Skip to content
Home » NAMAZ VE KILMAYANIN HÜKMÜ pdf indirin

NAMAZ VE KILMAYANIN HÜKMÜ pdf indirin

Namaz Ve Kilmayanin Hukmu
  • Kitap başlığı:
 Namaz Ve Kilmayanin Hukmu
  • Yazar:
Ibn Qayyim
  • Kitap Sayısı
206
  • Dil:
Türkçe
  • Görünümleri:

Loading

  • PDF Doğrudan  
İndirme için tıklayın

Namaz Ve Kilmayanin Hukmu *-Kitap örneği

NAMAZ VE KILMAYANIN HÜKMÜ – Kitap örneği

TAKDİM – NAMAZ VE KILMAYANIN HÜKMÜ

Hamd Allah’adır (c.c.). O’na hamdeder, O’ndan yardım ister, O’ndan hidayet diler, O’ndan mağfiret ister ve O’ndan irşad taleb ederiz.

Nefislerimizin şerrinden amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. Allah’dan (c.c.) başka ilahın olmadığına Muhammed’in de (s.a.v.) O’nun kulu ve Rasulu olduğuna şehadet ederim.

“Ey İnsanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da zevcesini vareden, her ikisinden de birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah’dan ve akrabalık (bağını) kesmekten sakının.”1

(1) şeyh M. Nasuriddin el-Elbani’nin “Hutbe-i Hace”sine bakınız. Mekteb-i İslamiyye matbaası. “Namaz ve Terkedenin Hükmü” adlı bu kitap; İmam, Hafız Muhammed b. Ebibekr diye bilinen

“İbni Kayyim el-Cevziyye”nin eseridir. Allah (c.c.) toprağını pâk eylesin, mağfiret ve râzılık bulutları ile sulasın.

Başında da açıklandığı üzere bu eser namazla ilgili İbni Kayyim’e (rh.a.) cevap vermesi için yöneltilmiş on tane meseleden oluşmaktadır.

Öyleki İbni Kayyim (rh.a.) bu sorulara ne de güzel cevap vermiştir. Nitekim kendisi bu sorulara yüksek dikkat isteyen ilmi, kitap ve sünnetdeki nasslardan kokusunu alarak ve derin bir fehim ile cevap vermiştir. Fakihlerin sözleri ve delillerini de aynı şekilde, haddinden fazlasını ziyadeleştirmeye bırakmıştır.

İbni Kayyim bu meselelerden herbiri soru için imamların görüşlerini ve mezheplerini de arzetmiş, bunlardan herbirisi için, ek bir açıklama mahiyetinde akli ve nakli delilleri de toplamayı öngörmüştür. Hatta okuyan kişi burada İbni Kayyim’in tercih ettiği, desteklediği ve bina kıldığı bir mu’temid görüşün olduğunu da vehmedebilir. Ancak başkasında delilden sonra, ona bir kaideyi getirmeden bir delili techiz edipte teskinleme yoluna girmez. Nitekim yerlerini dümdüz eder. Sen orada alçaklık da yükseklik de göremeyeceksin. İşte bu da imamlar ve ravilerden alınan sarfı nazar sonucu bunun hakk olduğu konusunda, O’nun görüpte tercih yapmasından sonraki kendisine ait metodudur.

İbni Kayyim (rh.a.) şüphesiz bu meydanın farisidir. Nasıl böyle olmasın ki! Onda hiç şüphesiz başka bir imamda bulunmayan özellikler vardır. Bu da, tıpkı hayat hikayesinde denildiği gibi:

“(Kendisi) İmam, fakih, müfessir, usulcü, muhaddis, müctehid ve nahivcidir…” vs.

Ailmler onun faziletli ve (ilimde) önder şahsiyetlerden olduğuna şahitlik etmektedirler. Nitekim İbni Receb “Zeylu Tabakati’l-Hanabile” adlı eserde: 2/447 şöyle demiştir: Zehebi (rh.a.) “muhtasar” adlı kitabında şöyle demiştir:

“Kendisi hadis, fenni ve bazı ricâli hakkında meşguliyeti olup, fıkıhla uğraşırdı. Yaptığı takrirlerde ise mucid bir kimse idi. Nahiv ilminde ise söz sahibiydi”. Devamla şöyle demiştir: “Kendisi (rh.a.) ibadete düşkün olup teheccüd kılan, son derece uzun namaz kılan, gecelere dek yoğunlaştıran ve zikirle meşgul olan birisiydi. Allah (c.c.) sevgisine, inabete, istiğfar etmeye, Allah’a (c.c.), iftikârda bulunmaya ve O’ndan dilenmeye âşık olan birisiydi. İbâdeti iyi yapmadığı vakitte bunu özüne atar (ihlâsı isterdi). Ben Onun (rh.a.) gibisini görmedim. Onun gibi ilmi geniş birisini de hiç görmedim. Kur’an-ı Kerim’i, Sünnet ve bundan türeyen imanın hakikatlarını da O’ndan daha iyi bileni de görmedim. Kendisi masum değildir. Lakin bu manada O’nun gibisini görmedim. Birçok kitabı olup, bu elimizdeki: “Namaz ve terkedenin Hükmü” adlı kitabı da bunlar arasından zikretmiştir.”

Hafız İbni Hacer “ed-Dürer el-Kamine”: 3/400 adlı eserde şöyle demiştir: “ibni Kayyim (rh.a.) içi sızlayan, ilmi geniş, selefin mezhebini ihtilaflarıyla bilen bir kişi idi. Kendisi İbni Teymiyye’nin (rh.a.) aşığı olup, O’nun sözlerinden dışarı çıkmamış bilakis bütün hayatı boyunca O’na destek çıkmış, kitaplarını da tehzib etmiştir.” Devamla şöyle demiştir: “sabah namazını kıldığı vakit (belirli) yerine oturur gündüz vakti yükselene kadar Allah’ı zikrederdi ve:

“Bu benim sabah yürüyüşüm (antremanım)’dır. şayet böyle oturup da bunu yapmayacak olsam kuvvetim azalır” derdi. Kendisi aynı zamanda şöylede derdi: “Sabır ve fakirlikle dinde imam olan yükselir.” Kendisi bir defasında ise: “Dinde süluk eden kişinin kendisine kolaylık sağlıyacağı ve terakki kılacağı bir himmet (melekesi), aynı zamanda yol gösterip, basiret verecek bir de ilmi olması lazım” demiştir.

İbni Kesir şöyle demiştir: “İbni Kayyim’in (rh.a.) güzel kıraâtı ve ahlakı bulunmaktaydı. Çokça huşusu olup hiçkimseye hased etmezdi. Kimseye de eziyet etmez, kimseyi ayıplamaz, kimseyle de dalga geçmezdi. Ben de O’nunla birlikte arkadaşlık edenlerden birisiydim. Onu da çok sevenlerdenim.”

İbni Kayyim’de bütün bu işlerin hepsinde belirli bir prensibe uyduğu söz konusudur. Nitekim kendisinin bunda yüce bir metodu vardır. Aynı zamanda O mücahid olan İbni Teymiyye’nin (rh.a.) talebesidir.

Öyleki kendisi onunla beraber uzun bir müddet devamlıca kalmış, hapiste yanında bulunmuş, O’na terbiyeyi ahdetmede, nasihatlar biçmede önemli rol oynamıştır. Kendisine hep hak ve doğru olan şeyleri vermede tevcihatlı bulunmuştur. Öyleki kendisi de İbni Teymiyye’nin ilminin taşıyıcısı olmuş ve -Hafız İbni Hacer’den naklettiğimiz gibi- kitaplarını da tehzib etmiştir.

İbni Kayyim bizlere, hocası olan İbni Teymiyye’nin (rh.a.) kendisine yöneltmiş olduğu birçok konuyu anlatmış ve nakletmiştir. “Miftahu Daris-Seade” adlı eserinde: (148) şöyle demiştir: “şeyhu’l- İslam (rh.a.) bana şöyle demiştir: -ki ben ona her istekten sonra bir başka istek üzere virdde kıldım- “Kalbini boş şeylerle ve şüphelerle doldurmak satın aldığın bir sünger gibidir bu. Bu da ancak kendisini (sıkmak suretiyle) su verir. Ona çocukların eğlendirildikleri bir balon gibi kıl. şüpheler zahirleriyle geçer gider ve kalpte bulunmaz artık o zaman şekliyle görülür, yanlışından da korunulur. Aksi takdirde kalbinde bütün şüpheleri içerecek (bulunduracak) olursan sana geliverir. O zaman da şüpheleri takrir eden oluverirsin.

İbni Kayyim şöyle demiştir: “Ben bu vasiyyet gibi bana şüpheleri defedip bana fayda verecek başka bir vasiyyet görmedim.”2

(2) Konu hakkında geniş bilgi için İbni Teymiyye’nin hayat hikayesine bakınız. (şeyh Baytar)

Aynı zamanda; “E’lâm el-İliyye” adlı Bezzâr’ın eserine “Reddu’l-Vâfir” adlı İbni Nâsıriddin’in eserine bakınız. Her iki eserde Zübeyr eş-şâviş hocanın tahkik ettiği eserlerdir. Hepsi de Mektebi İslamiyye Matbaısında tabedilmiştir.

Her ikisinin de hedefi; Allah’ın (c.c.) kitabı ve Nebi’nin sünnetine davet etmek, hayatın her safhasında bunlarla hükmolunmayı, fikir hürriyetine götürmek, kişiyi, Rasulullah’dan (s.a.v.) varid olan (hadislere vs.) ye muhalifliğe götüren taklidi yıkma yoluna davet etmektir.

şüphesiz İbni Kayyim (rh.a.) “İ’lâmu’l-Muvakki’in an Rabbil Alemin” adlı kitabında bu konu etrafında şükran borcu olunan bu gayret sarfetme yoluna ayak basmıştır. Bu konu ile ilgili olarak sahabenin, sonra tabiinin sonra da tabi et-tabiin’in ve daha sonra da imamların mahreçleri hakkında delillerini öne sürmüş, kendilerine arzedilen bu soruların konumlarını belirtmiştir. şöyle demiştir: “Sahabeye gelince: Onlar Nebi (s.a.v.)’in sünnetinden sorarlardı. Tıpkı İbni Abbas ve başkalarının yaptığı gibi. Öyleki onlar müminlerin annelerine Peygamberin evde yaptığı işlerinden soru sormuşlardır.

Tabiine gelince; onlar da sahabeden sünneti soruyorlardı. Sonra da tabiine tabi olan geldi ve kendileri de tabiinin yaptıkları yolu izlemişlerdir. İmamlar da işte böylecedir. Onlar asla nassların önüne birşeyi geçirmezlerdi.

İmam şaâfi (rh.a.) şöyle demiştir: “Delilsiz olarak ilim taleb eden kimse Hâtibu’l-Leyle3 benzer. Odun parçalarını (toplayıp) bağlar ve kendisi de (doldurmuş olduğu) yılanın kendisini ısıracağını da bilmez.

(3) Hatibu’l-leyl gece vakti odun toplayan kişi demektir…

ABDESTHAKKINDANEBİ(S.A.V.)’DEN GELENLERİLEİLGİLİFASILA

Rasulullah (s.a.v.) hayatının büyük bir kısmında her namaz için ayrı ayrı abdest alırdı. Bazende bir abdestle namazların hepsini kılardı. Abdesti bir müd ile bazen alırdı ve bazen de üçte birlik bölümü

-ki bu da dört kadar Dımeşk evakı ile iki ve üç vak’a kadar olan bölümdür- ile alırdı. Kendisi (s.a.v.) insanlar arasında en güzel olarak suyu döken birisiydi. Ümmetini bunda israf yapmaktan da uyarır, engellerdi. Nitekim ümmetinden temizlik hakkında haddi aşanların çıkacağını haber vermiş ve: “Muhakkak ki abdestte kendisine ‘Elvehan’ denilen bir şeytan bulunur. Suyun vesvesesinden

kaçının”5. Birgün Nebi (s.a.v.) Sa’d’ın yanından geçiyordu ve kendisi de abdest alıyordu. Ona:

“Suda israf etme!” diye buyurdu. Sa’d: “Suda israf olur mu?” diye sorunca Nebi:

“Evet, Akan bir nehirde de bulunsan (israf etme, haramdır)” dedi. Nebi’den (s.a.v.) gelen sahih bir hadiste:

(5) Tirmizi: 57. Taharet bölümünde abdestte abdest suyu ile israf etmenin mekruhluğu hakkında bab. Hadisin isnadı da zayıftır.

“Kendisi teker teker, ikişer ikişer ve üçer üçer abdest alırdı.” Bazı organlarında ikişer bazılarında da üçer olarak alırdı. Mazmaza yapardı, bazen bir avuç suyla istinşak ederdi bazen de iki avuç su ile ve bazen de üç avuç suyla yapardı. Mazmaza ile istinşak arasını ulaştırırdı (bitiştirirdi). Avuçtaki (ya da kabtaki) suyun yarısıyla ağzını, yarısını da burnuna alıverirdi. Tek bir avuç suyu ile ancak böyle yapması mümkündür. İki avuç su ya da üç avuç suya gelecek olursak; bunda hem fasıl ve hem de vasl mümkün olur. Ancak Nebi’nin (s.a.v.) uyguladığı her ikisi arasında vasl  yaptığıdır. “Sahihaynda Abdullah b. Zeyd’in (r.a.) hadisinde geçtiği gibi:

“Rasulullah (s.a.v.) şüphesiz bir avuç ile mazmaza ve istinşak yapardı. Bunu da üç defa

tekrarlardı.” Başka bir lafızda da:…

KASTEN NAMAZI TERK EENİN HÜKMÜ

Müslümanlar bir defa; farz olan namazı bilerek, kasten terketmenin günahların en büyüklerinden ve en yükseklerinden birisinin olduğunda anlaşmazlığa düşmemişlerdir. şüphesiz bunun günahı, yüce Allah (c.c.) katında insan öldürmenin, malları çalmanın, zinanın, hırsızlığın ve içki içmenin günahından daha büyük bir günahtır. Bu kötü fiil aynı zamanda Allahu Teala’nın hem dünya ve hem de ahirette akibetine, öfkesine ve cezasına neden olmaktadır.

Sonra bazı alimler namazı terkedenin öldürülmesi, nasıl öldürüleceği ve küfür mü değil mi? Konularında ihtilafa girmişlerdir. Nitekim Süfyan b. Said es-Sevri, Ebu Ömer, Evzai, Abdullah b. Mübarek, Hammad b. Zeyd, Veki b. Cerrah, Malik b. Enes, Muhammed b. İdris eş-şaafi, Ahmet b. Hanbel, İshak b. Râhaveyh ve ashabı bu kişinin (namazı ondan terkedenin) öldürüleceğine dair fetva vermişlerdir. Sonra da nasıl olarak öldürüleceği hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu alimlerin cumhuru “Kılıçla boynu vurulur” der iken bazı şaafiler ise “Namaz kılıncaya dek odunla vurulur ya da ölür” demişlerdir…

FASILA

Namazın sonunda tahiyyatın kelimeleri, önündeki hutbei hacetin konumunda olarak kılınmıştır. Dolayısı ile namaz kılan namazını bitirince, Rabbinden kendisine vermesi için boyun eğmiş ve huşulu olarak bir oturuşta oturur. Tahiyyat kelimeleri, sorularının, isteklerinin önüne geçerek bunları önünde arz etmeye koyulur. Sonra da bu nimet ve saadeti kendi eliyle ulaşmaya vesile olan (Nebi (s.a.v.)’e) salatu selam okumakla devam eder. Sanki namaz kılar kişi, yüce Allah’a (c.c.) kulluğu ile, ona sena etme, vahdaniyetini tevhidleme, rasulünün risaletiyle, Rasulüne salavat getirmekle tevessül de bulunmaktadır.

Sonra da ona: “Dualardan istediğini okuyabilirsin” denilir. Bu senin için bir haktır. Bu hak da senin içindir. Aynı zamanda salavatta “ve alihi” demekte, onun aline ve ashabına ikram etmekle gözün nuru kılınması için böyle söylenmesi salavat için meşru kılınmıştır. Aynı zamada O’nun üzerine (s.a.v.) vealine (ailesine) salaat getirmesi ile beraber O’nun babası (atası)İbrahim’e ve ailesine, ve İbrahim ve ailesinden sonra tüm enbiyaların da getirmesi. İşte bu yüzden de Resulullah (s.a.v.) için taleb olunan salavat tıpkı İbrahim’in üzerine salavat tıpkı İbrahim’in üzerine salavat misli gibidir. Aynı şekilde ondan sonra tüm enbiyalar ve mümin ailelerin (hepsi) üzerine de olmaktadır. Bu yüzden bu namaz Resulullah’ı (s.a.v.) üzerine de salavat getirilmesi ile daha kamil ve daha faziletli olmaktadır.

Namaz kılan kimse bunu yerine getirince, bütün şerlerin hepsinden Allah’a (c.c.) sığınması ile emrolunur. Çünkü şer hem ahiretteki bir azab hem de sebebidir. Dolayısı ile şer sadece azab ve sebepleri olmaktadır. Azab iki türlüdür: Berzah alemindeki azab, ve ahiretteki azab. Bunun sebepleri ise fitnedir. Bu da iki kısımdır: Büyük ve küçük. Büyük olana gelince bu deccalin fitnesi, ölünün fitnesidir. Küçük fitne ise bu da hayatın fitnesi olup bunu tevbe ile tedarik etmek mümkündür. Deccalin ve ölümün finesi buna muhaliftir. Çünkü bunlarla fitneye girmiş olan bunları tedarik edemez.

Sonra da kul dualardan dilediğini -tercihine göre- dünya ve ahiret konuları ile ilgili okuması meşru kılınmıştır. Bu yerde dua etmek -selamdan önce- şüphesiz selamdan sonra dua etmekten daha faziletlidir. Aynı zamanda dua edene daha faydalıdır. Aynı zamanda bunların hepsi Nebi (s.a.v.)’nin dualarının genelidir. Bu namazın öncesi ve sonrası ile namazındaki (dualar)dır.

Kul namazın başında olsun, rukuda olsun, rukudan başını kaldırmada olsun, secdede olsun, iki secde arasında olsun, selamdan önce teşehhüdde olsun dua türlerinden okur. Nitekim Sıddik’e (Ebu Bekir’e) namazda okuyacağı duayı da (Nebi (s.a.v.)) öğretmiştir. Nebi (s.a.v.), Hasan bin Ali’ye de vitir namazının kunutunda okunacak duayı da öğretmiştir. Nebi (s.a.v.) bir kavme dua etmek istediği ya da bir (kafir, zalim vs.) kavime beddua etmek istediği ya da bir (kafir, zalim vs.) kavime beddua etmek istediği zaman bunu rukudan sonra okurdu. Böylelikle de namaz kılan selam vermesinden önce, Rabbinin önünde namaz kılan selam vermesinden önce, Rabbimin önünde kurtuluş ve yakınlık mahallindedir. Bu mahalde (yerde) bir şeyler istemesi de, O’nun (c.c.) önünden ayrıldıktan sonra istemekten daha yakın icabet olunandır.

Nebi (s.a.v.)’e: “Hangi dua daha işitilendir?” diye sorulunca kendileri:

“Gecenin ortası ve farz namazların peşine olan (dua)”295 diye buyurmuştur.” Namazın peşi (arkası) son parçasıdır. Tıpkı hayvanın arkası ve duvarın arkası gibi. Namazın arkası ile namazın bitişi olduğu şu hadisin delili ile karinesi(.) bulunmaktadır: “Her namazın arkasında otuz üç defa Allah’ı tesbih ederler, O’na hamd ederler ve O’na tekbir getirirler.”296 İşte burada namazın arkası, namazın bitişi demektir. İşte bu mühletinin de bitişi demektir. Çünkü bundan bu anlaşılır. Kul namazı bitirdiği zaman bundan dolayısı ile namazı bitirdiği ve namazın son bulduğu anlaşılır.

(295) Tirmizi: 3494 Davetlerde: 80. rakamın babında rivayet etti. İsnadında kopukluk olmasına rağmen hasen hadis saymıştır. İbni Cüreyc’in ananesi de bulunmaktadır. Hasenliğine dair başka şahitlerde vardır…

Kitap “Namaz Ve Kilmayanin Hukmu” hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ücretsiz pdf olarak almak için aşağıdaki indirme düğmesini tıklayın

Bozuk bağlantıyı bildirin
Siteyi Yardim Et


for websites

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *