Skip to content
Home » Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtihu’l-Gayb pdf indirin

Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtihu’l-Gayb pdf indirin

FAHREDDIN ER-RÂZÎ’NIN MEFÂTIHU’L-GAYB
  • Kitap başlığı:
 Mefatihul Gayb
  • Yazar:
  • Kitap Sayısı
8626
  • Dil:
Türkçe
  • Görünümleri:

Loading

  • PDF Doğrudan  
İndirme için tıklayın
  • Satın al  
Kağıt Kapak için

FAHREDDIN ER-RÂZÎ’NIN MEFÂTIHU’L-GAYB

FAHREDDIN ER-RÂZÎ’NIN MEFÂTIHU’L-GAYB

SUNUŞ

20 yılı aşkın bir süreden beri küitür hizmeti içerisinde bulunan AKÇAG, millî kültürümüze hizmet etmeyi ve özellikle nesiller arasındaki kültürel ve buna dayalı olarak zuhur eden manevî boşluğu gidermeyi kendisine şiar edinmiştir.

Müslümanların, 1400 yıllık süre içerisinde meydana getirdikleri ilim ve kültür birikimi, bir köşeye itilip kendi haline terkedildiği takdirde; hem günümüz insanının bu birikimden istifadesi oldukça zorlaştırılmış, hem de ilim ve kültürümüzü sıhhatli bir zemine ve sağlam bir temele oturtmamış oluruz.

Bu gerçeği gözönünde tutan AKÇAG, Fahruddîn Râzi gibi asırları kucaklayan, tefsir âlimleri içerisinde seçkinliği ve önderliği İttifakla kabul edilerek kendisine İmamü’l-Müfessirîn (tefsîrcilehn imamı, önderi) ve Mefâtihu’I-Gayb adlı eserine de Tefsîru’I-Kebir (tefsirlerin büyüğü) unvanı verilen bir âlimin, Kur’an-ı Kerim-i nasıl anladığım ve nasıl yorumladığını günümüz ilim ve kültür çevresinin istifadesine sunmayı bir görev bilmiştir.

AKÇAĞ olarak, bu hizmetimizin en güzel bir şekilde ve plânlanan süre içerisinde bitirilmesi için gereken gayret ve fedakârlığı göstermeyi kendisine vazife telakki eder, Allah’ın inayet ve tevfikine sığınırız. [1]

TAKDİM

Hz, Peygamber (a.s.) vefat ettiği zaman geriye bindiği hayvan, kullandığı silah ve Hayber ile Fedek’te bazı arazilerden başka birşey bırakmamıştı. Geride kendisine varis olabilecek sadece, anda hayatta kalan tek evladı Hz. Fatıma, bazı hanımları ve amcası Hz. Abbas (r.a.) vardı. Gerek Hz, Fatima, gerek annelerimiz olan peygamber zevceleri ve gerekse Hz. Abbas (r.a.) Hz, Peygamber (a.s.)’in mirasını almak istediler. Mü’minlerin anneleri, Hz. Osman (r.a.)’ı halife-i resul olan H2. Ebu Bekir (r.a.)’e göndererek, Peygamberimizin geride bıraktığı hurmalıklardan sekizde bir miras paylarını istediler. Hz. Fatma (r.a)’ya da Hz. Ali (k.v.)’yi göndererek miras hakkını istedi. Hz. Ebu Bekir bunların hepsine, ResÛ-lullah (a.s.)’ın sağlığında söylediği şu sözleri hatırlatarak Peygamber (a.s.)’in mallarını onlara dağıtmadı:” “Biz peygamberlere mirasçı olunmaz. Ölümümüzden sonra geriye, ne bırakırsak o, ümmet için sadakadır, vakıftır.”

“(Vefatımda) vârislerim ne bir dinar ne bir dirhem paylaşmazlar. Bıraktığım şeylerden, hanımlarımın nafakası ile işçilerimin ücretlerinden arta kalanı sadakadır. “[2]

Peygamberler işte böyledirler. Onlar geriye miras olarak dünya mal ve mülkü bırakmazlar. Çünkü bunlar oyun ve eğlenceden ibaret olan dünya hayatının aldatıcı süsleri ve boş övünme vasıtalarıdır (Hadîd, 20). Allah’ın rızasına ulaşmaya vesile olacak şeyler ise bunlardan daha hayırlıdır (Cum’a, 11). Peygamberlere ve peygamberliğe yakışan da, insanları aklanmayacakları bir yola sevketmeleri ve mirasçılarına daha hayırlı şeyleri miras bırakmalarıdır. Nitekim öyle de yapmışlardır. Meselâ, Hz. Süleyman (a.s) babası Hz. Davud (a.s.)’ın peygamberliğine, ilmine ve hikmetine[3] vâris kılınmıştı (Neml, 16).

Peygamberler de miras ve varis bırakmışlardır. Peygamberler miras olarak hakikat bilgisini, hidayeti, hikmeti ve güzel ahlâkı bırakmışlardır. Hem sonra peygamberlerin varisleri sadece evladları ve soylarından gelenler değildir. Peygamberlerin varisleri bütün insanlar ve bilhassa ümmetleri ve ümmet içinde bu mirasa arzulu olanlardır.

Hz. Peygamber (a.s.) da insanlığa ve bilhassa ümmetine Kur’an-ı Kerim ve onun en güzel tefsiri olan sünnetini miras olarak bırakmış, ve

“Ey insanlar size iki şey bırakıyorum, Eğer onlara sarılırsanız saptırmamış olursunuz: Allah’ın kitabı ve Ehl-ı Beytim ” [4] buyurmuştur. Bu bir kaderdir, Muhammed ümmetinin kaderi.,, Çünkü Hak Teâlâ böyle takdir etmiştir:

“Sonra Biz (Allah) Kur’an’ı, kullarımızdan seçtiğimiz (Muhammed ümmetine) miras kılmaya hükmettik ” (Fâtır, 32).

Fakat herkese açık olan bu mirasın gerçek varisleri, onu almaya son derece istekli olanlardır, onlar da âlimlerdir. Bu hakîkatı Hz, Peygamber (a.s.) şu veciz hadis-ı şerifi ile ne güzel beyan etmiştir:

“Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne bir dinar, ne bir dirhem miras bırakmazlar. Onlar ancak miras olarak ilim bırakırlar, Kim o ilmi alırsa (peygamberin mirasından) bol hisse almış olur,” [5]

Bu öyle bir mirastır ki alındıkça, bölüşuldükçe çoğalır ve artar:

“Eğer yerdeki bütün ağaçlar kalem olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha katılarak mürekkeb olsa (ve Allah’ın kelimelerim yazsalar), yine Allah’ın kelimeleri (ilmi ve ezelî kelamı) tükenmez, Muhakkak ki Allah aziz ve hakîmdır ” (Lokman, 27).

İşte bu ilâhî peygamber mirasından, asırlardır âlimler alabildiğine sa-hib olmak için gayret etmiş ve herkesin de kendileri gibi bu manevî zenginliğe sahib olması için uğraşmış, tavsiyelerde bulunmuş ve va’z-u nasihat etmişlerdir. Bununla da kalmamış, henüz kendilerine yetişmemiş insanlar için eserler yazmışlar ve elde ettikleri ilâhî mirası kıyamete kadar, inananlarla paylaşmak istemişlerdir

imam Fahruddm Râzî bu şanslı vâris ve mevrûslardandır O, elde ettiği değerli mirası, diğer birçok eserinin yanısıra, bilhassa muazzam tefsirinde bizlerle paylaşmayı arzu etti Ondan sonra gelen birçok islâm âlımı ve müslüman gerçekten bu mirastan paylarını bol bol almışlar ama o tükenmemiş, bizlere de kalmış ve bizden sonrakilerin istifâdesine âmâde olmaya devam edecektir Çunku o, içme dalınmadan tam farkına varılamayan bir derya gibidir

Biz, istifade imkanı bulduğumuz bu hazmeden, genelde Arapça’ya vakıf olmayan müslüman milletimizin de istifade etmesini, buyuk âlım Fahred-dm Râzî’yı tanımasını, bunlardan daha önemlisi, Allah’ın kelamını değişik ve gerçekten dirayetli bir âlımın kaleminden anlamasını temin etmek istedik ve bu tefsin tercümeye başladık Böylece kültürümüze önemli bir esen kazandırmayı arzu ettik Bunu, herşeyden önce, Kur’an’a bir hizmet olsun diye ve milletimize karşı vazifemizi biraz olsun yapmış olalım diye yaptık

Bir dilde yazılmış esen, bir başka dile aktarmanın zorluğunu az çok herkes bilir Fakat bu zorluğu ciddî tercümeler yapmaya uğraşanlar kadar kimse bilemez Çoğu zaman iyice anladığınız bırşeyı istediğiniz gibi ifade edememenin, bazı mana ve inceliklerin kaybolduğunu gorup bır-şey yapamamanın ızdırabmı, ancak aynı tecrübeyi yaşayanlar bilir Hele tercüme edilen eser veya metnin konusu mucerred meselelerle ilgili ise bu zorluklar katlanarak artmaktadır

Tercüme yaparken, eserin yazıldığı dili ve aktarıldığı dili ıyı bilmek, her ıkı dilin inceliklerine de belli bir msbette vâkıf olmak en önemli hususlardandır Buna rağmen hiçbir zaman tercüme, orjmal eserin yerini tutamamaktadır

Çunku her halükârda ondan bazı incelikler, nükteler, nüanslar, te’kıdler ya tamamen kaybolmakta veya güçlerinden bir kısmını kaybetmektedir İşte bir metni başka bir dile aynı ifade gucu ile tercüme etmek imkansız olduğu için ve Arapça olan Kur’an-ı Kerım’ın tercümeleri, hiç bir zaman Kur1 ân’in yerini tutamayacağı ıçm, namazda sûrelerin tercümelerini okumak câız görülmemiştir

Butun bunlar Kur’an gibi, Arapça’nın zirvesinde olan bir kıtab için soz konusu olduğu kadar, en basit kıtablarda da soz konusudur Mefâtıhu’l-Gayb’a bu açıdan baktığımızda onu hem kolay hem zor tarafları olan bir eser olarak goruruz Bilhassa kelam, felsefe, mantık, astronomi, tıb ve anatomi ile ilgili meselelerde metni bihakkın aktarmak, herkesin anlayabileceği açık bir Türkçe ile ifade edebilmek oldukça guç olmaktadır

Çunku bu gibi yerlerin iyice anlaşılması herşeyden önce ilgili ıstılahlara vâkıf olmaya dayanmaktadır Tercümelerde dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri ıstılahları mumkun olduğu kadar aynen almak, onları tercüme etmeye kalkmamaktır Okuyucunun bu gibi kısımları anlayabilmesi için ıstılahları bilmesi gerekmektedir

Bu zorluklara bir de Türkçe’nin son yıllarda içme duştuğu, hem nesiller arasında kopukluk meydana getiren hem de dilimizin ifade gucunu zayıflatan kargaşayı eklemek gerekir

Biz, butun bu zorlukları goz onune alarak, elden geldiği kadar sağlam, anlaşılır, tefsirin şanına yakışır ve metne uygun bir tercüme yapmak ıçm kolları sıvadık Bunun ıçm de bazı prensipler tesbıt edip, imkan nısbe-tinde bunlara uymaya karar verdik

1-) Tercümeyi, Lutfullah Cebeci, Sadık Kılıç ve Cafer Sadık Doğru olarak, uç arkadaş müştereken yapıyoruz Yanı sahıfelerı aramızda paylaşarak tercüme yapmamaktayız, uç

Mefatihul Gayb” kitap hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ücretsiz pdf olarak almak için aşağıdaki indirme düğmesini tıklayın

Bozuk bağlantıyı bildirin
Siteyi Yardim Et


Arapçayı Sıfırdan Akıcı Olmaya Öğrenmek İçin Tıklayınız

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *