Skip to content
Home » kaynaklariyla ahkam hadisleri pdf indirin – download

kaynaklariyla ahkam hadisleri pdf indirin – download

KAYNAKLARIYLA AHKAM HADISLERI
  • Kitap başlığı:
 Kaynaklariyla Ahkam Hadisleri
  • Yazar:
Celal Yıldırım
  • Kitap Sayısı
3438
  • Dil:
Türkçe
  • Görünümleri:

Loading

  • PDF Doğrudan  
izin yok
  • Satın al  
Kağıt Kapak için

KAYNAKLARIYLA AHKAM HADISLERI – Örneği

İslam ve Spor

Spor, İngilizce bir kelimedir. Türkçemizde daha çökmeden eğitimi ve bazan da bununla birlikte eğlence de sağlayan yarışma anlamına ge­lir.

islâm, her yanı ve yönüyle insanın kalbine, ruhuna, bedenine ve günlük hayatının her bölümüne yönelen son dindir. O bakımdan evren­seldir ve kalıcıdır.

Dinimiz her vesileyle beden ve ruh sağlığımızı korumamızı emred­er. Bunun için kalbimizi, kafamızı ve ruhumuzu geliştirmemizi emret­miştir. Böylece beden eğitimiyle vücudumuzu geliştirip korumamız için birçok emir ve tavsiyeler, hüküm ve kurallar koymuştur.

Her şeyden önce günde beş vakit namaz, çok düzenli, sistemli ve dengeli bir hareket getirmekte, organlarımızın hemen hepsinin işlevini daha rahat yerine getirmesini kolaylaştırmakta, yormadan kasları geliştirmekte, kireçlenmeyi, yıpranmayı, uyuşukluğu önlemektedir. An­cak unutmamalıyız ki, namaz sadece bunun için farz kılınmış değildir. Bu kutsal ibâdet bir yandan ruhumuza bol gıda vermekte, kalbimizi te­mizlemekte, vicdanımızı arındırıp geliştirmekte, sinir sistemimizi düzeltmekte, bizi Allah’a daha çok yaklaştırmakta ve günlük hayatımızı denge ve düzene sokmamızı ilham etmekte, dünya ile âhiret, ruh ile beden, madde ile mâna arasında sağlam bir köprü oluşturmaktadır.

Yüce dinimiz, beden eğitiminde namaz kılmamızla da yetinmeme-mizi, birtakım sportif hareketlerde bulunmamızı tavsiye etmiştir. Zira Allah’a, ahiret gününe, Kur’ân’a ve Hz. Muhammed’e (a.s.) dosdoğru imân eden her mü’minin ruhuyla, bedeniyle gelişmiş bir kişi olması, hayatına hareket ve canlılık kazandırması vacibtir. Resûlüllah (a.s.) bu­nun için mü’minin vücutça da gelişmesini teşvik etmiştir. [1]

Yapılan ciddi araştırmalar neticesinde beden eğitiminin birçok ya­rarları olduğu anlaşılmış ve o bakımdan bütün dünya ülkelerinde spora geniş yer verilmiştir. Ancak bunun faydah olanıyla zararlı olamm.birbi-rinden ayırıp ona göre bir yol izlemek gerekir. Aksi halde sırf amaçsız bir heyecandan öteye geçmez ve bu uğurda milyarlarca saatler boş yere akıp gider; gençlerin çok kıymetli enerjileri hedefini bulmamış olur.

Beden eğitimi vücudun çeşitli dokularına, organlarına kuvvet ka­zandırır. Tabii bu düzenli ve seviyeli olduğu takdirde böyledir. Kasların çalışmasını kolaylaştırır, onlara düzen ve güç verir. Kemikleri sıkı tutar, beden biçimsizliklerini Önler. Kasların iyi çalışması üzerine solunu­mun çapı genişler. Durgun haldeyken ancak 3,5 litre hava alabilen akciğerler 5-6 litre hava almaya başlar. Vücûda giren oksijen artar, kan dolaşımı hızlanır, damarlar rahat çalışır. Şüphesiz beden hareketleri­nin kalb üzerindeki etkileri de çok önemlidir. Sportif hareketler netice­sinde kalb damarlara her defasında 120 santimetre kübe kadar kan gönderebilir. Beden hareketi yapmayanlarda ise bu miktar 50-60 san­timetre küp’ü geçmez.

Ancak yaşa göre hareketi ayarlamak çok önemlidir. Gençlerin ‘ hem beş vakit namazla birlikte seviyeli birtakım sportif hareketlerde bulunması çok lüzumludur. Yaşlılarda ise beş vakit namazla birlikte bir de günde bir saat kadar yürümek oldukça faydalıdır.

İbâdetle ve bazı beden eğitimiyle ilgili hareketlerle sağlam, denge­li, iyi çalışan bir vücut, insanı birçok tasalardan, üzüntülerden kurtarır. insanı hayata bağlar.

Böylece beden eğitiminin hem ruh, hem de zihin faaliyetleri üzerinde çok olumlu tesiri söz konusudur.

Bunun için Resûlüllah (a.s.): “Çocuklarınıza atıcılık ve yüzücülük öğretin” buyurmuştur. Kendisi de gençliğinde Rükâne ile güreş müsabakası yapmış ve ünlü güreşçi Rükâne’yi birkaç defa yen­miştir. Aynı zamanda Hz. Aişe validemizle evlendikten sonra birkaç defa koşu yaptığını sahîh kaynaklarımız haber vermektedir.

islâm Dini spor konusunda daha çok atıcılığa, yüzücülüğe, at koşuculuğuna ve koşuya yer vermiş ve bunu kumar oyununun dışında tutmuştur. Zira spordan maksat, ruh, akıl, zihin ve beden gelişmesini sağlamak, bedeni kuvvetlendirip sağlıklı bir ömür yaşamaktır. [2]

Konuyla İlgili Hadisler

Ebû Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen, Resûlüllah’ın (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “Yarış ancak deve, at ve ok ile olur.” [3]

îbn Ömer (r.a.) dan yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.), iyiccş beslenip geliştirildikten sonra sıcak bir odaya konulup iyice terlemesini sağlayarak vücudundaki suyu dışarı atılmış idmanlı atlar arasında Hafyâ’dan tâ Senniyetü’l-Vedâ’a ve belirtilen şekilde beslenmeyip idman edilmeyen atlar arasında ise, Seniy-etü’l-Vedâ’dan tâ Benî Züreyk Mescid’ine kadar yarış tertipledi.” [4]

Bu,hari’nin rivayetine göre, Hafyâ ile Seniyyetül-Veya arası altı mil; Seniyyetü’1-Vedâ’ ile Beni Züreyk Mescidi arası bir mil mesafede idi.

îbn Ömer (r.a.) dan yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: “Peygamberimiz (a.s.) atlar arasında yarış yaptırır ve yaşı yarışa elverişli olanlara üstünlük tanırdı.” [5]

Enes (r.a.) den yapılan rivayette, kendisine soruldu:

–  Resûlüllah (a.s.) zamanında (at veya deve) yarışı yapar mıydınız? Resûlüllah (a.s.) de (at veya deve) yarışı yapar mıydı?

– Evet. Allah’a andolsun ki, Resûlüllah (a.s.), adı Sebha olan at üzerinde yarış yaptı ve atı diğer ihsanların atlarını geçti. Bu­nun üzerine Resûlüllah (a.s.) sevindi ve o atını beğendi, diye ce­vap verdi. [6]

Yine Enes (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle, demiştir: “Resûlüllah’ın (a.s.) Adbâ’ adında bir devesi bulunuyordu. Yarışta onun önüne geçen olmazdı. Sonra yarışa çok elverişli bir deve üzerinde bir bedevi geldi ve yarışta Resûlüllah’ın (a.s.) devesini geçti. Bu olay müslümanlara pek ağır geldi ve hayretle­rini ifade ederek: “Adbâ’nın önüne geçildi, Adbâ müsabakayı kaybetti!” dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) şöyle buyur­du: “Cenâb-ı Hak üzerine bir haktır ki, dünyada ne kadar bir şeyi yükseltirse, mutlaka onu aşağı indirir.” [7]

Hadislerin Işığında Müctehidlerin İstidlal ve İhticacları

  1. a)Hanefîlere göre, müsabaka (yarışma) nın caiz olabilmesi için birtakım şartların gerçekleşmesi söz konusudur:

1- Yarışmanın şu dört şeyden biriyle yapılması,

Deve, at, ok ve ayak… Hanefîlerin müsabakayı bu dört şey ile sınırlamaları pek isabetli değildir. Zira günümüzde artık ok atıcılığı bir eğlence olsun diye yapılmaktadır. Oysa ok yarışma İslâm, savaşta çok lüzumlu olduğu için yer vermiş bulunuyor. O halde ateşli silâhlarla yarış bugün ok yarışının yerini almış bulunuyor. Binicilik, at ve deve yarışı da öyle. Bu iki hayvan da savaşlarda çok iş görmekte idiler. Günümüzde artık atların savaşlarda kullanılması yok denecek kadar azalmıştır. Bununla beraber biniciliği öğrenmekte, bu hususta yarışlara katılmakta bir sakınca yoktur. Ayak koşusuna gelince, Resûlüllah’ın (a.s.) Hz. Aişe validemizle koşup yarıştığı sahîh rivayetlerle sabit olmuştur..

2- Yarış için ödül koymanın tek taraftan olması,

İki taraf da ödül veya belirlenen bir miktar mal veya para ortaya koyar ve kazananın bu ödül veya mal ve parayı alması kararlaştırılırsa, bu kumara dönüşür ve İslâm’a göre haram olur. Ancak yarışacak iki kişi arasında bir üçüncü şahıs girer de “ikinizden kim kazanırsa ona şu kadar ödül veririm” derse, bu kumar kapsamına girmez ve caiz olur. [8]

  1. b)Şâfiîlere göre, müsabaka ve münadale (at, deve ve benzeri şeyle yarışmak ve bir de ok atıcılıkta yarışmak) sünnettir. Buna karşılık olarak bir şey almak helâldir.

Atıcılıkta ok söz konusu olduğu gibi, savaşta işe yarayan her ale­tle, meselâ mızrak, taş, mencînik gibi aletlerle de yarışmak caizdir.

Bunun gibi at, fil, merkeb ile yarışmak da caizdir. Satranç ve ben­zeri oyunlarla yarışmak caiz değildir.

Müsabaka için tek taraflı olmak şartiyle ortaya konan mal veya para miktarının belli olması ve bilinmesi şarttır, iki taraftan birinin bir mal ve para koyması caiz olduğu gibi, müsabakaya katılmayan bir üçüncü şahsın, müsabakaya katılanlardan kazanana belli bir mal veya para vermesi de caizdir. [9]

Anlaşıldığı üzere, bu konuda Hanefîlerle Şâfiîler arasında pek az fark bulunuyor. Hanefîler müsabakayı dört şey ile sınırlarken Şâfiîler bu sınırı hayli geniş tutmuşlardır.. Şüphesiz Şâfiîlerin bu tarz içti­hadında isabet vardır.

  1. c)Hanbelîlere göre de, müsabaka sünnet ve icma’ ile sabit olmuştur ve caizdir. Bir ivaz karşılığı müsabaka ancak şu üç şeyde caiz olur: At, deve ve atıcılık. Zira bu üçü de savaşlarda işe yaramaktadır.

Ancak müsabaka bu üç şeyle sınırlı değildir. Binek hayvanları, özellikle at, ayak, gemi, mızrak ve diğer alet ve hayvanlarla müsabaka caizdir.

Müsabaka genel anlamda ikiye ayrılır:

  1. a)Bir ivaz olmaksızın yapılan müsabaka,
  2. b)Bir ivaz ile yapılan müsabaka…

ivazdan maksat, iki taraftan birinin bir mal veya para ortaya koy­ması veya üçüncü bir şahsın kazanacak olana bir mal veya para vaadet-mesidir.

Bu mezhebe göre, ivaz karşılığı müsabaka her şeyde değil, sadece şu üç şey ile yapıldığında caizdir: At, deve ve ok… Bunların dışında savaş için gerekli olan diğer şeylerle müsabaka caizse de bir ivaz karşılığı caiz değildir. [10]

Tahliller ve Rivayetler

319 no’lu Ibn Ömer hadîsi hakkında Ebû Dâvud ve el-Münzirî bir görüş beyân etmemişlerdir. Ibn Hibban bu hadîsi sahîhlemiştir. Zaten Ebû Davud’un susması, onun sıhhatına delâlet eden bir karine olarak bulunuyor. Hadîs at yarışının cevazına açık delil olarak bulunuyor.

320 no’lu Enes hadîsini Ahmed b. Hanbel tahrîc etmiş ve ricalinin hepsi sikadır. Aynı zamanda hadîsi Dâremî, Dârekutnî ve Beyhakî de tahrîc etmişlerdir.

321 no’lu Enes hadîsi de sahîh olup istidlale salihtir. Resûlüllah’m (a.s.) deve ve at yarışlarını teşvik etmesiyle birlikte bazan kendisinin veya devesinin de yarışlara katıldığı olmuştur. Bu, müslümanlara hem hareket sağlamakta, hem de savaşa yeterince hazırlıklı olmayı ilham etmektedir.

Bu konuda diğer hadîsler:

Ensardan bir adamdan yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Atlar üçtür (üç kısma ayrılır):

1- Allah yolunda kullanılmak üzere adamın (besleyip) bağladığı at… Bunun için harcanan para, ecir (mükâfat ve se­vap) dır. Ona binmek de sevap ve mükâfattır. Onu iğreti olarak birine vermek ve ona yem hazırlamak da sevap ve mükâfattır.

2- Adamın (başka biriyle) karşılıklı olarak bir meblağ koy­up yarışma yaptığı at… Bunun bahası, yemi, binilmesi hep günahtır.

3- Eyerini yerleştirip binmek için edinilen at… Bunun inşallah fakirlik açığını kapaması umulur.” [11]

îbn Mes’ûd (r.a.) den yapılan rivayette, Peygamberimizin (a.s.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “Atlar üçtün Bir at var Rahman içindir… Bir at var insan içindir ve bir at da var ki şeytan içindir. Rahman için olan at, Allah yoluna bağlanan attır. Bu­nun yemi, fışkısı, idrarı (hep sevaba vesiledir).” Resûlüllah (a.s.) daha o atın birçok yanlarını da -Allah’ın dilediği kadar- andı. Şeytan için olan at, kumar şeklinde yarışa sokulan attır. İnsan için olan at, insan onu bağlayıp ona binmeği arzular. Bu at fa­kirliğe bir perde teşkil eder.” [12]

Çıkarılan Hükümler

1- Kumar kapsamına girmeyen bazı müsabakalar caizdir.

2- İslâm, beden eğitimine önem vermiştir.

3- Hanefîlere göre, meşru olan yarışma dört şeyden biriyle gerçekleşir: Deve, at, ok ve ayak..

4- Bu gibi yarışlarda tek taraflı ödül koymakta bir sakınca yoktur.

5- Yarışan iki taraf da belli bir nisbette mal veya para koyarlar da kazanan tarafa verilmesini şart koşarlarsa bu kumar kapsamına girer ve haramdır.

6- iki taraf yarışma yapmaya teşebbüs eder de bir üçüncü şahıs, kazanan tarafa belli bir mal veya para vereceğini vaadederse, bu caiz olur.

7- Şafiîlere  göre  müsabaka ve  münadala  sünnettir.   Zira Resûlüllah (a.s.) buna tahrik ve teşvikte bulunmuştur.

8- Müsabaka için tek taraflı olmak şartiyle ortaya konan ödülün nisbetinin belli olması şarttır. (Bu da Şafiîlere göredir).

9- Kumar kapsamına veya tarifine giren at yarışı haramdır. Resûlüllah (a.s.) bu maksatla at besleyenler için sadece günah ve vebal vardır buyurmuştur.

10- Allah yolunda kullanılmak üzere at beslemek her yanı ve yönüyle sevap ve uhrevî mükâfata vesiledir.

11- Binit edinmek için at alıp beslemekte bir sakınca yoktur. Bu daha çok fakir kişinin fakirliğine bir perde teşkil eder. [13]

Atıcılığın Önemi ve Bu Hususta Yarışma

Cihan peygamberi Hz. Muhammed (a.s.) Efendimiz, beden eğitimini teşvik ettiği kadar atıcılığı da teşvik etmiş ve iyi ok atanları alkışlamıştır. Atıcılığın milletlerin hayatında önemli bir rolü vardır. Zira ok ve yaydan başlayarak günümüze kadar hep bu alanda ilerleme kaydedilmiş ve yeni yeni silahlar icad edilmiştir. O halde hangi millet daha güçlü silâh imal ederse, o, o kadar caydırıcı bir hava oluşturur ve düşmanlarını yıldırır. Bunun için Sevgili Peygamberimiz (a.s.) onbeş asır Önce ümmetine şu çok önemli mesajı üç defa tekrarlayarak ver­miştir:

“Haberiniz olsun, dikkat edin, gözünüzü açın! Kuvvet at­maktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır.” [14]

Şüphesiz Resûlüllah (a.s.) bu hadlsleriyle aynı zamanda Kur’andaki şu âyeti tefsir edip açıklıyordu: “(Ey Muhammed!) Onlara karşı gücünüzün yettiğince her türlü kuvveti ve (savaş için) be­slenen atları (gereken araçları) hazırlayın. Bununla hem Al­lah’ın düşmanlarını, hem de sizin düşmanlarınızı ve sizin bilme­diğiniz Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırırsınız. Allah yolunda her ne harcarsanız (karşılığı) size tastamam ödenir, hiç de haksızlığa uğramazsınız.” [15]

Konuyla İlgili Hadisler

Seleme b. el-Ekva’ (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir: “Eşlem kabilesinden birkaç kişi yarış anlamında ok atarlarken Resûlüllah (a.s.) onlara uğradı ve:

– Ey İsmail oğulları, haydi sizi göreyim ok atın. Zira gerçekten sizin (büyük) babanız da iyi bir ok atıcı idi. Bu yarışmadan ben, falan oğlu (Seleme b. Ekva’) ile beraberim, bu­yurdu.

Râvi devamla diyor ki:

Bunun üzerine taraflardan biri ellerini ok  atmaktan çektiler. Resûlüllah (a.s.) onlara:

– Size ne oldu ki ok atmıyorsunuz? Onlar da:

–  Ya Resûleîlah! Sen o tarafla birlikte olunca biz nasıl ok atarız… Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) onlara:

– Oklarınızı atınız, ben sizin hepinizle beraberim, buyurdu. [16]

Ukbe b. Amır (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen diyor ki:

Resûlüllah’ın (a.s.) şöyle buyurduğunu duydum: “Düşmana karşı gücünüzün yettiğince her türlü kuvveti hazırlayın. Haber­iniz olsun ki, kuvvet atmaktır, gözünüzü açın, kuvvet atmaktır. Dikkatli olun, kuvvet atmaktır.”[17]

yine Ukbe b. Amir (r.a.J de/ı yapılan rivayette, Peygamber’in (a.s.) şöyle buyurduğu belirtilmektedir: “Kim atıcılık öğrendikten sonra onu bırakırsa, o bizden değildir.” [18]

Yine Ukbe b. Âmir (r.a.) den yapılan rivayette^ Peygamberimizin (a.s.) şöyle buyurduğu haber verilmektedir: “Şüphesiz ki Cenâb-ı Al­lah bir ok sebebiyle üç kimseyi cennete sokar:

1- Onu imal edip  bu  imal atıyla  sadece  hayır uman (karşılığını Allah’tan bekleyen) kimse,

2- O oku (satın alıp) Allah yolunda savaşanları onunla teçhiz eden,

3- O oku Allah yolunda (düşmana) atan kimse.. Sonra Resûlüllah (a.s.) devamla buyurdu ki:

“Atınız, atlara bininiz. Ama eğer (ok, silah) atarsanız, bu at binmenizden sizin için daha hayırlı olur. Adem oğlunu oyalayan her şey bâtıldır, anlamsızdır. Ancak şu üç şey değil: Yayındaki oku atan, atını iyice eğitip (savaşa) hazırlayan ve çoluk çocuğuyla oynayıp güzel vakit geçiren.. Şüphesiz bu üç şey hak-tandır.” [19]

Amr b. Absete (r.a.yden yapılan rivayette, adı geçen, Resûlüllah’m (a.s.) şöyle buyurduğunu duyduğunu haber vermiştir: “Kim Allah yo­lunda bir ok atarsa, bu onun için bir köleyi hürriyetine kavuşturmasına denktir.” [20]

Dâvud bu hadîsi şu lafızla rivayet etmiştir: (TKim Allah yo­lunda bir ok ile düşmana ulaşır (okunu onlara isabet ettirirse) onun için (cennette) bir derece vardır.”

Nesâî’nin rivayetinde ise şöyle denilmektedir: Kim Allah yolun­da bir ok atarsa, bu ister düşmana ulaşsın, ister ulaşmasın, onun için bir köle azâd etmişçesine (sevap ve mükâfat) vardır.” [21]

Tahliller ve Rivayetler

329 no’lu Seleme hadîsi sahihtir. Resûlüllah’m (a.s.) atıcılığa geniş ilgi gösterdiğine ve savaşta çok yararlı olan bu spor yarışına mü’minleri teşvik ettiğine delâlet etmektedir. Ancak bu bir kumar şeklinde değil, savaşta islâm’a hizmet anlam ve niyetinde bir zevk işi olarak yapıldığı takdirde meşrudur.

330 no’lu Ukbe hadîsi de sahîh olup istidlal ve ihtioaca salihtir. Resûlüllah (a.s.) bu hadîsleriyle Enfal Sûresi 60. âyeti açıklamış ve kıyamete kadar devlet ve ordunun kuvvetinin atıcılıktaki başarısına bağlı bulunduğunu belirtmiştir.

Resûlüilah (a.s.), burada atıcılıkta belirli bir silâh üzerinde dur­mamış bunu mutlak anlamda kullanarak kıyamete kadar bu alandaki bütün gelişme ve buluşları kullandığı kelimenin kapsamına almıştır.

331 no’lu Ukbe hadîsinin isnadında Halid-b. Zeyd ve îbn Yezîd bu­lunuyor ki, bu iki zat üzerinde biraz durulmuştur. Ancak Zehebî Halid b. Zeyd üzerinde durmamıştır. Bu da Halid’in rivayetinin yazılabileceğine işarettir. Hadîsin diğer ricalinin hepsi sika (güvenilir) dir. [22]

332  no’lu Ukbe hadîsi sahîh olup istidlal ve ihticaca salihtir. Resûlüîlah (a.s.), sırf dini, ahlâkî değerleri, namus ve iffeti, îslâm dev­letinin ve ümmetin bekasını dikkate alarak ateşli silah imal etmekte büyük ecir bulunduğuna dikkat çekmiştir. Nitekim ecir (sevap ve mükâfat) sıralamasında, bir okun imalatçısına öncelik verilmiş ve belir­tilen niyetle silâh imal eden mü’min bir kişi cennet ile müjdelenmiştir. Sonra da Resûlüilah (a.s.) islâm ordusuyla müslümanları devletin iki ana unsuru olarak belirleyip halkın orduya, harp sanayiine yardımda bulunmasının dünya ve âhiret için büyük hayırlar getireceğine işarette bulunmuştur. Manevî mükâfat olarak bu yardım sever insanlara cenne­ti vaadetmiştir.

Cephede, yani savaşta, imal edilen bu silahları sırf Allah’ın hoşnutluğuna erişme niyet ve azmiyle kullanan askerlerin kadrini yüceltmiş ve onlar için cennetin hazırlandığını açıklamıştır.

İsnadında zaaf ve inkıta’ olmakla beraber şu hadîs de mana bakımından yukarıdaki hadîslerce kuvvetlendirilmiştir: “Atıcılığı iyice Öğrenin. Çünkü gerçekten iki hedef arasında (kişiyle hedefi arasında) cennet bahçelerinden bir bahça vardır.” [23]

Ayrıca Beyhakî’nin Câbir (r.a.) dan rivayet ettiği şu hadîs, yuk­arıdaki hadîse ayrı bir kuvvet kazandırmaktadır: “Kim iki hedef arasında azimle yürürse benim sevgim ona vâcib olur.” [24]

Taberânî’nin Ebû Zer (r.a.) den yaptığı rivayette Resûlüilah (a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim iki hedef arasında yürürse, her adımına bir sevap vardır.” [25]

Bu hadîsle, Resûlüilah (a.s.) hem atıcılık yarışmasına, hem de savaşta düşman ile ölüm-kalım mücadelesi verildiğinde mü’minlerin hedeflerine bir yandan ateş ederken diğer yandan yavaş yavaş yak­laşmalarını tahrik ve teşvik etmekte ve bunun için uhrevî mükâfatların, hazırlandığını bildirmektedir.

Beyhakî’nin Ebû Râfî’den rivayet ettiği hadîste ise Resûlüllah (a.s.), çocukların ruh ve bedenlerini geliştirmenin ve onlara ileride islâm’ı müdafaa etmek için okuma-yazma, yüzücülük ve atıcılık öğretilmesinin babalar üzerine vacib olduğunu belirterek şöyle buyur­muştur: “Çocuğun babası üzerindeki hakkı, babasının ona okuma-yazma Öğretmesi, yüzücülük ve atıcılık bilgi ve becerisi ka-zandırmasıdır.”

Bu hadîsin isnadı zayıf olmakla beraber istidlal edinilebilir.

Müslümanlar Fetihler Yapıp Kuvvetlenince Savaş Eğitimini ihmal Etmemelidirler:

Refah, bolluk, başarı, zafer ve fetihler hep güzel şeylerdir. Fakat bunlardan hiçbiri nihaî amaç değildir. Her yükselişin mutlaka bir inişi vardır. Çabuk şımaran, Hakk’ın kudret ve azametini, işler halde olan plân ve programını unutanların ise yükselişi az sürer ve düşüşü çabuk olur. Her zafer ve başarıdan, her bolluk ve genişlikten sonra bunun bi­rer imtihan olduğunu düşünebilmek elbetteki çok önemlidir. O bakımdan düşmanın uyumayacağını, her fırsatta s aldır ab ileceğini ve üstünlük sağlamak için durmadan çalışmakta olduğunu hiçbir zaman unutmamak ve düşmanı küçümsememek gerekir. Aksi halde atâlet, uyuşukluk, bolluk ve zaferin verdiği sarhoşluk büyük bir gaflete dönüşür ve sonu hüsran olur.

Resûlüllah (a.s.) ümmetini bu hususta da uyararak şöyle buyur­muştur: “İleride size birçok ülkelerin fetih yoluyla kapıları açılacaktır. Allah size yetecek kadar (imkânlar ve nimetler) ver­ecektir. Ama öyle zamanlarda sizden biri oklarıyla oynamak ve meşgul olmaktan acizlik göstermesin, (silahları, eğitimi ve hazırlanmayı bir tarafa atıp gününü gün etmeye bakmasın).” [26]                                            

333 no’lu Amr b. Absete hadîsi sahîh olup istidlal ve ihticaca salih-tir. Allah yolunda düşmana bir ok, bir kurşun atmanın, bir köleyi hürriyetine kavuşturmak kadar Allah yanında makbul bir ibâdet olduğu bildiriliyor.

Yine aynı sahabiden yapılan rivayette, Resûlüllah’m (a.s.) bu ma­nada şöyle buyurduğu bildirilmektedir: “Kim ok atmasını güzelce becerirse, bu onun için cennette bir derece olur.” Râvî diyor ki: “Resûlüllah (a.s.) böyle bir müjdeyi verdiği gün ben (düşmana) on altı oku güzelce, beceri içinde atmış oldum.” [27]

Bu anlamda bir diğer rivayet yine Amr b. Absete’den şöyle yapılmıştır: “Kim İslâm’da saç-sakalını ağartırsa, bu onun için kıyamet gününde bir nur olur. Kim de Allah yolunda bir ok (bir silâh ve kurşun), atarsa, ister düşmana ulaşsın (isabet etsin) is­ter ulaşmasın (isabet etmesin), bu onun için bir köle az âd etmiş gibi olur. Kim de mü’min bir köleyi hürriyetine kavuşturursa, bu onun için -her aza bir azaya bedel olmak üzere- cehennem ateşine karşı bedel olur.” [28]

Kâh b. Mürre (r.a.) den yapılan rivayette Resûlüllah (a.s.) şöyle buyurdu: “Kim düşmana bir ok atmak suretiyle ulaşır (isabet kay­deder) ise, Allah onun bir derecesini yükseltir.” Bunun üzerine ashabdan Abdurrahman b. Nahham (r.a.) sordu “Derece nedir ya Resûlellah?” Efendimiz ona şu cevabı verdi: “Bu senin anan evinin eşiği anlamında bir derece değildir. Cennette iki derece arası yüz yıllık mesafede bulunuyordur.” [29]

Ukbe b. Abdi’s-Sülemî (r.a.) den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) ashabına: “Kalkınız (Allah yolunda) savaşınız!” buyurdu. Bunun üzerine bir adam bir ok attı. Efendimiz: “Cennet ona vâcib oldu” diye buyurdu.” [30]

Muhammed b. Hanîfe’den yapılan rivayette, adı geçen diyor ki: “Ebû Amr el-Ensarî’yi (r.a.) gördüm,ki, bu zat Bedir, Akabe, Uhud savaşı ve olaylarında bulunmuştur, oruçlu idi. Susuzluk­tan rengi değişmişti. Şöyle diyordu hizmetçisine: “Şu yayıma bir ok yerleştir.” Hizmetçi oku yerleştirdi. Ebû Amr bitkin bir halde yayı çekti ve üç ok atıverdi ve sonra şöyle dedi: “Resülüllah’dan (a.s.) duydum, buyurdu ki: ırKim Allah yolunda bir ok atarsa, -o ok hedefine ulaşsın ulaşmasın- sahibi için kıyamet gününde bir nur olur.” Böylece Ebû Amr, güneş henüz guruba gitmeden (oruçlu bir halde ve bu aşk içinde) şehîd edildi.” [31]

Çıkarılan Hükümler

1- Allah yolunda cihad edip küfrün saldırı ve tuğyanım kırmak için silah imal etmek vacifctir.

2- Silah imalatında, yani harp sanayiinde “kuvvet atmaktır…” me­sajını dikkate alıp üstün silâhlar, caydırıcı bir kuvvet oluşturmak da vacibtir. İlim adamları bu vücubu farz-ı kifaye anlamına alıp yorum­lamışlardır.

3– islam devletinde askerlik görevini yapmak vacibtir. Ciddi bir mazeret yokken bundan kaçınmak haramdır ve günahtır.

4- Savaş eğitimi vermek vacibtir. Mü’nıinlerin bu eğitime severek katılmaları vacibtir. Zira savaşmasını bilmeyen bir müslümana Allah yardımcı olmaz: Tabii bunu öğrenme imkânı olursa hüküm böyledir.

5- Düşmana karşı çıkıp bilerek isabetli atışlarda bulunmak müekked sünnettir. En azından düşmana karşı cesaretle silah kullan­mak vacibtir.

6- “Atılan her kurşuna karşılık bir derece ve sevap vaadedilmiştir.

7- Savaşabilmek için at beslemek ve ata binmeyi Öğrenmek sünnettir. Bunun manevî mükâfatı vardır.

8- Savaş dönemi dışında, barış günlerinde ateşli silahları kullan­mayı ve hedefe tam isabetle atışta bulunmayı ihmal etmek mekruh ve günahtır.

9- Zafer sağlayıp geniş ganimetlere eriştikten ve bolluğa kavuştuktan sonra askerî eğitimi, atıcılığı ihmal etmek caiz değildir. Cenâb-ı Hak ancak çalışıp yetişen, gelişen, caydırıcı bîr kuvvet oluşturan müslümanları sever ve onlara yardım eder.

10- Barış günlerinde başarı ve bolluğun verdiği atalet ve mahmur­luğu atamayıp gününü gün etmeye çalışan müslümanlar kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atmış olurlar. Bu konuda Allah ve Resulünün açık uyarısı bulunuyor.

11- Savaşa katılanları teçhiz etmek, yardımcı olmak -malî imkânı olan- her müslümana vacibtir.

12- Savaşa katılanlar üç kısma ayrılır: Bilfiil eline silah alıp düşmanla vuruşanlar… Geri hizmette olup savaşanların ihtiyaçlarını karşılayanlar… Savaşacak güçde olmayan yaşlı ve sakatlardan, malî yardımla savaşa katılanları destekleyenler… Bu üç grup için de büyük ecirler, uhrevî mükâfatlar vaadedilmiştir.

13- Silah kullanmayı, atıcılığı iyice öğrendikten sonra onu terke-dip unutan kimse sünnete aykırı bir tutum içine girmiş ve Hz. Peygam­ber’in iltifatını kaybetmiş olur.

14- “Kuvvet atmaktır” hadîsini unutmamak gerekir.

15-  Düşmana karşı hep hazırlıklı olmak Allah’ın emridir ve fa­rzdır. [32]

Canlı Hedef Edinip Atışta Bulunmak Haramdır

Allah’ın geniş rahmeti bütün canlıları kapsayıp kuşatmıştır. Her canlı varlık Ö’nun rahme tiyle hayatını devam ettirir ve rızkını sağlar. En tehlikeli, yırtıcı ve parçalayıcı hayvanlar bile yavrularını korur ve beslerler. Bu da Allah’ın onların içgüdüsüne enjekte ettiği rahmetinin bir tezahürü olarak bulunuyor.

“Yeryüzündekilere merhametli olun, şefkatla davranın ki göktekiler de size merhamet etmiş olsun” [33] mealindeki hadîs, canlılara karşı merhametli ve şefkatli olmanın vücubuna delâlet etmek­tedir.

O bakımdan İslâm keyfî avlanmayı mekruh kılmış, bir ihtiyaçtan dolayı seviyeli avlanmayı mubah saymıştır. Canlıların neslini tüketmeye asla cevaz verilmemiş, çok zararlı olanlarının imhasına ce­vaz kapısı açılmıştır.

îslâm bu prensipleri doğrultusunda canlı bir hayvanı hedef edinip ona ateşli ateşsiz silahla atışta bulunmayı yasaklayıp haram kılmış ve bu derece acımasızca hareket edenleri takbih etmiştir.

Unutmayalım ki, gerek bitkiler, gerekse hayvanlar dünyamızı, çevremizi süslemekte ve tabiatın dengesini korumaktadır. Kâinatta, özellikle de dünyada yaratılan her şey insan için var kılınmıştır. Canlı-cansız her şey insana hitap etmekte ve ondan yana bir fayda sağlama hizmetini sürdürmektedir. [34]


[1] Bilgi için bkz: Abdullah Nâsıh Ulvan/Terbiyetü’l-Evlâd fi’l-lslâm: 1/205-212-Beyrut: 1401. (Bu eser tarafımızdan Türkçeye tercüme edilmiş ve Uysal Kitabevi tarafından yayınlanmıştır.)

[2] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[3] Ebû Dâvud/cihad: 60. Tirmizî/cihad: 22. Nesâî/hayl: 14. İbn Mâce/cihad: 40. Ah-med: 2/256, 358

[4] Buharî/salât: 41, cihad: 57, 58, i’tisam: 16. Müslim/imaret: 95. Nesâî/hayl: 12, 13. Dâremî/cihad:35.

[5] Müsned-i Ahmed: 2/3, 55,56.

[6] Ebû Dâvud/cihad: 36. Ahmed: 3/160, 256

[7] Buharî/cihad: 59

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[8] Bilgi İçin bkz: Kâsânî/Bedayi’: 6/206. Beyrut: 1394

[9] Geniş bilgi için bkz: el-Garnrâvî/es-Siracü’l-Vehhac: 568-571. Mısır: 1352

[10] Bilgi için bkz: Şemsüddin İbn Kudam a/eş -Şerhül -Kebîr: 11/127-131

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[11] Buharî/cihad: 48, menakıb: 28. ibn Mâce/cihad:-104. Taberânî/cihad: 3. Ahmed: 1/391,2/262,383

[12] Müsned-i AhmGd. Nevlü’l-Evtar: 8/91

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[13] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[14] Müslim/imaret: 167. Ebû Dâvud/cihad: 14. Tirmizî/tefsîr: 8

[15] Enfâl Sûresi: 60.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[16] Buharî/cihad: 78, enbiyâ: 12

[17] Müslim/imaret: 167. Ebû Dâvud/cihad: 14, 23. Tirmizî/tefsîr: 8. Ibn Mâce: 19

[18] Müslim. Müsned-i Ahmed. Neylü’l-Eytar: 8/96.

[19] Ebû Dâvud/cihad: 23. Tİrmizî/cihacİ: 11. Nesâî/cihad: 26, hayl: 8. İbn Mâce: 19

[20] İbn Mâce/cihad: 19. Ahmed: 4/235, 236.

[21] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[22] Şevkanî/Neylü’l-Evtar: 8/97

[23] Müsned-i Firdevs/Ibn Ebî Dünya. Neylü’l-Evtar: 8/97

[24] Beyhakî. Neylü’l-Evtar: 8/97.

[25] el-Münzirî/et-Terğîbvet-Terhîb: 2/402. Mısır: 1352-1933

[26] Müslim/imaret: 168. MÜsned.-i Ahmed: 4/157. et-Terğîb ve’t-Terhîb: 2/402

[27] Nesâî/cihad: 26. Ebû Dâvud/itak: 14.

[28] Nesâî/cihad: 26, Tirmizî/fezail-i cihad: 9. Ahmed: 2/210, 213, 236, 386, 6/20

[29] Nesâî. et-Terğîb: 2/403. İbn Hibbafl.

[30] Müsned-i Ahmed: 4/184

[31] Taberânî. Müsned-i Ahmed: 4/113.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[32] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[33] Buharî/îefsîr: 59, edeb: 90. Tirmizî/birr: 16. İbn Mâce/zühd: 13. Dâremî’/feraiz: 6. Ahmed:4/47

[34] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

Kaynaklariyla Ahkam Hadisleri” kitap hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ücretsiz pdf olarak almak için aşağıdaki indirme düğmesini tıklayın

Bozuk bağlantıyı bildirin
Siteyi Yardim Et


for websites

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *