Skip to content
Home » Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir – Diyanet Vakfı pdf

Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir – Diyanet Vakfı pdf

KUR'AN YOLU TÜRKÇE MEAL VE TEFSIR – DIYANET VAKFI
  • Kitap başlığı:
 Kuran Yolu Turkce Meal Ve Tefsir
  • Yazar:
Hayreddin Karaman, İbrahim Kafi Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadrettin Gümüş
  • Kitap Sayısı
2604
  • Dil:
Türkçe
  • Görünümleri:

Loading

  • PDF Doğrudan  
İndirme için tıklayın
  • Satın al  
Kağıt Kapak için

Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir – Diyanet Vakfı

Hayreddin Karaman – İbrahim Kafi Dönmez – Mustafa Çağrıcı – Sadrettin Gümüş

KUR’AN YOLU TÜRKÇE MEAL VE TEFSİR – DİYANET VAKFI

TAKDİM

Kur’an-ı Kerîm, Hz. Muhammed aleyhisselamın yirmi iki yıldan fazla süren (610-632) peygamberliği zarfında aldığı vahiyleri ihtiva etmektedir. Hz. Muhammed’in (a.s.) peygamberliğinin ilk dönemlerinden beri Kur’an, müslümanlar tarafından, yalnızca İlahî kelamın yaşanan tarihe bir müdahalesi olarak değil, aynı zamanda bir ibadet ve tilavet kitabı olarak telakki edildiği için, inen ayet ve sûreler Hz. Peygamber’in gözetimi altında büyük bir titizlikle kayda geçirilerek geniş kitlelere intikal ettirilmiş ve sürekli okunmuştur.

Hatta ilk müslümanlar arasında, gelen vahiyleri gücü nisbetinde ezberleyenlerin yanı sıra, kendisi için özel mushaf yazan sahabîlerin de bulunduğunu biliyoruz.

Halife Hz. Ebû Bekir döneminde vuku bulan Yemame savaşında Kur’an’m nüzulüne tanık olmuş çok sayıda hafız sahabînin şehid düşmesi üzerine, 633 yılında, Hz. Peygamber’in vahiy katiplerinden hafız sahabî Zeyd b. Sabit’e, Hz. Peygamber’in yazdırdığı Kur’an metinlerini, diğer hafız sahabîlerin şahitliğine de başvurarak bir mushaf haline getirme görevi verilmiştir. Zeyd b. Sabit, sahabîlerle istişare ederek yaptığı titiz bir çalışma sonunda muhtelif malzemelere yazılmış olan Kur’an metinlerini mushaf haline getirmiştir.

 Kur’an metni tertip edilirken ayetlerin iniş sıraları veya konu bütünlüğü esas alınmamış, baştan beri Hz. Peygamber tarafından öğretilen tilavet sırasına riayet edilmiştir.

Fütuhat faaliyetinin sınır tanımadığı III. Halife Hz. Osman döneminde, İslam coğrafyasının genişlemesi dolayısıyla farklı bölgelerde Kur’an ayetlerinin farklı şekillerde okunması, özellikle ilk müslümanlarla İslam’a yeni girenler arasında ihtilaflara sebep olmuştur.

Kısmen henüz sessiz harfleri birbirinden ayıran noktaların ve sesli harfleri gösteren harekelerin bulunmadığı Arap yazısının o günkü yetersizliğinden, kısmen de mahallî lehçe farklılıklarından kaynaklanan bu kıraat ihtilafı, esasen Hz. Peygamber’in izin verdiği doğal bir durum olmasına rağmen, o günkü siyasî irade, muhtemel karışıklıkları gidermek amacıyla kıraat farklılıklarını en aza indir ecek bir çalışma yapmayı öngörmüştür.

Yine Zeyd b. Sabit’in başkanlığını yaptığı bir komisyon, birkaç yıl süren çalışması sonucunda, biri hilafet merkezinde kalmak, diğerleri farklı bölgelere gönderilmek üzere, Hz. Ebû Bekir döneminde toplanan Mushaf’a istinaden muayyen sayıda resmî mushaflar hazırlamıştır. Bugün elimizde bulunan mushaflar işte bu mushafa dayanmaktadır.

Sahabe döneminden sonra geniş çaplı bir tefsir faaliyeti başlamıştır. Ancak bu döneme ait tefsirler günümüze kadar ulaşmamıştır. Günümüze ulaşan en eski tam tefsir ise, hicrî 150 yılında vefat eden Mukatil b. Süleyman’a aittir. Ali b. Ebû Talha (ö. 143/760), Süfyan es-Sevrî (ö. 161/778), Yahya b. Sel lam (ö. 200/815) gibi hicrî II. yüzyılda yaşamış kişilerce telif edilen bu ilk dönem tefsirleri, genellikle Mushaf tertibini esas alarak, sırasıyla ayetler hakkındaki rivayetleri nakletmektedirler.

Hiç şüphe yok ki, tefsir ilminin doğduğu ilk dönemlerde, bu faaliyetle hedeflenen, tevarüs olunan bilgilerin daha geniş kitlelere ve gelecek nesillere intikal ettirilmesiyle sınırlı idi

. Tefsir ilminin Kur’an’ı açıklama görevini üstlenmesi ise daha sonraki bir gelişmedir. Bu çerçevede ilk tefsir çalışmaları, el-Ferra (ö. 207/822 ) ve Ebû Ubeyde (ö. 2510/825) gibi dilcilere aittir. Onlar, kelimelerin ve terkiplerin anlamlarını açıklamayı amaçladıkları için, hemen her ayet hakkında söyleyecek şey bulmuşlar ve açıklamalarını Mushaf tertibini esas almak suretiyle sunmuşlardır.

Bu yazım geleneği, bugün minnetle başvurduğumuz, değerli bilgiler içeren İbn Cerîr et-Ta-berî’nin (ö. 310/922) Câmi’u’l-Beyân an Te’vîli âyi’l-Kur’ân’ı gibi eserlerin yazılmasına imkan vermiştir. Bu eserlerin “rivayet tefsiri” olarak adlandırılması, bunlarda rivayetin ağırlıklı yer tutmasından kaynaklanmaktadır; zira bu eserler naklin yanı sıra, uzun dinî tahlillere, İsrailiyat ve kelamî-fıkhî meseleler üzerine derin tartışmalara da yer vermektedirler.

 Aynı şekilde ” dirayet tefsiri ” olarak nitelenen eserler de, re’y ağırlıklı olmakla birlikte nakilden müstağni kalmamışlardır.

Gerek rivayet tefsiri gerekse dirayet tefsiri olarak değerlendirilen klasik tefsirlerde, Kur’an’ı baştan sona tefsir etmeyi amaçlayan ve Mushaf tertibini esas alan bir yöntem izlenmiştir.

Klasik dönemlerde tefsir ilminin bir karakteri olarak oluşan Kur’an’ı baştan sona ve Mushaf tertibine göre tefsir etme geleneği, Derveze’nin sûreleri nüzul sırasına göre tefsir ettiği et-Tefsîru’l-Hadîs’i gibi istisnalar dışında, modern zamanlara kadar yazılan bütün tefsirlerde hakim olmuştur.

Tefsir literatürümüz, bu karakteristik yapısına rağmen, farklı ölçütlere başvurmak suretiyle değişik başlıklar altında tasnif edilmeye elverişlidir. Müfessirlerin uzmanlık alanına, İlmî tutumuna veya mezhebi eğilimine göre tasnifler de yapılmıştır.

Bu tasniflerden başlıcalarını zikretmek, tefsir literatürümüzün muhteva zenginliğini ve çok renkliliğini göstermesi bakımından önemlidir: Fıkhî tefsir, kelâmî tefsir, işarî tefsir, lugavî tefsir, felsefî tefsir, Şiî tefsir, İlmî tefsir, edebî tefsir, İçtimaî tefsir vb. bilinen ilk Türkçe Kur’an meali Samanoğulları lideri Mansûr b. Nuh’un döneminde yapılmıştır.

Kur’an meali özellikle Selçuklu dönemlerinde bilim ve sanat dilinin Arapça ve Farsça olması sebebiyle fazla rağbet görmemiştir. Osmanlı tefsir geleneğinde ise müstakil sûre ve cüz tefsirlerinin yanı sıra Zemahşerî, Fahreddin er-Bazî ve Beyzavî gibi müfessirlerin tefsirlerine yapılan birçok şerhle söz konusu eserler yeniden inşa edilmeye çalışılmıştır.

Bugünkü anlamda yaygın olan Türkçe tefsir ve meal geleneğinin, Tanzimat döneminde (1839-1876) başladığı söylenebilir. Bu dönemde gerçekleştirilen ve nicelik açısından sınırlı olan tefsirî meallerdeki çeviriler genellikle Farsça’dan Türkçe’ye kazandırılmıştır.

2. Meşrutiyetle birlikte dinî müellefat ve özellikle de Türk toplumunu Kur’an’la doğrudan muhatap kılma gayretlerinin arttığı gözlemlenmektedir. 1925 yılında Diyanet İşleri Reisliği bütçesi tartışılırken muhtelif mebuslar tarafından, toplumsal sorunların işleneceği ve günün insanına hitap eden bir Türkçe tefsire duyulan ihtiyaç dile getirilmiş ve konu ayrıntılı olarak tartışılmıştır.

 Nihayet Diyanet İşleri Reisliği bütçesinden Kur’an-ı Kerîm ve ehadîs-i şerif enin tercüme ve tefsiri için muayyen bir meblağ tahsis edilmiş ve Kamil Miras’ın teklifiyle söz konusu tefsiri yazma görevi Elmalılı M. Hamdi Yazır’a tevdi edilmiştir. 1926’da Kur’an tefsiri yazmaya başlayan Hamdi Yazır, tefsirin telifini 1938 yılında tamamlamıştır.

Eserin ilk baskısı 1935-39 yılları arasında Diyanet İşleri Riyaseti tarafından dokuz cilt halinde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra 1960 ve 1971’de baskısı yenilenen Hak bini Kur’an bili, 1992’de bir defa, 1993’te ise iki defa sadeleştirilerek basılmıştır.

 O günden bugüne halkımızın din öğrenimine üst düzeyde katkı sağlayan bu değerli çalışmanın yanı sıra, klasik ve çağdaş dönem tefsirlerinden yapılan tercümeler ve Türkçe telif edilen tefsirler sayesinde ülkemiz insanı oldukça zengin bir tefsir birikimine kavuşmuş bulunmaktadır.

Bu zenginliğe rağmen kamuoyunun malûmu olduğu üzere, toplumumuz muhtelif vesilelerle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek yeni bir Kur’an tefsiri hazırlatması talebini dile getirmekteydi.

Başkanlığımız bu talepler doğrultusunda, uzun yıllardan beri benimsemiş olduğu ülkemizin ilahiyat alanındaki birikiminden azami ölçüde yararlanma politikasının bir gereği olarak, Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş ve Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı’dan oluşan komisyonun titiz çalışması sonucu hazırlanan ve bilahare Din İşleri Yüksek Kurulu’nuntedkikinden geçen elinizdeki Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir isimli eseri yayımlamaya karar vermiştir.

Tefsir tarihi üzerine yapılan çalışmalar, tefsirler arasındaki yorum farklılıklarının arkasında, müfessirin fikrî eğilimi, uzmanlık alanı ve siyasî tutumu gibi kişisel unsurların yanı sıra, müfessirin yaşadığı çağın ihtiyaç ve imkanları gibi toplumsal unsurların da yattığını göstermektedir.

Bu durum, Kur’an tefsiri alanındaki çok sesliliğin sebeplerini anlamamızı kolaylaştırdığı gibi, tarih boyunca neden tek bir tefsirle yetinilemediğini de anlaşılır kılmaktadır. Bunun başlıca sebebi tefsir faaliyetinin, özü itibariyle sübjektif olan “yorum”dan ibaret olmasıdır.

Tefsir faaliyetinin sübjektif karakteri sebebiyle, bugün içinde, okuyucusunu bütün diğer tefsirlerden müstağni kılacak ve Kur’an’ı anlama konusundaki sorunları giderecek bir tefsirden söz etme imkanı yoktur. Buna bağlı olarak herhangi bir tefsirin Diyanet İşleri Başkanlığı’nca neşredilmiş olması, o tefsire resmî bir hüviyet kazandırmaz.

 Başkanlığın yaptığı, yayınlar konusunda dine ve topluma karşı sorumluluğu, ilme uygunluğu esas almaktır. Elinizdeki tefsir, günümüz müslümanların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak ve klasik tefsir birikiminden yararlanılarak hazırlanmış değerli bir çalışma olup, uzmanlık alanlarında yetkin bilim adamlarından oluşan bir heyet tarafından kaleme alınmış olma gibi bir imtiyaz taşımaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı

ÖN SÖZ

Kur’an-ı Kerîm’in müslüman Türk insanı tarafından anlaşılmasına mütevazı bir katkı sağlamak amacıyla hazırladığımız Kur’an Yolu isimli bu tefsirin müellifleri olarak, daha önce bir meal çalışmasına katılmış, İlmî bir faaliyeti müşterek olarak yürütme ve bitirme tecrübesi edinmiştik.

Bu defaki çalışmamız esnasında uzmanlık alanlarımızın ( tefsir, fıkıh ve fıkıh usulü, İslam felsefesi ve İslam ahlakı) farklılık taşımasının da, Kur’an tefsirinin gerekleri bakımından önemli imkanlar sağladığını gördük. Bunun yanında ortak kitap çalışmasının zorluklarını ve bundan kaynaklanacak aksaklıkları asgariye indirebilmek için tedbirler aldık.

Mutlaka başvurulması gereken kaynakların, uyulması gereken ilkelerin ve metotların en başta belirlenmesi; her birimizin tefsirini yaptığı kısmın diğer üyelerce dikkat ve emek verilerek okunduktan sonra toplu müzakere, teklif, tenkit ve tashihe tabi tutulması bu tedbirlerin başında gelmektedir.

Batı’da Kitab-ı Mukaddes’in yorumu konusunda heyet olarak hazırlanmış birçok yayının mevcudiyetine karşılık, bildiğimiz kadarıyla İslam dünyasında bir heyet tarafından yazılmış ve tamamlanmış Kuranı Kerim tefsiri bulunmamaktadır. Bu açıdan bizim çalışmamızla bir ilkin gerçekleştiği söylenebilir. Ayrıca Kur’an Yolu’nun, Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri tarafından okunup tenkit süzgecinden geçirilmesi de esere yararlı katkılar sağlamıştır.

Eserin hazırlanmasında okuyucu kitlesi olarak farklı düzeylerde öğrenim görmüş

Kuran Yolu Turkce Meal Ve Tefsir” kitap hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ücretsiz pdf olarak almak için aşağıdaki indirme düğmesini tıklayın

Bozuk bağlantıyı bildirin
Siteyi Yardim Et


Arapçayı Sıfırdan Akıcı Olmaya Öğrenmek İçin Tıklayınız

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *