| Imam Malik Muvatta |
| Ahmet Büyükpınar, Imam Malik |
| 407 |
| Türkçe |
|
|
| İndirme için tıklayın |
| Kağıt Kapak için |
IMAM MALIK MUVATTA
ADAKLAR VE YEMİNLER KİTABI – (IMAM MALIK MUVATTA)
1. Yürümeyi Adamanın Gereği
- Abdullah b. Abbas’dan: Sa’d b. Ubade, Resûlullah (s.a.v.)’tan fetva isteyerek;
«— Annem nezir borcu varken vefat etti, adağını yerine getiremedi.» dedi. Resûlullah (s.a.v.) da;
*— Öyleyse onun yerine adağını sen yerine getir»» buyurdu.[1]
- Abdullah b. Ebî Bekr halasından, o da ninesinden naklediyor: Ninesi Mescid-i Küba’ya kadar yürümeyi adamıştı. Adağını yerine getiremeden vefat etti. Bunun üzerine Abdullah b. Abbas, kızına onun yerine yürümesine dair fetva verdi.
imam Malik’ten: Hiç kimse bir başkasının yerine yürüyemez.[2]
- Abdullah b. Ebî Habibe’den: Henüz gençtim. Bir adama:
«— Beytullah’a kadar yürüyeceğim, desem de Beytullah’a kadar yürümek bana nezir olsun demesem ne lâzım gelir?» diye sordum. Adamın biri de bana elindeki küçük bir salatalığı göstererek:
«— Beytullah’a kadar yürüyeceğim dersen bunu sana vereceğim» dedi. Ben de:
«— Evet, Beytullah’a kadar yürüyeceğim» dedim. Henüz o zamanlar gençtim. Biraz bekledikten sonra durumu anladım. Bana:
«—Yürümen lâzım» denildi. Ben hemen Said b. Müseyyeb’e gelerek durumu arzettim, o da bana:
. «—Yürümen lâzım.» deyince, ben de yürüdüm.
îmam Malik der ki: Bu konuda durum biz Medine’liler arasında da aynıdır.[3]
2. Beytullaha Kadar Yürümeyi Adamak
- Urve b. Uzeyne el-Leysi’den: Ninemle evden dışarı çıktık. Beytullah’a kadar yürümeyi nezretmişti. Bir süre yürüdükten sonra kesildi. Hemen azatlısını durumu sorması için Abdullah b. Ömer’e gönderdi. Birlikte yola çıktık. Abdullah b. Ömer’e durumu sordu. Abdullah:
«— Ona söyle, bir bineğe binsin. Bilahare kesildiği yerden yürür» dedi.[4]
tmam Malik de der ki: Yukarıda belirtildiği gibi yapması gerekir, ayrıca bir de kurban keser.
Yine İmam Malik’e, Said b. Müseyyeb’in ve Ebû Seleme b. Abdurrahman’ın da Abdullah b. Ömer’in söylediği gibi söyledikleri nakledilmiştir.[5]
- Yahya b. Said’den: Yürümeyi nezretmiştim, aniden bir ağrı geldi. Hemen bir bineğe bindim, Mekke’ye kadar geldim, Ata b. Ebî Rebah’a ve diğerlerine danıştım, dediler ki:
«— Kabe’ye bir kurban göndermen lâzım.» Medine’ye geldim. Durumu bir de oradaki âlimlere sordum. Ağn girdiği için yürüye-mediğim yerden itibaren tekrar yürümemi söylediler. Ben de yürüdüm.
imam Malik’ten: Beytullah’a kadar yürümeyi kendime adadım, diyen bir kimse için de durum biz Medineliler arasında yukarda beyan edilen gibidir. Şayet o yürüyemezse bir bineğe biner. Kurbanlık olarak da Kabe’ye ya bir deve yahut sığır veya koyun gönderir.
îmam Malik’e «Seni Beytullah’a götüreceğim!» diyen bir adamın durumu soruldu. Şu cevabı verdi:
Bunu söyleyen adam eğer onu omuzunda taşımayı ve bununla da kendine meşakkat çektirmeyi ve nefsini terbiye etmeyi aklına koymuşla o adamı Kabe’ye götürmesi gerekmez. Kendisi yürüyerek gitsin ve bir de kurban kessin. Eğer, seni Beytullah’a götüreceğim derken hiç birşey aklından geçirmemişse, o zaman bir bineğe binip haccetsin, giderken de söz verdiği adamla beraber gitsin. Bu takdirde o adamı, «Seni Beytullah’a götüreceğim» demiş olur. Şayet adam kendisiyle hacca gelmek istemezse ona bir şey lâzım gelmez, o borcunu ödemiştir.
imam Malik’e, «kardeşiyle, babasıyla şöyle, şöyle konuşmayacağına dair vaatta bulunan, konuşursa Beytullah’a kadar yürümeyi adayan kimsenin yapamıyacağı belli olan bu nezri hakkında soruldu. Bu durumu her sene yenilese ve böyleceömür boyu ifa edemiyeceği adaklar adamış olur. Bu durumdaki bir adamın nezirlerden birini ifa etmesi veya muayyen bir nezrini yerine getirmesi yeterli midir?» diye soruldu. îmam Malik şu cevabı verdi:
Ancak nezretmiş olduğunu yerine getirmesinden başkasının yeterli olacağını bilmiyorum. Yürüyebildiği kadar yürür, geri kalanı için de gücünün yettiği kadar hayır işleyerek Allah ‘in rızasını kazanmaya çalışır.[6]
3. Kabe’ye Kadar Yürümeye Yemin Etmek
imam Malik’ten: Alimlerden duyduğum en güzel söz, Beytul-lah’a kadar yürümeye yemin eden kadın veya erkek, yeminlerini bozarlarsa ne olur sorusuna verilen cevaptır.
Eğer yemin eden, Beytullah’a kadar yürüyüşünü umre yaparken ifa etmiş ise bu takdirde Safa ile Merve arasında sa’yini yapar, oradan ayrılır.
Şayet yürüyerek hacca gitmeyi nezretmiş ise bu durumda Mekke’ye kadar yürür, hac ibadeti tamamen sona erdikten sonra oradan ayrılır. Ziyaret tavafını yapıncaya kadar yürümeye devam eder.
Beytullah’a kadar yürümek sadece hac ve umre esnasında mümkündür.
4. Allaha İsyan Olan Hususlarda Adağın Caiz Olmayışı
- Humeyd b. Kays ve Sevr b. Zeyd ed-Dili, Resûlullah (s,a.v.)’tari naklediyorlar. Ancak Zeyd’den gelen rivayet diğer ar-kadaşınkine nazaran biraz daha uzun:
Hz. Peygamber adamın birini güneşin altında ayakta dururken gördü:
«— Bu adam da ne yapıyor?» diye sordu. Oradakiler:
«— Konuşmamayı, güneşin altında durmayı, oturmamayı ve oruç tutmayı nezretti» dediler. Bunun üzerine Hz, Peygamber:
*— Söyleyin ona konuşsun, gölgeye çekilsin, ayakta durmayıp otursun, ancak orucunu tamamlasın.»[7]
İmam Malikten: Yukarıda zikredilen konuda Hz. Peygam-ber’in o zata keffaret emrettiğini duymadım. Ancak Allah’a itaat olanı tamamlamasını, isyan olanı da terketmesini emrettiğini duydum[8] .
- Kasım b. Muhammed’den: Abdullah b. Abbas’a bir kadın gelerek:
«— Oğlumu kurban kesmeyi nezrettim» dedi. îbn Abbas:
«— Oğlunu kesme, yemin kefareti ver.» dedi. Bu sırada Ibn Abbas’ın yanında oturan bir ihtiyar söze karışarak:
«— Bu konuda kefaret nasıl olur?» dedi. Ibn Abbas da:
«— Zıhar yapan gibi öder» diyerek şu ayeti kerimeyi okudu:
«içinizden zıhar yapanların karıları onların anaları değildir. Anaları kendilerini doğuranlardan başkası değildir… Kadınlarından zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra sözlerini geri alanlar birbirleriyle temas etmeden Önce bir köle azat etmeleri gerekir. İşte size bununla Öğüt veriliyor. Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır. Fakat kim (bunu) bulamazsa yine birbirleriyle temas etmeden önce aralıksız iki ay oruç (tutsun). Buna da güç yetiremezse, altmış yoksul doyursun.»[9]
- Hz. Aişe, Resûlullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu naklediyor: «Kim Allah’a itaat etmeye nezrederse ona itaat etsin, kim de Allah’a isyana nezir ederse Allah’a asi olmasın.»[10]
İmam Malik şöyle der: Resûlullah’in (s.a.v.): «Kim Allah’a asi olmayı nezrederse ona asi olmasın.» şeklindeki hadisin manası şudur: Kişinin Şam’a kadar, Mısır’a kadar, Rebeze’ye ve bunun gibi bazı yerlere kadar yürümeyi nezretmesinde, Allah’a itaatle ilgili bir husus yoktur. Filanla konuşursa veya buna benzer konuda da mesuliyeti gerektirecek bir şey yoktur. Konuşarak nezrini bozabilir, yahut yeminini kırabilir. Bu konularda doğrudan Allah’a itaatle ilgili bir durum söz konusu değildir. Sadece Allah’a itaat içeren nezirlerin yerine getirilmesi gerekir.[11]
5. Yemin-i Lağv:
- Mü’minlerin annesi Hz. Aişe şöyle derdi: Yemin-i Lağv, bir insanın hayır vallahi, evet vallahi şeklinde yemin etmesidir.
îmanı Malik’den: Bu konuda duyduğum en güzel tarif şudur: Yemin-i lağv, bir insanın bir konunun öyle olduğuna kesinlikle inanarak yemin etmesi fakat hakikatte öyle olmadığının anlaşılması halidir.
Yemin-i akd, bir adamın elbisesini on dinara satmayacağına dair yemin edip sonra tekrar onu on dinara satması veya kölesini döveceğine dair yemin edip dövmemesi ve buna benzer yemin edilip yerine getirilmeyen yeminlerdir. Yemin-i akd yapan kimse ke-faret-i yemin öder, fakat yemin-i lağv yapan ödemez.
İmam Malik’ten: Bile bile günah üzerine yemin etmek, yalan yere yemin etmek, birini memnun etmek için veya birine mazur görünmek için yemin etmek veya bir mala sahip olabilmek için yemin etmek, kefaretle ödenen yeminlerden daha büyük günahtır.[12]
6. Kefareti Gerektirmeyen Yeminler
- Abdullah b. Ömer’den: Kim vallahi diye yemin eder de hemen peşinden inşallah derse ve bu yeminini de yerine getirmezse yeminini bozmuş olmaz.[13]
îmam Malik’ten: Sözünü bitirmeden, inşaallah demesi gerekir. Duyduğumun en güzeli budur. Çünkü vallahi ve inşaallah sözleri birbiri peşinden, susmadan söylenmiştir. Şayet bu iki kelime arasında kesip sussaydı istisna gerçekleşmezdi.
“Allahı inkâr etmiş olayım!” veya “Allah’a şirk koşmuş olayım” diyerek yemin eden, sonra da yeminini bozan biri hakkında imam Malik der ki: «Ona kefaret gerekmez, o bu sözüyle ne kâfiro-lur, ne de müşrik. Ancak eğer şirk ve küfür kalbine yerleşmişse durum değişir. Allah’tan af dilesin, böyle bir şey bir daha kendisinden zuhur etmesin, çok fena bir şey yapmış olur.[14]
7. Kefareti Gerektiren Yeminler
- Ebû Hüreyre, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu naklediyor: «Kim bir yemin eder, sonra da bunun aksini yapmanın daha hayırlı olacağını görürse yemininin kefaretini versin, hayırlı bulduğu işi yapsın.»[15]
îmam Malik’ten: Her kim bir şey belirtmeden üzerime nezir olsun derse yemin kefareti vermesi lâzımdır.
îmam Malik yemin-i tevkid’i şöyle açıklar: Yemin-i tevkid, bir kimsenin bir şey üzerine defalarca yemin etmesidir. Kişi yemin ettiği konuda yemin üzerine yemin eder. Meselâ, vallahi şundan, şundan noksan yapamayacağım diye çok sayıda üç veya daha fazla sayıda yemin eder.
Bütün bunlara tek bir kefaret yeterlidir, tıpkı yemin kefareti gibi. Meselâ bir kimse, vallahi bu yemeği yemiyeceğim, bu elbiseyi giymeyeceğim ve bu eve değirmeyeceğim diye bir defa yemin ederse bir kefaret kâfidir.
Bir adamın hanımına eğer senin şu elbiseni giyersem, senin mescide gitmene izin verirsem boşsun diye peşpeşe bir cümleyle yemin etse ve bu yeminlerden herhangi birini bozsa adamın boşanması lâzımdır. Artık bundan sonra diğer hususlarda da yeminini bozması kendisine yeni bir mesuliyet yüklemez. Yemin ettiği konulardan sadece birinde bile yeminini bozsa yemin bozulmuş olur.
imam Malik der ki: Kadının nezri konusunda durum biz Me-dine’liler arasında da aynıdır. Kadına kocasının izni olmadan da nezir vacip olur. Bedenini ilgilendiriyorsa ve bunun da kocasına bir zararı yoksa yeminini yerine getirir. Şayet kocasına bir zararı dokunuyorsa kocası karısını bundan men edebilir. O zaman onu ifa edinceye kadar üzerinde borç olarak kalır.
8. Yemin Kefaretinin Ödenişi
- Abdullah b. Ömer’den: Bir kimse yemin-i tevkid yapar (bir şey hakkında defalarca yemin eder), sonra da yeminini bozarsa, ya bir köle azat eder, ya da on fakiri giydirir.
Kim tevkidsiz yemin ederse, sonra da yeminini bozarsa on fakiri doyurması lâzımdır. Her fakire bir müd buğday verilir. Eğer bunu bulamazsa üç gün oruç tutar.[16]
- Nafî’, Abdullah b. Ömer’in yemin kefareti olarak her fakire birer müd buğday vermek suretiyle on fakiri de doyurduğunu, yemin-i tevkid yaparsa birkaç tane köle azat ettiğini nakleder.
Süleyman b. Yesar’dan: Ben müslümanların yemin kefareti olarak küçük müd birimi ile bir müd buğday verdikleri zamana yetiştim. Onlar bu kadarını kendileri için kâfi görürlerdi.
îmam Malik’ten: Yemin kefareti olarak yapıldığını duyduğum en güzel şey fakir giydirmektir. Eğer erkekler giydirilecekse, namaz için kâfi gelecek tek parçalı elbiseler: kadınlar giydirilecekse, baş örtüsü ve uzun etek olmak üzere altlı üstlü giydirmeli-dir. İşte bu onların, namaz kılmaları için yeterli gördükl tesettür ölçüsüdür.[17]
9. Yeminle İlgili Muhtelif Rivayetler
- Abdullah b. Ömer’den: Resûlullah (s.a.v.), Ömer b. Hat-tab’a bir binek üzerinde babası adına yemin ederken yetişti. «Babalarınız adına yemin etmenizi Allah yasakladı. Kim yemin ederse Allah adına yemin etsin, ya da sussun» buyurdu.[18]
- îmanı Malik’ten: Resûlullah (s.a.v.) şöyle yemin etti: «Hayır! Kalbleri değiştiren Allah’a yemin ederim.»[19]
- îbn Şihap’den: Bana gelen rivayetlere göre Ebû Lübabe b. Abdulmünzir’in tevbesini Cenabı Allah kabul ettiği zaman Hz. Peygamber’e gelerek:
«— Ya Resûlallah! Günaha duçar olduğum kabilemin ülkesinden hicret ediyorum, sana komşu olacağım. Allah ve Resulü uğruna mallarımın hepsini tasadduk ederek onlardan vazgeçiyorum» dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) ona:
«— Hepsini değil de üçte birini tasadduk etmen yeterlidir» buyurdu.
- Mü’minlerin annesi Hz. Aişe’den (r.a.); Hz. Aişe’ye: «Malım, Kabe’nin kapısı için feda olsun!» diye yemin eden bir adamın durumu soruldu. Şu cevabı verdi: «Malından yemin kefareti verir.»
imam Malik’e: «Malım Allah yolunda feda olsun!» diye yemin eden, sonra da yeminini bozan bir adamın durumu soruldu. Şu cevabı verdi:
Malının üçte birini Allah yolunda verir. Bu hüküm, Ebâ Lü-babe meselesiyle ilgili olarak Hz. Peygamber’den nakledilmiştir.
[1] Buharı, Vesâyâ, 55/19; Müslim, Nezr, 26/1. Ayrıca bkz. Şeybanî, 750. Buradaki nezir mutlaktır, yani mükellef «Allah için nezrim olsun!» der, ama nezrin ne olduğunu açıklamaz; ya da mukayyettir, yani namaz, oruç ve hac gibi nezrin cinsi açıklanmıştır. Nezir mutlak ise imam Malik ve birçok ulemaya göre yemin kefareti gerekir. Ölen kimsenin nezrinin durumuna gelince bu ya bedenî ya da malî ibadet cinsinden olur. Şayet nezir bedenî ibadet cinsinden ise varislerinin onun nezrini ifa etmeleri gerekmez. Çünkü Peygamber efendimiz (s.a.v.): «Hiç kimse başkasının yerine oruç tutamaz ve hiç kimse de başkası yerine namaz kılamaz» buyurmuştur. Şayet nezir malî ibadet cinsindense ve yerine getirilmesini vasiyyet etmemişse yine varislerinin nezri ifa etmeleri vacip değildir. Şayet vasiyyet etmişse malının üçte birinden nezir borcunu vermeleri varislerine vaciptir. Bu sebeple, hadisteki hüküm hanefilerce mustehab kabul edilmiştir. (Bk. Bezlül-Mechûd, c.14. s. 261).
[2] Şeybanî, 746.
[3] Şeybanî, 745.
Yani «Beytullah’a kadar yürüyeceğim» demekle, «Beytullah’a kadar yürümek bana nezrolsun» demek arasında fark yoktur. Bir de buraya gitmeye hac için nezretmişse gitmesi üzerine vaciptir. Fakat namaz kılmak için nez-retmişse, îmam Malik ve Şafiiye göre yine gider; Ebû Hanife’ye göre gitmesi gerekmez. Namazı herhangi bir yerde kılabilir.
[4] Hanefi Mezhebine göre yürüyerek haccetmeyi adayan, âciz duruma düşerse, bedy kurbanı gönderir.
[5] Şeybanî, 746.
[6] Şeybanî, 748.
[7] Bu, mürseldir. îbn Abbas’tan mevsûl olarak da gelmiştir. Buharı, el-Eymân ve’n-Nuzûr, 83/31.
[8] Hanefîlere göre masiyet olan nezir terkedilir. Yerine yemin keffareti verilir. Çünkü Peygamber efendimizin bu manada hadisi şerifi vardır.
[9] el-Mücadele:2-4.
Hadis için ayrıca bkz. Şeybanî, 752.
[10] Hanefî Mezhebine göre, Allah’a isyan konusundaki adak yerine getirilmez,
yemin kefîoreti ödenir.
[11] Şeybanî,753.
[12] Buna yemini gamus (yalan yere yemin) denir ki bile bile yalan yere yemin etmektir. Büyük günahlardandır. Kefaretle ödenmez/Tövbe istiğfar etmesi gerekir. Hadis için ayrıca bkz. Şeybanî, 756.
[13] Hanefi Mezhebi de, böyle yeminlerde bu görüşü benimser.
[14] Şeybanî, 749.
[15] Müslim, Eyman, 27/12.
[16] Şeybanî, 739.
[17] Şeybanî,738.
[18] Buharı, el-Eymân ve’n-Nuzûr, 83/4; Müslim, Eyman, 27/3.
[19] Zürkanî der ki: “Bilindiği üzere belağa ifadeli rivayeti sahihtir, belki bu ona, hocası Musa b. Ukbe’den gelmiştir.”
Buharı, el-Eymân ve’n-Nuzûr, 83/3.
Burada kalpleri değiştirmek, fiziki olarak onları bir tarafa çevirmek değil, kalplerin durum ve arzularının yönünü değiştirmektir.
for websites