. Bedelin mağsub veya teslimi gayri kabil olması halinde de hüküm böyledir.
(5) : Bedel, halâl bir şey olub fâsid bulunmamalıdır. Binaenaleyh bedel, hamr, lunzir gibi bir şey olursa talâkı bain vaki olur, zevcenin zevcine mehri misli mikdarı bir şey vermedi lâzım gelir.
Bedel, şu kadar meblâğ ile şu kadar hamr gibi kısmen sahih, kısmen fasid olduğu takdirde de zevce üzerine o sahih kısım ile beraber mehri misli mikdarı bir mal lâzım gelir. Tuhfe, ElmezahibüTerbea.) (Hanbelîlere göre de muhaîea bedelinin halâl bir mal olması şart-dır. Bedel, halâl olmaz, iki taraf da buna vâkıf bulunursa hulû’ tahakkuk etmez. Fakat bedelin haram bir mal olduğuna iki taraf muttali bulunmamış olursa hulu’, sahih olur. O malın kıymetini veya halâl olarak” misli mevcud ise mislini kadının kocasına vermesi lâzım gelir.
Bedeli hul’un malûm olması şart değildir. Binaenaleyh bir hanede bulunan gayri muayyen meta’ üzerine muhalea yapılsa hulû” sahih olur. Hanede bulunan az çok eşya zevce verilir. Şayed hanede hiç bir şey bulnmazsa zevç, meta ıtlak olunacak az bir şey müstahik olur.
Bedeli hul’un mevcud olması da şart değildir. Belki vücudüne intizar olunan bir mâdum da bedel olabilir. Bir hayvanın karnındaki yavrusu, bir ağacın vereceği meyvası gibi. Yavru zuhur etmezse kadının bir mal verib kocasını razı etmesi iktiza eder. Aralarında terazi hâsıl olmazsa zevce üzerine kocasına yavru adı verilecek bir şey .vermek lâzım gelir.
Bedelin tavsif edilmesi de şart değildir. Meselâ : vasfı beyan olun-mıyan bir at veya bir libas mukabilinde hulû’ yapılabilir. Bu halde aşağı halde bir at veya libas verilmesi lâzım gelir.
Bir hanenin muayyen bir müddet süknası veya bir gocuğun muayyen müddetle emzirilmesi veya infak edilmesi mukabilinde muhalea şahindir.
Hanbeiî fukahasına göre hulû’daki ıvez, mehr ve bey’deki ıvez gibidir. Binaenaleyh muhalea bedeli, mekîlât ve mevzunattan olunca zevcin zemanına girmez ve zevç, kabz etmedikçe bunlar da tasarrufda bulunamaz. Fakat bunlardan başka olunca zevcin zemânlna girer ve zevcin bunlarda kablelkaoz tasarrufu sahih olur. Elmuğnî. Mağsub veya merhun bir mal mukabilindeki bir muhalea ise sahih değildir, bununla talâk vaki olmaz. Elmezahibül’erbea.)
(Zahiriyyeye göre muhalea bedelinin malûm bir mal veya muayyen bir hizmet olması lâzımdır. Meçhul veya gayri muayyen mallar, hizmetler muhalea bedeli olamaz. Elmuhall.)[3]
Muhaleanın Hükümleri
345 – : Yapılan bir muhalea üzerine aşağıdaki meselelerde gösterilen hükümler, semereler terettüb eder.
346 – : Muhalea ile bir talâkı bain tahakkuk eder. Ve nîyye’t indinde üç talâk sabit olur. Zevce üzerine de deruhde ettiği hulû’ bedeli lâzım geür. İki niyyet edildiği takdirde ise yalnız bir talâk vaki olur. Hindiyye, Şihabüddin.
347 – : Bedel lâzım olmıyan hallerde hulû1 veya bey maddesile akdedilen muhalea ile talâkı bain vaki olur. Tekarrübden sonra talâk maddesile münakid muhalea ile do talâkı ric’î tahakkuk eder.
Nitekim zevcenin mehrinden başka deyninden kocasının zimmetini ibra veya zevcin zimmetindeki deynini bir müddetle te’hir etmesi üzerine yapılan tatlîk ile de talâkı ric’î sabit olur. Hindiyye.
348 – : Hulû.’ ve mübarree, zevç ile zevcenin filhal kaim nikâha müteallik birbirindeki bütün haklarını iskat eder.
Binaenaleyh muhaleadan, mübarreeden sonra zevce, mehrini ve maziye aid mukadder nafakasını zevcinden isteyemiyeceği gibi zevç de kamilen veya kısmen vermiş olduğu mehr ve nafakayı zevceden istirdat edemez. Velev ki tekarüb vuku bulmuş olmasın.
Kezalik : Bir kimse, mehr tesmiye etmeksizin tezevvüc ettiği bir kadınla tekarrübdon evvel muhaleada bulunsa zikre muhtaç olmaksızın müt’a sakıt olur.
Beyi ve şira lâfızlarile münakid bir muhalea da bu hükümdedir. Hindiyye, Mecmaül’enhür.
349 – : Hulû, ve mübaree ile sabık bir nikâha aid haklar, sakıt ol-mıyacağı gibi nikâha müteallik olmayan sair haklar da sakıt olmaz.
Binaenaleyh zevç ile zevceden hiçbirinin diğeri üzerine dâvaya hakkı olmamak üzere muhalea ve mübaree akd edildikten sonra biri, diğerinden nikâha müteallik olmayan bir cihetden veya sabık nikâhdan dolayı şu kadar alacağı olduğunu iddiada bulunsa dâvası sahih olur. Meğer ki hulû’ ve mübaree esnasında o alacakdan dahi ibrayı şart etmiş olsunlar. Hindiyye, Zahire, Bahri Raik.
350 – : Muayyen bir mal mukabilinde yapılan muhalea ve müba-reeden dolayı zevç, yalnız o muayyen mala müstahik olur. Artık hiçbiri diğerinden (348) inci mesele veçhile mehr namına bir şey İsteyemez.
351 – : Hulû’,’mübaree ve talâk alâ mal ile meşrut olmadıkça id-det nafakasından ve çocuk nafakasile rezaından beraet vaki olmaz. Meşrut olduğu takdirde ise beraet tahakkuk eder. Şu kadar var ki, sükna-dan beraet sahih olmadığı gibi müddet tayin edilmedikçe çocuk nafakasından beraet dahi sahih olmaz.
Binaenaleyh süknadan veya müddet tayin edilmeksizin çocuk nafakasından beraet şartile muhalea akd edilse talâk, vaki olub beraet sabit olmaz. Çünkü süknaya hakkuliah taallûk otdiğinden bunu iki taraf İskata salahiyetli olamaz. Müdetin cehaleti ise münazaayı mucib olaca-ğınlan beraetin sıhhatine manidir.
Şu kadar var ki, süknanın meunetinden beraet, sahihdir. Bu halde zevcenin kendi hanesinde veya istikra odoccği bir hanede iddetini ikmal etmesi lâzım gelir. Hindiyye, Zeyleî, Bcdayi.
352 – : Muhalea esnasında nafakadan ibra caiz ise de muhaleadan evvel ve sonra ibra caiz değildir.
Binaenaleyh bir kadın, hulû’dan sonra kocasını nafakai iddetinden ibra etse bu ibra, caiz olmaz. Çünkü nafaka, şey’en feşey’en vacib olacağından henüz vacib olmayan bir şeyi müstakillen iskat, muteber olamaz. Muhalea esnasında ise bu ibra, iskatı zımnî kabilinden olacağı cihetle muteber olur.
Kezalik : adının iddet nafakasını kabz etmiş olduğuna diar ikrarı da muteberdir.
353 – : Bir kimse, zevcesine hitaben «Ben senin nikâhından” beri oldum» dese kabule muhtaç olmaksızın talâkı bain, vaki olub bununla nikâha müteallik bir şey sakıt olmaz.
Fakat «Şu kadar bedel üzerine berî oldum» derse zevcenin kabulüne tevakkuf eder, bu, bedel mukabilinde talâk demek olduğundan zevce bu bedeli kabul etmedikçe talâk tahakkuk etmez. Reddi Muhtar.
354 – ; Bir kadın, zevcine hitaben «Üzerindeki hakkımdan talâkım üzerine seni ibra etdim» deyib zevci de kabul ederek o meclisde onu tatlik etse, vaki ve beraet hâsıl olur. Red.
355 – : Muhaleadan sonra zevç ile zevceden biri, iddetin inkıza-sından evvel vefat etse diğeri ona varis olamaz. Çünkü her biri, muhalea akdine muvafakatle hakkını ibtale razı olmuşdur. Hidaye, Bahri Raik.
356 – : Bir kimse, marazı mevtinde sıhhatde bulunan zevcesile bir bedel üzerine hul’ olsa o bedel mukabilinde hulû’ vaki olub badehu mez bure mirasa müstahik olmaz. Çünkü firkat, kendisinin kabulile vaki olmuşdur. Mebsut.
357 – : Zevcenin maarzı mevtinde vuku bulacak muhalea, malının sülüsünden muteberdir.
Binaenaleyh bir kadın, marazı mevtinde bir bedel üzerine zevcile muhalea oldukda bakılır: Eğer medhulün bina olub da iddeti içinde vefat ederse zevç, muvazaa tâhmetini def için hissei irsiyyesiyle bedeli hulû’ ye sülüs maldan ekalli ahz eder. Amma kadın, medhulün biha bulunmaz veya ıddetten sonra vefat eder ise zevç, bedeli hul’ ile sülüs maldan ekalle müstahik olur.. Çünkü bu takdirde veraset, cari değildir. Dür-ri Muhtar.
« (Muhalea; îmam MâliKe, Sevriye, ve İmam Şafünin ezheri akvaline ve îmam Ahmedin bir kavline göre talâkı baindir. İmam Şafiînin bir kavline ve imam Ahmedin esahhı akvaline göre de fesihdir, bununla talakın adedi noksan olmaz.
Muhalea, gerek talâk ve gerek fesih olsun ric’ate münafidir. Yalnız Saîd ibni Müseyyeb ile Zührîye göre zevç, muhayyerdir. Dilerse bedeli hul’i alır, artık ric’ate müstahik olmaz, dilerse bu bedeli red ederek ric’-atde bulunabilir. İmam Şafiî ile imam Ahmede göre muhalea ve mübaree ile mehr vesaire sakıt olmaz.
Binaenaleyh muhaleada bulunan kadın, medhulün biha ise tam mehre, değilse nısıf mehre miistahik olur. Mehr tesmiye edilmemiş ise müt’a icab eder. Müstakbel nafaka da sakıt olmaz.
Mahaza Hanbelî mezhebine göre bir kadın, kocasile nafakai iddeti mukabilinde muhalea yapabilir. Şu kadar var ki kadın, gebe olmalıdır. Olmadığı takdirde iddet nafakasına müstahik olamıyacağından nafakası mukabilinde muhalea olamz.
Şafiî mezhebine göre de nafaka, muhaleaya bedel olamaz. Çünkü muhtelia olan kadına nafaka lâzım gelmez. Binaenaleyh böyle bir nafaka üzerine muhalea yapılsa mehri misi nisbetinde bir mal lâzım gelir.
Hanbelîlere göre bir kadın, marazı mevtinde mirasından ekser bir bedel mukabilinde kocasile muhaleada bulunsa hulû’, muteber olur, varisleri mirasdan ziyade mikdar ile kocasına rücu edebilirler.
imam Mâlikden bu babdaki bir kavle göre zevç, ıvezin tamamına müstahik olur. Bir kavle göre de kadının hul’ı misli nazarı tibare alınır.
imam Şafİîye göre de eğer mehri misli mukabilinde muhalea yapmış ise caiz olur. Bu mikdardan zaid bulunursa ziyade mikdar, terikesinin sülüsünden muteber olur. Elmuğnî.)
(Zahiriyyeye göre hulû’, bir talâkı ric’îdir.” Meğer ki üç talâk İle yapılsın veya üçüncü bir talâk olsun veya zevcei muhtelia, medhulün biha bulunmasın. Aksi takdirde zevç, iddet içinde müracaat ederek zev-ciyyet rabıtasını idame edebilir. Kadın, razı olsun olmasın. Şu kadar var ki, bu takdirde kadın, vermiş olduğu muhalea bedelini İstirdad edebilir.
Maamafih bir zümreye göre hulû’, ancak veliyyül’emrin iznile caiz olur. Elmuhallâ.) [4]
Talaka Ve Muhaleaya Daîr Vekaletler :
358 – : Talâka ve muhaleaya tevkil caizdir. Bu hususdaki vekâlet, meclis ile mukayyed bulunmaz. Elverir ki azl bulunmasın.
Zevç ile zevcenin muhalea için bir şahsı vekil tayin etmeleri de caizdir.
359 – : Bir kimse, zevcesini tatlik için bir şahsı tevkil etdiği halde onu bizzat kendisi tatlik etse iddeti içinde o şahıs da ayrıca tatlik edebilir. Fakat iddetin inkızasım müteakib nikâh tecdid edilse artık vekilin talâkı vaki olmaz.
360 – : Bir kimse bir şahsa hitaben «ister isen zevcemi tatlik için vekilimsin» deyib o şahıs da o meclisde istese vekâlet münakid olur. Fakat istemeksizin meclisden kıyam ederse vekâlet tahakkuk etmez.
361 – : Bir talâka vekil olan, iki talâk ika etse, İmam Azama gqre asla talâk vaki olmaz. Imameyne göre yalnız bir talâk vaki olur.
362 – : Bir kimsenin «Zevcemi tatiik et» diye tevkil etdiği şahıs, üç talâk ile tatiik etse bakılır : Eğer o kimse, üç talâka niyyet etmiş ise talâk vaki olur. Niyyet etmemiş ise, imamı Azama göre asla talâk vaki olmaz. Imameyne göre yalnız bir talâkı ric’î vaki olur.
363 – : Talâkı ric’îye vekil olan, talâkı bainde bulunsa bir talâkı ric’î vaki olur. Bilâkis bir talâkı baine vekil olan, talâkı ric’îde, bulunsa bir talâkı bain tahakkuk eder.
364 – : Bir şahsın lâalettayin zevcelerini tatlike vekii olan kimse, bunlardan lâalettayin birini tatiik etse yalnız onun hakkında talâk vaki olur. Bu talâk, zevcelerden’diğerlerine sarf edilemez.
365 – : Bir kimse, bir şahsa hitaben «Fülân kadım tezevvüc edersem tatiik et» deyib badehu tezevvüc etse o şahsın tatliki sahih olur.
366 – : Bir kimse, ecnebi bir kadına «Sen şu işi yapar isen boş ob deyib kocası da buna icazet verdikden sonra kadın o işi yapsa hakkında talâk vaki olur. Icazetden evvel yaparsa talâk vaki olmaz. Fakat ica-zetden sonra tekrar yaparsa talâk tahkkuk eder.
Bu, talâkı fuzuliye icazet demekdir. Lâkik icazet ise sabık vekâlet hükmündedir. “
367 – : Talâka vekil olan kimse, bir mal mukabilinde muhalea yapsa bakılır: Eğer zevce medhulün biha değilse hulû’, sahih olur. Medhu-iün biha ise sahih olmaz. Çünkü bu suretde beynunet hâsıl olacakdır. Bu ise zevç hakkında müracaat salâhiyetini men edeceği cihetle muzirdir. Duhulden evvel talâk ise zaten beynuneti icab edeceğinden bu tevkil ile o zarara esasen razı bulunmuştur.
368 – : Hul’a vekil olan, muhalea bedelini kabza da vekil olmuş olmaz. Binaenaleyh mezun olmadıkça bu bedeli kabzi edemez.
369 – : Alelıtlak – bedel zikr edilmeksizin – hul’a vekil olan, az veya çok bir bedel mukabilinde hulû’ yapabilir. Bilâ bedel yapamaz.
Bu, imamı Azama göredir. Imameyne göre zevcenin mehri mislinden az bir bedel mukabilinde hulû’ yapamaz.
370 – : Hul’a vekil olan kimse; şu kadar meblâğ mukabilinde kendisi zamin olmak üzere muhaleada bulunabilir. Velev ki zeman hakkında zevcenin bir emri bulunmasın. Bu halde vekil, bu meblâğ ile zevceye rii-cu edebilir. Velev ki kendisi bunu henüz zevce eda etmiş olmasın.
Fakat vekil,-zamin olmadıkça bedeli hulû’ kendisinden taleb edilemez. Çünkü muhaleada hukuki akd, men lehülakde *raci’dir, vekile raci değildir.
371 – : Bir kadın, kocasına, hitaben «Şu ^iin bc’ni yu kadar meblâğ mukabilinde hulû’ et» dese» bu, tevkil olmuş olur. Binaenaleyh bilâhare bu sözünden rücu ederek kocasını bundan men edebilir.
372 – : Talâka vekil olan kimse, vekâlete henüz muttali olmadan tatlikde bulunsa talâkı nafiz olmaz.
373 – : Talâka vekil olan, başkasını tevkil edemez. Binaenaleyh tevkil edeceği bir şahsın veya herhangi bir fuzulinin
kendi huzurunda yapacağı talâka icazet vermesi muteber olmaz.
374 – : Sünnet veçhile tatlike vekil olan kimsenin sünnete muhalif suretde yapacağı tatiik, muteber değildir. Hayz haline müsadif olacak tatiik gibi.
375 – : Bir kimse, zevcesinin emri talâkını veya muhaleasını iki şahsa tefviz etdiği halde bunlardan yalnız birisi tatlikde bulunsa talâk vaki olmaz. Çünkü bu veçhile olan tefviz ve tevkil, her ikisinin fi’line talik mesabesindedir. Binaenaleyh birisinin fi’lile muallâkun aleyh vücude gelmiş sayılamaz.
376 – : Vekil, müvekkilinin tayin etdiği bedelden az bir bedel ile muhalea akd edecek olsa müvekkili müciz olmadıkça hulû’ vaki olmaz. Bahri Raik, Dürri Muhtar, Hindiyye, Haniyye.
(Mezahibi selâseye göre de talâkda, hulû’da tevkil caizdir. Zahi-riyye fukahası ise buna kail değildirler. Nitekim tefviz bahsinde beyan olunmuştur.) [5]
Talâka, Muhaleaya Müteallik Davalar Ve Şehadetlee:
377 – : Talâkın esbabı sübutiyyesi, ikrar ile beyyinedir. Binaenaleyh bir kadın, talâk iddiasında bulunmakla kocası «Evet ben seni tatiik etdim» diye itirafda bulunsa aralarında talâk tahakkuk eder. İnkârına mukarin kadın beyyine ikame etse yine talâk sabit olur.
Kezalik : Bir kimse, bir kadına hitaben «Ben seni tatiik etdim» veya «Sen benden mutallâkasm» dese bununla aralarında nikâh bulunmuş olduğunu ikrar etmiş ve müfarekat vukua gelmiş olur.
378 – : Bir kimse, zevcesini meselâ : üç ay mukaddem boşamış olduğunu ikrar etse bakılır : Eğer onu bu tarihden sonra tezevvüc etmiş ise talâk vaki olmaz. Fakat daha evvel tezevvüc etmiş ise talâk vaki olur. Şu kadar var ki, zevcesi böyle üç ay mukaddem tatiik vukuunu tasdik ederse iddeti, talâk vukuu tarihinden başlamış olur. Tasdik etmeyib tekzib ederse iddeti, bu ikrar zamanından başlar.
379 – : Bir kimse, mehr tesmiye ederek tezevvüc etdiği bir kadına duhul etdikden sonra onu duhulden evvel boşamış olduğunu ikrar etse bununla talâk vaki ve mehri müsemmanın yarısı lâzım olur. Bu ta-ladan sonraki duhulden dolayı da mehil misi icab eder.
380 – : Bir kimse, zevcesini Üç talâk ile boşadığını, sonra da kab-lettahlü yine tezevvüc eylediğini ikrar zevcesi ise talâkıinkâr veya tahlil vukuunu iddia eylese araları tefrik olunur. Zevce de duhul vaki olmamış ise nısıf mehre, vaki olmuş ise tam mehr ila nafakai iddete müsta-hik olur. Hindiyye.
381 – : Talâk bir şarta talik edildikden, meselâ : Zevcinin rızasi olmaksızın zevcesinin fülân yere gitmesine rabt olundukdan sonra zevce, zevcenin rızası olmaksızın o yere gitdiğini dâva, zevç ise izni ile gitmiş olduğunu iddia edib ikisi de beyyine ikame edecek olsa zevcenin beyyinesi
racih olur.
382 – : Bir müteveffanın varisleri, o müteveffanın zevcesini bai-nen tatlik etmiş olmakla onun varis olamıyacağına, zevce de talâkın ric’î olub iddetin devamına mebni varis olacağına beyyine ikame etse varislerin beyyinesi racih olur.
383 – : Bir müteveffanın varisleri, müteveffanın zevcesini kablel-vefat boşamış olduğuna, zevcesi de onun vefatına kadar menkuhesi bulunduğuna beyyine ikame etse varislerin beyyinesi tercih olunur. Çünkü bu beyyine, inkâra karşı talâk vukuunu müsbitdir.
384 – : Zevce, tarih beyan ederek veya etmiyerek talâk vukuuna, zevç de tarih beyan etmeksizin nikâha beyine ikame etse zevcenin beyyinesi racih olur.
385 – : Bir erkek, bir kadını şu kadar zaman mukaddem nikâh etdiğine, kadın da o tarihden sonra talâk vukuna beyyine ikame etse badının beyyinesi mürecceh olur.
386 – : Bir erkek, bir kadım şu târihde nikâh etdiğine, kadın da o tarihden mukaddem talâk vukuuna beyyine ikame etse erkeğin beyyi-nesi tercih olunur.
387 – : Bir erkek, bir kadını fülân tarihde nikâh etdiğine, kadın da o tarihde talâk vukuuna beyyine ikame etse kadının beyyinesi racih olur.
388 – : Bir kadın, zevcinin hali sahuvda = aklı başında iken irtidad etmesiyle aralarında beynunet vukuuna, zevç de kendisinden riddetin hali sekirde vuku bulduğuna beyyine ikame edecek olsa zevcin beyyinesi müreccah olur. EttarikatülVazıha.
389 – : İhtida etmiş olan bir kadın, zimmî olarak vefat eden kocasından miras taleb ederek vefatından sonra ihtida etmiş olduğunu iddin, varisler de vefatdan evvel ihtida etmiş olduğunu müdafaaten dermeyaı1 etseler söz, varislerin olur. Kadın için İddiasını beyyine ile İsbat lâzım gelir. İbni Nüceym.
390 – : Bir kadın, zevcinden üç talâk ile mutallâka olduğunu dâva etmekle zevci, bu kadını tahlilden sonra tekrar tezevvüc etdiğini ve kendisinin bu veçhile ikrarı dahi bulunduğunu dâva ve inkâra mukarin beyyine ikame eylese aralarında zevciyyet muamelesi cari olur. Netice.
391 – : Bir erkek ile evlenen bir kadın hakkında başka bir erkek zuhur edib de “Sen benim zevcenisin diye iddia etmekle kadın “Sen beni bainen boşamış idin” diye beyyine İkame eylese bu idia, def edilmiş olur. Feyziyye.
392 – : Bir kadın, bir erkek ile izdivaç ettiğini ve duhulden sonra tatlik edildiğini bil’İddia mehr talebinde bulunduğu halde beyyine ikamesinden âciz kalsa o erkeğe yemin verdirebilir. Netice.
393 – : Muhaîea vukuu da zevç ile zevcenin tesadükile sabit olacağı gibi beyyine ile de sabit olur.
Meselâ : Bir kimse, zevcesile on beş bin kuruş üzerine muhalea yapmış olduğunu zevcesinin inkârına mukarin dâva etmekle iki şahıs bu dâvaya müttefiküllâfz velmeal şehadetde bulunsalar muhalea sabit olur. îki şahidden biri, on bes bin, diğeri de on’ bin kuruş üzerine muhülea yapılmış olduğuna şahadetde bulunsa on bin kuruş hakkında şahadetleri makbul olur.
Fakat zevç, on bin kuruş üzerine muhaleayı iddia etdîği takdirde bu veçhile ziyadeye şahadet, makbul olmayıb mücerred zevcin ikrarına binaena talâk vaki olur. Bahri Raik.
394 – : Zeyc, bir bedel mukabilinde muhalea vukuunu iddia, zevce de inkâr etse zevcin ikrarına mebni evvelki «neselede olduğu gibi bainen talâk vaki olup bedel hususunda söz zevcenin, beyyinede zevcin olur. Çünkü zevce bedeli münkirdir. Dürri Muhtar. Reddi Muhtar.
395 – : Bir kadın, kocasının inkârına mukarin bir bedel mukabilinde muhalea yapıldığını bilâ beyyine iddia eylese bununla hulü’ sabit talâk vaki ve ikrar eylediği bedel lâzım olmaz. Çünkü zevce, talâkı ikaa muktedir olmadığından mücerred bu iddiasile talâk vaki olmıyacağından bizzarure bedel de lâzım gelmez. Bilâ bedel muhalea iddiasında bulunduğu takdirde de hüküm, böyledir. Dürri Muhtar.
396 -: Bir kadın, muhaleayı da’va, zevci de inkâr etmekle iki sahiden biri, muhaleanın ‘meselâ on bin, diğeri de sekiz bin kuruş üzerine vukuuna şahadet eylese bununla muhalea sabit olmaz. Bahri Raik.
397 – : Kadın, muhalleanın sıhhatini, kocası da fesadını iddia etse söz, kocasının olur.
Meselâ : Zevce, zevcenin muhalea hususundaki icabını meclisde ka-ul etmiş olduğunu beyan ile muhaleanın sıhhatini dâva, zevci de bu abulün meclisden kıyamdan sonra vukuunu iddia eylese – muhaleayı ıünkir bulunmuş olacağından – söz zevcin olur. Hindiyye.
398 – : Zecv, muhaleada istisna veya şart bulunduğunu iddia, zev-e de bunu tekzib etse söz, zevcin olur. Fakat iki kimse, zevcin bilâ is-isna veya bilâ şart hulû’ veya tatlik etmiş olduğuna şahadet ederler-ıe zevcin sözü kabul olunmaz. Şu kadar var ki şahidler «Biz ondan hulû’ /eya talâk lâfzından başka bir şey işitmedik» derlerse yine söz, zevcin jlub zevcesile beyinleri tefrik olunmaz. Meğer ki zevcden bedeli kabz ?tmek gibi huîû’ ve talâkın sıhhatine delâlet eder bir şey görülmüş olsun. Bezzaziyye.
399 – : Bir kadın, kocasile bir bedel üzerine hulû’ oldukdan son-«Kocam beni muhaleadan evvel üç talâk ile veya bainen boşamiş olduğundan hul’un ademi sıhhatine nıebni verdiğim bedelin istirdadı matlûbumdur» diye dâva ve beyyine ile müddeasını isbat eylese vermiş olduğu bedeli geri alabilir. Hindiyye.
Aralarında neseb, reza, sıhriyyet gibi bir sebeble hürmet bulunmuş mahalli hafa da tenakuz, dâvanın sıhhatine, beyyinenin kabulüne mani olmaz. Mebsutı Serahsî.
400 – : Bir mecnunun zevcesi «Kocam sıhaht halinde İicen benimle muhalea yapdı» diye beyyine ikame edib zevcin velîsi veya ifakatinden sonra kendisi dahi .Tiuhaleamn cinnet halinde vukuuna beyyine ikame iylese zevcenin beyinesi tercih olunur. Hindiyye.
401 – : Muhaieadan sonra zevç ile zevce, kabulün tav’an veya ker’hen vukunda ihtilâf etseler söz, ma*al’yemin zevcin olur. Reddi Muhtar.
402 – : Zevce, mutallâka olduğunu beyyinesiz dâva ve mehrile idde t nafakasını taleb, zevç de hulu’ vukuunu iddia eylese söz, mehî1 hakkında zevcenin, nafaka hakkında zevcin olur. ÇÜnkü mehr, dâvadan evvel sabit olduğundan sukutunu iddia makbul değildir. İddet nafakası ise evvelce vacib olmadığından zevcenin bilâ beyyine istihkak iddiasına itibar olunmaz. Dürri Muhtar, Carniürfüsuleyn.
403 – : Muhaleanın vukuu beyyine ile sabit oldukdan sonra zevç «Ben zevcem İle muhalea olmuşdum. Fakat onu bilâhare tekrar tezevvür. etdim» diye müdafada bulunsa dâvası mesmu olur.
404 – : Muhalea bedeli hakkında ziyadeyi müsbit olan beyyine, tercih olunur.
Meselâ : Zevç ile zevce, muhaleadan sonra bedelin mikdarında ih-ti-lâf edib zevç, on bin, zevce de sekiz bin kuruş idi diye iddia etse söz, zevcenin olub zevcin beyyinesi müreccah bulunur. Mebsut.
405 – : Zevç ile zevce, muhaleadan sonra hulû’ bedelinin cinsinde ya nev’İnde veya mikdarında, yahut vasfında ihtilâf etseler söz, zevcenin olub beyyine zevce teveccüh eder.
Nitekim zevce, muhaleanın bedelsiz olarak yakılmış olduğunu iddia etdiği takdirde de bedeli münkr olduğundan – söz, kentlisinin olub zevcin beyyinesi tercih olunur. Bahri Raik,
406 – : Muhalea bedelindn cinsinde veya nev’inde ihtilâf eden şa-hidlerin şahadetleri makbul olmaz. Meselâ : Şahitlerden biri nükud, diğeri de uruz mukabilinde muhalea akdedildiğine şahadet etse bununla hulû’ sabit olmaz. Çünkü müd-dei, hangisini iddia etse diğerini tekzib etmiş olur. Mebsutı Hul-vanî.
« (MaMkîlere göre zevç ile zevce, talâkda bedelin mevcut olduğunda veya olmadığında ittifak etdikleri halde talâkın adedinde ihtilâf etseler, meselâ: Zevce üç talâk ile zevç de bir talâk ile tatliki iddiada bulunsa söz, yeminile zevcin olur. Şayed yeminden nükûl ederse yemin edinceye kadar hapis edilir. Hapis müddeti uzarsa diyaneten tasdik olunur. Yoksa zevce tahlif olunmaz. Çünkü talâk, zevcin nükûlü takdirinde zevcenin yemin etmesile sabit olmaz.
Zevç, muhalea iddiasında bulunduğu halde zevce bilâ ıvez talâk dâ-ve etse zevce tahlif olunur. Üzerine ıveîs lâzım gelmeksizin mübane olur.
Kezalik : Zevceyn, hulû’da ittifak etdikleri halde bedelin mikJsrm-da veya cinsinde ihtilâf edib zevç, fazla bir mikdar veya başka bir cins iddiasında bulunsa zevce talhif olunur. Yemin edince mübane olur. Kendisinin iddia etdiği bedeli zevcine vermesi İcab eder. Zevce yeminden nükûl ederse zevç tahlif olunur. Yemin edince iddia etdiği mikdara veya cinse müstahik olur. Şayed o da yeminden nükûl ederse yine zevcenin iddia etdiği bedel taayyün eder. Şerhi Ebil’berekât, Haşiyei Düsûkî..
(Şafiîlere göre de zevç, bir bedel mukabilinde talâkı idciia, zevce ise meccanen talâk yapıldığını maalyemîn iddia etse bilâ ıvez mübane olur. Çünkü asi olan, zimmetinin beraetidir. Fakat zevç, iddiası üzerine bir şahid İkame edib kendisi de yemin ederse ıveze müstahik olur.
Zevce, hulu’ iddia etdiği halde zevç inkâr eylese zevç, yeminile tasdik olunur. Zira asi olan hul’un ademidir. Fakat zevce, iki erkek şahid ikame ederse mübane olur. Zeci kendisinden bir bedel isteyemez. Çünkü muhaleayı münkir bulunmuştur.
Muhalea yapanlar, bedelin cinsinde veya mikdarında ihtilâf edib hiç birinin beyyinesi bulunmasa veya beyyineleri müteariz olsa tehalüfde bulunurlar. Bunun üzerine beynunet hâsıl olur, zevcenin zevcine yalnız mehri misli nisbetinde bir mal vermesi icab eder. Tuhfetürmuhtac.)
(Hanbelîlere göre zevç ile zecve, muhalea vukuunda müttefik oldukları halde ıvezdn mikdarmda veya cinsinde veya vasfında veyahut te’cil ve hululünde ihtilâf etseler söz, zevcenin olur. İmamı Âzam ile îmam Mâlikin kavli de böyledir. Fakat îmam Ahmedden diğer bir kavle göre söz, zevcin olur. Elmuğnî.) [6]
İ’lânın Mahîyyeti Ve Rüknü :
407 – : l’lânın mahiyyeti,. ıstılah kısmındaki tarifinden de anlaşılmış olduğu üzere zevcin zevcesine tekarrüb etmemek için yaptığı yemini mahsusdur. Bu yemin, i’lânm rüknünü teşkil eder. Şöyle ki:
t’lânın rüknü, zevce ile mücameatden nefsi men’e delâlet eden ve Allah Tealâya kasem ile veya talâk ve ıtak gibi külfeti müstelzim bir şeye talikan yemin ile müekked olan ve muayyen veya müebbed bir müddetle mukayyed veya müddetle gayri mukayyed bulunan bir tâbirden ibaretdir.
Binaenaleyh bir kimse, zevcesine hitaben «Vallahi ben seninle dört ay mücameatde bulunmıyacağım» veya «Vallahi ben seninle miicame-atde bulunmıyacağım» yahut «Ben seninle mücameatde bulunursam şu kölem azad olsun» dese i’lâ, münaki dolmuş olur.
408 – : İ’lâ Allah Tealânm mukaddes zatına kasem ile yapılabileceği gibi kendisine örfen kasem edilen sıfatı ilâhiyyeden her hangi birisine kasem ile de yapılabilir.
Meselâ : İ’lâ için «Vallahi, billahi» diye yemin edilebileceği gibi, «Celâlullaha veya azemetullaha veya kibriyayı ilâhiyye kasem olsun» diye de yemin edilebilir. Fakat «Allah Tealânın ilmine veya gazabına veya sehatine kasem olsun» diye yemin edilemez. Çünkü bunlara yemin edilmesi hususunda bir örf mevcud değildir.
409 – : Fukaraya bir iki kuruş vermek gibi ehemmiyetsiz bir meblâğa veya nefse ağır gelmiyecek olan iki rekât gibi bir namaza talik suretiyle yapılacak olan bir i’lâ, muteber değildir.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine tekarrüb ederse iki rekât namaz kılmaya yemin etse bununla i’lâ, vücude gelmez.
410 – : Hİç bir yemine mükarin olmaksızın mücerred bir müddet zevce tekarrüb etmemek ile de i’lâ tahakkuk etmez. Çünkü bu halde i’lâ-nın rüknü olan yemin bulunmamış olur, Bedayi, Hindiyye, Dürri Muhtar.
« (Malikîlere göre de i’lâ, hem Hak Tealâ Hazretlerinin ismi zatına veya zatî ve manevî sıfatlarından birine kasem ile yapılabileceği gibi talâk ,ıtak, oruç, sadaka gibi bir şeye talik suretiyle olan yemin ile do yapılabilir. MinehüTcelıl.)
(Şafiîlere göre de i’lâ, ya Hak Tealâ hazretlerinin ismi celîlile veya muayyen sıfatlarından birine kasem ile veya talâka, ıtaka, veya dört aydan evvel münhal olmaları, yani : yapılıb bitirilmeleri kabil olmayan bir savım veya hacce talikan yemin ile tahakkuk eder.
Meselâ : «Bu ayın veya bu aydan sonraki ayın orucunu tutayım» diye yemin edilse i’lâ, münakid olmaz, fakat beş ay sonraki bir ayın orucunu tutmaya yemin edilirse i’lâ vücude gelir. Tuhfetül’muhtaç.)
(Hanbelî fukahasmdan bir kavle göre i’lâ, yalnız Hak Tealânm mübarek ismine veya sıfatlarından birine kasem ile vücude gelir, nezr ile, talâka veya ıtaka talik ile vücude gelmez.
Meselâ : Bir kimse zevcesine «Sana tekarrüb edersem kölem azad olsun deyib de badehu tekarrübde bulunsa kölesi azad olar. Fakat dört ay geçdiği halde tekarrübde bulunmasa i’lâ, tahakkuk etmiş olmaz. Diğer bir kavle göre tahakkuk eder. Eîmuğnî.)
(Zahiriyye mezhebine göre de bir kimse, zevcesine mukarenet et-miyeceğine veya onunla bir hanede, bir firaşda birleşmiyeceğine veya ona fenalık yapacağına dair Allah Tealâya veya onun sair mübarek isimlerinden birine yemin edecek olsa ilâda bulunmuş olur. Bu yemm, gerek ^gazab halinde olsun ve gerek olmasın ve bu yeminde ister istisna bulunsun ve ister bulunmasın ve bu yemin, gerek bir vakit ile mukayyed olsun ve gerek olmasın müsavidir. Elmuhallâ.) [7]
I’lada Müstamel Tabirler :
411 – : İ’lâya aid tabirler, mahiyetlerine göre sarih, sarih mecrasına carî ve kinaî olmak üzere üç nev’e ayrılır; Şöyle ki:
(1) : 1’lâda sarih tabir, vikadan – cinsî mukarenetden men’i nefsi sarahaten ifade eden herhangi bir lâfızdır. Mücameat lâfzı gibi.
Meselâ: Bir kimse, zevcesine “Vallahi seninle dört ay mücameatde bulunmayacağım” dese niyyete muhtaç olmaksızın i’lâ vücude gelmiş olur.
(2) : î’lâda sarih mecrasına cari tabir, mücameatden men’i nefs hususunda istimali örfen münfehim olan herhangi bir sözdür. Tekarrüb, kırban, vetıy, mübazea, ve bikr hakkında iftizaz lâfızları gibi.
Meselâ: Bir kimse, zevcesine hitaben “Sana kırban edersem üzerime hac vacib olsun” dese bununla niyyete muhtaç olmaksızın İ’lâ ta-hakuk etmiş olur. Çünkü zevceye izafe edilen kırban ile, tekarrüb ile örfde mücameat kasd edilir.
Cenabetden-dolayı zevcesinde iğtisal etmiyeceğine dair olan yemin de bu hükümdedir.
Bu iki nev’e dahil lâfızlardan biri zikr edildiği halde bununla i’iâ kasd edilmediği ifade edilse diyaneten tasdik edilebilirse de kazaen tasdik edilemez. Çünkü hilafı zahirdir.
(3) : I’lâda kinaî talbir, vakadan men’i nefsi müstakillen müfid ol-mayıb hem vikae, hem de başka şeye ihtimali bulunan herhangi bir sözdür. Mes etmem, ityan etmem, isabet etmem, gaseyanda bulunmam, sana dahil olmam, onun basile benim başım içtima etmez, onunla beiaber bir yatakda yatmam, onun yatağına yanaşmam, ona elbette fenalık ederim, benim cildim onun vücudüne dokunmayacakdır denilmesi gibi.
Bu sözlerden herhangi birile i’lânın tahakkuku için niyyete ihtiyaç vardır. İlâya niyyet bulunmadıkça i’lâ vücude gelmez. Binaenaleyh zevç, bu gibi bir sözile i’lâ kaadetmediğini söylerse hem diyanetten hr;m de kazaen tasdik olunur. Çünkü zahiri hal, kendisini mükezzâb değildi*:.
412 – : Aşağıdaki tabirlerde kinayatdan sayılıruşdır :
(1) : Bir kimse, zevcesine «Sen bana ‘haramsın» deyib de bununla i’îâya niyyet etse veya hiçbir şeye niyyet etmemiş bulunsa bununla i’lâ tahakkuk eder.
Zahirürrivayeye göre böyledir. Fakat bu tabirin talâkda istimali hakkında bir hadis örf mevcud olunca bununla derhal bir talâkı bain vücude gelir, i’lâ hakkındaki niyyete kazaen bakılmaz. Fetva bu veçhiledir. ^
(2) : «Ben sana haramım», «Ben nefsimi sana haram kıldım», cSen bana muharrernesin», «Ben seni kendime haram kıldım» sözlerile de talâka niyyet edilirse bainen talâk vücude gelir. Bunlardan hangi birile üç talâka niyyet edildiği takdirde de üç talâk tahakkuk eder. Fakat mü-cerred tahrime niyyet edilirse veya hiç bir şeye niyyet edilmemiş, olursa i’lâ vücude gelir. Meğer ki bir hadis örf, mevcud olsun.
(3) : Bir kimse, zevcesine hitaben Sana tekarrüb edersem sen .bana haramsın» dese bununla da i’lâ vücude gelir. Bununla talâka niyyet edilirse tekarrübü müteakib talâk tahaıkikuk eder. Tekarrüb bulunmazsa i’lâ müddetini müteakib beynunet husule gelir.
Bununla i’lâya niyet edildiği takdirde îmamı Azama göre derhal, imameyne göre hürmetin sübutu tekarrübün vüçudine muallâk olduğu cihetle – tekarrübden sonra ilâ müddeti başlamış olur.
(4) : Bir kimse «Zevcelerim bana haramdırlar» deyip bununla talâka niyyet etmese i’lâ tahakkuk eder. Bu halde ‘bunlardan binine aradan dört ay geçmeden tekarrüb ederse hepsinin haikkında yemin sakıt
.olur, keffaret vermesi icab eder. Çünkü tahrim hepsine izafe edilmiştir. Bu tekarrüb ile yemin inhilâl eder.
Fakat hiç birine tekarrüb etmeksizin dört ay mürur ederse hepsi de birer bain talâk ile mutallâka olurlar. Zira ilânın hükmü hepsinin hakkında birden sabit olmuşdur.
(5) : Bir kimse «Her halâl bana haramdır» dese eğer talâka niyyet etmiş ise zevceleri boş olur. Eğer talâka niyyet etmemiş ise bu tahrim, Örf ve âdete nazaran me’kûlâ-t ve meşrubata inhisar eder, bu sözü müteakib bir şey yer veya içerse yemininde hânis olub üzerine keffaret lâzım gelir.
îmam Züfere göre ise, bu sözü müteakib hemen hânis olur. Çünkü bu söz, teneffüs gibi, göz açıp kapama gibi her halâl fi’le şâmildir.
Maahaza bu söz ile hem zevcelerin, hem de sair şeylerin hürmeti kasdedilmiş olursa bu tahrim, hepsine teveccüh. eder. Bunlardan herhangi biri vukua gelirse keffaret lâzım gelir. Zira bu tabir, bunların hepsine şâmildir. Fakat bununla muayyen bir şey kasd edildiği idüia edilirse hem diyaneten hem de kazaen tasdik olunur. Çünkü bu tâbirin umumiyeti örfe nazaran metruktür.
(6) : Bir kimse, zevcesine hitaben «Sana tekarrüb edersem üzerime yemin» veya «Keffaret lâzım gelsin» dese bununla i’lâ tahakkuk eder.
Kezalik : Bir erkeğin zevcesine «Ben senden muliyim» veya «Ben sana i’lâ etmiş bulunuyorum» demesile de i’lâ vücude gelir.
Bu tabirler, sarinden maduddur. Zevç, bunu yalan yere söylediğini iddia etse diyaneten tasdik olunursa da kazaen tasdik olunmaz. Çiinkü haberde asi olan sıdkdır. Bedayi, Hindiyye, Reddi Muhtar. [8]
Î’lânın Nevileri :
413 – : i’lâ, bir vaktin zikr edilib edilmounesi, ve- vaktin malûm bulunub bulunmaması itibarile İ’lâi müebbed,
i’lâi muvakkat, i’lâi meçhul veya mutlak nevilerine ayrıldığı gibi bir şart ile muallâk veya bir vakte muzaf olub olmaması bakımından da i’lâi müneccez, i’lâi muallâk, i’lâi muzaf nevilerine ayrılır. Nitekim aşağıdaki meselelerde görülecektir.
414 – : Bir kimse, te’bide delâlet eden bir kayıd ile mukayyed olarak. i’lâda bulunsa, meselâ : zevcesine hitaben «Ben vallahi sana ebediyyen tekarüb etmiyeceğim» dese derhal müebbed surette bir i’lâ’ tahakkuk etmiş olur.
«Kıyamete kadar tekarrüb etmem», denilmesi de bu kabildendir. Çünkü bu gibi sözler, te’bid maksadile söylenir.
«Ben ber hayat oldukça, «Sen ber hayat oldukça», «Ben Ölünceye kadar», «Sen ölünceye kadar», «Ben senin kocan oldukça», «Sen Ivıüm karım oldukça» sözleri de te’bidi müfiddir.
415 – : Bir kimse, hür olan zeccesi hakkında dört aydan, cariye olan zevcesi hakkında iki aydan eksik olmamak üzere muayyen bir vakit ile mukayyed olarak i’lâda bulunsa, meselâ «Ben zevceme beş ay tekarrüb etmiyeceğim» diye yemin etse bir muvakkat i’lâ vücude gelmiş olur.
Dört ay içinde vücude gelmiyeceği âdeta nazaran malûm olan bir hâdise tayini suretile yapılan i’lâlar da bu kabildendir.
Meselâ : Receb ayında bulunan bir kimsenin zevcesine hitaben «Sana Muharrem ayı gelinceye kadar tekarrüb etmem» diye yemin etmesi ve henüz doğmuş bir çocuğun siidden kesileceği zamana kadar tekarrüb edilmiyeceğine dair yemin edilmesi, birer i’lâi muvafckatdır.
416 – : Bir kimse, mutlak suretde, yani: te’bid ve takyide gayri mukarrin bir veçhile i’lâda bulunsa, meselâ zevcesine hitaben «Vallahi ben sana tekarrüb etmem» dese bip i’lâi meçhul vücude gelmiş olur. Bu meçhul i’lâda, müebbed i’lâ hükmündedir, derhal hıün’akid olur, hükmü devam eder.
417 – : Ademi tekarrüb bir şarta ta’lik edilince bir i’lâi muallâk vücude gelir.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine «Sen fülân haneye ayak basarsan vallahi sana tekarrüb etmem» veya «Sana dört aya kadar tekarrüb edersem üzerime gu kadar gün oruç, tutmak vacib olsun» dese bir muallâk i’lâda bulunmuş olur.
Bu i’lâ, şartın vukuundan itibaren başlar.
418 – : Ademi tekarrüb, bir vakte izafe edilince de bir i’lâi muzaf tehakkuk eder.
Meselâ : Bir kimse, gelecek ayın ihtidasından itibaren zevcesine tekarrüb etmiyeceğine yemin etse, bir i’lâi muzafda bulunmuş olur. Bu i’lâ da o vaktin girmesinden itibaren başlar, i’lâ, yemin olduğundan bunun şarta ta’liki ve zamana izafesi sahih bulunmuşdur.
419 – : İ’lâi müneccez, i’lâi muallâk ile i’lâi muzafın mukabilidir, ki, yemin vukuundan itibaren başlar.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine hitaben «Vallahi ben sana tekarrüb etmiyeceğim» diye yemin etse bu yemin ânından itibaren i’lâ bağlamış olur. Bedayi, Hindiyye, Bahri Raik. [9]
L’lânın ŞERAİTİ ;
420 – : l’lânın inikadı için bazı şartlar vardır. Şöyle ki : .
(1) : Mulî = i’lâ yapan zevç, âkil ve baliğ olmalıdır.
Binaenaleyh çocukların, mecnunların yapdıkları i’lâlar, muteber olmaz. Çünkü bunlar tatlike ehil değildirler.
(2) : İ’lâ, menkuhe hakkında yapılmalı veya mülki nikâha izafe edilmelidir.
Binaenaleyh ecnebiyye, cariye, bainen mu’tedde hakkında yapılacak, i’lâ muteber olmaz. Şu kadar var ki böyle bir yemini müteakib müddet içinde tekarrüb bulunduğu takdirde keffareti yemin veya ceza lâzım gelir.
Fakat ric’iyyen mu’tedde hakkında i’lâ, muteberdir. Daha iddet nihayet bulmadan i’lâ vuku bulub da bundan itibaren hurre hakkında dört, cariye bulunan zevce haküunda iki ay bilâ tekarrüb geçerse diğer bir talâk daha vaki ve beynunet sabit olur. Fakat dört veya iki aydan mukaddem talâkı rüc’înin iddeti nihayet bulursa i’lâya mahal kalmaz.
Kezalik : Ecnebiyye hakkında nikâhına izafetle yapılan i’lâ da muteberdir.
Meselâ : Bir kimse «Eğer fülân kadım tezevvüc edersem vallahi ona tekarrüb etmem» diye yemin etse i’lâ, münakid olur. Binaenaleyh o kadınla evlenir de nikâhdan sonra dört ay içinde mücameatde bulunmazsa i’lâ hükmü carî olur.
(3) : Mukarenetden nefsi men hakkında müddet, ya tayin edilme-yib mutlak bırakılmalı veya hurre hakkında en az dört ay, cariye hakkında da lâakal iki ay olmaldır.
Binaenaleyh bu müddetden az bir vakit hakkındaki yemin ile talâkı müstelzim bir i’lâ vücude gelmez. Şu kadar var ki, bu vakit içinde tekarrüb vukubulursa yalnız yeminden dclayı keffaret veya tayin edilen ceza lazım gelir. Yoksa bu vaktin tekarrübsüz geçmesile beynunet tahakkuk etmez.
(4) : İ’lâ, yalnız cihazı tenasül voliyle tekarrüb hakkında olmalıdır. Binaenaleyh başka bir uzva tekarrübden nefsi men etmeği ifade
eden herhangi bir yemin ile i’lâ vücude gelmez. Çünkü bu takdirde i’lâ nın rüknü bulunmamış olur.
(5) : İ’lâda nefsi men etmek hususu, yalnız tekarüb hakkında olmalıdır. Aksi takdirde i’lâ münakid olmaz.
Meselâ : Bir kimse «Zevceme tekarrüb eder veya onu yatağıma davet eyler isem benden boş olsun» dese bununla i’lâda bulunmuş olmaz. Çünkü bu halde zevcesini yatağına davet ederek yemininde hanis, yani : zevcesi kendisinden ric’iyyen boş olur. Sonra iddeti içinde ona tekarıüb-le ric’atde bulunabilir. Artık üzerine başka bir şey lâzım gelmez.
(6) : l’lâda zevce ile başkasının arası cem edilmemiş olmalıdır. Meselâ : Bir kimse, zevcesile beraber cariyesine veya bir ecnebiyeye
tekarrüb etmiyecegine yemin etse bununla i’lâ vücude gelmez. Çünkü bu halde üzerine bir şey lâzım gelmeksizin yalnız zevcesine tekarrüb etmesi mümkündür. Yemin ise ikisi hakkındadır.
(7) : İ’lâ, mekân ile mukayyed bulunmamış olmalıdır.
Meselâ : Fülân hanede veya fülari beldede tekarrüb edilmiyeceğine yemin edilse onunla i’lâ tahakkuk etmez. Çünkü başka bir yerde tekarrüb mümkündür.
(8) : Şart ve ceza, yani : talik suretile yapılan i’lâda mahlûfftu aley = yani: şart, külfeti müstelzim ve bir şeyi yapmak veya yapmamak için yemin edene kuvvet verebilecek işlerden sayılır olmalıdır.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine hitaben «Eğer sana tekarrüb edersem şu kölem azad olsun» veya «Pülân refikam boş olsun» veya «Bsytul-lahı gidib ziyaret etmek üzerime vacib olsun» veya «Bana keffarcti ye-rainde bulunmak lâzım gelsin» gibi. bir suretle yeminde bulunsa i’lâ tahakkuk eder. Çünkü bunlardan1 her biri, yemin edeni tekarriibden men edebilecek bir müeyyide mahiyetindedir.
Fakat «Eğer tekarrüb edersem iki rek’at namaz kılayım» veya «Üzerime gaza etmek vacib olsun» denilse bununla i’lâ vücude gelmez. ÇÜnkü bu kadar bir namaz, nefse ağır gelmiyeceğinden halif için mah-lûfün aleyhi yapmaya bir mania teşkil etmez. Gazaya gelince buna yemin edilmesi mütearef değildir. Hac ile oruç ise bunun hılâfinadır.
Bu mesele, imamı Âzam ile imam Ebu Yusüfe göredir. Fakat îmam Muhammede göre alel’itlak namaza yemin ile de i’lâ tahakkuk eder. Çünkü namaz, nezr ile vacib olur.
421 – : Mulî, mukarenetden âciz- bir şahıs ise bakılır : Eğer aczi maraz ve habs gibi zevali umulan bir arızadan dolayı ise i’lâsı sahih. olur. Fakat mecbubiyyet gibi zevali umulmıyan bir sebebden dolayı İse muteber olmaz. Çünkü bu, müstahil olan bir şeyi terk üzerine yemindir.
422 – : I’lâmn sıhhatinde hürriyet, şart değildir. Binaenaleyh kölelerin i’lâlan da muteberdir. Şu kadar var ki, kölelerin mala merbut i’lâlan sahih olmaz.
Meselâ : Bir köle «Zevceme tekarrüb edersem bir rekabe azad edeyim» veya «Şu kadar sadaka vereyim» dese i’lâ vücude gelmiş olmaz. Çünkü köleler, esasen malikiyyet salâhiyetini haiz değildirler. Hattâ bunların yerine başkası teberrüan birer rekabe azad edecek veya sadaka verecek olsalar yine i’lâ mün’akid olmaz.
Fakat Aîlah Tealâ Hazretlerine kasem etse veya «Üzerime hac etmek» veya «Oruç tutmak vacib olsun» diye yemin etse i’lâ mün’akid olur. Yemininde sebat ederse beynunet vücude gelir. Sebat etmeyih ha-nis olursa Allah Tealâya kasem suretinde oruç tutmakla keffaretde bulunur. Talik suretinde de üzerine yemin etdiği hac veya oruç lâzım gelir.
423 – : l’lânın sıhhati için her halde islâmiyet şart değildir. Binaenaleyh gayri müslimlerin bazı i’lâlan da mün’akid olur. Şöyle
ki : Bir zimmî «Eğer zevcesine tekarrüb ederse zevcesi boş olsuna veya «Kölesi azat olsun» diye yemin etse i’lâ tahakkuk eder. Çünkü zimmîler de talâka, itaka ehildirler. Bu hususta bütün fukahai hanefiyye nıüt-tefikdir.
Fakat «Zevcesine tekarrüb ederse üzerine hac, sadaka veya oruç vacib olsun» diye yemin etse i’lâ.vücude gelmez. Çünkü zimmîler, hac, sadaka veya oruç gibi kurubata ehil değildirler. Bu hususda da ittifak vardır.
Amma zevcesine tekarrüb etmiyeceğine dair Allah Tealâya kasem ederse i’lâ tahakkuk eder mi, etmez mi hususunda ihtilâf vardır, imamı Azama göre bu suretde de i’lâ vücude gelir. Çünkü bu hususdaki naslar umumîdir. Zimmîler de ismi ilâhînin hürmetine mu’tekiddirler, bu ismi celîlin hetk edilmesinden korkarlar. Bunun içindir ki, dâvalarda kendilerine müslümanlar gibi yemin tevcih edilir. Binaenaleyh bu kasem su-retile de haklarında i’lâ mün’akid olur. Şu kadar var ki, bu veçhile yemine riayet etmedikleri takdirde kendilerine keffaret lâzım gelmez. Çünkü keffarete ehil değildirler.
Imameyne göre ise böyle kasem suretiyle haklarında İ’lâ mün’akid olmaz. Çünkü gayri müslimler, keffarete ehil olmadıklarından onların Allahü Azimüşşâna olan yeminleri mün’akid değildir. Bahri Raik, Hin-diyye.
(Malikîlere göre mûlinin müslim, mükellef, vikae iktidarı mutasavver olmak şarttır. Binaenaleyh gayrimüslimlerin, çocukların mecbub, hasiy, inniyn, tenasül uzvu maktu, şeyhi fanî olanların i’lâlan mün’akid olmaz. Şu kadar var ki, gayri müslimler, i’lâ hususunda islâm mahkemelerine müracaat ederlerse haklarında i’lâ hükmü tatbik edilir.
Sefihin, marizin, dilsizin, haramdan sarhoş olan şahsın i’lâlan mün’akid olur.
İ’lâ müddeti, meşhur olan kavle göre hür hakkında dört aydan, köle hakkında da iki aydan ziyade olmalıdır. Tam dört ay veya iki ay tayin edilen bir müddetle i’lâ tahakkuk etmez. Diğer bir kavle göre tahakkuk eder.
Mutallâkai ric’iyye hakkında dahi i’lâ carîdir. Hattâ bir kimsa, ric’-iyyen nıu’teddesine hitaben «Kendisine müracaat etmiyeceğine» dair.yemin edib de henüz iddet bitmeden aradan bilâ rücu dört ay geçse i’lâ tahakkuk eder, bu kadın hakkında başka bir iddete muhtaç olmaksızın bir talâk daha vücude gelir.
Tekarübden men’i nefs, çocuğun terbiyesi, ıslahı maksadına müste-nid olmamalıdır. Olursa i’lâ tahakkuk etmez.
Binaenaleyh bir kimse, çocuğunu bizzat emzirmekte bulunan zevcesine hitaben, çocuğun salâhına, neşv ve nemasına hizmet maksadile «Çocuğu sütden kesinceye kadar seninle mücameatde bulunmıyacağım» diye yemin etse bununla i’lâ vücude gelmez. Velev ki aradan bilâ tekarrüb dört aydan ziyade bir müddet geçsin. Minehül’celil, Şerhi Ebü’berekâft, Düsukî.)
(Şafiîlere göre de kölelerin, sekran olanların i’lâlan muteber olduğu gibi gayri müslimlerin i’lâlan da muteberdir.
Kezalik : Hasiylerin, innetden veya marazdan dolayı vikâ’dan âciz olanların da i’lâlan sahihdir. Çünkü bunların tekarrüb edebilmeleri me’-muldür. Fakat mecbubun i’lâsı muteber değildir.
Kezalik : Retka veya karna olan zevceler hakkında i’lâ cari olmaz. Zira kendi halleri tekarrübe zaten manidir.
l’lânın müddeti tayin edilirse dört aydan velev bir lâhza olsun zaid olmak lâzım gelir. Bundan az bir müddetde i’lâ tahakkuk etmez. Şafiîye göre i’lâ müddeti, müslim veya zimmî olan ahrar İle köleler hakkında müsavidir. Bu hususda zevcelerin hürre veya cariye, müslime ile zâmmiyye, kebire ile sagîre olmaları arasında fark yok-dur.
îmam Ahmed ile Davudi Zahirînin mezhebleri de bu veçhiledir.
l’lânın in’kiadı için gazab halinde bulunması ve izrar kasdine mu-karin olması §art değildir, imam Ahmedin kavli de böyledir. Tuhfetül’-muhtac.)
(Hanbelî fukahası da diyorlar ki : l’lâda islâmiyet şart değildir. i’lâ müddeti ya zikr edilmemeli veya bir te’bid kaydine mukarin olmalı, yahut dört aydan ziyade olmalıdır. Binaenaleyh dört aydan veW bir lâhza fazla bir zaman geçmedikçe i’lâ tahakkuk etmez.
î’lâ, cihazı tenasül hakkında olmalı, kendisine mukarenet edilmiye-ceğine dair yemin edilen kadın da fil’haî zevce bulunmalıdır. Binaenaleyh cariye veya ecnebiyye hakkındaki yemin ile i’lâ mün’akid olmaz. Velev ki bilâhare izdivaç vuku bulsun. Fakat zevciyyet haline izafe edilir de meselâ : «Fülâneyi tezevvüc edersem ona tekarrüb etmem» diye yemin olunursa bununla i’lâ mün’akid olur.
Binaenaleyh tezevvücden sonra i’lâ müddeti içinde tekarrüb vuku bulmazsa talâk vücude gelir. Elmuğnî.)
(Nehaî, Katade gibi bazı.fukahaya göre i’lâ müddeti, gayri mukadderdir. Bu hususda müddetin azı çoğu müsavidir. Hattâ bir gün için tekarrüb edilmiyeceğine yemin ile de i’lâ mün’akid olur, müteakiben bilâ tekarrüb dört ay geçince i’lâ hükmü tahakkuk eder, Bedayî.) [10]
L’lânın Hükmü :
424 – : l’lânın hükmü, aşağıdaki meselelerden tavazzuh edeceği veçhile ya zevç ile zevce arasında beynunet vukuudur. Veya keffareti yeminin lüzumudur, yahud talik suretiyle iltizam edilen cezanın lazım gelmesidir.
425 – : l’lâda. bulunan, yemininde sebat ederse i’lâ müddetinin hitamı ânında bir talâkı bain vücude gelir. Yemininde hanis olduğu, yani : zevcesine müddet içinde rücu eylediği takdirde de kasem suretiyle yaptığı i’lâdan dolayı üzorine keffareti yemin, talâk, itak, sadaka gibi bir cezaya rabt suretiyle yaptığı i’lâdan dolayı da o ceza lâzım gelir.
426 – : İ’lâ neticesinde vuku bulacak talâkı bain; müddete tâbidir, müddetin ittihadile müttehid, taaddüdile müteaddid olur.. Söyle ki :
Bir kimse, zevcesine hitaben «Vallahi ben sana tekarrüb etmiye-ceğim» diye yemin edib de bu müddet geçtiği halde tekarrübde bulunmasa bir talâk vücude gelir. Sonra nikâhı tecdid ederek yine dört ay tekarrübde bulunmasa bir talâk daha vücude gelir. Hattâ bu birinci ve ikinci talâkdan sonra araya zevci ahar da girmiş bulunsa, i’lâ yine sukut etmez. Çünkü zevce hakkındaki i’tisâf tekerrür etdiğinden ceza da tekerrür eder.
Bu, İmamı Âzam ile Imameyne göredir, imam Züfere göre talâkın vahdet ve teaddüdü, müddetin değil, yeminin vahdet ve tekerrürüne tabidir. Binaenaleyh yukarıdaki misale göre müddetin bir kerre hit&mi-le bir talâk vaki oldu mu, artık nikâhı tecdidden sonra tekarrüb bulunmamakla bir talâk daha vaki olmaz. Çünkü yemin müteaddid değildir.
427 – : Allah Tealâya kasem suretiyle olan bir yeminden dolayı keffaretin vahdet ve teaddüdü, bu yeminin vahdet ve teaddüdüne tâbidir.
Binaenaleyh bir kimse, zevcesine hitaben «Ben sana vallahi tekarrüb etmiyeceğim .vallahi tekarrüb etmiyeceğim, vallahi tekarrüb etmiyeceğim» diyecek olsa bakılır: Eğer bunlar İle jnüstakillen birer i’lâ kasdetmeyib de mücerred bir i’lâyı tekrar kasd etmiş ise i’lâ da, keffa-ret de müttehid olur. Çünkü bu gibi sözlerin tekrar maksadile söylendiği mütearefdir. Şayed bununla tekrar kasd edilmemiş olursa i’lâ müddetinin bilâ tekarrüb geçmesile yine bir talâk vücude gelir, fakat müddet, içinde tekarrüb vuku bulursa üç keffaret icab eder.
Bu, İmamı Âzam ile Imameyne göredir. îmam Züfere göre bu, hem talâk, hem de keffaret itibarile üç i’lâdır. Binaenaleyh dört ay bila tekarrüb mürur edince hemen bir talâk vaki olur, bunu müteakib de diğer bir talâk, bunu takiben de diğer bir talâk vücude gelir. Müddet içinde tekarrüb vuku bulduğu takdirde ise üç keffaret icab eder. Çünkü yemin, müteaddid bulunnıuşdur.
428 – : l’lânın müddeti, evvelce beyan olunduğu üzere i’lâi mü-neccez de yemin ânından, i’lâi muallâk da şartın vukuundan, İ’lâi muzaf da izafe edilen vaktin hululünden itibaren başlıyacağı gibi istisnayi havi bir i’lâda da müstesna olan zamanı müteakib başlar. Şöyle ki :
Bir kimse, zevcesine hitaben «Vallahi sana bir sene tekarrüb etmiyeceğim bir gün müstesna» dese derhal i’lâ müddeti başlamaz, belki o sene içinde bir gün tekarrüb eder ve senenin hitamına kadar da en az dört ay kalmış bulunursa tekarrüb gününün gurubundan itibaren i’lâ vücude gelir ve illâ i’lâ-tahakkuk etmez.
Kezalik : «Sana bir sene tekarrüb etmiyeceğim bir defa müstesna» veya «Sana bir defadan başka bir sene tekarrüb etmem» diye yemin edildiği surette de bir defa tekarrübden sonra seneden henüz dört aywel daha ziyade bir müddet kalmış ise tekarriibü müteakib i’lâ vücude jejmiş olur.
Sene zikredilmek sizin «Sana tekarrüb etmem bir gün müstesna» I diye yemin edildiği takdirde de tekarrüb vuku bulmadıkça i’lâ vücude gelmez. Tekarrüb vuku bulunca da bir müebbed i’lâ vücude gelmiş olur. (Çünkü müstesna olan günün mabadı için bir gaye yokdur.
429 – : Bir kimse, iki zevcesine hitaben «Vallahi size – ikinize tekarrüb etmem» dese her ikisi hakkında da derhal i’lâda bulunmuş olur. Binaenaleyh ikisine de tekarriıb etmeksizin aradan dört ay geçince her biri hakkında bir talâkı bain vücude gelir. Müddet içinde ikisine de tekarrüb ederse i’lâ bâtıl olub bir keffareti yemin icab eder. Fakat müddet içinde yalnız birine tekarrüb ederse keffaret lâzım gelmez. Çünkü yemin, her ikisine mukarenet hakkındadır. Amma tekarrüb etdiği kadın hakkında i’lâ bâtıl olursa da diğeri hakkında i’lâ hâli üzere baki kalır. Çünkü mahlûfün aleyh -olan mukarenet kısmen bulunmuşdur. Bedayi, Hindiyye.
« (Edmmei selâseye göre i’lâ müddetinin mürurunu müteakib hemen talâk tahakkuk etmez. Belki mulî, zevcesine rücu ile onu ric’iyyen tatlik arasında muhayyer olur. Bunlardan birini iltizam etmezse hâkim, kendisini bunlardan birini kabule icbar eder. Yine imtina ederse hâkim, aralarım bir talâkı rie’î ile ayırır.
İmam Ahmedden diğer bir rivayete göre hâkim, talâka hükm edemez, belki zevci habs ve tazyik eder, tâ ki ya rücuda veya talâkda bulunsun, imam Şafiîden de bu veçhile bir kavi mervîdir.
Mulî üzerine vacib olan talâk, bir talâkı ric’îden ibaretdir. Bunu ister mûlı ika etsin, ister hâkim ika etsin müsavidir.mam Ahmedden bir rivayete göre de hâkim tarafından ika edilecek talâk ile beynunet vukua gelir. Çünkü talâkı ric’î ile zarar mühdefl olmaz.
Mekhulden, Zuhrîden ve.Ebubekr tbni Abdirrahmandan mervî olduğuna göre de ilâ neticesinde bir talâkı ric’î tahakkuk eder. Minehül’ce-İîl, Tuhfetül’muhtaç, Elmuğni, Bedayi.)
(Zahiriyye mezhebine göre hâkim, i’lâda bulunan şahsı huzuruna celb ederek zevciyyet münasebetinde bulunmasını emr ve kendisine yemininden itibaren dört ay müddet tayin eder. Kadın, bunu gerek taleb etmiş veya buna razı olmuş bulunsun ve gerek bulunmasın. Mûlî, bu müddet içinde zevcesine mukarenetde bulunursa artık kendisine bir şey yapılmaz. Fakat imtina ederse bu müddetin nihayetini müteakib hâkim, kendisine ya rücuda bulunması veya kadını boşaması için kötekle cebr eder, ölmedikçe bundan kurtulamaz. Meğer ki mücameatden âciz bulunsun. O takdirde İisanen rücu etmesini, kadınla güzel muaşeretde bulunmasını veya onu boşamasını hâkim, kendisine emr eder. Fakat hâkim talâka hükm edemez, hükm ederse muteber * olmaz, ELmuhallâ.) [11]
İ’lanın Hükmünü Tptal Eden Şeyler :
430 – : l’lâyı inhilâle uğratan, i’lânın hükmünü tamamen veya kısmen, yani : hem bir ve hem de hins hususunda veyahut yalnız bir hususunda ibtal eden şeyler, aşağıdaki meselelerde görüleceği veçhile vaktin müruru, üç talâkın vukuu, mahlûfün aleyhin fevti ve müddet içinde fey’ = rücu vukuudur.
431 – : Muvakkat olan bir i’lâ, vaktin geçmesile tamamen bâtıl olur. Bu müddet, gerek dört aydan ziyade olsun gerek olmasın.
Binaenaleyh mûlî, bu müddet içinde tekarrübde bulunursa kendisine keffaret lâzım gelir. Bulunmazsa müddetin mürurüe beynunet tahakkuk eder, artıık i’lâ, İnhilâle uğrayıp hiç hükmü kalmaz. Yani : bundan sonra nikâh tecdid edilib de tekarrüb vuku bulsa keffaret lâzım gelmez, tekarrüb vukuibulmaksızın dört ay geçse beynunet vuku bulmaz. Çünkü bir vakit ile muvakkat olan şey, o vaktin vücude gehnesüe nihayete erer.
432 – : Mutlak veya müebbed olan bir i’lâ, mücerred vaktin mü-rurile bâtıl olmaz. Bu müddet, bilâ tekarrüb geçince beynunet husule gelir, badehu nikâh tecdid edilir de yine bir i’lâ müddeti bilâ tekarrüb geçerse tekrar beynunet tahaikkuk eder.
433 – : Üç talâk vukuile i’lâ kısmen bâtıl olur. Şöyle ki:
Bir kimse, zevcesini müebbed bir i’lâdan sonra üç talâk ile tatlik etse veya kadın hakkında bu i’lâden dolayı üç talâk tahakkuk etse de tahlilden ve nikâhı tecdidden sonra bilâ rücu dört ay daha geçse artık beynunet vaki olmaz. Fakat tekarrüb vuku bulursa keffareti yemin lâzım gelir.
Bu, îmamı Âzam ile Imameyne göredir. Çünkü filhal kaim olan bir mülki nikâha aid üç talâkın istifa edilmesile yemin inhilâle uğramış olur. İmam Züfere göre bu halde tahlilden, nikâhı tecdidden sonra da i’lânın hükmü tamamen devam eder, aradan bilâ tekarrüb dört ay geçince yine beynunet vücude gelir. Mezkûr talâkların istifa edilmiş olmasile yemin bâtıl olmuş olmaz.
434 – : Müöbbed i’lâdan dolayı dört ayın bilâ rücu geçmesile beynunet hââıl oldukdan sonra zevce, iddetini müteakib başkasile izdivaç ve bilâhare ondan da iftirak edib de tekrar mûlî ile tecdidi nikâhda bulunsa i’lânın hükmü ıbil’ittifak tamamen avdet eder. Şu kadar var ki, hu i’lânın hükmü, îmamı Âzam ile İmam Efou Yuaüfe göre yeniden üç talâk ile, İmam Muhammede göre de baki kalan iki talâk ile avdet et-mig olur. Çünkü bu iki zata göre ikinci zevcin mukareneti, üç talâkı hedm ve izale efdiği gibi bir ve iki talâkı da hedm eder. İmam Muhammede göre ise bir ve iki talâkı hedm etmez.
435 – : Mutlak veya müebbed suretde yapılan i’lâdan sonra müddetin bilâ riicu geçir esile beynunet hâsıl olub da nikâh tecdid edilmeksizin henüz iddet baki iken dört ay daha mürur edecek olsa artık başka bir talâk vaki olmaz. Çünkü bu iddet içinde zevcin tekarrübe salahiyeti yokdur ki, bunu terle etmiş olmasından dolayı zalim sayılarak hakkında ceza tekerrür etsin.
Amma mûlî, müddet içinde zevcesini bainen tatlik ve badehu tezev-vüc edib de bu müddet bilâ rücu geçecek olsa bu kadın, sabık i’lâya mebni bir talâk ile daha mübane olur.
Kezalik : Bainen ‘boşadıkdan sonra tezevvüc etmeyib de henüz iddet içinde iken i’iâ müddeti bilâ rücu geçecek olsa yine bir talâkı bain tahakkuk eder. Çünkü i’iâ, ibane ile bâtıl olmaz.
Bu mesele, İmamı Âzam ile İmameyne göredir. îmam.Züfere göre bu ikinci talâk tahakkuk etmez.
436 – : İ’iâ, i’tak veya talâk gibi mahlûfun aleyhin fevt olmasile de bâtıl olur.
Meselâ : Bir kteıse, zevcesi hakkında «Eğer ona takarrüib edersem,-fülân kölem azad olsun» veya «Fülân refikası boş olsun» deyib de badehu o kölesi veya o refikası ölse veya köle satılsa, o refika da. tatlik edilerek iddeti nihayet bulsa artık müddetin bilâ rücu geçmesile beynunet tahakkuk etmez.
Fakat daiha tekarrüb vuku bulmadan o satılmış köle, mûlînîn mülküne bir veçhile tekrar girse i’lânın hükmü avdet eder, bilâ tekarrüb,, müddetin geçmesile beynunet hâdisesi vücude gelir. Çünkü ceza, filhal kaim olan mülk ile tekayyüd etmez.
- ayed bu köle, mûlînin mülküne tekarriıbden sonra avdet ederse artık i’lânın hükmü avdet etmez. Çünkü i’iâ, tekarrüb ile bâtıl olmuş, yani : inhilâle uğramış olur.
437 – : İ’lânın hükmü, müddet içinde vuku bulacak fey’ ile de bâtıl olur.
Fey den maksad, mûlînin mûlâ anha olan zevcesine i’iâ müddeti içinde fi’len veya kavlen rücu etmesidir. Binaenaleyh fey’in vakti, i’iâ müddeti esnasıdır.
Fi’len rücu, mücameate muktedir olan bir mûlînin zevcesine cihazı tenasülünden bilfi’l tekarrübde bulunması suretile müracaat etmesi de-mekdir.
Böyle filenmüracaate muktedir olan bir mûlînin kavlen mürecati kifayet etmez.
Kavlen rücu, aralarında i’iâ bulunan zevç ile zevceden birine veya her ikisine ait bir aczi hakikîden dolayı bil’fiil tekarrüb müteazzir olduğu takdirde zevcin zevcesi hakkında «Rucu etdim», «î’lâyı ibtal efdim» demek gibi bir tabir ile müracaat etmesidir. Böyle kavlen rücua İşhad edihnesi müstahsendir. Çünkü ileride ihtilâf vukuuna meydan verilmemiş olur.
438 – : î’lâda kavlen rücunun kifayeti için göylece üç şart vardır:
(1) : Zevç ile zevceden birinde mücameate mani olacak derecede bir aczi hakikî bulunmalıdır. Meselâ : Zevceynden biri mukarenete mani bir derecede hasta olsa veya zevç, mecbub veya zevce, retka veya mücameate mütehammil olamıyacak derecede çocuk olsa veya kadın ile kocası arasında dört ay içinde mülakat kabil olmayacak derecede bir mesafe bulunsa veya zevce nâşize olub kocasından gizlense veya zevç bak-sız yere veya zevce haklı veya haksız yere mahbus olarak içtimaları kabil bulunmasa kavlen rücu kifayet eder ve illâ etmez.
(2) : Aczi hakikî, illâ zamanım tamamen muhit olmalıdır. Binaenaleyh i’lâ müddeti çıkmadan aciz zail olsa fi’len rücu lâzım
gelir, kavlen rücu bâtıl olmuş olur.
Kezalik : İ’lânın bidayetinde fi’len rücua müsait bir zaman bulunduğu hâlde bu veçhile rücu yapılmayıb da bilâhare aciz vücude gelse kavlen rücu kifayet etmez. Çünkü bu takdirde zevç, zevcesinin hukukuna evvelce tecavüz etmiş olacağı cihetle muahharan tahaddüs eden acizden dolayı mazur sayılmaz.
(3) : Kavlen rücu vaktinde zevciyyet kaim olmalıdır. Binaenaleyh mûlî, zevcesini bainen tatlik etdiği takdirde artık idde-
ti içinde kavlen rücuu kifayet etmez. Binaenaleyh nikâh tecdid edilme-yib de’i’lft müddeti bilâ rücu mürur edince i’lâdan dolayı beynunet tahakkuk eder.
439 – : Kavlen rücu için aczi hükmî kifayet etmez. Zevcin hac için ihrama girmiş olması gibi. Çünkü bu takdirde mûlî, ‘bilfiil rücua kadirdir. Bundan imtinaı takdirinde zevcesine gadr etmiş olur.
Vakıa ihram sebebile bir hakkullah tahakkuk etmigdir, buna riayet de lâzımdır. Fakat bilcümle hakkullahdan dolayı hakkı ibad sakıt olmaz. Çünkü Hak Tealâ ganîdir, abd ise nıuhtaedır.
Bu, İmamı Azam ile İmameyne göredir. İmam Züfere göre aczi hükmî takdirinde de kavlen rücu kifayet eder. Çünkü usuli şeriate nazaran aczi hükmî, aczi hakikî gibidir. Nitekim halvetin sıhhati hususunda manii hakikî ile manii şer’î = hükmî müsavidir.
440 – : Fi’len fey – rücu ile i’lânın hükmü tamamen bâtıl olur. Binaenaleyh müddet içinde fi’len rücu vuku bulunca mûlî, hanis
olarak üzerine keffaret lâzım gelir, yemin de zail olarak artık beynunet vukuuna mahal kalmaz. _
441 – : Kavlen = fey rucu ile i’lânın hükmü kısman bâtıl olur. Şöyle ki: Mûlî, böyle kavlen rücuundan dolayı yemininde bar olmakdan çıkmış sayılır. Artık müddetin bilâ tekarrüb geçmesile bey-nunet husule gelmez. Fakat bilâhare tekarrüb vuku bulursa keffareti yemin lâzım gelir. Mûlî, keffaret bakımından hanis bulunmuş olur. Böyle kavlen rücu, ‘hanis ölmakdan kurtulmak hususunda muteber değildir.
442 – Zevç ile zevce, rüeuun vukuunda ihtilâf etseler henüz müddet çıkmamış ise söz, rüeuun vukuunu iddia eden zevcin olur. Çünkü rücua henüz kadirdir, zahiri hal lehine şahadet eder. Fakat müddet çıkmış ise söz, rücuu inkâr eden zevcenindir. Zira bu takdirde zahiri hal, zevcenin lehine şahiddir.
443 – îrtidad ile i’lânın hükmü bâtıl olmaz. Binaenaleyh mûlî, bil’irtidad darı harbe iltihak, sonra da islâmiye-te avdetle nikâhı tecdid eylese i’lânın hükmü devam eder. Ziharda da hüküm böyledir. Çünkü gayri müslimlik, i’lânın, zihann inikadına ibti-daen mani olmadığından bekaen de mani olmaz. Zira beka, ihtidadan esheldir.
Bu mesele, tmami Azama göredir, imam Ebu Yûsuf e göre ilâ da, zihar da bu irtidad ile sakıt olur. Çünkü gayri müslimlik, i’lâ ile zihann sıhhatine ibtidaen mani olduğundan bekaen de manidir. Bedaî, Bahri Raik, Hindiyye.
« (Malikîlere göre i’lânın inhilâli aşağıdaki suretlerden birile olabilir:
(1) : Itkına yemin edilen rakabenin herhangi bir sebeple mûlî-nin mülkünden çıkmasile i’lâ, münhal olur. Şöyle ki:
Bir kimse «Zevceme tekarrüb edersem şu kölem azad olsun» dedikten sonra o köle, ölse veya satılsa i’lâ zail olur. Şu kadar var ki, mûlî, bundan sonra da tekarrübden imtina ederse kendisine ledettaleb bir müddet verilmeksizin talâka hükm edilerek kadının mutazarrır olmasına meydan verilmez.
Fakat i’lâ, muvakkat veya müebbed olup da köle, irsden başka bir vechiîe mûlînin mülküne avdet ettiği ve i’lâ müddetinden henüz dört aydan ziyade bir vakit de bulunduğu takdirde i’lâ, avdet eder. îrs yo-liyle kölenin avdeti ise cebri olduğundan i’lânın avdetine sebep olmaz.
(2) : Talâkına yemin edilen kadının zevali zevciyetile de i’lâ, münhal olur. Meselâ: Bir kimse «Zeynefo adındaki zevcesine tekarrüb ederse İffet namındaki refikası boş olsun» diye yemin edib de badehu iffeti müneccezen boşayarak iddeti nihayet bulsa artık i’lâ çözülmüş olur. Fakat iffeti tekrar tezevvüc ederse bakılır: Eğer i’lâ, müebbed ise veya muvakkat olub da henüz dört aydan ziyade bir müddet mevcud ise Zeyneb hakkındaki i’lâ avdet eder. Amma iffeti üç talâk ile boşadıkdan sonra badettefhlil tekrar tezevvüc ederse i’lâ avdet etmez. Çünkü talâk, mahlûfün biha hakkında’ gayesine ermişdir. Şayed i’lâdan sonra Zeynebi üç talâk ile bogayıb da zevci ahardan sonra tekrar tezevvüc eder, iffet de nikâhı altında bulunmuş olursa i’lâ yine avde tetmiş olur.
(3) : Keffareti yemin intâcil edilmesi ile de i’lâ münhal olur. Şöyle ki : Bir kimse, zevcesine tekarrüb etmiyeceğine dair Allah Tealâya kasem suretile veya nezri mutlak suretile yemin edib de badehu i’lâ müddeti geçmeden keffareti yeminde bulunsa i’lâ zail olur.
Yukarıda yazılan üç suretden birile i’lâ inhilâle uğradılmadığı takr dirde bizzat zevce veya cariye olan zevcenin efendisi, fey = rücu talebine müstahik olur.
Bu feyden maksad, zevceye halâl bir zamanda cehazı tenasülünden mukarenetdir. Zevce, bir bikr olduğu takdirde iftizaz = izalei bikr de lâzımdır. Hayz halinde mukarenet, haram olduğundan bununla i’îâ, münhal olmaz.
Zevç ile zevceden birinde mukarenete aklen, adeten veya şer’an mâni’ – cüb, retak, habs, maraz, hayz, ihram gibi bir hal bulunsa bakılır : Eğer mahlûfün bih = kendisine and içilen şey, talâkı bain, muayyen rakabenin i’takı veya ismullah veya nezri mutlak ise i’lâmn in hilâli için tatük, i’tak veya keffareti yemini ita lâzım gelir. Amma talâkı ric’î, gayri muayyen bir rakabeyi itk veya muayyen bir sadaka veya âtiye aid bir oruç gibi filhal keffareti kabil ve nafi olmayan bir şey ise i’lâmm inhilâli için kavlen rücu icab eder. Yâni’ : mûlî için bu halin, zs-valini müteakib mukarenetde bulunacağına dair vaidde bulunmak lâzım gelir.
(4) : Zevce İ’lâdan dolayı rücua aid mütalebe hakkını iskat edip kocasının mukarenet etmemesine razı olsa da bilâhare bu hakkını yine ta-leb edebilir.
Taleb vukunda î’îâ müddeti geçmiş ise hâkim, ric’iyyen talâka hükm eder. Zevç de iddet içinde i’lâyı inhilâle uğratmak şartile müracaatde bulunabilir. Fakat böyle bir inhilâl bulunmazsa müracaat, mülga olub kadm, üçüncü âdetini görmeğe başlayınca beynunet hâsıl olur, başkasile evlenebilir. Minehül’celîl, Ebülberekât).
fŞafiîlere göre de i’lânın devamı ve inhilâli şu veçhiledir :
(1) : Müddet içinde mukarenet vuku bulursa yemin münhal ve i’lâ fevt olur. Mukarenet bulmadan müddet nihayet bulursa rücu ile talâkı taleb hakkı .yalnız zevceye aid olur. Zevce, sagîre veya mecnune olursa bulûğ ve ifakatine intizar olunur. Zevcenin velîsinin veya efendisinin rau-talebeye hakkı yokdur. ,
(2) : Mutlak i’lâ -müdeti, menkûhe hakkında i’lâ vukundan, ricivyen mutallâka hakkmda ric’at tarihinden, mürtedde hakkında irtidadın zevali ânından, sagîre ve marîza hakkında da çocukluğunun ve hastalığın zevalinden itibaren cereyana başlar. Dört ay tekarrüb bulunmaksızın tam olunca zevç, tatlik ile rücu beyninde muhayyer bırakılır.
(3) : Mukarenete mani olub nikâhı ihlâl etmeyen oruç, ihram gibi şer’î ve maraz, cünûn, habs gibi hissî bir mania zevç tarafında bulunsa i’lâ müddetinin cereyanına mani olmaz. Çocukluk, hastalık gibi hissî bir mania zevce tarafında bulunduğu takdirde ise müddetin cereyanına mani olur. Bu mania zail olmadıkça i’lâ müddeti cereyana başlamaz. Nüşuz hali de böyledir.
(4) : Maraz, cünûn gibi hissî bir mania, zevce de i’lâ müddeti esnasında tahaddüs etse müddetin cereyanını kat ve izale eder, zevalini mü-teakib müddet yeniden başlar. Diğer bir kavlegöre de mütebaki müddet bu zevali müteakib devama başlar.
Zevcede bulunan veya bilâhare tahaddüs eden hayz, nifas, nafile oruç gibi şer’î manialar, İ’lâ müddetinin cereyanına bir mani teşkil etmez. Fakat esah olan kavle nazaran ihram, farz namaz ve zevcin İznile^ olan iti-kâf, bu müddetin cereyanını men ve kat eder.
(5) : Zevcede mukarenete mani bir-maraz veya hayz, nifas, ihram, farz oruç gibi bir hal bulundukça zevcinden rücu veya talâkı isteyemez.
(6) : Zevç, müddet içinde rücu edebileceği gibi müddetin hitamından sonra da rücu edebilir. Çünkü zevç, dört aym geçmesini müteakib muhayyer olacağından dilerse Hâsından rücu eder, dilerse rücu etmiyerek talâka razı olur.
(7) : Zevcde mukarenetden mutazarrır olacak suretde maraz gibi bir tabiî mani bulunursa kavlen rücuda bulunmakla mütaleb olur. Kavlen rücu «Kaadir olduğum zaman mukarenetde bulunacağım» demek gibi bir tarzda yapılır. Bu veçhile zevç, nedametini izhar etmiş, zevcesine bir nevi tarziye vermiş, yapmış olduğu ezadan vaz geçmek istediğini göstermiş olur.
Fakat zevcde ihram gibi, farz oruç gibi bir manii şer’î bulunursa asıl mezhebe göre kavlen rücu etmesi kifayet etmez. Bu halde zevcesini tatlik etmesi kendisinden istenilir.
(8) : Zevç, i’lâdan sonra zevcesine mukarenet ederek yemininde hâ-nis olunca bakılır : Eğer talâk ve itak gibi bir şeye talik suretile yemin etmiş ise o şey tahakkuk eder. Ve eğer ismi ilâhiye kasem suretiyle yemin etmiş ise kendisine keffareti yemin lâzım gelir. Ve eğer hac, oruç, sadaka gibi kurubattan bir şeye yemin etmiş ise o şeyi ifa ile keffareti yemin arasında muhayyer olur. Tuhfetül’muhtaç.)
(Hanbelî fukahasma gelince bu zevata göre de mutlak i’lâ müddeti, vemin zamanından başlar, hâkimin müddet tayinine muhtaç olmaz. Aradan bilâ tekarrüb dört ay geçtiği takdirde – evvelce beyan olunduğu üzere – zevcenin talebile hâkim, zevce rücuda bulunmasını ve bundan imti-nâı takdirinde zevcesini boşamasını eiîır eder. Zevç, bundan da imtina edince ‘hakim talâka hükm eder;
(1) : Hâkimin yapacağı talâk, bir talâkı ric’îdir. Zevç iddet içinde müracaat edebilir. Maamafih hâkim muhayyerdir. Dilerse iki veya üç talâk ile de hükm edebilir. Zira hâkim, talâk hususunda zevcin makamına kaim olmuş, onun salâhiyetine malik bulunmuş olur. Hâkim, dilerse feshe de hükm edebilir. Fesh halinde talâkın adedleri tenakus etmemiş olur.
(2) : î’lâ yapan da müddet içinde mukarenete mani habs gibi; ihram gibi bir özür bulunsa müddetin cereyanına mani olmaz. Fakat zevce de çocukluk, maraz, habs, gaybubet, nüşuz, cünun, nifas, ihram, farz iti-kâf ile siyam gibi mukarenete mani bir özür bulunsa bakılır : Eğer bu Özür, i’lânın mebdeinde mevcut ise müddet, bu özrün zevalinden itibaren başlar. Amma müddet esnasında arız olmuş ve yemin edilen müddetten henüz dört aydan fazla bir vakit kalmış ise i’lâ müddeti, bu özrün zevalinden itibaren yeniden başlar, geçmiş günler hisaba dahil olmaz. Dört ay veya daha noksan bir vakit kalmış olduğu takdirde ise i’lânın hükmü sakıt olur. Hayz hali ise i’lâ müddetinin cereyanına asla mani değildir.
(3) : i’lâ müddeti nihayet bulduğu halde zevcede hayz gibi, ihram gibi mukarenete mani bir Özür bulunsa bunun zevaline kadar rücu ve talâk talebine hakkı olamaz. Fakat maraz gibi, ihram gibi veya mazur görülecek habs gibi mukarenete mani bir özür zevç canibinde bulunsa fil-hal kavlen rücu ile memur” olur. Edasından âciz bir borcdan dolayı veya haksız yere vuku bulan habs, bu kabildendir. Haklı yere olan habs halinde ise fi’len rücu lâzımdır, kavlen rücu kifayet etmez. Aksi takdirde talâk cihetine gidilmez.
(4) : î’lâ müddeti nihayet bulduğu halde mûlî, başka bir beldede bulunsa bakılır : Eğer yolda emniyet var ise ya zevcenin yanına gelmesi veya zevcesini yanma götürmesi kendisine teklif olunur. Böyle yapmazsa talâk cihetine gidilir. Fakat yol korkunç bir halde olur veya kendisinde fi’len fey’e mani bir özür bulunursa lisanen rücu lâzım geHr.
(5) : Zevce, rücu veya talâk hakkını istemeyib de kocasını af etse bu hakkı bir rivayete göre sakit olur. Diğer bir rivayet ve ihtimale göre sakıt olmaz. Çünkü isteyiş, zararı def içindir. Zarar teceddüd ve tevali edince bu hak da devam eder. Binaenaleyh kadın, tou affından rücu edebilir. Nitekim af edilen nafakadan rücu da bu kabildendir.
(6) : Zevç, i’lâdan sonra rücuda bulunsa bakılır : ilâ, kasem suretile yapılmış ise keffaret lâzım -gelir. Ekser ehli ilmin içtihadı bu vechi-dir. Diğer bir kavle göre keffaret lâzım gelmez. Hasanı Basrînin kavli de böyledb.
t’lâ, itka veya talâka talik suretile yapılmış ise mukarenet vukuile muallâkun aleyh olan ıtk veya talâk tahakkuk eder. Şayet i’lâ, bir nezr veya sadaka, savm, salât, hac gibi taat üzerine talik suretile yapılmış ise i’lâ yapan, rücudan sonra muhayyer olur, dilerse bunları ifa eder,ve dilerse keffareti yemin ile iktifa eyler. Çünkü bu, licac ve gazabdan mün-bais bir nezrden ibaret olduğundan bunun hükmü bu veçhiledir. Elmuğnî. Keşşaf ül’kına.) [12]
Kefareti İ’lanen Mahiyyeti :
444 – : riâdan dolayı icab eden keffaret, bir keffareti yeminden iba-retdir. Bu kefaret ise alel’itlak bir rakabe – köle veya cariye azad etmek veya on fakiri it’am veya rksa eylemekden, bunlardan aciz halinde de üç gün muttasıf oruç tutmakdan ibaretdir.
« (Eimmei selâseye göre bu orucda ittisal ve tevali şart değildir.)
445 – : On fakire it’am veya iksa kâfi olduğu gibi bir fakire on gün it’am etmek de kâfidir.
Bu it’am,fakirleri sabahlı ve akşamlı doyurmak suretile olur. Bu hu-susda katıksız sade buğday ekmeğile it’am da kâfidir.
On günlük taamın bedelini bir günde on fakire veya on günde bir fakire vermek de caizdir. Bir sadakai fıtr, bir günlük taama muadildir. Yani : her günlük taamın bedeli, buğdaydan yarım sa’, arpadan bir sa’dır. Bunların kıymetini vermek de kifayet eder. Bir sa’dan murad, bin kırk dirhem mikdarıdır.
446 – : Kisvenin aşağı mikdarı, bedenin tamamını setr eder ve orta haili kimselere münasib olub üç aydan ziyade dayanabilen bir parça li~ basdır.
Bu, îmam Âzam ile In>am Ebü Yusüfe göredir. İmam Muhammede göre bedeni üryan sayılmayacak derecede setr eden, kendisile namaz kılı-nabilen bir parça libasdan ibaretdir. Kadınlara verilecek libas ile beraber bir de hımar – baş örtüsü bulunmalıdır. Çünkü “kadınların başları avrettir, açık olduğu halde namaz kılamazlar.
447 – : Keffareti yeminin masrafı, zekâtın masrafı gibidir.
Binaenaleyh zekât kimlere verilebilirse keffareti yemin de onlara verilebilir. Bunlar ise ihtiyaçlarından başka nisab mikdarı mala, yani : en az yirmi mıskal altına veya,iki yüz dirhem gümüşe veya bunların kıymetçe muadillerine malik bulunmıyan müslim fakirlerdir.
448 – : Yemin edenin yesar ve fakirlik halleri, hanis olduğu zamana göre değil, keffareti eda edeceği zamana nazaran muteber olur.
Binaenaleyh bir kimse, yemininde hanis olduğu zaman rakabe azad etmeğe veya it’am veya iksaya kadir olduğu halde keffareti eda zamanında bunlardan âciz bulunsa keffaretini oruç ile eda eder.
Bilâkis hanis olduğu zaman fakir iken keffareti eda zamanında rakabe tahririne veya it’am ve iksaya kadir olsa oruç ile keffaretde bulunması kifayet etmez.
(imam Şafiîye göre bu hususda yemin eden şahsın hanis olduğu zamandaki vaziyeti nazara alınır. Keffaret vereceği zamana itibar olunmaz.)
449 – : Oruç ile keffaretin cevazı için bu oruç müddetince acz devam etmelidir. Şayed henüz üç gün oruç tamam olmadan rakabe tahririne veya ifam ve iksaya kudret hâsıl olsa oruç ile keffaret, kifayet etmez.
450 – : Yemine muhalif hareketle hanisiyyet husule gelmedikçe keffaret yapılamaz. Bu muhalefetden evvel yapılan keffaret; bir kurbet, bir sadaka sayılırsa da kefaret yerine kaim olamaz. Çünkü keffaret, bir raa1-siyyet ve cinayetin af ve setri içindir. Hanisiyyetden mukaddem ise böyle bir ma’siyyet tahakkuk etmiş değildir.
{îmam Şafiîye göre mal ile olan keffaret, hanisiyyetden mukaddem de verilebilir.)
451 – : Halâli tahrim, bir nevi yemindir.
Binaenaleyh bir kimse, halâl olan bir şeyi kendisine haram kılsa, meselâ : «Şu malım, şu elbisem veya şu cariyem veya fülânın şu malı şu mülkü bana haram olsun» dese de bilâhare o şeyi ibahede bulunsa, yani : onu kendisine mubah kılmaya kalkişsa üzerine keffareti yemin lâzım gelir. Çünkü bu suretle yemin, mün’akid olub o şey ligayrihi haranı olmuş olur. (îmam Şafiîye göre bu suretle yemin mün’akid olmaz. Çünkü bu. kalbi mevzu demekdir. Binaenaleyh bundan dolayı keffareti yemin lâzım gelmez. Şu kadar var ki, bundan zevceler ile cariyelerin haram kılınmaları müstesnadır.) Bedayi, Kenz şerhi Aynî, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar, Hindiyye. [13]
L’lanın Sebebi Ve Hakkındaki Ahkâmın Hikmeti Teş-Rüyyesi :
452 – : î’lânın sebebi, çok kerre zevç ile zevce arasında zuhur eden bürudetden, huşunetden, sui imtizacdan ibaretdir: Bu bakımdan i’lâ mek-ruhdur, mezmumdur, uhrevî mes’uliyeti calibdir.
Fakat i’îâ hâdisesi, meselâ çocuğunu henüz emzirmekte bulunan bir zevcenin – yeniden çocuğa kalmasından korkması veya mücameatden tab’an müctenib bulunması gibi bir sebebe mebni – rızasına mükarin o-lursa mekruhiyyet kalmaz. î’lâ, bazan da bir tecrübei nefs maksadına müstenid bulunur. Şöyle Bir kimse, zevcesinden her nedense iftirak etmek emelinde bulunur, bu iftiraka taahmmül edib edemiyeceğini anlamak için bir müddet mu-karenetde bulunmıyacağına yemin eder, bu müddet esnasında hem muka* renetin maslahata muvafık olub olmıyacağını düşünmeye müsaid bir vakit bulur, hem de zevcesine olan temayülâtının derecesini anhyarak ona göre kararım verir.
riânın ahkâmına müteveccih olan hikmeti tesriiyyeye gelince i’lâ, haddi zatında zevcenin hukukuna bir tecavüz demekdir. Bu cihetle bir nevi zulümdür. Bu zulmün cezasız kalması, dairesinin tevessüüne meydan verir, bir takım kimselerin böyle bî insafâne hareketlerde bulunmalarına cür’etbaş olur. Binaenaleyh i’lâda bulunan şahıs, yaptığı yemîne riayet etmediği takdirde keffaretle veya deruhde etdiği cezanın tahak-kukiîe müateb olur. Yemininde sebat ederek refikasının zararına meydan verdiği takdirde de nikâh nimetinden mahrum kalır, zevcesile aralarında beynunet hâsıl olarak kadın zulümden kurtulur.
Fukahai kiramın beyanatına nazaran i’lâ, zamanı cahiliyetde bh muaccel talâkı bain idi. Şeriati islâmiyye, bunu müeccel bir talâkı bain kılmış, zevciyyet rabıtasının hemen çözülmesine müsaade etmeyib dört ay gibi her veçhile işin neticesini düşünmeye kâfi bir müddet ile takyid etmişdir.
Diğer bir rivayete göre i’lâ müddeti zamanı cahiliyetde bir veya iki sene idi. Kadınlar bu uzun müddet içinde muallâk bir halde kalır, ne zevciyyet münasebetinden müstefid olur, ne de serbestisine kavuşarak başka birisile zevciyyet tesis edebilirdi.
Şeriati islâmiyye ise kadınların bu yüzden pek mutazarrır olacaklarını nazara almış, i’lâ müddetini dört aya hasr ederek bu mezmum hareket için bir mania vücude getirmiş, bununla beraber hem yeminlerin kıymet ve ehemmiyetini korumak, hem de kadınların hukukunu siyanet etmek hikmet ve maslahatını istihdafda bulunmuşdur. [14]
Ziharin Mahîyyeti Ve Rüknü :
453 – : Ziharin mahiyyeti, ıstılah kısmında da yazıldığı üzere : Bir kimsenin kendi zevcesini veya onun rakabesini veya nısf, sülüs gibi bir uzvı şayiini kendisine nikâhı müebbeden haram bulunan bir kadına veya anın bakılması caiz olmayan bir uzvuna teşbih etmesi demekdir ki, böyle bir teşbihde bulunan şahsa «Müzahir», kendisine teşbih edilen kadına da «müzaherün biha» denilir.
454 – : Ziharin rüknü, ziharı sarahaten veya delâleten icab eden her hangi bir tabirdir ki, buna «müzaherün bih) denir.
Meselâ! «Sen bana veya bence anamın arkası gibisin», «Ben sana1 müzahirim», «Ben sana zihar etdinı», «Senin rakaben kız kardeşimin zah-ri = arkası gibidir» tabirleri sarihdir.
Sen bana anamın batnı” veya “fahzi” veya “uzvı tenasülü gibisin” tabirleri de sarih tabirlere mülhakdır.
“Sen bana anam gibisin”, “Sen bana anam gibi haramsın” sözleri de kinayatdan olub zihare delâlet eden tabirlerdendir.
455 – : “Sen bana haramsın” sözü, İmamı Azam ile İmam Ebu Yusüfe göre zihardan kinaye olabilir. Yani: Bununla zihara niyyet edilirse zihar tahakk’uk eder. Fakat İmam Muhammede göre bununla zihar vücude gelmez. Çünkü bunda halftl, harama teşbih edilmiş değildir. El-bedayî.
“(Malikilere göre zihar, zevceyi veya cariyeyi veya bunlardan birinin her hangi uzvunu haram olan bir şeyin zahrine veya sair bir cüz’ üne benzetmekdir. Bu tarife göre cariyeler hakkında da zihar carîdir.
Ziharda kullanılan tabirler, sarih ile kinaye kısınlarına ayrılır. Ne-seben, rızaen veya musareheten veya mülâaneten nikâhı müebbed suret-de haram olan bir kadının zahrine teşbih, sarihdir. Nikâhı müebbeden haram olan bir kadının zahrinden başka bir uzvuna veya herhangi bir ecnebiyyenin veya erkeğin zahrine yapılan teşbih de kinaye kısmına dahildir.
Ziharı sarih, talâka sarf edilemez. Yani : Bununla yalnız talâk kasd edildiği iddia edilse de meşhur olan kavle göre tasdik edilmeyib yine zihar tahakkuk etmiş olur. Fakat kinaye kısmile talâk kasd edildiği, iddia olunsa hem diyaneten hem de kazaen tasdik olunur.
«Sen bana validem gibisin», «Sen benim validemsin» tabirleri de ki-nayet kısmmdandır. Bunlar ile keramet ve ihtiram, şefkat veya ihanet itibarile teşbih kasd edilirse zihar tahakkuk etmez. Muhtasarı Ebizzi-ya, Şerhi Muhammedi Hırs’.)
«Şafiîlere göre zihar, zevceyi veya onun cismi, nefsi, bedeni gibi bir uzvunu nikâhı müebbeden haram olan herhangi bir kadına veya onun cismi, nefsi, bedeni, zahri gibi bir uzvuna teşbih etmekdir.
Göz, baş, ruh gibi uzuvlara yapılan teşbih ile zihar kasd edilmedikçe zihar tahakkuk etmez. Çünkü bunlar ile alelekser keramet ve ihtiram kasd edilir. «Sen benim validem gibisin» sözü deböyledir. Bununla hiçbir şeye niyyet edilmediği takdirde ne talâk ne de zihar vücude gelmez. Çünkü asi olan, hürmet ve keffaretin ademidir.
Ecnebiyyeye, mutallâkaya, mülâaneye, hürmeti muvakkate ile haram olan kadına ve herhangi bir erkeğe teşbih, lâguvdur, bununla zihar vücude gelmez. Tuhfetürmuhtac.)
(Hanbelîlere göre de zihar, zevceyi veya onun herhangi sabit bir uzvunu müebbeden veya muvakkaten nikâhı haram olan bir kadın veya o kadimn sabit bir uzvuna veya herhangi bir erkeğe veya onun sabit bir uzvuna teşbih demekdir.
Saç, diş, tırnak, kan, arak, gözyaşı gibi bir şeye teşbih ise zihar değildir. Çünkü bunlar, gayri sabitdir. Zevce teşbih de böyledir. Keşşafül’kına’.)
(Zahiriyyeye göre zihar, yalnız zahr = arka tabirini zikr ile ve yalnız valideye lâakal iki defa teşbih ile tahakkuk eder. Başka herhangi bir uzvu, herhangi bir şahsın bir uzvuna teşbih ile zihar vücude gelmez. El-muhallâ.) [15]
Ziharin Ehli, Mahalli Ve Şakaiti :
456 – : Zihârm ehli, şeraitini cami olan zevcdir. Zihârın mahalli de zevcdir.
Zihârm şeraitine gelince bunlar da müzahire, müzaherün minhâya. müzâherün bihaya ve müzaherün bihe aid olmak üzere şunlardır :
(1) : Müzahir, hakikaten veya hükmen âkil, baliğ, müteyakkız olmalıdır.
Binaenaleyh mecnunların, matuhların, medhuşjerin, mübersemlerin, mugmaaleyhlerin, naimlerin, gayri baliğlerin ziharları muteber değildir. Çünkü zihar, muzir tasarruflardan olduğu cihetle bunların bu gibi tasarrufları sahih olmaz. Bu hususdaki hürmet hükmü,bunlara şâmil bulunmaz.
Fakat muhtînin, mükrehin, ve bil’ihtiyar müskiratdan birini kullanarak sarhoş olan şahsın ziharı muteberdir. Çünkü bunlar, ‘bükmen âkil ve müteyakkizdirler.
(2) : Müzahir, müslim olmalıdır. Çünkü bu hususdaki nassi şer’î müslümanlara muhtesdir. Zihar ile muvakkat bir hürmet sabit olub kef-faret ile nihayet bulur. Bir gayri müslim ise keffarete ehil değildir.
(3) : Müzahir, erkek olmalıdır.
Binaenaleyh bir kadın, kocasına karşı zi’harda bulunsa, meselâ : «Sen bana validemin zahri gibisin» dese bu, lâğv olur. Bununla ne hürmet ne de keffaret lâzım gelir, müfta bih, olan budur.
Fakat İmam Ebu Yusüfe göre buunla zihar vücude gelir. Aralarında mücameat vuku bulursa zevceye keffareti zihar eder. Haflen îbni Zi-yad’e göre de zevce hakkında yalnız keffareti yemin lâzım gelir.
(4) : Müzaherün minha, zevce olmalı ve teşbih onun ya tamamına veya nısım, rubu, sülüs gibi bir cüz’i şayiine veya re’s, rakabe gibi şahsiyet yerinde kulanılan bir uzvuna aid bulunmalıdır.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine hitaben «Sen bana anamın arkası gibisin» dese müzahir olacağı gibi «Senin bağın» veya «Yarın validemin arkası gibidir» dediği takdirde de müzahir olmuş olur.
Fakat «Senin elin veya ayağın validemin arkası gibidir» dese bunun la zihar vücude gelmiş olmaz.
Ric’ıyyen mutedde de zevce hükmündedir. Anrnıa bâinen mütedde hakkında zühar cari olamaz. Çünkü beynunet ile zaten hürmet sabit olduğundan zihar ile tahrime mahal yoktur. Cariye ile ecnebiyye de böyledir.
(5) : Müzaherün biha olan kadınlar. Müzahire nazaran nikahlan ne-seb rezâ, veya musaheret sebebile müebbeden haram olan takımdan olmalıdır.
Binaenaleyh neseben veya rezaan validelerile kain validelere, evlâdın zevcelerine, kız kardeşlere, halalara, teyzelere teşbih ile zihar tahakkuk eder. Fakat zevcenin kız kardeşine, selâsen mutallâkaya veya bir mecusiyyeye teşbih ile zihâr vücude gelmez. Çünkü bunlardaki hürmeti nikâh; müebbed değildir, muvakkatdir, kabili zevaldir.
Kezalik : Birkimse, zevcesini kendi babasının veya oğlunun mezniy-yesine teşbih etse İmam Ebu Yusüfe göre müzahir olur. Çünkü bu kadının nikâhı kendisine müebbeden haramdır. Fakat İmam Muhammede göre müzahir olmaz. Zira bu kadının hürmeti mahalli ictihaddır. Nitekim kim kimse, zevcesini kendi mezniyyesinin validesine veya kızına teşbih etdiği suretde de zihâr vücude gelmez. Çünkü bu da mahalli ictihaddır, müzaherün biha olan bu kadın, müzahire müebbeden haram sayılmayabilir. Şafiiyyeye göre de zina ile hürmeti musahere sabit olmayacağı malûmudur.
(6) : Müzaherün biha, nisa cinsinden olmalıdır.
Binaenaleyh bir kimse zevcesini kendi babasının veya oğlunun arkasına veya herhangi bir uzvuna teşbih etse bununla zihar vücude gelmez. Çünkü zihar hakkındaki nas, nisa hakkında varid olmuşdur.
(7) : Müzaherün biha, müzahir için bakılması caiz olmayan zahr, batn, fahiz gibi bir uzuv olmalıdır.
Binaenaleyh bir kimse, zevcesini kendisine nikâhı müebbeden haram olan kadınlardan birinin meselâ yüzüne, eline veya başına benzetse bununla zihar vücude gelmiş olmaz.
(8) : Müzaherün bih olan söz, kinaî tabirlerden olunca bununla zi-hare niyyet edilmiş olmalıdır. Şöyle ki :. sarih tabirler ile olan ziharda niyyete ihtiyaç yokdur. Meselâ Bir kimse, zevcesine «Sen bana validemin zahri gibisin» dese bununla myyete muhtaç olmaksızın zihar tahakkuk eder. Hattâ bununla keramet ve ihtirama, talâka veya i’lâya niyyet edilmiş olsa da yine zihar vücude gelir. Çünkü bu tabir, ziharda sa-rihdir.
Kezalik : Bununla evvelce yapılmış olan bir zihr kasd edildiği iddia edilse diyaneten tasdik edilirse de kazaen tasdik edilmez.
Fakat «Sen bana validem gibisin» veya «Sen bana validem misillisin» denilse bu, niyyete muhtaç olur. Çünkü bu, bir kinaî tâbirdir.
Binaenaleyh zevç, bununla zihâre niyyet etmiş olunca müzahir olur. Talâka niyyet etmiş ise talâk vücude gelir. Yemine niyyet etmiş ise i’lâ tahakkuk eder. Mücerred kadr ve menzilte niyyet etmiş ise lâğv olub âdeta «Sen bence anam gibi muhteremsin» denilmiş olur.
Teşbih edatım hazf ile Sen benim anamsın», «Sen benim kızımsın» veya «hemşiremsin» denilmesi de böyledir. Şu kadar var ki zevceye bu veçhile hitab edilmesi, tahrimen mekruhdur.
(9) : «Sen bana validem gibisin» kinaî tabiriyle hiçbir şeye niyyet edilmediği takdirde bu söz, lâğv olur. Bununla zihar vücude gelmez.
«Sen bana validem gibi haramsın» tabiri ise mutlaka tahrimi müstel-zimdir. Bunun tayin için zevcin niyyetine müracaat olunur. Bununla talâka veya zihare niyyet edilince o veçhile talâk veya zihar sabit olur. I’lâya niyyet edilmiş olunca da i’Iâ tahakkuk eder, hiçbir şeye niyyet edilmemiş olunca yine zihar vücude gelir. Elbedayi, Hindiyye, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar, FethüTkadîr.
(Yukarıdaki meseleler, Hanefiyyeye göredir, imam Mâlike ve Za hiriyyeye göre bir cariyenin mevlâsı da cariyesi hakkında zihara ehildir. Bu cihetle cariye de müzaherün minha olabilir.
Eimmei selâseye göre de bil’ihtiyar sekrânın ziharı muteberdir. Fakat imam Şafiîye göre muhtîin, mükrehin ziharı sahih değildirîmam Ahmed’e göre de mükrehin ziharı muteber olmaz. Ebu Sevr ile Münzir’in kavilleri de böyledir.
imam Mâlik’e göre müzahirin müslim olması şart değildir. Fakat imam Şafiî ile imam Ahmede göre talâkı sahih olan her zevcin zihan da sahihdir. Binaenaleyh gayri müslimlerin talâkları muteber olduğundan ziharları da muteberdir. Zira bu hususdaki nas, mutlâkdır, gayri müs-limler ise hurumat kabilinden olan şerayi ile mükellefdirler, onların da i’tak ve it’am suretiyle keffaretde bulunmaları sahihdir.
Eimmei selâseye göre de kadın, müzahir olmaz. Fakat Zührî ile Ev-za’îye göre kadın da böyle bir teşbih yapınca müzahir olmuş olur.
Eimmei selâseye nazaran kadın, müzahir olamayacağından böyle bir teşbihde bulunmasından dolayı kendisine keffaret de lâzım gelmez. Fakat imam Ahmedden diğer bir kavle göre bu halde kadına keffareti yemin lâzım gelir. §u kadar var ki, kadına rızasile tekarrüb bulunmadıkça bu keffaret icab etmez. Tekarüb ikraha mukarin olursa veya tekarrüb-den evvel talâk veya mevt vuku bulursa yine keffarete mahal kalmaz. Mâlikiyyeden tbnül’kasıma ve imam Ahmedden diğer bir rivayete göre müzaherün binanın nisa cinMnden olması şart değildir. Babamn veya sair bir erkeğin veya bir meytenin veya bir behimenin arkasına teşbih ile de zihar vücude gelir. Fakat imam Ahmed’den diğer bir rivayete göre bununla zihar vücude gelmez. Ekseri ulemanın kavülleri de böyle-dir. Elmuğnî.) [16]
Ziharda Şart Olmayan Şeyler
457 – : Müzahirin hür olması şart değildir.
Binaenaleyh müslim olan kölelerin de ziharları sahihdir. Çünkü zi-harda tahrim vardır. Köleler ise tahrime ehildirler.
458 – : Ziharda zevcenin hurre olması şart değildir. Binaenaleyh tamamen cariye olan bir zevce hakkında zihar carî olacağı gibi müdebbere, Ümmi Veled veya mükâtebe olan zevce hakkında da zihar carî olabilir.
459 – : Zihârın ikrahdan, hezilden hâlî olması şart değildir. Binaenaleyh mükrehin, hâziün ziharları da sahihdir.
460 – Zihârda tekellüm şart değildir.
Binaenaleyh müstebîn olan kitabetle ve dilsizin malûm olan işaretiyle de zihâr tahakkuk edebilir.
461 – : Zihârın şartı hıyardan hâlî olması şart değildir. Binaenaleyh şartı hıyar ile, meselâ : zevcenin üç gün muhayyer olması şartiyle yapılan bir zihârda muteberdir.
462 – : Zihârın her halde müneccez olması şart değildir. Binaenaleyh ziharda tenciz, carî olduğu gibi talik, tevkit, zercıane veya mülki nikâha izafe, de carî olabilir.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine «Sen fülân yere gider isen bence validem gibisin» dese bu şartın vücudu ânından itibaren zihâr vücude gelir.
Kezalik : «Sen gelecek ayın ilk gününe kadar bana validemin arkası gibi haramsın» deae o müddete mahsus olmak üzere zihar tahakkuk eder.
Kezalik : «Sen yarından» veya «gelecek aydan itibaren validemin zahri gibisin» dese o andan itibaren zihar husule gelir.
Kezalik : Bir erkek, “bir ecnebiyye hakkında «Ben seni tezevvüc edersem bana validemin zahri gibi haramsın» deyib badehu onunla ev-lense zihar sabit olur.
463 – : Allah Tealânm meşiyyetine talik edilen zihar, münakid olmaz .
Meselâ’: Bir kimse, zevcesine «Sen bana inşallah anam gibi haramsın» dese bununla zihâr tahakkuk etmez. Elbedayi, Elbahrülrâik, Hindiyye, Dürri Muhtar.
« (Sair mezahibi fıkhiyyemize göre de müzahirin hür olması şart de ğildir. Kezalik zevcenin hurre olması da şart değildir. Ezcümle fıkhı Hanbelîde deniliyor kî : Kebîre olsun sagîre olsun, müslime olsun zim-miyye bulunsun, tekarriibu mümkün olsun olmasın her zevce hakkında zihar, sahihdir. imam Mâlik ile imam Şafiininkavleride böyledir. Ebu Sevre göre ımıkareneti mümkün olmayan – retka gibi – bir zevce hakkında zihâr, sahih değildir.
Mâlikîlere göre mukarenetden âciz olan mecbud, hısıy, şeyhi fâni gibi kimselerin zihâra ehl olub olmamalarında ise iki kavi vardır.
îmam Şafiiye göre zihâr için mülki nikâhın filhal sabit olması şarttır. Binaenaleyh mülki nikâha izafe suretiyle olan bir zihâr, sahih olmaz.
imam Şafiî ile imam Ahmede. göre de zihânn meşiyyeti ilâhiyyeye taliki muteber değildir.
Maükîlerce de başkasının meşiyyetine talik edile» zihar, o meşiy-yetin vücudüne tevakkuf eder. Meşiyyet bulunmazsa veya meşiyyetin vukuu bilinmezse zihar hükmü carî olmaz. Elmuğnî, Şerhi Ebil’berekât, Düsukî.) [17]
Zihârın Hükmü
464 – : Ziharın hükmü, aşağıdaki meselelerde görüleceğiüzere zevç ile zevce arasında keffaret vukuuna kadar mücameatin ve şehvetle lems ve takbil gibi istimtam hürmeti ve zevcenin münasebatı zevciyyenin devamım talebe selâhiyetdar olmasıdır..
465 – : Müzahir, keffaretde bulunmadıkça müzaherün minha olan zevcesine tekarrübde ve ondan istimtada bulunamaz. Bu, dinen memnudur.
Zevce içinde zevci müzahirini keffaret verinceye kadar kendisiyle mücameat ve istimtada bulunmakdan meii etmek icab eder.
466 – : Müzaherün minha olan kadın, zevci keffaretde bulunmadığı takdirde mahkemeye müracaatle zevcinin keffaret vererek zevcî münasebetlere devam veya kendisini tatlik etmesini isteyebilir. Bu halde hâlde hâkim, müzahire keffaret vererek zevcesiyle münasebâta devam etmesini veya onu boşanmasım emreder. Kabul etmediği suretde evvelâ habs ile, sonra da darb ile cebirde bulunabilir.
Müzahir, keffaretde bulunduğunu iddia ederse tasdik olunur. Meğer ki kizb ile maruf bulunsun.
467 – : Müzahir, keffâretden mukaddem tekarrübde, istimtada bulunacak olsa bu hareketinden dolayı taib ve müstağfir olması ve keffaretde bulunmadıkça bir daha o yolda hareket etmemesi icab eder.
468 – : Bir kimse, müteaddid zevcelerine bir lâfz ile veya müteaddid lâfızlar ile bir meclisde veya muhtelif meclislerde zihârda bulunsa üzerine zevceleri adedince keffaret lâzım gelir.
Kezâlik : Bir kimse, bir zevcesine müteaddid lâfızlar ile bir meclisde ziharda bulunsa üzerine yine o mikdarda keffaret lâzım gelir. Çünkü tahrim, teaddüd etmiş olur. Meğer ki diğer lâfızlar ile birinci ziharı kas-detmiş, onu haber vermek istemiş olsun. O halde yalnız bir keffaret icab eder.
469 – : Zihâr, talâkın adedlerini azaltmaz ve müddet uzasa da bey-nuneti icab etmez. Çünkü zihar, mülkün zevalini müstelzim değildir.
Binaenaleyh zihardan sonra talâk, muhalea, i’lâ yapılabilir ve zevç ile zevceden herhangisi vefat etse diğeri kendisine vâris olur. Bedayi. Hindiyye, Haniyye.
« (Eimmei selâseye göre de müzahir, keffaretde bulunmadıkça zevcesine tekarrüb edemez. Tekarrüb ederes ayrı keffaret lâzım gelmez. Fakat Said tbni Cübeyr’den, Zührîden, Katade’den rivayet olunduğuna göre bu müzahire iki keffaret lâzım gelir. Bazı zevata göre de bu halds keffaret büsbütün sakıt olur. Çünkü keffaret; tekarrübden evvel lâzımdır. Evvelce tekarrüb vuku bulunca keffaretin vakti fevt olmuş olur.
imam Mâlike ve imam Şafiînin kadîm kavline ve Hanbelî mezhebinin zahirine nazaran meclis teaddüd etsin etmesin, te’kid veya istinaf kasd edilmiş olsun olmasın bir zevce hakkında mükerreren vuku bulan zihar ile yalnız bir keffaret lâzım gelir. Şu kadar var ki keffâretden sonra yine zihar vuku bulursa bundan dolayı da ayrıca keffaret lâzım gelir. imam Safiye göre müteaddit zevceler hakkında bir lâfz ile vuku bulan zihardan dolayı da yalnız bir keffaret icab eder.
Katade’ye göre zihardan sonra kadın vefat ederse müzahir olan kocası keffaretde bulunmadıkça varis olamaz. Elbedayi, Elmuğnî.) [18]
Zihar Hükmünün Nihayet Bulması
470 – : Zihârın hükmü, keffaret ile nihayet bulur.
Binaenaleyh keffaret yapıldıkdan sonra tekarübe mani olan hürmet, zail olmuş olur.
471 – : Ziharın hükmü, zevç ile zevceden birinin vefatile de nihayet bulur. Artık keffarete lüzum kalmaz. Çünkü bu halde hükmi zihârın mahalli fevt olmuş olur. Bir şeyin bekası ise mahalsiz tasavvur olunamaz. Demek ki, mücerred zihar ile keffaret her halde icab etmiyor.
472 – : Zihânn hükmü, muayyen vaktin çıkmasiyle de nihayet bulur.
Şöyle ki : zinârlar, ya mutlak veya muvakkat olur. Mutlak olan ziharın hükmü yalnız keffaret ile veya mevt ile nihayet bulur. Muvâkkat olan ziharın hükmü ise vaktin çıkmasiyle de nihayet bulur. Artık keffarete lüzum kalmaz.
Meselâ : Bir kimse, zevcesine «Sen bana bir gün» veya «bir ay» veya «bir sene validem gibisin» dese muvakkat bir suretde ziharda bulunmuş olur. Bu takdirde o muayyen vaktin çıkmasiyle ziharın hükmü biter, keffarete lüzum kalmaksızın zevcî münasebâta mübaşeret olunabilir. Çünkü zihar, yemin mesabesindedir. Yeminde tevkît carî olduğundan zihârda da carî olur.
473 – : Mülki nikâhın talâk gibi bir sebeble zevalinden dolayı ziharın hükmü bâtıl olmaz.
Binaenaleyh müzahir, zevcesini bainen tatlik, badehu tekrar tezev-vüc etse zihânn hükmü yine cereyana başlar, keffaret bulunmadıkça tekarrüb caiz olmaz.
Kezalik : Müzahir, cariye olan zevcesini satın almakla nikâhı zail olsa yine hakkındaki zihar hükmü devam eder, keffaret bulunmadıkça aralarında mukarenet caiz olamaz. Bedayi, Bahri Raik, Hindiyye.
(tmam Mâlike, imam Ahmede ve Ataya göre de ziharın hükmü vefat ile nihayete erer. Fakat Tavus’a, Mücahide, Şa’bî, ile Zührî’ye, Ka-tade’ye göre mücerred zihâr ile keffaret lâzım gelir. Çünkü zihar, bir münker sözdür, bu cihetle keffareti müstelzimdir.
İmam Şafiîye göre müzahir, zihârdan sonra talâka müsait olacak kadar bir vakit geçer de zevcesinden ayrılmazsa keffaretle mükellef olur. Çünkü bu kadar bir vaktin geçmesi geçmesi bir avd = bir mukarenet mesabesindedir.
imam Şafüye göre de zihârda tevkit muteberdir. Fakat diğer bir kavlüne göre tevkit bâtıl olub zihâr teebbüd etmiş olur. Çünkü zihâr, talâka müşabihtir. Talâkın tevkite ihtimali olmadığı gibi ziharın da ihtimali yoktur. İmam Mâlikin mezhebi de bu veçhiledir, imam Şafiînin başka bir kavline göre de bu, esasen zihar sayılmaz.
Hanbelî kitablarında deniliyor ki: müzahir, zevcesini tatlik, badehu tezevvüc etse kefaret vermedikçe kendisine mukarenette bulunamaz. Talâk gerek üçden az olsun ve gerek olmasın, Ata’nın kavli de böyledir. İmam Şafiînin ise bu hususda üç kavli vardır. Üçüncü kavline nazaran eğer beynunet, üç talâk ile hâsıl olmuş ise tezevvücden sonra zihârm hükmü avdet etmez ve illâ eder.
Malikîlerin kavilleri de bu veçhiledir. Şöyle ki : bir veya iki talâk-dan sonra tecdidi nikâh bulunsa zihar avdet eder. Velev ki zevci sani bulunmuş olsun. Fakat üç talâk ile veya üçüncü talâk ile tatlikden sonra badettahül nikâh tecdit edilse zihâr avdet etmeyib münhal olur. Ee-dayî, Elmuğnî, Şerhi Muhammedi Hırşî.)
(Zahiriyyeye göre keffareti zihâr, ne müzahirin ne de müzaherün anhanın mevtiyle ve talâk vukuile sakıt olmaz. Müzahir Ölünce vasiyet etmiş olsun olmasın bu keffaret, re’si malinden ifa edilir. Çünkü bu, düyuni ilâhiyyedendir. Bu cihetle bu, düyuni nâs üzerine mukaddemdir. Elmuhallâ.) [19]
Keffaret! Zîhâren Mahiyyetî, Şartı Vücubı Ve Nevileri :
474 – : Keffareti ziharın mahiyyeti, zihar vukundan sonra zevciy-yet münasebetinin devam edebilmesi için rakabe azad etmek veya muayyen bir müddet oruç tutmak veyahut fukaraya itamı taamda bulunmak suretiyle yapılacak bir vecîbeden ibaretdir.
475 – : Keffareti ziharın şartı vücubı ise kudretdir. Şöyle ki: bu keffaret, evvelâ r”akabe azad etmek suretiyle yapılır. Buna kadir olmayan bir müzahir, iki ay oruç tutar, buna da muktedir olmayan müzahir, altmış fakire ifamı taamda bulunur. Bunların hiçbirine kudreti olmayan bir müzahere ise bu keffaretin vücubi teveccüh etmez. Çünkü kudret bulunmayınca fî’lin vücudi müstehil olur.
476 – : Keffareti ziharın nevileri, rekabe tahrir etmekden, iki ay oruç tutmaktan veya altmış fakire sabahlı ve akşamlı itamı taamda bulunmakdan ibaret olmak üzere üçdür/ Nitekim aşağıdaki meselelerde tafsilâtı görülecektir.
477 – : Bir müzahir, rakabe, yani: köle veya cariye azad etmeğe muktedir ise keffaret niyyetiyle bir rakabe azad eder. Bu rakabenin müslim, baliğ olub olmaması müsavidir. Elverir ki, kendisinden mak-sud olan menfaatin cinsi, külliyen fevt olacak derecede şahsında bir kusur bulunmasın. Bu cihetle âmâ olan, velâ ya’kil bir halde mecnun bulunan veya iki ayağı veya iki eli kesilmiş olan rakikler keffaret için
kifayet etmez.
Kezalik müdebbereler, ümmi veledler, kitabet bedelini kısmen ödemiş olan mükâtebler de keffaret için kâfi değildirler. Çünkü bunların zaten hürriyete istihkakları vardır.
478 – : Rakabe azadında kadir olmayan bir müzahir, iki ay muttasıl oruç tutar. Bu oruç, ay başına tesadüf ederse hilâle itibar olunur. Tesadüf etmezse altmış günden ibaret bulunur. Bu günler, mukim olan bir müzahir hakkında Ramazanı şerife ve menhî olan günlere müsadif olmamalıdır.
479 – : Oruca da muktedir olmayan bir müzahir, altmış fakire sabahlı, akşamlı olarak taam yedirir. Bu taamın katık ile beraber buğday ekmeği olması müstahsendir. Maahaza yalnız buğday ekmeği olması da kâfidir. Fakat arpa veya darı ekmeği olduğu takdirde katık da bulunmalıdır.
Bir fakire bu veçhile altmış gün taam yedirmek de kifayet eder,
480 – : Keffaret için ibahe suretiyle ifamı taam, caiz olduğu gibi altmış fakire birer sadakai fıtır mikdarı şey temlik etmek de caizdir. Bu şey, yarım sa’ buğday veya bir sa’ arpa olabileceği gibi bunların bu mikdar unları, kavtları veya kıymetleri de olabilir.
Bir fakire bu msbette altmış gün ibahede veya temlikde bulunmak da kâfidir. Fakat bir fakire altmış günlükN taam birden ibahe veya temlik edilecek olsa yalnız bir günlük taam yerine kaim olur.
481 – : Yüz yirmi fakire bir günde bir defa taam yedirilse kifayet etmez. Bunlardan en az. altmış fakire bir defa daha taam yedirmek icab eder. Velev ki bir günde olsun. Çünkü herhalde fakirlerin iki vakit itam edilmesi lâzımdır.
Bu iki vakit, sabahlı ve akşamlı olabileceği gibi yalnız sabahları veya akşamları da olabilir. Elverir ki, her fakire iki sabah veya iki akşam yemek yedirilmiş olsun.
Bir fakire sabahleyin zeval vaktine kadar iki defa yemek yedirmek de yetişir.
482 – : Keffaret de ibahe ile temlikin beynini cem etmek de caizdir. Binaenaleyh altmış fakire bir sabah veya akşam yemek yedirilmesi, bir sabah veya akşam yemeğinin de bedelen verilmesi kifayet eder,
483 – : Keffaret hususunda yesar ve i’sarın vücudu keffaretin yapılacağı vakte göre taayyün eder. Meselâ: müzahir, zihar zamanında zengin iken tekfir = keffareti eda zamanında fakir bulunsa oruç ile kef-faretde bulunması kifayet eder. Aksi takdirde kifayet etmez.
484 – : Keffaretin masrafı, zekâtın masrafı gibidir. Binaenaleyh usul ve fürua, memlûklere, zevç veya zevceye vuku bulacak ibahei taam veya temlik ile keffaret eda edilmiş olmaz.
Meselâ: bir kimse, keffaret akçesini kendi babasına veya kölesine veya zevcesine veremez. Çünkü bu keffaretin nef’i maddîsi yine kendisine ait bulunmuş gibi olur.
Bu mesele, imam Ebu Yûsüf’e göredir. Zahiririvaye de bu veehile görüldüğünden muteber olan budur.
485 – tmamı Âzam ile îmamı Muhammed’den. bir rivayete göre, harbîlere, müste’minlere keffaret için yapılan ibahe veya temlik kifayet etmez. Fakat zimmîlere yapılan ibahe ve temlik kifayet eder.
486 – : Hür olan bir müzahirin emriyle yerine başkası fakirlere ifamda bulunabilir. Fakat böyle bir müzahirin emriyle başkasının re-kabe azad etmesi, îmam Ebu Yûsüf’e göre caiz ise de îmamı Âzam ile İmam Muhammed’e göre caiz değildir. Amma bu müzahirin emriyle bir bedel mukabilinde başkasının rekabe azad etmesi bil’ittifak caizdir. El-bedayi, Reddül’muhtar, Hindiyye.
« (îmam Mâlik ile İmam Şafiîye ve îmam Ahmedden bir kavle göre zihârdan dolayı azad edilecek rekabenin müslim olması şartdır. îmam Ahmedden diğer bir rivayete göre bunun zimmî olması da kâfidir. Ata ile Nehainin ve Sevrî ile Ebu Sevr’in kavileri de böyledir.
İmam Şafiîye ve îmam Ahmedden zahir olan rivayete göre ifam suretiyle olan keffaretde temlik lâzımdır. Vacib olan mikdarı ibahe kifayet etmez. Ve yine bu iki zata göre mutlaka altmış fakire temlik lâzımdır. Bundan az olamaz. Her fakire ifam = temlik edilecek şey; buğdaydan bir müd, arpadan veya hurmadan yarım sa’dır. Ata ile Evzaînin kavileri de böyledir. İfam suretinde tetabu lâzım değildir.
Keffaretin masrafı hususunda İmam Şafiî ile İmam Ahmedin kavi ieri de îmam Yûsuf’un yukarıda yazılı kavli gibidir. îmam Şafiî ile îmam Ahmedden bir kavle göre müzahir olan bir köle yalnız oruç tutmak suretiyle keffaretde bulunur. îmam Ahmedden diğer bir kavle göre köle, efendisinin iznile mal ile de keffaretde bulunabilir. Evzaî’nin, Ebu Sevr’in mezhebleri de böyledir.
Keffaret hususunda müzahirin zengin veya fakir olması, îmam Mâ-lik’e göre de keffaretin yapılacağı vakte göre taayyün eder. Hanbelî fukahası diyorlar ki, keffaretde ezheri rivayete göre vücub haline itibar olunur. Binaenaleyh müzahir, vücub halinde zengin bulunsa rekabe tahririnin vücubî tekarrür eder. Sonra fakir olmasiyle sakit olmaz. Bilâkis vücub halinde fakir bulunsa oruç icab eder, badehu zengin olmasiyle rekabe azad’etmesi icab etmez.
İkincibir rivayete nazaran hallerin ağlâzına itibar olunnr. Yani: Vücubi zamanından keffareti eda zamanına kadar olan müddet içinde. i’taka kudret bulunursa keffaret için i’takdan başkası kifayet etmez, îmam Şafiînin ikinci bir kavli de böyledir. Bu zatın üçüncü bir kavline göre de itibar, eda haletinedir. Elmugnî.)
(Zahiriyye mezhebine göre oruç ile keffaretde bulunması icab eden bir şahıs, bilâhare oruç tutmakdan âciz kalsa artık i’tak ve ifam suretiyle keffaretde bulunamaz. Muahharan oruç tutmaya kadir’ olunca iki ay muttasıl oruç tutar. Buna muktedir olmaksızın ölürse bu orucu onun namına velîsi tutar. Elmuhaîlâ.) [20]
Kefareti Zihâkın Vakti Edası
487 – : Keffareti zihârın edası, gerek rekabe azad etmek ve gerek oruç tutmak ve gerek ifamı taamda bulunmak suretiyle olsun. Her halde avuddan, yani: münasebeti zevciyye icrasına mübaşeretden mukaddem olmalıdır.
Binaenaleyh böyle bir arizuda bulunan müzahir evvelâ köffaretde bulunur, sonra nıukarenete ikdam eder.
488 – : Oruç ile keffaret esnasında müzahir, müzaherün minha olan zevcesine geceleri de tekarrüb edemez. Kasden veya nisyanen te karrübde veya şehvetle mes ve takbii gibi devaiî tekarrüfcde bulunacak olsa oruca yeniden başlaması icab eder.
Kezâlik bir özre mebni olsun olmasın tetabüa muhalif olarak iftarda bulunsa yine orucu yeniden tutmaya başlamak lâzım gelir. Fakat Unutarak yiyip içmek oruca münafi olmadığından keffarete de mani olmaz.
489 – : İtamı tam suretiyle olan keffaret esnasında vaki olacak tekarrüb veya devaiî tekarrüb, ifamın istinafını = yeni bağdan yapılma» sim icab etmez. Bedayi, Hindiyye, Dürri Muhtar.
{Malikîlere göre kefaret tamam olmadıkça müzahir, zevcesine tekarrüb, ondan istimta edemez, yalnız kendisine bakabilir. Binaenaleyh it’am esnasında mukarenet yapılırsa istinaf lâzım gelir, yani : yeniden altmış fakire it’am icab eder. İmam Şafiîyc ve îma.m Ahmedden bir kavle göre ise icab etmez.
Maahaza Malikîlere göre it’am suretiyle olan keffaret, münasebeti zevciyye vukuundan sonra da yapılabilir. İmam Ahmedden bunu muk-tezi bir kavi rivayet olunmuşdur.
Keffaretden mukaddem telezzüzde, meselâ lems ve takbil gibi bazı hareketlerde bulunmak, İmam Mâlik ile îmanı Şafiîden ve İmam Ah-meden birer kavle göre lâbeisdir. Bunun hürmeti iddia olunamaz.
Kezalik : oruç ile keffaret yapılırken geceleyin vuku bulacak mu-karenetle İmam-ı Mâlike, îmam-ı Ahmede ve Sevrîye göre tetabu’, mün-kati olur, yeniden iki ay oruç tutmak lâzım gelir. Fakat İmam Şafiîye ve İmam Ahmedden diğer bir kavle göre tetabu’, kesilmiş olmaz.
İmam Mâlike, İmam Ahmede ve îmanı Şafİînin kadîm kavline naza ran oruç ile kefaret esnasında bir Özre, meselâ: korkunç bîr hastalığa mebni iftar edilse yalnız mütebaki günleri ikmal İcab eder. Özürsüz yere iftar edildiği takdirde ise istinaf lâzım gelir. Fakat İmam Şafiînin cedit kavline nazaran iftar, bir özre müste-nid olsa da yine tetabu’, mün-kati olur. Çünkü kendi filile iftar etmiş bulunur. Sefer için iftar etmesi gibi. Elmuğnî.)
(Zahiriyyeye göre de müzahir, i’tak veya oruç suretiyle keffaretde bulunmadıkça zevcesine tekarrüb edemez. Hattâ onun bir uzvuna temas-da bile, bulunamaz. Şayed böyle bir hareketde bulunsa keffareti itmam edinceye kadar bir daha böyle hareketde bulunmadan kaçınır. Fakat it’am ile keffaret takdirinde keffaretden mukaddem tekarrüb haram değildir. Elmuhallâ.) [21]
Keffareti Zihâkın Sebebi Vücubî Ve Hikmeti Teşriyyesi :
490 – : Keffareti zihârın sebeoi, ya zihardır veya avddir, yani : zevciyyet münasebetinin devamına azimdir veyahut zihâr ile avdin mec-muudur. Şöyle ki :
Zihârdan dolayı erkek, zevcesinin hukukuna tecavüz etmiş, onu zevciyyet haklarından kısmen olsun mahrum Bırak mis. dır. Bu, bir gadirdir. Bu gadre derhal nihayet vermek lâzımdır. Buna nihayet vermek ise keffaretin vücudine mütevakkıfdır. Binaenaleyh bu bakımdan bizzat zi-har, bu keffaretin vücubine bir sebebdir.
Avde gelince müzahir, bir mâ’siyet irtikâb etmiş, zevcesinden istifade etmek hakkını elinden çıkarmadır. Bilâhare bu mâsiyete nihayet
verib zevcesinden istifadeye azm edince kendisine teveccüh eden keffaret vecibesi, tahakkuk etmiş oluyor. Binaenaleyh bu bakımdan da avd, keffaret için müstakil bir sebeb olmuş oluyor.
Zihâr ile avd’dan her biri böyle birer itibar ile keffarete sebeb olunca her ikisinin sebeb olacağı evleviyyetde kalır. Cumhurun kavli da böyledir.
« (Şafiîlerin bu hususda üç kavileri vardır. Şöyle ki keffaretin sebebi, avddir. Avdden maksad ise ya tekarrübdür veya tekarrübe azm-dir veya zihârı müteakib zevceyi tahtı nikâhda tutub, kendisinden firkat imkânı zamanında müfarekat etmemekdir. Bu son kavi, daha kuvvetli sayılmaktadır. Bir kere avd bulundu mu artık keffaret lâzım gelir. Badehu firkat vukuiyle keffaret sakıt olmaz.
Ziharı muallâkda zevceyi nikâhda tutmak suretiyle olan avd, şartın vukuundan itibaren başlar.)
491 – : Keffareti ziharm hikmeti teşriiyyesine gelince : zihar, esasen mezmumdur, uhrevî mesuliyeti calibdir, kizbi manızdan ibaret cahilane bir hareketdir. Nitekim âyeti celîlesi bunu nâtıkdır.
Yani zevceleri hakkında ziharda bulunanlar, bilmelidirler ki zevceleri kendilerinin anaları değildir. Anaları ancak kendilerini doğurmuş olanlardır. Onlar her halde çirkin, yalandan ibaret bir söz söylemiş oluyorlar. Maamafih Allah Tealâ.af edicidir, setr edicidir. Bu sözlerinden nedamet edib rücu etdikleri, keffaretde bulunarak tevbekâr oldukları takdirde de afvi ilâhîyye mazhar olacaklardır.
Zihâr, cahiliyet devrelerinde bir nevi talâk idi ki, bir şahıs, zevcesini sevmez ve onun başkasiyle evlenmesini de istemezse hakkında ziharda bulunurdu. Artık o kadın, ne koca sahibesi bulunurdu, ne de başkasiyle evlenmeğe salahiyetli olabilirdi. Yüksek islâm şeriatı, bu itisafa nihayet vermiş, zihâr ile filhal zevciyyetin zevalini kabul etmiş, bununla yalnız zevcî münasebetin icrasını haram kılmış, fıkhı tabiriyle mahal hakkındaki tahrimi, münasebeti zevciyyeden ibaret olan bir fi’lin mu-vakakten tahrimine tahvil etmişdir. Bu muvakkat tahrimin nihayet bulması ise keffaret vecibesinin ifasına lihikmetin merbut bulunmuşdür. Çünkü müzahir, bu hareketinden dolayı bir bir te’dibe, bir cezaya müstahik olmuş, ve bu gibi gayri lâyık hareketlerin genişlenmesine mani olacak bir müeyyideye lüzum görülmüşdür.
Maahaza her müslüman, Allah Tealânm hükmüne itaat etmeyi kabul etmiş, gerek Aîlahü âzimüşşanın ve gerek umum mahlûkların hukukuna riayet eylemeyi deruhte eylemişdir. Bu ahde muhalif bir hareket ise her müslüman için derhal töbeyi icab eder. Zihar ise bu ahde bir
muhalefet demekdir. Zira müzahir, bu hareketiyle Hak Tealâmn halâl kıldığına haram hükmünü vermiş, zevcesine ve zevcesini kendisine teşbih etdifi mahremine hakaret etmiş, hürmetde kusur etmiş, cemiyet arasında fena bir numune getirmiş, âmmenin intizam ve ahengine münafi bir hâdiseye sebeb olmuşdur.
Binaenaleyh müzahir, bir tevbeye muhtacdır. Keffaret ise tevbenin mütemmimidir, tövbenin haricî bir nişanesidir, maddî ve manevî zararın bir nevi tazmini demekdir.
Evet., müzahir, keffaret verince tövbesini izhar etmiş, bu hareketinden mutazarrır, müteessir olanlara bir nevi tarziye vermiş oluyor. Bahusus rekabe azad edildiği takdirde cemiyetin bir ferdi, hürriyyetine ka-vuşdurulmuş, âmmeye karşı bu veçhile bir cemile gösterilmiş olacakdır.
Fukaraya it’am suretiyle yapılacak bir keffaret ile de yine cemiyet hayatına hizmet edilerek âmme hukukunu müteessir eden fena bir ha-rketden dolayı âmmeye bir tarziye verilmiş olacakdır.
Oruç ile yapılan keffaret ile de müzahir; halini ıslaha, ahlâkını teh-zibe çalışmış, cemiyete nafi bir uzuv olacağım göstererek yapdığı gayri lâyık bir muameleden dolayı nedametini isbat etmiş bulunacakdır.
Velhâsıl keffaret, bir cezadır, bir nedamet alâmetidir ve bir nevi tâ-tadir, bir ma’siyyetîn elîm neticelerinden kurtulmaya bir vesiledir. İşte bu gibi hikmetlere, maslahatlara mebnî de meşru bulunmuştur. Keffaret için riâ ile cinayet bahsine de müracaat! [22]
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
LİANE, HİVARİ TEFRİKA, IDDETLEKE AİDDİK
İÇİNDEKİLER : ilanın mahiyyeti ve keyfiyyeti. Lianı İcab edib et-miyen bazı sözler. Iiânın evsafı. Iâânın şartları, liândan evvel lâfzın sü-butü. lianı iskat eden şeyler. Lianm hükmü. lian ile nesebi kat etmenin şartlan. lianm sebebi ve hikmeti teşriiyyesi.
Zevç ile zevce hakkında hiyan tefrika sebeb olub olmayan illetler, tn-net ve cüb sebebiyle olan tefrikler. Innet ile mecbudiyetden başka illetler sebebiyle olan tefrikler. Bazı illetlerden dolayı tefrika hüküm verilebil-raesinin hikmeti teşriiyyesi. Zevceynin sui imtizaçlarından dolayı yapılacak tefrikler. Hakemlerin tayinlerindeki hikmeti teşrüyye.
tddetin mahiyeti ve zevç ile zevcede cereyanı. Iddetin vücubünün sebebi ve mebde’ ve müntehasi. Iddetin nevileri ve müddetleri, tddetlerin teceddüdü, tedahülü, tegayyürü ve intikali, tddetin inkızasının malûmiy-yeti. Zeyi – müddeti hayz, iddet hususunda, gayri müslimeler. tddetin ahkâmı. İddetin hikmeti teşriiyyesi. [23]
Lianın Mahîyyett Ve Keyfîyyeti :
492 – : Lian, lân maddesinden alınmıştır. Lân ise tard, îb’ad, nefrin manasınadır. Bu maddeden telâun, mülâanede söğüşmek, bir birine îâ-net okumak demekdir. Yine ayni maddeden ll’tian da bir şahsın kendi nefsini beddua etmesi, meselâ : şöyle yapmış ise hakkında lanet hân olması demektir. Maamafih han lâfzı, lanetin cem’i de olabilir.
Fıkıh ıstılahınca lian «yemîn ile müekked, lân ve gazab lâfızlarına makrun olarak zevç ile zevce tarafından – aşağıdaki mesele veçhile – yapılan dörder şahadetden ibaret» dir ki, zevç hakkında haddi kazf ma-makamına, zevce hakkında da haddi zina makamına kaim olur. Kazf ise şetm etmek, zina isnat eylemek manasınadır. Hudud bahsine müracaat!
493 – : Bir kimse, zevcesine zina isnad etse veya çocuğunun nesebini kendisinden nefy eylese indettaleb hâkimin huzurunda toplanarak evvelâ zevç «zevcesine zina isnadı» veya «zevcesinin doğurduğu çocuğun nesebini kendisinden nefy hususunda sadıklardan olduğuna» dört defa eş-hedü billâh diye şahadet eder, beşinci defada «Eğer zina isnadında» veya «çocuğun nesebini nefy hususunda kâziblerden ise Allah Tealânın laneti üzerine olsun» diyerek her defasında zevcesine işaretde bulunur.
Sonra zevce de «Zevcinin kendisine zina isnadında» veya «çocuğunun nesebini nefy hususunda kâziblerden olduğuna» dört defa eşhedü billâh diye şehadet eder, beşinci defada «eğer zevci zina isnadında» veya «çocuğun nesebini neyf hususunda sadıklardan ise üzerine Allah Tealâ’nın gazabı olsun» diye bed duada bulunur.
494 – : Bir kimse, zevcesine hem zina İsnadı ve hem de çocuğunun nesebini nefy suretiyle kazefde bulunmuş, meselâ “Sen zaniyesin, bu doğurduğun çocuk da benden değildir” demiş olursa şu veçhile liân yapılır.
Evvelâ zevç: “Eşhedü billâh ben bu zevceye zina isnadında ve çocuğunun nesebini nefy hususunda sadıklardanım ” diye dört defa şahadet eder, beşincf defa da! “Eğer bu zina isnadında ve bu nesebi nefy hususunda kâziblerden ise üzerine Allah’ın laneti olsun” diye kendisine lanet okur.
Sonra da kadın “Eşhedü billâh bu kocam bana zina isnadında ve çocuğumun nesebini nefy hususunda kâzibterdendir” diye dört defa şehadet eder. Beşinci olarak da “Eğer zevci kendisine zina isnadında ve çocuğunun nesebini nefy hususunda sadıklardan ise kendi üzerine Allah’ın gazabı olsun”der.
Bu veçhile mülâaneyi müteakib hâkim tarafından beyinlerinin tefrikine karar verilir. Nitekim atiyen tafsilâtı görülecekdir.
495 – : Liân icrası için taleb vukuunda hâkim, bir hata eseri olarak ilk evvel zevceye sonra da zevce Han yapdırsa zevcin Hanından sonra zevceye tekrar lian yapdırması muvafık olur. Maahaza mülâane bu ve hile iade edilmeyib tefrika hükm edilse – ictihad mahallî oldğundan- hüküm, nafiz olur.
(Zevcİfi Hanında lanet, zevcenin liaründa da gazab taoırleri Kullanılıyor. Bunun sebebini beyan için. Mâliki kitablarmda deniliyor ki Zevç. bu lian ile zevcesini veya çocuuğunu kendi ailesinden teb’id etdiği için onun hakkında lanet okumak nıünasib bulunuyor. Kadın ise kötü hareketiyle kocasını igzab etmiş olacağı cihetle onun da üzerine gazab ile dua etmesi uygun bulunmuşdur. Binaenaleyh aksini iltizam kifayet etmez.
İleride de işaret olunacağı üzere Malikîîere göre gayri müslimler arasında Han icrası mecburî değildir. Bunlar Handan imtina ederlerse cebi olunmazlar, belki bu hususda kadınlar, kocalarına üzüntü verdiklerinden dolayı te’dib olunurlar ve kendi milletlerinin hâkimlerine red edilirler. Bu hâkimler, kendi dinlerine göre karar verirler, hükümlerine müdahale edilmez. Fakat Hane muvafakat ederlerse hıristiyan kadınları keni-selerinde, Yahudi kadınları bîalerinde, mecusî kadınları da âteşkedele-rinde lianda bulunur. Muhtasarı ^bîzziya, EbüFberekât, Düsûkî.)
(Şafiî kitablannda da deniliyor ki : zina fazihası, kazf cürmünden daha çirkindir. Bu cihetle zevcenin şahadetinde gazab, zevcin şahadetin-, de de lanet zikredilmektedir. Çünkü azab ile intikam mânasına olan gazab, rahmetden uzaklık mânasına olan lânetden daha ağırdır.
Şafiî fukahası diyorlar ki: lian, mekân ve zaman itibariyle tağliz olunur. Yani: lian için alakadarlarca en şerefli bir mekân, bir zaman in-tihab edilir. Meselâ : Müslümanlar için cuma günü ikindiden sonra bir cami minberi önünde lian yapılır. Zimmîlerin lianları da havralarında, kiliselerinde, ateşkedelerinde icra edilir. Tuhfetül’muhtac.
Lian esnasında sulâhadan hiç olmazsa dört zat da hazır bulunmalıdır. Bütün bunlara riayet edilmesi, Han hâdiselerini azaltmak, yalan yere liane tevessülden halkı men etmek, islâm şiarını izhar eylemek gibi maslahatları mutazammındır.)
(Hanbelî fukahası da diyorlar ki: Lian, hâkimin veya onun makamına kaim olan bir zatın huzurunda yapılır. Kadın Han esnasında hazır değilse kocası onun adını, nesebini tasrih eder.
Lian esnasında müslümanlardan bir cemaatin • bulunması müstahab -dir. Ebül’hattaba göre Hanın tazim edilen bir mekânda, bir zamanda yapılması da müstahabdir. Bu zamandan maksad, ikindiden sonra olan zamandır. Elmuğnî.) [24]
Lîanı Îcab Edib Etmeyen Bazı Sözler ;
496 – : Bir erkek, zevcesine «Ey- zaniye!» ve^a. «Sen zina etdin» veya «Ben senin zina etdiğini gördüm» dese Hanı mucib bir kazifde bulunmuş olur. Zevce hakkındaki bu kazif, haddi değil. Hânı icab eder. Zevcesine böylece kazif eden bir erkeğin, liândan imtina ederse taleb vukuunda lian edinceye kadar habsi lâzım gelir.
497 – : Bir kimse, zevcesine «Ey zaniye kızı zaniye = rosbu kızı rosbu» dese hakkında hem Hân, hem de haddi kazif lâzım gelir. Çünkü zevceye kazif, Hânı, kain valideye, kazif de haddi müstelzimdir.
Bu halde her ikisi bu haklarını talep ederlerse evvelâ had cezası icra dilir, artak h’âne ehliyet kalmaz. Fakat yalnız zevce hakkım taleb ederse yalnız lian yapılır, badehu validesi de hakkını isterse o zaman had
de İcra edilebilir.
Kazif zamanında zevcenin validesi ber hayat değilse liân ile haddi taleb hakkı zevceye aid olur. Bu takdirde evvelâ had icra edilir, Hâne mahal kalmaz. Meğer ki zevce evvelâ liân talebinde bulunmuş olsun.
498 – : Bir kimse, müteaddit zevcelerine bir lâfz ile veya ayrı ayrı lâfızlar ile kazif de bulunsa bakılır : Eğer o kimse Hâne ehil isel bu zevcelerinden her biri için ayrıca Hâne tabi olur. Liâne ehil değilse yalnız bir haddi kazif lâzım gelir. Çünkü haddi kazifde tedahül carîdir.
O kimse, liâna ehil olduğu halde zevcelerinden bazıları üâne ehil olmasa yalnız bu ehil olmayanlardan dolayı Hân lâzım gelmez.
499 – : Bir kimse, bir gahsı zevcesiyle mücameatde bulunur bir halde gördüğünü söylese bununla kazifde bulunmuş sayılmaz. Zevcenin müstekreh olarak veya bir sabî ile mücameatde bulunduğunu söylediği takdirde de kazif olmuş olmaz.
Bir erkeğin zevcesine «Sen haram bir suretde mücameatde bulundun» veya «haram olarak vatıy edildin» demesi de liânı icab etmez. Çünkü bu halde kadına zina isnadı, tahakkuk etmiş olmaz.
500 – : Bir kimse, zevcesinin çocuğu hakkında «Bu çocuk zinadandır» veya «Bu çocuk benden değildir» dese nesebi nefy etmek suretiyle liânı mucib bir kazifde bulunmuş olur. Fakat zevcesine «Bu çocuğu sen doğurmadın» dedi takdirde Uân lâzım gelmez. Şu kadar var ki, vilâdeti ikrar eder veya kabile, vilâdete şahadetde bulunur da badehu «Bu benim oğlum değildir» derse liân lâzım gelir. Zira bu hal de kazif, tahakkuk, etmiş bulunur.
501 – : Bir kimse, zevcesinin hamli hakkında «Bu hamil, benden değildir» dese bu söz, imamı Azama göre liânı icab etmez. Çünkü bu hamlin filhal mahiyyeti meçhul ve bir rîhden, bir intifandan ibaret olması melhuzdur. Fakat İmameyne göre bu nefy tarihinden itibaren altı aydan evvel çocuk dünyaya gelirse liân lâzım gelir. Altı aydan ekserde gelirse liân icab etmez. Çünkü bu takdirde çocuğun kazif zamanında mevcudiyeti müteyakken sayılma
Amma «Sen zina etmişsin, gebe bulunuyorsun» denilmesi bil’ittifak liâm mucibdir.
502 – : Bir erkeğin zevcesine «Sen eğer gebe isen zaniyesin» demesi haklarında liânı icab etmez. Çünkü kazfin şarta ta’liki caiz değildir. Bedayi, Bahri Raik, Hindiyye. (Eimmei selâseye göre bir kimse, muhsan olan zevcesine kazifde bulunsa hakkında had lâzım gelir ve fışkına hükm olunur, şahadeti reddedilir .Meğer ki bir beyyine ikame etsin veya kendisi liân talebinde bulunsun.)
Had için hudud mebhasine müracaat!
(Maliki fukahasından bazılarına göre bir kimse, zevcesine hitaben zina etdiğini görmüş olduğunu tasrih veya çocuğunun nesebini nefy etmeksizin mücerred «Sen zina etdin» dese veya «Ey zaniye!..» diye söylese bundan dolayı had ve liân icab etmez.
Mâlikîlere göre hamlin nesebini nefiy, sahilidir. Bunun için muayyen bir müddet yokdur. Elmuğnî, Ebüîberekât.)
(îmam Şafiîye göre de hamli nefy etmekden dolayı liân icra edilerek neseb kat edilebilir, imam Ahmede göre ise vaz’ı hamilden evvel liân yapılıb yapılamıyacağına dair iki vecih vardır. Bir veçhe göre liân yapılamaz. Çünkü çocuk henüz tahakkuk etmemisdir.
Elmuğnî’de deniliyor ki : Bir kimse, zevcesine «Ey zaniye!» demekle zevce de «Ben seninle zina etdim» dese ikisine de had lâzım gelmez. Çünkü kadın, bu söziyle kocasını, tasdik etmiş olur. Böyle bir kerre ikrar etmesi ise zevce hakkında haddi icab etmez. Şafiîlere göre ise bununla zevç hakkında had lâzım gelir. Zira zevcenin bu mukabelesi, onu tasdik değil, belki örfe nazaran reddir.
Kezalik ; Zevç «Ey zaniye!.» demekle zevce de «Sen benden daha zanîsin» dese ikisine de had lâzım gelmez. Ebu Sevre, ashabi re’ye göre zevcenin bu sözü, kazif değildir, imam Şafiîye göre de kaHf niyyetiyle söylenmemiş ise kazif sayılmaz. Fakat Kadı’ya. Eb’- Kasımı Hırkî’ye göre bununla zevce hakkında had lâzım gelir. Çünkü zevcine kazifde bu-lunmuşdur. Zevç hakkında ise had lâzım gelmez. Zira zevcesi kendisini tasdik etmişdir.
Kezalik Zevç «Ey zaniye!.» demekle zevce «Belki zanî sensin» dese her biri diğerine kazf etmiş olur. Binaenaleyh her birine haddi kazif lâzım gelir. Şu kadar var ki, zevç bu haddi iddiasına beyyine ikame etmekle veya liânda bulunmakla iskat edebilir. Fakat zevce beyyine ikame etmedikçe kendisinden haddi iskat edemez. Muğnî.)
(Zahİriyyeye göre bir kimse, zevcesine mutlaka zina isnad etse veya adım tasrih ettiği bir şahıs ile zinada bulunduğunu iddia eylese hâkim, o kimse ile zevcesini talebleriyle mukayyed olmaksızın mahkemeye celb ederek istizahda bulunur. Hâkim, evvelâ zevcden iddiasına beyyine ister, beyyine ikame ederse zevce hakkında haddi icra eder, beyyine ikame edemezse üâne davet eder. Zevç liânda bulununca kendisinden had sakıt olur. Ldânda bulunmazsa hakkında haddi kazif icra edilir. Hâkim, zevcin iltiâ-nım müteakib zevceye iltiânda bulunmasını enir eder. Zevce de liânda bulununca hadden kurtulur, nikâhları münfesih olur. Elmuhallâ.) [25]
Liânın Evsafı :
503 – : liân, bir vecibedir. Zevç ile zevceden herhangi biri, kazif vukuundan dolayı mülâane talebinde ısrar ederse hâkim, liân icrasına mecbur olur. Şöyte ki : zevce liân talebinde bulunduğu takdirde hâkim, zevce cebr eder, ya liânda veya nefsini tekzibde bulunmadıkça kendisini habisden çıkarmaz.
Bilâkis zevç liân talebinde bulunduğu halde zevce imtina etse hâkim tarafından habs edilir. Liânda veya isnad edilen fazihayi ikrarda bulunmadıkça habiftden çıkarılamaz.
504 – : L,iânın af ve ibraya, sulhe ihtimali yokdur. Çünkü liân, zevç canibinde kazif yerine, zevce canibinde haddi zina makamına kaimdir.
Bunlarda ise afuv, ibra, sulh carî değildir.
Binaenaleyh kadın, kocasını murafaadan evvel af etse veya onunla bir mal üzerine musalehada bulunsa bu, muteber olmaz. Musaleha takdirinde bedeli sulhu red ederek liân dâvasında bulunabilir.
505 – : Liân, tekadümi zaman ile sakıt olmaz.
Binaenaleyh zevce, liân idiasını terk etdiği halde bilâhare tekrar iddiada bulunsa dâvası «mesmu olur. Çünkü bu, kendi hakkıdır. Hak ise te-kadüm ile sukut etmez.
506 – : Liânda niyabet carî değildir.
Binaenaleyh zevç ile zevceden birinin bir şahsı,Hâne vekil tayin etmesi sahih olmaz. Çünkü liân, had menzilesinde ye min vechin şahadet veya yemin mahiyetinde olduğundan niyabete ihtimali yokdur. Şu ka-.dar var ki, zevce kendisine, kazif edildiğini beyyine ile isbat için birisini tevkil edebilr.
Bu, imamı Âzam ile İmam Muhammede göredir, imam Ebu Yusüfe göre bu tevkil de caiz değildir. Bedayî, Hindiyye, Reddi Muhtar.
(İmam Şafiîye göre lian, bir vecibe değildir. Esasen zevce kazfin-den dolayı haddi kazif lâzım gelir. Zevce hakkında da isnad edilen fazi-hadan dolayı, vaki ise haddi zina icab eder. Şu kadar var ki, bunlar liân yoliyle bu hadlerderi kurtulabilirler. Çünkü liân takdirinde tearuz vaki olur, iki tarafdan hiç birinin sıdkı tebarüz etmemiş olacağından hiçbiri hakkında had icrasına imkân kalmaz. Velhâsıl : ilândan imtina, habsi icab etmez ve liân talebi yalnız zevce aid bir hak olduğundan yalnız zevcenin talebiyle liân yapılamaz. Bedayi.)
(Mâlikîlere göre zevç, liândan, nükûl edib sonra hadden evvel lianda bulunmak istese bu talebi kabul edilir. Yalnız îbni Rüşde göre kabul edilmez. Çünkü zevcin liândan nükûlü, kazfi ikrar demekdir. Bu ikrarından rücuu ise caiz değildir.
Bilâkis zevce, liândan nükûl etdikden sonra liân talebinde bulunsa bu talebi kabul edilmez. Çünkü bu nükûle zevcinin hakkı teallûk etmişdir, artık bundan zevce rücu edemez. Yalnız Ibni Rüşde göre zevcenin bu talebi kabul edilir. Zira zevcenin bu nükûlü, zinayı ikrai* demekdir. Bu ik rardan rücu ise caizdir. Muhtasarı Ebizziya, Muhammedi Hırsının şerhi, Aliyyi Adevînin haşiyesi.) [26]
Liân Yapılabilmesi Îçin Vücudi İktiza Eden Şartlar:
507 – : Liân icra edilebilmesi için kazif ile makzufe, yalnız kazi-fe, yalnız makzufe, nefsi kazfe aid olmak üzere – aşağıdaki meselelerde yazılı olduğu üzere – bazı şartlar vardır. Bu şartlar bulunmadıkça liân yapılamaz.
508 – : Zevç ile zevceden her biri, şahadet ve yemine ehil, yani âkil, baliğ, hur, müslim, natık, kazifden dolayı evvelce gayri ınahdud bulunmalıdır. Çünkü Uân, lâ’net ve gazebe makrun, yemin ile müekked şa-hadetden ibaretdir. Binaenaleyh şahadete, yemîne her ehil olan, liâne de ohildir. Bunlara ehil olmıyaniar ise liâne de ehil değildirler.
Bu halde âkil ile mecnuna, mecnun ile âkile arasında, baliğ ile gayri baliğe ve baliğe ile gayri baliğ arasında, hür ile cariye ve hürre ile memlûk arasında, müslim ile gayri müslime ve gayri müslim ile ihtidat eden zevcesi arasında, nâtık ile ahres arasında, kazifden dolayı mahdud ite gayri mahdude ve mahdude ile gayri mahdud arasında mülâane carî olamaz.
509 – : Zevç ile zevce arasındaki nikâh, bir nikâhı sahih olmalıdır. Duhul bulunsun bulunmasın. Binaenaleyh bir kimse, nikâhı fâsid ile almış olduğu bir kadına kazifde bulunsa liân lâzım gelmez. Çünkü fâsid bir nikâh, hakikaten nikâh değildir.
510 – : Zevceyn arasındaki nikâh, beynunet ile veya mevt ile zail ol mamış olmalıdır. Binaenaleyh bir kimse, bainen veya üç talâk ile boşa-dığı zevcesine kazifde bulunsa liân lâzım gelmez. Çünkü beynunet ile zev-ciyyet zail olmuşdur.
Kezalik : bir kimse, zevcesine vefatından sonra kazifde bulunsa lian icab etmez. Zira mevt ile zevciyyet nihayet bulmuşdur.
Fakat bir kimse, ric’iyyen boşadığı zevcesine iddeti içinde kazifd; bulunsa liân lâzım gelir. Çünkü talâkı ric’î, zevciyyeti derhal ibtal etmez.
511 – : Kadın ile kocası arasında kazifden sonra beynunet vücude gelmemiş olmalıdır. Binaenaleyh bir kimse, zevcesine kazf etdikden sonra aralarında beynunet vücude .gelse bundan dolayı liân ve had lâzım gelmez. Çünkü liân, zevceyn arasında cari olur. Hâdisede ise zevciyyet zail olmuşdur. Hadde lâzım gelmez. • Zira kazif, ecnebiyye hakkında vuku bulmaimşdır.
Fakat bir kimse zevcesine; «Zevciyyetden mukaddem zina etmiş» olmakla kazifte bulunsa liân carî olur. Çünkü kazif anında zevciyet kaimdir.
512 – : Liân yapılmasına zevç ile zevce veya bunlardan yalnız birisi talib olmalıdır.
Binaenaleyh taleb bulunmadıkça hâkim, hâdiseyi bizzat takib edemez.
513 – : Makzuf bulunan zevce, kendisine isnad edilen zinayı münkir bulunmalıdır. Şayed ikrar ederse hakkında had lâzım gelir, liâne mahal kalmaz.
514 – : Kendisine kazif edilen zevce, zinadan afif bulunmalıdır. Afif olmadığı veya yanında babası gayri maruf çocuğu bulunduğu takdirde liân ve had icab etmez. Yalnız îmam Ebu Yûsüf’e göre kendisi ne şübhe ile mukarenet edilmiş olan bir kadın hakkındaki kazif de Hânı, haddi icab eder. Çünkü bu mukarenet, iffeti izale etmez.
515 – : Liân icra edilebilmesi için zina ile kazif, cizazı tenasül hakkında vukubulmalıdır. Bu, makzufün fihe aid bir şart&tr.
516 – : Zevce hakkındaki kazif, sarih veya sarih mecrasına carî bir tâbir ile yapılmalıdır. Nitekim kısmen evvelce beyan olunmuşdur. Bu da makzufün bine aid bir şart demekdir.
517 – : Kazif, darı islâmda yapılmış olmalıdır.
Binaenaleyh zevce frakında dari harbde yapılmış olan bir kazif den dolayı had ve liân carî olmaz.
518 – : îsnad edilen zina hakkında beyyine gayri mevcud olmalıdır.
Binaenaleyh zevç, iddiasına muvafık dört sahici ikame edebilirse liâ-ne hacet kalmaz, bu halde zevce hadde müstahik olur.
Zevç, eğer evvelce kazifde bulunmamış, ise şahidlerden biri olabilir. Bu şehadetden dolayı müttehem olamaz. Çünkü âdete nazaran bir erkek, kendisine şeyn verecek bir fazihayi yalan yere iddiada bulunmaz, belki setre çalışır. Bedayi, Hindiyye, Reddi Muhtar, Dürer. (İmam Mâlik’e göre liân, iki müslim, rakik zevç ile zevce arasında carî olur, fakat iki gayri müslim zevç ile zevce aarsmda carî olmaz. Yalnız zevç, müslim olduğu halde zevcesi kitabiyye bulunsa nefyineseb suretiyle olan kazifden dolayı bu kadın da üâne tabi olur.
Malikîlere göre bir kimse, mücameate mütehammil sagîr zevcesine zina isnad etse, yani : onu zina eder bir halde gördüğünü iddia eylese kendisine liân teveccüh eder. Bu Hândan sonra zevciyyet, yine devam eder. Şu kadar varcki, bu liân ile hadden kurtulmuş olur. Fakat mücameate mütehammil bir yaşda bulunmayan zevce hakkındaki kazif, ne liânı ne de haddi icab etmez. Çünkü, bu kazfin mahzı kizb olduğu malûm olmakla bundan dolayı zevceye bir âr lâhik olmuş olmaz.
Bir kimse, bainen boşarnış olduğu kadına iddeti içinde kazifde bulunsa aralarında liân carî olur. Fakat bu kadına iddetinden sonra mutlaka zina etmiş olmasiyle veya iddeti içinde zina etmiş olmasiyle kaaifde bulunsa had lâzım gelir, liân carî olmaz. Şerhi Ebil’berekât, Elmuğnî.)
(îmam Şafiîye göre liân, şahadet lâfziyle yapılan yeminlerden iba-retdir. Binaenaleyh yemîne her ehl olan, liâne de ehildir. Velev ki şahadete ehil olmasın. Bu cihetle liân, iki rekikin, iki ahresin, iki gayri müsli-min arasında carî olabilir. Bu husysda ahresin kitabeti de işaret hükmündedir.
Yine İmam Şafiîye göre vefat etmiş olan zevce hakkındaki kazif de liânı icab eder. Bu liân, onun kabri üzerinde yapılır. Fakat zevciy-yetden mukaddem bir tarihe izafe edilen kazifden doiayi had lâzım gelir. Liân lâzım gelmez. Bedayi.
Elmuğnî’de deniliyor ki : Eimmei selâseye göre bir kimse, zevcesine aralarında beynunet hâsıl oldukdan sonra hali zevciyyete izafetle kazifde bulunsa bakılır : Eğer o kadının nesebi nefy edilmek istenilen çocuğu mevcut ise aralarında liân carî olur, mevcut değilse had lâzım gelir, liân carî olmaz.
Yine Elmuğnî’de deniliyor ki: İmam Şafiî ile îmam Ahmed’e göre nikâhı fasidden mütevellit çocuk dolayısiyle de liân carî olur. Çünkü bu çocuğun nesebi lâhik olacağından nefyine ihtiyaç görülür.
Aralarında nikâhı fasit bulunan bir erkek ile bir kadın iîüanda bulununca aralarında bir veçhe göre müebbeden tahrîm sabit olur. Çünkü bu, bir sahih liândır. Diğer bir veçhe göre tahrim sabit olmaz. Zira aralarında firkat, bu iltiân ile hâsıl olmuş değildir. Belki sahih bir nikâhın mevcut olmamasından ileri gelmişdir.
îmam Şafiîye göre zevcesine kazif eden zevcin bu hususda şahadeti makbul değildir. Çünkü bir gayz neticesi olarak böyle bir şahadete kıyam etmekle müttehem bulunur. Töhmet ihtimali ise şahadete manidir. Bedayî.)
(îmam Ahmedden bir rivayete göre liân, her mükellef olan zevç ile zevce arasında carî olabilir. Bunların ikisi de ister müslim, âdil, gayri mahdud bulunsun ve ister gayri müslim, fâsik, kazifden dolayı mahdud bulunsun ve gerek birisi müslim, âdil bulunduğu halde diğeri bulunmasın müsavidir. Said îbni Müseyyebin mezhebi de böyledir.
îmam Ahmedden diğer bir rivayete- göremÜ3İim, âdil, hür, kazifden dolayı gayri mahdud olmıyan zevç ile zevce arasında liân carî olmaz. Züh-rîden de böyle mervîdir,
Kezalik zevceynden biri gayri mükellef olunca da aralarında liân cereyan etmez.
Hanbelî fukahasma göre bir kimse, bir ecnebiyyeye kazif etdikden sonra onunla evlense hakkında liân carî carî oîmayıb had lâzım gelir. Çünkü kazif, o kadının ecnebiyye olduğu haline müsadif olmuşdur.
Kezalik : bir kimse, teehhül etdiği bir kadma nikâhdan evvelki bir zamana izafetle kazifde bulunsa yine had lâzım gelir. Liân carî olmaz; Gerek çocuk bulunsun ve gerek bulunmasın. îmam Mâlik ile Ebu Sevr’in kabil de böyledir. îmam Şafiîye göre ise eğer çocuk mevcud değilse liân carî olmaz. Fakat aralarında çocuk mevcud ise bu hususda iki vecih vardır.
Hanbelîlere göre zevcenin talebi bulunmadıkça kendisine kazif etmiş olan zevci hakkında ne had ikame edilir, ne de liân carî olur. Çünkü bu taleb, zevcenin hakkıdır. Hattâ zevce, mecnun veya mahcur olsa bu hakkı velîsi taleb edemez.
Kezalik : çocuk olan bir zevcenin velîsi ve cariye olan bir zevcenin mevlâsı, zevç hakkında ta’zir icrasını da taleb edemez. Çünkü bu, teşeffii sadr için sabit olan bir’ hakdır. Bu hususda başkası buna müstahik olanın makamına kaim olamaz.
Şayed zevç, zevcesinin talebi bulunmaksızın liân yapılmasını istese bakılır: Eğer nefy edilmesi matlûb bir neseb mevcud değilse veya herhangi bir sebeble, meselâ: beyyine ikamesi veya ibra suretiyle had sakıt olursa liân yapılmasına mesağ bulunmaz. Ekseri ehli ilmin kavli de bu merkezdedir. Yalnız Şafiiyyeden bazı zatlara göre bu halde de firas.1 izale için liân carî olabilir. Sahih olan, bunun hilafıdır. Çünkü zevç, talâk yoîiyle firaşı izaleye kadirdir.
Fakat nesebini nefy etmek matlûb olan bir çocuk mevcut olduğu takdirde zevç de “liân talebi hakkına mâlik olur.
Hanbelî fukahasına göre zevce, hakkında vukubulub liânı icab eden herhangi bir kazf hususnda kazifin basîr olmasiyle âma olması arasında fark yokdur. imam Şafiînin kavli de böyledir. Fakat İmam Mâlike ve Yahyel’ensarîye göre kazif, ya rüyete müstenid olmalı veya hamli inkâr suretiyle bulunmalıdır ki, liân lâzım gelsin. Elmuğnî.)
(Zahiriyyeye göre liân hususunda zevç ile zevce; gerek hür ve gerek rakik olsunlar, gerek ikisi de müslim veya birisi müslim dğeri kitabiy-ye veya ikisi de kitabî bulunsun müsavidir.
Kezalik zevceynin kazfinden veya zinadan dolayı mahdub olub olmamaları, aralarında duhul bulunmuş olub olmaması, ve her ikisinin ve yahut yalnız birisinin âma veya fâsik bulunub bulunmaması, v§ isnad edilen zina fazihasınm rüyete müstenid olub olmaması müsavidir. Hâkim, herhelde hâdiseyi takib eder, taleb vukuu şart değildir. Elmuhallâ.)
(Eimmei selâseye göre liân icra edilebilmesi için kazf in herhalde ce-hazı tenasül hakkında ohnası şart değildir. Makûs cihet hakkındaki kezif de liânı müstelzim olur. Elmuğnî.) [27]
Liândan Evvel Kazein Sübutü :
519 – : Liân icrasına hâkim tarafından karar verilebilmesi için kaz-fin sübutü lâzımdır. Bu sübut, ya ikrar ile veya beyyine ile olur. Şöyle ki
Zevcenin kazif iddiasını zevç, ikrar ve itiraf eder veya inkârı takdirinde zevce en az âdil erkek şahadetiyle. isbat edebilirse liân ikame edilir. ,
Bu hususda kadınların şahadetleri ve şahadet üzerine şahadet ve kadının kadıya mektubu muteber değildir. Çünkü hudud mesabesinde bulunan liân, şübhe ile bertaraf olur.
520 – : Zevce, kazif hakkında şahid ikame etdikden sonra zevç, kendisini zevcesinin tasdik, zinayı ikrar etmiş olduğunu iki erkek veya bir erkek ile iki kadımn şahadetleriyîe İsbat etse had de, ilân da sakıt olur.
Zevç ile zevcenin beyyineleri bulunmadığı takdirde biribirini istin-lâfda bulunamazlar. Hindiyye. [28]
Lianı Vücubünden Evvel Veya Sonra Iskat Eden Şeyler:
521 – : Kazifden sonra zevç ile zevceden biri veya her ikisi tecen-nün veya irtidad etse veya dilsiz kalsa veya birine kazif edib de hakkında haddi kazif icra edilse veya zevce haram’ bir suretle vatiy olunsa veya aralarında beynunet vukua gelse lian sakıt olur, had de lâzım gelmez. Hattâ beynunetden sonra nikâhı tecdid etseler de liân yapılamaz. Çünkü sakıt olan, .avdet etmez.
Binaenaleyh bir kimse, zevcesine «Ey zaniye sen bainsin» veya «üç talâk ile boşsun» dese ne liân ne de had lâzım gelir. Çünkü zina isnadı, zevciyyet haline müsadif olmuş, badehu talâk ile beynunet vukua gelmiş-dir.
Fakat «Sen üç talâk ile boşsun ey zaniye» dese liân lâzım gelmezse de had lâzım gelir. Zira kazif, beynunetden sonra âdeta bir ecnebiyye hakkında vaki olmuş olur.
522 – : Kazifden sonra vaki olacak talâkı ricl ile üân sakıt olmaz. Meğer ki liân ikamesinden evvel iddetin geçmesiyle beynunet husule gelsin
523 : – Liânı vi&eubünden sonra iskat eden her şey, liânın badel’icra hükmünü de ibtal eder.
Meselâ : zevç ile zevceden biri, mülâaneden sonra tecennün etse veya nefsim tekzib eylese artık liânın hükmü kalmaz, nikâhları hâli üzere devam eder. Şu kadar var ki, zevç, nefsini tekzib etdiği takdirde hadde müstahik olur. Bedayi, Hindiyye, Dürri Muhtar.
« (Fıkhı Hanbelîde deniliyor ki: zevç, zevcesine kazf edib de badehu Hândan evvel veya liânı itmamdan evvel vefat etse liân sakıt olub çocuk var ise kendisine lâhik ve zevcesi varis olur. Zevce, kendi liânını ikmalden sonra, zevcesinin Hânından evvel vefat edince de hüküm böyledir. Bu hususda fukaha, müttefikdirler. Ancak imam Şafiîye göre yalnız zevcin Haniyle beynunet hâsıl, tevarüs sakit, çocuğun nesebi müntefi olur. Zevce iltiânda bulunmazsa hakkında thad lâzım geür. Elmuğnî.) [29]
Lianın Hükmü
524 – : Liânın hükmü, – aşağıdaki meseleler veçhile – mukarenet ve istimtam haram olması, tefrik ile beynunet husule gelmesi, nesebin kat’edilmesidir.
525 – : Zevç ile zevce mülâanede bulunmakla aralarında hemen mukarenet ve istimtaın hürmeti tekarrür eder, fakat aralarında hemen firkat hâsıl olmaz. Bu halde zevç, zevcesini bainen tatHk etmelidir. Etmezse hâkim tarafından tefrika hükmedilmesi lâzım gelir.
Binaenaleyh tefrik vaki olmadıkça zevciyyet ahkâmı carî, zevcin talâkı, zihan, i’lâsı muteber ve aralarında tevarüs carî ölür. 55evc, nefsini tekzib ederse aralarında nikâhı tecdide lüzum görülmeksizin mukarenet de caiz olur.
Fakat İmam Züfere göre mücerred liân yapılmakla firkat vaki olur. Hükme ihtiyaç görülmez.
526 – : Telâunda tekerrür carî değildir.
Binaenaleyh bir kimse, zevcesine defeat ile kazifde bulunsa hakkında yalnız bir liân lâzım gelir.
527 – : Liânı müteakib vuku bulacak tefrik ile bir talâkı bain tahakkuk eder. Çünkü zevcin sebebiyet verdiği firkatler, talâk kabilinden-dir. Bununla mülki nikâh, bilkülliyye” zail olur. Zevç veya zevce, nefsini’ tekzib etmedikçe zevciyyeti iade caiz olmaz.
Bu, İmamı Âzam ile îmam Muhammede göredir. Fakat İmam Ebu Yusüfe, İmam Züfer ile Hasan îbni Ziyad’a göre bu tefrik ile bir hürmeti müebbede vücude gelir. Artık zevciyyeti iade asla caiz olmaz.
528 – : Hâkim, zühul ederek daha liân tamam olmadan tefrika hükm etse bakılır: eğer zevç ile zevceden her biri liânın büyük bir kısmını, meselâ : dörtdde üçünü yapmışlar ise tefrik nafiz olur. Çünkü ekser için hükmi kül vardır ve bu hükm, ictihad mahallinde vaki olmuş olur. Fakat daha liânın ekserisi yapılmamış ve yahut zevç ile zevceden yalnız birisi tamamen liânda bulunub da henüz diğeri iltiânda bulunmamış ise tefrik nafiz olmaz.
529 – : Çocuğun nesebim nefy etmek suretiyle olan kazifden dolayı liân icra edilince hâkim, «Bu çocuğu validesine ilzam etdim, bunu zevcin nesebinden çıkardım» diyerek çocuğun nesebini zevcden kat ile validesine ilhak eder. Fakat liân icra edilmedikçe nesebin kat’ına hükm edilemez.
Binaenaleyh kazif, lianı icab edecek veçhile mün’akid olmazsa veya liân, badelvücud bir veçhile sakıt olursa veya liânı icab etdiği halde zev-ceyn, mülâaneyi terk ederlerse çocuğun nesebi münkati olmaz.
Meselâ bir kimse, zevcinden doğan çocuğun nesebini nefy edib zevcesi de kendisini tasdik eylese bununla o çocuğun nesebi münkati olmaz. Çünkü bu takdird liân icrası müteazzir olur. Liân müteazzir olunca onun hükmü olan nefyi neseb de müteazzir bulunmuş olur. Zevç ile zevcenin nesebi nefiy hususundaki tesadükuna itibar olunmaz. Çünkü neseb, çocuğun hakkıdır.
530 – : Çocuğun uluku, liân carî olamıyacak bir zamana müsadif olduğu takdirde de muahharan vukubulacak liân ile nesebi münkati olmaz.
Meselâ : Zevce, uluk zamanında kitabiyye veya cariye olub da ihtida, etdikden veya azad edildikden sonra hamlini vaz eylese artık vuku bulacak bir nefy ile çocuğun nesebi kat’ edilemez. Çünkü ulûk zamanında Hâne ehliyet bulunmamışdır. Nesebi kat’ etmek ise liânın hükmüdür.
531 – : Hamlin nesebi, vilâdetinden evvel kat’ edilemez. Çünkü hamli nefiden dolayı imamı Azama göre liân lâzım gelmez ki, bu tarik ile nesebi kat’ etmek mümkün olsun.
îmameyne göre de neseb ile sabit olan irs gibi hükümler, hami için değil, evlâd için sabit olur. Hami ise infisal etmedikçe evlâd adını alamaz.
532 – : Liân neticesinde nesebi kat’ edilen çocuk ile liânda bulunan zevç arasında tevarüs ve nafaka hükümleri cereyan etmezse de sair neseb ahkâmı cereyan eder.
Binaenaleyh bunların biribirine şahadetleri, zekât vermeleri, biribi-riyle evlenmeleri caiz olmaz. Ve o kimse, bu çocuğu amden kati edecek olsa hakkında kısas cezası tatbik edilmez ve bu kimse ber hayat oldukça bu çocuğun nesebini başka bir şahıs iddia edemez. Velev ki çocuk, kendisini tasdik etsin. Çünkü o kimsenin hayatda bulundukça nefsini tekzib ederek, çocuğun nesebini kendisine ilhak etmesi me’muldür. Çocuk da bu sayede bir lekeden kurtulmuş olur.
Fakat o kimsenin vefatından sonra yaşı müsaid olan bir şahıs, bu çocuğun nesebini iddia edebilir. Zira artık tekzibi nefs ihtimali kalma-mışdır. Şu kadar var ki o şahıs, bu çocuğun zinadan mütevellid olduğunu dermeyan etmemelidir, ederse nesebi kendisinden sabit olmaz. Sübu-ti neseb bahsine de müracaat!
533 – : Liân yapıldıkdan sonra daha tefrika hüküm vermeden hâkim azl edilse veya vefat etse lâhik hâkim, yeniden liân icrasını emreder. Hindiyye, Bedayi, Bahri Raik.
“(tmam Mâlik ile İmam Şafii’ye göre liân ile hürmeti müebbede sabit olur, zevceyn, nefislerini tekzib etseler de zevciyyeti iade caiz olmaz. Hanbelîlerce de zahirî mezheb böyledir.)
{îmam Şafiîye göre de daha zevce iltiânda bulunmadan yalnız zevcin Haniyle firkat vücude gelir. Çünkü liân zevce muhtesdir. Hattâ zevç, cariye bulunan zevcesine Hândan sonra bir veçhile mâlik olsa kendisine tekarrüb edemez.
îmam Şafi’ye göre hamlin nesebini kat’ caiz olduğu gibi vilâdetine kadar intizar da caizdir. Elmuğnî, Tuhfe.)
(Hanbeli fukahasma göre firkat, zevç ile zevcenin liâniyle hâsıl olur. Birinin liânı kifayet etmez. Aralarını hâkimin tefrik etmesine lüzum var mıdır, yok mudur? Bu hususda iki rivayet vardır. Bir rivayete göre mücerred müîâane ile firkat hâsıl olur, hükme muhtaç olmaz.
îmam Mâlik ile Ebu Sevr’in, Davudi Zahirî’nin, İbnd Münzirin kavileri de böyledir. Liân iîe husule gelen firkat, fesindir.
Hanbelîlere göre zevç, iltiânda bulunduğu halde zevce bulunmasa hakkında had İâzım gelmez, zevaiyyet hali üzere kalır. Hasenin, Evzaînin, ashalbı re’yin kavileri de böyledir. Fakat Şa’bî ile İmam Mâlike ve îmam Şafiîye göre hakkında had lâzım gelir.
lltiândan imtina eden zevce hakkında Hanbelî fukarasının muhtelif kavileri vardır. Bir kavle göre habs edilir, iltiânda veya dört defa ikrarda bulununcaya kadar habsden çıkarılmaz. Diğer bir kavle göre se-bilî tahliye edilir. Maahaza her ikisi de liânda bulunmadıkça neseb mün-kati olmaz. Bütün ehli ilmin kavli de bu veçhiledir. Yalnız îmanı Şafiîye göre mücerred zevcin Mâniyle firkate ve kat’ı nesebe hükm olunur.
Yine Hanbelî fukahasına göre bir kimse, zevcesini muayyen bir şahıs ile zina etmekle itham etse her İkisine de kazifde bulunmuş olur. O halde zevcesdyle mülâanede bulunursa her ikisine aid kazifden dolayı had sakıt olur. Gerek lian esnasında o şahsın adını zikr etmiş olsun ve gerek olmasın. Fakat liânda bulunmazsa her.ikisi de fcazfin muktezasını istemeğe müstahik olur. Ve her hangisi isterse önün için o kimse hakkında had icra edilir. Talebde bulunmryan için had icra edilmez. îmam Mâlikin kavli de böyledir. Şu kadar var ki, liân ile o şahsa aid had hakkı1 sakit olmaz. Hartbelî fukaıhasmdan bazılarına göre de bu kazf, yalnız zevceye müteveccih bulunmuş olur. Binaenaleyh bundan dolayı başkasına taleb ve had hakkı teallûk etmez. Elmuğnî)
(Zahiriyye mezhebine göre de mücerred Mân ile müebbed hürmet vü-cude gelir. Velev ki, bilâhare zevç, nefsini tekzib etsin.
Liânda bulunan zevce, gebe ise hamlinin nesebi de kocasından nefy edilmiş olur. Gerek Mânda söylenmiş olsun ve gerek olmasın. Şu kadar var ki zevç, hamMn nesebini ikrar ederse bu neseb kendisine lâhik olur. Bundan dolayı hakkında had lâzım gelmez. Çünkü hamM ikrar, zinanın vukuuna mani değildir. Hattâ zevce, yapılan firkat hususunda zevcini tasdik edib «hami ondan değildir» diye kocasının ikrarını kabul etmese hakkında had lâzım gelir, çocuğun nesebi müntefi olmaz.
KezaMlk : Bu kazif ve ikrardan sonra henüz Mân vuku bulmadan Çocuk doğacak olsa zevç, kendisinden haddi iskat için yine Mânda bulunabilir. Fakat çocuğun nesebi artık kendisinden asla müntefi olmaz. El-muhallâ.) [30]
Lian İle Kati Nesebin Şartları :
534 – : liân yapüdıkdan sonra tefriki müteakib nesebdn kat’edil-mesine hüküm verilmesi için aşağıdaki meselelerde beyan olunan şartların tahakkuku lâzımdır.
535 – : Nesetâ nefiy suretiyle olan kazif, vilâdet zamanına müsadif olmalıdır.
Şöyle ki : zevç, zevcesinin doğurduğu çocuğun kendisinden olmadığını aradan tehnde = tebrik zamanı göçmeden iddia etmelidir.
Tehnie müddeti, bir iki ve İmamı Azamdan bir rivayete göre yedi günden ibapetdir. Fakat zevç, vuku bulan tehnieyi kabul eder ve çocuk için âdet veçhile vilâdet eşyasını almiya bağlarsa artık nefyine hakkı kalmaz, çocuğun nesebini delâleten ka’bul etmiş olur.
İmamı Azamdan düğer bir rivayete görö (bu nefy için muayyen bir müddet yokdur. Elverir ki kabule delâlet eder bir şey bulunmasın. Çünkü nefyi neseb, teemmüle muhtaç bir şeydir. Bunun için teemmüle müsait bir zaman ister. Bu teemmül ise eşhasın ahvaline göre İhtilâf eder. Bu hususda bir vakit tayini müteazzârdir. Binaenaleyh âdete nazaran tehnie ve teemmüle müsaid bir vakit geçmedikçe nefy etmek sahih olur.
îmameyne göre bu hususda nifas müddetinin ekseri olan kırk gün tayin edilmiştir. Zira nafas, vilâdet eseridir. Vilâdet eseri devam etdikce de nefyi neseb caiz olur.
536 – : Zevç, gaib olduğu takdirde vilâdete ittılaı ânından itibaren yukarıdaki mesele veçhile ahkâm carî olur. Maahaza îmam Ebu Yu-süfden bir rivayete göre gaib, fisatöen, yani : çocuğun sütden kesilmesinden evvel çıkıp geMrse nifas müddetine müsavi bir müddet içinde nesebi nefy edebiMr, fisalden sonra geMrse artık nefy edemez,
imam Ebu Yusüfden diğer bir rivayete göre de nifas müddetinden sonra haberdar olursa iki sene tamamına kadar nesebi nefy edebilir. Bu takdirde de nefy müddeti için reza müddeti nazara alınmış oluyor.
Şunu da ilâve edeMm ki, bu çocuğun doğmasiyle vaHdesinin mehri teekküd etmiş olur. Meselâ : bir kimse, bir kadın ile gıyaben evlenib de daha rüyet ve mükarenet vuku bulmadan bir çocuk vücude gelmekle nesebi nefy edilse aralarında Mân cereyan eder, çocuk validesine ilhak edilir, o kadın da mehrinin tamamına müstahik olur.
537 – : Çocuğun nesebi, ne sarahaten ve ne de delâleten kabul edilmemiş olmalıdır. Aksi takdirde kat’ma imkân bulunmaz.
Meselâ : Zevç, zevcesinin doğurduğu çocuk hakkında «Bil benîm çocuğumdur» veya «bu çocuk bendendir» dese onun nesebini sarahaten kabul etmiş olur. Yapılan tebrik ve tekmeyi kabul etdiği veya buna kargı sükûtta bulunduğu takdirde de nesebi delâleten kaibul etmiş sayılır. Çünkü âkil olan bir kimse, kendisine aid olmıyan bir çocuk hakkındaki tebriki kabul etmiyeceği gibi buna karşı sükût da etmez.
538 – : Doğan çocuk, tefrika hüküm zamanında ber hayat olmalıdır, ğer ber hayat olmazsa nesebi kat’ edilemez.
Binaenaleyh bir kimse, zevcesinin doğurduğu çocuğun nesebim vefatından sonra nefy edecek olsa aralarında Man carî olabiMr. Fakat neşet kat’ edilemez. Çünkü neseb, mevt ile tekarrür eder, artık inkıtaa ihtimali kalmaz. Nesebin inkıtaı, Mânın levazımından değildir, mücerred kazifden dolayı Man cereyan eder. îmam Ebu Yusüfden bir rivayete göre bu halde liâne de mahal kalmaz. Çünkü müoerred nefyi veled suretiyle olan kazifden maksad, nesebin kat’ edilmesidir. Bu maksad, müteazzir olunca artık Hânın bekasında bir faide kalmamış olur.
539 – : Çocuklar, tev’em dseîer her birinin nesebi nefy edilmelidir. Birinin nesebi kabul edildiği takdirde diğerlerinin de nesebleri kabul edilmiş, olur, artık kat’a imkân kalmaz.
Meselâ : bîr kimse, zevcesinin bir batında doğurduğu iki çocukdan birini ikrar, diğerini nefy edecek olsa bakılır: eğer ilk doğan çocuğu ikrar ederse her iki çocuğun nesebi sabit ve Mân lâzım olur. Çünkü birinci çocuğun nesebini kabul, diğerinin nesebini de kabul demekdir. Zira hami, birdir. İkinci çocuğun nesebini inkâr etmek, ikrardan rücu demek olur. Halbuki neseb hakkındaki ikrardan rücua ihtimal yokdur.
Liâna gelince bu, ikrar edilen bir nesebden sonra nefyi neseb suretiyle vaki olan bir kazifden münbaisdir.
Bilâkis o kimse, ilk doğan çocuğun nesebini nefy, ikinci çocuğun nesebini ikrar ederse yine her iki çocuğun nesebi sabit olur. Çünkü ikinci çocuğun nesebini ikrar etmekle nefsini tekzib etmiş olur. Bu halde yalnız hadde müstahik olur, liâne mahal kalmaz. Çünkü toir kazifden dolayı had ile liân dctima edemez.
540 – : Nesebi nefy edilen iki tev’emden biri, Hândan evvel Ölse veya öldürülse artık ikisinin de nesebi kat’ edilemez. Çünkü meyyitin nesebi kesüemiyeceğinden sağ kalan çocuğun nesebi de kesilemez. 2üra bunlar, tev’emdirler.
541 – : Nesebin sübutüne şer’an hükm edilmemiş olmalıdır. Şer’-an mahkûm bissübut olan bir neseb, kat’ edilemez. Şöyle ki :
Bir kimse, zevcesinin doğurduğu çocuğun nesebini nefy edib de aralarında daha liân cereyan etmeden bir ecnebi bu çocukdan dolayı o kadına kazifde bulunmakla hakkında had icra edilecek olsa çocuğun nesebi o kimseden sabit bulunmuş olur, artık kat’ı nesebe imkân kalmaz, liân da sakit olur. Çünkü hâkim, kazif olan ecnebiye had vurmakla onu tekzib etmişdir. Bu tekzib ise çocuğun sübuti nesebine hüküm demekdir. Sübutüne hükm edilen bir neseb ise artık kat1 edilemez. Bu ecnebi hakkındaki had ile kadının iffeti tezahür etmiş olacağı cihetle liân© de artık hacet kalmaz. Bedayi, Bahri Raik, Hindiyye.
« (imam Mâlike göre nefyi neseb, vaz’ı hamli müteakiib muaccelen vaki olmalıdır. Zevç, hamli bildiği halde nefy etmeyib zevcesine tekar-rübde bulunsa veya bilâ özür- nefiy keyfiyetini tehir ederse artık nesebi nefide bulunamaz. Bedayî.)
(İmam Şafiîye göre nesebi nefy için muayyen fcir müddet yokdur. Bu, fevridir. Çünkü nesebi fevren nefy etmemek, delâleten kabul demekdir. Zevç, nefye kadir olduğu halde nefy etmeyib sükût edince artık nef-ye hakkı kalmaz, imam Ahmedin kavli-de böyledir.
îmam Şafiîye nazaran avamdan bir şahsın bu fevrîlik meselesindeki cehaleti, bir mazeret teşkil eder.
Ataya, Mücahide göre zevç, nesebi muterif olmadıkça dilediği vakit nefy edebilir. Ebubekire göre de bu, Öyle iki üç gün gibi bir müddetle mukayyed değildir, belki âdetin cereyanına tâbidir. Meselâ : tevellüd geceleyin vuku bulsa sabah olub da nâsın dağılacakları zamana kadar nefiy müddeti devam eder. Fakat zevç, vuku bulan tehnîe ve dua hakkında âmin hân olursa neseb, kendisinden bil’ittifak sabit olur. Elmuğnî, Bedayî.
Şafiîlerce iki tev’emden yalnız birinin nesebini nefy etmek, sahih değildir. Meğer ki vilâdetleri arasında en az altı ay bulunsun. Çünkü bir rahimde iki erkeğin nutfesinden birer, çocuğun bir müddet içinde tekevvün etmesi, âdeti ilâhiyyenin cereyanına muhalifdir. Rahim, ihbal kuvvetini haiz bir nutfeyi ihtiva edince ağzı nıünsed olur, artık başka nut-feyi kabul edemez. Tuhfetülnıuhtac.) [31]
Lîânın Sebebi Ve Hikmeti Teşkiiyyesî :
542 – : Liânın sebebi, zevcin, zevcesine yabancılar hakkında haddi icab edecek bir veçhile – kazf etmesidir. Bu kazf, zevcin, zevcesine ya zina isnad etmesi veya zevcesinin doğurduğu çocuğun nesebini nefy eylemesi suretiyle olur. Böyle bir kazfî müteakib zevç ile zevceden herhangi biri mahkemeye müracaat ederek liân yapılmasını isteyebilir.
Fakat liân husus jr.da ihtiyata riayet edilmesi lâzımdır. Bazan bu gibi kazif hâdiseleri, bir gazab ve ihtiras neticesi olarak zuhura gelebilir. Bu takdirde liân tarikine gidilmesi, hâdisenin şüyuuna meydan verilmesi, asla muvafık olamaz. işte bu ihtimale mebnîdir ki, liân hususunda fevkalâde ihtiyata riayet edilmiş, hiçbir muamelede carî olmıyan dört defa şehadete lüzum gösterilmiş ve yalancı olan zevç hakkında Allah Tealânin laneti, yalancı olan zevce hakkında da Cenabı Hakkın gazabı davet edilerek her müminin ruhunu titretecek, kendisini yalan yere şehadetde bulunmadan men edebilecek bir yemin usulü kabul olunmuşdur.
Hattâ liân için mahkemeye müracaat vuku bulunca hâkim, evvelâ zevce nasihat verir, kendisini tövbeye davet eder, yalan yere şahadetde, yeminde bulunmadan tahzir ederek kendisine ahiret azabını hatırlatır. Sonra da zevceye ayni suretde nasihat vererek yalan yere yemin etmemesini, ahıret azabına nazaran dünyevî cezanın pek hafif bulunduğunu kat’î bir lisan ile ihtar eder. Hâkimin bu veçhile hareket etmesi, müs-tahsendir.
Bütün bu Öğütlere, bu tahzirlere rağmen iki taraf, liân icrasında musir olursa artık hakim için mül&ane yapılmasına müsaadeden başka çare kalmaz.
« (Malikî fukahası diyorlar^ki: lüzumsuz yere liânda bulunmak, bir gocuğun nesebini nefy etmek, muvafık olamaz. Meselâ: çocuğun başkasına benzemesi, mukarenet zamanında azî vukuu veya inzal vaki olmaması, yahut tenasül cihazı yoliyle mukarenet yapılmamış bulunması, nesebi nefy etmek için bir sebeb teşkil etmez.)
(Şafiî fukahası da diyorlar ki: bir zina hâdisesinden dolayı zevce veya zevceye veya bir ecnebiye teveccüh edecek başka bir zarar melhuz olmadığı takdirde tatlik ile iktifa edilmesi, hâdisenin setredilerek şüyuu-na meydan verilmemesi, evlâdır.
Hattâ bir kimse, zevcesinin zinasına muttali olduğu halde doğurduğu çocuğun kendisinden olub olmamasını ihtimal dahilinde görürse mücerred bununla kazifde bulunması, nesebi nefy etmesi caiz olmaz. Çünkü iki ihtimal, müsavi olduğundan çocuğun firaşı sahihe istinadı müreccahdır. Bu halde – sahih kavle nazaran – kazif de, liânda haram olmuş olur.. Çünkü talâk İle müfarekat temin edilebilir, hâdisenin şuyuiyle alâkadarların mutazarrır olmasına meydan verilmiş olmaz,
Kezalik : bir erkek, kendisinin akim olduğunu zannederek buna istinat ile nesebi nefy iddiasında bulunması caiz değildir. Çünkü birçok akim sanılan kimselerin üıbale muvaffak oldukları vakidir.
Amma bir erkek, zevcesinin zinakâr olduğunu kat’iyyen bilir veya bir takım karinelere, vesikalara mebni müekked bir zan ile zan ederse o halde kazf ile Hâne tevessül edebilir. Çünkü bu takdirde firaşı tathire, nesebi siyanete; kendisini ardan vikayeye muhtaç bulunur. Halbuki her zaman ‘beyyîneye destres olamaz.
Kadına gelince o da kocasının isnad etdiği zinadan berî olduğu takdirde kendisinden ve ailesinden âri def için taleb vaki olunca telâunde bulunmalıdır. Böyle olmadığı takdirde liânda bulunması icab etmez.)
(Hanbelîlere göre de her vakit kazfe, liâne tevessül edilmesi caiz değildir. Bunlara göre kazif üç nev’e ayrılır. Birincisi: vacıbdir. Şöyle ki: bir kimse, zevcesini kendisine tekarrüb etmemiş olduğu bir tuhr esnasında başkasiyle zina eder bir halde görecek olursa bu kadından idde-tinin nihayet bulmasına kadar itizal eder. Kadın, o gayri meşru muka-renetden itibaren en aa altı ayda bir çocuk doğurursa bu çocuğun nesebini kat’ için kazif, vacdb olmuş olur. Çünkü bu halde çocuğun zinadan hâsü olduğu yakin mesabesinde bulunur. Bunun nesebi nefy edilmezse kendisine veya sair kariblerine varis olur, kendisinin evlâdiyîe, mehari-miyle ihtilâtda bulunur. Bu ise caiz değildir. İkincisi : caizdir. Şöyle ki : bir kimse, zevcesinin zina ettiğini görür veya zina etdiği kendince sabit bulunur veya zinada bulunduğunu emin bir şahısdan işidir veyahut zinası halk arasında şüyu bulur, bununla beraber arada bir çocuk bulunmaz veya bulunursa da zinadan hâsıl olduğu anlaşılmaz, tşte bu halde kazif, caizdir. Maamafih bu halde sükût edilmesi de caiz, belki efdal ve ehseiıdir. Çünkü bu takdirde zevç, talâka tevessül ederek hem kadını hem de kendi nefsini setr etmiş olur.
Üçüncüsü : haramdır. Bu ise yukarıdaki iki kısmın haricinde olarak zevceler ve ecnebiler hakkında yapılan kazifdir. Bu, kebairden sayılan bir seyyiedir. Elmuğnî.)
543 – : Liânın hikmeti teşrüyyesine gelince bu da, yukarıdaki be-yanatdan da anlaşıldığı üzere kazif suretiyle lâhik olan âri def etmek, şerefsiz veya iffetsiz bir refik veya refikadan halâs olmak, gayri meşru çocukların iltihakından aileleri sıyanetde bulunmak, zevciyyet hukukuna vukubulan tecavüzden dolayı kati bir ayrılış ile bir nevi ceza ter-tib eylemek, başkaları hakkında da müessir bir ibret, bir mania teşkil edivermek gibi şeylerdir.
Gayrimeşru çocukları aileler arasına sokmıya cüret eden kadınlar hakkında dinen büyük, tahzirler mevcut olduğu gibi meşru çocukların neseplerini nefy eden erkekler hakkında da pek büyük teîıdidler vardır. «Hak Tealâ Hazretlerinin böyle bir erkekden ihticab edeceği, yani: o erkeği nazarı rahmetinden uzaklaştıracağı ve onu evvelin ve ‘aharîn muvacehesinde risva edeceği» bir hadisi şerifde beyan buyurulmuşdur.
Filhakika zina fazihası, ne kadar büyük bir cinayet ise afif bir şahsa zina isnadı da o kadar ağır bir cinayetdir. Böyle bir isnada haksız yere maruz kalan bir şahıs, arlanır, cemiyet arasında mevkii müşkilleşir. Binaenaleyh bu ân kendisinden gidermek için bir ser’î çareye tevessül etmesi lâzım gelir ki, o da liân tarikidir.
Bunun aksine olarak bir kadının iffetden. mahrumiyeti, gayri meşru bir çocuk dünyaya getirmesi ise kocasına karşı en büyük bir cinayetdir., Allah Tealâya karşı da pek büyük bir ma’siyetdir. Artık bir erkek, böyle bir cinayetin ağırlığı altında hayatını idameye kadir olamaz, bundan kurtulmaya ve kendi ailesi arasına gayri meşru bir çocuğun sokulmasına mani olmıya olanca kuvvetiyle çalışmak ister. Halbuki bu fazihayi isbat edecek beyyineden mahrum bulunur, yapmış olduğu ka-zifden dolayı da hadde müstahik görülür. Binaenaleyh böyle elnn bir durumda da bir erkek İçin liâne tevessülden başka çare bulunmaz.
Diğer bir bakımdan da bir kazif, ya doğrudur, vakıa mutabıkdır, ya değildir. Eğer doğru ise bundan dolayı liân icrası, kadın hakkında bir cezadır, kadın bu tarik ile nikâh nimetinden mahrum kalır, şerefini kaybeder, yapmış olduğu fazihanın bir nevi dünyevî azabına kavuşmuş olur.
Bu hâdise, başkaları için de bir müessir ibret dersi teşkil etmiş olur.
Bilâkis bu kazif, doğru değilse liân icrası* zevç hakkında manevî mesuliyeti müstelzim olacağı gibi onun hakkında dünyevî bir ceza mahiyetinde de tebarüz eder. Çünkü bu yüzden kendisini teşhir etmiş, zev-ciyyet nimetinden mahrum kalmış olacaktır. Bu elîm âkibet ise zevciy-yet hukukuna aykırı hareketlerde bulunacak sair kimseler için de bir müeyyid mania mahiyetinde bulunmuş olur.
Velhasıl : liân icrasının meşruiyeti, daha böyle bir nice mühim maslahatlara, hikmetlere müteveccih bulunmuşdur. Elverir ki, yerinde istimal edilsin. [32]
Zevç İle Zevce Hakkında Hiyabi Tefrika Sebeb Olup Olmayan Bazı İlletler :
544 – : Bir takım illetler, arızalar vardır ki, bunlardan birinin zevcde veya zevcede mevcudiyeti veya sonradan tahaddüsü halinde diğer tarafın hiyan tefrik ile muhayyer olub olamıyacağı islâm hukukunda mühim bir mebhas teşkil eder. Muhayyer olduğu takdirde dilerse buna razı olarak nikâhı idame eder, dilerse razı olmayıb mahkemeye müracaat ederek usulü dairesinde tefrik kararı alır. Nitökim ileride görü-lecekdir. Bu illetlerin başlıcaları ise şunlardır :
(1) : Kara; kadının tenasül cehazında bulunub kendisine mukarenete manî olan bir kemikdir. Böyle cehazı tenasülünde bulunan bir ke-mikden dolayı kendisine tekarrüb kabil olmayan kadına da «karna» denilir..
(2) : Retak; tenasül cehazında tenebbüt edib mücameat mahallini kapayan bir et parçasıdır. Cehazı tenasülünde zuhur eden et parçasından dolayı mücameat mahalli kapalı olan kadına da «retka» denir. Bahri Raikde retkanm tarifi, kamaya verilmişdir.
(3) : Af el; tenasül cehazının haricinde zuhur edib mukarenete mani olan bîr bezden ibaretdir. Kendisinde böyle bir mania bulunan kadına da «afla» denilir.
Minhetül’halikde afla ile karna bir gösteriimişdir.
(4) : Fetk; meni mecrasiyle bevl mecrası veya kubül ile dübür arasındaki inhırakdan ibaretdir. Buna «ifza» da denir. Elmuğni.
(5) : înnet- inanet; ademi iktidar denilen arızadır ki, erkeğin reculiyyet uzvu mevcut olduğu halde mücameate muktedir olmaması halidir. Bu uzuv, gerek intişar etsin ve gerefk etmesin. Böyle tekarrübe muktedir olmayan erkeğe de «inniyn» denir.
înnet, ihtiyarlık, mütemadiyen aklî mesaî, dimağın fazla faaliyeti, ziyade havf ve haya, şiddetli şevk ve şetaret, âşıkane hayalâıt ve tasav-vürat, çokça mukarenet, istimta bilyed, taharet ve nezafetden mahrumiyet, nefret ve istikrahı mucib hâlât, asabî âfet, tenasül uzvunun fena teşekkülü gibi sebeblerden neşet eder ki, her birinin kendisine göre tedavi usulü vardır. Meselâ : ikinci ve üçüncü sebebden mütehassil innetin izalesi için fikir ve zihnin istirahati, son sebebden münbais innetin ref’i için de fennî ameliyat vesaire lâzımdır. Ancak ihtiyarlık dolayısiyle hâsıl olan innetin zevali kabil görülmemektedir.
Sihir yüzünden innete mübtelâ olanlar da vardır.
Seyyibe tekarrüb edebildiği halde bikre tekarrüb edemiyen veya bazı nisaya mukarenete muktedir olduğu halde diğer nisaya mukarenete kadir olamıyan bir erkek, tekarrüb edemediği kadına nazaran inniyn sayılır. Yalnız haşefe kısmını idhale kadir olan bir erkek, inniyn sayılmaz.
(6) : Hisa; hâdimlik hali, yani : erkeklik uzvu mevcud olduğu< halde husyelerin çıkarılmış olmasıdır: Bu halde bulunan erkeğe «hasıy» denilir.
Husyelerin bulunmaması, gerek kesilmek ve gerek çekib çıkarılmak suretiyle olsun müsavidir. Bir hasiy, âleti tenasülü münteşir olmadığı takdirde inniynden maduddur. Fakat husyesi bulunmamakla beraber erkeklik uzvu münteşir olan kimse, inneyn hükmünde değildir.
Fen. sahihlerinin beyanına göre husyeler, nıenevî maddenin kaynağıdır. Husyeleri çıkarılmış olan bir erkek, erkeklikden mahrum, tenasül vazifesini ifadan âciz olur. Validesinin rahmindeki bdr ceninin, husyeleri karnının içindedir, doğdukdan sonra dışarı çıkar, husyelerinin hiçbiri çıkmıyan veya biri çıkıb da diğeri mahallinde kalan hilkat garibleri-ne tesadüf olunmuşdur. Husyelerden yalnız birinin ftulunmaiması, innet ve akamete bais ve mukarenete mani olmaz.
(7) : Cüb, erkeklik uzvile beraber husyelerin kesilmiş bulunması halidir. Bu halde bulunan bir erkeğe «mecbub» denir. Yalnız erkeklik uzvu kesilmiş olan veya tenasül âleti düğme gibi pek ufak bulunan şahıs da mecbub saydır.
Mecbübiyet, bazan ıhilkî olur. Tenasül âletinden mahrum olarak doğan garaibi hilkate nadiren tesadüf olunur. Bazan da hayvanat tarafından ısırılma, koparılana gibi bir sebepten dolayı ânz olur. Husyeleri olduğu halde tenasül âleti düğme mesabesinde bir et parçasından ibaret olan mecbublar, delk ve temas suretiyle ihbale kadir olabilirler ki, bunlar, bu cihetle akîm sayılmazlar.
(8) : Şekz şekkâziyyet; mücameat ve muhaletadanevvel mıt-fenin nüzuliyle erkeklik -uzvunun intişar edememesi halidir. Zevcesini kendisine cezb ederetmez hablel’muhalete nutfesi nüzul edib badehu mukarenet için reculiyyet uzvu münteşir olmıyan kimseye de «şekkâz» denir ki, bu da inniyn demekdir. Fakat inukarenet edebildiği halde nutfesi nüzul etmeyen kimse, inniyn sayılmadığından bundan dolayı muhayyerlik sabit olmaz.
Etıbbanın beyanına göre nutfenin çıkmaması, bevl mecrasının ya te-şennüc halinden veya meniyi kazîbe isal eden mecranın kapanmasından ıjeri gelir. Bu garip haletin muhtelif dereceleri vardır. Dimağın aledde-vam bir şey ile iştigali, kuvvei akliyyenin ıbozgunluğu, istimna ‘bilyed demlen muzir, menhiyün anh âdet, bu hastalığı husule getiren sebebîer-dendir.
(9) : Cünun = cinnet; bir ihtilâli aklîdir ki işlerin, sözlerin akıl dairesinde cereyanını çok kere men eder.
Cinnet, İmam Ebu Yusüfe göre senenin ekserisinde devam ederse «cünunı mutbik» adını alır. Bunun dûnundeki cinnete de «cünunı gayri mutbik» adı verilir.
Bu halde mecnunlar, iki kısma ayrılır; Biri «mecnunı mutbak» dir ki, cinneti bütün vakitlerini ihata eder. Diğeri de «mecmını gayri mutbak» dir ki, kâh mecnun olur kâh ifakat bulur.
(10) : Hunuset, bir şahısta hem tenasül uzvunun, hem de erkeklik âletinin mevcut olması halidir. Bu halde bulunan şahsa «hünsa» denir. Erkeklik dişilik cihetinden hangisinin galib olduğu bilinmediği, yani her iki uzuvdan bir anda tebevvül etdiği takdirde kendisine «hünsai müş-kü» denilir. Mukabili «hünsai vazıh» dır. Bunun hali tebeyyün etmedikçe nikâhın sıhhatine hükm olunamaz.
Erkeklere mahsus bevl mevziinden tebevvül eden hünsa, erkek, kadınlara aid bevil mahallinden tebevvülde bulunan ıhünsa da kadındır. Çünkü herhangi uzvundan tebevvül ederse onun uzvu aslî olduğu diğerinin ise bir ânzai aybiyyeden ibaret bulunduğu anlaşılır. Her iki uzvundan tebevvül etdiği suretde ise sabıkı muteber olur. Binaenaleyh bunların nikâhları caizdir. Şu kadar var ki, erkek olan hünsa, mücameate kadir olamazsa innîn ıhükmünde bulunur.
(Hanbelî fukahası hünsai müşikil hakkında ihtilâf etmişlerdir. Hırkfye göre bu hususda hünsanm sözüne müracaat olunur. Eğer kendisinin erkek olub tabiatinin kadınlara meyyal bulunduğunu ifade ederse kadınlar ile evlenebilir. Bilâkis kendisinin kadın olub« tab’ının erkeklere meyi etmekde olduğum söylerse erkek ile evlenebilir. Çünkü bu, batın! bir hal olub buna vukuf ancak kendisinin ifadesiyle mümkün olur.
Miras ve diyet cihetine gelince kendi hakkında mirasını veya diyetini azaltacak suretde ikrarı makbuldür. Fakat (bunları arttıaracak suretde ikrarı kabul olunmaz. Çünkü kendisi bu hususda müttehem sayılır.
Böyle bir hünsânın imamet, velayeti nikâh hususunda ve başkası üzerine bir hak isbat ebmiyecek şeylerde de sözü kabul olunur.
Böyle bir hünsa, bir kadınla veya erkekle evlendikden sonra dönüb de hilafım iddia etse evvelce evlendiği cinsin gayriyle izdivacı hususunda sözü makbul olmaz. Çünkü nefsini tekzib etmiş, hem erkek ile hem de kadın ile evlenmeği icab edecek bir hali iddiada bulunmuş olur. Şu kadar var ki, evvelce bir kadın ile evlenib de sonra «Ben kadınım, erkek değilim» derse bu ikrarına mebni nikâhı münfesih olur, mehrin sukutu hususunda sözü makbul olmaz.
Bilâkis erkek ile evlenib de sonra «Ben erkeğim, kadın değilim» derse nikâhın feshi hususunda sözü makbul olmaz. Çünkü bu halde kendi lehine, başkasının aleyhine ikrarda bulunmuş olur.
Hanbelî fukahasından Ebubekre göre böyle bir hünsa, hali tebeyyün edinceye kadar kimse ile evlenemez. İmam Şafiînin mezhebi de böyledir, îmam Ahmedden de böyle bir kavlin mensus olduğu mervîldir. Çünkü böyle bir şahıs, kendisi için nikâhı ibahe edecek bir şeyin vücu-düne müstahik değildir. Elmuğnî.)
(11) : Cüzam, bedenin içerisinde sevdanın intişarından mütehaddis bir illetdir ki, âzamn mizaç ve heyetini ifsad, mahv ve sukutunu intaç eder, arız olduğu uzuv, evvelâ kızarır, sonra kararır, daha sonra koparak dökülür. Her uzuvda tahaddüs edebilirse de en ziyade yüzde zuhur eder. Sahibine «meozum» denir.
(12) : Beres; mizacın fesadından naşi ‘bedenin zahirinde zuhur eden şiddetli bir beyazlikdır ki, âzamn demeviyyetini izâle eder, kendisiyle teşe’üm olunur bîr illetdir. Sahibine «ebres» denilir.
(13) : Emrazı zühreviyye, tenasül uzvunda vesair azada zuhur ediıb sahibinin maluliyetine ve çok kere helakine sebebiyet veren bîr taklm korkunç illetlerdir.
Lahika :
Zührevî illetlere dair bazı tıb kitablarında münderic olan malûmatın hülâsası şöyledir :
Malûm olduğu üzere zühre, seyyarelerden büyük, parlak bir yıldızdır. Vaktiyle bazı cahil kullar, bunu bir hüsn ve aşk ilahesi sanmışlardı.
Esatire göre zühre, güya denizlerin lâtif mevcelerindetı yaradılmış, fakat hiffeti meşreble, iffetden mahrumiyetle lekeli bulunmuş pek güzel bir kadın imiş, sonra göklere kadar yükselmiş, parlak bir yıldız halinde görünmeğe başlamışdır!.
İşte emrazı zühreviyye, bu muhayyel kadına mensub illetler imiş!. Bu illetler, alelekser iffete münafi münasebetlerden münbais olmakda-dır. Bu cihetle bunlar, seriüzzeval bir zevkin ne kadar vahîm neticeleri müstelzun olduğuna işaret için böyle zahiren güzel, fakat hakikatde iffet şerefinden mahrum, muhayyel bir şahsiyete nisbet edilmiştir. Başlıca şu üç kısma ayrılırlar:
«Kurhai basîta», yumuşak sangîr denilen hastalıkdır. Etibba-mn beyanatına göre bu hastalık, mevziî olub emrazı züihreviyyenin en hafif ve en seriüzzevalidir. Kana geçib bedenin her tarafına yayılmaz, çok kere tenasül azasında bulunursa da vücudun sair taraflarında da zuhur edebilir. Bununla aşılanan uvuz, bir gün sonra kızarır, bir mayi oradaki beşereyi kaldırır, bir kabarcık peyda olur, üçüncü gün mayi tamamen bir cerahat haline münkalib olur. Beşinci ve altıncı gün artık sangir denilen kurha vücude gelmiş olur. Altı ve nihayet sekiz hafta içinde kamilen şifa bulursa da yerinde bir çukurluk, bir nişane terk eder. Bazan nezafetsizlik, fena tedavi neticesi olarak bir takım ihtilâtlara sebep olabilir ki, bu halde gittikçe azar, büyür «kurhai âkile» adını alır ve tedavisi uzun bir müddet sürer.
«Hiritatülbevl – belsoğukluğu» bevl mecrasını örten ince deriye arız olub sirayetini müteakib iki ve nihayet beş gün içinde alâmetleri ve eserleri zuhur eden bir hastalıkdır. Bu illet de mevziî ise de veha-meti, kurhai basdtadan daha ziyadedir. Bazan bir umumi maraz halini alarak sahibinin- maluliyetine, hattâ senelerce devam ederek Ölümüne sebeb olabilir. Bu illet, yalnız tenasül uzuvlarına münhasır kalmayıb sair azaya da, meselâ : göze ve nadiren ağıza, buruna da intikal ile hastayı görmek nimetinden mahrum edebilir. Ve kana da karışarak bezlerde, vücudun oynak yerlerinde zuhur ederek bunları hareketden mahrum bırakır. Bunun neticesinde de her iki husyede iltihab hâsıl olub, erkeğin innet ve akametine sebep olu? ki, artık çocuk vücude getirmez. Tenasül uzvunun mahv ve istîsaline bais olduğu da vardır. Vaktiyle tedavi edildiği takdirde birkaç hafta içinde bertaraf olabilirse de yolunda tedavi edilmediği takdirde birkaç sene devam eder.
«Daül’efrenc = frengi», zührevî marazların en vahimi olub, umumî ve daimîdir. Kan vasıtasiyle azanın ve ensicenin tamamına ya-yıhr, ciltde bir takım döküntülere, damarlarda iltihabla da sebebiyet verir. Bedenin ensicesini derince bozar, asarı mâdâmeHıayat devam eder. Husule getirdiği tezahürat ve avarıza binaen «birinci devir» «ikinci devir», «üçüncü devir» adiyle üç devreye ayrıldığı gibi kesbî, irsî ve hablî olmak üzere de üç nev’e ayrılır.
(1) : «Kesbî daül’efrenc», bir şahsa doğrudan doğruya başkasından sirayet yoliyle ânz olan frengi hastalığıdır. Sirayetinin sebebi, çok kere gayri meşru mukarenetle mes ve takbil gibi şeylerdir.
(2) : «İrsî daül’efranc», bu hastalıkla malûl olan bir baba veya anadan evlâdına intikâl eden frengi illetidir.
(3) : «Hablî daül’efrenc», rahmi mâderdeki, ceninden validesine intikâl eden frengi âfetidir. Şöyle ki, babasındaki illet, evvelâ cenîne sirayet eder, ceninden de anasına intikâl eder. Bazan. çocukdaki illet, validesine sirayet etmediği halde süd anasına sirayet eder.
Daül’efrenc, kabili şifadır. Her devresinde teşfiyesi ve hiç olmazsa vehamet ve sirayetinin tâdil ve izalesi mümkün ise de vaktiyle tedavisine müsareat edilmemesi, bir takım vaihim neticelerin zutıuruna sebebiyet verir.
Zatürrie, yılancık, verem dahi mezkûr illetler gibi sarî marazlardan sayılmaktadır. Tafsilâtı tıb kitablarında mündericdir. [33]
Înnet Ve Cüb Sebebiyle Olan Tefrikler :
545 – : Zevcedeki tekarrübe mani illetlerden dolayı zevç, hıyarı tefrika mâlik olmaz. Bu illetler, yukarıda yazıldığı üzere kara, retak, afel’den ibaretdir.
Fakat bu ayıblardan salim olan bir kadın, zevcinde bulunub tekarrübe mani olan illetlerden dolayı hiyarı tefrik hakkına mâlik olur. Bu illetler de cüb, innet, hısa, hunuset, şekkâziyyetdir.
546 – : Karn, retak gibi tekarrübe mani arızalardan salim olan mükellef bir kadın, kocasının cüb ve İnnet gibi mukarenete mani bir illet ile malûl olduğuna nikâhdan sonra muttali oldukda hâkime müracaat ederek tefrikini taleb edebilir. Fakat kendisine mücameate mani bir illet bulunan kadın, kocasmdaki o kabil bir aybdan dolayı tefrikini talebe müstahik olmaz. Çünkü zaten kendisindeki bir maniadan dolayı muka-reneti kabil bulunmamadır.
547 – : Kendisine izdivacdan sonra zevci tarafından bir defa olsun tekarrüb edilmiş olan salim, mükellef bir kadın, kocasında ahiren hadis olan tekarrübe mani bulunan.,bir ayıbdan dolayı hakkı hiyara mâlik olmaz. Çünkü hiyarı tefrikin sübutu, bir “defadan ibaret olmak üzere kazaen vacib olan tekarrübün bulunmamasından münbaisdir. Bu tekarrüb mevcud olunca zevcenin kazaen sabit bir hakkı fevt olmamış olur. Fakat böyle bir tekarrüb, kadının hakkını diyaneten iskat etmez. Bu hususda kadının mutazarrır olmasına meydan verilmemesi, talebi takdirinde mufarekate muvafakat edilmesi kocası için diyaneten bir vecibedir. Bedayi, Bahri Raik.
548 – : Hakkı Myar, her akid itibariyle teceddüct etdiğinden evvelki akiddeki tekarrüb, ikinci bir akiddeki tekarrüb hakkım ibtal etmez.
Binaenaleyh bir kadın, tekarrübden, tevlidden sonra kendisini bai-nen boşayan kocasiyle nikâhı tecdid etse de bu kerre kocası mukarenete kadir olmasa inniyn olmuş olacağından bu kadın içîn muhayyerlik hakkı sabit olur. Bahri Raik.
549 – : Nikâhdan evvel zevcin innetden maada meebubiyyet gibi tekarrübe mani bir aybına muttali veya nikâhdan sonra innet ve meebubiyyet gibi herhangi bir aybına razı olan zevcenin hakkı hıyarı sakıt olur. Fakat nikâhdan evvel innete ıttıla, muhayyerliği iskat etmez.
Binaenaleyh bir kadın, mecbub olduğuna vâkıf bulunduğu bir er-cek ile evlense nikâhdan sonra bu sebepden dolayı tefrikini isteyemez.. Jünkü mecbubun tekarrübe kadir olamayacağı mliteyakken olduğu halde kadının onunla evlenmeğe muvafakat etmesi, onun bu haline razı olduğuna delildir.
Lâkin innetine vâkıf olduğu bir şahıs île evlense nikâhdan sonra tefrikini isteyebilir. Zira bazı nisaya tekarrübden âciz olan bir şahsın diğer nisaya tekarrüibü kabil ve innetin zevali me’muldür. Bu halde zevcin tekarrübe muktedir olamıyacağı müteyakken olmadığı cihetle ‘kadının bu izdivaca muvafakati, kocasının o haline razı olduğuna yakinen delâlet etmez. Bahri Raik.
550 – : Bir kadın, kocasmdaki tekarrübe mani bir iHetden dolayı tefrikim istemek üzere hâkime müracaat etdikde bakılır: Eğer illet, cüb gibi zevali kabil değilse te’cilde bir faide mutasavver olmadığından hâkim, zevcesini bainen boşamasını zevce emr eder. Imtinaı takdirinde zulmü def için derhal aralarını tefrike hükm eyler.
Fakat illet, innet gibi kabili zeval ise hâkim, zevci vakıa zamanından, yani: muhasama tarihinden ve şayet mukarenete muktedir olamayacak halde marîz ise ifakat vaktinden ve ihrama girmiş ise ihlâl ânından itibaren bir sene müddetle te’cil ve <bu müddet içinde tedavide bulunmasını kendisine tenbih eder. Zevç, te’cili gerek istesin ve gerek istemesin.
Bu te’cil esnasında zevç veya zevce az ve çok bir müddet tekarrübe mani olacak derecede hasta olur veya zevce gaybubet, meselâ hacce azimet ederse bu suretle geçen müddet, hisaba idhal edilmez. Amma zevcin gaybubeti, hacce azimeti, zevcenin hayz günleri ve Ramazanı şerif günleri hisaba idhal edilir.
Zevç, habs edilib de zevcesiyle halvetde bulunmaları mümkün olmadığı takdirde habs müddeti mühlete dahil olmaz. Kadın dahi bir hak do-layısiyle habs edildiği halde kocasiyle halvetde bulunmaları mümkün ise habs müddeti mühlete dahil olur ve illâ olmaz.
Bu müddet içinde illet zail olursa artık tefrika mahal kalmaz. Amma zail, meselâ bir defa olsun tekarrübkaibil olmadığı Ve zevç, talâka razı olmayıb zevce de tefrik talebinde musir olduğu takdirde hâkim, aralarını tefrika hükmeder.
Fakat zevç, tatlik veya hâkim, tefrike hükm etmedikçe mücerred zevcenin nefsini ihtiyar etmesiyle firkat vaki olmaz.
Hâkimin te’cilinden sonra, zevç bir müddet daha te’cilini istese zevcenin rızası olmadıkça hâkim, buna iltifat etmez. Çünkü te’cil müddetinin hitamiyle zevcenin tefrik hakkı sabit olduğundan rızası bulunmadıkça bu hakkın te’hiri caiz olmaz. Zevce razı okluğu takdirde ise bilâhare rücu ederek firkati ihtiyarda bulunabilir. Bu rıza, gerek hâkimin huzurunda ve gerek haricde izhar edilsin müsavidir. Mebsut, Bedayi, Bahri Raik, Hindiyye.
551 – : înnîne verilen mühlet, bazı fukahaya göre bir senei şem-siyyedir ki, senei kameriyyeden on bir gün ziyadedir. Hülâsa’nın beyanına nazaran müfta bi’h olan da budur. Çünkü bu, ihtiyata daha muva-fıkdır. Fusuli erbeanın tamamen zuhuru, bir senei şemsiyye zarfında kabildir. Bu müddet, muhtelif beşerî tabiatlerüzerinde tesiratı âdiyest meş-hud olan dört mevsimi tamamen müştemildir. ?
Fakat sair fukahaya göre bu mühlet müddeti, bir senei kameriyyeden ibaretdir ki, üç yüz kırk beş gündür. Bu kavi, zâhirürrivayeye mutabık olduğundan sahih ve muteber bulunmaktadır.
Te’cil, ay esnasına müsadif olunca bil’ittifak eyyama itibar olunur.
Ademi iktidar hali, bazan -bir arızî illetden, bazan da aslî, hılkî bir âfetden münibais olur. Binaenaleyh inneti illetden fark ve temyiz için dört faslı cami bulunan bir mühlete ihtiyaç görülmüşdür.
552 – : Hâkimden başkasının te’cili muteber değildir. Te’cilden sonra hâkim, azl edilse veya vefat etse hâkimi lâhik, mezkûr te’cil üzerine muamelesini bina edib yeniden te’cilde bulunmaz. Verilecek te’cilin tarihi kayd ve bu hususa işhad edilir, Hindiyye.
553 – : Te’cilden evvel veya te’cilin hitamında zevç, inkâra mu-karin tekarrübünü iddia etse taihkik edilir. Eğer zevce seyyib ise söz, maalyemîn zevcindir. Çünkü bu halde zahiri hal, zevcin lehine şahiddir. Binaenaleyh artık te’cil ve tefrike mahal kalmaz. Fakat vakıanın bidayetinde zevç, ademi tekarrübünü ikrar veya yeminden nükûl ederse te’cil olunur. Ve te’cil hitamında ikrar veya yeminden nükûl ederse zevce tah-yir edilir.
Amma zevce bikr ise söz bilâ yemîn zevcenindir. Çünkü bekâreti, kendi iddiasını müeyyiddir. Bekâretin sübutu, vak’anın bidayetinde ise zeyc, te’cil edilir, vak’anın hitamında ise zevce tahyir edilib firkati ihtiyar etdiği takdirde tefrike hükm olunur.
554 – : Zevcenin bekâretinde veya retka, karha olduğunda ihtilâf olundukda bir kadına muayene etdirilir. Fakat iki kadına muayene et-dirilmesi itmi’nani kalbi temin edeceğinden ahvetdir. Şayed muayene eden kadınlardan bazıları zevcenin bekâretine, diğerleride seyyib olduğuna şahadet etseler başka kadınlara gösterilmesi icaib eder.
Zevcin mecbubiyetinde ihtilâf edilince de emîn bir erkeğe muayene etdirilir. Çünkü zaruret halinde avret mahalline bakılması mubah olur. Bahri Raik.
555 – : Zevcinin ademi tekarrübünü inkârına mukarin iddia eden kadın, seyyib bulunmakla bekâretinin »evci tarafından değil, belki mukarenet bulunmaksızın başka bir sebeble zail olduğunu dermeyan etse buna itibar olunmayıb söz, zevcinin olur. Çünkü bu müdafaa, hilafı zahirdir. Bahri Raik.
556 – : Halveti sahihadan sonra innet sebebiyle kocasından tefrik edilen bir kadın, bainen mutallâka sayılır. Binaenaleyh iddet bekler, tam mehrine müstahik olur. Fakat böyle’bir halvet vuku bulmamış ise iddet lâzım gelmez. Mehr tesmiye edilmiş ise yarısına, tesmiye edilmemiş ise müt’aya müstahik olur. Hindiyye.
557 – : Kocasından innet gibi bir sebeble tefrik edilmiş olan kadın, tekrar onunla izdivaç akdinde bulunsa artık o illetden dolayı tefrik talebinde hakkı olamaz. Çünkü onun bu haline razı olmuş bulunur. Bahri Raik.
558 – : Cub, innet ve ademi kefaet sebebiyle tefrikde velînin hasra
rasb olunması caizdir. Çünkü vekâlet carî olan her hususda velînin hasm nasb olunması sahihdir. Bu hususlarda ise vekâlet carî olur.
Binaenaleyh bir matuhun innetinden dolayı zevcesi tefrikini taleb eylese velîsi muvacehesinde bir sene müddetle te’cil olunur.
Kezalik : bir mecnunenin zevci inniyn olsa velîsinin talebi üzerine badettecil beynleri tefrik olunabilir.
Velî, zevcenin innete veya meCbubiyyet haline razı olmuş olduğuna veya mecbubiyyet haline akidden evvel muttali bulunduğuna dair bey-yine ikame etse tefrik cihetine gidilemez. Beyyinesi bulunmayınca zevcenin tahlifini taleb* edebilir. Zevce yeminden nükûl ederse yine tefrike hükm edilemez. Fakat yemîn ederse hükm dilir. Bahri Raik.
559 – : Mecnun olan inniynin te’cil olunub olunmıyacağı hakkında iki kavi vardır. Bir kavle göre te’cil olunmaz. Çünkü te’cil, tekarriib bulunmadığı takdirde tefrik içindir. îimiynin firkati ise talâkdir. Halbuki mecnun talâka mâlik değildir. Sahih olan bu kavidir.
Diğer kavle göre mecnun da bir sene te’cil olunur. Çünkü bu müddet içinde mücanıeati mümkündür. Fakat hali ifakatine intizar olunmaz.
560 – : inniyn olan zevç, çocuk ise bulûğuna intizar olunur, tn-niyn veya mecbub olan şahsın zevcesi çocuk ise onun da bulûğu zamanına intizar lâzım gelir. Çünkü kocasının bu haline bulûğundan sonra razı olması melhuzdur. Bahri Raik.
561 – : Bir cariyenin kocası inniyn veya mecbub olsa hıyarı tefrik hakkı kendisine değil, mevlâsına aid olur. Binaenaleyh mevlâsı bu hâle razı olunca cariye tefrik talebinde bulunamaz. Bu, imamı Azama göredir. îmam Ebu Yûsüf’e göre. ise bu muhayyerlik cariyenin hakkıdır. Bahr.
562 – : Bir kadın, mecbub olduğunu bilmeksizin bir erkek ile ev-lenib sonra bir çocuk doğurmakla o erkek, bu çocuğun nesebini bil’iddia bu hususda bir hükm istihsal etse bile kadın muhharan muttali olduğu meobubiyet halinden dolayı tefrik talebine müstahik olur. Çünkü bu halde nesebin lüzumu, mücameatin vukuunu müştekim olmaz. Hindiyye.
563 – : Bir mecbubun zevcesi tefrikden sonra iki seneye kadar hir çocuk dogursa nesebi sabit olursa da yapılan tefrik, bâtıl olmaz. Zira mecbubdan nesebin sübutü, sahk voliyle vuku bulan inzal itibariyledir. Tefrik ise mevcud olan mecbubiyetden dolayıdır.
Fakat bir inninin zevcesi badettefrik mezkûr müddet içinde çocuk dogursa inıîiyn tekarrub iddia etdiği takdirde yapılmış olan tefrik, bâtıl olur. Çünkü inniyn hakkında nesebin sübutiyle ademi innet, zahir olduğundan innetin vücudine mübtenî olan tefrik bâtıl olmuş olur. Hindiyye.
564 – : Zevce, tefrikden sonra kocasının tekarrübünü ikrar etse veya bu ikrarı beyyine ile sabit olsa yapılan tefrik, bâtıl olmaz. Çünkü yalan söylemesi ihtimaline mebni hükmü ibtal etmek istemesiyle müt-tehem bulunur.
Fakat tefrikden evvel ikrar etmiş olduğu tefrikden sonra iki şahidin şahadetiyle sabit olursa vaki olan tefrik, bâtıl olur. Bahri Raik.
565 – : Teehhül etdiği kadına bir defa olsun tekarrub edemiyen ihtiyar bir şahıs dahi înniyn hükmündedir. Binaenaleyh kendisine tefrik talebi vukuunda bîr sene mühlet verilir.
Erkeklik uzvu mevcut olduğu halde mukarenete kadir olamayan hıssiy, hünsâ, gekkâz dahi tamamen inniyn sayılır ve binaenaleyh ayni hükme tabi olurlar. Bahri Raik, Hindiyye.
(Eimmeî selâseye göre de innetden ve mecbubiyetden dolayı zev-cenin mufarekat talebine hakkı vardır.
(Mâlikîlere göre bir erkek, hâzır veya gâib olub da zevcesine mu-kareneti bir müddet terk etmekle kadını mutazarrır etse, veya mütemadiyen ibadetle meşgul olub da zevcesine tekarübde bulunmasa, veya bir yanlışlıkla, meselâ pıçak tutunurken erkeklik uzvunu kesse, veya lezzeti nisayı izale edeceği kendisince malûm veya meşkûk olan bir ilâcı velev bir illet için içse bu yüzden mutazarrır olan refikası, mufarekatini talebe müstahik olur. Bu haldezevc, talâka muvafakat etmezse kâkim, müfarakate ‘hükm eder.
Hâkim, zevcin en az bir seneden ve diğer bir kavle göre üç seneden ziyade gaybubeti takdirinde tefrika derhal hükm edebilir. Diğer hususlardan dolayı da muvafık görürse zevce bir mikdar mühlet verebilir. Fakat zevcin, zevcesini mutazarrır etmek istediğini anlarsa derhal tefrika hükm eder. Şerhi Muhammedil’nırşı, Hâsiyei Aliyyil’adevî.)
(gafillere göre de erkekde akdi nikâhdan sonra hadis olan mecbubiyetden dolayı zevcesi mutazarrır olacağından muhayyer olur. Evvelce tekarrüb bulunsun bulunmasın. Fakat tekarrübden sonra hâsıl olan in-netden nâgi muhayyer olmaz. Çünkü inniyyetin zevali me’mul ve sabık tekariibe binaen zevcin mukarenete iktidarı malûmdur.
Ezberi rivayete nazaran hünsai vazıhın zevcesi muhayyer olmaz. Çünkü ihünsâdaki sükube veya sil’ai zaide = fazla ur nikâh ile maksud olanı fevt etmez. Diğer bir kavle nazaran muhayyer olur. Zira tabiat
bundan teneffür eder.
Zevcenin retka veya karna olmasından dolayı da kocası tefrik talebine salahiyetli bulunur. Kadın bu maniayı izaleye icbar olunamaz. Şu kadar var ki, kendi arzusiyle izale edib mukarenet mümkün olursa artık kocasının muhayyerliği kalmaz. Bu illetlerden dolayı tefrik, hükme muhtacdır. Çünkü bunların sübutü, ziyade nazar ve içtihada mütevakkıf dır.
tnnetden dolayı yapılan tefrik, îmam Mâlike göre talâkdan madud-dur. Çünkü bu, ademi tekarüıbden dolayı bir firkat olduğundan talâk-dır. Fakat îmam Şafiî ile imam Ahmede göre bu, talâk sayılmaz. Zira bu, aybdan dolayı sabit bir hıyar olduğundan feshden ibaretdir. Elmuğ-
nî, Nihayetülmuhtac.)
(Hanbelîlere göre zevç, kendisinin innetine zevcesinin nikâhdan evvel muttali bulunduğunu iddia ve beyyine ile isbat veya zevcesi ikrar etse artık tefrik için te’cil caiz olmaz, imam Şafiînin kavli cedidine göre, yine te’cil lâzım gelir. Çünkü bir nikâhda inniyn olan diğer bir nikâhda inniyn olmıyabilir.
Kadın, kocasının İnnetine nikâlıdan sonra mutali olub da sükût etse hakkı hıyarını iskat etmiş olmaz. Belki murafaa için müracaati gününden itibaren te’cil olunur. Bunda ihtilâf yokdur. Fakat bir kere razı oldu mu artık talebe hakkı kalmaz.
Bir zevceye mukarenet, diğerine karşı innetin tahakkukuna mani değildir. Yalnız îbni Ukayle göre böyle bir erkek, artık inniyn olmak-
dan çıkmış olur.
Hasiy olan bir erkek, zevcesine tekarrüb edemez bir halde ise te’cil olunur. Tekarüb edebiliyorsa zevcesi muhayyer olmaz.
Inniynin zevcesinden doğacak çocuğun nesebi, innîynden sabit olur. Çünkü innîynden çocuk yapabilecek bir halde inzal imkânı vardır.
Retkâ, karna, afla veya fetkâ zuhur eden ‘bir kadının kocası için ‘hıyarı fesh sabit olur. Çünkü bu halde mukarenet için birer manii hissî bulunmuş olur. Elmuğnî, Keşşafülkma.)
(Zahiriyyeye göre innet, feshi mucib değildir. Binaenaleyh bir kimse, nikâh etdiği kadına mukarenet edemediği takdirde araları hâkim tarafından asla tefrik edilemez ve kendisine bir müddet mühlet de verilemez. Gerek bir defa mukarenetde bulunmuş olsun ve gerek olmasın. Böyle bir erkek, muhayyerdir, dilerse zevcesini boşar, dilerse nikâhında tutar. Ebnufeallâ.) [34]
İnnet İle Mecbubiyetden Başka İlletler Sebebiyle Olan Tefrikler
566 – : Cüb ve innetden başka -«ükahdan evvel mevcud veya nikâhdan sonra hadis olan herhangi bir illetden dolayı zevç ile zevceden hiçbiri için hakkı hiyar sabit olmaz.
Bu mesele, imamı Âzam ile imam Ebu Yusüfe göredir, imam AH ile îbni Mesud (Radıyallahü teâlâ anhüma) nın nıezhebleri de böyledir. Ömer îbni AbdiPAziz, îbni Ebî Leylâ, Evzaî gibi büyük müctehidler de buna kaildirler.
Fakat imam Muhammede göre zevcedeki ayblardan dolayı zevci muhayyer olmaz. Çünkü bu ayba razı olmadığı takdirde talâk ile zev-ciyyet münasebetini kat’ ederek kendisine lâhik olacak bir zararı def edebilir. Lâkin kadın, talâka mâlik olmadığından kocasında bulunan ve bîlâ zarar bir arada ikametleri mümkün olmıyan beres, cüzam, cünûn gibi her illetdendolayı hiyarı tefrika mâlik olur.
imam Muhammedin bu kavli, bazı fukaha tarafından ahz olunduğu gibi 16 Cemadel’ûlâ 1534 tarihinde fetvahanei âli hey’eti te’lifiyyesince de ihtiyar olunarak o babda bir irade istihsal edilmişdi.
567 – : imam Muhammedin beyan olunan kavline nazaran: bir kadın, cüzam, beres, ileti züihreviyye gibi bilâ zarar birlikde ikamet mümkün olmayan illetlerden birinin kocasında vücudüne nikâhdan sonra muttali olsa veya nikâhdan sonra kocasında böyle bir illet tahaddüs etse muhayyer olur. Dilerse bu hâle razı olarak onunla ikameti, zevciyye-tin devamım ihtiyar eder. Bu takdirde hakkı ıhiyan sakıt olur. Ve dilerse ihâkime müracaatle tefrik talebinde bulunur. Mevcud illetin zevali ümid olunursa hâkim, tefriki bir sene tecil eder. Bu müddet içinde illet zail olursa artık tefrika mahal kalmaz. Amma zail olmadığı ve zevç dahi bizzat tatlika razı olmayıb kadın da talebinde musir bulunduğu takdirde hâkim, tefrika hükm eder. İyi olması umulmıyan böyle bir hasta-hkdan dolayı ise derhal tefrika ihükm edilebilir.
Fakat körlük, sağırlık, topallık gibi ayblardan birinin zevcde bulunması, bilittifak tefriki müstelzim olmaz.
568 – : Yine îmam Muhammede göre akdi nikâhdan sonra zevç tecennün etse zevcesi muhayyer olur. Bu halde; hâkime müracaatle ayrılması istese hâkim, ayrılmayı bir sene müddetle te’cil eder. Çünkü hadis bir cinnet, kabili zeval olmakla innet (hükmündedir. Binaenaleyh bu müdet içinde cinnet zail olursa tefrika mahal kalmaz. Amma zail olmadığı, kadın da tekrar hâkime müracaatle ayrılmasını istemekte musir bulunduğu takdirde hâkim aralarını tefrika hükm eder.
569 – : Bir kadın, kocasının zevali kabil olmayan bir cünunı aslî ile mecnun olduğuna akdi nikâhdan sonra muttali olsa talebiyle araları derhal tefrik olunur. Çünkü cünûnı aslî, cüb mesabesindedir, tecilde fai-de yokdur. Şu kadar var ki bir kadın, kocasının cünununa nikâhdan evvel muttali veya nikâhdan sonra tahaddüs eden cinnetine razı olursa artık tefrik hakkına mâlik olamaz.
570 – : Zevcenin muhayyer olduğu yerlerde hıyarı fevrî değildir. Binaenaleyh dâvayı bir müddet tehir veya dâvayı ikameden sonra
bir müddet terk edebilir. Çünkü bir insan, her vakit dâvayı ikameye, husumeti takibe kudret bulamaz. Fakat dâvadan sonra hâkim tarafından tahyir olunduğu meclisde nefsim ihtiyar etmezse muhayyerliği sakıt olur.
571 – : Nassen veya delâleten riza, hakkı kıyarı ibtal eder. Nassen riza, iskatı hiyan sarahaten ‘beyan veya bu yolda carî olan
bir tabiri istimal etmekden ibaretdir. Delâleten riza da tahyirden sonra kadının kocasiyle ikamete razı olduğuna delâlet eder bir fi’lde bulunmasıdır.
Meselâ : kocası tecennün eden bir kadın, hâkimin tahyirinden evvel veya sonra «Ben hakkı hıyarımı iskat etdim, nikâhımızın devamına razı oldum» veya «Ben kocamı ihtiyar etdim» dese nassen rizada bulunmuş olur.
Kezalik : tahyirden sonra hakkı hiyarını istimal etmeksizin meclisi hükümden çıksa veya kocasına itaat ederek onunla müzaceada bulunsa nikâhın devamına delâleten razı olmuş olur.
Fakat kadının tahyirden evvel kocasiyle ikamet ve müzaceada ve bu misilli münasebetlerde bulunması, delâleten riza’ sayılmaz. Velev ki, te’cil müddeti geçmiş olsun. Çünkü te’cilden sonra kocasiyle bu gibi muamelâtda bulunması, onu ihtiyar etdiğine delâlet edeceği gibi onun halini ihtibar ve imtihan etdiğine de delâlet edeceğinden bu ihtimale binaen mezkûr muamelât, riza’ya delil olmaz.
572 – : Bir aybdan dolayı husumetin teveccühü ve dâvanın mes-muiyyeti için o aybm evvelce sübutu lâzımdır. Evvelce de işaret olunduğu üzere kadınların muttali olabilecekleri bazı uyubı nisadan dolayı kadınların muayenesine, sözüne müracat olunur. Aybın sübutı ve husumetin teveccühü için yalnız bir kadının muayenesi ve ihbarı kabul olunabilir. Fakat en az iki kadının muayenesi ve ihbarı ihtiyata muvafıkdır. Amma etibba gibi ihtisas erbabından başkasının anlıyamıyacağı dahilî emraz vesaire gibi ayblardan dolayı her ‘halde etibbamn kavline müracaat olunur, Ayblann.sübutiyle husumetin teveccühü için yalmz bir âdil tabibin ihbarı kâfidir. Aded ve şahadet lâfzı şart değildir. Maamafih iki âdil, müslim tabibin muayenesi ve ihbarı daha ziyade itmi’nan bahş olacağından evlâdır. Bedayi, Hindiyye, Bahf, Reddi Muhtar.
« (Eimmei selâseye göre kadın, kocasındaki cüzam, beres ve cünundan ibaret üç aybdan dolayı hiyarı tefrike mâlik olacağı gibi erkek de zevcesindeki cüzam, beres, cünun, kam, retak’dan ibaret beş aybın her birinden dolayı muhayyer olur. Dilerse, nikâhı idame eder, dilerse talâka tevessül eder ve dilerse hâkime müracaat ederek tefrik hakkında bir hüküm alır.
Zührî’ye, Şüreyha, Ebu Sevr’e göre de zevce, her aybmdan dolayı red edilebilir. Elmuğnî, Ebülberekât.)
(Şafiîlere göre yukarıda yazılı illetlerden biri dolayısiyle niuhay-yer olan zevç ife zevceden herhangi biri, ayrılmayı ihtiyardan evvel vefat etse diğeri kendisine vâris olur. Ve muhayyer olan taraf, hakkı hıyarını istimal etmedikçe aralarında talâk ikaı caiz bulunur. Fakat hakkı hıyarım istimal etti mi artık aralarında talâk, i’lâ, zihar, Han, miras gibi ahkâm carî olmaz. El’üm.)
(Hanbelîlerin bu hususdaki kavileri de şu veçhiledir :
(1) : Zevç ile zevceden Iherhangi biri diğerini cinnet, cüzam veya beres ilietiyle malûl bulsa kendisi için hıyacı fesh hakkı sabit olur.
(2) : Zevceynden her biri diğerinde kendisinde bulunmıyan muayyen ayblardan birini bulsa her ikisi için de muhayyerlik sabit olur. Ebres olan bir erkeğin zevcesini mecnune veya meczume bulması gibi Meğer ki mecbub olan bir erkek, zevcesini retka bulsun. O ihalde istim-taa yalnız birinin hali bir mani teşkil etmiyeceğinden hiçbiri için muhayyerlik olmamak lâyıkdır.
Her birinde ayni ayb bulunan, zevç ile zevce hakmda ise iki vecih vardır. Bir veçhe göre ikisi de muhayyer olmaz. Diğer bir veçhe göre ikisi de muhayyer olur.
(3) : Kadın ile kocasından birinde akdi nikâhdan sonra böyle bir ayb tahaddüs etse Hırkı’nin, ifadesinden zahir olduğuna göre yine hıyar sabit olur. Diğer bir veçhe göre ise sabit olmaz. imam. Mâlikin mezhebi de böyledir. Çünkü bu, akdin lüzumundan sonra ma’kudün aleyhde hâ-, dis olmuş bir aybdır. Mebîde« hadis olan ayba müşabih bulunmuş olur. Şafiî fukahasına göre ise bakılır: Eğer zevcde hadis olmuş ise zevce için muhayyerlik sabit olur. Zevcede hadis olmuş ise bir kavle göre zevç için muhayyerlik sabit olursa da diğer bir kavle göre sabit olmaz. Çünkü zeve, isterse boşayabilir, zevce ise boşayamaz.
Maahaza bu gibi ayblardan dolayı muhayyerliğin sübutü için bu ayba akd zamanında vâkıf ve akidden sonra razı bulunmamak şartdır. Aksi takdirde muhayyerlik olamaz.
(4) : Hıyarı fesh, terahî veçhile sabit olur. Muhayyer olanın rızasına delâlet edecek bir söz, bir hareket vuku bulmadıkça sakıt olmaz. Fakat Kadı’ya ve İmam gafiînin mezhebine göre bu hıyar, fevrîdir. Ayba muttali oldukda sonra imkân mevcud iken fesh tehir edilirse bu hak, bâtıl olur.
(5) : Bu ayıblardan dolayı nikâhı fesh etmek, hâkimin hükmüne muhtacdır. Çünkü müctehedün fîha olan bir meseledir. Nitekim innet-ten, nafakanın teazzüründen dolayı olan feshler de böyledir.
(6) : Bu ayblardan dolayı yapılacak feshlerde iki hal mutasavverdir. Şöyle ki:
Bu fesh, ya duhulden evvel olur. Bu halde zevceye mehr lâzım gelmez. Fesh, gerek zevç ve gerek zevee tarafından olsun, tmam Şafiînin kavli de böyledir.
Veya bu fesh, duhulden sonra olur. Bu halde zevce mehri müsem-masına ve bir kavle göre mehri misline müstahik olur. tmam Şafiîye göre de vacib olan, mehri misidir.
Bu takdirde zevç, kendisini tagrîr etmiş olan bir şahıs var ise ona bu mehr ile rücu edebilir. Esah olan, budur. İmam Mâlikin mezhebi de böyledir, tmamı Azama ve İmam Şafiînin cedid kavline nazaran rücu edemez. Çünkü zevç, duhul ile bu mehrin bedelini istifa etmiş sayılır.
Böyle nikâhı fesh edilen bir kadına nafaka ve sükna lâzım gelmez. Çünkü bu fesh, bir beynunetdir. Zevcin ric’ate hakkı yokdur. Meğer ki kadın yüklü olsun, o zaman iddet nafakasına müstahik olur. Süknâya istihkakı hususunda ise iki rivayet vardır.
(7) : Bir çocuğun velîsi veya bir cariyenin mevlâsı, bunları mezkûr ayblardan biriyle müsab bulunan bir şahıs ile evlendiremez. Şayed bilerek evlendirirse nikâh, sahih olmaz. Bilmeksizin evlendirirse – bildiği zaman – nikâhı fesh etdirmesi icab eder. Bu nikâhın esasen sahih olmaması da muhtemeldir.
(8) : Bir velî, büyük olan mevliyyesini rızasını istihsal etmeksizin bir ayıblı şahıs ile evlendiremez. Böyle bir kadın da ayiblı bir şahıs ile evlenmek istediği takdirde velîsi – bir veçhe göre – buna mümaneat edebilir. Çünkü böyle bir hal, çok kere şikak ve adavete müfzî olur da bundan velî de, ailesi de mutazarrır olabilir. Elmuğnî.)
(Malikîlere göre beharül’ferc, yani : tenasül cehazımn mukarenet halinde fena koku neşretmesi, ve mücameat halindeki haraet, yani : gaitin zuhur etmesi, feshi mucib ayıbîardandır. Fakat .ağız kokusu, yatağa işemek, veya raücameat ânında zuhur eden bevl veya rîh, feshi müstelzim. olmaz.
Han-belîlere göre de selisülbevl, istitlâkı gait, başka tabir İle ishali daim, istihaze, tenasül uzuvlarındaki kuruhü seyyale, fena ağız kokusu, başdaki fena kokulu taslaklık, aevceynden birinin hünsai vazıh olması halleri, feshe sebebiyet verecek ayıbîardandır. Elmezahibül’erbea.)
(Zahiriyye mezhebine gelince buna göre yukarıda kayd edilen ayıblardan dolayı zevç ile zevce için muhayyerlik sabit olmaz. Binaenaleyh nikâh, sahihan münakid oldukdan sonra zevç ile zevceden birinde hadis olan cüzam, beres, cünûn gibi herhangi bir ayıbdan dolayı feah edilemez. Nitekim, nefekanın, kisvenin, mehrin ademinden ve zevcin mef-kudiyetinden veya zevç ile zevceden birinin gayrimeşru mukarenetde bulunmasından dolayı da nikâh, fesh edilemez. Zevç isterse talâka tevessül edebilir. Elmuhallâ.) [35]
Bazı İllerden Dolayı Tefrika Hükm Edilebilmenin Hikmeti Teşrüyyesi :
573 – : Bazı illetlerden dolayı nikâhın fesh ve izale edilib edilememesi hususunda müctehidîni kiramın başlıca dört zümreye ayrılmış olduğu yukarıdaki meslelerden anlaşılmaktadır. Bu husudaki ihtilâfın menşei ve her zümrenin hikmeti teşri itibariyle noktai nazarı şu veçhile hülâsa edilir :
(1) : inci zümreye nazaran : Zevç ile zevceden hiçbiri, diğerinde bulunan herhangi bir illetden, bir arızadan dolayı muhayyer olmaz. Çünkü bu gibi şeyler, nikâhın sıhhatine esasen mani değildir. Binaenaleyh bunlardan dolayı nikâhı izaleye kıyam etmek, doğru olamaz. Zevç isterse talâka tevessül edebilir. Ve zevç ile zevce kendi aralarında birnza talâk ve hulû voliyle müfarekatde bulunabilirler. Fakat bu hususda sabr ye tahammül gösterilerek zevciyetin devamına çalışmak evlâdır. Zahiriyye fukahası, bu zümreyi temsil etmekdedirler.
(2) : inci zümreye nazaran: bir erkek, zevcesindeki illetlerden dolayı muhayyer olmaz. Fakat bir kadın, kocasında bulunub bilâ zarar bir-likde ikametleri mümkün olmayan bir kısım illetlerden dolayı muhayyer olur. Çünkü erkek, dilerse talâka tevessül edebilir. Kadın ise böyle değildir. Binaenaleyh bir kadın, kocasını inniyn veya macbub görürse nikâhını fesh etdirebilir. Çünkü bu halde nikâhdan maksud olan gaye fevt olmuş olur. Kocasının bu haline kadının tahammül etmesi daima kabil olamaz. O halde kadının zarardan vikayesi için muhayyer olması lâzım gelir.
Kezalik : kadın, kocasmdaki cüzam, beres gibi bilcümle muzir, sirayeti melhuz illetlerden dolayı muhayyer olur. Zira bu gibi illetlere tutulmuş erkekler ile zevciyyeti idame çok kere pek müşkil olur., hastalığın sirayetinden korkulur, bu hastalıklardan tabiat, teneffür eder.
Madem ki, innetden dolayı kadın muhayyer oluyor, cinnet ‘gibi, cüzam ve beres gibi illetlerden dolayı da muhayyer olması evleviyyetde kalır. Çünkü bu illetler yüzünden zevceye lâhik olacak zarar, innet yüzünden arız olacak zararın fevkindedir. O halde bunlardan dolayı zevcenin tefrik hakkına mâlik olması, hikmet muktezasıdir. tmam Muhaanmed ile diğer bazı fukaha da bu ikinci zümreyi teşkil etmekdedirler.
(3) : üncü zümreye nazaran : kadın, kocasmdaki innet ve mec-bubiyetden dolayı muhayyer olur. Fakat sair illetlerden dolayı muhayyer olmaz. Erkek ise zevcesindeki hiçbir illetden dolayı hakki hiyara müstahik olmaz. Çünkü erkek, tatlik salâhiyetini haizdir, lüzum görürse talaka tevessül edebilir, onun hakkında muhayyerliğe lüzum yokdur. Kadına gelince bu, kocasmdaki innetden, mecbubiyetden ziyade mutazarrır olur, nikâhdan maksud olan gayeyi tamamen elde etmiş olamaz. Beşerî ihtiyaçları, temayülleri, kendisini bu nikâhdan kurtulmaya saik, olur. Halbuki kendisi tatlike salahiyetli değildir. Buhalde kadının tefrik hakkına malikiyyeti, maslahat ve hikmet muktezasıdır.
Sair illetlere gelince bunlardan dolayı kadının muhayyer olması da muvafık değildir. Çünkü bu illetler, akdi nikâhdan matlûb olan nefsi temkine, aile teşkiline tamamen mani değildir. Teehhülden asıl gaye, bir aile tesis etmek, zevç ile zevce arasında bir-tesanüt, bir teavün vücude getirmekdir. Şevki takdir ile böyle bir illete tutulan zevç veya zevcenin haline acımak, kendisine yardım etmek, insaniyet ve meveddet muktezasıdır. Buna rağmen ayrılış yoluna gidilmesi, bîçare bir malûl veya malulenin daha ziyade müteellim olmasına sebebiyet verecekdir ki, böyle bir hareket, insanî duyguları elbette rencide eder.
Zevç ile zevce arasında tekarrüb ve tevellüd vukuu, nikâhın seme-ratmdan sayılır. Bu semeratın vücude gelmemesi, asıl nikâhın izale edilmesini icab etmez. Bunun içindir ki, tekarrübe muktedir olmayan bir erkeğin veya akım bulunan bir kadının nikâhı da sahih olarak münakid olur.
Bazı hastalıklardan tabiatlerin teneffür edeceği ve bunların sirayet ihtimali doğrudur. Fakat bunlardan her halde feshi nikâh suretiyle firar edilmesi lâzım gelmez. Meczum hakkındaki bir hadisi şerifden böyle bir mâna çıkarılması doğru değildir.
Bu gibi malullerin yanlarına gidilmesi, kendilerine bakılması mü-bahdır. Hattâ bu gibi zavallıların hizmetlerinde bulunacak kimselerin sevaba nail olacakları şüphesizdir.
Resuli Ekrem, sallâllahü tealâ aleyhi vesellem efendimiz, ihtiraz ve tevekkül hususunda ümmetine siai emri beyan için baza» meczum i!e müsafehada bulunmadığı halde bazan da bir arada team tenavül buyururlardı.
Filhakika insan, mümkün mertebe bu gibi malûllerden tevakkide bulunmalıdır. Fakat bütün bütün de vâhimeye kapılarak böyle bir bedbahta karşı inkisarı hatırını mucib olacak suretde müteneffirâne bir muamelede bulunmamalıdır. Çünkü böyle bir hal, insanların ahlâkı fâzı-lasına uygun düşmez. Böyle bir ayıbdan dolayı tarafı Nebeviden nikâhın feshi iltizam buyurulmuş olduğuna dair olan bir rivayet ise usulü dairesinde sabit değildir. Fethül’kadirde beyan olunduğu üzere bunun râvile-ri arasında metruk, meçhul kimseler vardır.
Nikâhı beyî muamelesine kıyas etmek de doğru değildir. Çünkü be-yîde iki tarafın maksadı maldır. Nikâhda maksadı aslî ise mal değildir. Binaenaleyh bazı ayıblardan dolayı veya mebîin görülmemiş olmasından dolayı akdi bey’i fesh caiz olabilir. Fakat insanî bir münasebet ve muka-renet tesisine hâkim olan nikâhın feshi hususunda böyle bir cevaz gösterilmesi muvafık olamaz.
Kadında bulunan karn, retak gibi arızalar, fennî ameliyat neticesinde bertaraf edilebilir. Diğer hastalıkların bir kısmı da bir tedavi neticesinde zail olabilir.
Velhasıl : malûl bir şahıs da cemiyet arasında yaşamak hakkına mâlikdir. Böyle bir zavallı, cemiyet hayatından bilkülliye tecrit edilemez. Bir insana mensub olduğu cemiyet arasında en yakın olan ferd ise kendi zevci veya zeveesidir. Artık bîçare bir malûl veya mâlûleyi kendisine en yakın olan ferd de terk ederse hâli ne olur. ?
Böyle bir iptilâ karşısında bulunan bir aile efradı için takdirlere en şayan vazife, sabır ve tahammül dairesinde hareket ederek, içlerinde bulunan illetli bir ferdin daha ziyade müteellim olmasına sebebiyet vermemek ve bu insanî vazifeden dolayı manevî mükâfata leyakat kesbet-miş olmakla müteselli bulunmakdır.
İşte bazı illetlerden dolayı nikâhın fesh edilmemesini hikmet ve maslahata daha uygun gören bu üçüncü zümreyi de İmamı Âzam ile îmam Yusuf vesâir bazı müctehidler, teşkil etmektedirler.
(4) : üncü zümreye nazaran bir kadın, kocasmdaki innetden, cüb-den, cüzamdan, beres ile cinnetden dolayı muhayyer olacağı gibi bir erkek de zevcesindeki retakden, karnden, cüzamdan, beres ile cünûndan dolayı muhayyer olur. Çünkü bu gibi illetler, Elmuğnî’de beyan olunduğu veçhile ya mukarenete mani olur veya mukarenete mani olacak bir nefret uyandırır. Bununla beraber mecnunun .cinayetinden, diğer illetlerin de sirayetinden korkulur. Bu cihetle bunlar, mukarenet için birer manii hissî -mesabesinde bulunmuş olur.
Filvaki bu gibi illetler, zevciyyet hukukunu, istifaya ‘hissen ve teb’an manidir. Ezcümle beresden dolayı tarafı nebeviden nikâhın fesh edildiği mervîdir. Demek ki beres, mensusün aleyh bulunmuş oluyor. Bu halde cüzam ile cünun da berese mülhak bulunmuşdur. Çünkü menatı hükümde müşterekdirler, bunlardan da tabiat, nefret eder.
Kitabül’üm’de deniliyor ki : zevç ile zevceden birinde, cüzam, beres veya zevcede retak, karn bulunursa diğeri için ‘hakkı hiyar sabit olur. Zira ilm ehli, tıbba ve tecrübeye müsteniden diyor ki cüzam veya beres hastalığı çok kere sirayet eder. Bu hastalık tab’an münafereti müstelzim olduğundan zevceyn arasında mücameatin vukuuna mani olur. Böyle bir hastadan doğan çpcukda da bu hastalık ekseri zuhur eder. Hattâ bu çocuk salim olsa bile onun zürriyetinde tesiri görülür.
Cünûn ile habl – fesadı akl de zevciyyet hukukuna riayeti ihlâl eder. Bazan bir mecnun, bir mahbul, arkadaşına saldırır, çocuğunu öldürmeğe kıyam eder. Artık nikâhdan matlûb gaye fevt olur.
Şüphe yok ki selîm tabiatler, bu gibi malûller ile mücaleset ve mu-
karenetden teneffür eder. Bu tabiî teneffür : arslandan firar etdiğin gibi cüzamhdan firar et) hadisi
şerifîle de müeyyed bulunmakdadır. îzdivacdan maksud olan mukare-net ve husuli evlâd gayesi, bu teneffüre mebnî fevt olur. Ve bu illetler, bazan evlâd ve ensaba da sirayet eder. Bu, fenne sabit bir hakikatdir.
Şu da muhakkak ki, kâinatda hiçbir şey, bizzat müessir değildir. Bütün tabiat zerrelerinde mevcud olan muhtelif, tabiî hassalar, yedi meşiy-yetin, kudreti fâtıranın hükmü altındadır. Şu kadar var ki, sanii âlem olan Allah Teaiâ Hazretleri, bir takım kevnî hâdiselerin zuhurunu birer adî sebebe rabt etmiş olduğundan bu misillû marazların, illetlerin sirayet sebebiyle tahaddüs edebileceği istibâd edilemez.
Fen ehlinin «kanuni tabiat» dedikleri bu keyfiyete lisanı şeriatde «Süneni ilâhiyye» ıtlak olunur ki, bu süneni eelîlenin – hilafı takdir olunmadıkça – hükümleri tebeddül ve tehallüf etmez. Nitekim nazmı kerîmi de bunu naükdir.
Binaenaleyh mezkûr illetlerden her biri, takdiri ilâhîye müstenid olarak -. şeraiti mevcud olunca – diğer şahsa sirayet eder. Sirayet etmemesi mukadder olduğu suretde ise bizzarure kimseye bir mazarrat veremez. -Nitekim malûl bir şahsın iki çocuğundan veya iki refikasından biri ondaki illete tutulduğu halde diğeri bundan asiâ müteessir olmamış bulunur. Bunun bir mukavemet kuvvetini haiz ve o illetin sirayetine se-beb olan hüveynatın tesirine mani bir mizaç ve tabiate malik bulunması ise şübhe yok ki yine Allah Tealânm takdir ve meşiyyetine müsteniddir.
Nihayetül’muhtacda beyan olunduğu üzere cüzam, beres gibi illetler, bazan muaşirlere evlâda, nesle sirayet eder. Hadisi itikadım nefy içindir. Yoksa bunların takdiri ilâhiye müstenid olrak sirayetini nefye delâlet etmez. Binaenaleyh hadisi şerifi sahihdir. İşte mezkûr illetlerden dolayı feshi nikâha kail olan bu dördüncü zümreyi de eimmei selâse ile diğer bazı ullema teşkil etmekdedirler. [36]
Zevceynin Suîimtîzaçlarından Dolayı Yapılacak Tefrikler :
574 – : Zevç ile zevce arasında nifak ve şikak zuhur edib de her ikisi veya yalnız birisi mahkemeye müracaat edib keyfiyeti haber verince hâkim, meseleyi tahkik eder. iki tarafa veya haksız görülen tarafa nasihat verir ve icabına göre ta’zirde bulunur. Fakat zevcin muvafakati olmaksızın talâka hükm edemez.
575 – : Zevceyn arasında nifak ve şikakdan dolayı mahkemeye müracaat edildiği ve mesele tedkik ve istizaha muhtaç bulunduğu takdirde hâkim canibinden iki zat hakem tayin edilebilir. Hakemler ıslahı beyne çalışır. Fakat zevcin vekâletini haiz olmadıkça talâka hüküm veremezler.
576 – : Bir erkek, zevcesinin hukukuna riayet etmediği, meselâ: kendisini haksız yere döğdüğü veya tahkir etdiği takdirde kadın, keyfiyeti hâkime arz edebilir. Bu halde keyfiyet, ikrar veya beyyine ile sabit olurda hâkim, ö erkeği ta’zir ve zevciyyet hukukuna riayet etmesini kendisine emr eder. Fakat mücerred bununla aralarım tefrika karar vermez. Bedayi, Hindiyye, Dürer.
« (Yukarıdaki mes’eleler, Hanefiyyeye göredir. Şafiî mezhebindeki esah görülen rivayete nazaran da zevç ile zevcenin nifak ve şikakdan dolayı tayin edilen hakemler, zevcin vekâletini haiz olmadıkça aralarını tefrika karar veremezler.)
(Hanbelî mezhebinde ise hakemlere dair iki kavi vardır. Bir kavle göre hakemler, zevç ile zevcenin vekilleri mesabesinddirler, onların izin-lri olmadıkça aralarını ayıramazlar. Ata’nın mezhebi de böyledir. Diğer bir kavle göre hakemler, hâkimdirler, münasib gördüklerini yapabilirler. Gerek bir ıvez mukabilinde ve gerek ıvezsiz olarak zevceynin tefrikine karar verebilirler. Onların tevkiline, rızasına muhtaç bulunmazlar. Bu kavi, imam Ali Hazretleri ile İbni Abbas’dan ve Evzaî’den mervidir.
Hakemler, tayin edüdikden sonra zevceynden biri tegayyüb etse bakılır : hakemler, vekil telâkki edildiği takdirde reylerini imza edebilirler. Çünkü vekâlet, müvekkilin gaybubetiyle bâtıl olmaz. Fakat hâkim, telâkki edildikleri takdirde hükümlerini. imza edemezler. Çünkü bu halde zevceynden her biri, mahkûmun aleyh olacakdır. Gaib hakkında kaza ise caiz değildir.
Hakemlerin âkil, baliğ, âdil, müslim, erkek olmaları lâzımdır. Gerek vekil ve gerek hâkim telâkki olunsunlar. Bir kavle göre hür olma arı da lâzımdır. Şafiî mezhebi de böyledir. Elmuğnî.)
(Zahiriyye mezhebine göre de hakemler, zevç ile zevcenin arasını ayırmaya salâhiyetdar değildirler. Belki gördükleri halleri ‘hâkime inha ederler. Tâ ki hâkim, zâlim olan tarafı men etsin, alınması lâzım gelen hakkı istihsal eylesin. Elmuhaîlâ.)
(Mâlikî mezhebine gelince bunda tafsilât vardır. Şöyle ki
(1) : Bir kadın, kocasından zarar gördüğünü, meselâ kocasının kendisiyle konuşmadığını, kendisinden yüz çevirdiğini, kendisini elem verecek bir tarzda doğduğunu veya kendisine hakaretde, seb ve setimde bulunduğunu bil’iddia bunu hâkimin huzurunda beyyine ile isbat etse nefsini tatlik hususunda muhayyer olur. Meşhur olan kavle göre bu zarar, velev ki tekerrür olmasın.
Binaenaleyh kadm, dilerse nefsini bir bain talâk ile tatlik edebilir. Çünkü zarar ve zirar memnudur. Fakat bir talâkdan ziyade tatlik edemez. Çünkü maksad bir talâk ile hâsıl olur.
Fakat bir erkeğin teserri veya tekrar tezevvüe etmesi veya zevcesini bazı dinî vecibelerini ifa için te’dibde bulunması, kendisine verilmiş bir hak olduğundan bundan dolayı zevce İçin muhayyerlik sabit olmaz.
(2) : Zevç ile zevce, aralarında suiimtizaç- yüz gösterdiği takdirde hâkime müracaat etmeksizin kendi aralarında matlûb evsafı haiz karib-lerinden veya yabancılardan bir zatı bil’ittifak hakem tayin edebilir-ler. Böyle tayin edilecek bir hakemin usulü dairesinde vereceği hüküm, nakz edilemez.
Mahcur olan zevceyn hakmda velîlerinin veya hâkimin bu evsafı haiz yabancı bir zatı veya her ikisine ayni derecede karabeti olan bir kimseyi hakem tayin edebileceğinde ise iki kavi vardır. Birine göre tayin edebilirler, diğerine göre tayin edemezler, maahaza tayin ettikleri takdirde hakemin hükmü nafiz olur.
(3) : Zevç ile zevce, tayin etdikleri hakemleri azl ile yerlerine başkalarım ikame edebilirler. Fakat evvelki hakemler, işe vaz’ı yed edib de zevceynin vaziyetlerini hakkiyle keşf ve hüküm itasına azm etmiş olunca azilleri caiz olmaz, zevceynden hiçbirinin rücuuna itibar olunamaz. Şu kadar var ki, zevç ile zevce, zevciyyetin bekasına, hallerini ıslaha muvafakat ederlerse artık hakemlerin tefrike hükm etmeleri muvafık olmaz.
(4) : Kadın, nikâhın bekasını temenni etmekle beraber hâkime mü-racat ederek kocasının taaddisinden, meselâ: kendisini yajağından hecr veya kendisine darb ve şetm etdiğinden şikâyetde bulunsa kocasının taad-disi, ikrariyle veya beyyine ile sabit olunca hâkim, va’z ve nasihatle ve müfid olmadığı takdirde mübrih = pek şiddetli olmıyan bir darb ile zevci men ve zecr eder.
(5) : Zevç ile zevceden her birinin diğerine taaddî ve tecavüzü sabit olduğu suretde hâkim, her ikisi hakkında öğütler verir, kabul etmedikleri takdirde mübrih olmaksızın darbde bulunur. Taaddîleri beyyine ile sabit olmadığı suretde ise yalmz öğüt vermekle iktifa eder.
(6) : Kadın, kocasının kendisine teaddî ve zarar iras etdiğini iddia ve mükerreren iştikâde bulunduğu halde müddeasmı isbatdan âciz-kalsa hâkim, kendisini salih komşular arasında bulunmuyor ise öyle komşular arasında iakân eder.
Zevceynden her biri, diğerinin taaddî ve zararını dâva ve mükerreren bessi şekva edib de isbatı müddeadan âciz kaldığı suretde de ayni muamele yapılır.
(7) : Hâkim, kadım salih komşular arasında1 iskân etdiği halde yine iş tavazzuh etmeyib de hangi tarafda kusur bulunduğu anlaşılmazsa biri zevcin, diğeri de zevcenin ehl ve ekaribinden olmak üzere iki hakem tayin eder. Çünkü karibler, hakikati ahvale vâkıf, ıslahı beyne daha münasib ve zevceynin kalblerini tatmine, düşüncelerini ibraz etmelerine daha ziyade hadimdir.
Binaenaleyh kariblerden hakem tayin edilecek kimseler bulunduğu halde ecânibden nasb olunacak hakemlerin talâk ve muhaleaya aid hü kümleri nakz olunur.
Fakat zevceynin ehlinden hakem nasb olunacak kimse bulunmazsa ecânibden iki kimse tayin olunur.. Yalnız birinin ehlinden hakem nasb olunacak kimse bulunduğu takdirde ise onunla beraber bir yabancı nasb edilir. Diğer bir ziyarete göre adalet ve müsavatı temin için bu halde her iki hakemin de ecânibden intihabı iktiza eder.
Hakemlerin – ekabir veya ecânibden olmakla beraber – Vnmşu-lardan intihabı mendubdur.
(8) : Hakemlerin erkek, reşid, âdil, nüşuz hükümlerine vâkıf, hükm edeckleri husus hakkında fakih olmaları şartdır.
Binaenaleyh kadınların, çocuklar ile mecnunların, fâsik veya sefih olanların, nüşuz hükmüne gayri vâkıf ve hükm edecekleri hususun rae-selei şer’iyyesine gayri muttali bulunanların talâka veya nikâhı ibkaya aid hükümleri bâtıldır. Şu kadar var ki fakih olmıyan hakemler, ulema ile bilmüşavera onların talim ve irşadı dairesinde hükm ederlerse hükümleri nafiz olur.
(9) : ilk evvel zevç ile zevcenin aralarım her ne veçhile mümkün ise ıslaha çalışmak, hakemîerce bir vecîbedir. Şöyle ki : zevceyn arasında ülfet ve güzel “muaşeretin temini maksadiyle hakemlerden her biri, hangi tarafın hakemi ise onu yanına celb ederek sui imtizaçlarının sebeb-Ierini sorar, diğer tarafdan husulünü istediği bir haceti var ise onun husulüne çalışacaklarım söyler ve lâzım gelen müessir öğütlerde bulunur.
(10) : Zevç ile zevcenin aralarını ıslah müteazzir olduğu takdirde bakılır: Kötülük = isaet, eğer zevcde ise’hakemler, bilâ ıvez, yani : zevceden bir mal almaksızın £aîâka hükm ederler. Ve eğer zevcede ise – Maliki eimmesinden bazılarının kavline nazaran – mevcud nikâhı idameye karar verirler. Meğer ki zevç, muhale a arzusunda bulunsun. Veya zevcenin zevciyle yaşıyamıyacağı malûm olsun. O halde münasib bir bedel mukabilinde muhalea yaparlar.
Amma kötülük, her ikisinde bulunursa veya keyfiyet meçhul kalıb da tevazzuh etmez ve bu hal ile beraber zevce, zevciyle ikamete razı olmazsa hakemler, kendi içtihadlarına tabi olub ya bir bedel mukabilinde veya bedelsiz olarak talâka hükm ederler.
(11) : Hakemlerin, şeraitini cami olarak verecekleri talâk hükmü, zevç ile zevcenin rızalarına mütevakkıf olmaksızın nafiz olur ve bu talâk, beynunetle muttasıf bulunur. Velev ki bir ıveze mukarin olmasın.
(12) : Hakemler, hükümden sonra keyfiyeti kendilerini nasb ve” irsal eden hâkime ihbar etmeğe mecburdurlar. Bunun üzerine hâkim, vaki olan hükmü bilâ terahî imza eder, yani : «sizin hükm etdiğiniz şey ile hükm etdim» diyerek hakemlerin hükmünü tenfiz eder. Yoksa bu hükmü nakz etmesi ve ona muarezada bulunması caiz olmaz.
(13) : Hakemler, talâkdan sonra asıl bedelde ihtilâf ederek biri, talâkın ıvez mukabilinde olduğunu, diğeri de ıvez mukabilinde olmadığını idia etse zevce, ıvezi iltizam etmedikçe zevcine talâk lâzım gelmez. Belki yeniden hakem tayini icab eder.
Fakat hakemler, ıvezin mikdarında ihtilâf etdiği suretde hul’i misle itibar olunur. Yani : öyle bir kadının muhaleâ olabileceği bir ıvez mukabilinde talâk vaki olur. Şu kadar var ki, bu ıvez ziyadeyi idda eden hakemin beyan etdiği mikdardan fazla olursa yalnız bu mikdar lâzım gelir. Ve azı idia eden hakemin kail olduğu mikdardan dûn bulunursa bu mikdar icab eder,
Ivezin sıfat ve cinsinde ihtilâf bulunduğu suretde de hükm, bu minval üzeredir. Muhtasarı Ebİzziya, Şerhi Ebil’berekât, Haşiyei Düsukî, Minehülcelîl, Şerhi Muhammedirhırsî. [37]
Hakemlerin Tayîn Edilmelerindeki Hikmeti Teşriyye :
577 – : Zevç ile zevce arasında nifak, şikak, geçimsizlik zuhuru halinde beyinlerini ıslah için münaaib iki zatın hakem tayin edilmesi, şübhe yok ki aile hayatının devamına hizmet edeceği cihetle pek muva-fikdır. Bu hikmete mebnîdir ki Kur’anıkerîmde buyurulmuşdur..
Yani : zevç ile zevce arasında bir açıklık, imtizaçsızhk vukuundan korkarsanız bir hakem zevcin kariblerinden, bir hakem de zevcenin ka-riblerinden gönderiniz, aralarını bulmaya memur ediniz – bunlar, ıslah kasdinde bulunurlarsa Allah Tealâ aralarını ıslah ve telife muvaffakiyet ihsan buyurur. Şüphe yok ki, Allah Tealâ alimdir, habîrdir, Herkesin hareketini, maksadını bilir, dilediğim tevfikine nail eder.
Malûmdur ki, güzel idare ve imtizaçdan mahrum bir aile, mesud bir hayata nail olamaz. Bütün günleri niza ve şikak île geçen bir zevç ile bir zevce arasındaki zevciyyet rabıtasının devamından içtimaî bir faide beklenemez. Fakat aile hayatında ara sıra görülecek bazı huşunet-li hallereden dolayı hemen zevciyyet ilgisinin çözülmesine meydan vermek de maslahata muvafık değildir. Beşeriyet hasebiyle zevç ile zevce arasında bazan baş gösteren bir niza ve cidalin bilâhare bir muhabbet ve imtizaca mübeddel olduğu daima görülen şeylerdendir. Bahusus işin sonunu güzelce teemmül ve muhakeme edebilecek bir halde bulunmıyan bazı kadınların bir infiale tebeiyyeüe irtikâb etdiklen fena hareket ve muaşeretden dolayı muahharan nedamete duçar oldukları pek çok gö rülmektedir.
Binaenaleyh bekası matlûb olan zevciyyet rabıtasının hemen böyle bir vesile ile inkıtaa uğramasına ve bazı bed tînet kimselerin aile arasına fesad düşürmesine meydan vermemek için hâdiseyi hakemler havale etmekden daha muvafık bir çare olamaz. Ancak bu hakemlerin lüzum gördükleri takdirde talâka, muhaleaya hüküm verebilmeleri de muvafık mıdır? Hakemlerde esasen böyle bir salâhiyet var mıdır?. îşte bu cihet, müctehidler arasında ihtilâfı mucib olmusdur.
Evvelce de beyan olunduğu üzere hakemler, Hanefî ve Zahiriye imamlarına ve îmam-ı Şafiî ile îmam Ahmedden birer kavle nazaran yalnız ıslahı beyne memurdurlar. Tefrika hükm etmeğe salâhiyetleri yokdur. Fakat Malikî imamlarına göre hakemler, bu salahiyeti haizdirler. Kendilerine «hakem» denilmesi de bu salâhiyeti haiz olduklarını ig-rab etmektedir.
Mâlikîlerin bu kavli, zamanimızm hayat tarzlarına daha mülâim görüldüğünden bir aralık Türkiyede hukuki aile kararnamesinin (130) uncu maddesi, bu kavle göre tanzim edilmişdi.
Mülga meşihat dairesinde münakid bir encümen tarafından (Usuli muhakematı şeriyye) kararnamesine ilâve edilmesi istenilen bazı maddelerden biri de Mâlikîlerin bu kavli üzere tanzim edilmiş olduğundan o zaman bunun esbabı mucibe lâyihasında yazmış olduğum mütalea arasında şöyle denilmişdi :
«Vakıa nikâh, mühim bir akdi şer’îden ibaret olub içtimaî saadete bâis, eltafi ilâhiyyeden madud bulunduğundan bunu idameye çalışmak, insanların umumî menfaatleri icablarındandır. Fakat aile hayatında bazan öyle bir hal tahaddüs eder ki, artık zevciyyeti devam etdirmek kabil olamaz. Bütün günleri niza ve şikak ile geçen ve verilen müessir nasihatlerden asla müstefid olmayan kimseler arasında zevciyyet rabıtasının devamından ferdî ve içtimaî bir faide beklenemez. Hele erkek, talâka ehliyeti haiz olduğundan böyle bir hal vukuunda talâka tevessül ederek kendisini zehrâlûd bir yaşayışın elîm tazyiklerinden kurtarabilir. Fakat kadınlar bu ehliyete mâlik olmadıklarından böyle bir hâle maruz bulunacak bir zevcenin ne kadar mügkilât içinde kalacağı beyandan müstağnidir. Hattâ bu babdaki hayatî ilcaatdan dolayı bazı kadınlar, bir takım gayri meşru çarelere baş vuruyor, ve nüşuz halinde devam ederek rabkai nikâhdan kurtulmak için kocaları hakkinda diyanet ve insaniyetle te’lifi kabil olmayan gayri sahih isnadlara cüret gösteriyorlar.
İşte bu gibi müessif hallerin artmasına meydan vermemek için -bu hususda eimei Mâlikiyye hazeratınm ekvali veçhile amel edilmesi muhitimizin bugünkü içtimaî ahvaline nazaran hikmet ve maslahate daha muvafık görüldüğünden on ikinci madde o veçhile tanzim kılınmışdır.»
Velhâsıl : kat’î lüzum görüldüğü takdirde şeraiti dairesinde hakem tayini usulünden istifade edilmesi, aile hayatı pek faidelr görülmektedir. [38]
Îddetin Mahiyyeti Ve Zevç İle Zevcede Cereyan
578 – : Iddet; vefat veya müfarekatden sonra baki kalan nikâh asarının inkızası için şer’an muayyen olan bir ecel bir müddet de-mekdir ki, bu müddet nihayet bulmadıkça zevç veya zevce başkasiyle ve bazı ahvalde biribiriyle tekrar evlenemezler.
Bu tarifden de anlaşılacağı üzere iddet, hem erkekde, hem de kadında carî olabilir. Fakat kadınlarda cereyam asıldır. Binaenaleyh iddet mebhasinde verilecek tafsilât, kadınlara mahsus iddetlere aid ola-cakdir. Erkeklere aid olan iddetler ise şu veçhile hülâsa edilebilir:
(1) : Bir erkek, boşadığı kadının iddeti bitmedikçe hemşiresini veya teyzesini, halasım tezevvüc edemez. Çünkü bunların nikâhda cem edilmeleri caiz değildir. Iddet içinde ise eseri nikâh, bakîdir.
(2) : Bir erkek, dört zevcesinden birini boşasa onun iddeti nihayet bulmadıkça beşinci bir kadınla evlenemez.
(3) : Bir erkek, hurre olan zevcesini tatlik etse iddeti bitmedikçe bir cariye ile evlenemez.
(4) : Bir erkek, üç talâk ile boşadığı kadın ile iddeti, nihayet bu-lub tahlili şer’î bulunmadıkça tecdidi nikâh edemez.
(5) : Bir müslim erkek, bir -mültecide ile veya bîr veseniyye veya mecusiyye ile evlenebilmek için bunların müslüman olmalarına intizar etmek lâzım gelir.
(6) : Zinadan gebe kalmış olan bir kadınla evlenmiş olan bir erkeğin, o kadına hamlini vaz etmedikçe tekarrüb etmesi halâl olmaz. Meğer ki o hami, kendisinden olsun.
(7) : Bir erkek, dari harbden seby olunmuş bir kadınla evlense veya ona mâlik olsa o kadına bir hayz görmedikçe ve zatüHıayz olmadığı takdirde bir ay geçmedikçe tekarrübedemez.
(8) : Bir erkek, dari harbden dari islâma ihtida ederek muhaceret-de bulunan yüklü bir kadmıhamlini vaz etmedikçe tezevvüc edemöz. Be-dayî, Bezzaziyye, Hindiyye, Dürer.
işte bu gibi muvakkat bir müddetle vuku bulacak bir intizara «iddeti rical» adı verilmişdir.
Şunu da ilâve edelim ki, iddetin mikdarı hususunda kadınların canibine itibar olunur, erkeklerin canibine itibar olunmaz.
Binaenaleyh hur olan erkekler ile memlûkler arasında iddet bakımından fark yokdur. Belki hur olan kadınlar ile cariye, müebbere, mü-kâtebe, ümmi veled olan kadınların iddetleri arasında fark vardır. Nitekim aşağıda beyan olunacakdır.
(Zahiriyyeye göre iddet hususnda hurre ile câriye ve saire müsavidir. Aralarında talâk ve vefat iddetleri itibariyle bir fark yokdur. Diğer müctehidlerin bu hususdaki akvaline ileride işaret edilecekdir.) [39]
Îddetîn Sebebi Vucubi Ve Mebde Ve Müntehası
579 – : iddetin vücubine sebeb, duhul İle veya halvet ile veya mevt ile teekküd eden nikâhı sahihdir veya gibhi nikâhdır veya şübhei nikâh ile mukarenetdir. Ummi veledde şibhi nikâh vardır. Nikâhı fâsidde de şübhei nikâh mevcuddur.
Binaenaleyh duhul veya halvet ile teekküd etmeyen bir sahih nikâhın talâk ile veya fesh ile zevalinden veya duhulden evvel nikâhı fâsid ile zevcin vefatından dolayı iddet lâzım gelmez. Nitekim aşağıda beyan olunacakdır.
Kezalik : mezniyye için iddet yokdur. Onu bir müddet beklemeksizin tezevvüc caizdir. Şu kadar var ki, gebe kalmış ise hamlini vaz edinceye kadar mücameati caiz olmaz. Gebe olmadığı takdirde de bir hayz beklemek suretiyle istibra, zevç için mendubdur.
(imam Şafiînin kavli ceddine göre tekarrübden evvel boşanan kadına mücerred halveti sahiha bulunmuş olmasından dolayı iddet lâzım gelmez. Elimığnî.)
580 – : Nikâhı sahihde iddete nazaran gerek halveti sahiha ve gerek halveti faside tekarrüb hükmündedir. Nikâhı fâsid ise böyle değildir. Çünkü nikâhı fâsidde tekarrüb halâl değildir ki, tekafrübe vesile olan halvet, tekarrüb makamına kaim olsun, tddetin vücubünün sebebi veya şartı ise tekarrüb veyaalel’itlâk halvetdir.
Binaenaleyh fâsiden nikâh olunan bir kadın, tekarrübden evvel mütareke veya fesh voliyle kocasından tefrik edilse iddet beklemeğe mecbur olmaz. Çünkü bu halde istibrai rahime lüzum yokdur ki, iddet lâzım gelsin.
581 – : tddetin mebdeine gelince bu; talâk, vefat veya fesh ve mütareke hâdiselerinden birinin vukuu ânıdır. Bu andan itibaren iddet, vâ-cibürriâye olarak bağlar.
Binaenaleyh bir kadının iddeti, kocasının vefatı veya kendisini bo-sadığı günden itibaren başlayrb devam eder. Velev ki bu hâdiseden haberdar bulunmuş olmasın. Çünkü iddet, muayyen bir müddetden ibaret olduğundan bunun geçmesine zevcenin ittılâı şart değildir. Mecma-ül’enhür.
582 – : tddetin müntehası da muayyen müddetlerin geçip nihayet bulmasiyle veya vaz’ı hami ile tekarrür eder. Buesaslar üzerine aşağıdaki meseleler teferrü eder.
583 – : Talâk veya vefat iddetinin mebdei, ayın gurresine müsadif olursa hilâllere ve ayın esnasına tesadüf ederse günlere itibar olunur.
Binaenaleyh ikinci takdirde hayz görmeyen bir mutallâka, doksan gün, kocası öîüb gebe bulunmıyan bir kadın da yüz otuz gün iddet bekler. Çünkü bu takdirde günlere itibar olunması, iddet müddetinin artmasını icab edeceğinden ihtiyata daha muvafıkdır.
Bu mesele,* îmamı Azama göredir. îmameyne göre birinci ay, son aydan ikmal edilir. Aradaki aylarda hilâllere itibar olunur. Çünkü iddet-lerde ehille, asıldır. Bedayi.
584 – : îddetin mebdei, ayın ilk gününde meslâ : ikindi vaktine tesadüf etse yine hilâllere itibar olunur. Bugünün geçmiş saatlerin, son ayın ilk gününden ikmal etmek icab etmez. Hindiyye.
585 – : Bir kimse, zevcesini boşadığı halde bunu bir müddet sak-layıb da badehu ikrar eylese muvazaa töhmetini def için ikrarı vaktinden itibaren iddet lâzımgelir. Bu suretde kadın, kocasını tasdik eder ve geçmiş müddet, iddet zamanını doldurmuş bulunursa bu kadına nafaka ve kisve lâzım gelmez. Amma kocasını tekzib eder, yani : talâkın iddia edildiği zamana isnadını inkâr eyler veya boşamanın vukuuna muttali olmadığını ifadede bulunursa ikrar vaktinden itibaren iddet nafakasına ve kisveye müstahik olur. Dürri Muhtar.
586 – : Bir kadın, kocasının vefatını haber ahb da vefatının vaktinde şek eylese mevtini teyakkun etdiği vakitden itibaren iddet bekler, Çünkü iddet hususunda ihtiyat ile amel olunur. Mecmaurenhür.
587 – : Bir kimse, zevcesini boşayıb da muahharan inkârına nıuka-rin talâkı beyyine ile isbat olunarak tefriklerine hükm edilse talâk vaktinden itibaren iddet lâzım gelir, yoksa hüküm vaktine itibar olunmaz. Tenvirül’ebsar.
588 – : Bir kimse, zevcesini bainen boşamış olduğu halde bir müddet beraber ikamet etse bakılır: Eğer talâkın vukuunu nâs arasında ikrar etmişisetalâk ânından itibaren iddet başlamış olur. Amma münkir bulunmuş ise iddet o andan itibaren başlamış olmaz.
Kezaük muhalea vukuunu nâsa beyan ve buna işhadda bulunduğu takdirde iddet, muayyen müddetin geçmesiyle nihayet bulmuş olur, ve illâ nihayet bulmaz. Dürri Muhtar.
589 – : Bir kimse, iki zevcesinden tayin etmeksizin biriniboşayıb da sonra bunlardan hangisini boşamış olduğunu beyan etse bu beyan vaktinden itibaren iddet lâzım gelir. Yoksa boşamanın vukuu zamanına itibar olunamaz. Hattâ o kimse, bu beyandan evvel ölse zevcelerinden her birine üç hayzi ikmal etmek şartiyle vefat iddeti lâzım gelir. Dür.
590 – : Nikâhı fâsidden dolayı icab eden iddet, mütareke veya tefrik ânından itibaren başlar. Şayed hâkimin fesh ve tefriki, kadının hayz haline müsadif olursa iddetin mebdei, bu hayzin hitamından muteber olur. Çünkü iddeti istikmal için üç kâmil hayz lâzımdır.
Fâsid bir nikâhdan dolayı iddetin lüzumu, yalnız rahmi istibra içindir. Bu istibra ise feer ne kadar bir hays ile hâsıl olursa da ihtiyaten üç hayz gurmek icab eder. Bedayi, Reddi Muhtar.
591 – : Bir kimse, fâsid bir akd ile tezevvüc ve tekarrüb etmiş olduğu bir kadım gıyabında kavlen terk etse veya kendisi vefat eylese kadının iddeti bu terk veya vefat tarihinden başlamış olur. Hindiyye.
((Hanbelî fukahası diyorlar ki : Şühur ile iddet bekliyen bir kadın, mufarekat vuku bulduğu saatden itibaren iddet bekler. Meselâ : gecenin veya gündüzün yarısında mufarekat vukubulsa o vakitden itibaren misline kadar iddet bekler. Ehli ilmin ekserisi buna kaidir. Yalnız Ebu Abdülâh tbni Hamide göre iddetler, saatler ile hisab edilmez, belki gündüz ile gecenin evvellerine bakılır. Binaenaleyh gündüzün yapılan bir talâkda o günün akşamından itibaren iddete başlanılır. Bilâkis geceleyin vukubulan talâkda bu geceyi takib eden gündüzün evvelinden itibaren iddet hisab ediür. imam Mâlikin kavli de böyle böyledir. Çünkü satleri hisabda meşakkat vardır. Elmuğnî.)
(Zahiriyyeye göre gebe olmayan bir mutallâka veya müteveffa an-ha, kendisine yetişen talâk veya vefat haberinden itibaren iddet bekler Gebe bulunan bir müteveffa anha ise kocasının vefatı tarihinden itibaren iddete başlamış olur. Elmuhalîâ.) [40]
İddetîn Nevileri Ve Müddetleri :
592 – : İddetin nevileri, hayz ile, şühur ile ve hamli vaz ile olmak üzere üçdür. Bazan da eb’adüTeceleyne, yani : talâk ile vefat iddetlermden hangisi daha uzun ise ona riayet olunur.
İddetlerin müddetleri ise muhtelif bulunur. Nitekim aşağıdaki meselelerden tafsilâtı anlaşılacakdır.
593 – : Iddet, ya hayz ile olur. Şöyle ki: sahih bir akd ile men-kuhe olub tekarrübden veya sahih veyafâsid halvetden sonra kocasından ric’iyyen veya bainen talâk ile veya ademi kefaet gibi bir sebebe mebni fesh ve tefrik ile ayrılan ve hâmil ve iyas sinnine vasıl ve ha-yizden kesilmiş bulunmayan hur kadınların iddet müddeti, üç hayzi kâmildir. Carijıe olan zevcelerin hayz ile olan iddetleri ise tam iki hayzdir.
Binaenaleyh talâk veya fesh ve mütareke, hayz haline müsadif olursa bu hayze itibar olunmayib bundan başka hurre için tam üç, cariye için de tam iki hayz müddeti beklemek icab eder. Çünkü hayz, tecezzi etmez. Bedayi, Bahri Raik.
(tmam Ahmede göre de böyle bir hurre üç hayz ile, cariye olan zevce de iki hayz ile iddet bekler, imam Mâlik ile tmam Şafiîye göre ise böyle bir hurre üç tuhr ile, cariye de iki tuhr ile iddet bekler. Talâkın vuku bulduğu tuhr de iddete mahsub edilir.
Bu gibi hurre olan kadınların iddeti âyeti celîlesiyle sabitdir. «Kuru1» lâfzı, «kur» lâfzının cem’idir. Bu lâfz, hem hayz hemde tuhr mânasına gelir. Binaenaleyh Hanefiyye, hayz mânasını, Mâlikîyye ile Şefiiyye de tuhr = temizlik hali mânasını iltizam etmişlerdir.
İmam Ahmed dahi tuhr mânasını iltizam etmiş iken bilâhare rü-cu etmiş ve demişdir kî : Ben kur’un tuhr mânâsına olduğuna kail idim, sonra ekâbirin kavline rücu etdim, şârii mübînin lisanında kur’un tuhr mânasında istimali bir mevzide mahud değildir. Keşşafül-kma.)
(Mâlikîlerin müteahhîrlerinden bazı fukahaya göre hayz gören bir kadının iddeti, üç ay tamamından evvel – üç tuhr ile – nihayet bulsa ihtiyaten üç ay tamamına kadar intizar eder. Bu müdet bitmedikçe baş-kasiyle evlenemez. Çünkü kadınların ayda bir defadan ziyade âdet görmeleri nadirdir. Erameliyyatürâmme.)
(Zahiriyyeye göre de kuru’dan murad, tuhrlardır. Medhıılün biha olub hayz gören bir mutallâkanın iddeti, hür.olsun olmasın üç tuhr-dur. Talâkın vukuu bulduğu tuhr, bir saatdeiı az da olsa yine iddete mahsub edilir. Bunlardan sonra iki tuhrı kâmil ile iddet nihayet bulur. Elmuhallâ.
Yalnız Ztihrîye göre bu az olan tuhr, iddete mahsub edilmez, ayrıca tam üç tuhr beklemek lâzım gelir. Elmuğnî.)
594 – : îddet, ya şuhur ile olur. Şöyle ki : sahih bir nikâh ile menkuhe olan ve yaşının büyük veya küçük olmasından dolayı zatülhayz ol-mayıb da tekarrübden veya sahih veya fâsid halvetden sonra kocasından talâk ile veya fesh ve tefrik ile ayrılan hur bir kadın, talâk veya tefrik tarihinden itibaren üç ay iddet bekier. Bu halde cariye olan bir zevce de bir buçuk ay intizarda bulunur.
Buluğ çağına girdikleri halde henüz hayz görmeyen kadınlar hakkında da hüküm böyledir.
Fakat evvelce hayz görmüş olan genç bir kadın, bir sene veya daha ziyade bir müddet âdetden kesilirse sinni iyasa vâsıl olmadıkça üç hayzini ikmal edinceye kadar iddet beklemeğe mecbur olur.” Bu kadına «mümteddetüttuhr» denilir ki, hayz görmüş olduğu halde gebelik-den veya iyasdan nâşi olmaksızın bir arıza sebebiyle âdeti mürtefi olmuş kadın demekdir. Bu da iddet hususunda hayz gören kadınlardan sayılır.
Binaenaleyh iftirakdan sonra bir veya iki hayz görüp de badehu tuh-ru îmtidad eden böyle bir kadın, sinni iyasa kadar bekler, üç hayzi ikmal edemezse iyasın başlangıcından itibaren üç ay iddet bekler.
Fakat mercuh olan bir kavle göre de mümteddettüttuhr olan böyle bir kadın, iftirakden itibaren dokuz ay beklemekle idîletini bitirmiş olur. Dürrülmünteka.
595 – : îyas, muayyen bir yaşa yetîşib âdet görrnekden büsbütün kesilmek hâlidir. Bu halde bulunan kadına da «âyise» denir.
îyas müddeti hakkında ihtilâf vardır. Müftabjjj görülen bir kavle göre elli beş senedir. Bu yaşdaki bir kadın, herhangi bir ırka mensub olursa olsun ayise sayılır.
Şu kadar var ki hayiz, en az altı ay kadar bilâ fasıla kesilmiş olmalıdır. Bu müddet, gerek bu elli beş senenin son aylarına ve gerek eli beş seneyi müteakib aylara müsadif olsun müsavidir.
Îyas çağının, elli, altmış, yetmiş olduğuna kail olanlar da vardır. Hiç hayz görmeden otuz yaşına kadar giren bir kız çocuğunun da ayise olacağına hükm edilebileceği mervîdir. Fakat zahirürrivayeye naearan sinni iyas için muayyen bir mikdar yokdur. Belki bir kadın; kavm ve kablece, kuvvet ve zafca kendi emsalinin hayzden kesileceği bir yaşa yetişince iyas çağma girmiş, olur. Bu ise ictihad ile bilinir.
596 – : Akdi sahih ile menkulle olub tekarrübden veya halvetden
sonra kocasından talâk ile veya fesh ile ayrılan ve iftirakden evvel iyas çağına yetişmiş bulunan hur kadınların iddet müddetleri, iftirak tarihinden itibaren Üç aydır. Cariyelerin iddetleri de bir buçuk aydır. Çünkü ay, kabili tecezzîdir.
597 – : Nikâhı sahih ile menkuhe olub gebe bulunmayan kadınların kocaları vefat edince dört ay on gün iddet beklemeleri lâzım gelir. Gerek aralarında tekarrüb ve halvet vuku bulmuş olsun ve gerek olmasın. Ve kendileri gerek hayz görür takımdan bulunsun ve gerek bulunmasın. Bu on günden maksad, cumhura göre geceli ve gündüzlü olmak üzere on gündür.
Bu müddet, cariye olan zevceler hakkında iki ay beş günden iba-retdir. Bedayi, Dürer, Dürri Muhtar.
« (Eimmei selâsenin mezhebleri de bu müteveffa anha hakkında böyledir. Yalnız îmam Mâlikden bir kavle göre bu müddet için en az bir hayz bulunması lâzımdır. Elmuğnî.)
(Sinni iyas hakkında sair müctehidlerinde muhtelif akvali vardır. Ezcümle îmam Ahmedden bir rivayete göre iyas çağının mebdei, ellinci senedir. Diğer bir rivayete göre de Arab ırkına mensub olmayan kadınlar elli yaşlarında, Arab kadınları ise -tabiatleri daha kuvvetli olduğundan – aitmiş yaşlarında ayîse olurlar.
İmam Şafiîden de iki rivayet vardır. Birine göre kadınların artık hayz görmiyecekleri müteyakken olan bir yaşa vâsıl olan bir kadın ayise olmuş olur. Bu, bazılarınca altmış iki yaşdan İbaretdir. Diğer rivayete göre her kadın hakkında mensub olduğu aşiret kadınlarının ayîse oldukları müddet nazara alınır. Fakat sahih olan şudur ki, bir kadın, elli yaşma girer de âdeti veçhile gördüğü hayzi, sebebsiz olarak kesilirse . âyise olmuş olur. Ancak elli yaşından sonra yine âdeti veçhile dem görmeğe başlarsa bu, sahih olan kavle göre hayz sayılır, kadın ayise olmakdan çıkar. Altmış yaşından sonra dem görürse artık hayz sayılmaz, dem görmeyen kadınlar gibi ay hesabiyle iddet bekler. Elmuğnî.)
(Maliki mezhebine göre sebebsiz olarak veya bir hastalığa mebnî âdetten kesilen genç, – mümteddetüttuhr – bir kadın, iddetin lüzumu tarihinden itibaren gebelik şüphesini izale için istibraen dokuz ay intizar eder. Bu müddet, hayzsiz bir halde geçince üç ay daha bekler, bununla iddetini ikmal etmiş olur. Hattâ bilâhare bir sebeple başka bir iddete muhtaç olursa yalnız üç ay iddet bekler. Meğer lii bu iddet esnasında âdet görmeğe başlasın, o halde iddeti üç tuhre intikal eder. Bu intizar esnasında yalnız bir veya iki hayz görecek olursa son hayzden itibaren eb’adüleceleyne tabi olur. )
Eimmei Hanefiyyenin (480) inci meselede yazalı mümteddetüttuhr hakkındaki ictihadları, ihtiyata daha muvafık ise de, zaman itibariyle mahzurdan salim değildir, iyas çağına erinceye kadar başkasiyle evlenmeğe salâhiyeti olmayan öyle genç bir kadının bazı hayatî müşkilâta ma ruz kalacağı ve bunun iddet nafakası vermeğe mecbur olacak kocasının da büyük bir külfeti iktihama mecbur bulunacağı bedmîcür. Maahaza nafakanın devamını temin için kendilerinin mümteddetüttuhr olduklarım, iddia edecek kadınlar da bulunabilir. Halbuki bu hususda Maliki eimmesinin ictihadları bu gibi mahzurlardan hâlidir. Bunun içindir ki, Hanefî fukahasından bazı eâzım, bu veçhile ifta edilmesi reyinde bulunmuşlardır. Daha muvafıkı, mümkün ise de bu hususda Maliki hâkiminin hükmünü istihsal etmektedir. Dürrül’münteka.
Bir aralık Türkiye mahakimi şer’iyyesinde tatbik edilmek üzere böyle bir madde tanzim edilmişdi.
598 – : İddet, ya vaz’ı hami ile olur. Şöyle ki : nikâhı sahih ile men-kuhe olub gebe iken kocası vefat eden veya kocasından talâk ile veya feshile ayrılan herhangi bir kadının iddeti, vaz’ı hami ile nihayet bulur, Velevki vaz-ı hami hemen vefatı veya iftirakı müteakip vuku bulsun Çünkü hamli vaz etmek, iddetden asıl maksud olan beraeti rahime yakinen delildir.
Yalnız îmam Ebu Yusüfe göre bir gayri mürahik çocuğun zevcesi olan kadın, bu çocuuğn vefatında gebe bulunurlarsa bunun iddeti, dört ay on gün ile nihayet bulur. Çünkü bu hamlin çocukdan olmayıb gayri meşru olacağı malûmdur. Binaenaleyh bunu doğurmakla iddeti bitmiş olmaz. Fakat bu kadın, kocası olan çocuğun vefatından sonra gebe kalsa iddeti bil’itifak dört ay on günden ibaret bulunur ve her iki takdirde de neseb sabit olmaz. Çünkü çocuğun evlâdı olmak, âdeten müstehildir. Bedayi, Dürri Muhtar.
599 – : Müteaddid çocuğa yüklü bir kadının iddeti, son çocuğun doğmasiyle sona erer. Çünkü çocuğu doğurmakla beraeti rahim hâsıl olacağı için âdet nihayet bulur. Halbuki rahimde diğer bir çocuk bulundukça rahimin beraeti hâsıl oîmuş olmaz ‘ki, iddet hitam ersin.
Çocuğun kısmı âzami zuhur edince tamamen doğmuş hükmünde olarak zevcin müracaat ve talâk hakkımünkati olur. Şu kadar var ki, bu halde bulunan bir kadının başkasiyle izdivaç akdi İhtiyaten halâl olmaz.
600 – : Sıkıt vaki oldukda bakılır: eğer tamamen veya kısmen hilkati müstebîn ise vaz’ı hami hükmünde bulunur. Böyle değilse onunla iddet, münkati olmaz. Çünkü bu halde vaz’ı hami vukuu meşkukdür. Şek ise, iddetin inkizasına münafidir.
Binaenaleyh kadın, boşanmış olub da hayz görmekde ise hayz ile, hayzden kesilmiş veya iyas çağına ermiş ise ay ile ve kocası ölmüş ise şühur ve eyyam ile iddet bekler.
601 – : Bir müteddenin çocuğu rahminde Ölse dışarıya çıkarılmadıkça veya kendisi iyas yaşına girmedikçe iddeti nihayet bulmasa gerek-dir. Dürri Muhtar.
602 – : Yukarıda (483) üncü meselede işaret olunduğu üzere doğacak çocuğun nesebi sabit olmasa bile doğmasiyle iddet nihayet bulur.
Meselâ : zinadan gebe kalmış bir kadın, biriyle izdivaç edib de sop.-ra tatlik edilse gocuğu döğurmasiyle iddeti nihayet bulur. Bu çocuğun zinadan olması, akdi nikâh ânından itibaren altı aydan az bir müddetde doğmasiyle taayyün eder. Bedayi, Reddi Muhtar.
« (Eimmei selâseye göre de kocası vefat eden bir kadın, hamlini vaz edince iddeti derhal nihayet bulur. Bu, İbni Mesud Hazretleriyle ona tabi olanların reyidir. Amel de bunun üzerinedir. Fakat İmam Ali ile îbni Abbas Hazretlerine ve bu iki zata tabi olanlara göre bu kadın, eb’adül’eceleyne riayet eder. Binaenaleyh dört ay on günden evvel çocuğunu doğurursa bu müddeti ikmal etmedikçe iddeti nihayet bulmaz, Me-zahibi Erbea.)
(İmam Şafiînin bir kavline göre hilkati müstebîn olmayan sıkıt, kadınlara gösterilir. Diğer bir kavline göre bu sıkıt, sıcak suya atılır. İnhi-lâlederse çocuk olmadığı anlaşılır. înhilâl etmezse çocuk olduğu teaytin eder. Bedayi.)
(Zahiriyyeye göre de vaz’ı hami ile iddet biter. îddet bekleyen bir muta!lâk anın hamli, gerek kendisini boşamış plan kocasından olsun ve gerek zinadan veya ikrahdan mütehassü bulunsun müsavîdir. Fakat çocuk, validesinin rahminde Ölecek olsa dışarıya tamamen çıkarılmadıkça iddet bitmez. Velev ki yalnız bir parmağı çıkmamış olsun.)
603 – : îddet, bazan da eb’adül’eceleyn ile, yani : iki müddetin hangisi daha uzun ise onunla olur. Şöyle ki :
Talâkı far ile boşanmış olan, yani, kocasının marazı mevtinde bainen tatlik edilmiş bulunan bir kadın, henüz iddeti hitam bulmadan kocası vefat etse eb’adül’eceleyne tabi olur. İçinde üç hayz bulunan dört ay on gün ile iddet bekler. Şayed üç hayzi ikmal etmeden bu müddet geçse hayzleri ikmal edinceye kadar iddeti uzar. Çünkü talâkı farda zevce varis olacağından eseri nikâh, kısmen baki sayılır. Bedayi.
« (îmam Ahmedin mezhebi de böyledir. Fakat îmam Mâlik ile imam Şafiîye ve îbni münzire göre bu halde de beklenilen iddet ikmal edilir, iki müddetin en uzağına riayet edilmez. Zira vefat zamanında zevciyyet, mevcut bulunnmmısdır. Elmuğnî.)
604 – : Şibhi nikâh ile veya şübhei nikâh ile vuku bulan tekarrüb-. lerden dolayı lâzım gelen iddete gelince bu hususda aşağıdaki hükümler carîdir :
Şibhi nikâhdan maksad, azad edilen ümmi veledin halidir. Şübhei nikâh ile tekarübden maksad da nikâhı fâsid ile menkuhe olan veya sehven kocasından baskasiylezifaf edilen bir kadın hakkındaki cinsî muka-renetdir. İste bunlardan dolayı.da iddet lâzım gelir. Şöyle ki :
Ümmi veled bulunan bir cariyenin mevlâsı vefat etse veya bu cariye mevlâsı tarafından azad edilse bakılır : Eğer âdet görmekde ise üç hayz ile, âdet görmeyen takımdan ise üç ay müddetle iddet bekler. Gebe ise çocuğunu doğurunca iddetden çıkar.
Şübhei nikâh ile kendisine tekarrüb edilen bir kadın da iftirakı ve fesh ve mütarekeyi müteakib, âdet gören kadınlardan ise üç hayz ile, âdet görmeyen kadınlardan ise üç ay ile ve gebe ise hamlini vaz etmeltf-le iddet bekler.
605 – : Şübhei nikâh ile vetıy edilen bir kadın, kendisine tekarrüb eden şahsın vefatı takdirinde de – henüz iftirak vaki olmamış ise – yine ya hayz ile veya üç ay müddetle veya hamlini vaz etmekle id-detini ikmal eder. Yoksa gebe olmadığı halde dört ay on gün iddet bek lemez. Çünkü nikâhı fâsidde, hakikaten bir nikâh mevcud ve zevciy-yet sabit değildir ki, bundan dolayı iddeti vefat, lâzım gelsin. Bedayi.
« (İmam Şafiîye göre ümmi veled için iddet lâzım gelmez. Belki bir hayz ile istibra kifayet eder. Bedayi)
(Mâlikîlere göre nikâhı fâsidden dolayı aralan tefrik olunan kadınlar için sahih nikâh ile menkuhe bulunan kadınların iddetleri ne müsavi bir müddet intizar lâzım gelir. Şu kadar var ki nikâhı fâsid, bilerek meharimden birini tezevüc gibi haddi müskit değilse bu intizara «ia-tibra» denir ve bilmeyerek tezevvüc gibi haddi nıüskıt ise «iddet» adı verilir. Düsukî.)
(îmam Şafiî ile İmam Ahmede göre nikâhı fâsid veya şübhei nikâh ile mevtue olan kadınlann iddetleri, mutallâkaların iddetleri gibidir.
Kezalik : îmam Ahmede göre mezniyyenin iddeti de şübhe ile mev-tuenin iddeti gibidir. Bu zatdan diğer bir rivayete göre mezniyyenin iddeti bir hayz ile ist ibradan ibaretdir. îmam Mâlikin kavli de budur.
İmam Şafirye göre ise mezniyye için iddet lâzım gelmez. Çünkü iddet, nesebi hıfz içindir. Zinadan hâsıl çocuğun nesebi ise zâniye lâhik olmaz.
Buna cevaben deniliyor ki : mezniyye, başkasiyle idd#tden evvel evvel evlenirse zuhur edecek çocuğun kocasından mı, yoksa zanîden mi ol-duğnda iştibah hâsıl olur. Bu halde neseb, hıfz edilmiş olmaz. Buna meydan vermemek için iddet lâzım gelir. Elmuğnî.) [41]
İddetlerîn Teceddüdü, Tedahülü, Tegayyüeü Ve Îstik Alı :
606 – : İddet bekliyen bir mutallâkanın kocası vefat etse bakılır : Eğer riciyyen mutallâka ise talâk iddeti, münhedim olub yeniden vefat iddeti beklemesi lâzun gelir. Çünkü talâkı ric’î, iddet baki oldukça zev-ciyyetin zevalini mucib olmayıb zevcin vefatı, bu zevali mucib ve iddeti vefatı müstebrîm olur. Amma bainen veya selâsen mutallâka ise yeniden lâzım gelmez. Belki beklemekde olduğu iddeti ikmal eder. Çünkü zevciy-yet, talâkı bain ile zail olmuşdur.
« (Eimmei selâsenin kavileri de bu veçhiledir. Elmuğnî.)
607 – : Bir kimse, kendi bainen muteddesini nikâhı sahih ile tekrar tezevvüc etdikden sonra henüziddeti hitam bulmadan tekarüb ve hal-vetden evvel yine tatlik etse yeni bir mehr lâzım ve tecdidi iddet vacib olur. Çünkü iddet içinde nikâhın eseri baki olduğundan evvelki akiddeki tekarrüb, ikinci akidde de hükmündedir.
Fakat bir kimse, nikâhı sahih ile menkuhesmi bainen boşayıb idde ti içinde fâsid nikâh ile tezevvüc etdikden sonra henüz iddeti hitam bulmadan kablettekarrüb boşasa yeniden mehr ve iddet lâzım gelmez. Çünkü bu suretde tekarrüb caiz olmadığından iddeti tecdide sebep yok-dur.
608 – : Bir muteddeye birşübhe ile tekarrüb vuku bulsa sebebip:n tecdidine binaen diğer bir iddet daha vacib olur.
Meselâ : Bir kimse, bainen boşadiğı zevcesine ric’iyyen muteddeye kıya sen halâl olur zanniyle iddeti içinde tekarrüb etse veya bir şahıs başkasının mu’teddesini bilmiyerek nikâh edib de tekarrübden sonra araları tefrik edilse yeniden iddet icab eder.
609 – : Bir mu’tedde için yukarıdaki mesele veçhile tecdidi iddet lâzım gelen yerlerde iki iddet tedahül eder. Yani birinci iddet, nihayet buldukdan sonra ikinci iddetin sebebinden itibaren noksan kalan mikdarı ikmal olunur. Yoksa birinci iddetin hitamından sonra ikinci iddete başlamak iktiza etmez. Çünkü iddet, ecelden = müddetden ibaretdir. Ecelde ise tedahül carîdir.
Meselâ : iddet bekliyen bir kadın, bir hayz gördükden sonra şübhe ile vatiy olunub da iki hayz daha görse birinci iddeti nihayet bulur. Bundan sonra bir hayz daha görünce diğer iddeti de nihayet bulur. Ve evvelce hayz görmemiş ise üç hayz ile her iki İddeti hitama erer. Ve eğer bu mu’tedde, ay hesabiyle iddet beklemekde ise yine o suretle iddetini ikmal eder.
610 – : Tedahül eden iddetler, bir neviden olatrileceği gibi başka başka nevilerden de olabilir. Meselâ : kocası Ölmüş bir kadın, iddeti içinde bir şüphe ile vatiy edilse vefat iddetinden dolayı dört ay on gün, bu vatiyden dolayı da üç hayz ve ayise ise üç ay iddet beklemeğe mecbur olur. Bu halde henüz dört ay ongun hitam bulmadan sebebinden itibaren üç hayz görse veya üç ay nihayet bulsa da bu esnada dört ay on gün de bitmiş bulunsa her iki iddet nihayete ermiş olur. Bunlardan yalnız birisi noksan kalınca yalnız onu ikmal lâzım gelir.
« (gafiîlere göre iddet, bir cinsden ve bîr şahısdan olunca tedahül eder. Tuhr ile veya şuhur ile olan iki iddet gibi. Kezaük : başka başka cinsinden olan iki iddet, bir şahısdan olunca ‘kavli esahha göre tedahül eder. Biri tuhr ile diğeri hami ile olan iddetler gibi. Fakat iki iddet, iki şahısdan dolayı icab edince bunların arasında tedahül carî olmaz Her birini ayrıca ikmal lâzım gelir. Bir mu’tedde hakkında başkasımn şübhe ile veya fâsid nikâh ile tekarrübünden dolayı lâzım gelen diğer bir iddet gibi. Tuhfetül’muhtac.)
(Hanbelî fukahasına göre de boşanan veya kocası vefat eden bir kadın, daha iddeti bitmeden başkasiyle evlenerek aralarında tekarrüb vuku bulsa beynleri tefrik olunur. Bu halde birinci iddeti ikmal eder. Sonra ikinci bir iddet beklemeğe başlar, bu iddetler arasında tedahül car! olmaz.
Bu kadın, iki iddetin hitamından sonra ikinci kocasiyle yeniden evlenebilir. Fakat İmam Ahmedden diğer bir rivayete göre bu kadın, o koncaya artık müebbeden haram olmuş olur. Çünkü o, bir hakkı vaktinden evvel ta’cil etmekle hirmaniyle muateb bulunur.
îmam Mâlikin kavlile İmam gafiînin kavli de böyledir. îmam Şafiî-nin cedid kavline nazaran bu kadın, birinci iddeti bitirdiktan sonra ikinci kocasiyle nikâhını tecdid edebilir, bundan men edilmez. Zira bunun te-karrübiyle neseb, kendisinden sabit olur. Elmuğnî.)
611 – : İddetlerin tegayyürüne gelince bu da şu veçhile olur :
Bir kimsenin nikâhında bulunan bir cariye, evvelâ tatlik, badehu azad edilse bakılır : Eğer ric’iyyen tatlik edilmiş ise iddeti, hür. kadınların iddetine tebeddül eder. Nitekim evvelâ mevlâsı tarafından azad, sonra da kocası tarafından tatlik edildiği takdirde de hüküm böyledir.
Fakat evvelâ bainen tatîik edilmiş ise azad edilmekle iddeti tegayyür etmez. Çünkü beynunet ile zevciyyet zail olmuş, i’tak hâdisesi nk haline müsadif bulunmuşdur.
« (îmam Şafiîye göre her iki takdirde de iddet, tegayyür eder. Zira iddetde asi olan kemaldir. Noksan ise rık arızasından dolayıdır. î’tak vu ku bulunca bu arıza zail olmuş olur. Bedayi.)
612 – : Bir ümmi veled, menkulle veya mu’tedde olduğu halde mevlâsı vefat etse bundan dolayı kendisine iddet lâzım gelmez. Çünkü bu halde mevlâsımn müstefreşesi değildir.
Bu kadını evvelâ mevlâsı azad, sonra da kocası tatlik edecek olsa üzerine hur kadınlar gibi iddet lâzım gelir. Çünkü talâk, onun hürriyeti zamanına müsadif bulunmuş olur. Fakat evvelâ kocası tatlik, badehu mevlâsı azad etse bakılır : eğer talâkı ric’î ise hurre gibi ve eğer talâkı bain ise cariye gibi iddet bekler. Bu takdirde de iddeti tegayyür etmez.
Şayed iddeti nihayet buldukdan sonra mevlâsı vefat ederse bundan dolayı üç hayz ile iddet lâzım gelir. Zira zevcin iddeti bitince mevlâsımn firaşına avdet etmiş bulunur.
Nitekim bir ümmi veledin kocaya varmadan mevlâsı vefat edince de üç hayz ile iddet beklemesi icab eder. Çünkü bu halde mevlâsının firaşın* da bulunub onun vefatiyle hürriyetine tamamen kavuşmuş, olur. Be-dayi.
613 – : Âdetlerin intikali de ya aylardan hayzlere veya hayzlerden aylara tebeddül etmesi suretiyle olur. Meselâ: bir gocuk, ay hesabiyle id-det beklemekde iken henüz üç ay tamam olmadan âdet görmeğe başlasa iddeti hayze münkalib olub yeniden üç hayzi kâmil beklemesi lâzım gelir. Fakat üç ayın tamamından sonra âdet görmeğe başlasa yemden iddet lâzım gelmez. Çünkü bu âdet ile evvelce zevatülhayzden olduğu te-beyyün etmiş olmaz. Dürrül’muhtar.
« (Eimmei selâseye göre alelekser kadınların âdet görecekleri bir çağa, meselâ : on beş yaşına girdiği halde âdet görmeyen bir kadın, icab edince ay hesabiyle iddet bekler. Ancak İmam Ahmedden diğer bir rivayete göre böyle bir kadın, bir sene müddetle iddet bekler. Çünkü bunun gebe olması, bu sebeble âdet görmemesi melhuzdur. Elmuğnî.)
614 – : Bir âyise, üç ay ile iddetini ikmal etmeden dem görmeğe başlasa iddeti hayze intikal eder/yeniden hayz ile iddet bekleğe mecbur olur. Şu kadar ki, bunun âdet veçhile zuhuru ve bir halis dem olması lâzımdır. Görülen dem, bulanık veya yeşilimtrak bir şey ise hayz sayılmaz. Bu, fesadı menbite hami edilir. Muhtar ve müftabih olan, budur.
Fakat bu müddetin geçmesinden sonra hayz görmeğe başlarsa, ra-cih olan kavle nazaran hayz ile iddetini istifaya mecbur olmaz. Bu halde başka birile evlenmiş ise bu demin zuhuru, bu ikinci nikâha zarar vermez. Çünkü iyas halinin tahakkuku için demin mevt zamanına kadar kesilmesi meşrut olduğuna delîl yokdur. Şu kadar varki, bu kadın ileride bir iddete muhtaç olursa hayz ile iddet beklemesi icab eder. Yoksa bu hal, mazideki ahkâmın nakzım mucib olmaz. Dürri Muhtar.
Maahaza sinni iyas için bir had kabul edildiğine nazaran bu hadden sonra görülecek dem, hayzden sayılmaz, binaenaleyh iddetin intikaline bais olmaz. Nitekim emsalinin âdet görmesi mutad ohmjran bir sagîreniiı göreceği dem de hayz değildir. Bedayi.
« (Mâlikîlere göre hayzden kesilen bir kadın, – yukarıda yazıldığı Üzere – şuhur ile iddet beklemekde iken âdet görmeğe-başlasa ekrabül-eceleyn ile iddetini ikmal eder. Yani: ikinci ve üçüncü hayzin vukuiyle hayzden hali olarak yeniden bir senenin müruruna intizar eder, bunlardan hangisi evvel vücude gelirse iddeti onunla nihayet bulur. Şerhi Ebü’-berekât.)
(Elmuğnîde deniliyor ki : kadınların hayz görecekleri sinnin en azı, dokuz yaşdır. Bundan evvel görülecek kan, demi hayz sayılmaz. Çünkü bu kan, sıhhat halinde üç defa tekerrür etmelidir. Dokuz yağdan evvelse böyle bir tekerrür vuku bulmaz.)
615 – : Zatüıhayz olan bir mu’tedde, bir veya iki hayz ile iddet bek-ledikden sonra ayise olsa iddeti hayzden eşhure intikal eder, yeniden üç ay iddet bekler. Çünkü şühur = aylar, hayzden bedeldir, bir iddetde asi ile bedelin içtimai caiz olmaz. Bedayi.
616 – : iddeti içinde gebe kaldığı anlaşılan bir müteveffa anhanın iddeti, şuhurdan vaz’ı hamle intikal etmez. Belki vefatdan dolayı şuhur ile iddet bekler. Ve hami, bir şübhe ile tekarrübden münbais ise bundan dolayı da vaz’ı hami ile ayrıca iddet beklemesi lâzım gelir. Amma zinadan ileri gelmiş ise başka iddet lâzım gelmez. Çünkü zina, iddeti mucib değildir.
Fakat talâkdan veya feshden dolayı1 iddet bekleyen bir kadının ta-lâkdan veya feshden sonra iddet içinde kocasından veya başkasından gebe kaldığı anlaşılsa hamlini vaz etmedikçe iddeti nihayet bulmaz. Zira talâka aid iddetden maksud, istibrai rahimdir. Vaz’ı hami ise istibrada asidir. Vefata aid iddet ise hem bu maksada, hem de teessüf ve tehazzün izharı hikmetine müstenid olduğundan bunda aşl olan, şühurdur. Bedayi, Reddül’muhtar.
«Fıkhı Hanbelîde deniliyor ki •: iddet bekleyen bir kadının üç hayz gö’rdükden sonra gebe olduğu anlaşılsa bakılır : Eğer üçüncü hayzin hitamından itibaren daha altı ay geçmeden hamlim vaz ederse iddeti, vaz’ı hami ile bitmiş olur, evvelce gördüğü kanın bir demi hayz olmadığı ani* şıîmış olur. Fakat en az altı ay geçtikden sonra hamlini vaz ederse iddeti hayz ile bitmiş olur. Bu hami, hadis olmuş olacağından nesebi, o kadının zevci muttallikma lâhik olmaz. Elmuğnî.) [42]
Îddetîn İnkizasının Malümiyyeti :
617 – : Bir iddetin nihayet bulmuş olduğu, aşağıdaki meselelerde beyan olunduğu üzere kavi ile ve muayyen günlerin nihayet bulmasiyle malum olacağı gibi fi’l ile de malûm olur. Elverir ki, zahiri hal, mükez-zib olmasın.
618 – : Kadınlar, iddetîerinin nihayet bulduğunu ihbar hususnda emmedirler. Yemîn ile sözleri tasdik olunur. Meğer ki zahiri hal, kendilerini tekzib etsin.
Meselâ: şühur ile iddet beklemekde olan hur bir ayise, üç aydan ve bir müteveffa anha dört ay on günden evvel iddetinln nihayet bulduğunu haber verse tasdik olunmaz.
619 – : Hayz ile âdet beklemekde bulunan bir kadın, imamı Azama göre en az altmış ve îmameyne göre otuz dokuz gün geçtikden sonra ide-tinin hitam bulduğunu haber verse kocasının inkârı halinde yeminiyle tasdik olunur. Fakat bundan evvel haber verse tasdik olunmaz. Çünkü bu müddetden evvel üç hayz görmek kabil görülmemektedir.
Bu müddet, cariye olan kadın hakkında tmamı Azamdan bir kaT]e göre en az kırk, diğer bir kavle göre otuz beş, îmameyne göre de yirmi bir gündür. Bu müddetden evvel de tasdik olunmaz. Bedayi, Djini Muhtar.
(Maliki mezhebinde bu hususa dair on iki kavi vardır. Bir b^ göre hayz ile iddet bekleyen bir hurrenin doksan günden evvel iddsünin hitam bulduğuna dair olan sözü kabul olunmaz. Çünkü ekser olan, kadınların ayda bir âdet görmeleridir. Ameliyyatı âmme.)
620 – : Bir kadın, nüfesa olduğunu, yani : çocuk doğurduğunu mü-teakib boşanıb iddete başlasa da sonra iddetinin nihayet bulduğunu iddia eylese İmamı Azamdan bir rivayete göre seksen beş, diğer bir rivayete göre de yüz günden, îmam Ebu Yusüfe göre altmış îmam Muhammede göre de elli bir gün bir saatden az da tasdik maz.
Bu mu’tedde, cariye olduğu takdirde imamı Azama göre a veya yetmiş beş günden, imam Ebu Yusüfe göre kırk yedi günden. Muhammede göre de otuz altı gün ile bir saatden evvel tasdik Bedayi.
621 – : Bir mu’tedde, iddetinin münkazi olabileceği bir müddet eec-dikden sonra biriyle izdivacda bulunsa bu fi’liyle iddetinin bitmiş olduğunu bildirmiş olur. Hattâ bilâhare iddetinin henüz nihayet bulmamış ol. duğunu iddia etse bu ddiası ne ilk kocası, ne <ie ikinci kocası hakkında tasdik olunmayıb ikinci nikâh, caiz bulunmuş olur. Çünkü bu kadar bir müddetin geçmesinden sonra başkasiyle izdivaca ikdam etmesi, iddetî-nin inkızasına delildir. Bedayi.
622 – : Hayz ile iddet bekleyen bir kadın, son hayzini on gün ile ikmal ederse hayzin kesilmesi âmndan itibaren iddeti bitmiş, başkasiyle evlenmeğe me’zuniyet kazanmış olur, velev ki henüz igtisâlde bulunmuş olmasın. Fakat hayzini on günden azda ikmal ederse mücerred haran kesilmesiyle iddetini bitirmiş olmaz. îgtisâl etmedikçe veya tam bir namaz vakti geçmedikçe iddet .içinde sayılır. Binaenaleyh başkasiyle evh-mesi memnu ve ric’iyyen mu’tedde ise hakkında müracaat sahih olur. Hidaye.
623 – : Müstehaze olub da, yani : bir hastalık sebebiyle kendisinden istihaza denilen bir kan seyelân etmekde bulunub da hayz ile jddet bekliyecek bir kadının âdeti malûm ise âdetine itibar olunur.
Meselâ : her ayın iptidasında yedi gün âdet gördüğü bilinirse üçüncü ayın yedinci gününün hitamında gusl etmekle veya bir namaz vakti geçmekle âdeti nihayete ermiş olur.
Fakat bu kadın mütehayyire ise, yani : tuhru mümted olub da ayda veya iki, üç ayda bir gördüğü hayz günlerini unutmuş bulunursa bunun her tuhru için iki ay ve üç hayzi için de bir ay takdir edilir. Binaenaleyh yedi ayın hitamında iddeti nihayet bulmuş olur. Bedayi, Dürri Muhtar, Hindiyye.
« (Mâlikîlerin meşhur olan kavilerine göre müstehaze, hayz kaniyle istihaze kanının arasım rayiha, renk, veya çokluk itibariyle temyiz edebilirse iddeti üç tuhr ile biter. Fakat bunların arasını temyiz edemezse iddeti bir seneden ibaret olur. Bu hususda hurre ile cariye arasında fark yokdur. Şerhi Muhammedil’nırşî.)
(Şafiîlere göre mütehayyire olmayan bir müstehaze, hurre olsun olmasın hayz ve tuhr hususundaki âdetine red olunur. Yani : istihazeden evvel âdeti kaç günden ibaret ise ona göre iddeti hisab edilir. Mütehayyire olduğu takdirde ise filhal üç ay iddet bekler. Diğer bir kavle göre ise ayise olacağı günden itibaren üç ay iddet bekler. Çünkü bundan evvel müddeti müteyakken bir suretde hayz görmesi kabildir. Tuhfetül’-muhta’c.)
(Hanbelîlere göre de bir mtistehazei mübtedee, yani: henüz iddet görmek haline gelmiş, mümteddetüddem genç bir kadın, talâkdan, tef-rikden dolayı hurre ise üç, cariye ise iki ay iddet bekler. Fakat muayyen âdeti olan veya demi hayz ile demi istihazeyi temyiz edebilen bir müstehaze hakkında âdeti veya temyizi veçhile amel olunur. Mselâ : âdeti her ayın evvelinden yedi gün olsa hilâl itibariyle iki ay ile üçüncü ayın evvelinden yedi gün iddet bekler, bu müddetin geçmesiyle iddeti nihayet bulur. Çünkü bu müddet içinde üç hayzin geçmesi, âdet hasebiyle tahakkuk eder. Keşşafül’kma.)[43]
Zeyl
624 – : Hanefîlere göre hayzin en az müddeti üç, en çok müddeti de on gündür. Binaenaleyh bir hayz, üç günden az, on günden ziyade olamaz.
Tuhr halinin en az müddeti on beş gündür. En çok müaaeti ise muayyen değildir.
Nifas haline gelince bunun en azı îmamı Azama göre yirmi beş, îmam Ebu Yusüfe göre on bir gündür. En çok müddeti ise ‘kırk gündür.
(İmam Mâlike göre hayzin ekalli için bir had yokdur. Bu, bir saat ve bir defa olabilir. Ekserisi ise on beş gündür. İki hayzin arasındaki tuhr müddeti hakkında ise İmam Mâlikden muhtelif rivayetler vardır. Sekiz, on, on beş, on yedi gün olmak üzere rivayetler mevcud olduğu gibi bu hususda itimad edilecek malûm bir vakit yokdur da denil-mişdir.)
(İmam Şafiî ile İmam Ahmede göre hayzin ekalli bir gün, bir gece, yani yirmi dört saatdir. Ekseri ise on beş gündür. Tuhrun en azı İmam Şafiîye göre on beş, İmam Ahmede göre on üç gündür. En çoğu için ise bir had yokdur.
Nifas haline gelince Mâiikîlerle İmam Şafiîye göre bunun az müddeti için bir had yokdur. Haddi azamîsi ise altmış gündür. İmam Ahmede göre kırk gündür, bundan evvel kan kesilse de bu kırk gün tamam olmadıkça kocasımn kendisine tekarrübü İmam Ahmede göre caiz olmaz. Diğer eimmeye göre bilâ kerahetin caiz olur. Bedayetül’müctehid, Elmi-zanül’kübra, Rahmetül’ümme fî ihtilâfireimme.) [44]
İddet Hususunda Gayrî Müslîmeler :
625 – : Bİr müslümanın nikâhı altında bulunan bir müslime ile bir kitabiyye iddet hususunda müsavidirler. Binaenaleyh hur olan kitabiyye-ler hakkında hur olan müslimeîer gibi, rakik olan kitabiyyeler hakkında da müsîim olan cariyeler gibi iddet lâzım gelir. Bedayi.
626 – : Bir zimmînin nikâhmdaki zimmiyye hakkında firkatden veya vefatden dolayı iddet lâzım gelmez. Meğer ki dinlerinde iddet kabul edilmiş olsun. Çünkü gayri müslimler, bu gibi hususlarda kendi itikad-lan üzerine terk edilirler. hadisi şerifi bunu âmirdir. Fakat böyle bir kadın, gebe bulunursa hamlini vaz edinceye kadar beklemesi lâzım gelir. Hamlini vaz etmedikçe başkasiyle izdivaç edemez. Çünkü nesebi sabit olan hamlin hakkına riayet lâzımdır.
Bu mesele, îmamı Azama göredir. îmameyne göre zimmiyyeler hakkında da herhalde iddet lâzım gelir. Çünkü bunlar da dari islâm ahali-dîndendir. Bunların hakkında bir kısım islâm ahkâmı carî olduğu gibi bu iddet hükmü de carî olur. Bedayi.
(Eimmei selâseye göre de müslimin nikâhında bulunan bir gayri müslime için’ talâkdan veya vefatdan dolayı herhalde iddet lâzım gelir ve bunların iddetleri müslimelerin iddetleri gibidir. Hattâ Malikî fuka-hası diyorlar ki: bir müslimin mutallâkası bulunan bir kitabiyyeye iddet lâzım geleceği gibi bir zimmînin mutallâkası olub bir müslim tarafından tezevvüc edilecek bir kitabiyye için de iddet lâzım gelir.
Fakat Malikîlere göre gayri müslimin metrukesi olan bir gayri müs-îimeye iddet beklemesi için taarruz olunamaz. Meğer ki islâm mahkemesine tehakümde bulunsunlar. Şerhi Muhammedil’hırsî.) [45]
Îddetiv Ahkâmı :
627 – : İddet içinde bulunan kadınlar hakkında bir takım hükümler cereyan edşr. Ezcümle mu’tedde olan bir kadın, kocasından başka* siyle evlenemez. Çünkü iddet içinde nikâhın eseri bakidir. Fakat başka oir mani yok ise kocasiyle tekrar evlenebilir.
628 – : Mu’tedde hakkında ecnebi bir şahsın hıtbede bulunması da caiz değildir. Gerek ric’iyyen veya bainen talâkdan ve gerek vefatdan dolayı mu’tedde bulunsun. Çünkü iddet İçinde zevcin nikah hakkı tamamen veya kısmen bakîdir.
629 – : Talâkdan dolayı iddet bekleyen bir kadın hakkında nikâh raaksadiyle bir şahsın tarizde bulunması, yani : onunla evlenmek istediğini işrâb eylemesi caiz değildir. Fakat vefat iddeti esnasında teehhül etmek isteyen bir erkeğin ta’rizi caizdir. «Sen faideli bir kadınsın» veya «ben münasib bir kadınla evlenmek istiyorum» denilmesi gibi.
Mutallâka hakkındaki ta’riz, zevci mutallik ile muarriz arasına adavet düşürür. Vefat halinde ise bu adavet, mutasavver değildir. Bir de talâkdan dolayı iddet bekleyen bir kadm, kocasının hanesinde ikamet edeceğinden bu cihetle de onun hakkında ta’rize pek imkân yokdur.
630 – : Mu’teddelerden bazıları için beyti iddetden – içinde iddet beklenilen haneden harice çıkmak caiz değildir. Şöyle ki: sahih bir ni-kâhdan dolayı iddet bekleyen bir mutallaka, hur, baliğ, âkil rnüslim olunca iddet beklediği haneden bir zaruret tahakkuk etmedikçe ne gündüzün/ne de geceleyin harice çıkmaz. Gerek ric’iyyen ve gerek bainen boşanmış olsun. Ve zevci mutallâkı, kendisine gerek izin versin ve gerek vermesin. Çünkü bu hususa Hakkullah – âmme mesalihi teallûk etmiş bulunur.
Kocası vefat etmiş olan bir mu’tedde ise geceleri beytüTiddetden Çikamazsa da gündüzleri çıkabilir. Çünkü bunun nafakası kendisine aid-dir. Bazı hacetlerini temin için hanesinden dışarıya çıkmaya lüzum görülür.
631 – : Nafakai iddeti mukabilinde rmıhalea yapmış olan bir kadın, iddeti içinde – bazı fukahaya göre – harice çıkamaz. Çünkü nafakasını kendi ihtiyariyle ibtal ve iskat etmişdir. Fakat diğer bazı fukahaya göre geceleri çıkamazsa da gündüzleri çıkabilir. Zira bu kadın, müteveffa anha mesabesindedir.
« (Hanbelîlere göre gerek talâkdan ve gerek vefatdan dolayı iddet bekleyen kadınlar, ihtiyaçları için gündüzün harice çıkabilirler. Bedeviy-yeler de Hazariyyeler gibidirler. Şu kadar var ki, bedeviyyeler, aşiretleri rihlet edince kendileri de beraber rihlet ederler. Çünkü Bâdiyede yalnız başlarina ikamet edemezler. Elmuğnî.)
632 – : Gündüzleri harice çıkmaya mezun olan mu’teddelerin geceleri iddet bekledikleri hanelere dönüp başka yerlerde gecelememeleri
lâzım gelir.
683 – : Bir mu’teddenin içinde ikamete mecbur olduğu mesken, kocasından müfarekatden evvel sakin olduğu mahaldir. Gerek kocası orada sakin bulunur olsun ve gerek olmasın. Bu mesken, vefat eden bir kocaya aid ise mu’tedde yine orada kendi hissesine isabet edecek kısımda iddetini çıkarır ve nâ mehrem olan varislerden tesettür eder.
Fakat beytül’idde, harab olub yıkılmasından korkulur veya orada eşyanın ziyamdan havf edilir veya kira ile tutulmuş olub da vefat iddetini orada çıkarabilmek için kirasını temin gayri kabil bulunur veya vefat halinde isabet eden hisse, ikamete gayri kâfi olursa mu’teddenin oradan çıkarak mümkün ise civarındaki bir yerde iddetini ikmal etmesi caiz olur. Çünkü bu mesken, bir hakkullah olarak ibadet tarikiyle icab et-mişdir. İbadetler ise özürler ile sâkit olur.
634 : Sahih nikâhdan dolayı bainen veya selâsen boşanmış olan bir kadın, iddeti içinde beytül’iddetden çıkarak başka bir yere sefer edemez. Ve kendisini boşamış olan kocası, alıb başka yere müsaferetde bulunamaz. Çünkü bu talâk ile zevciyyet zail olmuşdur.
Kezalik : ric’iyyen boşanmış olan bir mu’tedde de ne kendi mahre-nüyle ne de kocası ile beraber -ric’at bulunmadıkça- sefere çıkamaz, Velev ki farizai hacci eda için olsun. Zira iddetin vakti muayyendir. Buna riayet edilmeyince telâfisi kabil olamaz. Farizai hac ise böyle değildir, îmam Züfere göre, zevç, mu’teddei ric’iyyesini alıb mesafei sefer bir yere nakl edebilir. Çünkü iddet içinde zevciyyet kaimdir. Yahut bu muhterem imama göre, bu müsaferet, delâleten bir ric’at demekdir.
635 – : Bir kadın, müsaferet esnasında boşansa veya kocası vefat etse bakılır: eğer kendi beldesine üç günden az, gideceği yere de üç gün veya daha ziyade bir mesafe var ise iddetini beklemek için beldesine avdet eder. Aksi takdirde gideceği yere’ gider, beldesine dönmez. Talâk, gerek ikamete elverişli bir mevkide vuku bulsun ve gerek kır gibi bir yerde vuku bulsun müsavidir.
Şayed talâkın vuku bulduğu yer, bir mağaradan veya nefsi için, mali için emin olamayacağı, bir mevziden ibaret olub da kendi beldesine üç günlük ve gideceği yere de üç veya daha ziyade günlük bir mesafede bulunsa kadın, muhayyer olur. Dilerse geri döner, dilerse yoluna devam eder. Kendisiyle beraber gerek, mahremi bulunsun ve gerek bulunmasın. Böyle avdet veya yoluna devam halinde ikamete elverişli yakın bir yer bulursa orada da ikamet edib iddetini ikmal edebilir.
636 – : Bir kadın, vatanından ayrıhb başka bir beldede veya ikamete elverişli bir mevzide iken tatlik edilse iddetini bitirinceye kadar orada ikamet eder. îddetini ikmal etdikden, sonra da yamnda mahremi bulunmadıkça oradan çıkmaz. Velev ki seferi hac için yurdundan ayrılmış olsun.
Bu, îmamı Azama göredir, tmameyne göre yanında mahremi var ise seferine devam edebilir.
« (Hanbelî fıkıh kitablarında «Elmuğnî’de deniliyor ki: bir kadın, hac için veya kocasımn izniyle muvakkat bir yere gitmek için yola çık-dıkdan sonra kocası vefat etse bakılır: eğer vatanına yakın ise, yani: kasrı salata müsaid, -meselâ: en az on sekiz saatlik bir mesafe ayrılmamış ise iddetini çıkarmak için avdet eder. Fakat vatamndan daha fazla uzaklaşmış ise geri dönmeyib yoluna devam eder.
İmam Mâlike göre de kadın, henüz ihrama girmemiş ise avdet eder. İmam Şafiîyye göre de kadın, beldesinin binalarından ayrılmış ise muhayyerdir. Dilerse avdet eder, dilerse yoluna devam eyler. Çünkü kocası, kendisine bu sefer için müsaade vermişdir.)
637 – . Nikâhı fâsidden dolayı iddet bekleyen bir kadın, beytül-iddetden harice çıkabilir. Çünkü fâsid bir nikâh, bu çıkmaya mani olamayacağı cihetle ondan dolayı icab eden. iddet de buna mani olamaz. Meğer ki zevç, nesebinin siyaneti için bu huruca mani olsun. O zaman buna riayet icab eder.
638 – : Kocası vefat eden veya kocası tarafından tatlik edilen bir cariye, gerek ümmi veled ve gerek müdebbere veya mükâtebe olsun beyti iddetden harice çıkabilir. Çünkü bunlar, nikâh halinde bile kocalarının hanelerinde mütemadiyen ikamete mecbur değildirler. Böyle bir mecburiyet, mevlâlarınm hizmet haklarını ibtal eder. Meğer ki mevlâ-lan, kendileri için bir menzil tehiyye ederek iddetlerini orada ikmal etmelerini istesin. O takdirde de buradan çıkamazlar. Böyle bir cariye iddeti içinde azad edilirse mütebaki müddet için hurre hükmü cereyan eder.
639 – : Mu’tedde olan bir sagîre, beytül’iddetden harice çıkabilir. Çünkü gebe olması muhtemel değildir, ve hakkullah ile de mükellef bu-lunmamakdadır. Şu kadar var ki, ric’iyyen boşanmış ise kocasının izni olmadıkça çıkamaz. Çünkü zevciyyet, henüz bakidir.
Mecnune de bu hükümdedir. Ancak mecnuneyi kocası harice çık-makdan herhalde men edebilir. Çünkü onun gebe olması kabildir.
640 – Kitabiyye olan bir mu’tedde de beytül’iddetden dışarıya çıkabilir. Çünkü o, ibadât kabilinden olan şerayi ile muhatab değildir. Fakat kocası isterse – nesebini iştibahdan siyanet mülâhazasiyle – onu harice çıkmakdan men edebilir.
Böyle bir kitabiyye, iddeti esnasında müslüman olsa mütebaki müddeti bir müslime gibi ikmal eder.
641 – : Bazı mu’teddeler için nafaka ve sükna tedarüki zevç üzerine lâzım gelir. Ve iddet içinde zuhur eden veya doğan bir kısım çocukların nesebleri sabit olur. Nafaka ve neseb bahislerine müracaat!.
642 – : îddet bekleyen bir kadın ihdadda bulunur. Şöyle ki: Bainen mutallâka veya müteveffa anha olan bir kadın, iddet içinde bulundukça ziynetden imtina eder, süslenemez, siyah renkli bile olsa ipek li elbise giyemez, eline kına koyamaz, bir özrü bulunmadıkça gözüne sürme çekemez, başmi sık tarak ile tarayamaz, güzel kokular kullanamaz. Huliyyat ile bezenemez. Hattâ kendisinden ayrılmış olan kocası, kendisine hidadı terk etmesini emr ve tenbih etse de mu’tedde bunu terk edemez. Çünkü buna hakkullah taallûk etmekdedir.
Şu kadar var ki böyle bir mu’tedde, bir zarurete mebni sürme çekebilir, başına yağ sürebilir, başka robası yok ise ziynet için giyineceği renkli libasını giyebilir. Çünkü zaruret mevzileri umumî hükümlerden müstesnadır. Elverir ki, bunlar ile tezeyyün kasdinde bulunmasın.
643 – : Kocası ölmüş bir kadın için ihdad, tezeyyünü terk bir vecibedir, îddeti çıkıncaya kadar tezeyyünden kaçınarak kocasının hâtırasına hürmet ve riayetde bulunmuş olur. Bainen ve selâsen mutallâka hakkında da ihdad lâzım gelir. Nikâh nimetinin zevaline teessüf, hak-kullaha riayet için bununla mükellefdir.
« (İmam Mâlike ve îmanı Şafiîden bir kavle ve Ata ile Rebîa’ya göre bainen mutallâka için ihdad lâzım değildir. Çünkü bu mu’tedde için kocasının hâtırasına riayet ve teessüf bahis mevzuu olamaz. Elmuğnî, Elbedayi.)
644 – : Mu’teddei ric’iyye, hidad ile = terki ziynet ile mükellef değildir. Çünkü bu iddet içinde zevciyyet, tamamen zail olmuş sayılamaz. Hattâ bu halde kocasının kendisine ric’ati me’mul ise tezeyyün etmesi mendubdur.
645 – : Hidadın yücubı için mu’teddenin baliğ, âkil, müslim olması, zail olan nikâhın da bir nikâhı sahih bulunması şartdır.
Binaenaleyh sagîre, mecnune, kitabiyye ve nikâhı fâsidden dolayı mu’tedde olan kadınlar için hidad lâzım gelmez. Çünkü hidad, bir bedenî ibadet demekdir. Çocuklar, mecnunlar, gayri müslimler ise bu ibadetle mükellef değildir. Nikâhı fâsid ise zaten izalesi matlûb olduğundan bundan dolayı izharı teessüfe mahal yokdur. Fakat iddet içinde sagîre baliğ olur, mecnune ifakat bulur, kitabiyye ihtida ederse mütebaki mÜd-detde hidade riayet ederler. (îmam Şafiî ile îmam Ahmede göre sagîreye, kitabiyyeye de hidad vacibdir. Çünkü hidad, iddet ahkâmmdandır. Bunlara da iddet lâzım geldiğinden hidad da lâzım geür. Bedayi, Mugnl)
646 – : Mevlâsı vefat eden veya mevlâsı tarafından azad edilen ümmi veled üzerine de hidad lâzım değildir. Çünkü ümmi veled hakkındaki iddet, bir nikâhı sahihden değil, bir nikâhı fâsidden mütehassil bir iddet mesabesindedir.
647 – : Hidad için hürriyet şart değildir.
Binaenaleyh kocası vefat eden veya kocasından bainen boşanan bir cariye, müdebbere, ümmi veled veya mükâtebe hakkında da hidad icab eder ve bu hidad, iddet müddetince devam eyler.
(imam Ahmede göre de hidad, talâk veya vefat gününden itibaren başlar, iddet günlerinin nihayet bulmasiyle sâkit olur. Velev ki, kadın bundan haberdar bulunmamış olsun.
Fakat imam Ahmedden diğer bir kavle göre kadın, talâkdan veya vefatdan haberdar olmaz, bunlar beyyine ile de sabit bulunmazsa iddet, haber gününden başlar. Binaenaleyh hidad da o günden muteber olur. Elmuğnî.)
648 – : iddet içinde tevarüs carî olabilir. Şu kadar var ki, bu hu-susda aşağıdaki şartların tahakkuku lâzımdır.
(1) : Mu’tedde, irse ehl olmalıdır. Bu emliyetde varis olacak şahsı memlûk, katil, mürted olmamasından ibaretdir. Çünkü memlûk, mür-ted kimseye varis olamayacağı gibi katil de maktule varis olamaz, irs bahsine müracaat!.
(2) : irse ehliyet, talâk vaktinden mevt vaktine kadar devam etmelidir.
Binaenaleyh bainen talâk vaktinde memlûke veya kitabiyye olan bir kadın, bilâhere iddeti içinde azad edilse veya ihtida eylese de zevç mutallâkma varis olamaz.
Kezalik: talâk vaktinde müslime olub iddeti içinde irtidad ve badehu islâmiyyete avdet eden bir mu’tedde de kendisini boşamış olan kocasına, varis olamaz.
(3) : Mu’tedde ile zevci .mutallıkı arasında dîn ve dâr ittihadı bulunmalıdır.
Binaenaleyh bir müslim ile bir kitabiyye arasında veraset carî olamayacağı gibi başka başka dari harblerde ikamet eden gayri müslim bir erkek ile gayri müslim zevcesi arasında da tevarüs carî olmaz.
(4) : Verasete nailiyet için mahalliyet bulunmalı, yani : terike, müteveffanın teçhiz ve tekfini, borçları gibi hacet asliyyesinden zaid olmalıdır.
(5) : Vefat zamanında iddet henüz nihayet bulmamış olmalıdır. Binaenaleyh iddetin inkızasmdan sonra sabık zevç ile zevceden biri vefat etse diğeri varis olmaz. Bu, âmmei fukahaya göredir.
(Ibni Ebî Leylâya göre kadın, iddeti çıksa bile başkaaiyle evlen-medikce vefat eden zevci müfarikine varis olabilir. Bedayi.)
649 – : Talâkı ric’îye aid iddet içinde zevç ile zevceden biri vefat etse diğeri ona varis olur. Talâka zevcenin gerek rızası bulunmuş okun ve gerek olmasın ve talâk, gerek sıhhat halinde ve gerek marazı mevt halinde vuku bulmuş olsun. Çünkü ric’iyyen talâkdan sonra iddet nihayet bulmadıkça zevciyyet her veçhile kaim sayılır. Bunun içindir ki, hür bir müslimin ric’iyyen boşadığı bir kadın, memlûke veya kitabiyye olub da iddeti içinde hürriyete veya islâmiyyete nail olsa vefat vukuunda aralarında tevarüs carî olur.
650 – : Uç talâka veya bir talâkı baine aid iddet içinde zevç ile, zevceden biri vefat etse bakılır: eğer bu talâk, zevcin hali sıhhatinde vuku bulmuş ise hiç biri diğerine varis olamaz. Gerek zevcenin rızası bulunmuş olsun ve gerek olmasın.
Zevcin marazı mevtinde zevcenin rızasile vuku bulmuş olduğu takdirde de hüküm böyledir. Fakat zevcenin rızası bulunmamış olunca zevce, zevcine varis olur. Zevç, zevcesine varis olamaz. Çünkü zevç, marazı mevtinde bu talâkı yapmakla kadını irsden mahrum bırakmak gayesini takib etmiş, onun bu marazı mevt vesilesiyle tahakkuk eden veraset hakkım ibtal eylemiş sayıhrf Binaenaleyh bu hakkı ibtal edecek olan bir talâk hâdisesi -bu bakımdan- keen lem yekûndur.
(îmam Şafiîye göre zevce, gerek razı olsun ve gerek olmasın varis olamaz. Çünkü irse istihkak, mevt zamanında nikâhın mevcudiyetine bağlıdır. Bu zamanda ise nikâh, mevcud bulunmamışdır. Bedayi.)
651 – : Bir kimsenin hali sıhhatinde hıyarı bulûğunu ihtiyar etmesiyle veya zevcesinin kızını veya validesini şehvetle takîril gibi hürmeti mucib bir hareketde bulunmasiyle husule gelen beynunete aid iddet esnasında kendisi veya zevcei mu’teddesi vefat etse aralarında veraset carî olmaz.
Fakat bu hallerden biri o kimsenin marazı mevtinde vuku bulub da badehu kendisi vefat etse ‘zevcesi iddeti içinde varis olur. Zevcesi vefat etdiği takdirde ise kendisi vâris olamaz. Çünkü bu mahrumiyete kemlisi sebebiyet vermişdir.
« (îmam Şafiîye göre ikisi de varis olamaz. Bedayi.)
652 – : Hali sıhhatinde müfarekat sebebine mübaşeret eden bir kadın, iddeti içinde vefat edecek olan kocasına varis olamaz. Kendisi vefat ettiği takdirde de kocası kendisine varis olamaz. Fakat bu mübaşeret, kadının marazı mevtine müsadif olursa kocası kendisine varis olabilir.
Meselâ: bir zevce, baliğ olduğunda hakkı hiyarını istimal ederek nefsini ihtiyar etse veya ademi kefaetden dolayı zevcinden ayrılsa veya zevcinin oğlu ile veya babasiyle birrıza veya mükreheten mücameatde bulunmak veya bunlardan birini şehvetle Öpmek gibi bir sebeble müba-ne olsa veya menkûhe olan bir ‘cariye, azad edilmekle hiyarı itkim istimal eylese bakılır: eğer bu hâdiseler, zevcenin sıhhati halinde vaki olmuş ise iddeti içinde vuku bulacak vefatdan dolayı kocasiyle aralarında tevarüs’carî olmaz. Hattâ böyle bir hâdise, zevcin marazı mevtine müsadif olsa mu’tedde bulunan bu zevce, yine varis olamaz. Çünkü müfa-rekate kendisi sebebiyet vermiştir.
Fakat bu hâdiseler, zevcenin marazı mevtinde vaki olmuş olsa henüz .iddeti nihayet bulmadan vefat edince kocası kendisine vâris olur. Çünkü aralarındaki müfarekate kocası değil, kendisi sebebiyet vermekle kendisi fâr bulunmuş sayılır.
Kezalik: zevce, marazı mevtinde irtidad edib de sonra iddeti içinde vefat eylese kendisine kocası vâris olur. Çünkü irse kocasının hakkı te-allûk etdiği bir sırada böyle bir müfarekate sebebiyet vermiş olmakla fâr, yani: kocasını mirasdan mahrum bırakmak gayesini takib etmiş sayılır.
Amma halı sıhhatinde irtidad eden bir kadına vefatında kocası va: ris olamaz. Aksi takdirde ise zevce varis olabilir. îrtidad bahsine de müracaat!
653 – : Bir kimse, marazı mevtinde zevcesini tatlik ve hastalığı iki seneden ziyade devam edib de vefatından bir ay sonra zevcesi bir çocuk doğurursa bu kadın, o kimseye varis olamaz. Ve ondan almış olduğu iddet nafakasının altı aylığını da red etmesi lâzım gelir. Çünkü hami müddeti, iki seneden ziyade olamaz. Bu suretde kadının hali salâha hami edilir. Hayz ile iddetini ikmal etdikten sonra bagkasiyle izdivaç ederek ondan gebe kalmış ve hami müddetinin ekalli olan altı ayda çocuğu dünyaya getirmiş olduğuna hükm edilir.
Bu mesele, imamı Âzam’a göredir, imam Ebu Yûsüfe göre bu kadın, o kimseye varis olur. Çünkü bu kadına bir nikâh şübhesiyle müka-renet vuku bulmuş olması melhuzdur. Bu halde hamlini vaz etmedikçe iddeti nihayet bulmuş olmayacağından vefatı iddet zamanına müsadif bulunmuş olur. Artık nafakanın iadesi de lâzım gelmez.
654 – : Bîr kimse, marazı mevtinde zevcesine talâkı tefvizde bulun-mug, yani: «enirin elindedir» veya «nefsini ihtiyar et» veya «nefsini ba-inen veya üç talâk ile boşa» demiş olmakla zevce, nefsini ihtiyar ve tatlik etse artık varis olamaz.
Kezalik: bir kimse, marazı mevtinde zevcesini talebine binaen bai-nen boşasa veya kendisiyle muhalea yapsa yine aralarında irs carî olmaz. Çünkü bu suretlerde kadın, kendi hakkını birihtiyar ıskat etmiş olur. Fakat kadın, kendisini ric’iyyen boşamasını istediği halde kocası marazı mevtinde bainen boşayacak olsa kadın varis olur. Zira bu takdirde hakkının sukutuna razı olmuş sayılmaz.
655 – : Verasete nailiyyet için marazı mevtin vefat ânına kadar devam etmesi lâzımdır. Aksi takdirde veraset carî olamaz.
Meselâ marazı mevt ile marîz sanılan bir kimse, zevcesini* bainen boşayıp da sonra iyi olsa da bilâhare hastalığı nüks ederek evvelki hâline avdet, daha sonra da vefat etse iddet beklemekde olan zevcesi kendisine vâris olmaz.
Bu, İmamı Azama göredir. Çünkü bir aralık sıhhat bulunca hastalığının bir marazı mevt olmadığı anlaşılmış olur. îmam Züfere göre ise vâris olur. Zira marazı hali, talâk zamaniyle mevt zamanını muhit bu-lunmuşdur. Artık aradaki inkıtaa itibar olunmaz.
656 – : Şarta muallâk talâklar neticesinde tevarüs carî olub olmayacağı hususunda aşağıdaki ihtimallere göre hüküm tebeddül eder.
(1) : Ta’lik de, şart da sıhhat halinde vuku bulursa tevarüs carî olmaz.
Meselâ: bir kimse, hali sıhhatinde zevcesine hitaben «sen fülân yere gider isen benden bainen boş ol» deyib zevce de o kimsenin hali sıhhatinde o yere gitmekle bainen boş olsa bilâhere iddet içinde her hangisi vefat etmekle diğeri ona, zevciyyet itibariyle varis olamaz.
(2) : Ta’lik de, şart da zevcin marazı mevtine müsadif olsa zevce vâris olur. Meğer ki muallûkun aleyh olan şart, zevcenin fi’iinden ibaret bulunsun.
Meselâ: bir kimse, nıarazj mevtinde zevcesine hitaben «fülân şahıs bu haneye gelirse sen benden bainen boş ol» deyib o şahıs da o kimsenin marazı mevtinde o haneye gelse talâk tahakkuk eder. Sonra iddet çıkmadan vefat edence.de zevcei mutallâkası kendisine vâris olur. Fakat zevcesine hitaben «sen fülân şahsı bu haneye kabul eder isen bainen mutallâkasm» demiş, kadın da o şahsı haneye kabul etmiş bulunursa varis olamaz. Çünkü bu takdirde zevce, beynunete bU’ihtiyar meydan vermekle hakkının sukutuna razı bulunmuş olur.
(3) : Ta’lik sıhhat halinde, şart marazı mevtte vuk,ubulacak olsa bakılır: eğer şart, bir emri semavî – bir hâdisei kevniyye ise veya herhangi bir yabancının bir fi’li ise zevcenin varis olmasına mani olur. Çünkü zevç, bu ta’liki hali sıhhatinde yapmış olduğundan far sayılmaz. Bu, imamı Âzam ile Imameyne göredir. İmam Züfere gÖre_ ise bu halde zevce vâris olur. Zira şarta muallâk olan bir talâk, şart ânında müneccez gibidir, zevç zevcesini âdeta marazı mevtinde boşamış gibi sayılır.
Fakat bu şart, zevcin alelıtlak herhangi bir fi’H ise zevcenin vâris olmasına bil’ittifak mani olmaz. Binaenaleyh bu kadın, o zevcine iddeti içinde vefat edince varis olur. Çünkü zevç, bu şartı marazı mevtinde vü-cude getirmekle far olmuş sayılır.
Şâyed bu şart, zevcenin bir fi’li ise bakılır: eğer yapılmaması kabil ve caiz olan bir fi’l ise bunun marazı mevtde vukuu, zevcenin varis olmasına mani olur. Çünkü bunu bil’ihtiyar iltizam etmişdir. Fakat bu şart, yiyib içme gibi, içine girilmesi zarurî bir meskene girme gibi, farz namaz ve oruç gibi, ana ve baba ile konuşma gibi terki kabil ve caiz olmayan bir fi’l ise bunu zevcenin yapıp iltizam etmesi, mirasdan mahrumiyetine sebeb olmaz. Çünkü zevce, bu hususda muztardır. Bununla hakkının sukutuna razı olmuş sayılmaz.
Bu, İmamı Âzam ile İmam Ebu Yûsüf’e göredir. İmam Muhammede göre bu takdirde de kadın vâris olamaz. Zira zevç, zevcesinin hakkını marazı mevtinde ibtale mübaşeret etmiş değildir.
(4) : Ta’lik hali sıhhate, talâk ise bir şartı ademinin tahakkukuna binaen marazı mevt haline müsadif olduğu takdirde de veraset carî olabilir. Şöyle ki:
Bir kimse, zevcesine meselâ; «Eğer ben senin bulunduğun beldeye gelmezsem benden bainen» veya «üç talâk ile boş ol» deyib de badehu o beldeye gitmeden vefat etse zevcesi kendisine vâris olur. Çünkü o kimse, vefatı ânında marîz sayılır ve talâk bu maraz haline müsadif bulun-mış olur.
Bilâkis zevcesi vefat etse kendisi de ona varis ohu\ Zira’ vefat, zev-ciyjetin kıyamı zamanına müsadif olmuş ve muallâkun aleyhin ileride ifası da mümkün bulunmuş olduğundan talâk vuku bulmuş sayılmaz.
Kezalik: bir kimse, zevcesine «sen şu beldeye gelmezsen benden üç talâk boş ol» dediği halde henüz zevcesi o beldeye gitmeden kendisi vefat etse zevcesi vâris olur. Çünkü vefat zamanında zevciyyet kaim ve o beldeye gitmek imkânı mevcut bulunmuşdur. Fakat bu kadın, vefat ederse o kilise vâris olamaz. Zira bu kadın, firkate sebebiyet vermiş olmadığı cihttle fâr sayılmaz.
Kezaîik: bir kimse, zevcesine «seni boşamazsam benden üç talâk boş ol» diyib de badehu boşamadan vefat etse zevcesi vâris olur. Çünkü mu-alâkun aleyhin vukuu, yani: boşamak hâli, marazi mevt sayılan vefat halinde tahakkuk etmekle üç talâk marazı mevte müsadif olmuş bulunur. Fakat bu ta’likden sonra zevce vefat ederse zevç vâris olamaz.
«Senin izerine evlenmezsem üç talâk boş ol» denildiği suretde de hüküm, bu nesele veçhiledir.
(5) : TaHk maraz halinde, şart ise sıhhat halinde vuku bulsa veraset carî olrmz. Meselâ: bir kimse, pek hasta iken zevcesine «sen fülân şahıs ile konuşır isen bainen boş ol» deyib de şifa buldukdan sonra bu şart tahakkuk, badehu kendisi vefat etse zevcesi ve zevcesi vefat etse kendisi vâris ola-naz. Çünkü arada sıhhat bulunca o hastalığın bir marazı mevt olmadı^ anlaşılmış, âdeta ta’lik de, şart da hali sıhhatde vuku bulmuş gibi olur. îlbedayi, Elbahrürraik, Dürri Muhtar, Hindiyye. Marazı mevt hin ikrar mebhasine müracaat!. [46]
Îddetin Hîkmeti Teşriiyyesi :
657 – : Kocası vefat eden veya kocasından badeddühul boşanan bir kadının iddet namiyle bir müddet bekleyerek başkasiyle izdivaç edememesi bir vecibedir. Bu vecibeye riayet edilmesi, bir kere bir emri teab-büdîdir. Hakimi mutlak olan şârii mübînin herhangi bir hikmet ve maslahata mebnî muhtelif müddetler ile emr ve tayin etmiş olduğu bu id-dete riayet edilmesi, bir ubudiyyet vazifesidir, velev ki, biz bunun ledün-niyatıru idrak etmeyelim.
Maahaea iddetin hikmeti teşriiyyesi, bizce de bilkülliye hafi değildir. Ezcümle «iddetin ilk gayei teşriiyyesi; istibradan, rahmin hamilden berî olub olmadığını anlamakdan ibaretdir» denilebilir. Bu, bir vecîbei hukukiyedir. Bundan başka iddet, nikâh, nimetinin zevalinden dolayı teessüf ve teessür izhar etmek, zevciyyetin kadrine riayet ve iti nada bulunmak ve bazı hallerde zevciyetin iadesi için teemmül ve tefekkür müsaid bir müddet vücude getirmek gibi içtimaî, ahlâkî gayeleri temutazammındır.
Filhakika iddet, bir vecibe olmasa kadın, evvelki kocasından gebe olduğu halde bilmeksizin başkasiyle evlenmeğe müsareat edebilir. Bu. suretle de nesebce iştibah hâsıl olur, zuhur edecek çocuğun nesebden mü-rebbiden mahrum kalarak zayi olmasına sebebiyet verilmiş olabilir Bununla beraber zevciyyet hayatının kıymeti takdir edilmeyerek zevcen ha-tırai ihtiramı ihlâl edilmiş, olur. Halbuki bir müddet intizar edildiği takdirde bu gibi elîm akıbetlere meydan kalmaz. •
Şu kadar var ki, boşanmış veya kocası ölmüş bir kadının hamlini vaz etmesini müteakib başkasiyle izdivaca salahiyetli bulunmasa, iddet-den asıl maksad olan istibrai rahim keyfiyetinin anlaşılmış folmasma mebni haklarında bir kolaylık göstermek hikmetine müstenid Jsulunmuşdur.
Maamafih yukarıda da işaret edilmiş olduğu üzere îmam Ali ile îb-ni Abbas (radıyallâhü tealâ anhüm) Hazretlerinin ictdhadlar/na nazaran kocası ölmüş bir kadın, daha dört ay on günü ikmal etmemiş olunca vaz’ı hami ile iddetinı bitirmiş olamaz, bu müddeti ikma^ etmesi icab eder. Çünkü bu halde her ne kadar beraeti rahim gayesi’tahakkuk etmiş olursa da müteveffanın hatırasına hürmet ve akribasının hatıralarına riayet için böyle bir müddet intizara lüzum vardır. Velhâsıl: gerek kadınlara ve gerek bazı hallerde erjeklere aid olan iddet meselesinin meşruiyetinde daha böyle bir nice hkmetler, maslahatlar mevcuddur. Bu hususa riayet edilmesi, gerek huftuk ve gerek ah-lâk bakımından mühim bir vazifedir. [47]
BEŞİNCİ KİTAP
NESEBE VE HİZANEYE AİD OLUB BİR MUKADDİME İLE ÎKÎ BOLÜME AYRILMIŞDIR
(MUKADDİME)
Neseb Île Hîzaneye Aid Istılahlar :
1 – (Neseb) : Esasen bir beldeye veya bir kabileye veya bir mesleğe olan nisbet ve izafe demekdir.
Neseb tabiri, karabet mânasında istimal edilegelmişdir. Bu halde, reseb: «baba ve ana cihetlerinden olan iştirak ve ittisal» den ibaretdir. Maahaza neseb, ekseri, baba cihetinden olan karabetde kullanılır. Bu cihetle neseb, iki nevidir: Nesebbittûl, nesebbil’arz.
2 – (Neseb bittûl = amudî neseb) : Babalar ile ve babaların ilâ nihaye babalariyle oğullar ve oğulların ilânihaye oğulları arasındaki ittisaldir.
3 – (Neseb bilarz – ufkî neseb): Erkek kardeşler ile bunların oğulları ve amca oğulları arasında olan ittisalden ibaretdir,
4 – (Nisbet) kelimesi, hem neseb mânasına gelir, hem de bâzı zevat veya mütecanis eşya arasındaki muayyen hususiyetlere, mikdarlara itlâk olunur.
iki şey arasındaki nıümaselet ve müşakeleye de «münasebet» denir. «întisab» da bir şahsın diğer bir şahsa veya bir mahalle veya bir mesleğe olan merbutiyet ve alâkası demekdir,
5 – (Dı’ve) : Henüz doğmuş veya henüz rahmi mâderde bulunmuş olan bir çocuk hakkında «bu, bendendir» veya «bu benim çpcu-ğumdur» diye ikrar ve itirafda bulunmakdır.
6 – (Deıy) : Nesebi başkasından salbit olub bir şahıs tarafından ebenni olunan, yani: evlâd ittihaz edilen çocukdur ki, o şahsın evladı olmuş olmaz. Cem’i: ed’iyadır. O şahsa «mütebenni» bu çocuğa da hem deıy», hem de «mütebennâ» denilir.
7 – (Tebennî) : Nesebi başkasından sabit olan bir çocuğu kendisine evlâd edinmektir. Bu çocuğa «mütebennâ» ve «deıy» adı verilir. Te-[bennîde bulunan şahsa da «mütebenni» denilir.
8 – (Firaş = firaşiyyet) : Bir kadının sahibi olan bir şahıs için doğurmağa teayyün etmiş olmasıdır. O sahib, ya zevç veya mâlik = seyyiddir.
Böyle bir erkeğe «müstefriş», Öyle bir kadına da «müstefreşe» denir.
Firaş, dört kısma ayrılmışdır:
9 – (Firaşı kavi): Menkûhenin ve ric’iyyen mu’tedde olan kadının firasıdır.
10 – (Firaşı mütevassıt) : Ummi veledin firaşıdır.
11 – (Firaşı akva) : Talâkı bainden dolayı iddet beklemekde olan kadının firaşıdır.
12 – (Firaşı zaîf) : Henüz istîlâd edilmemiş olan cariyenin firaşıdır. Ummi veled ve müstevlede için i’tak mebhasine müracaat!
13 – (Kizane = îhtizan): Lûgatde kucağa almak, besleyib büyütmek üzere yanında bulundurmak, kuşun yumurtaları kanatları altına alarak üzerlerine basması mânâsına gelir.
Istüahda «çocuğu salâhiyetdar olan kimsenin muayyen müddeti içinde imsak ve terbiye etmesi» demekdir.
Mecnun, matuh gibi çocuk hükmünde bulunan âciz kimseleri salahiyetli şahısların hıfz ve terbiye etmeleri, bunların yiyeceklerine, içeceklerine bakmaları, nezafetlerini, istirahatlerini teinin çalışmaları, kendilerini muzir şeylerden siyanete kıyam etmeleri de hizane demekdir.
14 – (RebbüThazane) : Hizane hakkına mâlik olan kimsedir. Buna (hâzin, hâzine, men lehül’hazane de denir. Hizaneye tâbi olan çocuğa da mahzun, mahzune» adı verilir.
15 – (Ulûk) : Bir şeye ilgili olmak. İki şey arasındaki sadakat veya husumet. Gebe kalmak. Rahim gibi oğlan yatağı denilen mahal.
«Alûk» da arzu ve süt manasınadır. Ölüme, ve dâhiyeye de alûk ve alûka denir. «Alâka» da bir şeye muhabbet veya husumet suretiyle olan merbutiyetdir. [48]
BİRİNCİ BÖLÜM
NESEB HAKKINDADIR.
İÇİNDEKİLER : Nesebin jmahiyeti ve sübutünün hikmeti teşriiy-yesi. Hami – gebelik müddeti. Nesebin ve firaşiyetİn sübutî mertebeleri. Sabit olacak nesebler. Sabit olmayacak nesebler. Sair mezheblere öre, sabit olub olmayan bazı nesebler. Nesebe aid İddialar. Neseblerin esbabı sübutîyesi ve beyyinelerin tercihi.
16 – : Neseb, yukarıda da yazıldığı üzere «baba ve ana cihetlerinden olan iştirak ve ittisal» demekdir. Meselâ ‘bir şahıs ile onun babası veya oğlu arasında böyle bir ittisal vardır ki, bu bir neseb alâkasıdır. Maahaza, neseb, hukuk bakımından baba cihetinden olan karabete, mer-butiyete mahsusdur.
Nitekim: âyeti kerîmesinde de buna işaret buyurulmuştur.
Yani : Allah Tealâ o hâliki zîşandır ki, sudan*^ su ile tahmir edilen bir maddei asliyyeden nev’i beşeri yaratmış, onu iki kısma ayırmışdrr. Bir kısmı neseb sahihleri olan erkeklerdir ki, nesebler kendilerine nisbet olunur. Bir kısmı da musaherete vesile olan kadınlardır ki, sıhriyyet onlar ile husule gelir. Evet,. Rabbüî’âlemîn olan Hak Tealâ Hazretleri nihayetsiz kudret sahibidir, böyle bir maddeden muhtelif uzuvları, müte-bayin tabiatleri yaratmaya kadirdir. îşte beşeriyet, bunun bir canlı mükemmel nümunesidir.
17 – : Nesebin hikmeti teşriiyyesine gelince bu, içtimaî hayatın bir zarurî neticesidir. Beşerî silsilenin bir intizam ve nezahet dairesinde temadisi, ferdler arasında şefkatin, teavün ve tesanüdün tecellisi, medenî bir muhitin vücude gelmesiyle ailevî, iktisadî terakkilerin temerküz edebilmesi, yurda samimî bir ruh ile merbutiyet husulü bütün neseblerin sübutü sayesinde kabil olabilmişdir. Bunun içindir ki, neseblerin sü-butü, beşeriyet hakkında bir rahmeti ilâhiyye bulunmuş, ve bu rahmet, lisanı kur’an ile imtinan makamında beyan Duyurulmuş, beşeriyetin hay-vanatdan bu veçhile de temayüzü tebarüz eylemişdir.
Binaenaleyh neseblerin güzelce muhafazasına itina edilmesi lâzımdır. Neseblerin ziyadan vikayesini temin için bu hususda ihtiyal – çare aramak tecviz edilmiş, ihtiyata riayet,rnatlûb bulunmuşdur.
Maahaza sabit olması lâzım gelen bir nesebi nefy ve inkâr, ne kadar menfur, günahkârâne bir hareket ise sabit olmaması lâzım gelen bir nesebi benimsemek, aile hayatına yabancı bir şahsın sokulmasına meydan vermek de o kadar makduh, nefrete şayan bir hareketdir. [49]
Haml = Gebelik Müddeti :
18 – : Neseblerin sübutü için tahdit edilen müddetler vardır. Şöyle ki, bir çocuğun hami müddeti en az altı aydır. Bu, nâdir olsa da vaki dir. Hamlin galib olan müddeti ise dokuz aydır. En son müddeti de iki senedir.
Binaenaleyh bir çocuk altı aydan evvel doğub yaşayamaz. Bir çocuk validesinin rahminde iki seneden ziyade de kalamaz. Bu, Hanefiy-yeye göredir.
(Eimmei selâseye göre hami müddetinin ekalli altı ay, ekseri de dört senedir/ Vakıa bir çocuğun dokuz aydan ziyade validesi rahminde kalması pek nâdirdir, fakat vâkidir. Neseb hususunda ise ihtiyal ve ihtiyat lâzım olduğundan bu müddet kabul edilmişdir.
îmam Ahmedden diğer bir rivayete göre hami müddetinin ekseri iki senedir, imam Sevrînin, Leysin mezhebleri de böyledir. Abbad ibni Av-vama göre beş senedir. Zührî’ye göre de hami müddeti altı, yedi şene devam edebilir.
Bir kısım fükahanin beyanına nazaran bazı kabilelerde ve ezcümle «Benî Aclan» kabilesinde çocuklann iki veya üç, dört sene kadar validelerinin rahminde kaldıkları müşahede ve kayd olunmuşdur.)
Sayda gibi bazı yerlerde bir kısım çocukların valideleri rahminde böyle uzun bir müddetle âdeta bir uyku devresine tâbi tutulabilmekde oldukları da rivayet edilmektedir.
Tasviriefkâr gazetesinin 13 Birineiteşrin 1943 tarihli nüshasindaki bir yazıya göre, Adana’da bir öğretmenin on altı aylık çok gürbüz, zinde bir çocuğu dünyaya gelmişdir. Tıb tarihinde ilk defa kaydedilen bu çocuğun omuzlarında arslan yelesi gilbi kıl demetleri bulunmuşdur. «îl-ker» adını alan bu çocuk 80 santim boyunda 7 kilo ağırhğinda imiş. El1 uhdetu alerrâvî.
Tababet alemindeki tecrübelere, müşahedelere nazaran hami müddetinin bir seneden fazla olamayacağı beyan olunmakdadır ki, bu ekseriyete, galib ahvale göre bir hüküm demekdir. [50]
Nesebin Ve Fîraşîyyettn Sübutü Mertebeleri :
19 – : Bir çocuğun nesebi, herhalde kendisini doğuran kadından sabit olur. Bunda şüphe yokdur. Velev ki bu doğurma, meşru bir münasebet neticesinde olmasın.
Fakat bir çocuğun nesebinin bir erkekden sübutü için anasiyle o erkek arasında firaşiyet bulunmalı, o kadın bu erkeğin ya nikâhı sahih ile veya kısmen bu hükümde bulunan bir nikâhı fâsid ile menkûhesi ol-malı veya aralarında mülki yemîn ile veya ma’zeret teşkil edecek bir şüphe ile mukarenet husule gelmiş bulunmalıdır.
20 – : Bir kadının firaşiyeti, nikâhı sahihile menkuhe ise mücer-
red akdi nikâh ile sabit olur, nikâhı fâsid ile menkuhe ise tekarrüb vuku bulmadıkça tahakkuk etmez. Binaenaleyh sahih bir nikâhda hamlin mebdei; vakti akidden, fâsid bir nikâhda ise tekarrüb vukuundan muteber olur.
Bu mesele, imam Muhammede göredir. Müfta bih olan da budur, imamı Âzam ile imam Ebu Yûsuf e göre nikâhı fâfcidde de hamlin mebdei, akd tarihinden muteberdir.
21 – : Cariyelerin firaşiyeti, kendilerine efendilerinin mukarenet-de bulunduklarını ikrar etmekle saibit olur.
Binaenaleyh nikâh edilmiş olan kadınlar, mu’tedde olsalar da fira-şiyyete sahib olacakları gibi efendileri tarafından istifraş edilmiş olan cariyeler de firaşiyyete sahib bulunmuş olurlar. Fakat mezniyyeler, fi-raşiyyeti haiz olamazlar.
22 – : Firaşiyyet, kuvvet ve za’f itibariyle firaşi kavî, firaşi ek-va, firaşi mütevassıt, firaşi zaif namiyle dört mertebeye ayrılır. Şöyle-ki:
(1) : Menkuhe veya ric’iyyen mu’tedde olan kadınların firaşları birer «firaşi kavî» dir. Böyle bir kadının akdi nikâhı ânından itibaren altı ayda veya daha ziyade bir müddetde doğuracağı çocuklann nesebleri kocasından bilâ dı’ve sabit olur. Liân yoluna tevessül edilmedikçe nefy edilemez.
(2) : Bâinen talâkdan veya liân ile ‘ilâdan dolayı kocalarından ayrılarak iddet beklemekde bulunan kadınların firaşları da birer «firaşi ekva»dır. Binaenaleyh böyle bir kadının iddeti içinde doğuracağı çocuğun nesebi, kocasından bilâ dı’ve sabit olur, artık liân tarikiyle vesaire ile nefy edilemez.
(3) : Ümnıehatı evlâd adını alan cariyelerin firaşları da birer «firaşi mütevassıt »dır. Böyle bir cariyenin doğuracağı çocuğun nesebi, dı’ve-ye muhtaç olmaksızın efendisinden sabit ve liâne muhtaç olmaksızın mü-cerred nefy ile münkati olur. Fakat bu nesebin sübutüne hâkim tarafından hükm edilmiş veya aradan uzun bir müddet geçmiş bulunursa artık nefy edilmesi caiz olmaz.
Bir de böyle bir nesebin bilâ dı’ve sabit olabilmesi için cariyenin istifragı, efendisine halâl bulunmuş olmalıdır. Kitabete kesilmiş veya iki kişi arasında müşterek bulunmuş olursa çocuğunun nesebi bilâ dı’ve sabit olmaz.
iştirak suretinde şeriklerden her ikisi de çocuğun nesebini iddia ederse ikisinden de sabit ve çocuk her ikisine de vâris olur. Çünkü birini diğerine tercihe medar yokdur. Nesebi siyanet ise bir lâzimei haya-tiyyedir.
(4) : Efendileri tarafından istifraş, olunub henüz istilâd edilmemiş, yani: doğurdukları çocukların nesebleri kabul edilerek kendileri ümme-hatı evlâd kılınmamış olan cariyelerin firagları da birer «firaşı zaif»dir. Bu takdirde dı’ve bulunmadıkça neseb sabit olmaz. Dı’ve vuku bulunca da cariye, ümmi veled sıfatını kazanarak artık firaşı, bir firaşı mütevassıt haline girmiş olur. istif raş edilen müdebbere hakkında da hüküm böyledir.
23 – : Bir kimse için tekarrüb etdiği cariyesinden doğan çocuğun nesebini nefy etmek, diyaneten caiz değildir. Bu nesebi itiraf ve kabul etmek, icab eder. Bedayî, Bahr, Hindiyye.
«Hanbelîlere göre bir kimse, temellük etdiği bir cariyeye kazifde bulunsa liân lâzım gelmez, bu cariyeyi gerek istifraş etmiş olsun ve gerek olmasın. Ve bu kazifden dolayı had de lâzım gelmez, yalnız ta’zir icab eder. Bu kadın, bir çocuk doğurduğu takdirde bakılır: Eğer o kimse, bu cariyeye tekarrüb ettiğini itiraf etmezse çocuğun nesebi kendisine lâhik OÎmaz ve bunu nefy etmeğe de muhtaç bulunmaz. Fakat tekarrüb ettiğini itiraf ederse cariye kendisinin müstefreşesi olmuş olur ve tekarrüb gününden itibaren hami müddetinde doğacak çocuğun nesebi kendisinden sabit olur, başkaca ikrara lüzum kalmaz, imam Mâlik ile imam Şa-fîînin mezhepleri de böyledir. Hattâ o kimse, bu cariyeye tekarrüb etdiği halde azilde bulunduğunu, yani: nutfesini cihazı tenasüle akıtmayıb dışarıya ifraz eylediğini iddia etse de buna iltifat olunmaz.
Fakat imam gafi’den bir kavle göre o kimse, istibra iddiasında bulunursa kavli kabul olunur ve cariyesinden olan çocuğun nesebini liân tarikiyle nefy edebilir. Çünkü kendisinden nesebinin sübutüne razı olmayınca zevcesinden doğan çocuğa müşabih bulunmuş olur. Elmuğ nî.) [51]
Sabit Olacak Nesebler
24 – : Bir kadm, akdi nikâhdan itibaren en az altı ayda veya daha ziyade bir müddet içinde çocuk doğursa nesebi kocasından sabit olur. Aralarında ister mukarenet bulunmuş olsun ister bulunmasın, ve kocası nesebi ister itiraf etsin, ister sükût eylesin. Elverir ki aralarında hami müddetine müsait bir zaman evvel mukarenet ve içtima vukuu, velev ki harikulade bir veçhile imkân dairesinde bulunsun.
Meselâ : Şarkda bulunan bir erkek, garbde bulunan bir kadın ile gıyaben evlendikten sonra müsaid bir müdeti müteakib kadın bir çocuk doğurursa nesebi o erkekden sabit olur. Bu hususda ihtiyat ve içtima imkânı naazn itibare alınır. Erkek dilerse bu nesebi Hân voliyle nefy edebilir. Hindiyye.
25 – : Medhulün biha olmayan bir zevce, boşanıb da talâkdan itibaren henüz altı ay geçmeden bir çocuk doğursa nesebi sabit olur. Elverir ki akdi nikâhdan itibaren en az altı ay geçmiş olsun. Fakat altı ay tamam oldukdan sonra doğurursa nesebi sabit olur.
26 – : Ric’iyyen boşanmış bir kadın, «iddetim fülân ay» veya «bundan şu kadar gün evvel nihayet buldu» diye iddet olmaya elverişli bir zaman geçdiğini söylemiş iken bir çocuk doğursa nesebi yine kocasından sabit olur. Velev ki talâkdan itibaren bir çok seneler geçmiş olsun. Çünkü bu kadının mümteddetüttuhr olması melhuzdur. Hattâ bu halde çocuğun doğması, tam iki sene veya daha ziyade bir müddet geç-dikden sonra ise bu, zevcin ric’atde bulunduğuna delâlet eder. Hâdiselerin en yakın vakitlere izafesi aslıdır. Binaenaleyh ric’iyyen mu’tedde-nin hamli, yeni bir mukarenete hamJ olunarak müracaat sabit olmuş olur. Kâfi.
Fakat iki seneden evvel ise zevcin ric’at etmiş olduğuna hükm edilemez. Çünkü bu takdirde ulûkun talâkdan mukaddem olması, ihtimal dlhilindeir.
27 – : Bâinen mu’tedde olan baliğ bir kadın, iddet olmaya kâfi bir zaman mürurunu müteakib iddetin nihayet bulduğunu söylememiş ise talâk vaktinden itibaren iki sene geçmeksizin doğuracağı çocuğun nesebi kocasından sabit olur. Fakat tam iki sene geçmiş ise bir rivayete göre neseb yine sabit olursa da dir^r bir rivayete göre sabit olmaz. Meğer ki bu suretde zevç «bu ço~ at bendendir» diye dı’vede bulunsun. O halde neseb sabit olur. Kadın, kendisini gerek tasdik etsin ve gerek etmesin. Bu takdirde zevcin şübhe ile mukarenetde bulunmuş olması, ihtimal dahilindedir.
28 – : Yukarıdaki meseledeki hüküm, vefatından dolayı iddet bekleyen baliğ kadınlar hakkında da carîdir. Velev ki medhulün biha bulunmasınlar.
Binaenaleyh böyle bir mu’tedde Ölüm vaktinden itibaren iki seneden az da çocuk doğursa nesebi müteveffadan sabit olur. Şayed iddetinin nihayet bulduğunu ikrar eder de badehu altı aydan az da çocuk doğurursa nesebi de sabit olur, ikrara itibar olunmaz. Fakat altı aydan sonra doğurursa nesebi sabit olmaz.
Nitekim ikrardan sonra altı ay geçmemiş olduğu halde vefatdan itibaren tam iki sene geçmiş olduğu takdirde de neseb sabit olmaz. Bahri Raik.
29 – : Sabık meseleler veçhile bir mu’tedde, iddet olmaya kâfi bir zaman geçdikten sonra talâk veya vefata aid iddetin nihayet bulduğunu ikrar etmiş iken bir çocuk doğursa bakılır : Eğer ikrar ânından itibaren altı ay geçmemiş ise neseb sabit olur. Fakat altı ay veya daha ziyade bir müddet geçmiş ise neseb sabit olmaz. Çünkü bu takdirde çocuğun ikrar tarihinden sonra vücude gelmesi kabildir.
Şu kadar var ki bu mesele, mu’teddenin zatülhayz olduğuna göredir. Ayîse olmak üzere iddet bekleyen bir kadının üç ay ile iddetinin nihayet bulmuş olduğunu ikrar etmiş olması ise bu ikrardan itibaren altı ay veya daha ziyade bir müddet sonra doğuracağı çocuğun sübutı nesebine mani olamaz. Belki ric’iyyen veya bainen tatlik edilen böyle bir kadının tarihi talâkdan itibaren iki seneden ekalde doğuracağı çocuğun nesebi her halde sabit olur. Çünkü bu takdirde kendisinin ayîse değil, müm-teddetüttuhr olduğu anlaşılmış, iddetinin inkızası hakkındaki ikrar ve itirafı keenlem yekûn bulunmuş olur.
Talâkdan dolayı iddet bekleyen kadınlar hakkındaki bu hükümler, sair firkat sebeblerinden dolayı mu’tedde olan kadınlar hakkında da carîdir. Bahri Raik.
30 – : Bir kimse, zevcesini halveti sahihadan sonra boşayıb dişine mukarenetde bulunmadığım iddia etse bu kadına iddet ve tam mehr lâzım gelir. Kadın, o kimseyi gerek tasdik etsin ve gerek etmesin. Bu halde o kimsenin ric’at iddiası, kabul olunmaz. Fakat kadın, henüz iddetinin nihayet bulduğunu itiraf etmeksizin talâkdan itibaren iki seneden ekalde çocuk doğurursa nesebi sabit ve zevcin ric’at iddiası sahih olmuş olur. Çünkü bu çocuğun vücudu, talâkdan evvel mukarenet vuku bulmuş olduğuna hami edilir. Hindiyye.
31 – : Mürahik olan bir çocuğun zevcesi, akdi nikâhdan itibaren en az altı ayda çocuk doyuracak olsa nesebi o mürahikden sabit olur. Çünkü böyle bir zevcin mukareneti kabildir.
32 – : Duhulden sonra boşanan bir mtirshika, iddetinin inkizasını ikrar ve gebe olduğunu iddia etmeksizin talâkdan itibaren dokuz aydan ekalde çocuk doğurursa nesebi sabit olur. Fakat dokuz ay tattjamında veya daha sonra doğurursa nesebi sabit t>Imaz.
Bu mesele, imamı Âzam ile imam Muhammede göredir. Talâk, ister ric’î ve ister bain olsun, imam Ebu Yusüfe göre ise bakılır : talâk; bain ise iki seneve kadar, ric’î ise -yirmi yedi aya kadar neseb sabit olur, iddetin son gününde mukarenet vukuuna hami edilir.
33 – : Kocası ölmüş olan bir mürahika, vefat tarihinden itibaren on av on pünden ekalde çocuk do&urursa nesebi, imamı Âzam ile îmam Muhammede eröre sabit olur. Bu müddetten ekserde doğurursa sabit olmaz. Fakat îmam Ebu Yusüfe sröre iki seneye kadar neseb sabit olın. Nitekim baliğe hakkında da hüküm bövledir.
Şâyed bu mürahika, dört ay on gün sonra iddetinin inkızasını ikrar edib de badehu en az altı ayda çocuk doğurursa artık nesebi müteveffa kocasından sabit olmaz.
34 – : Medhulün biha olmıyan bir mürahika, boşandıkdan sonra altı aydan ekalde çocuk doğurursa nesebi sabit olur. Bundan ziyade bir mtid-detde doğurursa sabit olmaz. Çünkü bu takdirde ulûk,. ıbunun kocasına yabancı olduğu bir zamana müsadif olmuş olur.
35 – : Bir mtirahika, gebelik iddiasında bulunmayıfo boşandıkdan sonra üç ayı müteakib iddetinin nihayet bulduğunu ikrar eylediği halde bilâhare çocuk doğuracak olsa bakılır: eğer ikrar vaktinden itibaren altı aydan ekalde doğurmuşsa neseb sabit olur, fakat altı ayda veya daha sonra doğurmuş ise sabit olmaz.
Fakat böyle bir mtirahika, gebelik iddiasında bulunmuş olursa sü-buti neşeb hususunda baliğe hükmünde bulunmuş olur. Çünkü bu iddiası, bulûğunu ikrar demekdir. Böyle bir ikrar ise makbuldür. Bahri Raik.
36 – : Bir kimse «fülân kadın ile evlenirsem benden boş olsun» diye yemin etmiş olduğu halde bilâhare o kadınla evlense derhal talâk ta hakkuk eder. Buna rağmen o kadın, bu evlenme tarihinden itibaren tam altı ayda bir çocuk doğurursa nesebi sabit ve kadın hükmen medhultin tû-ha sayılarak mehre müstahik olur. Çünkü bu hâdisede teehhül, talâkın şartı bulunmusdur. Meşrut ise şartı takib eder. Bu cihetle sari, mes-rutdan hissedilemiyecek derecede de olsa mukaddemdir. Binaenaleyh hami, şart zamanına, yani : evlenme halinde müsadif sayılır. Kâfi
Fakat kadın, bununla muhsanivvet vasfım ihraz etmiş olmaz. $a-yed bu hâdisede çocuk altı avdan bir gün mukaddem veva bir pÜn sonra doğacak olursa nesebi sabit olmaz. Çünkü bu takdirde ulukÛn tam evlenme zamanına müsadif olmadığı zahirdir. Kadın ise ffavri medhulün biha olduğundan mu’tedde değildir. Binaehalevh nesebin bîlâ dı’ve sübu-tüne medar olacak bir ihtimal bulunmaz. Dürri Muhtar.
37 – : Bir ümmi veled, mevlâsmın i’tak veva vefatına metni azad edildiği tarihden itibaren iki seneye kadar bir çocuk doğurursa nesebi mevlftsmdan sabit olur. Hîndivye.
38 – : Bir ümmi veled, nikâhı fâsid ile kocasının tekarrübünden sonra en az altı avda bir çocuk doenırursa nesebi bu VnMwnndan sabît olur. Mevlâ, bu çocuğun nesehinî kendisine ilhak edemez. Hindivve.
39 – : Hami iddiası sahihdir. Binaenaleyh bir kimse, earivesinİTi hâmil olduğu çocuğun kendisinden olduğunu iddia etse bu iddiada/n ttiba-ren meselâ altı ay veya on ay sonra doğacak çocuğun nesebi kendisinden sabit olur.
40 – : Sabit olan bir neseb. nefv ile Tniintpfî olmaz. Fakat evvelce neyf edilen bir neseb, bilâhare dıVe ile sabit olabilir.
Binaenaleyh bir kimse, meselâ: cariyesinin doğurduğu çocuk hakkında «bu, bendendir» dese çocuğun nesebi kendisinden sabit olmuş olur. Artık bilâhare «bu, benim çocuğum değildir.» diyemez. Fakat evvelâ: «bu, çocuk benden değildir» deyib de bilâhare «hayır ‘bendendir» dese nesebi kendisinden sabit olur. Bedayî, Bahri Raik, Hindiyye. [52]
Sabit Olmayacak Nesebler :
41 – : Nikâhın akdinden veya mukarenetden itibaren hami müddetine müsaid olmayan bir zamanda doğacak çocukların nesebleri sabit olmaz.
Binaenaleyh bir kimsenin sahih bir nikâh ile menkûhesi olan kadın, vakti akidden ve fâsid bir nikâh ile menkûhesi olan kadın da mukarenet zamanından itibaren daha altı ay geçmeden bir çocuk doğursa nesebi o kimseden sabit olmaz.
Kezalik : tev’em olan iki çocukdan biri, altı aydan azda, diğeri de bir gün sonra doğacak olsa yine nesebleri sabit olmaz. Meğer ki o kimse, dı’vede bulunsun. Yani : <bu çocukların zinadan olduğunu söylemeksizin kendisinden olduklarını iddia etsin, o takdirde nesebleri sabit olur.
42 – : Kendisine idet lâzım gelmeyen her hangi bir mutallâkanm talâkan itibaren en az altı ayda veya daha sonra doğuracağı çocuğun nesebi sabit olmaz. Çünkü bu takdirde ulûkun talâkdan sonra vuku muhtemeldir.
43 – : Bir kadın, hilkati müstebîn = belirmiş bir cenin düşürse bakılır: eğer nîkâhdan itibaren dört ay tamamında düşürmüş ise nikâh caiz, neseb sabit olmuş olur. Fakat dört aydan velev bir gün evvel düşürmüş ise nikâh caiz, neseb sabit olmuş olmaz. Çünkü bu takdirde hamlin nikâhdan evvel olduğu anlaşılmış olur. Hindiyye.
44 – : Mukarenete gayri mütehammil ibir yaşda ‘bulunan bir sagîrîn zevcesinden doğan çocuğun nesebi sabit olmaz. Maahâza bu zevceye bu hami müddetince sarf edilmiş olan zevciyyet nafakası istirdat edilemez. Fakat bu kadın, bu çocuğu başka bir kocasından edindiğini ikrar ederse altı avhk nafaltavı iade etmesi lâzım gelir. Çünkü bu müddet içinde başkasının mu’teddesi sayılmış olur.
45 – : Nikâhı fâsidden dolayı neseb sabit olursa da nikâhı bâtıl dan dolayı sabit olmaz. Binaenaleyh bir kimse, meselâ: üç talâk ile bo-şadığı kadınla kablettahlîl nikâhı tecdid etse doğacak çocukların nesebleri o kimseden sabit olur. Bu nikâhın sahih olmadığına gerek muttali olsunlar ve gerek olmasınlar. Bu, İmamı Azama göredir. Çünkü bu nikâh, müşarünileyhe göre bir fâsid nikâhdir. Fakat bunun ademi sıhhatine muttali iseler imameyne göre neseb sabit olmaz. Zira bu halde nikâh, bu iki muhterem imama nazaran bâtıl bulunmuş olur. Hindiyye.
46 – : Bir kimse, mehariminden biriyle bilerek veya bilmiyerek ev-lense bundan doğacak çocukların nesebleri, îmamı Azama göre sabit olur, İmameyne göre sabit olmaz. Çünkü bu nikâh, İmamı Azama göre fâsid, İmameyne göre bâtıldır.
47 – : Bir gayri müslim, bir müslime ile evlenecek olsa bundan doğacak çocukların nesebleri sabit olmaz, iddet de lâzım gelmez. Çünkü bu evlenme, bü’ittifak bâtıldır. Muharremat bahsine müraceat!..
48 – : Bir mu’teddeden doğan çocuğun nesebi, nikâhı şahinden mümkinüsübut ‘bulundukça nikâhı fâsidden sabit olmaz. Şöyle ki : boşanan veya kocası ölen bir kadın iddeti içinde başkasiyle evlenib de sonra bir çocuk doğurursa bakılır : Eğer ilk kocasının boşamasından veya vefatından itibaren iki seneden ekalde ve ikinci kocasının nikâhından itibaren altı aydan ekal veya ekserde doğurmuş ise çocuğun nesebi ilk kocasından sabit olur. Fakat talâk veya vefatdan itibaren iki seneden ekserde, ikinci nikâhdan itibaren de en az altı ayda doğurmuş ise bu neseb, ikinci kocadan sabit olur. Çünkü nesebin sahih nikâhdan is-batı böyle müteazzir olunca onu fâsid nikâhdan isbat etmek, zinaya hamiden evlâ olur.
Şayed talâkdan veya vefatdan itibaren iki seneden ekserde ve ikinci nikâhdan itibaren altı aydan ekalde doğurmuş olursa nesebi hiç birinden sabit olmaz. Meğer ki dı’ve bulunsun.
Bu halde ikinci zevç, idetin vücudüne muttali bulnmamış ise bu ikinci nikâh, İmamı Âzam ile îmam Muhammede göre bir nikâhı sahih hükmünde bulunmuş olur. İmam Ebu Yusüfe göre ise olmaz. Fakat kadının mu’tedde olduğuna muttali ise ‘bu ikinci nikâh, bü’ittifak fâsid olmuş olur.
49 – : Bir kadın, başka bir beldede bulunan kocasının vefatı, hilafı hakikat olarak şayi olmakla muayyen iddeti bekleyib, sonra diğer biriyle evlenerek bunun mukarenetinden itibaren en az altı ayda veya daha sonra çocuk doğuracak olsa İmamı Azama göre bu çocuğun nesebi birinci kocasından sabit olur, kadın da ona iade edilir. Çünkü firaşı sahih sahibi olan, bu ilk kocadır. Fakat imameyne göre bu nikâhın böyle fesadı tahakkuk edince kadın, ilk kocasına iade edilirse de çocuğun nesebi ikinci kocaya aid olur. Zira vuku bulan şayia, ikinci koca hakkında bir mazeret teşkil eder. İmamı Azamın da bilâhare bu kavli ihtiyar etdiği mervîdir. Fetva da bu veçhiledir.
(Eimmei- selâsenin, Sevrînin, İbni Ebî Leylânın, Ehli Hicazın kavleri de bu veçhiledir. Elmugnî.)
50 – : Ütikat ile neseb sabit olmaz.
Binaenaleyh bir kimse, herhangi bir sebeble sokağa veya mâ’bed. hammam, kuyu başı gibi bir yere bırakılmış, anası, babası meçhul bir çocuğu ziyadan siyanet için ahb beslemiş olsa mücerred bununla aralarında neseb sabit olmaz veraset de carî olamaz. Meğer ki o kimse «bu, benim evlâdımdır» diye dı’vede bulunsun. Lâkît mebhasine müracaat!
51 – : Tebennî ile de-neseb sabit olmaz.
Binaenaleyh mütebennî, bu çocuğa erkek ise kendi kızını tezvic ede bilir, kız ise onu kendisine veya kendi oğluna alabilir.
Evlâd ittihaz edilen böyle bir çocuğun zevcei mutallâkası veya müteveffa anhası ile mütebennî arasında iddetden sonra nikâh da caiz olur.
Tebennî edilen çocuğun nafakası hizane ücreti mütebennîye aid olmaz. Bu çocuk ile mütebennî arasında- nıahremiyyet vücude gelmez.
Fakat bir kimse, mechulünneseb olan, yani: nesebi hiçbir kimseden sabit ve malûm bulunmayan bir çocuk hakında «bu, benim evlâdımdır» deyib yaşı da ona baba olmasına müsaid bulunsa nesebi kendisinden sabit olur. Çocuk, gerek kendisini tasdik etsin ve gerek etmesin. Şu kadar var ki, çocuk, mümeyyiz, nefsinden ta’bire kadir ise bu ikrarı tasdik etmelidir. Etmezse nesebi sabit olmaz. İkrar mebhasine de müracaat!..
Bu mechulünenseb, o kimsenin kölesi olduğu takdirde de nesebi sabit olub bu iddia üzerine derhal azad olmuş bulunur. Hindiyye, Bez-zaziyye.
52 – : Zina ile de neseb sabit olmaz.
Binaenaleyh mezniyyeden doğan çocuğun nesebi, bir firaşi sahih sahibi, yani : kadının meşru kocası veya mevlâsı var ise ona aid olur, amma zâniye aid olmaz.
Meselâ : evli bir kadın, zinada bulundukdan sonra en az altı ayda bir çocuk doğursa veyahut çocuk doğuran kadına «Sen zina etdin, bu çocuk başkasmdandır» veya «fülândandır» diye kocası kazifde bulunsa çocuğunun nesebi, kocasından sabit olur, Zâniden sabit olmaz. Kadın ile zani bu zinayı itiraf etsinler, etmesinler müsavidir. Kocası bunu istemezse liân yoliyle nefy edebilir. Zani ise liânda bulunan koca, ber-hayat bulundukça, bu çocuğun nesebini iddia edemez. Çünkü koca, belki nefsini tekzib ederek çocuğun nesebini kendisine ilhak eder, çocuk da bu sayede gayrimeşru sayılmakdan, zayi olmak tehlikesinden kurtulur. Fakat zevcin nefsini böyle tekzib etmeksizin vefatından sonra zani de çocuğun nesebini zinaya nisbet etmeksizin . «bendendir» diye iddia edebilir. Bu halde neseb, kendisinden sabit olur. Hindiyye, Reddi Muhtar.
53 – : Kocası olmayan bir mezniyyeden doğan çocuğu zâııi, zinaya nisbet etmeksizin «bu, benim evlâdımdır» diye kendisine ilhak edebilir; Fakat «bu, benim zinadan mütevellid çocuğumdur» derse bununla neseb sabit olmaz. Çünkü böyle bir neseb, çocuk için mada-melhayat hacalet âver bir şaibe teşkil eder. Zina fezahatile ilgisi bulunmayan bir masum ise böyle ebedî bir âr ve hicav altında bırakılamaz.
54 – : Bir kadın, zinada bulunub da müteakiben zâni ile veya başka biriyle teehhülden itibaren daha altı ay geçmeden bir çocuk doğursa nesebi sabit olmaz. Meğer ki teehhül eden şahıs, zinaya nisbet etmeksizin «bu, benim çocuğumdur» diye iddiada bulunsun. Bu takdirde neseb sabit ve aralarında tevarüs carî olur. Ilindiyye.
55 – : Bir kimse, mechulünneseb bir çocuk hakkında «bu, benim fülân hür kadın ile zinamdan mütevellid çocuğumdur» diye iddia, kadın da o kimseyi tasdik etse nesebi, ikisinden de sabit olmaz. Meğer ki bir kabile, o çocuğun o kadından doğduğuna şahadet etsin. Bu takdirde nesebi’ yalnız o kadından sabit olur. Mebsuti Serahsî, Hindiyye.
56 – : Bir kimse, bir kadının elinde bulunan bir’çocuk hakkında «bu, benim senden nikâhdan mütevellid çocuğumdur» diye iddia, kadın da «bu, zinadan mütevellid çocuğumdur» diye mukabelede bulunsa nesebi o kimseden sabit olmaz. Fakat kadın bilâhare «Evet., bu senin nikâhından hâsıl çocuğundur» diye itirafda bulunsa nesebi her ikisinden de sabit olur.
Kezalik : çocuk o kimsenin elinde ise yine nesebi kendisinden sabit olur. Hindiyye.
57 – : Bir kimse, bir çocuk hakkında «bu, benim fülân kadın ile olan gayri meşru mukarenetimden hâsıl evlâdımdır» diye ikrar, kadın ise «hayır bu nikâhımızdan mütevellid evladımızdır» diye iddia etse çocuğun nesebi, o kimseden sabit olmaz. Meğer ki bilâhare kadını tasdik etsin. Hindiyye. Bu meseleler, Hanefî mezhebine göredir. [53]
Sair Mezhebine Göre Sabit Olub Olmayan Bazı Nesebler :
« (Ehnmei selâseye göre zevç ile zevcenin mümkün olan içtimaları ânından itibaren hami müddeti geçmedikçe, başka bir tâbir ile zevceyn arasında müddeti hami içinde içtima kabil olamayacak derecede bir bu”di mesafe bulundukça neseb sabit olmaz. Harikulade bir suretle içtima ihtimali muteber değildir.
Binaenaleyh aralarında bu veçhile içtima imkânı bulunmayan bir şarklı ile garplı arasındaki gıyaben akd edilen bir nikâhdan sonra zuhur edecek çocuğun nesebi sabit olamaz.
Nitekim bir kimse, bir kadını meselâ hâkimin huzurunda nikâh ve yine hâkimin huzurunda derâkab tatlik etse bu kadından ileride do ğacak çocuğun nesebi sabit ve bunun doğmasiyle iddet münkazi olmaz.
Maliki fukahası diyorlar ki : nesebin sübutü için manii şer’î gibi manii aklî, manii âdi de bulunmamalıdır. Mesafenin uzaklığı ise bir manii adîdir. Biı halde neseb, müntefî olur.)
(Zahiriyyeye göre akdi fâsid ile tezevviiv veya temellük edilen kadından doğan çocuğun nesebi, bu fesada muttali olmayan zevce veya mütemellike lâhik olursa da muttali olan zevce veya mütemellikle lâhik olmaz. Fesada vâkıf olan şahıs, bu mukarenetden dolayı âhir olacağından hadde müstahik olur. Bu halde çocuk, yalnız anasına lâhik olur. Nitekim mezniyye hakkında da hüküm böyledir. Elmuhallâ.)
(Elmuğnî’de yazıldığı üzere neseb hususunda Hanbelî fukasamn ak-vali şu veçhiledir :
(1) : Bir kadın, kocasının talâk veya vefatından itibaren dört seneye kadar bir çocuk doğursa iddeti bununla biter, çocuğun nesebi de sabit olur. Meğer ki bu müddet içinde başkasiyle evlenmiş veya vatıy olunmuş veya iddeti hayz ile bitmiş veya başka bir çocuk daha doğurmuş olsun.
Şayed bu kadın, iddetinin hayz ile İnkızasını ikrar edib de sonra en az altı ayda bir çocuk doğursa bunun nesebi zevce lâhik olmaz.
Bu mesele, îmamı Azama göre böyle olduğu gibi imam Ahmed ile İbni Şüreyha göre de böyledir. Fakat İmam Mâlik ile İmam Şafiîye göre bu kadın başkasiyle evlenmemiş veya aradan dört sene – ve Mâli-kiyyedendiğer bir kavle göre beş sene – geçmemiş ise çocuğun nesebi zevce lâhik olur.
(2) : Boşanmış veya kocası ölmüş bir kadın, iddeti içinde başka birisiyle evlenerek sonra bir çocuk doğuracak olsa şu dört ihtimalden hâli olamaz. :
Birinci ihtimal : çocuk, birinci kocadan mümkinüssübut olur, ikinci kocadan olamaz. Şöyle ki : birinci kocanın ayrılışından dört sene içinde, ikinci kocanın tekarrübünden altı aydan azda doğmuş olur. Bu halde nesebi, birinci kocaya lâhik olur. Ve bu çocuğun doğmasiyle birinci kocadan iddet nihayet bulur, kadın ikinci kocası için üç hayz veya tuhr ile iddet bekler
İkinci ihtimal : çocuk, ikinci zevcden mümkinüssübut olur, birinci zevcden olmaz. Şöyle ki: birinci zevcin müfarekatinden itibaren dört sene sonra, ikinci zevcin mukarenetinden itibaren en az altı aydan dört sene içinde doğmuş olur. Bu halde nesebi ikinci zevce lâhik olur. ve kadının iddeti bu ikinci zevcden nihayet bulur, birinci zevcine aid iddeti ikmal eder.
Üçüncü ihtimal : çocuk, her iki zevceden de mümkinüssübut olur. Şöyle ki : birinci zevcin müfarekatinden itibaren dört sene içinde ikinci zevcin mukarenetinden itibaren en az altı ayda doğmuş olur. Bu halde çocuk, kaiflere gösterilir. Bunlar çocuğun nesebini bu iki zevcden hangisine ilhak ederlerse neseb ondan sabit olur, ve ondan iddet nihayet bulur. Kadın diğer zevci için iddet bekler.
Şayed kaifler, çocuğun hangi zevce aidiyyetini kestiremez veya her ikisinden olmadığına kail olur veya kaif bulunmazsa kadın, hamlini vaz etdikden sonra üç hayz veya tuhr ile iddet bekler. Çocuğa gelince bunun nesebi, Ebubekre göre zayi olur, Ebu Abdillâk ibni Hamide göre çocuğun bulûğuma intişar olunur, baliğ olunca dilediğine intisab-da bulunabilir.
Kaifler, çocuğu her iki zevcede ilhak ederlerse nesebi her ikisinden de sabit olur. Bu halde müktezai mezhebe nazaran kadının iddeti her iki kocasından da nihayet bulmuş olur.
Kaif; ferasetiyle, cismanî alâmetler delaletiyle nesebleri tâyine kadir olan şahısdır. Cem’i : kafedir. Hanefîlerce kaiflere itibar olunmaz.
Dördüncü ihtimal : çocuğun nesebi, her iki zevcden de mümkinüssübut olmaz. Şöyle ki : birinci zevcin müfarekatinden itibaren dört seneden ekserde, ikinci zevcin mukarenetinden itibaren altı aydan ekalde doğmuş olur. Bu halde bunların hiç birine nesebi lâhik olmaz ve bu takdirde çocuğun doğmasiyle her iki zevce ait iddet nihayet bulmaz. Artık kadın, birinci iddeti itmam eder, ikinci iddete de yeniden başlar. Vaz’i hami ile başka birisinin mukarenetinden mütehassil bir iddet nihayet bulmuş olur.
(3) : Bir mu*tedde, başkasiyle izdivaç edecek olsa bakılır: eğer her ikisi de iddete ve izdivacın hürmetine vâkıf iseler ımıkarenetleri zina mahiyetinde olmuş olur. Binaenaleyh haklarında haddi zina icab eder. Kadın mehre müstahik olmaz, nesebden zevce lâhik bulunmaz. Eğer her ikisi de iddete ve hürmete vâkıf değilse had müntefi, mehr vacib, neseb sabit Dİur. Yalnız kadın vâkıf olduğu takdirde hakkında had lâzım gelir. Neseb sabit olur, mehre müstahik olamaz. Bilâkis kadın vâkıf olmadığı halde yalnız zevç vâkıf olsa hakkında had lâzım, üzerine mehr vermesi vacib olur, neseb sabit olmaz. Çünkü bu izdivaç, zevatı meharim ile nikâha müşabih olub bil’ittifak bâtıldır.
(4) : Bir mutalâka, henüz iddeti nihayet bulmadan ve talâkdan itibaren dört sene geçmeden bir çocuk doğursa nesebi, zevci mutallika lâhik olur, Han bulunmaksızın nefy edilemez. Talâkı bâinden itibaren dört seneden ekserde doğuracak olsa neseb, Hâne muhtaç olmaksızın müntefî olur. Çünkü ulükun vukuu, firaşin zevalinden sonra olmuş olur.
Talâk, ric’î olduğu takdirde iddetin inkızasından itibaren dört seneden ekserde tevelîüd edecek çocuğun nesebi de bu hükümdedir.
Fakat ric’iyyen mutallâkamn, talâkdan itibaren dört seneden ekserde, iddetin inkızasmdan itibaren dört seneden ekalde doğuracağı çocuğun nesebi hakkında iki rivayet vardır. Bir rivayete göre bu neseb, zevci mutallika lâhik olmaz. Çünkü ulûk, talâkdan sonra vuku bulmuş olur. Diğer rivayete göre lâhik olur. Zira mutallâkai ric’iyye, zevce hükmündedir.
(5) : Bir mutallaka, başka kocaya vardıkdan sonra doğuracağı çocuğun evvelki kocasından olduğunu iddia etse bakılır: eğer iddetin inkızasından sonra kocaya varmış veya bainen talâkdan itibaren dört sene geçmiş ise çocuğun nesebi, ilk kocasına lâhik olmaz. Bu çocuk, bu kadının ikinci evlenmesinden itibaren altı aydan azda doğmuş ise nesebi ikinci zevce de lâhik olmaz, her ikisinden de müntefî olur. Çünkü bu neseb, hiçbirisinden mümkinüsübut değildir. Fakat altı aydan ekserde doğmuş ise nesebi, ikinci kocadan sabit olur.
Şâye bu çocuk, talâkdan itibaren dört seneden ekalde ve ikinci ni-kâhdan itibaren altı aydan ekserde doğub da iddetin nihayet bulub bulmadığı bilinmezse çocuk kaiflere gösterilir. Bunlar, çocuğu birinci zevce ilhak ederlerse ikinci zevcden Hâne muhtaç olmaksızın neseb müntefî olur. Bilâkis ikinci zevce ilhak ederlerse birinci zevcden neseb müntefî olur. Bu halde ikinci zevcin bu çocuğu Han tarikiyle nefy edib edemiye-ceğine dair İki rivayet vardır.
(6) : Bir kimse, kocası bulunmayan bir kadına bir şüphe ile mukare-netde bulunsa doğuracağı çocuğun nesebi kendisinden sabit olur. İmam Şafiînin kavli de böyledir. İmam Ahmed demişdir ki: kendisinden had sâkit olan her kimseye mukarenetinden hâsıl olacak çocuğun nesebi lâhik olabilir. Böyle bir kimse, mukarenetinin hüline mu’tekid bulunmuş-dur. Artık nikâhı fâsidde olduğu gibi neseb, kendisine lâhik olabilir. Bu, zina yoliyle olan mukarenetden ayrılır. Çünkü zânî, tekarrübünün hılline mu’tekid değildir.
(7) ; Bir kadına şübhe ile mukarenet vuku bulmakla çocuk doğ^ırun-caya kadar kocası kendisinden i’tizalde bulunsa bakılır: eğer bu mukarenet, zevcin tekarrüb etmemiş olduğu bir tuhr haline müsadif olmuş ve mukarenetden itibaren en az altı ay tamamında tevelîüd vuku bulmuş ise çocuğun nesebi, mukarenetde bulunan şahsa lâhik olur, zevcden Hane muhtaç olmaksızın müntefî bulunur. Şu kadar var ki, o şahıs bu mukareneti inkâr ederse bilâ yemîn tasdik olunur. O halde çocuk, zevce la hık olur. Çünkü çocuk, münkire İlhak edilemez. Nesebin kat’ı hususunda zevcin davası da kabul olunmaz.
Fakat bu mukarenet, zevcin tekarrübde bulunmuş olduğu bir tuhr haline müsadif olmuş, çocuk da her ikisinden olabilecek bir müddetde dünyaya gelmiş ise nesebi zevce lâhik olur. Zira çocuk esasen firaşe aid-dir. Bu halde ise firaşdan tevelîüd mümkün bulunmuşdur.
Şayed zevç, çocuğun o şahısdan olduğunu iddia edecek olursa hanbelî fukahasından bazılarına göre çocuk, kaiflere gösterilir. Kaifler onu hangisine ilhak ederlerse nesebi ondan sabit olur. Fakat kaifler bulunmaz veya kendilerine iştibah hâsıl olur veya o şahıs mukareneti münkir bulunursa çocuğun nesebi zevce lâhik olur. Zira nesebin lûhûkunu iktiza eden sebeb, zevç tarafında mütehakkakdır.
(8) : Gebe olan mutallâka,hamHni vaz etdikden sonra henüz altı ay geçmeden bir çocuk daha doğursa bu çocuğun nesebi de zevci mutal-lıkla lâhik olur. Çünkü bunların tev’em=bir hami oldğu anlaşılmış olur. Fakat aralarında altı aydan ziyade bir müddet bulunursa sebebi zevce lâhik olmaz, Hâne muhtaç olmaksızın müntefi olur. Zira bu çocuk, zevciyyetîn zevalinden ve iddetin inkızasından sonra tekevvün etmiş olur.
(9) : Bir mutallaka, hayz ile iddetini ikmal edib de son hayzinden itibaren henüz altı ay geçmeden bir çocuk doğursa sebebi, zevci mutallika lâhik olur. Bu halde çocuğun inkızai iddetden evvel tekevvün etmiş olduğu ve görülen demin bir demi hayz olmadığı anlaşılır. Fakat altı ay geçdikden sonra doğurursa nesebi lâhik olmaz.
Şafiî fukahasının ekserisine göre bu halde de neseb lâhik olur. ‘Çünkü çocuğun zevci mutallikden olması imkân dahilindedir. Neseb ise ımıtan ne sabit olur.
Buna cevaben deniliyor ki: imkân, zevciyyetin» ve iddetin bekası halinde nazara alınır. Bunlardan sonra mücerred imkân, nesebin lû-hukı için kifayet etmez. Belki nefyi neseb hususunda imkân ile İktifa edilir.
(10) : Bir mutallâkamn iddeti, şuhur ile münkazi olub da badehu talâkdan itibaren dört sene İçinde bir çocuğu dünyaya gelse nesebi, zevci mutalikden sabit olur. Çünkü bu halde kadının ayîse olmadığı tebey-yün eder. Gebe olduğuna münafîbir hal bulunmuş olmaz.
(11) : Bir kimse, zevcesine hitaben “sen zina etmedin, fakat doğurduğun bu çocuk benden değildir” dese bunun zevcesine kazf etmiş olmaz, çocuğun nesebi kendisinden hükmen sabit olur. Şu kadar var ki, kendisi istizah olunur. Eğer zinadan oldğunu söylerse hakkında Han lâzım gelir. Fakat çocuğun kendisine hulkan ve hilkaten benzemediğini kasd etmiş olduğunu ifade ederse söz kendisinin olur, zevcesinin kazf iddiasına bakılmaz.
(12) : On yaşından aşağı bir kocaya zevcesinden doğan çocuğun nesebi lâhik olmaz. Fakat on yaşındaki bir kocaya lâhi’k olur. Kbubekre göre baliğ olmadıkça kendisine nesebi lâhik olmaz. Çünkü çocuk nut-feden tekevvün eder. Baliğ olmayan bir kimsenin nutfesi nüzul etmez.
(13) : Tenasül uzvu ve husyeleri kesilmiş kimseye zevcesinden doğacak çocuğun nesebi lâhik olmaz. Çünkü bundan inzal ve îlâc mü&-tehildir. Bütün ilim enlinin kavli böyledir. Yalnız husyeleri kesilmiş olduğu takdirde de hüküm böyledir. Zira bu halde de menî nüzul etmez. Haııbelî fukahasından bazılarına göre bu halde neseb lâhik olur. Çünkü bundan îlâc = idhal mutasavverdir, rakik bir mayi, nazil olabilir. Yalnız uzvi tenasüh* kesilmiş olan kimseye ise çocuğun nesebi lâhik olabilir. Zira bu halde müsahaka suretiyle nutfenin nüzulü mümkündür.
Şafiî fukahasımn bu hususda ihtilâfları vardır. İbnül’lebbâne göre bu iki suretde indelcüınhur neseb lâhik olmaz.
(14) : Mücameat vuku bulmaksızın mücerred tenasül cihazına idhal edilen menî ile lezzet hâsıl, nutfelerin ihtilâtı vaki olmayacağından mücerred bununla neseb sabit olmaz. Bunun hilâfına kimse kail olmamışdır. Elmuğnî.) [54]
Neseblere Aîd İddialar
58 – : Bir kimse menkûhesinin yanında bulunan bir çocuk hakkında «bu, benim oğlumdur» veya kızımdır, sen bunu benim nikâhımda iken doğurdun» diye iddia, kadın da «hayır bu, benim evvelki kocam dandır, sen beni bu çocuğu doğurdukdan sonra tezevvüc etdin» diye mü-dafada bulunsa söz, o kimsenin olur.
Bilâkis bir kimse, menkûhesinin nezdinde olmayıb kendisinin nezdin-de bulunan bir çocuk hakkında «bu, benim senden başka zevcemden doğmuş çocuğumdur» dîye dâva, menkûhesi de «hayır bu benim senden mütevellid çocuğumdur» diye iddia eylese söz yine o kimsenin olub menkû-hesibeyyinesiz tasdik olunmaz. Hindiyye.
59 – : Bir çocuk zevç ile zevcenin elinde bulunduğu halde zevç «bu, senin evvelki kocandan hâsıl çocuğundur» deyib zevce ise «hayır bu benim senden mütevellid çocuğumdur» diye iddiada bulunsa çocuğun nesebi bu zevcden sabit olur. Hindiyye.
60 – : Bir kadın, elinde bulunan bir çocuk hakkında «bu, benim başka kocamdan hâsıl oğlumdur» diye dâva, kocası da«hayır bu, benim başka zevcemden mütevellid oğlumdur» diye iddiada bulunsa aralarında nikâh zahir ise ikisinin de sözü kabul edilmez, çocuğun nesebi ikisinden de sabit olmuş olur. Fakat aralarında nikâh zahir değilse söz kadının olur. Çocuk, tekellüme kadir ve nefsinden tâbire muktedir olduğu takdirde ise bunlardan hangisini tasdik ederse nesebi ondan sabit olur. Hindiyye.
61 – : Bir erkek ile bir kadının ellerinde bulunan bir çocuk hakkında erkek «bu, benim başka kadından mütevellid oğlumdur» diye dâva, kadın da «hayır bu, benim başka erkekden hâsıl oğlumdur» diye iddia etse çocuğun nesebi, her ikisinden de sabit olur.
Bu, aralarında nikâh, zahir olduğu takdirdedir. Nikâh, zahir değilse aralarında nikâh vukuuna hükm edilir. Hindiyye.
62 – : Bir kimse, bir çocuk hakkında bu, benim oğlumdur «veya «kızımdır» diye iddia etdikden sonra vefat edib de çocuğun validesi olduğu ve müslim, hurretül’asl bulunduğu maruf bulunan bir kadın çıkıb «o kimse benim zevcim idi, bu çocuk da onun firaşmdan hâsıl evlâdım-dır» diye iddiada bulunsa çocuğun nesebi o kimseden sabit ve validesiy-le beraber o kimseye vâris olur.
Fakat bu kadın vâlideliği veya hürriyeti veya o kimsenin vefatı ânında müslime bulunmuş olduğu meçhul bulunursa kendisi vâris olamaz.
63 – : Bir mu’teddei vefat, hâmil olmadığını söyleyib de ertesi gün hâmil bulunduğunu iddia etse söz, kendisinin olur. Fakat vefatdan itibaren dört ay on gün geçdikden sonra «hâmil değilim» deyib de badehu «ben hâmilim» derse sözü kabul olunmaz. Meğer ki vefatdan itibaren altı aydan azda çocuk doğursun. Bu halde sözü oîunub iddetinin inkı-zası hakkındaki ikrarı, bâtıl ve çocuğun nesebi müteveffadan sabit olur. Hindiyye.
64 – : Hami müddeti hakkında söz, zevcenindir. Şöyle ki : bir kimse, menkûhesinin doğurduğu bir çocuk hakkında «bu, benim nikâhımdan hâsıl delildir, çünkü nikâhımız henüz üç veva dört ay mukaddem akd edilmisdir» diye bilâ beyyine iddia, menkûhesi ise «hayır nikâhımız altı ay veya bir sene mukaddem akd edilmişdi» diye. müdafaada bulunsa, söz, bilâ yemîn menkuhenin olub çocuğun nesebi sabit olur.
Bu, Tmamı Azama göredir. îmameyne göre kadına yemin teveccüh eder. Müfta bih olan da budur.
Sâyed her ikisi de nikâhın üç veya dört ay mukaddem akdedilmiş olduğunda mütesadık bulunsalar neseb sabit olmaz. Fakat bu tesadük-dan sonra nikâhın tevellüdden lâakal altı ay mukaddem akdedildiğine oeyyine ikame edilecek olursa kabul olunur. Bu beyyineyi ikame eden, gerek çocuğun validesi veya sair bir karibi olsun, ve gerek büyüdükden sonra bizzat kendisi olsun müsavidir. Hindiyye.
65 – : Bir kadın, nikâh tarihinden itibaren hami müddetinden ekal-de, meselâ beş ay içinde bir çocuk doğurmakla kocası; nesebi mudb bir sebeb dermeyan ederek «bu çocuk benim evlâdımdır» diye iddia, kadın da «hayır bu, zinadandır» diye müdafaada bulunsa bir rivayete göre söz, zevcin olur. Diğer bir rivayete göre de söz, zevcenindir. Fakat bu çocuk, iki seneden ekserde doğmuş olursa böyle bir ihtilâf takdirinde söz her halde zevcin olur. Hindiyye.
66 – : Bir erkek, bir kadına hitaben «şu çocuk aramızdaki nikâhı şahinden hâsıl evladımızdır.» diye dâva, kadın da «hayır bu bizim nikâhı fâsidden mütevellid evladımızdır» diye iddia etse çocuuğn nesebi, /ikisinden de sabit olmuş olur.
Bunun aksine iddiada bulundukları takdirde de hüküm böyledir. Şu kadar var ki, fesadı iddia eden zevç olunca kendisinden fesadın vechi sorulur, araları tefrik edilir. Bu tefrik, mehr ve nafaka hususunda talâkdan madud -bulunur. Hindiyye.
67 – : Dı’ve – neseb iddiası, dört kısma ayrılır :
(1) : Dı’vei nâkihdir. Bu, sahih veya fasid suretde nikâha sahih olanın neseb idiasıdır.
(2) : Dı’vei istîlâdır. Bu, bir kimsenin kendi mülkünde iken Eebe olan bir cariyesinden doğan çocuğun nesebini iddia etmesidir. Velev ki bu iddia zamanında mülkivet zail olmuş olsun.
(3) : Di’vei tahrirdir. Buna «dı’vei mülk» de denir. Bu da başkasının mülkünde iken gebe olan bir cariveden doean çocuğun nesebini bu cari-yeve bilâhare istırâ pîbi bîr sebeble mâlik olan kimsenin iddia etmesidir. Bu iddia zamanında malikiyyet bulunmalıdır. Bununla mümkin olan yerlerde neseb sabit olur.
(4) : Dı’vei sübheî mülkdür. Bu. mülk sübhesîne mebni bir coeueun nesebini iddia etmekden ibaretdir. Evlâdın cariyesinden doğan çocuğun nesebini iddia ffibi.
Bu dıVenin sahih olabilmesi için ulûk vaktinden dı’ve vaktine kadar mülk te’vili ve temellük velâveti mevcud olmalı ve cariye bir mülkden diğer bir mülke nakle mahal bulunmalıdır.
68 – : Dı’vei nâkih, sair dıVelerden evlâdır. Dı’vei istilâd da dı’vei tahrirden ve dı’vei şübheden mukaddemdir. tahrir de dı’vei şübheye müreccahdır.
Meselâ : dı’vei îstilâd île dı’vei tahrir içtima etse dıVei îstimd tercih olunur. Meğer ki dı’vei tahrir daha mukaddem vaki olmuş olsun Hindiyye.
Bu esas üzerine aşağıdaki meseleler vesaire tefemi eder :
69 – : Bir kimse, başkasına satıb teslim eylediği cariyesinden ba’-iel’bey’ altı aydan ekserde ve iki seneden ekalde doğacak çocuğun nesebini iddia etse nesebi kendisinden sabit olmaz. Meğer ki müşteri tasdik etsin. Bu halde yalnız müşteri dı’vede bulunsa dı’vesi sahih olur. Bu dı’-venin bir dı’vei istilâd olması icab eder. Bununla çocuk, hurrüTasl jlur. Bunun üzerinde müşterinin hakkı velâsı olamaz.
70 – : Yukarıdaki mesele veçhile altı aydan sonra doğan çocuğun nesebini hem bayi, hem de müşteri birlikde veya müteakiben iddia etseler yalnız müşterinin dı’vesi sahih olur. îki seneden ekserde doğan çocuğun nesebini bayi iddia etse müşteri tasdik etmedikçe sabit olmaz. Tasdik edince de neseb sabit olursa da bununla satış muamelesi bozulub cariye ümmülveled olmuş olmaz. Çocuk yine müşterinin mülkü olarak kain-. Hindiyye.
71 – : Bir kimsenin başkasına sattığı cariyesi, satış vaktinden itibaren altı aydan azda bir çocuk doğurmakla o kimse, bunun nesebini iddia etse veya kendisinin bu hususdaki ikrarına iki şahid şehadetde bulunsa çocuğn nesebi kendisinden sabit ve cariye ümmü veled olub satış muamelesi bozulur. Semenin müşteriye iadesi lâzım gelir. Çünkü bu, bir dı’vei i stil addır.
Bilâkis bu çocuğun nesebini müşteri iddia edecek olsa bu neseb kendisinden sabit, cariye de kendisinin ümmi veledi olmuş olur. Zira müşterinin bu iddiası, bir dı’vei tahrirdir. Bununla çocuk üzerinde velâ hakkına malik bulunur.
Fakat her ikisi de böyle bir iddiada birlikde bulunacak olursa bayiin dı’vesi tercih olunur. Aletteaküb iddia etdikleri takdirde ise sabık olan, mürecah olur. Hindiyye.
72 – :Bir kimse, cariyesini kölesine tezviv edib de cariye, altı ay veya daha ziyade bir müddet sonra bir çocuk doğursa nesebi köleden sabit olur. Köle nefy etse de bu neseb, müntefi olmaz. Şayed o kimse «bu çocuk bendendir» diye dı’vede bulunsa bu, caiz ve neseb kendisinden sabit olmaz. Su kadar var ki, çocuk, bu ikrara mebni azad olur. Cariye de kendisinin ümmi veledi olmuş olur. Fakat çocuk, altı aydan mukaddem dünvaya srelirse nesebi köleden sabit olmaz. Bu takdirde o kimse, bunun nesebini iddia ederse kendisinden sabit olub nikâhın fesadına hükm edilir.
73 – : Bir kimsenin grebe olarak satın aldıeı ve daha doyurmadan basVamna sat.tıeı carivesinden doeacak cocupım nesebini o kimsenin babası iddiada bulunsa bu iddiası sahih olmaz. Çünkü ne ulûk ve ne de iddia zamanında mülk bulunmamışdır.
74 – : Bir kimsenin hâmil olarak satın aldığı cariyesinden çocuğun nesebini babası iddia, o kimse de tekzib etse bu iddiası olmaz. Çünkü ulûk, oğlunun mülkünde bulunmamışdir.
75 – : Bir kimsenin cariyesinden doğan çocuğun nesebini o kimse, sonra da onun babası iddia etse veya birlikde iddiada bulunsalar o kimsenin iddiası evlâ bulunmuş olur. Çünkü o, bir dı’vei istilâddır. Diğeri ise bir dı’vei şübhedir.
76 – : Köle, mükâteb veya gayri müslim bulunan bir şahıs, hür ve müslim bulunan oğlunun cariyesinden doğan çocuğun nesebini iddia etse dı’vesi sahih olmaz. Fakat bir müslim, gayri müslim bulunaa o?. lunun cariyesinden mütevellid çocuğun nesebini iddia etse sahih olur
Kezalik: ikisi de gayri müslim bulunsa dı’ve sahih olur. Velev M milletleri muhtelif bulunsun.
77 – : iki kimse arasında müşterek olan bir cariyeden doğan m. cuğun nesebini bu şeriklerden yalnız biri iddia etse nesebi ondan sabit olur. Cariye kendisinin ümmi veledi olmuş olacağından şerikine zatoin olur. Fakat çocuğun kıymeti namına şerikine bir şey zamin olmaz.
78 – : Müteaddid kimseler arasında müşterek olan bir cariyeden doğan çocuğun nesebini bu şeriklerden her biri iddia etse nesebi hep. sinden sabit olur. Velev ki hisseleri mütef avit bulunsun. Cariye ise bun-ların hisseleri nisbetinde ümmi veledleri olmuş olur.
Bu, imamı Azama göredir, imam Ebu Yûsuf e göre bir neseb, nihayet iki kimseden, imam Muhammede göre de üç kimseden sabit olabilir, ziyadeden sabit olamaz. Hindiyye, Haniyye.
79 – : Bir kimse, bir çocuğun nesebim başkasına nisbet ve izafe etdikten sonra kendisine ilhak etmek iddiasında bulunsa bu iddiası mes. mu olmaz. Fakat hıukarrün leh olan şahıs, bu nesebi kabulden imtina ederek o kimseyi tekzib ederse o kimsenin bilâhare bu iddiası Imamey-ne göre mesmu olur. Ali Efendi fetâvâsı.
80 – : Bir kimse, zevcesine hitaben «sen bu çocuğu doğurmadın belki iltikat etdin» veya «başkasından istiare eyledin» deyib zevcesi de «hayır bu, benim senden hâsıl olan çocuğumdur» dese zevcenin bu iddi-ası, beyyinesiz kabul edilmez. [55]
Neseblerin Esbabı Sübutiyyesi Ve Beyyîneuîrtn Tercihi :
81 – : Bîr kimsenin nesebi ya ikrar ile veya beyyine ile sabit olur. ikrar da sarih ile îmâ kısımlarına ayrılır. Binaenaleyh bir kimse, söz söylemeğe kadir olduğu halde söz söylemeksizin îmâ tarikiyle mcc-hulünneseb bir çocuğun nesebini itiraf eylese bununla nesebi kendisinden sabit olur.
82 – : ikrar ile nesebin sübutu, şu şartların vücudüne mütevakkıfdır :
(1) : Mukir; mükellef, yani: âkil ve baliğ olmalıdır.
(2) : Mukir, babalık iddiasında bulunmuş ise, mukarrün lehin babası olacak bir yaşda, oğulluk iddiasında bulunmuş ise, mukarrün lehin oğlu olabilecek bir yaşda bulunmalıdır.
Zahiri hal, mukirri mükezzib olursa neseb sabit olamaz.
(3) : Mukarrün leh, başkasından sabitünneseb bulunmamış olmalıdır.
(4) : Mukarrün leh, sahih ibareye mâlik, başka tâbir ile nefsinden tâbire kadir ise mukirri tasdik etmelidir.
(5) : ikrara muhalif beyyine bulunmamış olmalıdır.
(6) : Mukir, ikrariyle başkasına nesebi tahmilde bulunmamış olmalıdır. Bulunursa ikrarı, kendisiyle mukarrün leh hakkında muteber olursa da başkaları hakkında muteber olmaz. Kardaşhk, amcalık, dayılık ikrarları gibi.
Meselâ : elli yaşındaki âkil bir kimse, otuz yaşındaki nesebi meçhul bir şahıs hakkında «bu, benim oğlumdur» diye ikrar, o şahıs da «evet., bu, benim babamdır» diye tasdik etse, aralarında neseb sabit olur. Velev ki, mukimin sair oğulları veya babası bu nesebi kabul etmesinler.. Çünkü mukir, bu ikrariyle nesebi bizzat kendisine tahmil et-mişdir. Artık bu ikrar, hem mukir ile mukarrün leh hakmda ve hem . de. sairleri hakkında muteberdir. Bu halde mukir veya mukirrin babası vefat etse mukarrün leh, bunlara şair vârisler ile beraber varis olur.
Fakat bir kimse, bir şahıs hakkında «bu, benim kardaşımdır» veya «amcamdır» diye tasdike mukarin ikrar etdiği halde mukarrin babası veya kardeşleri bunu kabul etmeseler bu ikrar, yalnız mukir ile mukarrün leh hakkında muteber olur. Başkalarına sirayet etmez. Çünkü bu suretde o şahsın nesebi mükırre değil, mukirrin babasına veya dedesine tahmil edilmiş olur.
Binaenaleyh böyle bir mukarrün leh, ledelhace mukirden hah” hayatında nafaka almaya müstahik olabilir. Amma mukir vefat etse bu mukarrün leh, sair verese ile beraber vâris olamaz. İkrar Mebhasmda (89) uncu mes’eleye müracaat!
83 – : Bir kimse, hali sıhhatinde mâlik olduğu mechulünneseb bir köle hakmda marazı mevt ile mariz iken «bu, benim oğlumdur» diye ikrarda bulunsa nesebi kendisinden sabit olarak köle derhal azad olur. Velev ki, başka malı bulunmasın. Velev- ki, kölenin kıymetini muhit olacak derecede borcu bulunsun. Kölenin sa’y etmesi, yani: bu borcu Ödemek için kazanç sahasına atılması lâzım gelmez.
Köle hakkındaki temellük ile ikrar, mukirrin marazı mevtine müsadif oiduğu takdirde de yine neseb sabit olarak köle azad olur. Şu kadar var ki, bu halde mukirrin başka malı yok ise köle, imamı Azama göre kıymetinin siilüsanı nisbetinde sa’ye mecbur olur. îmameyne göre ise, nail olacağı miras mikdarı müstesna olmak üzere bütün kıymeti nisbetinde sa’ye mecbur bulunur.
Mukirrin sülüsi mali, kölenin kıymetine müsaid olduğu takdirde, ise köle, îmamı Azama göre mukirre varis olur, sa’ye muhtaç olmaz, îmameyne göre ise köle, hem varis olur, hem de kendisine isabet edecek miras mikdarı müstesna olmak üzere bütün kıymeti nisbetinde sa’ye muhtaç olur. Hindiyye.
84 – : Nese.b hakmdaki ikrardan rücu, sahih değildir. Binaenaleyh bir çocuğun nesebini bir kimse veya onun varislerinden herhangi biri tasdik etse bilâhare bundan rücuu, faide vermez.
85 – : Zevç ile zevcenin firaşinden hâsıl çocuğun nesebini nefy hususunda bunların ittifak ve te^adükü kifayet etmez. Çünkü neseb, çocuğun hakkıdır. Bu, ancak Hân tarikiyle nefy edilebilir. Zevceynin bu hususdaki ittifakları, bu hakkı ibtal edemez.
86 – : Neseb, beyyine ile de sabit olur. Şöyle ki : bir kimse, nesebi başkasından bilbeyyine sabit olmayan bir çocuğun nesebini inkâra mukarin iddia eylese bunu iki erkek veya bir erkek ile iki kadın şahidin şahadetleriyle isbat edebilir.
87 – : Ric’iyyen veya bâinen talâkdan veya vefatdan dolayı iddet bekleyen bir kadın, iki sene içinde bir çocuk doğurub da zevci muttalikı veya müteveffa kocasının vârisleri, çocuğun vilâdetini inkâr edecek olsalar bakılır: eğer zevç, evvelce hamli ikrar etmiş veya hamlin vücudu zahir bulunmuş ise, vilâdet hakkında söz, îmamı Azama göre kadınındır. Velev ki, iddiasına bir kabile şahadetde bulunmasın. Aksi takdirde mücerred iddiası makbul olmaz. Bu halde îmamı Azama göre vilâdete iki erkeğin veya bir erkek ile iki kadının şahadet etmeleri lâzım gelir. Böyle bir beyyine ikame edilince artık zevcin, veya vârislerin bu tevellüdü inkâr etmeleri, yani : «Senin doğurduğun çocuk, bu değildir» demeleri kabul olunmaz.
îmameyne göre ise, hamlin vücudu evvelce ikrar edilmiş veya zahir bulunmuş olsa da vilâdetin vukuu sabit olmaz. Belki müslim, hür, âdil olan kabilenin veya erkeğin şahadetine lüzum görülür. Dürri Muhtar.
88 – Kadınların şahadetleri, çocuğu tayin hususunda hüccet olmaz. Meğer ki başka bir karine bulunsun. Şöyle ki: zevç veya varisi, çocuğun tevellüdünü itiraf etmekle,’ beraber doğan çocuğun ibraz edilen çocuk olduğunu kabul ctmeyib inkâr eylerse bu çocuk, mücerred kabilenin şahadetile taayyün etmez. Meğer ki hamlin zuhuru veya zevcin itirafı veya firasiyetin kıyamı gibi bir müeyyide bulunsun.
Bu meselede mücerred kabilenin şehadetinin kifayet edeceğine kail olanlar da vardır. Reddi Muhtar.
89 – : Neseb dâvası,’bir hasım muvacehesinde isbat edilir. Şöyle ki : bir şahıs, ölmüş bir kimsenin oğlu veya babası veya kızı
ve yahut anası olduğunu iddia etse bu dâvasını mahkemede müteveffanın vârisi veya garımi veya medyunu veya mûsalehi muvacehesinde beyyine ile isbat eder. Bu neseb iddiasiyle beraber gerek başka bir mal, meselâ miras Veya nafaka iddiasında bulunsun ve gerek bulunmasın müsavidir.
Fakat bir kimse, başka birisi hakkında kardeşlik, amcalık, torun-luk gibi bir şey iddiasında bulunursa bakılır : Eğer miras ve nafaka gibi bir mal sebebiyle bu iddiada bulunuyorsa, hasım muvacehesinde (Jâvası mesrmı olur ve kardeşliğe, amcalığa vesaireye hükm edilir. Bu hüküm, sair kardeşler, amcalar ve saire hakkında da muteber olur. Amma böyle bir mal sebebiyle iddiada bulunmuyorsa beyyinesi mesmu, uhuvvet vesaireyi isbat mümkün olamaz. Velev ki, müddeaaleyh bu uhuvveti mukir olsun.
90 – Neseb hususunda tesamü ile şahadet caizdir. Şöyle ki : biv kimse, bir şahsın nesebine dair yalan yere içtimaları tasa^/vur olunmayan bir cemaatden malûmat edinmiş olsa bu malûmata binaen onun nesebine şahadet edebilir.
Bu, îmamı Azama göredir. îmameyne göre bir kimse, iki âdil şahsın kendisine vermiş oldukları habere binaen de nesebe şahadetde bulunabilir. Fetfa da bu veçhiledir.
91 – : Beyyine ile sabit olan neseb, bütün nâs hakmda muteberdir. Binaenaleyh bu neseb, artık başkasından sabit olamaz. Ve bu neseb, başkalarına karşı herhangi bir hususdan dolayı tekrar isbata muhtaç bulunmaz.
92 – : Neseb hususunda nesebi sabit olacak şahsın nef i ciheti iltizam olunur.
Binaenaleyh müslim ile gayri müslim arasında müşterek olan bir cariyeden doğan çocuğun nesebini her ikisi de iddia etse müslimin iddi-. ası tercih olunur, şerikine nısıf ukru zamin olur.
Kezalik : bir hür ile bir köle arasında müşterek olan bir cariyeden doğan çocuğun nesebini ikisi de iddia etse hürrün iddiası müraccah olur. Velev ki hür, gayrı müslim, köle ise müslim olsun. Çünkü çocuk hürriyetini bizzat iktisab edemez. Fakat ileride islâmiyyeti bizzat kabul, edebilir.
Kezalik : bir lâkît hakkında müslim bir köle «bu, müstefresem olan fülân cariyeden doğmuş. oğlumdur» diye dâva, hür bir zimmî de «bu, benim zevcem fülâneden mütevellid oğlumdur» diye iddia eylese çocuğun nesebi, hür olan zimmi lehine hükm olunur. Çünkü aksi takdirde çocuk köle olmuş olur. Hindiyye.
Bütün bu meseleler, müslümanhkda hürriyete ne kadar kıymet verildiğini göstermektedir.
93 – : Baliğ ve âkil olan bir kimse, bir erkek ile bir kadın- aleyhine dâva açarak, «ben bunların oğluyum» diye iddia, başka bir erkek ile kadın da «hayır bu kimse bizim oğlumuzdur» diye dâva edecek olsalar o kimsenin beyyinesi tercih olunarak nesebi iddia etdiği şahıslardan sabit olur.
Hattâ bu kimse, gayri müslim, meselâ Nasranî olub da bir Naa-ranî ile bir Nasraniyyenin oğlu olduğuna dair iki müslim şahid ikame bir müslim ile bir müslime ise, «hayır bu bizim oğlumuzdur» diye bey-yine ikame edecek olsalar yine bu kimsenin beyyinesi tercih olunur. Fakat bu kimsenin ikame edeceği şahidler gayri müslim olduğu takdirde müslim ile müslimenin beyyineleri evlâ olur.-Bu suretde o kimse, islâmiyyeti kabule icbar edilir. Şu kadar var ki, imtinaı-halinde – mürted sayılarak – öldürülmez. Hindiyye.
94 – : Nesebi meçhul bir çocuğun bünüvveti hakında zilyet! He hariç beyyine ikame etse zilyedin beyyinesi tercih olunur.. Ve hangi zevcesinden doğduğunu tayin ve o veçhile beyyine etmiş olunca çocuğun nesebi o zevcesinden de sabit olmuş olur. Velev ki zevcesi inkâr etsin. Nitekim bu veçhile beyyineyi zevce İkame etdiği takdirde de çocuğun nesebi hem kendisinden, hem de kocasından sabit olur. Velev ki kocası inkâr etsin.
95 – : Bir kimse, kendi elinde bulunub tekellüm, yani : kendi nefsinden tabire kadir olmayan mechulünneseb bir çocuk hakkında «bu, benim oğlumdur» diye iddiada bulunsa nesebi kendisinden sabit olur. Başka bir şahıs bu veçhile iddiada bulunduğu takdirde de nesebi o şa-hısdan istihsanen sabit olur. Zilyed olan o kimse, bu müddeîyi gerek tasdik ve gerek tekzib etsin müsavidir.
Fakat bu çocuğun nesebini z\dyed ^e diğer bir şahıs birlikde dâva etse zilyed tercih olunur. Amma müteakiben dâva etseler neseb, sabıka lâhik olur. Hindiyye.
96 – : Bir kimse, elinde bulunan nesebi meçhul bir çocuk hakkında «bu, benim oğlumdur» diye bilâ beyyine neseb iddiasında bulunduğu halde haricden başka birisi «hayır bu, benim oğlumdur» diye beyyine ikame eylese neseb, bu haneden sabit olur. Velev ki zilyed; hür ve müslim, hariç ise sümnıî veya köle bulunsun.
97 – ; Bir fakir kimse, bir şahıs aleyhine dâva açarak «bu, benim oğlumdur, nafakamı versin» diye beyyine ikame, o şahıs’da «hayır bu, benim değil, fülân kimsenin babasıdır» diye o kimsenin inkârına mu-karin beyyine ikame eylese o fakir kimsenin beyyinesi veçhile hükm edilerek müdeaaleyhin beyyinesi ibtâl edilir.
98 – : Bir kimse, bir şahıs aleyhine «bu, benim fülân müteveffa zevcemden mütevellid oğlumdur» diye o kadının terikesinden miras ta-leb, müddeaaleyh de «hayır ben fülân kimesnenin zevcesinden mütevellid oğluyum» diye o kimesnenin inkârına mukarin iddia eylese miras beyyinesi tercih edilerek müddeaaleyhin nesebi, bu müddeîden sabit olmuş olur..
99 – : Bir kadın, bir çocuk hakkında «bu, fülânenin çocuğudur» diye şahadetde bulunub da şahadet her hangi bir sebeble kabul edilmediği cihetle bilâhare «bu, benim çocuğumdur» diye iddia eylese ikame edeceği beyyinesi kabul olunnjaz. Fakat çocuk büyür de «evet., ben o ‘kadının evlâdıyım» diye beyyine ikame ederse nesebinin o kadından sü-butüne hükm edilir. Bahr, Bedayi, Hindiyye,. Bezzaziyye.
« (Aşağıdaki meseleler, Hanbelî fukahası tarafından nesebe dair beyan olunan mesail cümlesindendir :
(1) : Bir çocuğun nesebini bir erkek ile herhangi bir kadın iddia edecek olsa nesebi ikisinden de sabit olabilir. Çünkü bu iki iddia arasında munafat yokdur. Bu erkek ile o kadın arasında nikâhı sahih ile veya şüphei nikâh ile mukarenet bulmuş olması mümkündür.
(2) : Zevç ile zevce, çocuğu nefy suretiyle mülâanede bulunduk-dan ve nesebin kat’ına hüküm verildikden sonra zevç, nefsini tekzib edecek olsa bakılır : eğer nesebi nefy edilen çocuk ber hayat ise veya ber hayat ohnayıb çocuğu ber hayat ise nesebleri o zevce lâhik olur. Hiçbiri ber hayat değilse, nesebleri lâhik olmaz. Binaenaleyh aralarında tevarüs cejeyctn etmez. Çünkü neseb, mevt ile münkati olacağından istilhakı sahih olmaz.
Maahaza imam Ahmede göre çocuğun nesebi lâhik plur. Gerek ber hayat olsun ve gerek olmasın ve gerek zengin bulunsun ve gerek bulunmasın.
İmam Şafiî ile Ebu Sevr’in kavileri de böyledir.. Sevrîye göre ise zevç, ber hayat olmayan böyle bir çocuğu istilhakda bulununca bakılır
Eğer mal terk etmiş ise nesebi lâhik olmaz. Çünkü mal için istilhak -iüûiaı neseb, vaki olmuş, oıur. fakat mal terk etmemiş ise iahiK olur.
(3) : imam Ahmede göre, hamlin nesebini istilhak, sanın değildir, Binaenaleyh Dunu neti de sanıh oımaz. günkü henüz manıyyetı teuyymı etmemişdır.
*’akat imam Şafiîye göre hamlin nesebini nefi, caiz olduğundan istilhakı da caizdir, istilhak edilince de bir daha nefy edilemez. Nitekim vaz’ı hamilden sonraki istilhak hakkında da hüküm böyledir.
(4) : Nesebi meçhul bir lekîtin nesebini iki kimse bilâ beyyine iddia edecek olsa bunlar kaiflere gösterilir. Kaifler, çocuğu bu müddeî-lerden birine ilhak edebilecekleri gibi ikisine de ilhak edebilirler. Bu takdirde bu çocuk, onlardan her birinden ayrıca bir evlâd mirasına müs-tahik olur. Fakat bu iki müddeî yalnız bir baba mirasına müstahik olurlar; Ebu Sevr’in kavli de böyledir.
İmam Şafiîye göre kaifler, çocuğu müddeîlerden yalnız birine ilhak edebilirler. Her ikisine ilhak etmek isterlerse sözleri sakit, yalanları zahir olub çocuğun nesebiyle her ikisine de hükm edilemez. Nitekim iki valideye ilhak etdikleri takdirde de hüküm, böyledir.
Buna cevaben deniliyor ki : bir kadının rahminde iki erkek nut-fesinin içtimaiyle bundan bu çocuğun tekevvün etmesi caizdir. Fakat bir çocuğun iki kadın nutfesinden tekevvüni mümkin değildir. El-muğnî.
Bazı etibbanın beyanına göre bir mebîz ancak bir hüveynei me-neviyyeye teslim olur. Binaenaleyh bir kadının nutfesinde maddei hayatiyye, iki erkeğin nutfesindeki maddei hayatiyye ile imtizaç ederek bir insan tevellüdüne sebeb olamaz. Olsa olsa bunun neticesinde galatı tabiat denilen, meselâ : iki başlı bulunan bir çocuk vücude gelebilir. Şu da ilâve ediliyor ki: rahime ilkah, bir hafta içinde müteaddid defa vuku bulur. Bu halde bir hafta zarfında bir veya müteaddit kimselerden bir kadın iki veya daha ziyade çocuğa gebe kalabilir. Bir nutfedeki hüvey-natı meneviyye dahi müteaddit günlerde inkişaf ederek birer hamle sebeb olabilir. Rahmin insidadı, nihayet bir hafta teehhür edebilir, ondan ziyade edemez. Bu insidaddan sonra vaz’ı hami vaki olmadıkça artık rahim, başka bir nutfeyi cezb ederek tfıamle mahal olamaz.
Müctehidler arasında ilmi tıbba da pek güzel âşinâ olan İmam Şafiî Hazretlerinin bu babdaki ifadeleri ise iddet bahsinde sebk et-mişdir.
(5) : Bir lâkitin nesebini İkiden ziyade kimse iddia etdiği takdirde de sabık mesele veçhile muamele carî olur. Binaenaleyh böyle bir çocuğu kaifler, meselâ: Uç, dört erkeğe ilhak edecek olsalar nesebi hepsinden de sabit olur. Bu husus, îmam Ahmed ibni Hanbelden mensusdur. Ebu Abdillâh ibni Hamide göre bu çocuk, nihayet iki kimseye ilhafe edilebilir. Çünkü bu husus, bir eser ile sabitdir, ona iktisar etmesi lâ zım gelir. Kadıya göre de üç kimseden ziyadeye ilhak edilemez.
Buna cevaben deniliyor ki, iki kimseye ilhakı icab eden hal, ikiden ziyadede de mevcuddur. Artık böyle ikiye, üçe kasr etmek tehakküm demek olur. Elmuğnî.
(6) : İki kadın, bir çocuğun nesebini iddia edince bakılır: Eğer her ikisinin de bu hususda dı’vesi muteber değilse iddiaları mesmu1 olmaz. Ve eğer yalnız birisinin dı’vesi muteber ise münferid bir müddeî mesabesinde’bulunarak neseb kendisine lâhik olur.. Ve her ikisinin de dı’vesi muteber ise ikisinin de beyyinesi dinlenir. Beyyineleri yok ise ikisi de çocuk ile beraber kaiflere gösterilir. Bu halde ikisi de beyyine ikame etse veya kaifler çocuğu ikisine de ilhak eylese çocuğun nesebi ikisinden de sabit olur. Nitekim erkekler hakkında da hüküm böyledir.
(7) : İki kadından biri bir oğlan, diğeri de bir kız doğurmuş olduğu halde her biri kızı değil, oğlanı doğurmuş olduğunu iddiada bulunsa iki ihtimalden hâli olamaz.
Birinci ihtimal: Bu iki kadın ile bu iki çocuk kaiflere gösterilir. Çocuklardan her bir kafenin ilhak edeceği kadına lâhik olur.
İkinci ihtimal : Bu kadınların sütleri etibba ve eshabı vukuf tarafından muayene edilir. Çünkü erkek çocuğu doğuran kadının südiyle kız çocuğunu doğuran kadının südü tabiatce ve sikletce mütefavetdir. «Erkek çocuğa aid süt ağır, diğerinin südü ise hafifdir» denilmekdedir.
Şayed böyle iki kadın, iki oğlan veya iki kız hakkında münazaada bulunacak olursa yine kaiflere gösterilmeleri lâzım gelir. Elmuğnî..
(8) : İki erkek, bir kadına bir tuhr halinde nesebin lûhukuna sebeb olacak veçhile mukarenetde bulunmakla bir çocuk doğsa da nesebinin her ikisinden olması mümkün bulunsa bunların kaiflere gösterilmeleri lâzım gelir. Kaifler, çocuğun nesebini hangisine ilhak ederse neseb ondan sabit olur.
İki kimsenin müşterek bir cariyelerine ayni tuhr içinde mukarenetde bulunmaları, bir kadına kocasımn mukarenet etdiği tuhr halinde diğer bir erkeğin de bir şübhe ile mukarenet etmesi, iki kimsenin birer nikâhı fâsid ile tezevvüc etdikleri bir kadına bir tuhr halinde tekarrüb etmeleri, bir tuhr halinde zevcinin tekarrübünden sonra tatlik edilib mu’tedde bulunan bir kadma ayni tuhr içinde başka bir erkeğin bir fâsid nikâh ile tekarrüb etmesi, mevlâsı tarafından bir tuhr içinde tekarrüb edilen t»r cariye satılmakla müşterisi tarafından ayni tuhr içinde kablel’istibra mukarenetde bulunulması halleri de bu cümleden-
dir. Eİmuğnî. Demek ki Hanbelîlere göre nikâhı sahih, tercihe medar olmuyor.
(9) : Bir lâkitin nesebini iki kinişe, bilâ beyyine iddia etdjği halda kaifler bulunmasa veya kaiflerce işkâl vaki olsa veya sözleri müteariz bulunsa veya sözlerine itimad edilmiyecek bir halde bulunsalar bu iki müddeîden biri, mücerred çocuğun suretindeki bir alâmeti söylemesi sebebiyle tercih edilemez. Bu halde neseb, hiç birinden sabit olmaz, Çünkü idiaları, mütearizdir. Bunlardan hiç biri bir hüccete mukarin değildir.
Bu mesele, Ebubekire göredir. Fakat İmâm Ahmedin bir kavline ve Ebu Abdillah ibni Hamide göre bu çocuk baliğ olunca bu . müddeî-lerden hangisine intisabda bulunursa nesebi ondan sabit olur. îmam Şâfiînin kavli cedidi de böyledir. Kavli kadimine göre çocuğun temyiz yaşma kadar intizar olunur. Çünkü insan, tab’an karibine meyi eder, başkasına meyi etmez. Maahaza bu çocuk, mechulünnesebdir, ikrara ehil olduğu bir halde ikrar eder, mukarrünleh de kendisini tasdik ederse nesebi ondan sabit olur. Nitekim müddeînin münferid olduğu takdirde de hüküm böyledir.
Buna cevaben deniliyor ki : bir kimsenin karibine meyi etmesi, onun karabetine muttali oldukdan sonra vaki olur. Meylin sebebi, bu ıtüîâdır. İnsan; bazan kendisine ihsan edene, bazan da ahlâkça en güzel veya malca en ziyade olana temayül gösterir. Binaenaleyh nesebe delâlet hususunda meylin tesiri kalmaz, ikrara gelince bu da her vakit halâl olmaz. Çünkü babasından başkasına intisab iddiasında bulunan şahsa tarafı nebeviden lanet olunmuşdur. Böyle bir meçhulün neseb ise babasının kim olduğunu kestiremez ki, bu ikrar ve tasdiki caiz olsun.
Maahaza bu intisaba kail olanlara nazaran lâkît, bu müddeîlerden birine intisabda bulunsa da sonra bundan nesebini nefy ederek diğer müddeîye intisabda bulunsa veya her ikisine <}e intisabım nefy eylese bu riefiy iddiası artık kabul edilemez. Çünkü evvelki ikrar ve tasdikiyle nesebi sabit olduğundan artık rücuu kaıbul olunamaz. Nitekim nesebi iddia eden tek bir kişi olduğu takdirde de tasdikten sonra nefy ve inkâr, muteber olmaz.
Fakat lâkit, bu müddeîlerden böyle birine intisab etdikden sonra diğer müddeî, beyyine ikame edecek olsa bu beyyine ile amel olunub, intisab bâtıl olur. Çünkü beyyine, kaiflerin kavlini bile ibtal eder. Küflerin kavli ise intisabdan mukaddemdir. Binaenaleyh intisabdan sonra kaifler tarafından diğer müddeîye nesebi ilhak edilse intisab yine bâtıl olmuş olur. Çünkü kaiflerin sözleri, beyyine gibi intisabdan daha kuvvetlidir. Elmuğnî.) [56]
ÎKÎNCİ BÖLÜM
HIZANE HAKKINDADIR
İçindekiler : Hızanenin mahîyyetî ve kıymet ve ehemmiyeti. Ebeveynin ilk vazifeleri. Htzaneye kimlerin müstahik oldukları. Rabbül-hızanenin evsaf ve şeraiti. Hızane müddeti. Hızanenin mekânı. Hızane için ücretin lüzum ve ademi lüzumu. Hızane ve çocuk hakkındaki ihtilâflar, dâvalar. [57]
Hızanenin Mahiyyeti Ve Kîymet Ve Ehemmiyeti :
100 – : Hızane kelimesi, îûgatde cenb yan mânâsına olan «hızn» lâfzından alınmıştır. Bir kimsenin meûnetini, terbiyesini deruh-de etmek, bir şeyi kucaklamak, bir şeyi bir şeye zam ve ilâve eylemek mânâlarını ifade eder. Bu münasebetle bir Validenin veya ekribadan herhangi bir kadının veya erkeğin bir çocuğu himayesi altına alarak hıfz ve terbiye etmesine de hızane adı verilmişdir.
islâm hukul’.unda hızane – ıstılah kısmında da yazıldığı üzere – çocukları veya çocuk hükmünde olan mecnun, matuh gibi âcizleri salahiyetli olan kimselerin hıfz ve terbiye etmeleri, onların yiyeceklerine ve içeceklerine bakmaları, nezafetlerini, istir ah atlerini temine çalışmaları, kendilerim muzir şeylerden korumaları demekdir.
101 – : Malûmdur ki, çocuklar büyük bir aciz içinde dünyaya gelirler. O hükümdeki şahıslar da büyük bir aciz içinde yaşarlar. Bunlar senelerce bakılmaya muhtacdırlar. Bunları himaye ve siyanet etmek beşeriyetin hayatî, fıtrî, dinî bir vazifesidir. Bahusus çocukların güzel bakılmaları, güzel terbiye edilmeleri, insaniyyete lâyık âdab ve fe-zail ile muttasıf bir hale getirilmeleri büyük bir vecîbedir. İşte bu cihetle hızanenin büyük bir kıymet ve ehemmiyeti vardır. Hızane müessesesini güzelce temin ve idame etmek, medenî bir cemiyet için pek mühim, pek f aideli bir gayedir.
Binaenaleyh islâm hukukunda bu hususa dair pek mühim esaslar vardır. Ezcümle ana ile babanın mütekabil vazifeleri, hakları tayin edil miş, her iki tarafın biri birini mutazarrır etmeksizin çocuklarının nesv-ü nemasına, terbiyesine nasıl çalışmakla mükellef oldukları hem ahlâk, hem de hukuk bakımından tesbit olunmuşdur. [58]
Ebeveynin Îlk Vazifeler! :
102 – : Bir baba, çocuğunu muayyen bir müddet için hazına adı
nı alan bir mürebbiyeye tevdi etmekle mükellefdir. Bu müddet içinde çocuğun nafakasını, süt ana ücretini ve bazı hallerde hazine ücretini vermesi icab eder.
103 – : Bir baba, hızanesi kendisine teveccüh eden çocuğunu yanına alıb, beslemekle terbiyesini temine çalışmakla mükellefdir. Bu halde kendisi de çocuğu sabık hazinesinden cebren almaya müstahik olur.
104 – : Bir baba, kazanç çağına ayak basan erkek çocuğunu bir yan’ate, bir ticarete veya ücretli bir hizmete tevdi ve kazancından nafakasına sarf edebilir. Baba, mübzir olursa çocuğun kazancı bir yedi emine tevdi olunur. Nitekim sair emval ve emlâki hakkında da hüküm böyledir.
105 – : Bir ana, bir mani yok ise, çocuğunu hızanesi altına alarak beslemekle diyaneten mükellefdir, fakat hükmen mükellef değildir. Meğer ki kendisinden başka çocuğa bakabilecek kimse bulunmasın. Nitekim sair hazineler için de hızane, mecburî bir vazife, değildir. Bunlar çocuğu yanlarına alıb terbiye etmekden kaçınırlarsa, cebr olunmazlar. Fakat çocuğun hazinesi, teayyün ederse, yani çocuğun bir hazmeden başka hazinesi olacak kimse bulunmazsa veya onun aşağısmdaki hâzineler de hızaneyi kabul etmezlerse o zaman, o muayyen hâzine, hızaneyi kabule mecbur olur. Meğer ki yabancı bir şahıs ile evli olmak bir mania bulunsun.
106 – : Bir ana, çocuğuna süd vermeğe icbar edilemez. Çünkü bundan mutazarrır, zaafa duçar olabilir. Bununla beraber validelerin çocuklarına süt vermeleri lüzumu, müftabih bulunmuşdur. Bu, mürüvvet ve diyanet muktezasidır. Zevç ile zevce, nikâha aid maslahatları müştereken deruhde etmelidirler ki, nikâhdan maksud olan faideîer tahakkuk etsin. Reza’ da bu Maslahatlar cümlesindendir. Şu kadar var ki, bundan imtina etdikleri takdirde cebr olunamazlar. Meğer ki başka süt verecek bir kadın bulunmasın.
107 – : Bir çocuğun anasiyle babası arasında zevciyyet kaim oldukça anası, vereceği süt mukabilinde ücrete müstahik olmaz. Çünkü dinayeten mükellef olduğu bir vazifeyi yapmış olur. Çocuğun siyanet edilmesi ise kendisinin de menfaati ıcablarmdandır.
Valide, ric’iyyen mu’tedde olduğu takdirde de hüküm böyledir. Fakat bainen mu’tedde olduğu suretde iki kavi vardır. Birine nazaran yine ücrete müstahik olmaz. Çünkü mu’tedde bulundukça iddet nafakası alacağından artık bu nafaka ile ücreti reza, cem edilemez. Diğer kavle nazaran alabilir. Zira beynunet ile zevciyyet zail olmuşdur.
108 – : Bir çocuğun anasiyle babası arasmda iddetin hitamiyle müfarekat tekarrür edince anası ücreti rezaa müstahik olur. Fakat çocuğun babası, ücretsiz veya daha az bir ücretle süt ana bulduğu takdirde çocuğun validesine reza ücreti vermesi lâzım gelmez, babası fazla ücret vermekle izrar edilemez. Şu kadar var ki, tedarük edeceği mürzia, çocuğa anasının yanında süt verir, onu anasından ayıramaz. Bedayi, Dürri Muhtar.
« (Malikî ve Şafiî fukahası diyorlar ki : bir baba için çocuğunun tedibine bakmak, çocuğunu mektebe veya bir san’ate teslim etmek bir vecîbedir. Mevkii’ yüksek olan bir baba, çocuğunu her halde mektebe verir; âdî sanatlere vererek mutazarrır edemez.
Şafiî fuRahasından Mâverdînin ifadesine nazaran şerif, içtimaî mevkii yüksek olan bir baba, çocuğunu âdî bir sanate verib mutazarrır edemez. Çünkü çocuğun hakma riayet etmesi lâzımdır. Bu hususları çocuğun validesine havale edemez. Zira kadınlar bu gibi şeyleri teminden âcizdirler. Tuhfetül’inuhtac.)
(Malikîlere göre bir kadın, şerife ise, yani : yüksek bir aileye men-sub olub kendi işlerini bizzat kendisi görmez, hizmetçi kullanır takımdan ise, çocuğuna süt vermeğe cebr edilemez. Böyle bir hareket, âdete muha lifdir. Fakat kadın, aşağı tabakadan ise cebr edilebilir. Bedayi.)
(İmam Şafiî ile imam Ahmede göre bir kimse, çocuğunu dilediği bir süt anaya verebilir. Meğer ki validesi, bizzat süt vermek istesin. O halde başkasından eîıak olur. Velev ki bir ecri misi talebinde bulunsun ve aralarında zevciyyet gerek kaim olsun ve gerek mutallâka bulunsun ve gerek şerife bulunsun ve gerek bulunmasın.
Şaifî fukahasına göre bir kimse, kendi zevcesini çocuğuna süt vermek için isticar edemez. Çünkü zevcenin menafii kendisine aiddir. Bu menafiin bir kısmı hakkında onu isticar etmesi caiz değildir.. El-
muğni.)
(Hanbelîlere göre bir mutallâka, çocuğuna bir ecri misi mukabilinde süt vermek istediği halde zevci mutallıkı, çocuğu başka süt anaya teslim etmek isteyince bakılır : Eğer bir ecri misi ile veya daha ziyade bir bedel ile teslim edecek ise buna müsaade olunmaz. Fakat çocuğa te-berrüan veya ecri mislinden noksan bir ücretle süt verecek kimse var ise o halde zahiri mezhebe nazaran çocuğu validesinden alabilir. El-muğnî.)
(îbni Ebî Leylâ ile Hasan ibni Şaline göre bir erkek, zevcesini çocuğuna süt vermeğe cebr edebilir. Ebu Sevrin kavli de böyledir.)
(Zahiriyyeye göre de bir kadın için hurre olsun, cariye olsun, za-tüzzevc bulunsun bulunmasın çocuğuna süt vermesi bir vecibedir. Velev ki, yüksek bir aileye mensub olsun, buna cebr olunur. Meğer ki mutallâka bulunsun. O halde zevci mutallikinden olan çocuğuna süt vermeğe mecbur değildir. Bu çocuğa babası bir süt ana tedarük eder. Şü kadar var-ki, çocuk başkasının memesini kabul etmediği takdirde validesi ir-zaına mecbur olur. Ko.cası razı olsun olmasın.
Kezalik : Çocuğun babası ölür veya iflas eder veya mefkud bulunursa validesi yine İrza ma mecbur olur. Şayed validesinin südü bulunmaz veya süt vermesi kendisine muzir bulunursa başka bîr süt ana te darük edebilir. Bilâhare ber hayat olub mah mevcut ise babasına reza ücretiyle müracaate müstahik olur. Elmuhallâ.) [59]
Hızaneye Kimlerin Müstahîk Oldukları :
109 – . Çocukların hızaneleri, bazı vakitlerde kadınlara, bazı vakitlerde de erkeklere aid olur. Şu kadar var ki, hızane de asi,plan kadınlardır. Binaenaleyh hızane hakkı, evvelâ kadınlara teveccüh eder. Çünkü onlar daha şefkatlidirler. Çocukların terbiyelerine ve onları yanlarında tutmaya daha ehildirler. Bu hak, sonra da erkeklere müteveccih olur. Zira yaşları bir dereceye kadar ilerleyen, çocukların sıyanet ve himayesine, mesalihini ikameye erkekler daha ziyade muktedir bulunurlar.
110 – : Bir çocuğun hızanesi, evvelâ validesine aiddir, validesi bulunmaz veya hakkı hızanesi bir veçhile zail olursa bu hak, şu tertib üzere sair kadınlara teveccüh eder : Ananın anası, ananın anasının anası.. babanın anası, babamn anasının anası, ana baba bir kız kardeş, ana bir kız kardeş, baba bir kız kardeş. Ana baba bir kız kardeşin kızı, ana bir kız kardeşin kızı, ana baba bir teyze, ana bir teyze, baba bir teyze, baba bir kız kardasın kızı. Ana baba bir er kardasın kızı, ana bir er kardasın kızı, baba bir er kardasın kızı, ana baba bir amme, ana bir amme, baba bir amme, ananın ana baba bir halası, ana bir halası, baba bir halası. Sonra.bu tertib üzere ananın ammeleri, babanın ammeleri.
İmam Muhammed ile imam Züfere ve İmamı Azamdan bir rivayete göre teyzeler, baba bir kız kardeşden ve ondan sonrakilerden mukaddemdirler. Hattâ îmam Züf ere göre teyzeler babamn validesinden de mukaddemdirler. Çünkü teyzeler, valide mesabesindedirler.
Velhâsıl : Bu kadınlardan mukaddemi var iken muahharına hızane hakkı teveccüh etmez, Meğer ki mukaddemin bu hakkı, lâzım gelen şeraiti cami olmadığından dolayı sakıt olsun.
111 – : Kadınlardan hızane sahibesi bulunmadığı takdirde hızane hakkı, miras tertibî üzere asabata intikâl eder. Şöyle ki : bir çocuğun hızanesi, evvelâ babasına, sonra babasının babasına ve babasının babasının babasına aid olur. Bunlardan sonra da sırsiyle şunlara teveccüh eder : Ana baba bir erkek kardaş, baba bir erkek kardaş, ana baba bir er kardasın oğlu, baba bir er kardasın oğlu. Ve bunların bu veçhile oğullan, ana baba bir amca, baba bir amca. ana baba -bir amca oğlu, baba bir amca oğlu, babanın ana baba bir amcası babanın baba bir amcası, dedenin ana baba bir amcası, dedenin batta bir amcası.
112 – : Asabatdan kimse bulunmadığı veya bulunub da şeraitini cami olmadığı takdirde çocuğun hızanesi, şu tertib üzere mahrem olan zGvil’erhâme teveccüh eder : ananın babası, ana bir erkek .kardaş, ana tir ^adaşın oğlu, ana bir amca, ana bir dayı, baba bir dayı, ana bir dayı
113 – ; Amca oğullarının kız çocukları hakkında hızaneye salâhiyetleri yokdur. Çünkü bunlar, mahrem değildirler; Şu kadar var ki, bir kız çocuğunun amcası oğlundan başka asabesİ ve yukarıdaki meselede yazılan mahrem akribası bulunmadığı takdirde hâkim, münasibini araştırır, bunu emin ve salih görürse çocuğu kendisine teslim eder, görmezse emniyetli, müslüman bir kadının yanına tevdi eder. Zira bu halde veiâyet, hâkime aid olacağından maslahat icabına riayetde bulunur.
114 – : Bazı fukahaya. göre mevlel’atakanm hakkı hızanesi yokdur. Fakat diğer bazı fukahaya göre erkek olan çocuk, başka asabası bulunmayınca mevlel’atakesine tevdi edilir. Çünkü mevlel’atake, asaba-tm sonudur. Buna nazaran kız çocuğu da kadın bulunan mevlâtülataka-ya tevdi olunur.
115 – : Dereceleri müsavi müteaddid hızane sahibleri içtima edince onların en salihi, sonra en vera’lisi, sonra da en yaşlısı tercih olunur.
116 – : Hızane sahibinin hakkı, bir veçhile sakıt olunca hızans hakkı onun dûnundeki kimseye aid olur.
Meselâ : ayni derecede bulunan müteaddid hâzinelerden her biri, çocuğa yabancı olan bir erkek ile evli bulunsa, hepsinin de hızane hakkı sakıt bulunur. Başka, rabbülhazane bulunmadığı takdirde de hâkim, çocuğu bunlardan münasib göreseğine tevdi edebilir. Çünkü bunlardan her biri bu halde çocuğa karşı ecnebi kadınlar mesabesinde bulunmuş olur
117 – : Bir maniaya mebni zail olan hızane hakkı, o maniin zevâ-liyle avdet eder.
Meselâ : çocuğa yabancı olan bir şahıs ile evlenmekle hakkı hıza-neden mahrum kalan bir kadın, bilâhare bu şahsın vefatı veya bainen tatliki halinde tekrar b.u hakka mâlik olur.
118 – : Çocukların hızane hususunda bulûğdan evvel ihtiyare salâhiyetleri yokdur.
Binaenaleyh bir çocu’k, hızanesi için anasiyle babasından veya ak-ribasından birini tercih ve ihtiyar edemez. Belki hızanesi kime ai.i işe cnun yanına tevdi edilir. Çocuğa böyle bir muhayyerlik vermekde bir hik met ve maslahat yokdur. Bedayı’, Hindiyye, Reddi Muhtar. « (MalikÜere göre hızane tertibi şöyledir :
Ana, ananın ilânihaye anaları, ana baba bir teyze; ana bir teyzı ananın teyzesi, ananın ammesi, babanın anası, babanın anasının ilâniha ye analan, babanın babasının anası, baba, kız kardeş, babanın kız kardeşi = amme, babamn babasının kız kardeşi, babanın teyzesi, ana baba bir erkek kardasın kızı, ana bir erkek kardasın kızı, baba bir erkek kardasın kizı, ana baba bir kız kardasın kızı, ana bir kız kardasın kızı, baha bir kız kardasın kızı, bunlardan sonra da hızane hakkı, vasıyye teveccüh eder. Vasiy,. gerek muhtar ve gerek mensub olsun sair .asabatdan mukaddemdir. Vasıyden sonra da hızaneye şunlar, sırasiyle müstahik olurlar. Erkek kardaş, kardasın oğlu, buna valide cihetinden olan dede takdim olunur. Amca, amca oğlu. Bunlardan yakın olan, uzak olana takdim edilir./ Daha sonra hızane hakkı, mu’tika ve mu’tikin nesebden asa-basına aid olur.
Bir mertebede bulunan hızane sahihleri içtima edince eslâhı takdim olunur. Şerhi Ebüberek;ât, Kitabülfıkıh AlelmezahibiPerbea.)
(Şaflüere göre hızaneye müstahik olanlar, şu üç halden hâli olamazlar :
(1) : Akribadan erkekler ile kadınlar içtima eder. Bu halde hızane hakkı, evvelâ anaya, sonra; ananın ilânihayet analarına teveccüh eder. Şu kadar var ki bunların vâris olmaları şartdır. Binaenaleyh ananın öa basının anası hızaneye müstahik olamaz. Çünkü o, vâris değildir. Bunlardan sonra hızane hakkı, babaya, babanın anasına, babanın anasının ilânihaye analarına teveccüh eder. Bunların da vârislerden olmaları şarttır. Binaenaleyh babanın validesinin babasının validesi hazine olamaz. Zira bu da vâris değildir.
Bu dört derece sahihleri, yani : ana ile onun anaları, baba ile onun anaları mevcud olmayıb da akribadan sair erkekler ile kadınlar içtima edince evvelâ kadınlar, sonra da erkekler derecei karabetlerine göre sırasiyle hîzaneyi haiz olurlar.
Meselâ : bir çocuğun erkek kardeşleriyle kız kardeşleri ve teyzele- ammeleri içtima etse evvelâ kız kardaşları, saniyen erkek kardeşleri, salisen teyzeleri, daha sonra da ammeleri hizanesine müstahik olurlar. Bunlar, karabetçe müsavi olunca aralarında kur’a’ atılır.
(2) : Akribadan yalnız kadınlar içtima ederler. Bu halde hızane tertibi şöyle olur : Ana, ananın anaları, babamn analan. kız kardeş tev-ze, kız kardeşin kızı, erkek kardeşin kızı, amme, teyzenin kızı. ammenin Vıza, amcanın kızı, dayının kızı,’bunlardan sakik = ana baba bir olanlar. olmıvanlara, baba bir olanlar da ana bir olanlara takdim olunur. îmam Safilnîn kadîm kavline nazaran kız kardeşler ve teyzeler, ceddelere takdim edilir.
(3) : Ekribadan yalnız erkekler içtima ederler. Bu halde hızane tertibi, §u veçhile olur: Baba, babanın, babası, ana baba bir erkek kar-deg, baba bir erkek kardeş, ana bir erkek kardeş, ana baba bir veya baba bir erkek kardeşin oğlu, ana baba bir amca, baba bir amca, ana baba bir amca oğlu, baba bir amca oğlu. Şu kadar var ki, amca oğluna müştehat olan kız çocuğu teslim edilmez. Çünkü bu, gayri mahremdir. Bu takdirde çocuk, bir sikaya, meselâ amcası oğlunun kızına teslim jdi-lif. Amcası oğlu da buna muavenet eder.
Şaf illerden bazılarına göre babalar ile dedelerden başka asaba tın hakkı hızaneleri yokdur.
Mecnune olan bir kadının validesiyle kızı bulunsa validesi kızma, kızı da cedelerine takdim olunur. Mukarenete mütehammil genç vs evli bir çocuğun hızanesi hususunda ise kocası, başkaları üzerine takdim ^di-lir. Tuhfetülmuhtac, Elmuğnî, Elmezahibül’erbea.)
(Hanbelîîere göre de hızane tertibi, şu veçhiledir: Ana, ananın anası, ananın anasının anası, baba, babanın ilânihaye anaları, ced, ceddin anaları, ana baba bir kız kardeş, ana bir kız kardeş, baba bir kız kardeş, ana baba bir teyze, ana bir teyze, baba bir teyze, ana baba bir amme, ana bir amme, baba bir amme, ananın teyzeleri, babanın teyzeleri, babanın ammeleri, erkek kardeşin kızları, kız kardeşin kızları, amcaların kızları, ammelerin kızları, ananın amcalarının kızları, babanın amcaları kızları. r Bunlardan evvelâ ana baba bir olanlar, sonra ,ana bir olanlar, daha sonra da baba bir olanlar hızaneye müsta-hik olurlar.
Kız çocuğu üzerinde amca oğlunun, ve babamn amcası oğlunun hakkı hızanesi yokdur. Çünkü bunlar mahrem değildirler. Süt yoliy-le mahrem olanlar da hızaneye müstahik olmazlar. Elmezahibül’erbea.)
Zevil’ermame gelince bu hususda imam Ahmedden iki kavi rivayet olunmuşdur. Bir kavle göre bunlar, hızane hakkına asla mâlik değildirler. Asabatdan kimse bulunmayınca çocuğun muhafazası hâkime intikâl eder. Diğer kavle göre asabatdan kimse bulunmayınca dayı, ana bir kardeş, ananın babası, kız kardaşm oğlu gibi zevil’erhamdan bulunanlar da hızaneye müstahik olurlar. Bu kavi, evlâdır. Çünkü bunlar ile çocuk arasında karabet mevcuddur, tevarüs carî olabilir. Elmuğnî.)
(Zahiriyyeye gelince, bunlara göre de erkek ve kız çocuklarının fehm ve temyiz ile, sıhhati cism ile baliğ olacakları zamana kadar hı-zanelerine anaları başkalarından daha haklıdır. Anaları gerek hurre ve gerek cariye olsun ve başkasiyîe gerek evli bulunsun ve gerek bulun-‘ masın. Ve çocukların babaları, bulundukları beldeden başka bir yere gerek- rıhlet eylemiş olsun ve gerek olmasın. Cedde de valide demekdir. Bir valide, dinî ve dünyevî hususlarda emîne değilse çocuğu hakkında din ve dünya itibariyle ahvet olan men lehülhızaneye bakılır. Velîler, salâhı halde müsavi oldukları takdirde evvelâ valideler ile ceddebr, sonra babalar ile cedler, sonra erkek ve kız kardeşler, daha sonra ak-rebiyyet itibariyle diğerleri hızaneye müstahik olurlar. Gayri müslim olan analar, müslim olan çocukları hakkında reza müddeti içinde hıza-ne hakkına mâlik olurlar. Bu çocuklar, reza’dan müstağni olub fehim ça-gına varınca hızaneleri analarında sakıt olur. Fâsikalar hakkında da hüküm böyledir. Elmuhalla.) [60]
Men Lehülhazanenin Evsaf Ve Şeraiti :
119 – : Hızaneye müstahik olanlardan yalnız kadınlarda, yalnız erkeklerde ve her ikisinde aranılacak bazı evsaf ve şerait vardır. Aşağıdaki meseleler, bunları göstermektedir.
220 – : Hâzine olacak kadın, çocuğun zatı rahmi mahremi olmalıdır.
Binaenaleyh amice ve amme kızlarının, dayı ve teyze kızlarının esasen hakkı, hızaneleri yokdur. Çünkü bunlar, çocuğa mahrem değildirler.
Kezaük : süt valideler, süt kardeşler de hızane hakkına mâlik olamazlar. Zira buular mahrem iseler de zatürrahm değildirler
221 – : Hâzine, çocuğa yabancı olan bir şahıs ile evlenmemiş ve çocuğa buğz edecek kimseler ile bir arada ikamet etmekde bulunmamış olmalıdır.
Binaenaleyh bir çocuğun anası veya sair bir hâzinesi, bir yabancı ile evlenince hakkı hızanesi sakıt olur. Gerek duhul bulunsun- ve gerek bulunmasın. Çünkü aksi takdirde çocuk, zillete ve i’tisaaf maruz kalabilir. Fakat çocuğun zî rahmi mahremi olan bir şahıs ile, meselâ amca-siyle evlenmiş olursa hakkı hızanesi sakıt olmaz.
Kezalik : babası ölmüş bir çocuğun anası, yabancı, yani : çocuğun neseben mahremi olmayan bir kimse ile evlendiği halde bu çocuğu – malından nafakası için sarf etmeyib – kendi yanında meccanen besleyeceğini deruhde etdiği takdirde bu çocuğu bir mal mukabilinde imsak ve terbiye etmek isteyen vesîsine tercih olunur. Zira bu suretde çocuğun malı ikba edilmiş olur.
Hızane hususunda çocuğun menfaati gözönünde tutulmak, ona göre fetva vermek hikmet ve maslahat muktezasıdır. Çok kere bir üvey baba, refikasının hatırına riayet veya nzai ilâhîyi isticlâb için bir çocuğa ekribasmdan daha iyi bakabilir ve çocuğun karibine verilmesinde bazı ahlâkî, ailevî mahzurlar melhuz olabilir. Bu halde çocuğu validesin-defe almak, caiz olmaz. Reddi Muhtar.
122 – : Hâzine, hurre olmalıdır.
Binaenaleyh cariyeler, müdebbere veya ümmi veled olsalar da hızaneye müstahik olmazlar. Çünkü hızane, bir nevi velâyetdir. Bunlar ise velayete ehil değildirler ve efendilerinin hizmetlerile meşgul bulunurlar.
Mükâtbenin kitabetden mukaddem doğurmuş olduğu çocuğu hakkında hüküm böyledir. Bu gibi cariyelerin çocukları rakik iseler hızane ve himayeleri mevlâlarına aid bulunur. Babaları gerek hur olsun ve gerek olmasın. Bu çocukların valideleri câriye, kendileri hür oldukları takdirde ise hızaneleri hür olan akribalarına.aid olur. Validelerinin mev-lâiarına aid olmaz.
123 – : Hâzine, müslime veya zimmiyye olmalıdır. Binaenaleyh harbi yy elerin, mürteddelerin bir müslirn veya zimmî
hakkında hızaneye istihkakları yokdur. Mürtedde, dari harbe iltihak etmiş olsun olmasın.
Fakat bir müslim çocuk için kitabiyye bulunan bir zimmiyye hâzine olabilir. Bu hakkın sübutü için ihtilâfı din, mani değildir. Çocuk hakkındaki şefkate bu ihtilâf mani olmaz. Şu kadar var ki, böyle bir çocuk, zimmiyye bulunan hâzinesinin yanında aklı kesinceye, edyanı teakkul edecek bir çağa gelinceye kadar bırakılır. Aklı kesince ondan alınır, tâ ki gayri müslimlerin ahlâk ve etvariyle tahallûk etmesin. Bu müddetin yedi yaşla takyidi münasib görülmektedir.
Kezalik : Müste’men olan harbîler arasında da hizane hakkı carî olur.’
124 – : Çocuğun babası mu’sir olub sair mahremlerden biri tarafından bakılması meccanen deruhde edildiği takdirde hâzin?, .ücret istemeksizin çocuğu kabul etmelidir. Binaenaleyh bu halde hâzine, ücret isterse çocuğu yanına cebren alamaz.
125 – : Rabbülhızane olacak erkek, asabadan veya mahrem olan zevil’erhamdan olmalıdır. Binaenaleyh asabadan ve mahrem rahim sa-hiblerinden bulunmıyan erkekler, hızaneye müstahik olamazlar.
126 – : Asabadan bulunan erkek ile hizanesinde bulunacak çocuk arasında din ittihadı bulunmalıdır.
Binaenaleyh müslim bir çocuk hakkında gayri müslim bulunan erkek kardeşinin ve emsalinin hakkı hızanesi olamaz. Çünkü ihtilâfı dip, ta’sibe manidir. Bu halde gayri müslim bir çocuğun biri müslim, diğeri gayri müslim iki kardeşi bulunsa hızanesi gayri müslim olan kardeşine aid olur.
127 – : Men lehülhazane, âkil, baliğ, emîn, hiyanetden beri, çocuğu siyanete kadir bulunmalıdır.
Binaenaleyh çocukların, mecnunların, matuhların ve sui ahlâk sahibi olub emin olmıyanların, yani : fisk ve fücur ile me’lûf olan, çocuğun ziyama meydan verecek bir halde Ötede beride dolaşıb duran kimselerin hızaneye istihkakları olamaz.
Kezalik : çocuğun hayatına veya mallarına hiyanetde bulunacak kimselerin ve çocuğu evde bırakarak dışarıda kabilelik, deilâklik, gas-salelik, mugaııniyyelik gibi işlerle mütemadiyen meşgul olan kadınların, işrete mübtelâ olmak gibi bir sebeble çocuğu yalnız bırakıb ziyama bais olacak erkeklerin hızaneye hakları olamaz. Bu takdirde çocuğun bp.şka men lehülhızanesi bulunmadığı takdirce hâkim tarafından emin, sika, munsıf bir kadının nezdine tevdi edilmesi iktiza eder Hindiyye, Bahri Raik, Dürri Muhtar.
(Malikîlere göre hızaneye istihkakın şartlar, şunlardır : Men lehülhızane; âkjl, reşid, hıffeti akilden biri, mahzunenin idaresine kadir, mahzuneyi ‘içinde hıfz edecek bir mekâne mutasarruf, dînen emîn, sarı hastalıklardan salim, gayri mahrem bir zevcin medhu-lün bihası olmakdan hâli olmalıdır.
Men lehülhızane, erkek ise yanında çocuğa bakacak zevcesi, cariyesi veya hâdimesi gibi bir kadın mevcud ve kendisi mukarenete müte-hamil olan mahzuneye nazaran mahrem bulunmalıdır.
Binaenaleyh mecnunların, mübzirlerin, hafifül’akl olanların, âciz, şeyhuhet sinnine vâsıl olub yanlarında çocuğa bakacak kimseleri bulunmayanların, müştehat olan bir çocuğu içinde tutacak mekâna rauta-tarruf olmayanların, fâsik olub müskirat kullanan veya zina île müş-tehir bulunan veya cüzam, beres gibi âhat ile musab olan kimselerin hızaneye istihkakları yokdur. Velev ki, çocukda da bu hastalık bulunsun. Çünkü ikisinin içtima ve inzimamiyle hastalığın artmasından korkulur.
Men lehülhızane, inkâr vukuunda emîn, sui ahlâkdan berî olduğunu isbat edebilmelidir.
Men lehülhızanede islâmiyyet şart değildir. Bir müslim çocuğa gayri müslim hâzm veya hâzinesinin şarab içirmesinden veya hınzır eti ye-.dirmesinden korkulursa bu, iki müslümamn nezaret ve murakabesine tevdi edilir. Kendisinden çocuk nez’ edilmez. Bu hususda kitabiyye ile mecusiyye arasında fark yokdur.
Müştehat bir çocuğun amcası oğlu, emîn olsa da hizanesine müs-tahik olmaz. Çünkü mahremi değildir. Meğer ki validesiyle teehhül etmiş olsun. Şerhi Muhtasarı Ebizziya, Elmezahibül’erbea.)
(Şafiîlere göre de hızaneye istihkakın şartlan, şunlardır: Men lehülhızane; âkil, hür, müslim, afif, emîn, ve mümeyyiz olan mahzunun beldesinde mukim, çocuğun mahremi olmayan bir erkek ile gayri mütezevvic, kendisine elem verib çocuk ile iştigale mani olacak arızalardan ve cüzam, beres gibi sirayeti melhuz hastalıklardan salim olmalıdır.
Binaenaleyh mecnunların, rakiklerin, müslim çocuklara nazaran gayri müslimlerin, namazı terk sebebiyle de olsa fâsiklerin ve herhangi bir işde hain olanların hızaneye istihkakları yokdur.
Hâzine, mahzunun mahremiyle, meselâ: amacasiyle evlense onun rızasile hakkı hızanesini muhafaza eder. Kezalik: hane işlerini tedbir edib başkaları vasitasiyle gördüren bir hâzinenin bizzat iş görmemesi de hakkı hızanesini iskat etmez. Tuhfetül’muhtac, Elmezahibül’erbea.)
(Hanbelîlere göre de hızane hususunda şu şartlar aranır:)
Men lehülhızane, âkil, hür ve müslim çocuğa nazaran müslüman olmah, âma ve zaifülbesar olmak gibi bir suretle âciz veya ebres, ec-zem bulunmamalı. Çocuğun mahremi olmayan bir erkek ile evli olmamalıdır. Aksi takdirde hakkı hızanesi sakıt olur. Rakikin, fâsikin yabancı ile evli bulunan kadının hızaneye salâhiyeti yokdur. Hızaneye mani olan hal zail olunca hızane hakkı avdet eder. Neylülmârib, Elmezahibül’erbea.) [61]
Hızane Müddeti:
128 – : Kadınlara aid hızane müddeti, çocukların erkek olub of-madıklarına göre tebeddül eder. Şöyle ki: erkek bir çocuk, kendi başına yiyib içecek, istincada bulunabilecek bir hâle gelinceye kadar hâzinesi olan kadının yanında bulunur, bu müddetden sonra velîsine iade edilir. Bu müddet, bazı zatlara göre yedi, bazı zatlara göre de sekiz veya dokuz seneden ibaretdir. Müfta bih olan, yedi senedir.
Kız çocuğuna gelince bu da validesinin veya ceddesir.in yanınau âdet görünceye ve İmam Muhammedden bir rivayete göre müştehat •oluncaya kadar bırakılır. Müfta bih olan da budur. Sair hazinelerin yanında da müştehat oluncaya kadar kalır. Müştehat olmanın mebdei dokuz yağdır. On bir yaşındaki bir kız ise her halde müştehat sayılır.. Erkek çocuklar ile kız çocukları arasındaki bu fark ise şundan neşet etmekdedir:
Erkek çocuklar, kendi işlerini kendileri yapabilecek bir cağa ayak basınca tedibe, ricalin ahlâkile tehaîlûka, ilm ve sanat tahsiline muhtaç olurlar. Bu hususları temine ise babaları, dedeleri daha ziyade muktedirdirler. “Kız çocukları ise böyle değildirler. Onlar kadınlara mahsus âdab ile tehaîlûka, ev işlerini teallüme, daha şefkatli, emîn bir nezaret altında bulunmaya muhtacdırlar. Bu cihetleri temine ise valideleri daha muktedirdirler. Şu kadar var ki, âdet görmeğe veya büîûğ çağına yaklaşmaya başlayınca babalarının, dedelerinin siyanet ve himayelerine
daha ziyade ihtiyaç görülür. Binaenaleyh bu halde onlara iadeleri icab eder.
129 – : Ana ile ceddeden başka hâzinelere gelince gerek erkek
ve gerek kız çocukları kendi başlarına yiyib içebilecekleri, elbiselerini giyebilecekleri vakte kadar onların hızanelerinde bırakıhdar. Sonra ba-balarına veya sair velîlerine iade edilirler.-Bu müddet, kızlar hakkında dokuz yaş ile, yani : müştehat devresinin mebdei ile mukayyed demek-diı^ Çünkü bu kabil hâzinelerin bu çocukları istihdama velayetleri olmadığından bunların te’diblerini hakkiyle temin edemezler, bu yüzden bir mesuliyete maruz kalmaları melhuzdur. Binaenaleyh bunları babalarına veya sair velîlerine iade etmeleri lâzım gelir.
130 – : Erkeklere aid hızane istihkakı müddetine gelince erkek çocuklar, baliğ oluncaya kadar babalarının, dedelerinin vesair velîlerinin hızanesi altında bulunurlar. Sonraki âkil, emîn, güzel idareye mâlik bulunurlarsa istedikleri yerde ikamet edebilirler. Şu kadar var ki, babalarından, dedelerinden ayrılmamaları müstahsendir.
Fakat bu erkek çocuklar, mecnun, matuh, gayri me’mun bir halde baliğ olurlarsa sebilleri tahliye edilmez. Babalarının veya sair velîlerinin yanında kalmaya mecbur tutulurlar.
131 – : Kız çocukları, hâzinelerinden alındıkları tarihden itibaren baliğe oluncaya kadar her halde babalarının veya dede, kardeş gitfi sair velîlerinin yanında bulunmaya mecburdurlar. Baliğe olunca da bakılır : eğer bikr oldukları halde me’mune, ,güzel reye mâlike iseler istedikleri yerde sakin olabilirler. Fakat bu vasıflan haiz olmayıb kendilerinden korkulacak bir halde iseler serbest bırakılmazlar. Kocaya varıncaya kadar babalarının veya sair emin velîlerinin yanında ikamete mecbur tutulurlar. Çünkü bunların ahlâk ve âdabını sıyanet ve kendilerini ecanibin enzan ihtirasından muhafaza için babalarının vesair velîlerinin himayesinde bulunmalarına ihtiyaçları vardır.
Bunlar seyyib oldukları takdirde ise babalarının, dedelerinin yanında bulunmalarına cebr ediİemez. Şu kadar var ki, bunlardan ayrılmamaları r üstahsendir. Nefisleri hakkında gayri me’mune iseler bunlar da babalarının ve dede, amca gibi sair mahrem velîlerinin yanında ikamete mecbur olurlar, sebîlleri tahliye edilmez. Bunların babaları veya sair mahrem velîleri gayri emîn, sui ahlâk ile muttasıf oldukları takdirde ise, bunlar hâkim tarafından emîn, sika kadınların yanlarına tevdi edilirler. Hindiyye, Düri Muhtar, Reddi Muhtar.
(Malikîlere göre hızane müddeti, erkek çocuklar için vilâdetleri tarihinden baliğ oluncaya kadardır. Kız çocukları için de kocaya varıb medhulün biha oluncaya kadar devam eder. Binaenaleyh bir erkek çocuğunun hızanesi validesinin yanında baliğ oluncaya kadar devam edib badehu sakıt olur. Kızların zifafları da validelerinin hanelerinde yapılır, velev ki babaları razı olmasın. Muhtasarı Ebizziya şerhi, Muhamme-dil’hırşî.
(Şafülere göre de mecburî olan hızane müddeti, çocuğun sinni temyizine kadardır. Bir çocuk, mümeyyiz bir hâle gelince babasiyle anası arasında muhayyer olur, hangisini ihtiyar ederse onun yanında kalır. Kezalik : anasiyle dedesi arasında veya sair karibleri araâında ve babasiyle ana bir kız kardeşi veya teyzesi arasında muhayyer olur, bunlardan birini ihtiyar etdikden sonra diğerini de ihtiyar edebilir. Bu ihtiyarı tekerrür de edebilir. Şayed hiç birini ihtiyar etmezse aralarında kur’a keşide edilir.
Kız çocuğu, validesini ihtiyar ederse daima onun yanında kalır. Babasını ihtiyar ederse validesini ziyaretden men edebilir. Bu (halde validesi gelib çocuğunu âdet veçhile ziyaret edebilir. Hasta olursa validesi tarafından babasının hanesinde ve razı olmazsa kendi hanesinde bakılır.
Erkek çocuk, validesini ihtiyar edince geceleri validesinin, gündüzleri de babasının yanında ikamet eder. Tâ ki talim ve terbiyesine babası bakabilsin. Eîmuğnî, Elmezahibül’erbea.)
(Hanbelîlere gelince bunlara göre erkek ve kız çocukları için hızane müddeti, yedi senedir. Yedi yaşma baliğ olan bir erkek çocuk, ana-siyle babasının ittifakları halinde bunlardan herhangi birinin yanında kalabilir. Münazaaları takdirinde ise bu çocuk muhayyer olur. Şu kadar var ki, çocuğun bu ihtiyarı, kendisinin serbest bırakılarak terbiyesine müsamaha gösterileceğine mebnî olmamalıdır. Bu ihtiyarın böyle bir rağbete müstenid olduğu anlaşılırsa buna bakılmaz, çocuk eslâh olanın yanında kalmaya mecbur olur.
Erkek bir çocuk, babasını ihtiyar edince gece ve gündüz onun yanında kalır, anası gelib kendisini ziyaret etmekden men edilemez. Hasta olunca da validesi hanesinde ,bakmaya daha haklı olur.
Fakat bir erkek çocuk, anasını ihtiyar ederse geceleri onun yanında, gündüzleri de babasının yanında bulunur. Tâ ki babası ona sınaat ve kitabet tâlim etsin, tedibine kıyam edebilsin.
Çocuk, bu ihtiyarım tebdil ve tekrar edebilir. Hiç birini ihtiyar ed-mesşe veya her ikisini de ihtiyar ederse aralarında kur’a atılır. Bilâhare birini ihtiyar ederse ona red edilir.
Kız çocuğuna gelince, bunun yedi yaşma yetişdikden sonra bulûğ ve zifaf zamanına kadar babasının yanında bulunması lâzım gelir. Velev ki, validesi teberrüan hızanesini deruhde etsin. Çünkü hızaneden garez, hıfzdır, buna da babası daha muktedirdir.
Bir kız çocuğu, babasının yanında bulununca gece ve gündüz kendisiyle beraber kalır. Validesi gelib ziyaret etmekden men edilemez.
Kezalik: bir kız çocuğu validesinin yanında olunca gece ve gündüz onunla beraber bulunur, babası gelib ziyaret etmekden men olunamaz.
Babasının hanesinde hasta olan bir kız çocuğu, validesi tarafından bu hanede bakılır. Elverir ki, aralarında zevciyyet kaim değilse halvet vuku bulmasın.
Muhayyer olan bir çocuğun babası, gaib veya hızaneye gayri ehl bulunursa bu muhayyerliği asabası ile validesi arasında carî olur. Validesi mevcut olmadığı tadirde de ceddesi validesi makamında bulunur. Elmuğnt, Elmezahibül’erbea.
(Zahiriyyeye göre de, âkil olarak baliğ olan erkek ve kız çocukları nefislerine mâlik olub istedikleri yerde ikamet edebilirler. Fakat işret kullanmak, yabancılar ile ihtilâl ederek perde beyrûn bir halde bulunmak gibi ma’siyyetlere düşmekden emin bulunmazlarsa babaları veya sair asabeden velîleri veya hâkim veya komşuları bunları men ederek kendilerine nezaret edebilecekleri bir yerde ikamet etdirebilirler.
Bir erkek veya kız çocuğunun hizmetine anası veya babası muhtaç bulunursa bu çocuklar başka bir yere çıkıb gidemezler. Gerek raü-teehhil bulunsunlar ve gerek bulunmasınlar. Ana İle babanın hakları, zevç ile zevcenin haklarından daha vacibdir. Ebeveynin hakları tazyi’ edilemez. Elmuhallâ.) [62]
Hızanenîn Mekanı:
132 -: Hizanenin mekânı, esasen zevç ile zevcenin ikamet etmek-de bulundukları mahaldir. Binaenaleyh zevciyyet kaim oldukça çocukları kendi yanlarında bulunur.
133 – : Bir kimse, çocuğunu alıb başka bir yere götürmek istese hazinesi buna mani olabilir. Bu hâzine, çocuğun gerek validesi olsun ve gerek olmasın. Çünkü aksi takdirde hâzinenin hakkına tecavüz edilmiş olur. Fakat hâzinesinin yabancı bir kocaya varması gibi bir sebeble babasına intikâl eden çocuğu, hâzinesinin bu hakkı avdet edinceye kadar babası başka bir yere götürebilir.
134 -: Boşanmış veya kocası ölmüş olan bir hâzine, iddeti içinde Çocuğu babasının veya sair velîsinin izni olmadıkça başka bir beldeye alıb götüremez. İddeti nihayet bulunca da bakılır: eğer çocuğu götüreceği belde, kendisinin vatanı olub nikâhlarının evvelce akd edilmiş olduğu bir mahal ise buna mümaneat olunamaz. Fakat vatanı olmayan veya vatanı olduğu halde nikâhı orada akd edilmemiş bulunan bir mahal ise mümaneat olunabilir.
Meselâ: iddeti bitmiş olan bu mutallâka, esasen Edirneli olduğu
halde” nikâhı Bursa’da akd edilmiş ye ahiren İstanbul’da ikamet etmek de bulunmuş ise çocuğunu İstanbuldan alıb Edirneye veya Bursaya götürmeğe salahiyetli olamaz. Şu kadar var ki, çocuğun bulunduğu belde ile nakl edilmesi istenilen belde arasındaki mesafe, babasmm bir gun içinde giderek çocuğu görmesine v» daha gece olmadan menziline dönmesine mani olmıyacak kadar yakın ise buraya nakline mümaneat olunamaz.
Fakat zahir olan bir kavle göre müteveffa anha hakkında hâkimin içtihadına müracat edilir. Hâkim, maslahata muvafık görürse nakle müsaade eder ve illâ etmez.
135 – : Köyler hakkındaki hüküm de beldeler hakkındaki hüküm gibidir. Şu kadar var ki, bir ihâzıne, kendi yurdu olub nikâhının akd edilmiş bulunduğu bir ıköyden başka köylere gocuğunu nakl. edemez. Velev ki o köy, bulundukları beldeye yakın olsun. Çünkü çocuk, köyde ,ahîâk ve terbiye itibariyle mutazarrır olabilir.
136 – : Bir müslimin veya zimmînin menkûhesi, çocuğunu alıb bir darı harbe nakl edemez. Velev ki kendisinin vatanı olub nikâhları orada akd edilmiş olsun. Fakat zevç ile zevce, müste’min oldukları takdirde bu nakl caizdir.
137 – : Anadan başka hâzineler, çocuğu babasının veya sair erkek men lehülhızanesinin izni olmaksızın hiç bir yere nakl edemezler. Velev ki nakl etmek istedikleri yer, kendilerinin vatanları ve nikâhlarının akd edilmiş olduğu bir mahal olsun. Çünkü çocuğun babas^yle . bunların arasında akd yokdur ki, orada ikametlerine razı olduğu farz edilsin.
138 – : Baba veya sairvelîler, hızanesi nihayet bulmuş olan çocuğu alıb başka bir beldeye nakl edebilir.
139 – : Hızanesi hitam bulan çocuğu validesine göndermeğe babası veya sair velîsi icbar edilemez. Validesi istediği zaman gidib çocuğu görebilir. Kendisi de bundan men edilemez.
140 – : Bir kimse, zevcesiyle ikamet etdikleri beldede doğmuş olan çocuğunu daha çocuk iken alıb başka bir beldeye götürdükten sonra zevcesini boşasa bakılır : Eğer çocuğu validesinin izniyle alıb götürmüş ise bunu validesine iade etmeğe mecbur olmaz. Validesi isterse gidib bihakkilhazane alabilir. Fakat validesinin rızası olmaksızın ahb götürmüş ise indettaleb validesine getirib vermeğe mecbur olur.
141 – : Bir kimse, zevcesini çocuğu ile beraber ikamet etdikleri beldeden başka bir beldeye nakl edib de orada zevcesini boşasa çocuğu validesine vermeğe mecbur olur. Hindiyye, Bedayi, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.
“Malikîlere göre hazîne, çocuğu babasının veya sair velîsinin bulunmadığı bir belaeye ikamet ve tavattun etmek üzere alıb götüremez. Meğer ki, götüreceği mahallin mesafesi yirmi dört fersahdan az olsun, o halde hazanesi sakıt olmaz.
Kezalik: hâzine, çocuğu mücerred ticaret ve tenezzüh gibi bir mak-sadla sukut etmez. Maahaza böyle bir nakil İçin hem yolda, hem de gidilecek mahalde emniyet bulunması şartdir.
Velîlere gelince hür bir baba veya sair bir velî, ikamet ve tavattun için en az yirmi dört fersah uzak bulunan bir mahalle intikâl ederse çocuğu hâzinesinden alabilir. Velev ki çocuk daha pek küçük olsun. Elverir ki hâzinesinden başkasının memesini de kabul eder bulunsun. Bu -halde hâzinenin hakkı sakıt olur. Meğer ki o da beraber bu intikale razı olsun. O takdirde hızanesi sakıt olmaz.
Kezalik: velî, ticaret için veya başka bir hacet için başka bir beldeye intikâl ederse veya tavattun için gitdiği mahal yirmi dört fersahdan yakın bulunursa hâzinenin hakkı sakıt olmaz. Binaenaleyh çocuk elinden alınamaz.
Velî, yapılacak seferin tavattun maksadına müstenid olmadığına dair hâzineyi istihlâf edebilir. Hâzine de yapılacak seferin bir seferi ikamet olub bir seferi ticaret ve saire olmadığına dair velîye yemîn verdi-rebilir. Muhtasarı Ebizziya şerhi, Elmezahibül’erbea.)
(Şafiîlere göre, hâzine veya velî bir hacet veya ticaret için sefere çıkarsa avdet edinceye kadar çocuk, makim olanın elinde kalır. Çocuk, mümeyyiz ise muhayyerdir, dilediğinin yanında kalır. Fakat ikamet ve tevattun için sefere çıkarsa çocuk, asabadan olan karibine tâbi olur. Bu karib, gerek müsafir ve gerek mukim olsun, eîverir ki hâzinenin bulunduğu beldede çocuğun asabasından başka mukim biri bulunmasın, bulunursa çocuk, yine bu mukim ile müsafirden birinin yanında kalmak hususunda muhayyer olur.
Meselâ: çocuğun babası, hâzinesi olan anasının beldesinden başka bir beldeye tevattun için intikâl edib de dedesi, hâzinenin bulunduğu yerdemukim bulunsa çocuğu babası ahb götüremez. Meğer ki çocuk, mümeyyiz olub da babasını ihtiyar etsin. Dede ile kardeş, kardeş ile amca hakkında da hüküm böyledir.
Maahaza çocuğun alınıb götürülebilmesi için hem yolda, hem de götürülecek mahalde emniyet bulunmak şartdır. Emniyet bulunmazsa hızanesine mukim olan validesi daha haklı olur. Mezahibi Erbea, Tunfe.)
(Hanbelîlere gelince bunlara göre ana ile babadan biri, muvakkat bir hacet için sefere çıkacak olsa, çocuk mukim olanın yanında kalır. Fakat başka bir beldeye ikamet için azimet ederse bakılır: Eğer yol veya gidilecek belde korkunç ise, mukim olan baba veya ananın hızanesi evlâ olur. Gidilecek yolda ve beldede emniyet mevcudu olduğu takdirde ise hızaneye ehak olan, babadır. Gerek mukim olan o olsun ve gerek olmasın. Meğer ki iki belde arasında bir günde gidib gelmek kabil olacak derecede bulunsun. O halde validenin hızane hakkı mahfuz kalmış olur.
Ana baba, ayni beldeye intikal edecekleri takdirde ve validenin hızanesi hâli üzere kalır. Diğer hızane sahihleri hakkında da hüküm böyledir.
Kezalik: çocuğuL babası, hâzinesini mutazarrır ed-ib çocuğunu alinden almak maksadiyle başka beldeye intikâl etdiği takdirde de hâ?yıe-nin hakkı sakıt olmaz. Elmuğnî, Elmezahibül’erbea.) [63]
Hızane İçin Ücretîn Lüzum Ve Ademi Lüzumu :
142 – : Bir çocuğun hâzinesi, validesi olub babasının zevcesi veya ric’iyyen rau’teddesi ise hızane için ücrete müstahik olmaz. Çünkü bu halde zevciyyet nafakası devam eder ve kadın çocuğuna bakmaya di-yaneten mecbur bulunur. Amma bainen mutallâkası ise bir rivayete göre ücrete müstahik olmazsa da diğer bir rivayete göre müstahik olur. Gerek iddeti nihayet bulmuş olsun ve gerek olmasın. Çünkü bu talâk ile zevciyyet tamamen zail olmuş demekdir.
143 – : Bir çocuğun validesinden başka men lehülhazanesj, hızane ücretine müstahik olur. Bu ücret, çocuğun malı var ise ondan, yok ise babasının veya sair men aleyhi nnef ek asının mâlinden verilir. Bu ücret, çocuğun nafakasile reza ücretinden başkadır.
144 – : Hâzinenin meskeni var İse çocuk için ayrıca mesken ücreti takdir edilmez. Fakat hâzinenin meskeni yok ise çocuğun mâlinden ve mu’sir ise babasının veya sair men aleyhinnefek asının mâlinden mesken ücreti de takdir olunur. Çocuk hadime muhtaç ise bunu da babasının tedarük etmesi lâzım gelir.
145 – : Çocuğun malî olmadığı gibi babası da fakir olub validesi çocuğu nreccanen terbiyeden imtina etmekle kendisinden sonra gelen mehariminden biri, meselâ amme – halası, meccanen hıfz ve terbiyesini deruhde- eylese çocuk bu müteberriaya meccanen verilir.
Fakat öyle bir müteberri bulunmadığı takdirde çocuğun imsak ve terbiyesine anası mecbur olub ücreti babasının zimmetine borç olarak terettüb eder.
146 – : Çocuğun mâli bulunub da babası fakir olduğu takdirde yabancı bir müteberriaya verilmesi lâzım gelmez. Belki çocuk, kendi mâlinden ecri mislile hâzinesine verilir.
147 – : Çocuğun mâli olmayıb babası zengin olduğu suretde validesi, gerek yabancı ve gerek mehariminden olan müteberriaya tercih olunur. Kendisine icab eden hızane ücreti verilfr. Çünkü çocuk hakkında validesi daha şefkatli, daha faidelidîr.
148 -: Çocuk da, babası da zengin olsa veya babası fakir olduğu halde çocuk zengin bulunsa bu halde mehariminden olan müteberria, Ueselâ halası tercih olunarak çocuk kendisine meccahen verilir. Çünkü bu takdirlerde hızane ücreti yalnız çocuğun mâlinden verilecekdif. Bu
mâli sıyanet ise lâzımdır.
Müteberr-iaya verilen çocuğu validesi ara sıra gidib jörebilir.
149 – : Bir hâzine, çocuğun hızane hususundaki hakkını ibtal edemez.
Binaenaleyh bir kadm, çocuğunu’ kocasının yanında bırakmak şar-tiyle muhaleada bulunsa hulû’ sahih, bu şart ise bâtıl olur. Bü halde çocuğun başka hâzinesi bulunmadığı takdirde onu kabule mecbur tutulur. Fakat bir hâzine, kendi hakkını ibtâl etdiği, çocuğu da onun dûnûnde-ki hazine kabul eylediği takdirde cebre lüzum-kalmaz. Hindiyye, Bezza-ziyye, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.)
« (Mâlikîlere göre men lehülhazane için ücret lâzım gejmez. Bu, gerek valide olsun ve gerek olmasın. Şu kadar var ki bir ana, fakir ise çocuğundan hızane namına değil, nafaka olarak bir şey alabilir. Mah-zune gelince buna da fakir ise babası tarafından nafak verilir, hâzinesi bu nafakayı alıb çocuğa sarf eder. Çocuğu yemek için’vakıt vakit babasının hanesine götürmesi lâzım gelmez. Maahaza hazma fakir ise sük-nası çocuğun babası tarafından temin edilir.
(Şafiîlere göre men lehülhazane, her halde ücrete müstahik olur. Bu ücret, reza ücretinden başkadır. Binaenaleyh bir çocuğun mürziasi, validesi olub ücret taleb ederse bu ücret, mevcut ise çocuğun mâlinden, mevcud değilse babasının veya sair men aleyhinnefekasının mâlinden verilmek lâzım gelir. Bu ücret, hâzinenin hâline göre takdir edilir.)
(Kanbelî fukahasma göre de hâzineler, her halde hızane ücretine müstahik olurlar. Bir çocuğun hızanesine validesi, muteber rie. olanlardan ehakdır. Şu kadar var ki bir valide hızaneyi kabule cebr olunmaz. Maama-fih bu hakkı iskat etdikden sonra tekrar taleb edebilir.
Bir kadın, bir çocuğun reza ve Lızanesi için isticar edilse bunlar bir akd ile lâzım gelir. Akdde yalnız reza zikr edilse buna tebean hızane de lâzım olur. Fakat yalnız hızane için isticar edilse buna tebean reza !âzım gelmez. Elmuğnî, Elmezahibül’erbea.) [64]
Hızane Ve Çocuk Hakkındaki İhtilâflar, Dâvalar
150 – : Hızane hakkı, iki tarafın tesadükîle sabit olacağı gibi bey-yine ile de sabit olur.
151 – Bir kadın, bir erkeğe hitaben yanında bulunan bir çocuk hakkında “bu, benim kızımdan doğmuş oğlundur, anası ölmüşdür, hı-zanesi sebebiyle yanımdadır, nafakasını bana ver” diye dâva, erkek de “evet., doğrusun, fakat bunun anası ber hayat olub hanemde mukimdir, çocuğu bana ver” diye İddiada bulunsa bu müdafaası, hâkimin huzurunda tebarüz edib validesi çocuğu almaya kıyam etmedikçe çocuk alın-ıb o ertkeğe verilmez.
152 – : Bir kimse, çocuğunun ceddesi müvecehesinde ihzar etdiği bir kadına işaretle “bu kadın, senin kızındır, bu çocuk da bu kadından doğmuş oğlumdur” diye dâva, cedde ise “bu kadın benim kızım değildir. Bu çocuğun anası olub benim kızım bulunan kadın vefat et-mişdir” diye İddia eylese söz, o kimse ile o kadının olub çocuk kendilerine verilir. Çünkü onların arasında bu tesadük İle zevciyyet kaim bulunmuş olur.
153 – : Bir kimse, zevcesi muvacehesinde “bu çocuk benim oğlumdur, sened mütevellid ohnayıb başka zevcemden doğmuşdur” diye dâva, zevcesi de “hayır bu, benim oğlumdur, babası sen değilsin” iddia eylese, o çocuğun – hilafı beyyine ile sabit olmadıkça – her ikisinin de çocuğu olduğuna hükm edilir.
154 – : Bir kadın, bir erkek muvacehesinde “bu yanımda bulunan çocuk, benim ölmüş kızımdan doğmuş oğlundur” diye bilâ beyyine dâva, o erkek de “hayır bu, başka zevcemden mütevellid oğlumdur” diye iddia eylese söz, bu erkeğin olur. Çocuk o kadından alınarak bu erkeğe teslim edilir. Çünkü bu erkek, o kadının hızane hakkını münkir bulunmuş olur.
155 – : Bir çocuğun babası, mutallâkası olan zevcesinin başkasile evlenmiş olduğunu bil’iddia çocuğu almak istediği halde bu kadın, bunu inkâr eylese söz, kendisinin olur.
Kezalik: Bir kadın, zevci tayin etmeksizin evlenmiş ise de bilâhare ondan da boşanmış bulunduğunu dermeyan etse yine söz, kendisinin olur,. Lâik olan, her iki takdirde de istihlâf edilebilmesidir.Fakat muayyen bir şahısdan boşanmış olduğunu ifade ederse sözü kabul olunmaz. Çünkü bu takdirde o şahsın tasdikına ihtiyaç vardır. Hindiyye, Bedayi, Dürrı Muhtar, Reddi Muhtar.
Beşinci Kitabın Sonu[65]
ALTINCI KİTAB
NAFAKALARA MÜTEALLİK HÜKÜMLERİ MUHTEVİ OLUB İKİ BÖLÜME AYRILMIŞDIR.
(BİRİNCİ BÖLÜM
NAFAKAYA AİD ISTILAHLAR VE UMUMt ZABITALAR İLE
ZEVCİYYET NAFAKASINA AİDDİR
İÇİNDEKİLER : Nafakaya aîd ıstılahlar. Nafakaya müteallik ban umumi zabıtalar. Zeveiyyet nafakası. Zevciyyet nafakasına İstihkakın şartları. Zevciyyet nafakasının birrıza veya bil’kaza takdiri. Zevciyyet nafakası vermekden zevcin hali aczi. Gaib zevçler üzenine takdir edilecek nafakalar. Zevcin iflâsı ve nafakadan dolayı hapsi. Nafakaya aid kefaletler. Nafakadan ibra Ve sulh. Zevciyyet nafakasının sukutunu icab eden haller. Nüşuz sayihb sayılmayan haller. Zevce&erin hadimlerine aid nafakalar. Nafakaya müteallik zevceynin ihtilâfları. İddet nafakasına müteallik meşaleler. [66]
Nafakaya Aid Istılahlar :
1 – : (Nafaka) : Lûgatde çıkmak, gitmek, sarf etmek mânâlarım ifade eder. Ve bir insanın ıyaline sarf ve infak etdiği şeye denir. F\kıh ıstılahmca : taam, kisve, sükna ile bunlara tâbi olan şeylerden ibaret-dir. Örfen yalnız taama ıtlak olunur. Bu itibar iledir ki, diğerleri nafaka üzerine atf olunarak : nafaka, kisve ve sükna denilir. Cem’i nefakat ve nifakGır. Nafaka tabiri sadaka yerinde de kullanılır.
2 – : (înfak) : Nafaka vermek, bir mâli bir mahalle sarf etmek demekdir.
4 – : (Men aleyhinnafaka) : Nafaka vermesi icab eden kimsedir ki, buna «münfik» de denir.
5 – : (Nafakai marziyye) : Nafaka alacak kimse ile nafaka verecek kimsenin aralarında birrıza tayin etdikleri nafakadır. Böyle, bitte-razî nafaka tayinine «rızaen takdir» denir.
6 – : (Nafakai makziyye) : Nafakaya müstahik olan şahsın mü-raceati üzerine hâkim tarafından tayin olunan nafakdir. Bu suretle nafaka tayin edilmesine «kazaen takdir» denilir.
(Men lehünnefaka) : Nafaka almaya müstahik olan kimse-
7 – : (Kadri maruf nafaka) : taktirin fevkinde, israfın dününde bulunan nafakadır ki, herkesin hâline göre mutedil bir halde takdir
olunur.
8 – : (Cinsi nafaka) : Nükud ile et, etmek, un, yağ ve melbusat gibi şeylerdir. Sair uruz, akar, hayvanat, esası beyt = hane eşyası ise nafaka cinsinden olmayan mallardandır.
9 – : (Kisve) : Libas, giyilecek gey demektir.
10 – : (Sükna) ; İkametgâh, yani : menzil, hane, oda gibi içinde oturulacak mahaldir. Böyle bir mahalde oturtmağa da «iskân» denir.
11 – : (Sahibi maide) : Hanesindeki taamından men lehünnefaka-sınin kifayet mikdan tenavülü mümkün olan kimsedir.
12 – : (Yesar) : Yüsürden me’tiuz olub istiğna, zenginlik demekdir. Sahibine «musir» denir.
13 – : (î’sar) : Usurden alınmış olub iftikar, fakirlik demekdir. Sahibine «mu’sir» denilir.
14 – : (Hâmil) : Gebe olan kadındır. Gebe olmayan kadına da «hâil» denir.
15 – : (Tebvie) : Cariyenin efendisi veya efendisinin ehl.ve ıyali tarafından istihdam edilmeyib kocasına hanesinde teslim edilmesi demekdir.
16 – : (Nâşize) : Kocasının hanesinden izni olmaksızın çıkıb kendisini kocasından haksız yere men eden kadındır. Bu çıkış, hakikaten olabileceği gibi hükmen de olabilir.
17 – : (Istimta) : Faidelenmek, istifraş etmek mânâsında müstameldir.
18 – : (Karabet) : Yakınlık, hısımlık demekdir. îki kısma ayrılır: Biri «karabeti vilâdet» dir ki, usul ile füru’ arasındaki karabetdir. Diğeri «karabeti gayri vilâdet» dir ki, sair akriba arasındaki karabetdir. Karabeti gayri vilâdet de iki türlüdür. Biri «karabeti muharrime» dir ki, nikâhı tahrim eden karahetdir. Kardeşlerin, amcaların, dayıların karabetleri gibi.. Diğeri «karabeti gayri muharrime» dir ki, nikâhı haram kılmayan karabetdir. Amca, hala, dayı, teyze çocukları arasındaki karabetler gibi.
19 – : (Havas!) : Usul ve füru takımından olmayan akriba demekdir. Kardeşler, amcalar, dayılar ve sair karibler gibi. Babalar, dedeler, analar, nineler ise usuldendir. Oğullar, kızlar, torunlarda fürudan ibaretdir.
20 – : (Şakık) : Liebeveyn, yani, ana baba bir demektir. Ana baba dir erkek kardeşe «ehi şakik», ana baba bir kız kardeşe «uhti şakika» liebeveyn amcaya da «ammi şakık» denilir. [67]
Nafakaya Müteallik Bazı Umumî Zabıtlar
21 – : Nafakalar, hükmen birer vecîbedir. Nafakaların sebebleri ise zevciyyet, karbet, mülkden ibaretdir. Bu vecîbenin hikmeti teşriiy-yesi de teavün ve tenasure hukukî bir mahiyet vermek, aralarında birer hususî alâka bulunan bir kısım kimselerin ihtiyaçlarını tatmin etmek, içtimaî hayatın bekasına hizmetde bulunmak gibi şeylerdir.
22 – : Kadınların nafakaları kocalarına lâzım gelir. Kadınlar, gerek mu’sir ve gerek musir olsunlar.
23 – : Zevceler ile çocuk bulunan evlâdın nafakaya istihkakları için men aleyhinnefakanın yesâri şart değildir. Bu nafakayı tedarük etmesi lâzım gelir. Tedarük edemezse zimmetine teallûk etmek üzere isti-dane tarikiyle bu nafaka temin edilir.
Sair kimselerin nafakaları ise men aleyhi nnef ak anın yesârile meş-rutdur. Bu yesârdan maksad, yesâri fıtiradır. Yani : sadaka almasını haram kılacak mikdardır ki, havayici asliyyeden başka en az iki yüz dirhem gümüş tutarı bir maldır. Velev ki namı olmasın.
24 – : Erkek evlâdın nafakaya istihkakı için fakir, hur, gayri baliğ olması şartdır.
Binaenaleyh musir veya kesbe mani arızalardan hâli olarak baliğ veya başkasının kölesi olan evlâd, nafakaya müstahik olmaz. Şu kadar var ki, nafi ulum tahsiline ikdam eden erkek evlâd, baliğ olsa da fakir olunca nafakası babasına vacib olur. Babası onu tahsilden men edemez. Elverir ki rüşd sahibi olsun.
Kız evlâde gelince bunların da fakir ve hür olmaları şarttır. Bunlar da bulûğ ve kesbe istidad şart değildir. Binaenaleyh baliğe olsalar da kesbe icbar edilemezler.
25 – : Usulün nafakaya istihkakları için mu’sir olmaları şartdır. Kesbe kadir olmaları şart değildir.
Bir kimse, anasile babasından yalnız birinin nafakasını temine kadir olsa anasının nafakası takdim olunur.
26 – : Zevil’erhamın nafakaya istihkakı için kadın iseler fakire bulunmaları, erkek iseler hem fakir, hem de sagîr bulunmaları şarttır.
Binaenaleyh zevil’erhamdan kesbe kadir olan baliğ erkekler nafakaya müstahik olmazlar. Meğer ki rüşd sahibi olub ulutni nafia tah-silile meşgul olsunlar.
Kezalik : Zevatül’erhamdan olub zengin bulunan veya muallime-Hk, kabilelik gibi bir mesleğe, bir sanate sâlik veya sair bir suretle kazanca kadir olan bir kadın da nafakaya müstahik olmaz.
27 – : Zevcelerin, babalar ile anaların nafakaları takdir olunmasa
da Iâ2im gelir. Fakat bunlardan başka kimselerin nafakaları bırrıza ve-. ya bilkaza takdir olunmadıkça lâzım gelmez. Binaenaleyh bunlar, men aleyhinefakanm mâlinden bir şey bizzat alamazlar.
28 – : Zevcelerin nafakaları farzı ve takdir edilince borç mahiyetini alır. Bilfiil istidane = borç alma lâzım değildir. Başkalarının nafakaları ise mücerred farz ve takdir edilmekle borç olmaz. Bunlar da bilfi’l istidane şartdır.
29 – : Zevcelerden başkalarının mukadder nafakaları, tahsil edil-meklsizin bir ay geçse sakıt olur. Fakat bir aydan az bir müddet geçmekle sakıt olmaz.
Meselâ : bir kimse, kendisi için takdir etdirmiş olduğu ayhk bir nafakayı oğlundan bir ay almamış bulunsa bu aya mahsus nafaka sakıt olur, artık bunu isteyib alamaz.
30 – : İhtilâfı dîn, zevce ile usul ve füruun nafakalarına mani olmazsa da sair akribanm nafakaya istihkaklarına manidir. Bu ihtilâf, yalnız müslümanlar ile gayri müslimler arasında muteberdir. Firakı,is-lâmiyye arasında ihtilâfı din mevcud olmadığı gibi sair edyan erbabı’ arasında da bu ihtilâf nazara alınmaz,
31 – : İhtilâfı dâr ve inkıtaı ismet, nafakaya manidir. Binaenaleyh dari islâmda foulunan zimmîler ile ecnebî tabiiyetini haiz olan sair gayri müslimler arasında nafaka mükellefiyeti carî değildir.
Kezalik : dari İslama müslim olarak gelen bir ecnebî için de dari harbde kalan zevcesfnin nafakai iddetini vermek lâzım gelmez.
32 – : Havaici asliyye ve zaruriyyeden olan şeylerin mevcudiy-yeti, yani : mesken, lüzumlu ev eşyası, kışlık ve yazlık elbise, lüzumlu silâh ve kitab, bir aylık veya bir senelik erzak gibi maişet icablarındarv, olan şeylerin bulunması, bir yesâr, bir’ zenginlik teşkil «tmez. Binaenaleyh bunlara mâlik olan bir kimse de nafakaya müatahik olabilir. Ha-vaici asliyyeden fazla şeyler ise yesârdan sayılır, gınayı müstelzim olur. Velev ki nafaka cinsinden bulunmasın. Bu halde bunlara mâlik olanlar men lehünnefaka olamazlar. Bundan zevceler müstesnadır.
33 – : Hâkimin nafakayı farz ve takdir etmesi, müstakar değildir, hal ve zamanın icabına göre mikdarı tezyid veya tenzil edilebilir.
34 – : Hâkim, nafakayı esnafen takdir ile nükud olarak takdir hususunda muhayyerdir; Nafakanın esnafından maksad; ekmek, un, su, tuz, odun, yag, mum, sabun, tarak gibi maişet için lâzım gelen ve âdet icablarından bulunan şeylerden ve elbise ile meskenden ibaretdir.
35 – : Hâkim, nafakaları nafaka verecek kimseye kolaylığı mucib Olacak veçhile farz ve takdir eder. Meselâ : nafakayı men aleyhinna-falta; gündelik ile çalışanlardan ise günlük, haftalık ile çalışanlardan ise haftalık, tüccardan ise aylık, ekincilerden ise senelik olarak farz ve takdir eder.
36 – : Hâkim fcüyükler için her altı ayda bir, çocuklar için de her dört ayda bir kat elbise takdir eder.
37 – : İlet* lehünnefakanın hakkı, men aîeyhinnefakamn hacr edilmesiyle salcıt olmaz. Binaenaleyh müflis bir medyunun mahcuriyeti müddetinde dahi zevcesinin vesair kariblerinin nafakaları mâlinden temin edilir.
38 – : Nafakalar, min vechin sıladır, atiyyedir. Binaenaleyh men lehünnefakanın muaccelen – peşin olarak almış olduğu nafakanın ba-kiyyesi, vefatı halinde terikesinden istirdad edilemez.
39 – : Bir kimse, herhangi şahsm infakına mecbur ise o şahsın vefatından teçhiz ve tekfinini ihzara da mecbur olur. Hidaye, Hindiyya, Bedayi, Dürri Muhtar, Reddi Muhtar. [68]
Zevcîyyet Nafakası :
40 – : Zevcenin taam, kisve, meskenden ibaret olan nafakası, âti-yen beyan olunacak şerait dahilinde yalnız zevcine aiddir. Başkası,bu nafakayı vermeğe teşrik edilemez. Velev .ki zevç, fakir veya gaib olsun zevce de ister fakir ve ister ganî bulunsun ve gerek medhulün biha olsun ve gerek olmasın. Kezalik : gerek müslime ve gerek kitabiyye olsun Çünkü, nafaka, zevcin hanesinde ve itaati dairesinde zevcei;in nefsini habs etmesine mukabildir. Ve nafakanın kifaye mikdarı da olması şer’an muktezîdir. Bu husüsda ise bu zevceler arasında fark yokdur.
41 – : Gayri müsiim milletler arasında kendi dinlerine muvafık olarak akd edilen nikâhlar üzerine de zevciyyet nafakası lâzım gelir. Velev ki, nikâhları şahidsiz olarak akd edilmiş olsun. Hattâ islâm tebea-smdan bir gayri müsiim, mensub olduğu dînin müsaadesin? binaen me hariminden bir kadınla evlenib de bu kadın islâm mahkemesi müraenat-le nafaka istese, hâkim tarafından nafaka takdir edilir. Haniyye.
42 – : Dari islâmda müste’min olarak bulunan bir r^ayri müsîim,
islâm tâbiiyyetini haiz bir gayri müsümeyi tezevvüc etse, nafakası üzs-rine lâzım gelir. Hattâ tekarrübden sonra talâk vuku bulsa iddet nafakası dahi icab eder. Mebsut.
43 – : Zevce, nafakasını ya temkin veya temlik suretiyle istifa eder. Şöyle ki : Zevç, maide sahibi bulunursa zevcesi ondan kifayet mikdarı tenavül eder ve Kisvesi cinsinden kocasının mâlına desteres olunca izni olsun olmasın kisvesini ondan istifa eyler, bu halde zevce başkaca nafaka takdirini taleb edemez.
Fakat zevç, sahibi madde olmadığı, zevce de onunla beraber bir-likde yemeğe razı bulunmadığı takdirde onun talebi üzerine kadri maruf nafakası hâkim tarafından takdir olunur ve ledelhace born olmasına müsaade edilir.
Zevç, “maide sahibi ohuaikla beraber zevcesine eza ve cefa etdiği ve kendisini infakdan imtina eylediği takdirde de hüküm böyledir. Bahri Raik, Mecmaül’enhür.
44 – : Zevce nafakasının taamca esnafı : ekmek veya un, tuz, yağ, mum, sabun, odun ve yıkanmak, çamaşır yıkamak, abdest almak için su ve saire gibi maişet için lâzım gelen şeylerdir.
Zevce kisvesinin esnafı da çarşaf, entari, don, gömlek, baş örtüsü, müstakil yatak gibi şeylerdir. Hanenin döşemesiyle sair levazım ve edevatı da nafakadan sayılır.
Fakat kahve, tütün, yemiş gibi havaici aslryyeden olmayan şeyler ve kına, sürme gibi tezyinata müteallik bulunan* şeyler ve tabib ücreti, edviye bedeli gibi* şeyler nafakadan sayılmadığından bunları verib ver-ımemekde zevç, muhtardır. Hindiyye, Dürri Muhtar.
45 – : Taam gibi elbise hususunda da zaman, mekân, âdâtı câriye ve zevç ile zevcenin halleri nazarı itibare alınır. Her altı ayda mevsimlerin tebdiîile ihtiyaç teceddiid edeceğinden zevce için birer kat kiş-lık ve yazlık libas veya bunların, takdir olunarak kıymetleri verilir. Maa-mafih kisveye bedel birruza nükud takdir olunarak o yolda hüküm lâhik olsa da bilâhare zevce, bundan rücu ederek aynen kisvesini isteyebilir.
46 – : Nafaka* namına verilen kisve, diğerinin verileceği vakit hulul etmeden fersude olsa bakılır : eğer mutad üzere kullanıldı&ı halde fersude olmuş ise başkasını vermek lâzım gelir. Amma mutad hilâfına istimalden*dolayı fersude olmuş ise vakti gelmedikçe başkasını vermek icab etmez. Nitekim zavi olduğu veya çalındığı takdirde de hüküm böyledir. Hindiyye, Dürri Muhtar.
47 – : Nafaka için verilen kisve, müddetden sonra baki kaîdık-da bakılır : Eğer ber mutad giyildiği halde fersude olmams ise başkasını vermek lâzım gelmez. Amma hiç giyilmemiş veva ehvanen giyilmiş olmasından dolayı fersude olmamış ise vakti hululünden başkasını vermek icab eder.
48 – : Zevcenin kendi mâlinden elbisesini, mefruşatı vesair leva zimi tamamen mevcud bulunsa dahi bunları kullanmayıb başkasını* ihzar etmesini zevcinden isteyebilir. Yoksa bunların mevcudiyetine meb-ni zevç, bu kabil nafakayı vermekden vareste olamaz. Çünkü zevce, zengin olsa danafakası zevcine aiddir. Dürri Muhtar, Reddi Muhtar.
49 – : Süknaya gelince bu da zevç ile zevcenin halleriJe mutena-sib ve mârufa muvafık suretde tedarük edilir. Şöyle ki : şerefli, zengin bir zevce için müstakil bir hane tahsisi lâzım gelir. Orta halli bir zevce için de meraifikile, yani : matbah ve halâsiyle beraber müstakil, kilitli bir oda tahsis edilir. Fakir bir zevce için de matbahı ile halâsı müşterek kilidli bir oda, meskeni şer’î olabilir.
50 – : Zevcenin meskeni, canı ve malı hakkında emîn, içinde ko-çasiyle istimtaa kadir olabileceği bir halde bulunmalıdır.
51 – : Zevcenin meskeni, salih komşular arasında tedarük edilmelidir. Zevcenin dîn ve dünya maşlahatlerine ianeye ve kocasının zulmünü men’e kadir, salih komşular arasında bulunmayan bir mesken, meskeni şer’î sayılmaz.
52 – : İçinde kuyu veya sahrınç bulunmaması bir menzilin bir meskeni şer’î olmasına bir mani teşkil etmez. Elverir kî zevç, sair ha-vaic ile beraber suyu o menzilde ihzar etsin.
53 – : Zevcenin meskeninde rızası olmadıkça zevcinin akribası ikamet edemez. Fakat zevcin cariyesi, ummi veledi veya diğer zevcesi/iden olub mukareneti fehme muktedir bulunmayan küçük evlâdı ikamet edebilir. Zevce bunları ikametlerine mani olamaz.
54 – : Zevce, meskeninde kendisinin ehl ve müteallik atından bir kimseyi veya evvelki kocasından oV’î.n küçük evlâdım zevcinin rızası ol-tmadıkca bulunduramaz. Hane gerek zevcin mülkü olsun’ve- gerek tarafından icare veya iare suretiyle tedarük edilmiş bulunsun müsavidir.
55 – : Zevce, kendi hanesini, kerdisînin ikametine tahsis edilmek üzere zevcine kiraya verebilir. Zevç, bu halde kira bedelini vermekden kaçmamam.
56 – : Bir kadının ikameti için vaktiyle isticar etmiş olduğu hanenin kira bedeli, kendisinden istenir. Velev ki bilâhare kocası da orada ke’ndisiyle beraber ikamet etsin. Çünkü hukuki akd, âkide aiddir.
57 – : Bir kadınla kocası bîr hanede gasben birlikde oturmuş olsalar Ücret, kocası üzerine lâzım gelir. Fakat kadın, gasb etmiş olduğu bir hanede kocasiyle beraber otursa mağsubün minh, ücreti dilerse kadından ve dilerse oturduğu tarihden itibaren kocasından taleb edebilir. Bedayî, Hi^divve, Bahr, Reddi Muhtar.
« (MaüVîîere göre de zevdyyet nafakası, taam, kisve ve süknadan ibaretdir. Şöyle ki
(1) : Taam hususunda âdete bakılır. Bunun esnafı âdete göre takdir edilir, kadri kifayeden fazla istenilemez Çocuğuna süt veren bir zevcenin nafakası, kendisine kuvvet verecek derecede artırılır.
(2) : Zevce için içmesi, nezafeti, cenabetden tahareti ve elbisesini, kablarını, yıkaması vesaire için su bedeli takdir edilir. îcab eden yimek takımı ve saire de tedarük olunur. Fakat helva, meyve gibi havayic-den zaid şeyler takdir edilmez.
(3) : Zevceye ilâç parası, tabib ücreti verilmesi hususunda iki kavi vardır. Metinlerdeki kavle nazaran bunları vermek zevce lâzım gelmez. Diğer bir kavle göre de zevç üzerine bir vecibedir ki, zevcesini* ona hali sıhhatinde takdir edilen nafaka kıymetiyle tedavide bulunsun. Kabile ücreti hakkında da böyle iki kavi vardır. Zahir olan, bu ücretin zevce aid olmasıdır, velev ki boşanmış olsun.
(4) : Zevç ile zevcenin hallerine göre senede iki defa zevceye kisve takdir olunur. Şu kadar var ki, bir kisve, eskiyerek giyinmeğe elverişli olmayan bir hale gelmedikçe diğerini vermek icab etmez.
Zevceye ehlini ziyaret ve düğünlere iştirak için ipekli .kumaşlardan yapılmış elbise tedarüki lâzım gelmez. Bazı fukahaya göre zevce eğer zengin bir aileye mensub ise emsali kadınların bezenecekleri veçhile kendisine elbise tedarüki icab der. Çünkü aksi takdirde kadın, âdete nazaran mutazarrır olur.
İstimali mutad olan sürme, yağ, kına, tarak gibi şeyleri de tedarük lâzımdır. Zira zevce, bunları terk edince mutazarrır olur.
(5) : Meskene gelince bunun da lâzım gelen merafik ve menafii tnüstemil olması lâzımdır. Maahaza zevce, vazîa = aşağı tabakadan olub mevki sahibesi değilse kocasının ekribasile beraber bir hanede ikamet-den imtina edemez..Şerefli, mehri zaid olan bir zevce de kocasının ak-ribasile birlikte oturmavı evvelce bir şart olarak kabul etmiş olunca bu ikametden kacmamaz. Su kadarvar ki, bu halde zevç ile zevce için hususî bir oda bulunmalıdır ve bu kariblerin zevceve fena muameleleri sabit olmamalıdır. Aksi takdirde vazîa da, şerîfe de kocasının akribasile beraber ikametden imtina edebilir.
(6) : Zevç ile zevceden bîrinin vanmda Micük bir conifhı bulunsa diğeri bunu meskeninde beraber bulundurmamdan imtina edebilir. Fakat zevç. bun?, evvelce muttali bulunduğu halde zifafda bulunsa artık imtina edemez. Çocuğun ererek başka hâzini bulunsun ve cerek bulunmasın. Amma KİfaffJan sonra muttali olduğu takdirde imtina ftomıüpın başka hâzini bulunmasın. Muhtasarı Ebîzziya, Elme-zahibüTerbea.)
(Şafiîlere göre de zevcenin nafakası, kocasına lâzım gelir. Şöyle ki:
(1) : Taam İle kisve, zevcin haline, mesken ise zevcenin haline göre tedarük edilir. Çünkü taam ile kisve, temlik suretiyle olur. Bir kimse ise kudretinin haricindeki bir şeyi temlik edemez, ikametgâh ise mü-cerred intifa için tedarük edilir, bunda temlik bahis mevzuu değildir. Binaenaleyh zevcenin intifa edeceği bir halde bulunması icab eder.
(2) : “Zevcenin taamca nafakası, kocası mu’sir ise bir n;üd, mûsii ise iki müd mikdarıdır. Bir müd, yüz yetmiş bir dirhem ile bir dirhemin yedide üçüne veznen müsavidir.
Bir zevcin mu’sir olması, asla malı olmamak veya mevcut malı, emsaline nazaran yapabileceği müddeti hayatına tevzi edildiği takdirde gayri kâfi bulunmak suretiyle teayyün eder.
Tevzi edilecek mal, her güne bir müdden ziyade isabet etdiği halde iki müdden noksan bulunsa bir buçuk müd nafaka ile hükın olunur. Fakat bu ziyade mikdar, iki müdde baliğ olunca sahibi musir sayılır, zevcesine yevmiye iki müd nafaka vermekle mükellef olur.
Hâsılı taam nafakası, bu veçhile hububat halinde takdir olunur. Zevceye kifayet edib etmiyeceğine itibar edilme’z. Çünkü zevce, basan hasta olur, bazan herhangi bir sebeble yemek yemeğe kadi^ olamaz, Bu veçhile takdir edilecek nafakasında dilediği gibi tasarruf eder. Meğer ki kocasiyle beraber yemek yemeğe muvafakat etsin. O halde böyle müd ile nafaka takdirine hacet kalmaz.
(3) : Zevç, takdir edilen nafakayı dane halinde verir. Maamafih bunun öğüdülmesi, hamur yapdırılması, pişirilmesi de zevce aiddir. Velev ki zevce, bunları bizzat itiyad eden takımdan olsun. Bu nafakanın un veya ekmek halinde verilmesi, veya kıymetinin verilmesi kifayet etmez. Zevce bunları kabule mecbur değildir.
(4) : Zevç, zevcesine muayyen hububatdan başka et, peynir, sebze, yağ, bal gibi şeyleri de tedarük eder. Ve zevcesine itiyad etmiş ise meyve, kahve, tütün gibi şeyleri ve kışın yiyilmesi mutad olan balık ve-saireyi ve âşurada mutad olan helvayı da temin eder. Bunlardan başka zevcenin içmesi, nezafeti, kocasının mukarenetinden igtisali, abdest almaşı, için lâzım gelen suyu, yemek pişirmek için iktiza eden maddeleri zamanın haline göre tedarük etmek, nezafet için icab eden sabun ve mutad veçhile hamam ücretini yermek de zevç ioin bir vecibedir. Fakat zevç, tezyinata aid şeyleri, ilâç parasını, tabib ücretini tedarük etmekle mükellef değildir.
(5) : Zevce, müterakim nafakasını kocasından veya onun naibinden nükud veya eşya olarak alabilir. Fakat müstakbel nafakasına bede! olarak hiç birinden nükud isteyib alamaz. Fakat buğday yerine ekmek
veya buğday danesi yerine un alabilir. Çünkü bu veçhile itiyaz, ribayi müstelzim olur.
(6) : Kisveye gelince zevç, kendi haline ve zamanın, âdetin, mevsimlerin ihtilâfına göre zevcesine kifayet edecek tarzda her altı ayda bir kat elbise vermekle mükellefdir. Bu elbise altı aydan evvel velev bilâ taksir eskiyecek olsa yenisini vermek icab etmez.
Meskenin mutad olan sergisi de kisveye tâbidir.
(7) : Meskene gelince bu da zevcenin haline göre tedarük edilir. Bu, gerek zevcin mülkü olsun ve gerek kira ile tutulmuş olsunmüsavi-dir. Tuhfetül’muhtac, Mezahibi Erbea.)
(Hanbelîlere göre de zevcelerin nafakaları taam, kisve, meskenden ibaret olmak üzere üç nev’e ayrılır. Şöyle ki :
(1) : Zevç, zevcesinin nafakası için emsaline kâfi olacak mikdar ekmek, katık, tedarük eder. Haftada iki defa birer rıtlı irakî, yani : Takriben yüz yirmi dokuz dirhem mikdan et verir, nafakayı nakden veya hububat olarak vermek icab eder. Maamafih böyle bir şey üzerine terazide bulunmaları da sahihdir. Bu teraziden bilâhare rücu etmeleri de caizdir.
Bir kadın, kocasiyle beraber ikamet ederek birlikde yemek yerse ayrıca nafaka takdir ve itasına müstahik olmaz.
(2) : Nafaka mikdarı, eşhasa göre tebedül eder. Fakat Kadı’ya göre nafaka mikdarı muayyendir, azlık ve çokluk itibariyle muhtelif olmaz. Gerek musir ve gerek mu’sir için vacib olan nafaka, her gün iki rıtl ekmekdir. Bunlar ancak cevdet ve ademi cevdet gibi vasıf itibariyle ihtilâf eder. Çünkü musir ile nıu’sir, me’kûlâtın mikdarında. bünyenin mâbihükıyamında müsavidirler. Bunlar, yalnız cevdet itibariyle muhtelif bulunurlar.
(3) : Zevceye gıdası ve nezafeti hususunda muhtaç olduğu şeyler ve içmesi, abdest alması ve gusl etmesi için kâfi mikdar su tedarük edilir. Fakat telezzüz ve istimtaına aid ve cisminin tezyin ve ıslahına müteallik şeyleri tedarük etmek, zevci için bir vecibe değildir. Bunlar, zevceye aid şeylerdir. Tabib ücreti, ilâç parası gibi. Şu kadar var ki, bir erkek, zevcesinin tezeyyün etmesini isterse veya zevcesindeki kerih gördüğü bir rayihanın izalesini arzu ederse bu hususda vücudüne lüzum ıgörülecek şeyleri ihzar etmesi icab eder.
(4) : Zevce, aldığı nafakayı istediği gibi sarf eder. Bundan meselâ sadaka verebilir, başkasına bağışlayabilir, borç verebilir. Elverir ki bedenine zarar verecek, kendisini aç bırakacak bir veçhile tasarruf etmesin. Böyle muzir bir veçhile tasarruf edemez. Çünkü bu, zevcin de hukukuna tesir eder.
(5) : Zevceye her sene ihtidasında hâline göre bir kat elbise verilir. Çünkü adet olan budur. Elbise bu müddet iğinde emsali veçhile es-kıyecett olursa başka bir kisve daha verilmesi icab eder. Artık başka verilmez.
Zevce, aldığı kisveyi kendisine muzir olacak veya kendisinin tesettürünü, tecemmülünü ihlâl edecek suretde başkasına satamaz tesadduk edemez.
(6) : Zevceye haline göre bir mesken de tedarük edilir. Bu mesken için iktiza eden sergi ve sairenin ihzarı da icab eder. Elmuğnî, EL-mezahi büi’erbea.)
(Dört mezhebden hiç birine göre kadınlar, kocalarının nafakalarını vermekle hiç bir halde mükellef olmazlar. Yalnız zahiriyye mezhebine göre zengin olan bir kadın, kendi nefsinin nafakasını teminden âciz bulunan kocasının nafakasını vermekle mükellef olur. Bilâhare zevci zengin olsa da bu nafaka ile kendisine rücu edemez. Çünkü nafaka biribiri-ne varis olacak kimseler arasında caridir. Zevce ise varis olacaklardan biridir. Şu kadar var ki, köle olan veya nafaka vermeğe muktedir evlâdı veya babası bulunan fakir bir şahsın nafakası, zevcesine teveccüh etmez. Elmuhallâ.) [69]
Zevciyyet Nafakasına İstihkakın Şartları :
58 – : Bir kadının kocasından nafaka almaya müstahik- olabilmesi, agağıdaki meselelerde yazılı şartların vücudüne mütevakkıfdır.
59 – : Zevcenin nafakaya istihkakı için kocasiyle aralarındaki nikâh, sahih olmalıdır.
Binaenaleyh fâsid ve bâtıl nikâhlardan dolayı nafaka lâzım gelmez. Şayed nafaka verildikden sonra nikâhın fesad veya butlanı te-beyyün etse bu nafaka istirdad olunabilir. Çünkü nafaka, zevci namına nefsini habs etmesine mukabil bir hakdır. Fâsid veya batıl’ nikâhlardan dolayı ise böyle bir hahsi nefs lâzım gelmez ki, nafakaya istihkak bulunsun.
60 – : Zevce, haddi zatında mukarenete mütehammil olmalıdır.
Bu tahammül müddeti için muayyen bir zaman yokdur Bu, zevcelerin hallerine göre tebeddül eder. Fakat zevce, mukarenete mütehammil olduğu halde kocası çocukluğundan dolayı mücameate kadir bulunmasa teslimi nefis bulunduğu takdirde yine nafakaya müstahik olur.
61 – : Zevce, nefsini kocasına teslim etmiş olmalıdır.
Binaenaleyh bir kadın, kocasının talebine rağmen haksız yere hanesine gelmez, veya nâgize olarak hanesinden çıkar giderse nafakaya müstahik olmaz. Nitekim ileride tafsüen beyan olunacaktır.
62 – : Zevce, mülakat ve mukarenete mani olacak bir suretle habs edilmemiş olmalıdır.
Binaenaleyh bir kadın, velev ki zuimen bu veçhile mahbua olursa kocasından nafaka almaya müstahik olmaz. Fakat kocasınır; alacağından dolayı habs edilirse nafakayı müstahik olur.
63 – : Zevce, zifafdan evvel mukarenete mani olacak veçhile kendi ailesi arasında hasta bulunmamış olmalıdır.
Binaenaleyh bu veçhile hasta olan ve araba veya aedye gibi bir vasıta ile nakli mümkün ve zevci tâlib iken zevcinin hanesine nakilden imtina eyleyen bir kadın, zevcinden nafaka almaya müstahik olmaz. Fakat zevcinin hanesine nakilden sonra pek ağır bir suretde hasta olsa da nafakaya müstahik olur.
64 – : Zevce, başkası tarafından gasb edilmemiş olmalıdır. Binaenaleyh gasb edilen bir kadının nafakası, kocasına lâzım gelmez.
65 – : Zevce, hac farizasını ifa iç:n sefere çıkmamış olmalıdır. Binaenaleyh bir kadın, herhangi bir mahremiyle beraber böyle bir
sefere çıkmış olursa kocasından nafaka almaya müstahik olmaz. Şu kadar var ki, kocasiyle beraber çıkarsa yalnız hazer = ikamet nafakasına müstahik ohır. Mütebaki şeyleri, meselâ vesaiti nakliye ücretini kendisi temin eder. Nafile hac için kocasiyle beraber müsaferet etdiği takdirde de yalnız nafakai hazere müstahik olur.
66 – : Zevce, cariye ise tebvie bulunmuş olmalıdır. Binaenaleyh hususî bir meskende kocasına teslim edilmeyen bir cariye, kocasından nafaka almaya müstahik olmaz.
67 – ; Zevce, hürmeti musahereyi mucib bir hareketde bulunmamış olmalıdır.
Binaenaleyh bir kadın, meselâ zevcinin oğluna veya babasına nefsini tâyiaten teslim edecek olsa firkat vaki olacağından nafakaya istihkakı kalmaz.
Talâkı ric’îden dolayı iddet içinde iken böyle bir hareketde bulunan bir zevce hakkında da hüküm böyledir. Fakat talâkı bainden veya bilâ talâk fesinden dolayı mu’tedde olan bir kadın, iddeti esnasında kocası hakkında hürmeti musahereyi mucib böyle bir fi’li tâyiaten irtikâb ederse bununla nafakai iddeti sakıt olmaz. Çünkü bu fi’linden evvel zaten firkat vaki olmuşdur.
68 – : Zevce, irtidad suretiyle firkate sebebiyet vermemiş olmalıdır.
Binaenaleyh bir kadın, menkulle veya mu’tedde iken irtidad etse nafakası sakıt olur. Böyle fcir mürtedde, iddet içinde iken tâib olub is-lâmiyyete rücu etse de nafakası avdet etmez. Çünkü sebebiyet vermiş olduğu firkat ile nafakasını iptal etmiştir. Fakat bilahare islâmi-yyete rücu ederek tecdidi nikâh ve nefsini teslim vuku bulursa yeniden nafakaya müstahik olur.
69 – : Zevce, vefat iddetile mu’tedde bulunmamış olmalıdır.
Binaenaleyh bir kadının kocası vefat ederse iddeti içinde terikesin-den nafakaya istihkakı olamaz. Nitekim ileride de beyan olunacaKdır. Bedayi, Heosut, Hincüyye, Dürri Muhtar, Iteddi Muhtar.
« (Malikilere göre de zevciyyet nafakasına istihkakın şartları şunlardır:
(1) : Zevç baliğ, zevce de mukarenete mütehammil bir yağda olmalıdır.
(2) : Zevç veya zevce, hali’nez’e gelmiş bir veçhile hasta bulunmamış olmalıdır.
(3) : Zevce veya zevcenin veliyyi mücbiri, zifaf icrasına talib bulunmuş olmalıdır.
Bu üç şart, duhulden evvel aranır. Bunlar bulundu mu nafaka, va-cibül’eda olur. Velev ki duhul bulunmasın.
(4) : Zevce, duhulden sonra nefsini kocasına temkinden imtina etmez bir halde olmalıdır.
(5) : Zevce, retak, karn gibi nikâh ayıblarmdan salim bulunmalıdır.
Binaenaleyh kendisinde böyle bir ayb bulunan bir kadın, kocasından nafaka almaya müstahik olamaz. Meğer ki kocası, bu ayıba muttali olub onunla vetı’den başka bir suretle mütelezziz olsun.
Bazı Maükî fukahasına göre evvelki üç şart, duhulden sonra da muteberdir. Onlar bulunmadıkça duhulden sonra da- nafaka lâzım gelmez.
Yukarıdaki şartlar tahakkuk edince musir olan zevcin zimmetine nafakanın vücubü teveccüh eder. Velev ki nafaka hakkında taleb ve hüküm bulunmasın. Bu halde zevce, geçmiş günlere aid nafakasını da isteyebilir.)
(Şafiîlere göre de şu şartlar, nazara alınır:
(1) : Zevç, çocuk veya deli olduğu takdirde zevcesi velîsine teslim edilmiş olmalıdır.
(2) : Zevce, nefsini kocasına temkin etmeli, yani: kocasiyle mü-karenete müstaid ve razı olduğunu kocasına hatırlatmalıdır.
Zevce, çocuk veya deli bulunursa bu hatırlatmak vazifesi velîsine teveccüh eder.
(3) : Zevce, vet’e mutehemmil bulunmalıdır. Eğer mukarenete gayri mütehammil bir halde küçük bulunursa nafakaya müstahik olmaz. Kocası gerek baliğ ve gerek sagîr olsun.
(4) : Zevce, nâşize bulunmamış olmalıdır.
(5) : Zevce, taİKi baınüen aolayi mu’tedde bulunmamış olmalıdır. Böyle mu’tedde bulunursa nafakası sakıt olur. Meğer ki geue bulunsun.
(6) : Zevce, kocasının vefatından dolayı mu’tedde bulunmamış olmalıdır. Bulunursa nafakası kesilir.)
(Hanbeli fukahasına göre de şu şartlar aranır :
(1) : Zevç ile zevce arasındaki nikâh, sahih olmalıdır. Binaenaleyh nikâh, tasid olunca nafaka lâzım gelmez. Fakat bu fasid nikâhdan sabi-tünneseb hami zuhur ederse yine nafaka lâzım gelmez mi?. Bü hu-susda iki vecih vardır. Şöyle ki: bir veçhe göre yine nafaka icab etmez. Çünkü nafaka, hâmile aiddir. Hâmil ise bir meşru zevce değildir. Diğer bir veçhe göre nafaka, hamle aiddir. Binaenaleyh bu halde zevç üzerine nafaka lâzım gelir. Nitekim çocuğa da doğdukdan sonra nafaka vermesi icab eder.
(2) : Zevce, yaşlı olub kendisine mukarenet mümkün olmalıdır. Binaenaleyh bir zevce, mukarenete gayri mütehammil bir yaşda
küçük bulunursa nafakaya müstahik olmaz.
Sevrîye göre bu da nafakaya müstahik olur. Çünkü mukarenetin teazzürü, kendisinin fi’lile değildir. Bu, bir maraz mesabesinde olub na-kafanın vücudüne mani olmaz.
(3) : Zevce, nefsini kendisine lâyık olan herhangi bir hanede veya -mekânda tam bir temkin ile kocasına bezi etmiş olmalıdır.
Binaenaleyh bir kadın, nefsini kocasından bizzat veya velîsi marifetiyle men ederse veya akidden sonra nefsini bezi etmeksizin ve bir taleb de vuku bulmaksızın sâkit bir halde vakit geçirilirse nafakaya istihkak hâsıl olmaz. Velev ki kocasiyle uzun bir müddet bir arada ikamet etmiş olsun.
Fakat bir kadın, nefsini kocasına teslim edince nafakaya müstahik olur. Velev ki bilâhare nîukareneti, bir özre, meselâ hastalığına, zaifliği-ne veya retka bulunmasına mebni müteazzir olsun.
(4) : Zevce, nâşize bulunmamış olmalıdır.
(5) ; Zevce, kendi haceti için kocasının izni olmaksızın bir yere müsaferet etmemiş olmalıdır. Fakat kadın, hac farizasını ifa için mah-remıyle beraber sefere çıkarsa nafakası sakıt olmaz. Velev \i kocasının izni olmasın.
(6) : Zevce, başkasının mukarenetinden dolayı mu’tedde bulunmamış olmalıdır.
Binaenaleyh şüphe ile vuku bulan bir mukarenetden dolayı iddet bekleyen bir kadın, zevcinden nafaka almaya müstahik olmaz.
(7) : Zevç ile zevce arasına bir hail, haylûlet ederek mukareneti gayri kabil bir hale getirmemiş olmahdır.
Binaenaleyh* zevce, veya nafaka ve mehrden dolayı zevç, habs edilerek aralarında vuslat ve mukarenet kabil olmasa nafaka sakıt olur. Şu kadar var ki, zevç, musir olduğu halde nafakayı vermekden muma-teleten imtina etmekle habs edilse nafaka sakıt olmaz. Çünkü bu takdirde zevç, zevcesine zulm etmiş olur. Elmuğnî, Elmezahibül’erbea.)
(Zahiriyye mezhebine gelince buna nazaran her zevç, kendisinin haline göre zevcesine nafaka vermekle mükellefdir. Her zevce, akdi nikâh-dan itibaren nafakaya, kisveye, meskene, hane mefruşatına mü&ahik ıplur. Büyü’k ve kocasiyle bir hanede mukim olsun olmasın. Kezalik : fakire, gayri nâşize bulunsun bulunmasın. Bütün bu haller mü savidir. Elmuhallâ.) [70]
Zevciyyet Nafakasının Bibrıza Veya Bilkaza Takdir:
70 – : Zevciyyet nafakası, zevç ile zevce arasında bırrıza veya hâkime müraceatle bilkaza tayin ve takdir edilebilir. Şöyle ki :
Nafaka, zevç ile zevcenin esnafen veya nakden muayyen bir şey
üzerine terazisi ile veya zevcenin müracaatı üzerine hâkimin kazası ile
lâzımül’eda bir borç olmuş olur. Çünkü nafaka, min cihetin sıla –
atiye olduğundan iki tarafın rızası veya hâkimin kazası ile teeyyüd ederse sakıt olmaz.
Filhakika nafaka, bir sahih akdi nikâhı müteakib vacib ve zevce, nefsini teslimden imtina etmedikçe kocası tarafından infak edilmeğe müstahik olur. Ancak nafakanın rıza ile veya kaza ile takdirinin lüzumu, zevç zimmetinde deyn olması ve zamanın geçmesiyle sakıt olmaması içindir. Çünkü bu suretle takdir olundukdan sonra zevce, kendi . malinden nefsine infak etse de bilâhare mefruz nafakasını kocasından isteyebilir. Velev ki kocasına rücuu şart edilmiş olmasın. Zira nafaka takdir ile teekküd eder, zevcenin mülkü olur. Mebsut, Reddi Muhtar.
71 – : Rıza ile veya kaza ile takdir edilen nafaka, bilâhare es’â-rın tegayyürü veya ösr ve yüsr itibariyle zevceynin hallerinin tebeddülü veya kadrikifayeden .ziyade veya noksan takdir edilmiş olduğunun ber nehci şer’î tahakkuku üzerine yine birrıza veya biİkaza tezyid veya tenkis edilebilir. Çünkü nafakanın kifaye mikdarı olması lâzımdır.
Filhakika bazı hallere göre nafakanın artinlıb eksiltmesi lâzım gelir. Çünkü nafaka, anbean vacib olub es’ann, evkatın, mevzilerin, tabiat-Jerin, âdetlerin ve i’sar ile yesarın ihtilâfiyle muhtelif olur ve takdinleki ihatanın tashihi iktiza eder.
72 – : Zevce için i’sar nafakasiyle hükm olundukdan sonra zevç
ile zevceden biri veya her ikisi yesar kesb etmekle zevce, muhadder nafakasının tezyidini taleb etse müstakbel zamane aid olmak üzere nafakasını artırmak icab eder. Amma yesâr hali uruzundan sonra taleb vukuuna kadar geçecek müddet için fazla bir şey taleb ve takdir olunamaz.
Bilakis yesâr nafakasiyle hükm olundukdan sonra zevceynden biri veya her ikisi i’sare – fakri hâle duçar olub da zevç, mukadder nafakanın tenzilini taleb eylese gelecek zamana aid olmak üzere nafakanın mikdarı – birinci takdire göre orta bir dereceye, ikinci takdire göre ıfakir nafakası derecesine – tenzil olunur. Bahri Raik, Dürri Muhtar.
73 – : Bir kadın, gaib bulunan kocası üzerine kadri marufdan ziyade nafaka takdir etdirmiş olsa kocası gelince bu nafakanın marut jnikdardan fazlasını vermemeğe kadir olur. Ali Efendi fetâvası.
74 – : Nafaka, ta’cil ile, yani : peşin verilmekle muaccel olur, artık istdrdad edilemez.
Binaenaleyh bir nafakai inarziyye veya makziyye, zevce tarafından istifa olundukdan sonra henüz müddet tamam olmadan elinde ay-sıen mevcud veya müstehlek iken vefat veya talâk vuku bulsa bu nafa^ ka ne aynen ve ne de bedelen geri alınamaz. Velev ki tekarrüb vuku bulmuş olmasın. Çünkü nafaka, hibe mesabesinde olduğundan – teslimi za-, onanında zevciyyetin kıyamına mebni bilâhare – rücuu mümteni ve mevt ile istirdad hakkı münkati olur.
Meselâ : zevç, bir senelik nafaka ve kisveyi peşin olarak teslim et-dikden sonra henüz sene tamam olmadan zevce vefat etse bu nafakanın mütebaki günlere isabet eden kısmı terikesinden alınamaz. Belki bu ınafaka, mevcud ise vârislerine intikâl eder.
Nafaka, zevcin babası tarafından teslim edilmiş olduğu takdirde de hüküm ‘böyledir. Hindiyye, Cevhere.
75 – : Bir zevç hazır olduğu halde zevcesine bizzat infakdan imtina veya kifayet etmiyecek mikdar nafaka itasiyle iktifa etmekle zevcesi hâkime müracaat eylese hâkim, zevcin huzurunda iki tarafın bey-yine ile veya ihbar ile tahakkuk eden hâllerine göre yemvi hükümden itibaren nafaka takdir eder ve tayin edeceği müddetler için nafakanın peşin verilmesini zevce emr eyler..Yoksa nafakanın verilmesini bu müddetlerin hitamına ta’lik edemez.
Binaenaleyh her ay için şu kadar nafaka takdir edildikde birinci ay hakkında müneccez olub nafakanın o ay başında verilmesi lâzım gelir. Diğer aylar hakında da muzaf olub her ayın hulûliyle teneccüz ederek o veçhile peşin verilmesi icab eder.
76 – : Zevç ile zevcenin güzel muaşeretde bulunarak birlikde ıteayyüs etmeleri mendubdur.. Hattâ müracaat vukuunda hâkim tarafından bu cihetin zevceyne tavsiyesi ve güzelce imtizaç ve idareleri hususunda- kendilerine nasihatde bulunulması münasibdir. Fakatzevc, in-f akdan imtina ve bu babda mümatele izhar ederse zevcenin sabık mesele veçhile nafaka talebine salâhiyeti vardır. Hattâ zevce, zevcinin infak-dan imtinamı beyyine ile isbata muhtaç değildir. înfakı inkâr etdiği takdirde söz, maalyemîn zevcenindir. Bahri Raik, Reddi Muhtar,
77 – : Nafaka takdirinin sıhhatinde zevcenin talebi şart olduğu gibi ihzarı mümkün olduğu takdirde zevcin huzuru da garttır.
Binaenaleyh zevç, meşakkatsiz olarak hüküm meclisine celbi mümkün olduğu halde cslb edilmese yapılacak nafaka takdiri, sahih ve zevç üzerine lâzım olmaz. Reddi Muhtar.
78 – : Nafaka takdirinde zevç İle zevcenin halleri nazara alınır. İkisi de zengin ise ağniya .nafakası, ikisi de fakir ise fukara nafakası, ikisi de orta halli ise mutavassıtüThal kimselerin nafakaları mikdarı lâzım gelir. Biri fakir, diğeri ganî ise nafaka da mutavassıt olur. Yani : Zevce, zengin olduğu suretde icab edecek nafakanın dününde ve fakir bulunduğu takdire göre lâzım gelecek nafakanın fevkinde olmak üzere takdir «olunur. Bu halde fakir olan zsvc ise iktidarı nisbetinde nafakavermekle mükellef olub zevcesi ziyadesini taleb etdiği takdirde bu ziyade mıkdar, hali yesârine ta’lik olunarak zevcin zimmetinde borç olur.