İYİ MÜSLÜMAN OLMA SANATI

Veki' b. el-Cerrâh

(v. 129/197=746/812)

Eseri Hazırlayanın Biyografisi

Yayınlanmış Eserleri:

Yayınlanacak Eserleri

KITABU'Z-ZUHD

Vekî' b. el-Cerrah (v.197)

Zühd Konusunda Peygamberimiz İn Öğütleri

Kendin! Ölüler Arasında Sayı Diyen Kimse Hakkında

Ölüme Hazirlikli Olmak

Gülmeyi Azaltmak Hakkinda

Ağlama Hakkında

Gülme Hakkında

Ölüm Ve Şekli Hakkında

Benî İsrail'den Bilgi Nakletmenin Hükmü Hakkında

Dünyanın Ve Durumu

Dünyanin Değersizliği

Nefse Karşı Koymak Ve Az Yemek

Mü'mînin Fazileti

Mümine Verilecek Karşılık

Hz. Peygamber İn Ailesinin

Hz. Peygamberin Geçimi Hakkında

Fakirlik Hakkında

Fakirliğin Dindeki Yeri

Amelleri Yaparken Gayretli Olmak

Keşke Hiç Yaratılmamış Olsaydım" Diyen Kişi Hakkında

Mal Ve Evlattan Hoşlanmayanlar Hakkında

Zenginlik Hakkında

Mala Karşı Hırslı Olmak Hakkında

İnsanın Ümitleri Ve Ecel

Diş Görünümü Güzelleştirmenin Fazileti

Sabrın Fazileti

Hüzünlü  Gönlü Kırık Olmanın Değeri

Tevazu  Hakkında

Vera  Ve Gayret Sahibi Olmanın Fazileti

Tefekkürün Değeri Hakkında

Fıkhın Fazileti

Amellerde    Ölçülü    Ve    Dengeli Olmak

Kişinin Kendini Hesaba Çekmesi -Kendi Hakkında Ölçülü Olması

Yalnız Kalmaktan (Halvet) Hoşlanan Kimse Hakkında

Günahları Azaltmanın Fazileti

Tevbe Ve Dili Koruma Hâkkgndâ

Temizlik Hakkında

Riyanın Kötülüğü Hakkında

Güzel Tavır Ve Huşu' Hakkında

Allah İçin Sevmek

Duaları Gizle Yapmak

İnsanlara Allah'ı Sevdiren Kimse Hakkında

Niyetin Önemi Ve Değeri Hakkında

(Kötü) Sir Şeyi Sırf Allahın Rızasın» Kazanmak İçin Tekkeden Kimse Hakkında

Kibir Ve Dünya Endişesinden Kurtulma

Kıyamette Hesaba Çekilme Hakkında

Cimrilik Ve Cömertlik Hakkinda

Küba Mescidime Giden Kimse Hakkında

Güzel Ahlak

Bagy (Zorbalık/Haddi Aşma) Hakkinda

Gıybetin Mahiyeti Ve Kötülüğü Hakkında

Hasedin Kötülüğü Hakkında

Hataları Ve Kusurları Örtme Hakkında

İnce Ve Yumuşak Davranma (Rıfk)

Münafıklığın Mahiyeti Hakkında

Hizmet Ve Tevazu

Harabeleri Aramak

İlmin Önemi Ve Değeri Hakkında


İYİ MÜSLÜMAN OLMA SANATI

 

Veki' b. el-Cerrâh

 

(v. 129/197=746/812)

 

Irak muhaddislerinin en önde gelenlerin­den birisi olup, H.129 da Kûfe'de doğdu. Ba­bası, beytü'l-mal'da görevliydi. Fıkıh tahsil etti. Hadis dinledi. Ezberledi. İmam Ebû Hanîfe'nin görüşleriyle fetva verirdi. Harun Reşîd kendisi­ni Küfe kadılığına getirmek istedi. Ancak o, bunu kabul etmedi. İmam Ahmed b. Hanbel, Yahya İbn Maîn ve bir çok hadis otoritesine göre en güvenilir hadis ravilerindendir. İmâm Buhârî kendisinden rivayette bulunmuştur. İmam Şafiî'nin hocalanndan biridir. Hayatını i-lim, takva ve ibadetle geçirmişti. Ahiret endişe­siyle çok gözyaşı dökerdi. Yılın çoğunu oruçlu geçirirdi. Bir gecede Kur'ân'ı kerimi hatmettiği rivayet edilir. Eserlerinden bazılan şunlardır: Tefstru'l-Kur'ân, es-Sünen, el-Mdnfetü ue't-Târîh ve elinizdeki eseri Kitâbü'z-Zühd.

 

Eseri Hazırlayanın Biyografisi

 

Dr. Ali Pekcan (DİB. Konya/Selçuk Eğitim Merkezi İslâm Hukuk Felsefesi ve Metodolojisi Öğretmeni)

1965 yılında Konya'da doğdu. İlk-orta ve lise tahsilini aynı İlde tamamladı. 1988 yılında Selçuk Ü. İlahiyat Fakültesinde bitirdi. 1990 yılında D. İ. Başkanlığında, Konya'ya bağlı Taşkent ve Çumra ilçelerinde vaizlik (1990-1993), Ağn Ui Tutak ilçesinde İlçe müftülüğü görevlerinde buiundu.(1996) Daha sonra Diyanet İşleri başkanlığına bağlı Konya/Selçuk Eğitim Merkezi 'Fıkıh Usûlü1 öğretim görevliliğine atandı.{1997)

Halen bu görevini sürdürmekte olan yazar, 1991 yılında adı geçen üniversitede 'İslâm Hukuku' dalında !Dört Mezhep İmamına Göt-e fcmâ'm Delil Oiuşu" isimli çalışmasıyla mastınnı, 1999 yılında ise İsl&m Hukuku Usûlünde Zarûrlyyöt Hâdyycr ue Tafısînfyyâi Meselesi' adlı çalışması ile de doktora çalışmasını tamamiayarak doktor oldu. Bahsi geçen doktora çalışması bazı yeni ilavelerle 'İslâm Hukukunda Göye Problemi -Zarûriyy&t I Hâciy\/6t / Tahsfniuyât' (İstanbul 2003} adıyla Rağbet yayınları tarafından neşredilmiştir. Evli ve İki çocuk babası olan müellifin çeşitli dergi­lerde yayınlanmış makaleleri ve DİA tarafından yayınlanması kabul edilmiş Ansiklopedi maddeleri bulunmaktadır.

 

Yayınlanmış Eserleri:

 

  1. Hz. Peygamber'denİktibaslar (!) Hüner yy> Konya
  2. Müsned- i Ebî Hanîfe (çeviri ve tahriç). Armağan Kitap­lar. Konya
  3. NesâTnhPezâİlün-Ku^ân'UçevMvetarnlçlHür^yy.Kcnya
  4. Hayat Allah'a Adamak (çeviri ve lahriç) Ensar yy. Konya
  5. Aklın Şerefi ve Mahiyeti (çeviri ve tahriç} Ensar yy. Konya
  6. Onlar Böyleydi (çeviri vs tahriç) Ensar yy. Konya
  7. İyi Müslüman Olma Sanatı (çeviri ve tahriç) Ensar yy. Konya
  8. Onların Alemi (çeviri ve tahriç) Ensar yy. Konya
  9. Efendimizden Bir Demet Yasemen (çeviri ve tahriç) Ensar yy. Konya

 

Yayınlanacak Eserleri

 

1- îslâm Hukuk Düşüncesine Usülî Yaklaşımlar (makaleler)

2- Klasik İslâm Hukuk Düşüncesinde İcmâ' Doktrini

 

KITABU'Z-ZUHD

 

Vekî' b. el-Cerrah (v.197)

 

1- Muhammed b. Ka'b el-Kurazî Rah Shahil derki:

"Allah Teâlâ bir kulun hayrını murâd ettiği zaman, onu dünya konusunda zâhid, dinde fakîh kılar. Kusurlannı kendine gösterir, işte bunlar ken­disine verilen kimseye dünya ve ahiretin (tüm) hayırları verilmiş demektir.

2- Ebû Vâkıd el-Leysî der ki:

"Dünyada bir çok ameİ işlemeye gayret gösterdik. Bunlar içerisinde züht üzere olmak­tan daha üstün bir amel bulamadık."

3- Süfyân-(ı  Sevrî)'nin  haber verdiğine göre Hz. Ömer (valisi) Ebû Mûsâ el-Eş an ye şöyle yazdı:

Sen, ahiret amelîne, dünya hakkında üht üzere olmaktan daha üstün bir amelle asla ulaşamazsın."

4- Yine Süiyân-ı Sevrfnin haber verdiğine göre Hz. Ömer Ebû Mûsâ el-ye gönderdiği bir yazısında şöyle demiştin

 

Gerçekten de fıkıh, yaşın ilerlemesin­den kaynaklanmaz, o Yüce Allah'ın bir lütuf ve sana verdiği bir nzkıdır."

5- Ve Hz. Ömer  bir yazısında yine ona:

Ahlâk'in kötü ve alçak olanından mutla­ka sakın!" diye öğüt vermiştir.

6- Süfyân demiştir ki:

Dünya konusunda züht demek, sert ve katı şeyleri yemek, sert elbiseler giymek değil, tûl-i emelden uzak durmaktır."

 

Zühd Konusunda Peygamberimiz İn Öğütleri

 

7- Amr b. Meymûn el-Evdî'nin an­lattığına göre Rasûlullah bir adama hi­taben şöyle buyurmuştur:

"Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıyme­tini bil! Ölümünden önce hayatının; hastalığın­dan Önce sağlığının; meşguliyetinden önce boş vaktinin; yaşlılığından önce gençliğinin; fakirli­ğinden önce de zenginliğinin!"

  1. İbn Abbas tan yapılan bir vayete göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurmuşlardır:

İki nimet vardır ki, insanların çoğu (bun­ları değerlendirme konusunda) aklanmıştır. Bunlar: Sağlık ve boş vakittir.[1]

9- Bekr b. Abdiüah el-Müzenî şöyle anlatır:

Yemen'de çok ibadet eden bir kadın vardı. Akşamlayınca kendi kendine:

Ey Nefsim, (bu) gece senin gecen, bun­dan başka gecen yok!" der. Ardından hemen ibadete koyulurdu. Sabahladığı zaman da: "Ey nefsim! Bu gün(düz) senin gün(düz)ündür." der. Hemen ibadet etmeye koyulurdu.

10- Muâz (b. Cebel) rm demiştir ki:

"(Kıyamet günü) kulun ayaklan, şu dört so­ruyla muhatap olmadan yerinden asla bir adım bile aynlmaz. Hayabnın hangi işlerde geçirdiğin­den, gençliğini ne uğruna harcadığından, malını nereden kazanıp nereye sarf ettiğinden, bedenini hangi işleri yaparak yıprattığından"

 

Kendin! Ölüler Arasında Sayı Diyen Kimse Hakkında

 

11- (Abdullah) İbn Ömer anlatır: "Bir defasında Rasûlullâh benim vücudumun bir kısmından tutarak:

Ey Abdullah! Dünya konusunda, kendi­ni bir garip veyahut yoldan geçen bir yolcu gi­bi kabul et! Bir de kendini ölülerden birisi {İmiş) gibi say!" buyurdu. [2]

12- Mücâhid der ki. Bana bir defasında İbn Ömer şöyle dedi;

Ey Mücahit! Sabahladığın zaman, için­den akşama ulaşacağını geçirme! Akşamladı­ğın zaman da sabaha ulaşacağını düşünme. Hastalığından önce sağlığının, ölümün gelme­den önce hayatının kıymetini iyi bil! Zira sen, yann hangi sıfatla anılacağını hiç bilemezsin!" [3]

13- Ebû'd-Derdâ  der ki:

Allah  Teâlâ'ya, sanki  kendisini görüyormuşçasına İbadet edin! Kendinizi, ölüler arasında biriymiş gibi kabul edin. Size yarar sağlayarak a? bir şey, sizi nyalaınp amacınızdan  bir şey, sizi oyalayıp amacınızdan alıkoyacak çok şeyden daha hayırlıdır. Zira iyilik eskimez, gü­nahlar da hiç unutulmaz. [4]

 

Ölüme Hazirlikli Olmak

 

14- Benî Hâşim'den birisi Rasûlullâh ve ara]annc|a şöyle bir konuş­ma geçti:

Adam: "Bana İlmin sırlanndan bir kısmını öğretir misiniz Ey Allah'ın Rasûlü!" Efendimizi .

İlmin aslını öğrendin mi ki, onun inceliklerinden soruyorsun?!"

Adam: "İlmin başı neymiş Yâ Rasûlallah!"

Hz. Peygamber Sen rabbını tanı­dın mı?"

Adam: "Evet."

Efendimiz: "Peki, Onun hakkını yerine getirmek için ne yaptın?"

Adam: "İşte... Elimden gelen bir şeyler yaptım"

Efendimiz: "Ölümü tanıdın mı?" Adam: "Evet!"

Efendimiz: "Peki, onun için ne hazırlık yaptın?"

Adam: "İşte... Elimden gelen bir şeyler yaptım" deyince,

Hz. Peygamber Hadi git! Önce asıl ilmi öğren, sonra gelip inceliklerini öğrenir­sin!?" buyurdular."

15-  Ebû   Ca'fer   Abdullah   b.  şöyle anlatır;

Bir defasında Hz. Peygamber Öyleyse, Rabbinden gelen bîr ışıkla aydınlan­sın diye, Allah'ın, gönlünü kendisine tam bir teslimiyet arzusuyla genişlettiği kimse, kalbi kör ve sağır olanla bir olur mu? [5] mealindeki âyeti okudu ve ardından da şöyle buyurdu: "

Muhakkak ki nûr, kalbe düştüğünde onu genişletip rahatlatır." Orada bulunanlar: "Ya Rasulallah! Bunu gösteren bir alâmet bulunur ..    diye sordular. Efendimizı de:

Evet! Bunun işareti, aldanış yurdu (olan dünya)ndan uzaklaşarak, sonsuzluk diysn (olan âhiret hayatı)na yönelmek, bir de ölüm gelmezden önce ona karşı hazırlıklı oimakhr." bu­yurdular."

16- Abdullah b. Misver Ebû Ca'fer ı şöyle anlatır:

Bir defasında bir adam Peygamber Efen­dimize gelerek: Ya Rasulallah! Gerçekte de Al­lah Teâlâ, sende bütün Müslümanlar için bere­ket kılmıştır! Bu hayırdan bir pay da bana ayır­sanız! Olmaz mı? " dedi. Hz. Peygamber de:

Sen benim sana yapacağım tavsiyeyi tuta­cak mısın?" diye sordu. O adam da: "Evet! Ey Al­lah'ın Rasûlü!" dedi. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdular:

Bir işi yapmayı tasarladığında, mutlaka sonucunu düşün! Eğer sonuçta iyi bir şey ola­caksa onu uygula, eğer sonucu kötü olacaksa, onu yapmaktan vazgeç!" *

 

Gülmeyi Azaltmak Hakkinda

 

17- Enes b. Mâlik rivayetine gö­re Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Benim bildiğimi siz bilseydiniz, az güler çok ağlardınız!" [6]

18-  Rabf b. Huseym Az gülüp, çok ağlayınız [7] âyetini, "Az gülmek dünya, çok ağlamak ise âhiret hakkında olmalıdır" şeklinde efsir etmiştir.

19-  Ebü Hüreyre den yapılan ri­vayete göre Hz peygamber şöyle bu­yurmuşlardır:

"Siz benim bildiklerimi buseydiniz az gü­ler çok ağlardınız [8]

20- Abdullah b. Amr es-Sehmî Pey­gamber Bendimiz şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Eğer siz, benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Eğer gerçek bir ilme sahip olsaydınız, sesi düşene kadar yakanr, belinizde takat kalmayıncaya kadar secde ederdiniz."

 

Ağlama Hakkında

 

21-Hasan el-Basrî şöyle der:

Siz bu haberleri tuhaf rru buSuyoreunuz?

Adayacağınız yere gülüyor musunuz?" [9] âyetini okumuş   ve   'Bu   iş   ancak   ağlayan   kimse hakkındadır."

22- Zeyd b. Vehb der ki:

İbn Mes'ûd'u gördüm ağlıyordu. Öyle ki, gözyaşları yerdeki çakıl taşiannı ıslatıyordu."

23- Ebû Hüreyre şöyle demiştir: "Allah'a   duyduğu   haşyetten [10]  ağlayan kimse,  sağılan    süt    memeye    nasıl   geri dönmezse- asla ateşe girmeyecektir."

24- Mücâhid der ki:

Allanın Nebîsi  Dâvud işlediği günahlara öylesine ağlardı ki, etrafında bulu­nanlar, (onun bu hâlinden dolayı) heyecanla­nıp telaşa kapılırlardı. [11]

25- İbn Ebî Müleyke der ki:

Bir adam Abdullah b. Amr'ın yanına uğ­radı. Bu sırada o, (kâbe'nin) Hıcr bölümünde secde halinde yere kapanmış ağlıyordu. Ada­ma şöyle dedi: "Allah'a karşı duyduğum haş­yetten dolayı ağlayışıma mı şaşıyorsun? Şu aya baksana! O da Allah'a haşyetten dolayı ağlıyor..." Adam aya baktı, ay şeffaflaşmış, kaybolmaya yüz tutmuştu. "

26- İmran b. Hudayrı der ki: "Aneze bölgesinden bir adam şöyle demistir:

Bizim gibisini hiç görmedik. Bizden olan kabilelerin (riyakârlık için) ağlayarak birbirleri­ne hiç gitmemişlerdir."

27- Rivayete göre  (Abdullah) İbn Ömer rm, Mutaffifîh suresinin başındaki 'Eksik ölçüp tartanlara yazıklar olsun!' mealindeki birinci âyet­ten, 'O gün insanlar âlemlerin rabbi için kalkarlar" mealindeki altıncı âyetine kadar okudu. Ağlamaya başladı, öylesine ağladı ki, oraya yığıldı kaldı.

Sonraki âyetleri okumaya mecali kalmadı."

28-Hımrân b. 'A'yün anlattığı-na göre, bir defasında Hz. Peygamber Muhakkak ki bizim yanımızda bukağılar var! Boğazdan zor geçen bir yiyecek ve şiddetli bir azap vardır.[12]  âyetini okudu ve ardından ba­yıldı.

29-  Arfece es-Süîemf nin rivayetine göre Hz. Ebûbekir şöyle demiştir:

Ağlayınız. Şayet ağlayamıyorsanız, bari ağhyormuş gibi yapınız!"

30- Kasım b. Abdurrahman der ki: "Abdullah b. Mes'ûd oğluna şöyle öğüt verdi: (Ey Oğlum!) İşlediğin günahlardan dola­yı (çok) gözyaşı dök, ağla!" [13]

31- Salim b. Ebi'1-Ca'd der ki: "Meryem oğlu İsâ şöyle demiştir: "Günahlarını hatırlamaktan dolayı ağlayana,

diline sahip çıkana ve evini genişletene ne mutlu!"

32- Kays b. Ebî Hâzim demiştir ki: "Abdullah b. Revâha ağladı. Ardından ha­nımı da ağlamaya başladı. Hanımına dönüp: "Sen niçin ağlıyorsun ki?" dedi. O da: "Seni ağhyorken gördüm, ben de ağladım" Bunun üzerine şöyle dedi: Benim gidici olduğum ba­na bildirildi. Kalıcı olduğum değil! [14]

33- Mücâhid den yapılan rivayete göre o şöyle anlatır:

Ebû Zerr şöyle demiştir: "Gök gürler. Nasıl gürlemesin ki, orada bir kanş yer bile yoktur ki, mutlaka bir melek secdeye kapanmış olmasın. Benim bildiklerimi bir bilseydiniz, sıcak yataklannı terk eder, dağ­lara kaçardınız. Yalvanr yakanr, durmadan ağlardınız!? [15]

34, 35- Ebü'l-Ahvas der ki: "Abdullah (b. Mes'ûd)  şöyle dedi: "Kendinizi hayır yapmaya alıştırınız. Zira

hayır yapmak, ancak alışmakla meydana gelen bir davranış şeklidir."

35- Yukandakİ rivayetin bir benzeri...

 

Gülme Hakkında

 

36- Salih Ebû'l-Halil der ki: 'Siz bu haberleri tuhaf mı buluyorsunuz? Ağlayacağınız yere gülüyor musunuz?"[16] âyeti indikten sonra artık Rasûlullah gül­düğü hiç görülmedi, [17]

37- Avn b. Abdullah anlattığına göre Rasûlullah güldüğünde sadece tebessüm eder (gülümser), birisine doğru dö­nüp yöneldiği zaman da bütün bedeniyle dö­nerdi. [18]

 

Ölüm Ve Şekli Hakkında

 

38- 39- Mucahıd der ki:

Onlar, bizim yeryüzüne, onun kenarların­dan eksilterek geldiğimizi görmüyorlar mı? [19] âyetindeki 'eksiltme' sözcüğünü "ölüm" diye yorumlarken, aynı âyeti Atâ (b. Ebî Rabah):

İçlerinden hayırlı ve fakih kimselerin ve­fat etmesiyle eksiltiriz." şeklinde anlamıştır.

40-  Şa'bî ise şöyle bir değerlen­dirme yapar:

"Eğer yeryüzü eksiltilmiş olsaydı, bahçen bile dar gelirdi sana. Lâkin o İnsanların ve ü-rünlerirt eksiîülmesi şeklinde olur"

41-  Dahhâk F^Sn, "Eksiltmenin, 'düş­mandan toprak ahp ele geçirmek' şeklînde ol­duğunu belirtir."

42- Salim b. Abdillah f^H, 'Rabbine, sana yakîn gelinceye kadar ibadet et! [20] âyetindeki "yakîn"i, 'Ölüm' ile tefsir etmiştir.

43- Mücâhid'e göre, Nâziât suresinin ilk dört şu âyetinde kastedilen "ölüm" olgusudur. "And olsun şiddetle çekip çıkaranlara, Ant ol­sun kolaylıkla alanlara, Ant olsun yüzüp yüzüp gidenlere, derken... Öne geçenlere..[21]

44- Tufeyl b. Ka'b'ın, babasından göre Rasulullah  Nazıat. suresi 6. ve 7. âyetin tefsiri sadedinde şöyle buyurmuş­tur:

Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, onun peşinden gelen başka bir sar­sıntı izleyecektir." Yani, Ölüm gelmesi gere­ken yere ulaştığı zaman" demektir. [22]

45- Şa'bî, Müiselât sûresinin, "Biz, yeryüzü­nü dirileri de Ölüleri de içinde toplayan bir yurt yapmadık mı? " mealindeki 25. ve 26. âyetlerini, "Onun dışı yaşayanlar, içi ise ötenler İçin yaratıl­mıştır." şeklinde tefeir etmiştir.

46-  Mücâhid, Leyi süresindeki, "O (kâfir kimse) Cehenneme yuvarlandığı zaman arhk malı kendisine (asia) fayda vermezi" mealindeki 11.âyetini: "(Bu hal, kıyamet günü değil de) Öldüğünde böyle olur." biçiminde tefsir eder.

47- Mücâhid ve Ikrime'ye göre, Isrâ süresin­deki, "...Yahut aklınızca, diriltilmesi daha da İm­kânsız olan başka bir varlık olun (yine de diriltile­ceksiniz." mealindeki 51. âyeji hakkında 'size da­ha güç gelen olay'dan maksat, ölümdür,'"

48-49: Ebü Kilâbe Kıyâme süre­sindeki, "Hayır! Can boğaza dayandıği, 'Bunu kim iyi edecek' dendiği zaman..." mealindeki 27.âyetini, "Şifa verecek bir doktor var mı?" şek­linde anlarken, aynı âyeti Ikrirne, "Rukye [23] yapa­rak iyileştirecek olan kimdir? Denildiği zaman..." biçiminde yorumlar.

50-5-52-53-54: Kıyâme suresinin, "(Hayır! Can boğaza dayandığı, 'Bunu kim İyi edecek' dendiği za­man),., bacaklann da birbirine dolandığı za­man..." mealindeki 29 .âyetini Hasan-i Basrî, "Kefen İçinde iki ayağının birbirine dolaşması"

Şeklinde; Mücâhid, "Dünya hayatının son, ahiret hayatının ilk günü birbirine karıştığı za­man, işte o gün sevk ediliş rabbinedir." biçi­minde; Dahhâk ta, "Dünya ahirete kanşıp do­laştığı zaman..." şeklinde yorumlarken; Ebû îsâ ise, "İş/durum işe kanşüğı zaman..." şeklinde, Ebû Mâlik de, Kul öldüğünde ayaklan birbi­rine dolaşır." biçiminde anlam vermiştir.

55- "Fakat ölen kişi, Allah'a yakın kılınmış­lardan ise, ona rahattık, güzel bir nzk ve... var­dır." mealindeki Vakıa suresinin 88. ve 89. âyetierini Rabî' b. Huşeym, 'Bu ona ölüm sıra­sında kendisine verilecek olandır, onun ahirete saklanan mükafaü ise, cennettir." şeklinde an­lamlandırırken, "Eğer kişi yalancı ve sapkınlar­dan ise, ona konaklama ikramı kaynar sudur." mealindeki âyeti İse, "Bu, onun ölümü anındaki cezasıdır. Ahirete saklanan cezası ise cehen­nemdir." biçiminde teisir etmiştir.

 

Benî İsrail'den Bilgi Nakletmenin Hükmü Hakkında

 

56- Cabir b. Abdiilah aktardığına göre Hz. Peygamber.

İsrâlı Oğullarından bilgi aktarabilirsiniz. Çünkü onların kültüründe ilginç bilgiler bulunmaktadır" dedikten sonra şöyle anlatmaya başladı:

Benî İsrail'den bir grup insan birlikte ge­zintiye çıktılar. Sonunda kabirlerinden bir kab­re geldiler. Ve:

Dua edip yaivarsak ta Allah, onlardan bi­rini bizim için diriltse biz de ona ölümün nasıl bir şey olduğunu sorsak dediler. Dua ettiler. Onlar bu durumda iken, bir de ne görsünler, bu kabir­lerin birinden, gözlerinde secde izleri bulunan bir adam diriiip gidice başını kabirden dışan uzatmış bakıp duruyor... Onlara hitaben:

Ey falanlar, ne istiyorsunuz? Zira ben yüzyıldan bu yana ölü vaziyetteyim. Buna rağmen ölümün sıcaklığı üzerimden hiç ayrıl­madı?! Allah Teâlâ'ya dua edin de beni eski halime iade elsin" dedi.

57- Süfyân-ı (Servî) yapılan rivayete göre Rasûlullah bir adamın, "Allah'ım ölümü bana mübarek kıl" diye dua ettiğini işitti kendisine: "Hayaümı da mübarek

kıl" diye eklemesini öğütledi.

58-59: A'meş, Bakara suresinde bulunan, "Evet! Kim kötülük yapıp da bu işledikleri onun ben­liğini sanp kuşatırsa işte onlar cehennemliklerdir. mealindeki 81.âyette ifadesi geçen kim­senin "Günahkâr olarak ölen kimse" olduğunu

belirtmiştir. [Vekî'in Süfyân'dan aktardığına göre A'meş bu tefsiri Ebû Razîn'den nakletmiştik]

Ebû Vâil, aynı âyetteki "günah ve kötü­lük" ten maksadın "şirk koşmak" olduğunu belirtmiştir.

60-  Dahhak,  "Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlesin tövbesidir. [24]

âyetini,  "Ölüm sırasında yapılanın dışındaki her tevbe" şeklinde anlamıştır."

61- İbn Abbâs Sonra onun şah damarını   kopanrdık [25]  âyetindeki   'vetîn'in, "kalbin aort daman" olduğunu belirtmiştir.

62- A'meş, Mücâhid'in, "İşte o gün onlan bir araya toplarız! [26] âyetler indeki 'Haşr'm, "Ölüm" anlamında olduğunu nakleder.

63- Abdülmelik b. Umeyr in rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Hayvanlar, sizin kadar ölümü bilselerdi, onların besili olanlannı asla yiyemezdiniz.

64- Abdullah b. Mes'ûd naklettiğıne göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurmuştur:

"Benim ve dünyanın misali, yaz mevsi­minde bir ağaç gölgesinde biraz dinlenip, son­ra da yoluna devam eden bir yolcunun duru­mu gibidir. [27]

65- Müstevrid'in   rivayetine   göre   Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Ahirete göre dünyanın misali, sizden bi­rinizin şu parmağını denize daldınp ona baktı­ğında onda ne kadar ıslaklık görüyorsa işte onun durumu gibidir. [28]

 

Dünyanın Ve Durumu

 

66-  Ebû Bürde dedesinden onun şöyle dediğini rivayet eder:

Dünyadan hüzün ve dertten başka bir Şey beklenmez."

67- Seiman göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"İçinizden birinizin dünyadan elde edece­ği miktar bir yolcunun azığı kadar olsun.

68- Abdullah İbn Mesûd demiştir ki: [29]

Ben dünyada, bir yerden gelip başka bir yere hareket eden bir yolcu gibi olmayı iste­rim."

 

Dünyanin Değersizliği

 

69- Hasan-ı Basrî Şili'nin rivayetine göre Efendimiz bir gün yoldan geçer­ken, yolun ortasına atılmış ölü bir kuzuya rast­ladı ve şöyle dedi:

Baksanıza, şu kuzunun, sahibinin yanın­daki değersizliğine! Allah'a and olsun ki, nasıl bu kuzu (leşi), sahibine göre değersiz ise, işte bu dünya da Allah Teâlâ'ya göre, ondan daha değersizdir. [30]

70-71: Hüzeyl b. Şurahbîl'in aktardığına göre Abdullah (b. Mes'ûd) şöyle demiştir:

"Her kim dünyayı arzularsa, ahiretine zarar verir. Her kim de ahireti elde etmeyi arzu ederse, dünyasına zarar verir. Ey İnsanlar! Siz ebedî olan uğruna fâni olana zarar verin! [31]

72- Muâz b. Cebel Bir defasında o, yanında bulunanlara şöyle bir soru yöneltti: "Üç şey karşısında sizin durumunuz nasıldır? Boyunlannızı kesen dün­ya. Alimlerin hata etmesi ve Münafık bir kim­senin Kur'ân'a dayanarak tartışmaya girişme­si." Orada bulunanlar sustular. Bunun üzerine Muâz b. Cebel şöyle dedi:

"Boyunlannızı kesen Dünya... Allah Teâlâ kime gönül zenginliği vermişse onu hi­dâyete erdirmiş demektir. Böyle kılmadığı kim­se İse, dünya konusunda ziyandadır.

Alimlerin hatasına gelince, o doğru yolda olsa bile, dininiz hususunda kör bir taklitle ona uymayın; Hataya düştüğü takdirde de onu büsbütün dışlamayın. Zira mümin fitne üstüne fitneye maruz kalır. Ama gün gelir tevbe eder.

Münafığın Kur'ân'la mücadele etmesine gelince, her yolun mutlaka bir işareti bulundu­ğu gibi Kur'ân'ın da -hiç kimseye gizli kalma­dan apaçık- yol işaretleri vardır. Onlardan bilip tanıdıklarınıza sımsıkı sanlın. Size müşkül ge­lenlerini ise, iyi bilen (âlim)İere havale edin!"

 

Nefse Karşı Koymak Ve Az Yemek

 

73- Hasan-ı Basrî'nin aktardığına göre, Lokman oğluna şöyle dedi:

Ey Oğlum, kamın tok iken üzerine bir daha yemek yeme. Yiyeceğin fazladan şeyleri bir köpeğe vermen bunu yapmandan daha hayırlıdır."

74- Hasan-ı Basn nın nvayetıne göre,

Semura b. Cündeb'in bir oğlu vardı. Bir defasında tıka basa midesini doldurdu. Bunu hoş karşılamayan Semura, Eğer bu şekilde öl­seydin namazını asla kılmazdım!" diyerek tep­kisini gösterdi."

75- Ebû Seleme el-Hımsî'nin rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Ademoğlunun midesinde üç parça (ya da üç lokma) yiyecek bulunsa bu yeterli olur.

Şayet nefsi daha çok yemek arzu ederse, (mi­desinin) üçte birini su, üçte bîrini yemek, üçte birini de nefes (almak) için ayırır." (Dolayısıyla tıka basa yemekten kaçınır.) [32]

76- Hasan-ı Basrî der ki:

Ben öyle bir topluluğa yetiştim ki, onlar­dan birinin üzerinden yetmiş yıl geçse bile i-çinden yeme arzusunu hiç geçirmez."

77- Bir defasında Abdullah b. Ömer in önüne kabuğu soyulup öğütülmüş bir tahıl yemeği getirildi. O İse bundan hoşlanma­dı ve şöyle dedi: "Ben şu kadar süredir hiç do­yasıya yemedim ki!"

78- Meymûn b. Mihrân'ın aktardığına gö­re Abdullah b. Ömer neredeyse (haya­tında) doyasıya hiç yemek yememiştir.

79- Hasan-ı Basrî der ki:

"Ben, öyle bir topluluğa yetiştim ki, bir adam bir dostunu (kendisi öldükten sonra) kırk yıl ailesine bakması için bırakabilirdi." (İnsanla birbirlerine olan güvenleri tamdı.)

80- Hasan-ı Basrî der ki:

"Ben, öyle bir topluluğa yetiştim ki, on­lardan birisi bir toplulukla beraber bulunsa, onu meramını ifade edemeyen bir kimse ola­rak görürler. Ancak o kimse hakikatte böyle bi­ri değil, kabul görmüş gerçek bir fakihtir!" (de onlar fark etmezler!)

81- Enes b. Malik der ki: "Susmak hikmettir, ancak onu yerine ge­tiren pek azdır,"

 

Mü'mînin Fazileti

 

82- A'meş'in, Abdullah b. Mesud  yaptığı rivayete göre O şöyle demiştir;

"Herhangi bir Müslüman vefat ettiğinde İslâm'(toplumun)da onanlamayacak bir gedik açılmış olur!"

83- İbn Abbâs der ki: "Yeryüzü,  bir Müslüman'ın  ölümünden dolayı kırk sabah ağlar"

84- Ebû Hüreyre der ki: "Allah'a göre bir mümin, kendi katındaki meleklerden daha değerlidir."

85-Mucahıd imân edip Sahh amel işleyenlere bitmek tükenmek bilmeyen bir ecir vardır âyetindeki (ğayru memnun) ifadesine, "hesapsı^hayal edilemeyecek" diye anlam vermiştir.

86- Abdullah b. Mes der ki:

Allah'a kavuşmanın dışindş Müslüman'a asla rahat yoktur"

87- Mesrukı der ki:

Müslüman bir kimse İçin kabirden daha rahat bir yer yoktur! Zira orada dünya sikıntıla-nndan uzak ve Aİİah'ın azabından emin bîr ra­hatlığın İçerisinde olur."

88- Rabî b. Huseym demiştir ki:

"Müslüman'ın gelmesini bskledîgi yaban­cı, ölümden başkası olamaz!"

89- Hz. Aışe yapılan rivayete göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular:

"Kim Allah'a kavuşmayı arzularsa, Allah ta ona kavuşmayı arzular. Kim de Allah'a ka­vuşmaktan hoşlanmazsa, Allah ta ona kavuş­maktan hoşlanmaz. [33]

90-91: Ömer b demiştir ki: "Üç    şey    olmasaydı (hemen) Allah  Teâlâ'ya kavuşmayı isterdim.

Ya Allah uğrunda yollara düşmem.

Yahut alnımı sadece Allah'a ibadet için yere koymam.

Veyahut ta güzel/kaliteli hurma arar gibi güzel sözleri de arayıp ortaya çıkarmaya çalı­şan bir toplulukla arkadaşlık etmem..."

 

Mümine Verilecek Karşılık

 

92- Abdullah b. Mesud demiştir ki: "Mümin bir günah işlediği zaman onun sıkıntısını ölümü anında çeker. Fâcir (kâfir) bir kimse bir iyilik işler, bu nedenle kendisine ölümü sırasında hafif davranılır."

93-  Hasan Basrî den yapılan ri­vayete göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdu:

"Ayağın kayması, bir damarın titremesi ya da bir parçacığının insanı yaralaması gibi bütün küçük olumsuzluklarla mutlaka işlediği­miz bir günahtan dolayı karşılaşırız. Allah'ın affı

ise çok daha geniştir,"

94-  Muâz b. Cebel rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"Ey Muâz, nerede olursan ol Allah'tan kork! İşlediğin bir günahın ardından bir iyilik yap ta onu imha etsin. İnsanlara karşı davranışlannda güzelce muamele et. [34]

95- Dahhâk b. Müzâhim şöyle der:

Bir adam Kurân'ı öğrenir, sonra da unu­tursa günah işlemiş olur." dedi. Ardından, "Başınıza bir musibet geldiyse bu sizin kendi ellerinizle yaptıklarınızdan dolayıdır. (Allah ise) günahlann birçoğunu affeder.[35] mealindeki âyeti okudu. Sonra da şöyle dedi:

Kurân'ı Kerimi unutmaktan daha büyük hangi musibet vardı ki zaten?!"

96- Abdullah b. Mes'ûd yapı­lan rivayete göre O şöyle demiştir:

"Bir   defasında   Peygamber   Efendimiz  Cahiliye döneminde işlediğimiz günah­lardan dolayı muaheze olunacağız mı?" dîye sorduk. Cevaben şöyle dedi: İslâm (olmak), Câhiîiye döneminde işle­nen günahlardan dolayı sorgulamayı kakta. Ancak bir kimse Müslüman öldükten sonra bir günah işlerse bundan dolayı her iki dönemde yapüğı şeylerle muaheze edilir. [36]

97- Ebû Saîd el-Hudrî den yapılan nvayete göre Peygamberimiz şöyle buyurdular:

"Ortopedik bir kaza, yorgunluk ve sürekli ağnya neden olan hastalıklara maruz kalan bir mümin için bu musibetler, günahlara kefaret­tir. Hatta onu üzen küçük bir hüzün bile.

98- Ömer b. rivayetine gö­re Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Müminin hâlinje şaşarım. Kendisine bir hayır verilirse, Allah'a hamd ve şükreder. Ba­şına bir musibet gelse, ecir umup sabır gösterir. Dolayısıyla onun bütün haline ecir verilir. Ağ­zına yemek için götürdüğü lokmaya bile.

99- Bu sözün aynısı Hz. Ebû Bekir rivayet edilmiştir.

100- İzâr b. Hureys te: Bu içerikteki bir bilgi bana da ulaşmıştır" demiştir.

101- Cündep el-Aklî şöyle demiştir:

Bir defasında Rasûlullah yürür­ken ayağı kaydı. Bu nedenle eli kanadı. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

Sen, ancak kanayan küçük bir parmakçtksın. Bunu, Allah yolunda katlanılmış bir musibet mi sanırsın?"

102- Hz. Ömer demiştir ki:[37]

Fıkhı, yaşınız ilerleyip olgunlaşmadan önce öğrenin. Yani, fetva vermek üzere oturup, insan­lar size sorular yöneltmeden önce..[38]

103- Âmir b. Sa'd'in, babasından yaptığı rivayete  göre  ona Efendimiz şöyle demiştir:

"Sen, ne zaman bir infakta bulunsan mut­laka onun ecrini alacaksın. Hanımının ağzına (yemesi için) uzattığın lokmanın bile. [39]

104- Âmir b. Sa'd dan yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurmuştur:[40]

"Sen, ne zaman ailen için bir infakta bulun­san muüaka onun ecrini alacaksın. Harumînm ağzına (yemesi için) uzattığın lokmanın bile.

105- İbn Ma'kii'den yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Kişi, ailesine yaptığı harcamalardan do­layı ecir alır." [41]

106- Ebû anlattığına göre, kendisi bir defasında Rasûlullâh Efen­dimize: "Amellerin en faziletsi hangisidir?" diye sormuş, Efendimiz de cevaben:

Yine: "Peki bunu yapacak gücüm yoksa?" demiş, cevaben:

Bir sanatkâra ya da güçsüze yardım edersin. demiş. Sonunda yine;

Peki, bunu yapacak gücüm yoksa?" diye bir soru yöneltmiş, Efendimiz de ceva­ben:

İnsanlara zarar vermezsin; bu da senin için bir sadakadır." buyurmuştur.

En son olarak: "Peki Ey Allah'ın Rasûlü, azat edilecek kölenin en üstünü hangisidir?" demiş, Hz. Peygamber de:

Pahalı ve sahibince en değerli olanıdır." [42] cevabını vermişlerdir.

 

Hz. Peygamber İn Ailesinin

 

107- Ebû Hureyre anlattığına göre, "Hz. Peygamber ailesi, hiç bir yemekten tam doyuncaya kadar yememiştir. [43]

108-  Âişe  rivayetine göre, "Hz. Peygamber ailesi, Peygamber Efendimiz vefat edene kadar uç gün (ust üste) hiç doymamıştır. [44]

109- Hz. Âişe. den benzeri bir riva­yet daha yapılmıştır. [45]

110- Hz. Âişe den yapılan bir baş­ka rivayete göre o, şöyle demiştir:

Hz. Peygamber in ailesi iki gün aynı yemeği yiyerek doymuş olmasın ki, bunla birinde mutlaka hurma bulunurdu."[46]

111- Hz. Âişe den yapılan bir baş­ka rivayete göre, o şöyle demiştir.

Hz. Peygamber yemesi için paça çorbası götürürdük de, onu bir ay sonra ancak yerdi. [47]

112- Hz. Âİşe den yapılan rivayete göre o, şöyle demiştir:

Hz. Peygamber in yatağı hurma lifleriyle doldurulmuş bir deri idi."

113- Rivayete göre Hz. Ömer bir defasında Rasûlullah yanına geldi. Bu sırada Rasûlullah evin bir köşesine gelişi güzel olarak atılmış ve kumlara bulaşmış bir sergi üzerinde oturuyordu. Bu durumu gö­ren Hz. Ömer ağladı. Rasûlullah Efendımız ona ağladığını sordu. O da:

Ey Allah'ın Rasûlü Siz bize Kisrâ ve Kay­ser'den, onlann dünyadaki görkemli halinden bahsetmiştiniz de.. .Şu durumunuz ise?!" Bunun uzenne Hz. Peygamber Ey Ömer, istersen şu yüce dağların altin-gümüş(e dönüşmüş) olarak yürümesini ister­sen yürüyüversin?!" buyurdular. [48]

114- Hz.Alir derki:

"Bizim ev eşyası olarak sadece tabaklanmış bir keçi derisi/postumuz vardı. Bunun bir kena-nnda uyur, diğer kenannda (eşim) Fâtıma, ha­mur yoğururdu."

115- Hasan-ı Basrî den apılan bir rivayete göre Hz. Peygamber Şöyle derdi:

Rızkın en hayırlısı yeterli olandır. Ya Rabbt! Muhammed ailesinin rızkını da yeteri kadar ver!"

116- Süleyman b. Dâvûd demiştir ki:

Bizler, acısıyla tatlısıyla hayatı tecrübe ettik. Geçimlik için, az bir miktarın yeterli olduğunu tespit ettik."

117- Enes b. Mâlik der ki: "Kıyamet gününde hiçbir fakir ya da zen­gin yoktur ki, dünyada kendisine rızk olarak sadece geçimliğinin verilmiş olmasını İsteme­sin! [49]

118- Sa'd dan yapılan rivayete Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur.

"Rızkın en iyisi yeterli olanı, zikrin en fazi­letsizi ise, gizli olanıdır. [50]

119-  hbu Hureyre rivayetine göre Hz Peygamber şöyle buyurdular:

Ta Rabbî! Muhammed ailesinin nzkım yeteri kadar ver!" [51]

 

Hz. Peygamberin Geçimi Hakkında

 

120- Utbe b. Gazvân şöyle demiş.

Ben, Rasûlullah ve Onun yanın­da bulunanlarla beraber sayımızın yedi oldu­ğunu anımsıyorum. Yanımızda yiyecek olarak sadece bambu ağacı vardı. Ve biz onları yiye yiye damaklanmız yaralanmıştı.

121- Ebû Hüreyre anlatır:

"Bir defasında ben, Hz. Peygamber minberi ile kabri arasında yere yat­mış kıvranıyordum. İnsanlar benim mecnun olduğumu sanıyorlardı, hâlbuki böyle dav­ranmam açlıktan kaynaklanıyordu. [52]

122- Seleme b. Abdİrrahman anlattığına göre,

Bir gün Hz. Peygamber ve As­habı bir erak ağacı hasadına rastladılar. Bu sı­rada Efendimiz şöyle buyurdular:

Bu ağacın siyah renkli dallannı seçin. Ben, kendimin, onu devşirip dalıyla koyun ot­lattığımı hatırladım." Orada bulunanlar:

Siz koyun mu güttünüz, Ey Allah'ın Rasûlü?!" diye hayretle sorunca Peygamberimiz.

Evet! Hiçbir nebî yoktur ki, çobanlık et­miş olmasın! [53] buyurdular.

123- Sa'd b. Mâlik şöyle anlatır: "Araplardan Allah yolunda ilk oku ben at­tım. İslâm'ın başlannda öyle günler hatırlarım ki, meselâ bir defasında Rasûlullah ile beraberdik. Bambu yaprağından başka bir yi­yeceğimiz de yoktu, öyle ki, tuvalet ihtiyacını giderdiğimizde, bizden çıkanın aynı keçi dışkısı gibi kupkuru olduğunu görürdük."

124- Cabir b. Abdillah rivayeti­ne göre, Hendek savaşı sırasında Hz. Pey­gamber ve Ashabı, hendek kazdıklan sırada oldukça şiddetli sıkıntı çekmişlerdi. Öyle ki, üç gün boyunca hiçbir yiyecek bulamadan kaldılar. Bu nedenle Efendimiz ve As­habı kannlanna taş bağladılar!" [54]

125- Mücâhid'  Meryem oğlu îsâ (a.s.), yün elbise giyer, ağaç (kabuklarını) yer, bu günden yanna hazırlık yapmaz, uyku nerede bastırırsa orada uyurdu. Çocuğu yoktu. Öldüğü sırada bannacak bir evi yoktu ki, harap olsun!"

126- Şehr b. Hûbeş şöyle anlatır: Selman   bir  gün   Ebud-Derda yanına gitti. Ancak kendisim bula­madı. Ümm-ü'd-Derdâ ile karşılaştı. Ona selam verdi. "Arkadaşım nerede?" diye sordu. O da, "Mescitte" karşılığını verdi. Sonra da üâve etti.

Ona bir yastık/minder diktim. Ancak üze­rine oturmak İstemedi. Bunun yerine pamuk­tan bir örtü aldı ona sanıp büründü. Sonra da yere serip üzerine oturdu.

Ravi der ki: "Biraz sonra Ebu'd-Derdâ eline taktığı bir dirhemlik et ile geldi. Bu sırada Selmân'ın oruçlu olduğunu gördü. Ona bun­dan yemesi için ısrar etti o da orucunu açtı.

127- İbn Abbâs der ki:

Rasûlullah hacc yaptığı sırada Asefân denilen mevkiye geldi. Ve,

Ey Ebâbekir bu hangi vadidir biliyor mu­sun?" diye sordu. Sonra kendisi buranın Asefân vadisi olduğunu söyledi. Ardından da şöyle dedi:

(Vaktiyle) işte bu vadiye, Hûd Sâlİh ve bir de, yulann ucu liften, kızıl genç develer üzerine binmiş, abaye şeklinde gömlekli, entarisi benekli kumaştan oluşan Nûh  gibi peygamberler uğramış, telbiye getirerek beyt-i atîk'i  (Ka'be) tavaf etmişlerdir.[55]

128- Ebû'd-Derdâ siyah bir karısı 'ardı. O bu konuyla ilgili olarak şöyle derdi:

"Böbürlenmeme neden olacak bir kadın-dansa, beni mütevazı kılacak bir kadını tercih derim."

129- Abdullah b. Mes'ûd der ki: "Sizden  önce   (ki  ümmetlere  gönderilen)

peygamberler, yün elbise giymekten, merkebe binmekten ve davarlann sütünü sağmaktan uta­nıp çekinmezlerdi."

130- Ebû Kâfi' et-Tâî anlatır:

Ebû Bekir'e zâtü's-selâsil gazvesinde ar­kadaşlık ettim. Bu sırada üzerinde Fedek ya­pımı bir giysi vardı. Binite bindiğinde üzerin­den onu çıkanr, bir yerde konakladığımız za­man hem biz hem de o, onu üzerimize alır gi­yerdik."

 

Fakirlik Hakkında

 

131- Sa'd b. Mes'ûd  rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Muhakkak ki mümin kul için fakirlik, atın çenesindeki güzel gemden daha süsley içidir."

132- Abdullah demiştir ki;

Dikkat edin sevimsiz (kabul edilen) iki şey vardır ki, aslında çok hoşturlar. Bunlar ölüm ve fakirliktir. Allah'a yemin olsun ki, dünya hayatında sadece iki durum söz konusudur. Bunlar, zenginlik ve fakirliktir. Bunlardan han­gisini öncelesem pek de önemli değildir. Zira zenginlik, başkaîanna vermek, fakirlik İse., elin­de bulunanlara sabretmek demektir. Her iki­sinde de Allah'ın hakkını gözetmek gerekir. (Zengine düşen İnfak, fakire düşen sabırdır.)

133- Ebû Ümâme'nin aktardığına göre Hz. Peygamber buyurdular:[56]

"Bana göre, dostlarımdan kendisine en lan, Rabbine güzel ibadet eden, insanlar ara­sında ellerimirası ve ağlayanı az

134- İmran b. Husayn  in rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular

Gerçekten Yüce Allah, fakir, ancak buna karşın ailesine karşı babalık görevin! tam yapan, iffetini de koruyup ayaklar alüna almayan kimseyi çok sever. [57]

135- Hasan'm rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Muhakkak ki Allah Teâiâ, halîm, iffetli ve utangaç kimseyi sever, utanmadan ısrarla in­sanlardan bir şeyler isteyen kimseye ise bugz eder."

136- Abdülmelik   b. Peygambenmız  den   aynı   n vay eti yapmış, aynca şunlar da eklemiştir;

Bu tür kimselere bir şeyler verilse had­dinden fazla övgüde bulunur; eğer verilmezse bu kez de aşın bir şekilde kötülerler." bunlan söylerken, (konunun önemine binaen) sesini oldukça yükseltmiştir."] şöyle anlatır: "Bir defasında bir grup insan Ebû in yanına gelerek, kendisine geçinmesi için bir miktar harçbk vermek istediler, Ebû Zerr ise buna karşı söyle dedi:

Bizim keçilerimiz var, onlan sağar sütü­nü içeriz. Merkeplerimiz var onlarla yolculuk ederiz. Azathklanmız var onlar bize hizmette bulunurlar. Bir de fazladan bir giysi var şura­da, .. Ancak onun hesabından korkuyorum!"

138- Hasan  yapılan rivayete göre o şöyle demiştir.

"Bize ulaştığına göre Müslüman fakirler, Müslüman zenginlerden kırk yıl önce cennete girecekler. Diğerleri ise, binitleri üzerinde öyle­ce kalakalmalardır. Rableri tecelli edip kendile­rine şöyle hitap eder;

"Siz dünyada iken diğer insanlara hakim, iş gören yönetici konumunda İdiniz. Benim (fakir kullarımın) ihtiyacı ve İstekleri sizin yanı­nızda idi."

Kıyamet günü oradaki hesap -Allah'ın kolay kılmasının dışında- çok çetin ve zor geçecektir.!"!

139- Ata b. Ebî Rabâh rivayeti­ne göre Hz. Peygamber şöyle buyur­dular:

"Allah Teâlâ bir kimseye, o istemeden ve kendini öne almaksızın bir nzık verirse, kabul

etsin. Zira bu, Yüce Allah'ın kendisine doğru yönlendirdiği bir nzık demektir." [58]

140- Sevban rivayetine göre, bir defasında Hz. Peygamber  Kim söyleyeceğim şu şeyi yapmayı ga­ranti ederse, ben de ona cenneti garanti ede­rim" dedi. Sevbân: "Ben!" dedi. Peygamberi. İnsanlardan (asla) hiçbir şey isteme!" buyurdu.

[Ravİ diyor ki: "Sevbân biniti üzerinde yolculuk ederken kamçısı yere düşse, birisine 'şunu alıver!' demez, binitinden İner kendisi ahrdı. [59]

141- Hişam b. 'Urve'nin, dedesinden yaptığı nvayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"İçinizden birinin, ipini alıp dağa gitmesi oradan sırtında bir demet odunla geri dönüp ön­lem pazarda götürüp satması ve bundan da bîr  miktar gelir elde etmesi, versinler vermesînier insanlara el açmaktan daha hayırlıdır.[60]

142- Mücâhi rivayetine göre Hz. Peygamberi şöyle buyurdular:

"Sizden biriniz, bir misvak kılçığı olsa bile hiçbir kimseden bir şey istememek suretiyle ki­şilik onurunu korusun! [61]

 

Fakirliğin Dindeki Yeri

 

143- Ubeyd b. Umeyr der ki:

Muhacirin fakirleri, kıyamet günü mız­rakları ve kılıçlan kan damlatarak gelirler. He­men cennete girmeyi isterler. Ancak, kendileri­ne, "Bekleyin bakalım önce bir hesap verin!" denilir. Onlar:

Hsm bize bir şey (cennet) veriyorsunuz, hem de hesaba çekiyorsunuz." diye serzenişte bulunurlar. Sonunda incelenirler, üzerlerinde sadece hicret sırasında üzerine binerek gittikleri deve semerin olduğu tespit edilir. Allah Teâlâ der ki: "Ahdine en çok sadık olan benim" Ravi der ki: "İşte bunlar, diğer Müslüman­lardan beş yüz sene önce cennete girerler.

144- Ebû Zerr der ki:

Bir defasında Rasûlullah bana: "Ey Ebû Zerr, Bir bak bakalım, mescitte en gös­terişli giyinen kim?" diye sordu. Ben de baktım, üzerinde ipekten mamul bir giysi bulunmakta olan bir adamı işaret ederek "şu (olabilir) mi?" di-ye söyledim, Peygamber  Bir de giysisi en değersiz olana bak ba­kalım" dedi. Ben de baktım. Bir adam, üzerin­de eski ve yıpranmış bir elbise bulunmak­ta... "şu (olabilir) mi?" diye sordum. Buna karşılık Efendimiz.[62]

Gerçek şu ki, şu (mütevazı giysili) adam. kıyamet günü Allah'ın huzurunda, bir yeryüzü dolusu şu (görkemli) giysili adamdan daha ha­yırlıdır." buyurdular. [63]

145- Ebû Hüreyre nin rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

(Ey insanlar!) siz, durumu sizden üstün olanlara değil de, düşük olanlara bakın. Böyle yapmak, Allah'ın nimetlerinin değerinin farkı­na varmak İçin en uygun olan yöntemdir.[64]

146- Nâfi' b. Cübeyr b. Mut'im , rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Kimi şaçı-başı dağınık, ayakları toz-toprak olmuş, eski ve yıpranmış elbiseli kimse vardır ki, sîz onları Önemsemezsiniz. Belki de bir-iki lokma ekmeği bile onlara fazla görürsü­nüz ama eğer Allah adına yemin etseler Allah onların yeminlerini doğrular. [65]

 

Amelleri Yaparken Gayretli Olmak

 

147- Ebû Salih'in bir grup ashaptan yap-tıklan rivayete göre,

"Hz. Peygamber bazen ayaklan şişinceye kadar namaz kılardı. Kendisine, "Gel­miş ve gelecek günahlarınız bağışlandığı halde böyle yapmanızın gayesi nedir?" diye sorulun­ca, "Verilen bunca nimete karşı şükreden bir kul olmayayım mı?!" diye karlık verirdi. [66]

148- Aynı hadis Muğîre b. Şu'be'den de rivayet edilmiştir. [67]

149- Mesrûk hanımının anlattı­ğına göre Mesrûk, bazen ayaklan şişinceye kadar namaz kılar, hanımı da onun ardında oturup, onun kendisine yaptığı bu fiilden dolayı ağlardi."

150- Mesrûk un anlattığına göre Temîm ed-Dârî sabaha Radar (meali) şu (olan) âyeti kendi kendine tekrar eder dururdu.

Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp Salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne de kötü hüküm veriyorlar. [68]

151- Mesrûk yapılan bir başka rivayete göre Temîm ed-Dârî bazen sa­baha kadar (meali) şu (olan) âyeti kendi kendine tekrar eder dururdu.

Eğer onlara azap edersen, onlar senin kullarındır. Şayet onlan bağışlarsan, zaten Sen, Azfe ve Hakimsin! [69]

152- Ebû'l-Ahvas der ki: "Sizden öncekiler, gecenin koynunda ça­dırlar önünden geçtiklerinde, çadırın içinde bulunanlardan an vızıltısı gibi zikir ve ibadet ses­leri gelirdi. Günümüz insanlanna ne olmuş ta akıbetlerinden bu kadar eminler?!"

153- Ebû'l-Eşheb'in aktardığına göre Ha-sanı Basrî) Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verirler. [70] ayetinin yorumunun, 'Onlar, her tür iyiliği ya­parlar, ancak bu yaptıklannın, Allahın azabın­dan kurtaramayabileceğinden de korkarlar.' demek olduğunu söylemiştir.

154- Abdullah b. Vâkıt der ki: "İbn Ömer'i ayakta namaz kılarken gör­düm. Onu görseydin, kararmış/kavrulmuş ola­rak görürdün. İbn Ömer'i gördüm, yağın içerisi­ne misk koyuyor sonra da ondan sürünüyordu."

155- Ubeydullah b. Utbe der ki;

Abdullah (b. Ömer?) geceleyin herkes uykuya dalınca kalkar (namaz kılıp, ibadet ederdi.), bu sırada onun an uğultusu gibi bir ses çıkardığını işittim."

156- Ubeyd et-Tâî, Saîd b. Cübeyr Ramazanda imamlık yaptığını, bir de­fasında "(Onlar) boyunlarında bukağılar olaca­ğını İleride bilecekler..." mealindeki âyeti defa­larca tekrarladığını duyduğunu rivayet etmiştir.

157- Mücâhid Ey Meryem rabbine divan dur, secde et. Onun huzurunda rükû edenlerle beraber rükû et!" demişlerdi. [71]

mealindeki âyeti: "Meryem (İbadet et­tiği sırada) ayaklan şişinceye kadar ayakta durduğu olurdu." biçiminde tefsir etmiştir.

158- Ameş'in anlattığına göre Yahya b Visâb, namaz kıldığı sırada sanki birisiyle ko­nuşur gibi (kendinden geçtiği) olurdu."

 

Keşke Hiç Yaratılmamış Olsaydım" Diyen Kişi Hakkında

 

159-160. Ebu Zerr der ki:

Sağlam ve dayanıklı bir ağaç olmayı arzulanrn. Bir de hiç yaratılmamış olmayı.[72] [Ay­nı söz Hz. Âişe (Ari'den de nakledilmiştir.]

  1. Hz. Aişe der ki.

Ben, bütünüyle unutulup gitmiş biri ol­mayı arzulanırı. [73]

162-  Abdullah b.  Mes'ûd MP1 şöyle demiştir:

"Ben, kanatlannı açmış uçan bir kuş ol­mayı arzularım"

163-  Kasım b. Abdirrahman'ın anlattığına göre, Abdullah  yanında bulunan bir adam:

"Keşke ben, (cennetlik olan) Ashâb-ı Yemîn arasında olsam" demiş, Abdullah Keşke ben de Ölüp hiç diriltilmesemi" diye karşılık vermiştir.

164- Rivayete göre Hz. Ali bir öğle vakti kızılkuyruk bir kuş gördü ve şu şiiri mınl dandt.

Sana Ma'merîdefci bir başka kuş eşlik et­sin? İşte gökyüzü sana ait îster yumurt/a, İster ıslık çal.  (Kitab'ın müellifi Veki' bu şiire başkalannın şu mısraı da eklediği söyler:

Gagalamak istediğini gagala! (Hürsün)

165- Hz. Ebûbekir bir ağaç dalına konmuş kuş gördü ve

"Keşke şu kuşun yerinde ben olsaydım!" diye hayıflandı.

166- Ebû Zerr Em1S'ahıı]<den yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu.

"Bu dünyada fmal bakımından) çoğunluk durumunda olan birçok kimse, ahirette (sevap bakımından) azınlık konumuna düşecekler. Ancak, malını iyilik olarak şura bura harcayan­lar ise bunun dışındadır. Lakin böylelerinin sa­yısı da pek azdır! [74]

167- Dahhâk b. Müzâhim der ki;

Çoğun/ufc'tan maksat; '{sayılan) on bin­leri bulan kitleler1 demektir. [75]

168-  Ruveym el-Lahmî1 den yapılan rivayete göre Hz, Peygamber şöyle bu­yurdular:

"Ümmetimin en şerlileri, nimetler içerisin­de doğup, onlarla beslenip büyüyen, sonra da (bunlarla yetinmeyip) bütün istekleri, çeşit çeşit yiyecek ve elbiseleri olmasını arzulamak olan, bir de lafazanlık yapan kimselerdir."

169- Muâviye'nin rivayet ettiğine göre, "Hz. Peygamber konuşurken yün diter gibi saçmalayan kimselere lanet etmiştir. [76]

170- Muhammed b. Şîrînyet ettiğine göre Hz. Peygamber buyurdular:

Bir şeyi kolay kolay beğenmeyip dik ka­falılık eden inatçı kimseler ile bir mesele üze­rinde yersiz ve gereksizce fazlaca duranlar helak olmuştur. [77]

171- Ubeyd b. Umeyr demiştir kî: "Bir kulun malt  ne  kadar çok olursa. (ahirette) onun hesabını vermekte o kadar

olur. Tabileri (bağlıları) çok olanın düşmanları da çok olur. Yöneticilere yakınlığını artırmaya çalışanlar, aslında kendilerini Allah'tan uzak-hklannı artınyorlar demektir."

172- Mücâhid  Kişinin hizmetçileri ne kadar çok olursa, düşmanları da o oranda çok olur.

173- Dahhâk b. Müzâhim'in bir sözü:[78]

 

Mal Ve Evlattan Hoşlanmayanlar Hakkında

 

174- Tâvûs b. Keysân dua eder­ken şöyle derdi: Ey  Allahım   beni   iman   ve   amel   ile zıklandırdiğın gibi mal ve evlattan da alıkoy!

175- Haris b. Süveyd'İn anlattığına göre Kûfe'li bir adam, Ammâr'ı Hz. Ömer  Ammâr bu adama şöyle dedi: "Eğer yalan söylüyorsan Allah malını ve evladını ço­ğaltsın, ökçeleri çiğnenmişlerden yapsın!" (da bir gör!)"

176-Guneym b. Kays: Ben, her Müslümanların her gün çocuklannın olmasını arzu etmediğim gibi mallanın da çoğalmasını istemem."

177- Hakîm b. Câbir anlatır:

Bir adam Ebû'd-Derdâ'ya gelerek kom­şusu hakkında şikâyette bulundu. Ebû'd-Derdâ kendisine sabretmesini, sonunda bunun ecrini Allah'ın vereceğini söyledi. Adam bir sü­re bekledikten sonra tekrar Ebû'd-Derdâ'ya ge­lerek:

(Geçenlerde) size komşumdan şikâyette bulunmuştum." diye hatırlatmada bulundu. Ebû'd-Derdâ da:

Sana sabretmeni, ecrini Allah'tan alacağını öğütlemiştim" dedi. Sonra da Muâviye'nin yanı çıktı. Bir miktar mal aldı o adama verdi ardından da: "İşte sabnnın karşılığı" diye ekledi."

178- Kasım b. Abdirrahman der ki: "Rasülullah Eş'as b. Kays'a:

Cemd'in kızından hiç çocuğun var mı?" diye sordu. O da: "Evet, ondan bir oğlum var. Yanımda bir tabak yiyecek olsa da onu yanım­daki Benî Cebele1 kabilesine mensup birine yedirsem." Eş'as sonra şöyle devam etti: Rasulullahl şöyle dedi.

Eğer sen bunu söylüyorsan, tamam. An­cak onlar, gönüllerin meyvesi, gözlerin aydınlı­ğıdır. Bu rağmen onlar, anne ve babasını kor­kaklık, hüzün ve cimriliğe sevk ederler. [79]

179- Ebû  Lübeybe,  babasından  (veya dedesinden) yaptığı rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Çocuk, cennetin reyhanlanndandsr. [80]

180- Abdullah b. Amr der ki: "Cennet reyhanlannın efendisi kınadır."

 

Zenginlik Hakkında

 

181- Ebû Hüreyre den yapılan ri­vayete göre o şöyle demiştir:

Asıl zenginlik, mal çokluğundan kaynak­lanan değil, gönlün zengin olmasıdır.[81]

182- Hz, Ömer bir hutbesinde şu sözlere yer verir:

Biliyor musunuz, tamah ve hırs (aslında) fakirlik, kanaat sahibi olmak zenginliktir. Zira kişi, bir şeyden ümidini keserse, ondan müs­tağni olur."

183- Abdullah b. Mes'ûd bazen şöyle dua ederdi: azdıran zenginlikten, unutturan fakirlikten, kötülüğe sürükleyen nevadan, saptı­ran amelden sana sığırunmî" Avn Yezîd bu dua­ya, eza veren komşudan, ayartan arkadaştan (da) sana sığmınm!" diye ilavede bulunurdu.

184- Saîd b. Cübeyr 'İn  rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber bazen, "Ey Allahım, (asıl) bizim gönlümüzü  zengin kıl!" diye dua ederdi."

 

Mala Karşı Hırslı Olmak Hakkında

 

185-  Hasan(-ı Basrî) yapılan rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Âdemoğlunun bîr vadi dolusu altını olsa ikinci bir vadisinin olmasını ister. Âdemoğlu­nun gözünü ancak toprak doyurur.

Şu da var ki, Allah Teâlâ tevbe edenlerin tevbesini kabul eder. [82]

186- Kays b. Ebî Hâzim'in rivayetine göre şöyle aemişür:

"Sizden birinin iki vadi dolusu malı olsa, sonra da kullanılmış yedi ok görse, binitinden inip onu alır."

187- Enes b. Mâlik yapılan ri­vayete göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

"Âdemoğlu yaşlanır da şu iki huyu onda kalmaya devam eder: Hırs ve tûl-i emel. [83]

188- Ebû Hüreyre 'den yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

Yaşlanmış kişinin, şu iki şeyi sevme hu­susunda gönlü hep genç kalır. Mal biriktirip toplamak ve uzunca yaşamak. [84]

 

İnsanın Ümitleri Ve Ecel

 

189- Câbir b. Zeyd den yapılan rivayete göre, Hz. Peygamber I »mim j, eline uç dal parçası aldı. Bunlardan birini yanına dikti. Sonra biraz yürüyüp oraya ikincisini dikti. Sonra biraz daha yürüyüp oraya üçüncü dalı dikti. Daha sonra şöyle buyurdular:

Bunlar nedir, biliyor musunuz?" dedi. Ardından da bunları açıklama sadedinde şöyle dedi:

Bunlar, âdemoğlu ile onun emeli ve ece­linin misalidir. Nefsi onu emeline sevk eder ancak, emeline ulaşmadan eceli onu yakalar."

190- Aynı rivayet, Abdullah b. Mes'ûd tan da yapılmıştır. Ancak bu rivayette farklı olarak, 'üç dal parçası' yerine 'üç çizgi çizdi." ifadesi yer almaktadır.

191- Hz. Ali rrh1 şöyle demiştir:

"Ey Müslümanlar, sizin için en çok korkup çekindiğim iki şey, hevâya uymak ve tûl-i emel beslemek. Tül emel,[85] ahireti unutturur. Hevaya ittibâ ise, haktan alıkoyar.

Dikkatli olun, dünya yüzünü dönmüş gi­diyor, ahiret ise bize doğru gelmekte... Her iki dünyanın da isteklisi vardır. Siz ahiret talipleri olun. Dünya talipleri olmayın! Şimdi, hesap değil amel zamanıdır. Yann İse amel zamanı değil hesap zamanıdır." *

 

Diş Görünümü Güzelleştirmenin Fazileti

 

192- Meymûn b. Ebî Şebîb der ki: "Şu söz oldukça meşhurdur:

Yüce Allah, kuluna verdiği nimetin güzel­liğini onun üzerinde görmekten çok hoşlanır. Çirkinlikten ve çirin görünmekten ise, hiç hoşlanmaz."

193- Avf b. Mâlik şöyle anlatır:

Hz. Peygamber bir defasında bana: "Malın var mı?" diye sordu. Ben de:

Yüce Allanın bana ihsan ettiği üzere at, deve, davar ve köle gibi her çeşit malım var." dedim. Bunun üzerine:

Allah sana bir ihsanda bulunduğu zaman, onun eseri mutlaka senin Üzerinde görülsün." buyurdular. [86]

194-  Eğar el-MinkarTnin tanıdığı bir ada­mın   rivayet   ettiğine   göre   Hz.   Peygamber şöyle buyurdular:

Yüce Allah, kuluna ihsan ettiği bir şeyin eserini onun üzerinde görmekten çok hoşlanır."

195-  Atâ  rivayetine göre Hz. Örner şöyle demiştir:

Ben, elbiseleri tertemiz dindar bir genç görmekten çok hoşlanırım"

 

Sabrın Fazileti

 

196- Mücâhİd der ki:

Şu söz çok meşhurdur: Asıl sabır, bela ve sıkıntı ile ilk karşılaşıldığı sırada gösterilirse, değer ifade eder. [87]

197- Hasan (el-Basrî1) nin şöyle dediği rivayet edilmiştir.

(Ey İnsanlar!) Ya sabırlı olursunuz ya da helak olup gidersiniz."

198-Hz. Ömer  Hayatımızın en güzel yanını sabırlı ol­makta bulduk!" dediği nakledilmiştir.[88]

199- Hz. Ali şöyle demiştin

Başın vücuttaki yeri ne ise, sabnn da İmandaki yeri aynıdır."

200- Ebû Seleme el-Hımsî şu sö­zün çok yaygın olduğunu söylemiştir:

"Sabır, bela ile ilk karşılaşıldığı zaman göste­rilirse değer ifade eder. Kim bir şeye razı olursa, kendisine de nza gösterilir, kim de bir şeyi kızgın­lıkla karşılarsa kendisi de kızgınlıkla karşılaşır. [89]

201- Abdullah b.eş-Şihhîr der ki: "Afiyette olup buna şükretmem, bana, bir belaya uğrayıp ta ona sabretmemden daha se­vimlidir."

202- Ya'kûb b. Zeyd  rivayetine göre Hz. Peygamber (ölmüş bir yakı­nma) ağlayan bir kadına rastladı. Onunla ko­nuşmak istedi, ancak kadın hiç oralı olmadı. Sonra kadına, konuşmak isteyenin Rasulullâh olduğu haber verilince hemen Efendımız yanına gitti. Ancak Rasulullâh kendisine:

(Asıl) sabır, bela ile ilk karşılaşıldığında gösterilirse bir değer ifade eder. [90] (Sen bunu yapmamak suretiyle sabırdan elde edeceğin ecri kaçırdın!) buyurdular.

203- Abdullah b. Mes'üd der ki;

Sabır imanın yansı, yakîn [91] de imanın tamamı dır."

Hasan-ı Basn nvayet ettıgıne göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular: "(Asıl) sabır, bela ile iik karşılaşıldı­ğında gösterilirse bir değer ifade eder. [92]

 

Hüzünlü  Gönlü Kırık Olmanın Değeri

 

205- Abdullah b. Mes'üd Erhan yapı­lan rivayete göre O, şöyle demiştir:

Allah Teâlâ'ya karşı, gönlü hüzünlü ola­rak bulunmak gibi bir davranışla İbadette bu­lunulmamıştır."

206- İbn Cüreyc'ten yapılan rivayete göre, Hz. Peygamber bir cenaze merasiminde bulunduğu zaman çokça sükût eder, kendi ken­dine söylenirdi. [93]

207- İbrahim (en-Nehaî) den yapılan ri­vayete göre, onlann yaşadığı dönemde insan­lar, bir cenaze vuku bulursa günlerce üzülür, onlann bu durumu yüzlerinden okunurdu."

208- Biz, bir cenaze merasimine katılırdık ta herkesin üzüntülü oluşundan dolayı kime tazi­yede bulunacağımızı bilemezdik."

209- Bir defasında Ebû Kılâbe adlı zât, ce­naze yerinde bir hikayecinin yüksek sesle konuştuğunu işitti ve bu duruma: "(Eğer öğüt ala­caklarsa) bunun en uygun yolu, ölümü sükûnet­le karşılaşmak olmalıdır." diyerek tepki gösterdi.

210- Bir rivayete göre Abdullah b. Mes'ûd bir cenaze kaldınlırken adamın birinin güldüğünü gördü ve: "Cenaze töreninde gül­dün hâ! Bundan sonra seninle asla konuşma­yacağım!" diyerek o adama tepki gösterdi.

211- Kays b. 'Ubâd'ın anlattığına göre, Ashâb-ı Kiram, cenazede, savaşta ve zikir sıra­sında sesin        yükseltilmesinden        hiç hoşlanmazlardı. [94]

212- Saîd b. Cübeyr den yapılan rivayete göre, kendisi, cenazede; savaşta ve zi­kir esnasında sesin yükseltilmesinden hiç hoşlanmazdı."

 

Tevazu [95] Hakkında

 

213- Hz.Âişerriderki: (Siz ileri geri söylenilenlere bakmayın) Amellerin en efdali tevazu'dur."

214- Hasan-ı Basrî nin rivayet et­tiğine   göre   Hz.   Peygamber şöyle buyurdular:

Yüce Allah, bana, sizden hiçbir kimsenin başka birine baskı yapıp zulmetmemesi ve kendini övmemesi için tevazulu olmanızı vahyetti. [96]

215- Cerîr b. Abdiliah der ki:

Bir defasında Selmân (Fârisî), bana şöyle dedi:

Ey Cerîr, Allah için tevazulu davran. Kim ki, dünyada Allah İçin alçakgönüllü davranırsa, Allah ta onun ahirette derecesini yükseltir."

216- Abdullah İbn Mes'ûd der ki: "Kim Allah için tevazu gösterirse, Kıyamet günü Allah, onun derecesini yükseltir. Kim de kibirli bir tavırla üstünlük taslarsa, onun da (derecesini) alçaltır."

217- Ebü'd-Derdâ der ki:

Bilgisiz, cahile bir kere, bildiği ile amel etmeyene ise yedi kere yuh olsun!" (yazıklar olsun!).

218- Ebû Vebara  anlatır: "Bir defasında İbn Abbas bir mese­leyi sormuştum da O bana şöyle demişti. "Soru sorma! Zira bilmediğin bir şeyi yapman, bildiğin halde bir şeyi yapmandan daha İyidir. [97] (Çünkü cevabını öğrendiğin bir şey, arhk senin yükümlü­lük alanına girmiştir. Uygulama beklemektedir.) [98]

219- Saîd b. Cübeyr  hiyel " ko­nusunda bir soru yöneltilmiş, o da yukarıdaki cevabı vermiştir.

220- Ebû'd-Derdâ der ki:

Sen, talebe olmadan asla âlim olamadı­ğın gibi, bildiklerinle amel etmeden de asla âlim olamazsın!"

 

Vera [99] Ve Gayret Sahibi Olmanın Fazileti

 

221- Mucâhıd derki: "Bugün, (dindarlık konusunda) sizin çok gayretli olanınız, sizden öncekilere göre çok basit bir şeyle meşgul olan kimse anlamına geliyordu. [100]

222- Amr b. Kays el-Mülâî'nin rivayet et ügme göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

İlmin fazileti, İbadetin faziletinden daha üstündür. Dininizin özü, vera'lı olmaktır."

223- Dahhâk b. Müzâhim der ki:

Ben kendi halimizi gözden geçirdim. So­nuçta vera'h olmayı öğrenmemiz gerektiğini anladım!"

 

Tefekkürün Değeri Hakkında

 

224- Abdullah b. Utbe diyor ki:

Bir defasında ben, Ebû'd-Derdâ'ya, "Hangi ibadet daha faziletlidir?" şeklinde bir soru yönelttim. Cevaben: Tefekkür (düşünme) ve itibar (öğüt almak amacıyla düşünüp, İn­celme yapmak) dır." dedi.

225- Ebû Ca'fer Muhammed b. Ali'nin nakline göre Hz. Peygamber gece ibadet için kalktığında (meali) şu(olan) iki âyeti okurdu. [101]

Göklerin ve yerin yaratılışında gece ve gündüzün peş peşe gelişinde selim akü sahiple­ri için elbette ibretler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken ve yanlan üzere yatarken Al­lah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üze­rinde düşünürler. 'Rabbimiz, bunu boş yere yaratmadın, seni her türlü eksiklikten uzak tu­tarız. Bizi ateş azabından koru!' derler.[102]

226- Hişam b. Urve'nin, babasından ya­pılan  rivayet  ettiğine  göre   Hz.   Peygamber şöyle buyurdular:

Sizden bîrine şeytan gelir, 'göğü kim ya­ram?1 der, o da: Allah diye cevap verir. Şeytan: 'Yerküreyi kim yarattı? diye tekrar sorar. O: Allah diye cevap verir. Daha sonra şeytan, "Peki Allah'ı kim yarattı?' diye sorar.

Sizden birisi, bu sorudan olumsuz bir şe­kilde etkilenirse, o zaman: Ben Allah'a ve onun Rasûlüne iman ettim.' desin."

227- Muhammed b.  Ka'b el-Kurazînin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Benim, geceleyin, "kâria1 ve 'zilzâl' surele­rini tekrar tekrar okuyup, üzerinde düşünmem, bana, uyumamdan daha sevimlidir.

 

Fıkhın Fazileti

 

228-  Mekhûl'den yapılan rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular: "Allah Teâlâ ya, fıkıh [103] gibi bir şeyle asla ibadet edilmemiştir."

229- Ubeyd b. Umeyr demiştir ki:

"Allah kimin haynnı dilerse, onu dinde fakih kılar, ona din konusunda yetkinliği ilham eder."

230-231: Muâviye bir gün minbere çıkar ve şunlan söyler:

"Allahım! Senin verdiğin şeye mani olacak bulunmadığı gibi, mani olduğun şeyi de verecek yoktur. Gayret sahibi kimseye, onun gayreti değil, senin başanlı kılman fayda verir." Allah kimin haynnı murat ederse, onu dinde fakih kılar." Sonra da: "Ben bunlan aynen, bu minber üzerinde Peygamber Efendimiz diye eklemiştir. [104]

İbn Şîrîn, Muâviye'ye, Rasûİulİah yalan isnatta bulunduğu şeklinde bir suçlanmanın yöneltilmediğini belirtir.[105] (Yani, onun hadis olarak naklettiklerinde yalan söz konusu değildir.)

 

Amellerde    Ölçülü    Ve    Dengeli Olmak

 

232- Yahya b. Ca'de der ki:

Şu söz çok meşhurdur: 'Amelini duyarlı­lıkla yerine getirmeye çalış, (bazen de) daha fazlasını yapmak istesen bile ameline ara ver. Zira değerli olan amel, az olsa bile devamlı olarak yapılandır.

233- Mansûr Şöyle demiştir.

(İlk dönemlerdeki Müslümanlar) fazla a-mel yapmayı severler, eksik yapmaktan hoş­lanmazlar ve şöyle derlerdi, ibadete devam!"

234- Muhammed b. el-Münkedir rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Bu din sapasağlam bir dindir. Tedrici olarak dindarlığınızı artınn. Kendinizi Allah'a ibadet yapmaktan soğutmayın."

235-  Büreyde ei-Eslemî'nin rivayet ettiği-ne göre Hz. Peygamber şöyle buyur­dular:

"(Ey Müminler!) Size düşen, amellerinizde ölçülü ve dengeli olmak. Zira kim din konu­sunda şiddet gösterirse, yine de din ona galip gelir. [106]

236- Hâlid b. Ma'dân'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Gerçekten de Allah, kendisi çok merha­met sahibi olduğu gibi, merhametli davranmayi da sever. Ve böyle davranana, katı davranı­şa vermediği ecirleri verir. [107]

237- Hasan-ı Basrî rivayet ettığme göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Sizden her biriniz, gücünün yettiği kadar İbadet etsin. Zira siz, ecelinizin süresinin ne kadar olduğunu bilemezsiniz. [108]

238-  (Hz. Peygamber hanımı) Ümmü Seleme şöyle demiştir:

"Rasûlullâh sevimli gelen en güzel amel, az da olsa devamlı olarak yapılara idi. [109]

 

Kişinin Kendini Hesaba Çekmesi -Kendi Hakkında Ölçülü Olması

 

239- Meymûn b. Mehrân der ki: "Bir kimse, kendini, ortağını hesaba çekti­ği gibi hesaba çekmedikçe ve yediğinin içtiği­nin ve giydiğinin nereden geldiğini bilmedikçe müttakî olamaz.!"

240-  Ebû Kebşe el-Enmârî'nin rivayet et-tıgıne göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

Bu ümmetin misali, dört grup insanın misali gibidir. Bunlar;

1- Allah'm kendisine hem mal hem de ilim verdiği kimsedir ki, bu kimse malını, ilmi doğ­rultusunda harcar.

2- Allah Teâlâ'nın kendisine mal değil de ilim verdiği kimsedir ki, o içinden şöyle der: "Ah şu infakta bulunan kimsenin ki gibi malım olsaydı da ben de onun gibi infakta bulunsaydım!"

Bu ikisi ecirde eşittirler.

3- Allah'ın kendisine ilim değil de sadece mal verdiği kimsedir ki, bu kimse malında güzel ve yerinde olmayan harcamalar yapar.

4- Allah'ın kendisine ilim de mal da ver­meyip: "Benim de şu adamın sahip olduğu mal gibi malım olsa da şu amel eden kimsenin amel ettiği gibi amel etsem" diyen kimsedir.

Bu ikisi de günah ve suçta eşittirler. [110]

241- Ammâr b. Yasir der ki:

Kim şu üç şeyi bir araya getirirse, imanı bir araya getirmiş demektir.

1- Kendİ nefsine karşı insaflı olmak

2- Zor durumda İken infakta bulunmak

3- (Tanısın tanımasın) herkese selam ver­mek.

242- Abdullah b. Amr yapılan nvayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:[111]

Kirn ateşten kurtulup, cennete girmeyi gününe olan imanım koruyarak ve kendisine

243- Ebu Berke trivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

244- Bir defasında Ebu Zerr Peygamber Efendimiz  "Yâ Rasûlallah, yaptığı amelleri Allah için yapmasından dolayı insanlann sevdiği bir kimse, için ne dersiniz?" diye sordu. Rasûlullah cevaben: Bu, o müminin alacağı ecrin peşin olan kısmını oluşturmaktadır. [112]

245- Zekvân Ebû Salih'ten yapılan rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber bir adam gelerek;

Yâ Rasûlallah, ben bir amel İşlediğimde, bunu gizlemeye çalışıyorum, ancak bu husus açığa çıkıp bilindiğinde de bu durum hoşuma gidiyor bu konuda ne dersiniz?" diye sordu.

Hz. Peygamber  Sana iki ecir var, birisi gizlilikten, diğeri ise alenî olarak yaptığından dolayı!" buyurdu­lar. [113]

246- Mucahıd der ki: Bir adam Rasuluüah Bir adam sadaka veriyor bunu da sırf Allah'ın zasmı kazanmak için yapıyor. Bir de 'şu adam ne hayırlı birisidir' denmesinden hoşlanmaktadır.

Bu kimse hakkında ne dersiniz?" diye bir soru yöneltti. Bunun üzerine şu mealdeki âyet indi.

"Kim rabbine kavuşmayı arzu ederse, Sa­lih amel işlesin, rabbine ibadette başkasını ona ortak koşmasın! [114]

247- Ebû Sümâme anlatır: "Havârîler, Hz. isa'ya: "Amelin en temiz

ve katışıksız olanı nedir?" diye sordular. Hz. îsâ da cevaben:

Yaptığında, insanlann seni övmeyecekle­ri ameldir!" diye karşılık verdi. Onlar yine: "Pe­ki, Allah'a karşı samimiyet nasıl olmalıdır?" di­ye sordular. O da:

İnsanlann hakkından önce Allah'ın hak­kını yerine getirmektir. Eğer sen, (aynı anda) birisi Allah hakkı, diğeri İse kul haklanyla ilgili olan bir durumla karşılaşırsan sen bunlardan Allah haklanyla ügili olanından başla!"

248- Ebû'l-Aliye'nin şöyle dediği nakle­dilmiştir:

Sen, bir tasaddukta bulunduğu zaman, sağ elinin verdiği sadakayı sol elinden (bile) gizle! [115]

249- Saîd b. Cübeyr der ki:

Kim rabbine kavuşmayı arzu ederse.[116] âyetindeki 'rabbe kavuşmak' kısmını, 'rabbinin sevabını arzularsa' şeklinde tevil etmiştir."

 

Yalnız Kalmaktan (Halvet) Hoşlanan Kimse Hakkında

 

250- Hz. Ömer der ki:

Uzlette, kötülüğün bulaşmasından ko­runma vardır."

251- Ebû'd-Derdâ  demiştir ki:

Kişinin gözlerini ve düini koruyan sığına­ğı evidir. Çarşı pazaryerle rinde (çokça) bulun­maktan sakınm! Böyle yerler, insanı (iyi işler iş­lemekten) alıkoyup, oyalar. [117]

252- Zübeyr b. Avam der ki:

Salih amellerinizden gizlemeye güç yetirebildikleriniz olursa bunu yapmaya çalışınız."

253- Hz. Ömer şöyle demiştir: "Uzietten  payınızı alın!"

254- Talha b. Ubeydillah demiştir ki:

"İnsanın en basit eğlencesi evinde oturup dinlenmesidir."

255- Salim b. Ebil-Ca'd'ın rivayetine göre Hz. İsâ şöyle demiştir:

Diline sahip olup koruyan, içine sığına­cağı kadar evi bulunan ve günahlanndan do­layı ağlayan kimseye ne mutlu!"

256- Abdullah b. Mes'ûd oğluna şu öğütte bulunmuştur:

İçine sığacağın kadar evin, kontrolünde tuttuğun bir dilin olsun, (yeter!) Bir de günahlarına ağla!"

257- Müslim b. el-Butayn dsr ki:

Şeraf denilen yere geldim bir de baktım ki, Tay kabilesinden -Adese diye anılan- yaşlı bîr adam orada bulunuyor. İçimden: bu zat Hz. Peygamber Un Asha­bından bazılarına yetişmiş olabilir?" diye geçir­dim. Bu hususu kendisine sordum. O da:

Evet! Abdullah îbn Mes'ûd işte burada bize uğradı. Ailem ona, bir miktar un, biraz yağ ve bir de dört konaklık bir mesafede çobanları­mızın avladığı bir kuşu hediye etti. Bunun üze­rine İbn Mes'ûd şöyle dedi:

Umardım ki, şu kuşun avlandığı yerde olsaydım da hiç kimse benimle konuşmasa ben de onlara hiç laf atmasaydım."

258- ibrahim en-Nehaı demiştir kî.

Abdullah b. Mes'ûd'un Kur'ân tefsiri ya­pan ve fetva veren ashabından bazıları şunlar­dır: Alkame, Esved, Mesrûk, Amr b. Şürahbîl, Abîdetü's-Selmânî ve Haris b. Kays el-Cü'fî."

259- dans b. Kays demiştir ki:

Dünya işlerinde acele, ahiret ses konusu olanlarda fes ağır davranmalısın.

260- Rivayete göre Abdullah b. Mes'ûd bir defasında bulunduğu yerden dışan çıktı ve epeyce bir yüksek sesle bağırdı. Orada bulunan biri:

Mirtât (adında biri) Deccâl'dan korkup kaçarak Fırat nehrinin kenannda müminlerin geri kaİaniannın geçtiği yolda bulunuyor." de­yince, İbn Mes'ûd da şöyle dedi:

Bu adamlar, amel etmek için neyi bekliyoriar? Deccâl'in çıkışını mı? -Ki, kendisi (beklenen) kötü biridir- Yoksa Kıyameti mi? -Ki, kıyamet çok dehşetli ve çok acı ueriödir-Sonra eline bir parça çakıl taşı alıp tırnağının üzerine koydu ve İleri doğru fırlattı. Sonra da şöyle dedi:

"İşte Deccâî'in çıkışının müminin imanın­dan eksiltmesi, sadece bu attığım fiske kadar­dır! [118]

261- Hz. Ömerlin der ki:

Her şeyde ağır ve yavaş davranmak iyi­dir. Ancak iş, ahirete ilişkin bir konu ise o za­man acele etmek gerekir.[119]

262- Hasan-ı  Basrî den yapılan rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular: (Şu) Alt şey ortaya çıkmadan önce amel etmeye bakın!

1- Güneş baüdan doğması,

2- Deccâl'in zuhuru,

3- Dâbbetü'l-Arz'ın çıkışı,

4- 5: Yecüc ve Me'cüc'ün ortaya çıkması,

6- İhtiyarlığın başlaması. [120]

263- Abdü'1-Kays (oğullann)dan bir adam (bazen) şöyle derdi:

"Sizi, 'ileride (yaparım!)" demekten sakın dınyorum!"

264-265: Saîd b. Cübeyr, "...Fakat insan önünü (ge­leceğini/kıyameti) yalanlamak ister.[121] âyetindeki 'önünde olan!1 bölümünü, 'ileride tövbe ederim' der' diye tefsir etmişken, İkrime İse aynı âyeti, 'Günah işiemekten geri durmayan bir aya­ğı olmasını ister. şeklinde açıklar.

266- Abdullah b. Mes'ud der ki: "Gerçekten de herkes güzel sözler dile ge­tiriyor. Bununla birlikte kimin fiili, söyledikleri­ne uygun düşüyorsa, o kimse edilmesi ge­rekeni elde etmiştir, Durumu bunun tersine olan kimse ise, kendi nefsini azarlasın!"

267- Yine Abdullah b. şöyle demiştir:

Hayır söyleyin ki, bu sıfatla tanınasmız. Hayrı uygulamaya koyun ki, hayır sahiplerin­den olasınız. Sakın aceleci, müsrif ve yaygaracı olmayın!" o   güzel   sözler   uİaştmr. [122]   âyetini,   "Güzel kelimeleri    Allah'a    amel-i    sâlih    ulaştınr." şeklinde anlamiandırmıştır.

269- Abdullah şöyle demiştir:

"Kanımca, kişi ilmini işlediği günahlann-dan dolayı unutuyor."

270- Hz. Ali demiştir ki;

"İlim Öğrenin ki, bu sıfatla tanınansınız. Bu ilimle amel edin ki, ilim ehünden sayıiası-nız. Şunu da bilin ki sizden sonra bir zaman gelir, insanlann onda dokuzu hakkı inkâr eder­ler. Bundan sadece kötülükten uzak olan kim­seler kurtulurlar. İşte bunlar; hidâyet Önderleri, ilim kandilieri olup, aceleci, müsrif ve yaygara­cı nitelikte olmayan kimselerdir."

271- Abdullah b. Ömer der ki;

"însanlann başına öyle bir zaman gelecek ki, insanlar bir mescitte toplanıp bir araya ge­lecekler, ancak içlerinde hiçbir zaman gerçek bir Müslüman bulunmayacak!

 

Günahları Azaltmanın Fazileti

 

272-  Bir adam İbn Abbâsrd'lMhül a, "Gü­nahı da ameli de çok olan bir kimse ile, hem günahı hem de sevabı az olan kimse hakkında ne dersiniz?" (hangisi daha iyidir?) dedi. O da cevaben:   "Günahtan  kurtulmayı  hiçbir şeye denk tutmuyorum!" karşılığını verdi. (En güzeli günaha hiç bulaşmamaktır)

273- Hz. Âİşe ahşöyle demiştir: "Günahları azaltın. Gerçekten de siz Al­lah'a, az günah işlemekten daha faziletli bir şeyle kavuşamazsınız."

274- Fudayl b. Zeyd er-Rakkâşî -ki ken­disi Hz Ömer'le birlikte yedi savaşa katılmışür-şöyle demiştir:

"İnsanlarla olan birlikteliğin, seni kendine bakmaktan alıkoymasın. Zira durum, senin on­ları bırakıp kendine dönmeni gerektirmektedir. Gününü, 'keşke şöyle şöyle olsa' diye geçirme. Söylediklerin, senin aleyhine olarak kayda geçmiştir. Sen, eski günahına karşı, yeni ve hızlıca yaptığın iyi bir işten daha güzel bir ta­lepte bulunmamışsmdır."

275- Hz. Ömer demiştir ki:

"İlim öğrenin. İlim için de, hilim (ağırbaşlı­lık) ve sekînet (sakinlik) öğrenin. İlim öğrettiği­niz kimselere karşı tevazulu olun ki, öğrencile­riniz de size aynı şekilde muamelede bulunsun. Ayrıca zorba/baskıcı âlimler olmayın."

276- Yine Hz. Ömer demiştir ki:

Bir kul, dindarlık konusunda, bazı insan­ların kendisini, 'ahmak' olarak nitelemedikçe imanın hakikatine ulaşamaz. [123]

277- Abdullah b.  Mes'ûd şöyle demiştir:

"İsterdim ki, benimle, her gün on hata yapmam üzerine antlaşma yapılsın. (Yani; "İn­san her gün çok daha fazla hata yapar ve bu antlaşma benim için az günah sağlama adına kârlı olacaktı." demek istiyor.)"

 

Tevbe Ve Dili Koruma Hâkkgndâ

 

278- Şa günahına tevbe eden, sanki hiç günah işlememiş gibidir.' demiş ardın­dan da, "Aliah çok tevbe edip çok temizlenenle­ri sever. [124] mealindeki âyeti okumuştur. [125]

279- Hz. Ömer demiştir ki:

Tövbekarlarla düşüp kalkın. Zira onların kalbi çok yufka/ince olur.

280- İbn Mes'ûd dualarını yapar­ken:

(Ya Rabbî, ben sana duayı), tövbekar olarak, af dileyerek, korkup çekinen bir kişi olarak yapıyorum." derdi.

281- Ebû'l-Âliye, "Allah çok tevbe edip çok temizlenenleri sever. [126]  âyetini, "Allah günahlardan çokça tevbe edip, temizlenenleri sever" şeklinde tefsir etmiştir.

282- Ata (b. Ebî Rabâh), aynı âyetin "çok tevbe edenleri sever" kısmını, günahlanndan şeklinde; "çok temizlenenleri sever" kısmını ise, 'Namaz için abdest almak suretiyle' diyerek açıklamıştır.

Selman (Fansı) der ki: "Kıyamet gününde, günahı en çok olan­lar,   {dünyada  iken)  günah olan konularda çokça konuşanlar olacaklardır.

284- Abdullah (b. Mesud) lrafl'aTh1 da buna benzer olarak;

"Kıyamet gününde, günahı en çok olan­lar, {dünyada iken) baül boş konulara çokça dslanSar olacaktır." demiştir.

285- Abdullah b. Mes ud i bir başka sözünde şöyle demiştir:

"Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a ant olsun ki, yeryüzünde, uzun süre hapsedil­mesi gerekli varlık, dilden başkası değildir."

286- İbn Abbâs dilinin kenanndan tutup şöyle demiştir:

Ya hayır söyleyip, kazançlı çıkarsın, ya da susup esenlikte olursun. [127]

287- Hz. Ebû Bekir hastalığı sıra­sında dilinin bir tarafını tutarak çevirmiş sonra şöyle demiştir:

"İşte şunun başıma getirdiği şey kalmadı."

288- Mesrûk  şöyle der:

Allah katında, söz söylemekten daha önemli bir şey yoktur. Kul bir adım atar, [bun­dan kastettiği niyetine göre] kendisine ya se­vap ya da günah yazılır."

289- Abdullah (b. Mes'ûd) oğluna:

Ey oğlum! Diline sahip olmaya bak!" şek­linde öğüt vermiştir.

290- Ebû'l-Buhtürî'nin tanıdığı bir kimse aracılığıyla Hz. Peygamber den yaptığı rivayet ettiğine göre Efendimiz I şöyle buyurdular:

"Bir topluluk, (işledikleri birçok günah ve suçtan dolayı) kendi kendilerinden özür dile­dikleri sürece asla helak olmazlar.[128]

291- Abdullah (b, Mes'ûd) der ki:

(Ey Müminler!) Bölünüp parçalanmayın! Değilse helak olursunuz."

292- Abdullah (b. Mes'ûd) bir başka sözünde şöyle demiştir:

Yüce Allah'a sevimli gelen en güzel söz, kulun: "Günahlanmı itiraf ediyorum. Bana ih­san ettiğin nimetleri de itiraf ediyorum. Beni bağışta, Günahtan bağışlayan da yalnızca sen­sin!" demesidir. [129]

 

Temizlik Hakkında

 

293- Ebû Ca'fer'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular

"Çevrenizi temiz tutun! Zira onlar in­sanların en pis olardandır!

294- Selmân b. Sa'd tan yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyumular: (Ey Müminler}, Tertemss olun!"

295- Bera dan yapılan nvayete göre, o şöyle demiştir:

"Kırmızı bir elbise içerisinde, saçlan omuz­larına düşen Hz. Peygamber daha güzel görünümlü bir kimse görmedim. O, ne uzun ne de kısa olup orta boylu idi. Omuzlan geniş, saçlan da omuzlanna dökülüyordu. [130]

297- Enes b. Mâlik rivayet etti­ğine göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:[131]

Bir gece gezinti için götürüldüm de bu sı­rada ateşten makaslarla dudaklannı kesen bir topluluğa uğradım. "Bunlar kimdir?" diye sor­dum.

'Bunlar, dünya ehlinden bir takım hatipler olup, ilâhî kitabı okuyup durdukları halde- in­sanlara iyiliği emredip, kendilerini unutmuş­lardır. Onlar hiç akledip düşünmezler mi?" diye karşılık verdi."

298- Muavıye demiştir ki: Rasûlullah yün atıp dider gibi (saçma sapan) konuşan (hatip)lere lanet etmiş­tir."

299- Saîd el-Hemedânî der ki:

Bir defasında Abdullah b. Ömer'e, "Bizler bazen yöneticilerin yanında bir şeylerden bah­sediyoruz, hâlbuki kalben bunun aksini düşü­nüyoruz!" bu hususta ne dersiniz ?" diye sor­dum. O da cevaben:

Biz, Rasûlullah zamanında böyle bir davranışı münafıklıktan sayardık!" diye kar­şılık verdi. [132]

300- İbn Ömer anlatır:

(Yanımıza) Doğu tarafından İki adam geldi ve bunlardan birisi (oldukça etkili bir) konuşma yaptı. Bunu dinleyen Hz. Peygamber

"Hitabın bazısı insanı (büyü gibi) etkiler!" (veya) "Gerçekten de bir kısım hitaplar, (büyü) etkisi yaparlar  buyurdular.[133]

301- İbn Ömer der ki:

"Rasûlullah şöyle derken işittim: "Fitne şu taraftan gelir!" dedi. Ve eliyle de do­ğu tarafı işaret etti. [134]

302-  Bişr b. Asım'm, babasından yaptığı rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:                        

Yüce Allah, dilleriyle ağzının kenariannı karıştıran inekler gibi dillerinde laflan eğip bü­ken hatiplerden çok nefret eder. [135]

 

Riyanın Kötülüğü Hakkında

 

303- Abdullah b. Ebû Zekeriyya der ki:

Bana ulaştığına göre, amel ederken riya­kârlık yapan bir kimsenin önceki amelleri(nin sevabı) boşa gider." şöyle

304- Abdullah b. Mes'ûd demiştir:

Şirk'in oluşması, bir kanncanm (kımılda­yarak) hareket etmesinden daha gizlidir. (Ba­zen İnsan, Allah'a şirk koşar da bundan haberi olmaz. Allah korusun) [136]

305- Abdullah b. Mes'ûd şöyle demiştir:

Gerçekten de Yüce Allah, bir kimsenin, diğer insanlara göstermek {riya) ve duyurmak (süm'a) amacıyla amel edenlerin yaptığı bu amelleri dinleyip kabul etmediği gibi, kalben kesin ve ihlash bir yönelişle yapılmayan duayı da kabui etmez. Dualann -yalnızca- iyi ve seç­kinlerini kabul eder."

306- Hasan Basrî der ki:

Münafık kimse, namaz kılarken gösteriş yapar, (sevaplı bir ameli yapamayıp) kaçirsa hiç üzülmez. Bir de malının zekâtını vermekten kaçar."

307- Cündeb el-Ilkî'den yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Her kim duyurarak {süm'a) ya da göste­riş yaparak (riya) ameî işlerse, Allah Teâîa da -onun bu gizil niyetini açığa çıkanp onu insan hra rezil etmek suretiyle ona karşılık verir. [137]

308- Abdullah b. Ömer demiştir

"Kim İnsanlara süm'a için amel ederse, Al­lah Teâla da onun bu gizli niyetini açığa çıka­rıp- onu insanlara rezil rüsva eder.[138]

309- Hz. Ömer konu hakkında aynı şeyleri söyler:

"Kim süm'a yaparsa Allah ta onun bu ni­yetini açığa çıkanp, onu insanlara karşı rezi eder. [139]

310- Hasan-ı Basrî nin rivayet ettığıne göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Dolayısıyla belaların önünü açan, ortaya çıkmasını sağlayan en büyük etken, insanların söyledikleri söz ve hitaplarıdır.] [140]

311-312; Aynı söz, değişik kanallardan Abdullah b. Mes'ûdi tan da nakledilmiştir.

313- ibrahim en-Nehaî demiştir ki:

Ben  kimi   zaman,   nefret   ettiğim   bir kötülük  görürüm  de,   kendimin   de  bu  tür şeylere  bulaşmm     endişesiyle onu dile getirmekten kaçinmm."

314- Amr b. Şürahbîl (Selef dö­nemi Müslümanlanndan birinin) şöyle dediğini nakleder:

Şayet bir kimsenin dişi bir keçiyi emdiği­ni görüp, bundan dolayı kendisiyle alay etsem, kendimin de bu duruma düşebileceğim endîşe ederim. [141]

315- Ebû Abdurrahman es-Süfemî nin naklettiğine göre Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir;

"(Sünnefe) itüba edip bid'atçüikten kaçı­nırsanız bu sizin için yeterlidir. Zira her bid'at,[142] sapıklıktır."

316- Abdullah b. Mes şöyle demiştir:

Size düşen ilk yaratılış şeklinizi korumak­tır. İşte bugün biz bu fıtrat üzereyiz.

317- A'meş JRah3SüıUhil şöyle anlatır:

"Bir defasında ben İbrahim en-Nehaî nin yanındaydım. Yüzünden Kur'ân okuyordu. Bu sırada yanına bir adam çıkageldi. O da hemen (bir örtüyle) mushafın üzerini örttü. Ardından da: "Bu adam benim her zaman Kur'ân oku­duğumu sanıp yanılmasın diye böyle yaptım" dedi.

318- Seriyyetü'r-Rabi adlı hanım şöyle anlatır:

Rebi, daima Kur'ân okurdu; Ancak mi­safirler geldi mi, onu kapatırdı. Evin temizlen­mesini emrederdi. Ev temizlenirdi. Ve o, beni yalnız bırakırdı. Bu zaruri durumlar dışında konuşmazdı."

319- İbrahim en-Nehaî der ki:

(Sahâbîler), bir araya geldiklerinde, içle­rinden birisinin, en güzel sözlerini dile getirme­sine ya da yanındaki en güzel şeyi ortaya koymasına onay vermezlerdi."

[Bu    sözden    de    anlaşılacağı    üzere Sahâbîler, en küçük bir yersizlikten sakınırlar. Kuşku yaratacak tavırlardan kaçınırlardı.]

320- Hasan-ı Basrî der ki: "(Ben, öyle bir topluluğa yetiştim ki), on­lardan birisi (bu içinde yaşadığımız donemde­ki) bir toplulukla beraber bulunsa, topluluk onu meramını İfade edemeyen birisi olarak gö­rürler. Ancak o kimse hakikatte böyle biri de­ğil, kabul görmüş gerçek bir fakihtir!" (de onlar bunun farkına varamazlar!) [143]

321- Yahya b. Saîd der ki:

"Ey Allâhım! Bana ve oğluma, senin nezdînde değerimizi alçaltmayacak düşün ton­lu bir ses ver!"

322-Muhammed b. Yahya b. Habbân'm nvayet ettiğine göre Hz. Peygamber dua ederken şu sözleri de duasına eklerdi:

Allâhım, ben senden, hem kendim hem de dosîlanm için (gönül) zenginliği isterim! [144]

 

Güzel Tavır Ve Huşu' Hakkında

 

323- Abdullah b. Abbâs der ki: "Güzel ve dengeli yaşayış, peygamberliğin yirmi beşte biridir. [145]

324- Abdullah b. Mes'ûd şöyle demiştir.

Kalpler kalplere benzemedikçe kıyafetler de birbirlerine benzemez."

(Kıyafetlerin benzerliği gönüllerin benzer­liğinin bir sonucudur. O halde kıyafet ve görü­nüş, basit bir gösterge sayılmayıp, aynı za­manda örnek alınan kimselerin inanç ve dü­şüncelerini de yansıtır.)

325-Rivayete  göre   İbrahim en-Nehaî Onlar {gerçek müminler), namazla-nnds devamlıdırlar" mealindeki meâric suresi­nin 23. âyetindeki "...devamlıdırlar" kısmını, [Farz namazlannda] devamlıdırlar." şeklin­de tefsir etmiştir.

326-327: Mücâhld Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir." âyetindeki 'secde eseri'nı, yüzde zahiri olarak bulunan izlerle değil, 'tevazu ve huşu un bir yansıması olarak yorumlamıştır.

328- Hz. Ali demiştir ki:

Kalpte bulunan huşu', müslümana karşı yumuşak bir tutum sergilemen ve namazda sağa-sola bakmamandır." *

 

Allah İçin Sevmek

 

329- Amr b. Mürre naklettiğine göre Rasûlullah şöyle buyurmuştur:

İman bağlarının en sağlamı, sevgiyi ve nefreti sadece Allah için yapmaktır."

Herhangi birisine olan sevgimizi ve nef­retimizi, sırf nefsimizin bir tepkisi olarak değil, dindarlıktan kaynaklanan bir etki ile yapmalı­yız.

330- Hasan-ı Basrî şöyle de­diği nakledilmiştir:

"Kim Allah rızasına uygun bir kardeşliği oluşturmak isterse, bu davranışı nedeniyle Yüce Allah onun bir derecesini yükseltir."

331- Ebû Hüreyre nakline göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Benliğimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim İd, iman etmedikçe (kâmtt) mü'min ol­mazsınız, bir birinizi sevmedikçe de (tam) iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınızda Ur birinizi se­veceğiniz önemli bir hususu göstereyim. İşte o yapacağınız şey, aranızda selamı yaymaktır. [146]

332- Ebû'l-Buhtürî şöyle der: "(Gerçek iman); sevgi ve nefreti, rıza ve

hoşnutsuzluğu sırf Allah için yapmaktır,"

333- Şehr b. Hûşeb rrrftn rivayet etti­ğine göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

"Bir birlerini sırf Allah'ı hoşnut etmek a-macıyla sevenler» ahirette nurdan minberler üzerinde olacaklardır. [147]

334- Hz. Ömer demiştir ki: "Eğer Allah seni, herhangi bir müslümanı sevmekle nzıklandınrsa, sen buna [elden gitmeşini  önlemek  amacıyla]   olabildiğince  tu­tunmaya çalış!"

335- Kaü'I-Ahbâr şöyle der:

Kim, Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir ve Allah İçin bir şeyi engellerse imanını tamama erdirmiş olur."

336- Ebû Hüreyre rivayet etti­ğine göre Hz. Peygamber bir gün şöyle bir olayı anlattılar:

Bir adam, [kendisini sırf Allah için sevdi­ği] bir arkadaşını ziyaret etmek amacıyla kö­yünden yoîa çıkü. Allah Teâlâ onu gözetlemek üzere onun geçeceği yola bir melek gönderdi, ona:

Nereye böyle!" diye sordu. O da: "Şu fa­lanca köydeki kendisini sırf Allah için sevdiğim dostumu ziyarete..." diye cevap verir.

Melek ona: "Peki bu ziyaretinden elde edeceğin bir çıkann mı var?" deyince O: "Ha­yır, onu sırf Allah için sevdiğimden. diye karşılık verdi. Bunun üzerine melek:

Ben âlemlerin rabbi olan Allah'ın elçisi bîr meleğim. Gerçek şu ki, nasıl ki sen o dostunu seviyorsun Allah ta seni böylece seviyor." diye müjde verdi. [148]

337- Ali b. Hüseyin rivayet ettiğıne göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

"Sizden birisi bir arkadaşını sırf Allah rıza­sı için severse, bunu arkadaşına söylesin. Böy­le yapması ülfet ve muhabbetin devamı için en iyi yoldur. [149]

 

Duaları Gizle Yapmak

 

338- Hasan-ı Basrî (Sahâbîler) öyle dua ederlerdi ki, sadece fısıltı­ları işitilirdi." dediği rivayet edilmiştir.

339- Sa'd rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Zikrin en hayırlısı gizli olanı, rızkın en hayırlısı yeterli olanıdır."

340- Ebû Hâşim'in anlattığına göre Mücahid, bir adamın yüksek sesi dua ettiğini duydu da onu taşa tuttu."

341-342: Ebû Mûsâ el-Eş'arî der ki:

Bir defasında Rasûlullah  ya­nında idik. Bir ara (yüksek sesle tskbir getirip dua edenleri işitti ve şöyle buyurdu:

(Ey İnsanlar, sesinizi yükseltmeyin. Zira) siz, sağır veya gaip birine dua etmiyorsunuz.

(Aynı söz İbn Ömer'in bir sözü olarak ta nakledilmiştir.]

343- Sa'd b. İbrahim'in anlattığına göre Hz. Âişe duhâ (=kuşluk) (gibi bir nafile namaz kılacağı zaman) odasının kapısını sıkıca örter sonra da içeride uzun uzun namaz kılardı.

344- Hilâl b. Yessâfm rivayet ettiğine gö­re Hz. îsâ şöyle buyurdular;

Biriniz, namaz kıldığı zaman, kendisinin bu ibadetini gördüğü haîde (onu başkalarına

İfşa etmeyip te gizleyen kimseyi övsün) Zira Allah, rızkları taksim ettiği gibi senâlan (övgü­leri) da taksim etmiştir. [150]

 

İnsanlara Allah'ı Sevdiren Kimse Hakkında

 

345- Ebû'd-Derdâ şöyle demiştir:

"isterseniz size yemin edebilirim. Kullan i-çerisinde Allah Teâlâ'ya en sevimli olanı, Allah'ı sevmekle kalmayıp, onu diğer insanlara da sev­direndir. Yine yemin edebilirim ki. Kutlan içeri­sinde Allah Teâlâ'ya en sevimli olanı, (ay ve güneşi İzleyerek) hava durumlarını takip eden­lerdir.[151] Yeryüzünde nasihat ederek yürürler.

346-347: Temîm ed-Kurî 'nin rivayetine göre Hz. Peygamber  şöyle buyurdular:

"Din nasihattir. Din nasihattir. Din nasi­hattir. Orada bulunanlar "Kimler için Ey Al­lah'ın Rasûlü?" diye sordular. Efendimiz de cevaben:

 

Allah, onun kitabı, müminlerin baş yöne­ticisi ve onlann içinde yaşadıkları toplum için."

huyundular.[152] (Aynı muhtevalı bîr başka ha­dis de Ebû Salih aracılığıyla nakledilmiştir.[153]

[Bu hadiste geçen 'nasihat' sözcüğünün bu hadisteki anlamı, yaygın olarak bilinen şek­liyle 'öğüt vermek' değil, 'samimi ve içtenlikle davranmak' manasınadır.[154]

348- Cerîr b. Abdillah der ki:

Biz Rasuiullah i dinleyip itaat etmek ve bütün Müslümanlara karşı samimi davranmak (veya nasihatte bulunmak) üzere biat ettik. [155]

349-  Ebû'd-Derdâ Ari'nin şöyle dediği nakledilmiştir:

"İsterseniz yemin edebilirim. Kullan içeri­sinde Allah Teâlâ'ya en sevimli kul, Allah'ı zik­retmek için (vakti öğrenmek amacıyla) güneşe, aya, yıldızlara ve gölgelere baknn kimsedir."

 

Niyetin Önemi Ve Değeri Hakkında

 

350- Hasan-ı Basrî, "Deki, herkes yaratılı­şına/doğasına uygun hareket eder.[156] âyetin-deki kelimesini, "Herkes, niyetine uygun olarak davranır" şeklinde tefsir etmiştir?

351- Hz. Ömer rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber  şöyle buyurdu­lar: "

Ameller niyetlere göre değer kazanır. Ki­şiye sadece niyet ettiği şey vardır. Kimin hic­retteki kash) Allah ve Rasulü(ne ulaşmak) ise, onun hicreti Allah ve Rasülünedir.

Kimin hicretteki niyet)i, dünyalık bir şey(e ulaşmak), ya da evlenmek istediği bir kadın(a kavuşmak ise), onun hicreti de bunla­radır. [157]

352- Abdullah b. Mes'ûd demiştir ki:

"Kurtuluş iki şeydedir. Niyet ve akıllı dav­ranmakta, helak ise, ümitsiz olma ve kendini çokça beğenmektedir."

Kardeşine olan nasihatini, kendisine aciz­lik getireceği şeyi emredene kadar sürdürmen gerekir."

354- Hasan-ı Basrî bir başka sö­zünde şöyle demiştir:

"Müslüman,   diğer  Müslüman  kardeşinin aynasıdır."

 

(Kötü) Sir Şeyi Sırf Allahın Rızasın» Kazanmak İçin Tekkeden Kimse Hakkında

 

355- Übey b. Kab demiştir ki:

Bir kul sırf Allah'ın rızasın! kazanmak amacıyla (kötü bir fiili) bırakıp terk ederse, Yü­ce Allah onun bu eylemini, hiç ummadığı bir yerden- ondan daha hayırlı bir şeye tebdil eder (dönüştürür.)

Bir kul da (bir iyi bir fiili yapma konusun­da) gevşek davranır, onu uygun olmayan bir biçimde yerine getirirse, Allah ta ona, bu fiil­den daha zorunu yapmakla sorumlu tutar."

356- Ebû Katâde Ue Ebû'd-Dehmâ şöyle anlatırlar: 

Bir defasında bedevi hayatı yaşayan bir adama uğradık Kendisine, "Sen hiç Rasûlultah onun bir sozunu ısıttın mı? diye sorduk.. O da şöyle dedi: "Evet. işittim. Bir de­fasında Hz. Peygamber şöyle buyur­dular:

Sen, bir şeyi, sırf Allah rızası için bırakıp terk edersen Allah ta senin şu halini, ondan daha hayırlı bir durumla değiştirir. [158]

 

Kibir Ve Dünya Endişesinden Kurtulma

 

357- Yahya b. Ca'de şöyle der:

Kim alnını, Allah için (secde ederek) yere koyarsa, bu kimse böyle yapmakla kibirli ol­maktan uzaklaşır."

358- Zeyd b. Eşlem şöyle der: "İnsanı kibirden uzaklaştıran fiiller arasın­da şuniar da vardır: Merkebe binmek, yün el­bise giymek, dişi keçiyi tutup sağmak, fakir ve miskin müslümanîarla düşüp kalkmak."

359- Enes b. Mâlik rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

"Kimin endişe ve uğraşısı (sadece) ahiret olursa, Allah Teâlâ onun zenginliğini kalbine yer­leştirir, işlerini yoluna koyar. Dünya da inadına hep ona doğru gelir.

fânin de bütün yönelişi dünya (İlk) olursa, Allah Teâlâ da onun fakirliğini gözünün önüne koyar, iki yakasını da bir araya getirmez. Dünya­lık olarak ta, sadece kendisi için takdir edilen bir miktan elde eder. [159]

360- İbn Habîb el-Muhâribî'den yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Kimin arzusu bir tek şey olursa, Allah onun bu İsteğini yerine getirir. Kimin de uğra­şısı/arzusu bir çok şey olursa, Allah onun, bun­lardan hangisi uğrunda helak olduğuna hiç aldırış etmez. [160]

361- Hasan-ı Basrî şöyle demiştir:

Meşguliyetleri çoğaltmaktan sakınınız. Zi­ra kim, kendisi için dünya meşguliyetlerinin kapısını açarsa, Yüce Allah da ona bu uğraşıla­rından daha fazlasının kapsını açar."

362- Ubâde b. Sâmit demiştir ki: "Kıyamet günü 'dünya', (huzura) getirilir.

Bu sırada: 'Onun Allah için olan kısmını diğer­lerinden aymn!' denilir. Bu yapılır. Daha sonra (Allah Teâlâ) şöyle buyurur: "Onun geri kalan kısmını cehenneme atın!"            

363- Ka'ab b. ücare der ki: "Kıyamet günü (huzura) bir adam getirilir.

(İşlediği amelleri,) bir (buğday) tane(si) ile tartı­lır. Tartıya gelmez. Bir sivrisineğin kanadı İle tartıya konulur. Yine tartıya gelmez.diye an­lattıktan sonra şu (mealdeki) âyeti okudu: Biz o kafirler için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız!

[Onlann amelleri o kadar değersizdir ki, tartıya bile almaya gerek yoktur.]

364- Ali b. Hüseyin rivayet ettiğme göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Kişinin iyi Müslüman olduğunun göster­gelerinden birisi de, kişinin kendisine hiçbir ya­rar sağlamayan boş işleri terk etmesidir. [161]

 

Kıyamette Hesaba Çekilme Hakkında

 

365- Abdullah b. Mes'ûd der ki:

Kıyamet günü, yeryüzünün tamamını ateş kaplar. Bunun ardında ise cennet bulun­maktadır. Öyle ki, cennetin terü taze hûrîleri ve su taslan görünür. Fakat, bu sırada bir kimse öylesine terler ki, teri çoğalıp taşar. Ortalık ça­mur olur. Bu çamur boyuna, hatta burnunun ucuna kadar yükselir. Hâlbuki insanlar henüz hesaba çekilmemişlerdir.

Bu neden böyle olur Ey Abdullah!" diye sorulunca, "İnsanlar, az sonra karşılaşacaklan şeyden endişe içerisinde olmaİanndan dolayı böyle olur!" diye cevap verir.

366- Ebû Mûsâ el-Eş'arî yetine göre Hz. Peygamber yurdular:

Kıyamet gününde insanlar üç defe huzura getirilir. Bunlardan ikisi, tarbşma ve mazeretle­rin beyanı seklinde olur. Üçüncüsün de ise, (a-mel defterlerinin) sayfalan ellerde uçuşur. Bu sırada insanlardan bir kısmı sayfalarını sağ elle­rine, kimileri de sol ellerine almışlardır.[162]

367- Ebü Zerr rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Kıyamet günü huzura bir adam getirilir. Bu sırada: "Bunun küçük günahlarını kendisi­ne arz edin!" denilir. Bu yapılır. Büyük gü­nahları ise kendisine gösterilmez. Ona:

Sen şu gün şu günahı, şu zaman şu gü­nahı İşledin mi?" diye sorulur. O da günahİa-nnı inkâr etmeyip hepsini itiraf eder. Ancak o, asıl, büyük günahlarının açıklanmasından korkup çekinmektedir. Bu sırada:

Bu adamın işlediği günahların yerine bi­rer hasene veriniz!" denilir."

Rasûlullah devamla şöyle buyur­dular:

Adam (kendisine yapılan bu sürpriz ih­sanı kavrayamaz ve zihni büyük günahlarında takılı olarak) der ki; "(Hani) benim bir takım günahlarım daha varmıştı ya der."

Ravi Ebû Zerr der ki: "Bunu anlat­tığı sırada Rasûlullah azı dişleri görününceye kadar güldüğünü gördüm,"] [163] (Ya­ni, affedildin ya işte! Gerisini kurcalama!" an­lamında...)

368- Anlatıldığına   göre   Kadı   Şürayh komşusu olan bir ailenin hiç durma­dan gezip dolaşmakta olduğunu gördü. Onla­ra, niçin böyle yaptıklannt sordu. Onlar da, "Hiç, bu gün yapacak işimiz yok da ondan!" diye karşılık verdiler. Bunun üzerine Şürayh, "(Hayret!) Boş kalanın hali böyle mi olmalı?!" diyerek onlara tepki gösterdi.

369- Abdullah b.  Mes'ûd  söyle demiştir:

"Ben, en çok, -ne dünyalık ne de ahirete yönelik- hiçbir iş yapmayan avare adama kızan."

370-371: Mücâhid, "Biz her insanın ameli­ni/yazgısını boynuna yükledik! [164] mealindeki âyetteki kelimesini; "onların iyi kötü tüm amellerini" şeklînde tefsir ederken, Enes b. Mâlik ise. "onun amel defterini" şeklinde açıklamıştır.

372- Yine Mücâhid, "Bir işi yapıp bitirince hemen başka bir işe başla/yönel! [165] mealinde­ki âyetinin anlamının, "(Dünyalık) bir işini biti­rince hemen (ahirete yönelik bir amel olan) namazı kılıp eda et!" demek olduğunu söylemiştir.

373- İbn Arabî der ki:

Şürayh'ı, mescidin basamaklannda dü­şünürken gördüm. Kendisine: "Nereye bakı­yorsun Ey Ebû Ümeyye?" diye sordum. O da:

"Güzel bîr ahlaka sahip olmanın gereklili­ği üzerine düşünüyorum," diye karşılık verdi.

 

Cimrilik Ve Cömertlik Hakkinda

 

374- Habîb b. Ebî Sâbit'İn rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber bir defasında:

"Ey Seleme oğullan, sizin efendiniz/ bü­yüğünüz kimdir?" diye sordular. Onlar da: "Ced b. Kays'tır. Ancak biz onu, cimri oluşuyla tanıyoruz." diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber

Hangi dert cimrilikten daha kötü olabilir ki zaten? Sizin gerçek efendiniz Ca'dül-Ebyaz Amr b. el-Cemûhtur!"[166] buyurdular,   

Ced b. Kays, -İbn Abdilberr'in beyanına göre- önceleri münafık olmakla suçlanmış ol­masına karşın daha sonra samimi bir Müslü­man olmuş, rivayete göre Hz. Osman dönemine kadar yaşamıştır.

Cemûh ise, cahiliye dönemi dahil- hayatı boyunca hiç şirk koşmamış sağlam bir Müslüman olup, kendisi Benî Seleme kabilesinin önde gelen zatianndan birisi idi. Cömertliği ile şöhret bul­muştu. Öyle ki, Rasûlulİah evlendiği zaman onun adına düğün yemeği bile vermiştir. Uhud sava-şmda şehit olmuştur.[167]

375- Ebû Ca'fer Muhammed b. Ali'nin anlattığına göre, Hz. Peygamber çok ibadet ettiği söylenen ancak bunun yanî sıra cimri de olduğu belirtilen bir kadından söz edildi. Bunlan dinleyen Hz. Peygamber.

Öyleyse o nasıl hayırlı bir kimse olabilir?" buyurdu.

376-  Ebû Ca'fer'dert yapılan bir başka ri­vayete göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:  

"Mü'min bir kimseye cimri ve korkak ol­mak hiç yakışmaz. [168]

377- Mesrûk'tan yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle dedi:

"înfakta butun Ey Büâî, arşın mahra azaltmasından endişe etme!"

378- Ebû Hasîn

"Bir defasmda Habeşî, yanında bu­lunan bir miktar hurmayı Rasûlulİah için sakladı. Bunu gören Hz. Peygamber şöyle buyurdular

O sakladığın şeyin İleride cehennem ateşinin buharı olmasından emin misin? Ey Büâl, onu hemen infck et Arpn sahibinin senin malını azatiaca dan da endişe etme!"

382- Imran b. Husayn nvayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

"Haya (utanma duygusu)nın tamamı gü­zel iyidir. [169]

383- Yezîd b. Rukâne nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

Her dinin (belirgin bir) ahlâkî değeri var­dır. İslâm'ın ahlâkî değeri de hayadır. [170]

384- Ebû Hureyre nin rivayet ettiğme göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

Haya imandan bir bölümdür. [171]

385- Hasan ı  nvayetıne gore [172] Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Muhakkak ki Allah Teâiâ, halun, iffetli ve utangaç kimseyi sever, utanmadan ısrarla in­sanlardan bir şeyler isteyen kimseye ise buğuz eder."

386- Benzeri bir rivayette Abdül-Meİik b. Umeyr'den rivayet edilmiştir.

387- Ya'lâ b. Ümeyye den yapılan rivayete göre Hz.  Peygamber şöyle buyurdular:

Yüce Allah, haya(b olma)yı ve çekingen­liği çok sever [173]

388- Imrân b. Husayn'dan başka bir ka­naldan yapılan rivayet ettiğine göre Hz. Pey­gamber şöyle buyurdular[174]

 

Küba Mescidime Giden Kimse Hakkında

 

389-390-391; Muâviye b. Ebî Müzerrit'ten yapılan riva­yete göre, Abdullah  b. Ömer her cu­martesi günleri bazen bînitli bazen de yürüye­rek Küba mescidine giderdi.[175]

392- Sehl b. Huneyfin rivayet ettiğine gö­re Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Kim Küba mescidine gider, orada iki ve­ya dört rekat namaz kılarsa, ona bir umre se­vabı vardır. [176]

393- Sa'd b. Mâlik şöyle der: "Küba mescidinde namaz kılmak, İİiyâ mescidinde namaz kılmaktan daha sevimlidir.

394- Anlatıldığına göre Hz. Ömer bir defasında atlı olarak Küba mescidine gel­miş orada iki rekat namaz kılmış, sonra da şöy­le dedi:

Ey Erfâ, bana bir hurma dalı getir, ama yapraklı olsun." Sonra Hz. Ömer, elbi­sesini (yukan doğru) çekti. Sonra da eline aldı­ğı bu çubukla mescidi süpürdü."

393-396; Abdullah şöyle demiştir;

Sahi de olsa şaka da olsa yalan söyle­mek hîç uygun düşmez." Daha sonra da şu mealdeki âyeti okudu:

Ey ûnan edenler! Alîahtan kor­kun/sakının ve (özü-sözu bir olan)  beraber olun! [177] Bir başka rivayette şu ilâve de bulunmaktadır:

Sizden biriniz, çocuğuna vaat ettiği bir şeyi vermemek suretiyle yalancı durumuna düşmesin. [178]

397- Abdullah b. Mes'ûd riva­yetine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:

Yalan söylemekten sakının; zira yalan, diğer kötülüleri işlemeye yo! açar. Kötülükler de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söy­leye ve işlerinde yalanı araya araya, sonunda Allah katında aşın yalancılardan yazılır.

Doğruluğa sarılın; zira doğruluk İyiliğe, iyilik te cennete götürür. Bir kimse doğru ha­reket ettikçe ve her işinde doğruluğu aradıkça, sonunda Allah katında sıddîk (en doğru) lardan yazılır. [179]

398- Abdullah b. Mes'ûd riva­yetine göre Rasûluüah şöyle buyurdu:

"Bir kimse doğru hareket ettikçe Allah ka­tında sıddîk (en doğru) lardan yazılır. Ve her işinde doğruluğu aradıkça kalbinde iğne ucu kadar bir kötülük yeri kalır. Kişi yalan söyleye söyleye ve işlerinde yalanı araya araya, so­nunda kalbinde iğne ucu kadar iyilik yeri kalır.

399- Ebû Bekir şöyle demiştir: 'Yalandan sakının. Çünkü yalan söyle­mek imandan sapmadır. [180]

400- Abdullah b. Amr dan yapılan nvayete göre Nebi şöyle buyurdu:

"Şu üç özellikle münafiklan tespit edin.

1- Kendisine bir şey emanet edildiği za­man hıyanet eder;

2- Bir konudan bahsettiğinde yalan söyler;

3- Söz verdiğinde cayar." Sonra da meali şu olan âyeti okudu: "Onlardan bir kısmı da; "Eğer Allah faz­lından bize bir ihsanda bulunursa, kesinlikle (onu) tasdik edip, Salihlerden olacağız." dedi­ler.[181]

401- Bir başka kanaldan gelen rivayete gö­re, Abdullah b, Mes'ûd şöyle demiştir:

Sahi de olsa şaka da olsa yalan söylemek hiç uygun düşmez." Daha sonra da şu mealdeki âyeti okudu:

Ey iman edenler! Allahtan kor­kun/sakının ve (özü-sözü bir olan) sadıklarla beraber olun! [182] Bir başka rivayette şu ilâve de bulunmaktadır:

Sizden biriniz, bir vaziyette iken şöyle seslenir:

Allahım, beni (yerine) ulaştıranı sen de yerine ulaştır. Beni, yerime ulaştırmayanı sen de onu yerine ulaştırma! [183]

[Rahim: Akrabalarla olan bağlantı ve iliş­kiyi sağlam ve sürekli kılmak anlamına bir te­rim olup, dinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu terim daha çok süa-rahim şeklinde kullanıldığı gibi bu sözde de olduğu üzere- tek başına da kullanıldığı olur.]

402- Abdullah b. Amr rrK1'dan yapılan rivayete o şöyle demiştir:

"Rahim, arş'a iliştirilmiş bir vaziyette iken kesin ve sert bir dille şöyle seslenir: "Aİİahım, beni (yerine) ulaştıranı sen de yerine ulaştır. Beni, (yerime) ulaştırmayanı sen de yerine ulaştırma! [184]

403- Yine Abdullah b. Amr rSThn ri­vayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:"

"Rahim (yakınlarla olan bağı koruma) ar­şa tutuşturulup, iliştirilmiş bir durumdadır. Onu (gerçekten) yerine götürüp ulaştıran kişi, bunu gelişi güzel yapan değil, kopanldığı zaman onu tekrar bağlayıp tutuşturandır. [185]

404-  Hz. Aişe  Şii'den yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Rahim, arş'a iliştirilmiş bir vaziyette iken şöyle seslenir: "Allahım, beni (yerine) ulaştıranı sen de onu yerine ulaştır. Beni, (yerime) ulaş ürmayanı sen de yerine ulaştırma! [186]

405-Enes b. Mâlik yapılan rivaye­te göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular

Kimi, ecelinin ertelenmesi,[187] rızkının ge­nişlemesi sevindirirse, akrabalarla olan bağlan­tısını sürdürüp geliştirsin. [188]

406- Mekhûl'dan yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Sevabı hemen verilen iyilik sıla-ı rahim! yerine getirmektir. Cezası çabuk verilen kötü­lük ise, diyarian ıssız bırakan (bir davranış olan) yalan yere yemin etmektir."

407- Sevban ettiğine gö­re Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Ömrü artıran şey, sadece iyilik etmektir. İnsan, işlediği bir takım günahlar/hatalar ne­deniyle rızktan mahrum olur. Kaderi geri çevi­recek (bir) şey (olsaydı, bu) dua olurdu. [189]

408- Abdullah  b.   Ömer şöyle söylemiştir:

Sıîa-ı rahim'e riâyet etmek, eceli erteledi­ği gibi ev halkına da muhabbet kaynağı olur. Aynı zaman da malı da artmr.[190]

409- Amir el-Ensârî den yapılan nvayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Akrabalarla ilişkileri 'bir selam vermek suretiyle de olsa taze tutun!"

410- Atâ b. Ebî Rabah yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:"

Esas faziletli davranış, seninle ilişkiyi kesen­le ilişkiyi sürdürmen; Seni bir şeyden mahrum edene karşın vermen; sana haksızlık edene karşı affedici olmandır."

411- Ebû Hüseyin el-Mekkî derki: "Bir adam Rasûlullah gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü! Benim bazı yakınla var. Ben onlarla bağımı sürdürüyorum on­lara kesiyorlar. Ben yine aynı şekilde davra­nıyorum, onlar da aynı şekilde davranmaya devam ediyorlar." diye şikâyette bulundu. Bunu dmıeyen Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

Senin böyle yapman, onlara köz yedir­men gibidir. Aynca Allah'ın yardımı ve desteği seninle beraberdir.[191]

adıyullAhı;

412- Abdullah b. Ebî Evfâ ri­vayetine göre, Arafe günü akşamı Hz. Pey­gamber şöyle buyurdular:

"Gerçekten de rahmet, ancak ve ancak sıla-! rahime riâyet eden bir kavmin üzerine iner."

413- Ebû Hüreyre [ "Ari'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Muhakkak ki Allah, (tüm) yaratıkları yaraünca rahim (yakınlık) ortaya gelip, (arşın al­tına) tutunur ve ardından da:

Bu, yakınlarla bağı kesmekten sana sı­ğındığım bir makamdır." der. Allah Teâiâ da:

Razı mısın, seni, yerine ulaştırana ben de karşılığını vereyim, seninle bağını kesenlere karşı ben de bağı (mı) keseyim.?!" buyurur.

(Sonra da) Rasûlullah İsterseniz şu âyeti [192] okuyun!" buyurdu: Bu âyette Yüce Allah meâlen şöyle der:

Geri dönerseniz, yeryüzünde bozguncu­luk yapmaya ve akrabalık bağlannı kesmeye dönmüş olmaz mısınız?" [193]

414- Ebû Hüreyre anlattığına gö­re Hz. Peygamber bir defasında, torunu Hüseyin elinden tutup, ayaklarını onun ayakiannın üstüne koydu ve ardından (onu sekti­rerek) şöyle dedi: "Ey Yavrucak hoppa! [194]

415- Ebû Hüreyre şöyle demiştir: "İnsanların başına öyle bir zaman gelir, se­mer ve ip birinize şu evden daha sevimli hale ge­lir.[195] [Ebû Hüreyre bunu söylerken eliyle, Kesîr b.es-Salt eî-Kindînin evine işaret ediyordu.

416- MeIekler, Zekeriyya Yahya müjdelediklerinde onu seyyid efendi" olarak nitelemişlerdi.[196]

Saîd b. Cübeyr, bu kelimeyi "halîm ağırbaşlı  yumuşak huylu" olarak tefsir etmiştir.

417-418: Hasan-ı Basrî, "O müminlere câhiller bir hitapta bulunduklannda, onlara 'selâm1 diyerek karşılık verirler.[197] âyeti hakkında şöyle der:

Halîm olanlar cahillik etmezler. Şayet kendilerine câhilce bir davranış sergilenirse, bunu ağırbaşlılıkla karşılarlar."

Mücâhid İse aynı âyetteki kelime­sini Vakarlı ve sakin olmak' şeklinde; sözcüğünü ise, ' güvende ve selâmette ol! ' bi­çiminde tefsir etmiştir.

419- Hz. Ömer konu hakkında şunları söyler:

"En faydalı ve Yüce Allah'ın en çok hoşu­na giden davranış, müminlerin lideri konu­mundaki bir kimsenin (imâm) ağırbaşlı ve merhametli olması, en zararlı ve buğz ettiği ise, bu konumdaki bir kimsenin cahilce zulümle muamele etmesidir."

 

Güzel Ahlak

 

420- Hasan-ı Basrî den yapılan ri­vayete göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdular:

Müminlerin en olgunları, onla ahlâkça en güzel olanlarıdır. [198]

421- Ata b. Ebı Kaban şöyle der.

Bir kimse güzel ahlâkı sayesinde, çok namaz kılıp-oruç tutarak İbadet edenlerin elde ettikleri derecelere ulaşırlar."

422- Hişâm'ın, babasından yaptığı rivaye­te göre O, şöyle demiştir:

Hikmetli sözler arasında şu da bulun­maktadır:

Yüzün hoş ve sevimli, sözlerin yumuşak ol­sun, böylece sen, İnsanların kendisine ihsanda bulunduğu en hayırlı kimselerden biri olursun!"

423- Usâme b. Şerik'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber Müslüman kimseye verilen en değerli şey nedir?" diye bir soru yönel­tildi. O da cevaben: "Güzel ahlâktır. buyurdu.[199]

424- Abdullah b. Amr 'in anlattığı­na göre Hz. Peygamber hayâsız ve kaba olmadığı gibi bazen şöyle derdi:

Sizin en hayırlı olanlarınızdan birisi de ti [200]

425- Mekhûl rivayet ettiğine gore Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Sizin bana en yakın ve en sevimli olanı­nız, ahlakça en güzel olanınızdır. En sevimsiz ve en uzak olanınız ise, çok konuşarak geveze­lik eden, kibirli, insanları küçültücü ve yersiz konuşandır.[201]

 

Bagy (Zorbalık/Haddi Aşma) Hakkinda

 

426- Mücâhİd'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Şayet iki dağdan biri, ötekine zorbalık yapsaydı. Zorbalık eden dağ hemen dümdüz hale getirilirdi."

427- Aynı söz, İbn Abbas kendi sözü ( yani; mevkuf) olarak ta rivayet edilmiş­tir.

428- Mekhûl den yapılan rivayeti-ne göre Hz. Peygamber şöyle buyur­dular:

"Kötülükler içerisinde cezası en çabuk ve­rilenleri, başkalarının hakkına tecavüz etmek (bağy) ve akrabalarla olan bağlan kesmektir."

429- Ebû Bekre Ari'den yapılan rivaye göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Yüce Allah'ın, -ahirete bırakabilecekken' işleyenini hemen cezalandırmayı uygun gör­düğü suç/günahlardan birisi bağy, diğeri ise akrabalarla ilişkiyi kesmektir."

430- İbn Abbâs yapılan rivaye­te göre Hz. Peygamber bazen duala­rında şöyle derlerdi:

Allahım! Bana haksızlıkta bulunan kim­seye karşı bana yardım et! [202]

431-  Ebû Bekre rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

İki günah/suç vardır ki bunların cezalan) ertelenmeyip, (bu suçlan işleyenler) hemen cezalandınlirlar. Bunlar; Bağy (zorbalık etmek) ve silai rahimi kesmektir. [203]

 

Gıybetin Mahiyeti Ve Kötülüğü Hakkında

 

432- İbn Şîrîn, bir defasında gıy­bet konusu açılınca:

"Sen, hiç kokuşmuşluktan dolayı gömgök olmuş bîr leşe baktın mı?!" diye söylenmiş­tir. [204]

433-  Amr b. el-Âs bir defasında yolda giderken bir kaür leşi gördü ve arkadaşlanna:

Sizden birinin bu katınn leşinden tıka ba­sa yemesi, (gıybet etmek suretiyle sanki) müslüman kardeşlerinden birinin etinden ye­mesinden daha hayırlıdır." diyerek gıybetin kö­tülüğünü vurguladı.

434- İbn  Şîrîn yanında  bir adamdan söz edildi. O da:

"Şu kara adam (mı?)" dedi. Sonra da: "Estağfirullah, ben böyle diyerek onun gıybeti­ni yapmış oldum galiba!" diyerek söylediği sözden pişmanlık duydu.

435- Yine ibn Şîrîn şöyle demiştir: "(Bir kimseyi gıybet maksadıyla) "Senin saçlann  da çok kıvırcık!" demekten hoşlanmıyorsan, o adam hakkında bu sözü bi­le söylemekten kaçın!"

436- Hz. Aişe rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Bana neler teklif edilirse edilsin, yine de hiçbir kimseyi taklit etmekten hoşlanmam!"

437- Abdullah b. Hantab yapı­lan rivayete göre bir defasında, Hz. Peygam­ber yanında gıybetin mahiyetinden soz açıldı. Bu hususta Efendimiz.

Gıybet, bir kimsenin (o yokken) huyu ya da yaratılış özellikleri hakkında söz etmektir." Şeklinde bir açıklamada bulundular. Orada bulunanlar:

Ya Rasulallah! Biz gıybeti, bir kimsede bu­lunmayan bir sıfatın ona yakışünlması şeklinde anlıyoruz   deyince Hz. Peygamber. (Hayır!) böyle yapmanız (gıybetten daha öte) bir iftiradır!?" karşılığını verdiler. [205]

438- İbrahim (en-Nehaî) derki:

"Şu söz çok meşhurdur: "Arkadaşını, onun en çok sevdiği ismiyle çağır!"

439- Mücâhid "Mal toplayıp onu durma­dan sayan, insanları arkalarından çekiştiren, kaş-göz hareketleriyle alay eden her kişinin

vay haline! [206] âyeti hakkında şöyle demiştir:

Hümeze, insanlann gıybetini yapan; Lümeze ise, onlan kötüleyerek inciten kimse­lerdir."

 

Hasedin Kötülüğü Hakkında

 

440- Abdullah   b.   Mes'ûd yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"Sadece şu iki kişiye imrenilir. Allah'ın kendisine verdiği malı onun uğrunda harcayan kişi. Bir de Allah'ın kendisine verdiği hikmet (ilim) ile hükmedip, onu başkalarına da öğreten kimse.[207]

441- Hasan-ı Basrî rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Şu hasedi ortadan kaldınn. Zira o, şey­tandandır. Haset, el ve dil ile söylenmediği sü­rece kula herhangi bir zarar veremez."

442- Huzeyfe   rivayet   ediyor: Rasûlullâh şöyle buyurdular:

Dedikoducular cennete giremez! [208]

443- Hemmâm rivayetine göre, Huzeyfe sürekli sultana söz taşıyan bir adamdan söz edildi. O da Rasûlullâh şöyle dediğini rivayet etti.

Dedikoducular cennete giremez!"

444- İbn Abbâs rivayet ediyor:"Rasûlullâh iki kabre uğradı ve ardından şöyle dedi:

Bu İkisi çok ta büyük sayılmayan bir şeyden dolayı azap görüyorlar. Şu, idrarından sakınmazdı. Şu ise, dedikodu yapardı." Sonra yaş bir hurma dalı istedi. Onu ikiye böldü. Bir parçasını birinin üzerine, diğer parçasını da ötekisinîn üzerine dikti ve şöyle dedi:

Bu iki dal parçası kurumadığı sürece et­aplarının hafifletileceği umulur. [209]

445- Amr b. Meym rivayet ediyor:

"Mûsâ  rabbine duada acele ettiği bir sırada Arş'a yakın oluşuna gıpta ettiği bir adama uğradı. Sonra o adamın halinden sora­rak şöyle münacatta bulundu: "Ya Rabbi bu kimdir?" Musa'ya denildi ki:

447- Eb-Cevzâ'dan  rivayet fire şöyle demiştir;

.İbn Abbâs'a şöyle dedim:

Allâh'm cehenneme çağrdıg, mseler kimlerdir?" Allah Teâlâ buyurdu ki: Tsanlan arkasmdan çekiştiren ve mal toplayın yığanın... Vay haline! [210]

İbnAbbâsrsridediki: "Onlar lâf taş,yanlar, dostların arasım ay­ranlar ve suçsuz kimselere zulmedenlerdir."

448- Hasan-i Basrî Hz. Peygamber şöyle dediğini rivayet etti:

Kişinin, dostunun sırnnı açıklaması hıyanettendir."

 

Hataları Ve Kusurları Örtme Hakkında

 

450- İbn Avf el-Ahmesî der ki:

"Şöyle denilin "Çirkin bir hususu işitip ya­yan kimse, onu ilk kez başlatan kimse gibi so­rumlu olur."

451- Ebû Kilâbe'nin rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Allah Teâlâ sizin ayıbınızı izlediğinde, siz de gizleyin."

452-Yezîd b. Nuaym b. Hezzâl babasın­dan nakleder:

"Mâiz b. Mâlik onun himayesinde idi. Zina edince, babam dedi ki: "Rasûlullah git. Durumu kendisine bildir. O da gitü durumu Efen­dimize bildirdi. Daha sonra Rasûlullah babamla karşılaştı ve kendisine:

"Elbisenle onu(n günahını) Örtmen senin şu yaptığından daha iyi olmaz mıydı? diye­rek tepkide bulundu.

453- İkrime şöyle dedi:

Kendisinden hoşlanmadıktan halde bir topluluğun sözlerine kulak veren kimsenin ku­lağında Kıyamet günü kurşun eritilir. [211]

454- Muttalip b. Abditlah b. Hantabtan ya­pılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

(Ey İnsanlar!) Siz, ancak güven esasına dayalı olarak bir arada bulunuyorsunuz. [212]

455- Eş'as  b.   Ebi'ş-Şa'sâ,   babasından naklen şu bilgiyi verir:

Şürahbîl b. Semt bir orduda bulunmak­taydı. Orduda bulunanlara şöyle seslendi: "Siz, şu anda kadıniann ve şarabm çok olduğu bir yerde konakladınız. Kim had cezasını gerekti­recek bir suç işlerse bize gelsin. Biz de (gereken cezayı vererek onu işlediği günahından) temiz­leyip anndıralım. Bu konudan Hz. Ömer haberdar olunca, Şürahbîl'e şu mealde bir mektup yazdı.

Hay anası yok olasıca, sen Allah'ın (günahlanni/kusurlannı) örttüğü bir topluluğa üzerlerin­deki o Örtüyü yırtmalarını emrediyorsun!"

456- Muhammed b. Şîrîn şöyle dedi:

"Hakkında bildiğin en kötü durumian an­latıp onun iyiliklerini gizlemen, bir kardeşine karşı zulüm ve haksızlıktır."

457- Fudâle  b. Abîd el-Ensârîden:

"Şu üç kimse tam anlamıyla baş belasıdır:

1- İyİ bir şey yaptığında teşekkür etmeyen, bir kötülük yaptığında da affetmeyen yönetici;

2- Bir güzellik/iyilik gördüğünde gizleyip, kötülük gördüğünde yayan komşu;

3- Yanında bulunduğunda sana eziyet ve sıkmtt veren, kendisisinden uzak durduğunda da malında ve kendi namusu konusunda sana hıyanet eden kan."

 

İnce Ve Yumuşak Davranma (Rıfk)

 

458- Hişâm b. Urve, babasından nakleder:

Hikmetft sözler arasında şu söz de kayde­dilmiştir:

Yumuşaklık hikmetin başıdır."

459- Hâlid b. Ma'dan'in rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Allah Teâlâ, kullarına son derece yumu­şak davranır. Yumuşak davranılmasından da hoşlanır."

460- Kays b. Ebî Hâzim  şöyle der:

"(Güzel bir söz olarak) şöyle denmiştir: "Dünya'da kendisine yumuşak huyluluk veril­miş kimseye bu özelliği, ahirette de fayda.verir.[213]

461- Câbir den yapılan rivayete göre Rasûlutlah şöyle buyurdu:

Yumuşak huyluluktan mahrum bırakılan kimse, hayırdan mahrum edilmiş olur. [214]

462- Hz. Aişe den yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Allahım! Ümmetime yumuşaklık göste­ren kimseye, sen de yumuşaklık göster! Üm­metime zorluk çıkaran kimseye, sen de zorluk çıkar.[215]

463- îbn Ebî Hâlid dedi ki: "Şöyle denilmiştir:

Yumuşak olmak uğuiiuluk, sert ve kaba oimak uğursuzluktur."

464- Hz. Aişc den yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

Rıfk, bulunduğu yeri süsler. Kabalık İse, bulunduğu yeri kirietir.

465- Salim b. Ebil-Ca'd

Bir kişi, -kendi odasında bulunan- Ebû'd-Derdâ'mn huzuruna girdi. O bu sırada dökül­müş daneleri toplamaktaydı. Ve şöyle diyordu:

"Kişinin, yaşamında ince/yumuşak hareket etmesi, onun anlayışlı olduğunu gösterir. [216]

466- RabF b. Hassan, annesinden nakle­der:

"ir defasında Hz. Ali odasına gir­di. O sırada, yere saçılmış taneleri fark etti. Onlan topladı ve ardından şöyle dedi: Ey Ali'nin ailesi galiba siz doymuşsunuz?!"

467- Rivayete göre, Peygamberimizin hanımı Meymûne (yerde} bir dane gör­dü ve onu aldı sonra şöyle dedi: Allah Teâlâ (nimeti) heder etmeyi sevmez."

468- Safiye annemizin azatlısı Mercâne1 (adlı cariye')nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Ben Hz. Ali'yi, yediği nann tanelerini toplarken gördüm."

469- Hz. Ömer PV! şöyle demiştir:

Yaşamdaki düzensizlik, bana göre sizin yoksulluğunuzdan daha tehlikelidir. Zira fesatla beraber kalan hiçbir şey yoktur. Islâh ile bera­ber olan şey de az sayılmaz."

470-  Îbnü'l-Hâris en-Nehaî, babasından -ki, kendisi Kadisİye savaşına katılanlardandı-onun şu sözünü nakleder:

"Kadisiye savaşından döndük. Geceleyin savaşa katılanlardan birisinin atı doğum yaptı. Sabah olunca da onun tayını kesti. Bunu ha­ber alan Hz. Ömer şöyle haber yolladı: "Allah'ın size nzk olarak verdiği şeylere iyi dav­ranın, Zira (bu} iş önemlidir."

 

Münafıklığın Mahiyeti Hakkında

 

471- Ebû Yahya'dan yapılan rivayete gö­re, Huzeyfe "Münafık nasıl olur?" diye soruldu. O da şöyle cevapladı:

İslâm'a övgüler düzen, fakat onu hayatı­na uygulamayandır."

472- Abdullah şöyle dedi: "Müna­fıklığı üç şeyle tanıyın:

1- Bir şeyden bahsettiğinde yalan söyler,

2- Bir şey vaat ettiğinde onu yerine getirmez.

3- Sözleştiğinde sözünde durmaz. Sonra da, "Onlardan kimileri var ki, Allah'la sözleşmişlerdir. âyetinden, "Yalan söylemeleri sebebiyle..." âyetine kadar olan kısmı okudu.

473- Abdullah b. Amr yapılan rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:[217]

Şu dört sıfat kimde bulunursa, o katışık­sız bir münafıktır. Eğer bir kimsede bunlardan birisi bulunursa, bu kötü sıfat terk edinceye kadar- onda münafıklıktan bir haslet (özellik) bulunuyor demektir.

1- Vaat ettiğinde onu yerine getirmez.

2- Bir şeyden bahsettiğinde yalan söyler.

3- Davalaşüğında dürüstçe davranmaz, (kaypaktır.)

4- Bir antlaşma yaptığında, bu antlaşma­ya aykırı davranır. [218]

474- Şuayb el-Cübbâî der ki:

Kutsal kitaplann birinde şöyle yazılıdır

Bir kulun günahlan iyice çoğalınca gözle­rine hâkim olur. Ancak ağlamayı isterse hemen ağlar. [219]

475- Ebû Vâil, Huzeyfe şöyle dediğini nakleder:

Sizin yaşadığınız şu andaki münafıklar, Rasûlutlah dönemi münafıklanndan daha şerlidirler." Biz:

Niçin böyledir Ey Abdullah?" diye sor­duk. O da: "O dönemin münaftklan, nifaklannı gizlerlerdi. Bu günün münafiklan ise, nifakları­nı açıkça ilan ediyorlar! [220]

476- Yine Huzeyfe (""Şii'den yapılan bir başka rivayete göre o, şöyle demiştir:

"Rasûlullâh döneminde yaşayan bir adam öyle bir kelime telaffuz etmekle mü­nafık olurdu ki, bu gün ben, o sözleri sizlerden aynı mecliste defalarca işitmekteyim! [221]

477- Huzeyfe şöyle anlatır:

Bir defasında ben, mescitte otururken Hz. Ömer b. el-Hattâb yanıma geldi ve bana: "Ey Huzeyfe filanca Öldü şahit ol!" dedi. Sonra gitti. Tam mescitten çıkacaktı ki, tekrar bana doğru yönelerek baktı. Ben bu sırada mescitte oturmaktaydım. İyice baktıktan sonra beni ta­nıdı. Sonunda yanıma geldi ve:

Ey Huzeyfe, af edersin ama {bir şey so­racağım) Ben de bu münafıklardan mıyım?!" diye endişeyle sordu. O da: Yok, hayır!" dedi. Ardından da: "Senden sonra hiçbir kimseyi as­la aklamayacağım!" diye ekledi.

[Huzeyfe der ki: "Bu sırada Ömer'in göz­lerinden yaşlar boşandığını gördüm."]

478- Huzeyfe den yapılan rivayete göre, o bir defasında şöyle demiştir: "(İleride Müslümanlardan) iki grup şurada çarpışacak­lar... Bizde:

Ey Huzeyfe, bu gruplardan şu mu yoksa öbürü mü haklı?" diye sorduk. O da: "Hangisi­nin ne şekilde olduğu beni pek te ilgilendirmez" dedi.

Veki1 diyor ki: "Huzeyfe, iki grubun da aynı anda hatalı olmasını kabul etmiyordu." dedi ve ardından da: "Bir de ben, sözü edilen grupları gördüğümü ifade etmeliyim." diye ek­ledi.

479- Yine Huzeyfe den, onun şöy­le anlattığı rivayet edilir:

Bu gün, Rasûiullah dönemi münafüdanndan sadece dört kişi hayattadır. Bunlardan birisi, yaşlı bir adamdır ki, yaşlılığından dolayı soğuk su bulamamaktadır. Daha sonra ben (ya da bir başka biri) şöyle dedi:

(Ey Huzeyfe) siz, Hz. Peygamber ashabı oİarak bizlere, bir takım hadis naklediyorsunuz? Ancak biz, bunlardan mak­sadın ne olduğunu bilemiyoruz! Mesela, evle­rimizi yıkan değerli mallanmızi çalan bir toplu­luğun durumu nedir?"

Huzeyfe buna cevap olarak: "On­lar, (münafık veya kafir değil,) fâsık [222] kimse­lerdir." karşılığını verdi [223]

480- Hasan-ı  Basrî Rasûlullah şöyle dediğini nakleder:

"Ey Âdemoğlu, (mahrem bir kadına) ilk bakışın sana aittir. İkinci kez dönüp bakmanın durumu nasıl olacak!"

481- Cerîr b. Abdillah der ki: "Rasûlullah Aniden (mahrem bir

kadına) bakmanın hükmü nedir?" diye sordum. O da: "(Böyle bir durumda) bakışını hemen çeviri" buyurdu.[224]

482- Ata 'der ki: "Kalbin arzu ve İstekle bakışında hayır yoktur!"

483- Kays b. Ebî Hâzim der ki:

Şöyle denilir:

Birinci bakışa, sahibi malik olamaz. Buna karşın, tekrar bakmaya çabalayan kimseler de vardır."

484-Rabî b. Huseym, Alkame rsşnnin yanına gitti. Fakat, kapının kapatılmış olduğu­nu gördü. Mescide gidip oturdu. O sırada ka­dınlar geçiyordu. O ise gözlerini yumuyordu."

485- İbn Abbas şöyle dediği ri­vayet edilmiştir:

"Şeytan erkeğin vücudunun üç yerinde bulunur; Gözü, kalbi ve cinsel organı; Kadının bedeninde de üç yerde bulunur; Gözü, kalbi ve kabası."

486- İbn   Büreyde,   babası   aracılığıyla Rasûlullah şöyle dediğini haber verir:

(Mahrem bir kadına) bakışlarını peş peşe devam ettirme. Zira İlk bakış, sana aittir. (Normaldir.) Ancak ardından gelen bakışlar, senin aleyhinedir. [225]

487- İbn Hâlid'İn Habbe ve Sevâ ismin­deki iki oğlu şöyle anlatırlar:

"Bir defasında biz, Rasûlullah yanma uğradık. O, bu sırada bir işle meşguldü. Ona yardım ettik. İşini bitirince bize dua etti ve şöyle dedi:

Hayatta kaldığınız sürece hayırdan ümi­dinizi kesmeyin. Şüphesiz ki, annesi insanı ü-zerinde hiçbir şey yokken kınnızt tenli olarak doğurur da sonra Allah Teâlâ, o İnsanı nzıklandınr, kendisine maimülk verir. [226]

488- İbn Abbâs yapılan rivaye­te göre, Fadl b. Abbas'ı, A-rife günü (bayramdan bir gün Önce), binitinin terkisine bindirmişti. FadTın kadınlara baktığını gördü. Eliyle onun gözlerini kapattı ve şöyle dedi:

"Bu gün öyle bir gündür ki, kim bu günde dilini ve gözünü korursa, günahlan bağışla.[227]

489- Süryân şöyle der:

"Bayram günleri insana yakışan tavır: Gözlerini haramdan sakınması, bu hususa Özen göstermesidir."

 

Hizmet Ve Tevazu

 

490- Ali b. Rabâh el-Lahmî'nin, babasın­dan naklettiğine göre, Rasûlullah as­habına hizmet ederken gördüğü kişiye dua e-derdi.

491- Anlatıldığına göre Rabi' b. Haysem, yerdeki çer çöpü bizzat kendisi süpürürdü. Bir defasında kendisine:   

Arhk bu kadar yeter!" denilince o da: "Ben payıma düşen hizmeti yapmayı seviyo­rum." karşılığını verdi."

492- Müseyyib b. Rafı' anlattığına göre, kendileri Alkame'nİn yanına giderlerdi. O bu sı­rada, davarlarını güder onlan otlatır ve sütünü sağar vaziyette olurdu."

493- Habbâb (b. Eret)'in kızı şöyle anlatır:

Habbâb bir defasında bir seriyyeye ka­tılmıştı. Peygamber bizi koruyup göze­tirdi. Öyle ki, bizim içmemiz için bir kaba bir keçinin sütünü sağdı." Habbab'ın kszı devamla Şöyle der:

Çanak sütle doldu taştı. Habbâb (sağ­maya) gelince süt eski haline döndü  Bu yüzden Habbâb'a şöyle dedik: Rasûlullah sağınca süt doldu taştı, sen gelince eski haline döndü! [228]

494- el-Muhâribî şöyle der:

Rasûluilah yanına vardık. Şöy­le diyordu: "Ey Savaşçılar! Bana bir kadının sağdığı sütü içırmeyin!  [229]

495- Dırâr b. Ezver anlatıyor:

Ailem beni sağmal develerle Rasûlullah gönderdi. Ben de onlan getirdim. Bana onlan sağmamı emretti. Ben de sağdım. Sonra şöyle buyurdu. "Memede bırakılması geren kadarını memede bırak! [230]

496- Esed b. Yezîd naklediyor:

Hz. Aişeye,   Rasûlullah eve gi­rince ne yapar?1 diye sordum. "Ailesine ev işle­rinde yardımcı olur, namaz vakti girince de kalkar namazını kılar." karşılığını verdi. [231]

497- Mutarrif der ki:

Yüce Allah bir serçeye gösterilen mer­hamet, karşılığında bile merhamet eder." Dedi. Bir defasında kendisi kızıl renkli bir serçe yaka­ladı. Sonra da salıverdi. Ardından: "Şimdi seni yavrulanna bağışlıyorum!" diye ekledi.

498- Hişâm b. Urve, babasından, onun şöyle dediğini nakleder: "Hikmet olarak şöyle söylenir.

Merhamet ettiğiniz gibi merhamet görürsünüz.

499- Abdullah İbn Mes'ûd ^STI şöyle dedi.

"Sen yeryüzündekilere merhamet et ki, göktekiler de sana merhamet etsinler!"

500- Mücâhid, Ubeyd b. Umeyr'den, o-nun şöyle anlattığını nakleder:

Nuh 'in kavmini tufan yakaladı­ğında, topluluk içerisinde çocuklu bir kadın da bulunuyordu. Suyun seviyesi çocuğa ulaşınca, çocuğu dizine kaldırdı. Su oraya ulaşınca beli­ne kadar kaldırdı. Su oraya da ulaşınca, göğ­süne kadar kaldırdı. Oraya da ulaşınca çocuğu havaya kaldırdı. Bunun üzerine Yüce Allah şöyle buyurdu:

Şayet o topluluktan herhangi birine mer­hamet edecek olsaydım, çocuğuna olan merhametinden dolayı o kadına merhamet ederdim.[232]

501- Hişâm b. Urve, babasından, onun şu sözünü nakleder:

Biz çocuklanmızı okşayıp öpüyoruz. Siz de böyle yapıyor musunuz?" diye sordular. Buna cevaben Hz. Peygamber.

Yüce Allah, kalplerinizden merhameti söküp attıysa ben ne yapayım?" buyurdu. [233]

502- Hz. Ömer yanında, çalış­tırmak üzere kiraladığı bir adam vardı. Bu es­nada Hz. Ömer'in oğullanndan biri geldi ve Hz, Ömer onu öptü. Bunu gören işçi adam: "Benim dört (veya beş) tane çocuğum var onlan hiç öpmedim." dedi. Hz. Ömer  bu­nun üzerine şöyle dedi:

Senin müminlere karşı merhametin az! Bu yüzden bir daha iş için benim peşimden gelme!"

503-  Selmân yapılan rivayete göre. O şöyle anlatmıştır:

"Allah Teâlâ gökleri ve yeri yarattığı za­man, yüz parça merhamet yarattı. Her bir rahmet yerler ve gökler kadardı. Bu rahmetten sadece birini yeryüzüne indirdi. İşte bu rahmet sayesindedir ki, mahlûkat birbirine ülfet eder, birbirine merhamet eder. Diğer doksan dokuz parça rahmeti yanında saklamıştır. Kıyamet vuku bulunca bu rahmeti diğer doksan dokuz rahmete ekleyecektir. [234]

504- Ebû Osman b. Seiman  der:

"Allah Teâlâ diridir. Cömerttir. Kendisine el açıp dua eden kulunu eli bomboş geri çevirmekten haya eder. [235]

505- Ebû Kılâbe der ki:

"Kim bir serçeyi boş yere öldürürse, kı­yamet günü o serçe bağırarak gelir ve o ada­ma şöyle der: "Ne beni yemek için öldürdün ne de yerin börtü böceğini yiyip de yaşamak üzere terk ettin,"

506- Abdullah b.  Mes'ûd şöyle demiştir:

Her sevinçle birlikte bir üzüntü vardır. Sevinçle dolu bir ev ağıtla da dolar."

507- Nebi  de şaşılacak uç şey gördüm. Bir seferde iken, bir menzilde konak­ladık. Allah Rasûlü bana dedi ki:

Şu İki küçük ağacı getir." Ve o ikisine Şöyle söyle "Allah Rasûlü size toplanmazını emrediyor."

Ya'lâ b. Mürre şöyle dedi:

İki ağaca geldim ve o emri bildirdim. Bunun üzerine onlardan her biri diğerinin ya­nına koştu ve bir araya toplandılar. Rasûlullah çıktı. Kendini onlarla gizledi. Sonra hacetini giderdi ve geri döndü. Allah Rasûlü bana: "Git onlara şöyle söyle: "Allah Rasûlü si­ze emrediyor,"

Ya'lâ b. Mürre der ki:

Onlara gittim ve emri söyledim. Her biri yerine döndü. Sonra yine yola koyulduk. Bir menzilde konakladık. Bir deve geldi Rasûlullah önünde   durdu.   Hz.   Peygamber

"Bu devenin sahipleri kimlerdir?' diye sordu. Devenin sahipleri geldi. Allah Rasûlü: "Bu deve

neden şikâyet ediyor?" diye sordu. Dediler ki. "Ey Allah'ın Rasûlü deve yaramızda iken onu yarın kesmeyi kararlaştırdık. Rasûlullah Onu kesmeyin. Bırakın!" dedi.

Sonra yine yola koyulduk. Bir menzilde konakladık. Yanında cinlenmiş çocuğu olan bir kadın geldi. Allah Rasulu

Bulunduğun yerden çık! Ey Allah düş­manı! Ben Allah'ın Rasûlüyüm!" dedi. Çocuk iyileşti. Yolculuktan döndüğümüzde bize iki koç, biraz süzme peynir ve yağ hediye edildi. Peygamber Efendimiz.

Ey Ebû Ya'lâ, peyniri yağı ve iki koçtan birini al," buyurdu. [236]

 

Harabeleri Aramak

 

509-  Rivayete göre Ebu'd-Derda harabeleri araştmr ve şöyle derdi:

Ey harap olmuş insanlann harap olmuş yerleri! Nerede senin ilk sahiplerin?!"

510- Hasan dan yapılan rivayete göre O, sabah akşam bu beyti okumayı kendisine şiar edinmişti.

Genci, takvaya uygun olarak yaptığı ameller sevindirir.

Kendisine zarar veren hastalığı/günahı teşhis ettiğinde.

 

İlmin Önemi Ve Değeri Hakkında

 

511- Abdullah b. Mes'ûd şöyle der: "Kendisiyle konuşulmaya gücün yeterse, bunu yap! [237]

512- Hasan şöyle demiştir:

Ya âlim ol, ya öğrenci ol veya susan ol. Ya da bunları seven ol! Beşinci bir şey olma! Değilse helak olursun!"

513- Abdullah b.  Mes'ûd şöyle der:

Ya âlim, ya öğrenci ya da onu dinleyen ol! Dördüncü bir şey olma! Değilse helak olur­sun!"

514- Hz Ömer demiştir ki:

"İşitmediği halde susan kimseye, işiterek susan kimseye verilen sevabın aynısı vardır."

515- Mücahid 'R8h3Shltah'l der ki:

İki yerde susmak vaciptir. Namazda imam Kur'ân okurken, Cuma namazından (ön­ce) İmam hutbe okurken." *

516-  Abdullah b. Mes'ûd şöyle demiştir:

Ya öğreten ol. Ya Öğrenen ol. İkisinin dı­şında bir şey olma!"

517- İbn Abbâs şöyle demiştir:

1- İlim talep etmek için yola çıkan kim­seye Allah, cennete giden yolu kolaylaştinr.

2- Her kimi nesebi geri bırakırsa, ameli onu İleri götürmez.

3- Bir topluluk Allah'ın evlerinden bir ev­de oturur. Kendi aralannda Allah'ın kitabını okuyup, mütalaa ederlerse, rahmet onlan kap­lar. Melekler onlan kuşatır. Allah onlan, kendi kaünda anar, ta ki onlar başka bir konuya dalıncaya kadar.[238]

518- Abdullah b. Mes'ûd şöyle der: "İnsan anasından âlim olarak doğmaz. İlim ancak, tahsil etmekle öğrenilir."

519-Ebû'd-Derdâ demiştir ki: "Şüphesiz âlimler, peygamberlerin varisle­ridir. Peygamberler dinar ve dirhem bırakmaz­lar. Bilakis onlar ilmi miras bırakırlar. Kime ilimden bir pay verilirse, bol bir pay verilmiş olur. [239]

520- Ebû'd-Derdâ demiştir ki: "İlmi, henüz ortadan kaldırılmadan önce

öğreniniz. Şüphesiz ilmin girmesi, âlimlerin (ölüp) gitmesiyle olur. Öğrenen ile öğreten mü­kâfatta eşittir. [240]

521- Osman b. Affân şöyle der:

Sizin en faziletliniz, Kur'ânı öğrenen ve öğreteninîzdir. [241]

522- Ebu Zerr der ki:

Allah'ın Rasûlü gökte kanatları­nı çırpıp uçan kuşa varıncaya kadar- her konuda bilgi verdi. [242]

523- Rivayete   göre   Hz.   Âİşe Muâvİye'ye şöyle yazdı:

Şüphesiz kul, Allah'a karşı isyan İçeren bir amel yaptı mı, İnsanlardan onu Övenler onu yermeye başlarlar.[243]

524- Ebû'd-Derdâ Mesleme  b. Muhalled'e şöyle bir yazı gönderdi:

İmdi, Şüphesiz kul, Allah'a itaat olan bir ameli işlediği zaman Allah Teâlâ onu sever. Al­lah onu sevdiği zaman, onu mahlûkatma sev­dirir. Kul, Allah'a masiyet olan bir amel işlediği zaman Allah ona buğz eder. Allah ona buğz et­tiği zaman, mahiûkatını da ona buğz ettirir.

525- Avn b. Abdiliah b.  Utbe IW şöyle demiştir:

Hayır ehli kimseler, şu sözleri birbirlerine yazar gönderir ya da birbirlerinden dinleyip öğrenirlerdi.

Kim ahireti için amel ederse, Allah Teâlâ onun dünyasına kafi olur. Kim kendi ile Rabbi arasını düzeltirse, Allah da onun, diğer insanlarla olan İlişkilerini düzene koyar. Kim gizli yönünü düzeltirse, Allah da onun açık yönünü düzeltir."

526- Mutarrif demiştir ki: "Bir kulun gizli hali ile açık hali eşit olursa, onun hakkında Allah Teâlâ: "İşte bu gerçek kulumdur!" der."

Mutarrif şunlan da sözlerine ekledi: "Kıyamet günü Allah Teâlâ bütün  hesabını  tastamam  görecektir.   Öyle  ki, boynuzsuz koç, boynuzlu koçtan boynuz hak­kını mutlaka alacaktır! [244]

527- Rivayete göre Kays b. Seken el-Esedî, mescide girince ilim halkalannı arar ve ardından da:

"Mescitler (içinde ilim halkalannın azlığı ya da hiç bulunmayışı nedeniyle) iyice kuraklaştı! İyice kuraklaştı." derdi.

528- Anlatıldığına göre, Rabİ'  b. Huseym, kendisine: Ey Ebâ Zeyd nasıl sabahladın? diye so­rulduğunda:

Günahkâr, zayıf olarak sabahla­dık. Rızkımızı yer, ecelimizi bekleriz!" derdi. Rabı dedi ki:

Bu kitabı/mektubu, Allah'a (Kur'ân'a) ve Onun Rasûlüne arz edin."

Yine Rabi' demiştir ki: "Bazı hadisler vardır gündüzün aydınlığı gibi aydınlık, bazı hadisler de vardır; gecenin

karanlığı gibi karanlıktır.

529- Amr b.   Mürre'nin rivayetine göre, Bir gün Rasûlullah ashabının yanına Çıktı. Ve şöyle dedi:

"Nerede takdir edilene razı olanlar? Nere­de şükredilecek şeyler için çalışanlar? Ben, ebedi âleme iman edip de aldanış yurdu (olan dünya) uğrunda çalışanlara şaşarım!"

530- Hz. Ali şöyle demiştir: "Ademoğlunun dostu üçtür:

1- Onlardan biri şöyle der: ölü iken de diri iken de seninle berabe­rim." Bu onun amelidir.

2- Diğeri şöyle der:

Ben diri iken seninleyim, öldüğün zaman seni serbest bırakırım!"

3- Öteki de der ki:

Melik (hâkim) olan Allah'ın huzuruna (kabre) gelinceye kadar seninle beraberim. Sonra senden ayniınm," Bu da varisleridir. [245]

531- Abdullah b.  Mes'ud şöyle demiştir:

(Bedenlerinizle) İnsanlara karışın. Fakat gönlünüz   onîann   arzulanndan   uzak   olsun!

Dindarlığından da bahsetme."

532- Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir:

"Eğer çirkef bir komşun olur da başka da bir şey yapamıyorsan ona karşı yüzü sert bir şekilde davran."

533- Hasan-ı Basrî rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: [246]

Kâfir yedi bağırsağını doldurmak için, mümin ise, tek bir bağırsağını doldurmak için yer.

534- Hz.    Peygamber  eşi Meymûne de aynı içerikli bir riva­yet yapılmıştır.

535-İbrahim en-Nehaî der ki: "Sizden öncekiler, giysi bakımından daha sade, "kalp bakımından da daha merhametli i-düer."

536- Ebu Musa el-hşan I   mh   İnin nvayetine göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurdu;

Allah'ın azabına dayanacak hiçbir kimse yoktur! [247]

537- Ebû Hüreyre şöyle demiştir:

Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin ze­kâtı da oruçtur. [248]

538- Rivayete göre bir defasında bir adam, Hz. Umer  Senin oğulların şuradadır." dedi. O da cevaben: "Ailah beni onlardan müstağni kıl­mıştır!" (Onlan hiç düşünmem.) karşılığını ver­di.

539- Vekil bir hocasından şöyle rivayet eder: Biz, hadis Öğrenirken oruçtan destek ahrdtkr

 

[1] Buhârî, XI/299; Tinriizî, IV/550; İbn Mâce, 11/1396; Müsncd-i Ahrned, 1/344.

[2] Buhârî, XI/233; İbn Mâce, ü/1378; Müsned-i Ahmed, Ü/24.

[3] Buhârî, XI/233.

[4] Buhârî, V114; Müslim, 1/39; Müsned-i Ahmed, V/197.

[5] Zümer, 22.

[6] Buhârî, M/319; Müslim, İV/1832.

[7] Tevbe, 82.

[8] Buhârî,   Ki/319;   Timiz!,   IV/556-557;    Müsned-i Ahmed, 11/477.

[9] Necm, 59,60.

[10] Haşyet, saygı İçeren bir çekinmeyi ifade eder.

[11] Tirmizî, İV/171; IV/555; X/295; Nesâî, H/48; Müsned-i Ahmed, 11/505.

[12] Müzzemmil 12-13.

[13] Tirmizî,   IV/605;  V/ll;  İbn  Mâce,   11/1314,   1315; Müsned-i Ahmed, V/259.

[14] Abdullah b. Revâha, bu cevabıyla ahiret kaygısından dolayı ağladığını belirtmiş oluyor.

[15] Ttrmizî, IV/556; İbn Mâce, 11/1402; Müsned-i Ahmed, V/173.

[16] Neon, 59, 60.

[17] Bkz, Buhâri, X/502.

[18] Buhârî, K/504; Müslim, 11/616; Tırmizî, V/601-603; Müsned-i Ahmed. V/86; 88, 91.

[19] Ra'd,4I.

[20] Hicr,9.

[21] Nâziât, 1-4 âyetler.

[22] Timizi, IV/633-636, 637; Müsned-i Ahmed, V/136.

[23] Okuyarak ve üfleyerek yapılan tedavi şekli

[24] Nisa, 17.

[25] Hâkk, 46,

[26] En'âm,22;Yûnus,28.

[27] Tirmizî, ÎV/588, 589; İbn Mâce, H/1376; Müsned-i Ahmed, 1/301,391,441.

[28] Müslim, IV72193: Tırmizİ, IV/561; İbn Mâce, E/1376; Müsned-i Ahmed, JV/229-293

[29] Tirmizî,  IV/563;  Nesâî,  11/94;  İbn  MSce,  îl/1374; Müsned-i Ahmed, V/438

[30] Müslim,   IV/2272;   Ebû  Dâvud,  1/130;   İbn  Mâce, H/1377; Müsned-i Ahmed, IH/365.

[31] Müsned-i Ahmed, IV/412.

[32] Tirmizî, IV/590; İbn Mâce, 11/1111; Müsned-i Ahmed, İV/132.

[33] Buhârî,  KIII/466; Müslim,  İV/2065, 2067; Timizi, ffl/380; Nesâî, 1/212; Müsned-i Ahmcd, Vl/207.

[34] Tirmizî, IV/355-356; Müsned-i Ahmed, V/228.

[35] Şûra, 30.

[36] Buhâiî, XIÎ/265; Müsliml/lll;  İbn Mâce, n/1417; Müsned-i Ahmed, i/431.

[37] Müsned-İ Ahmed, 1/182.

[38] Buhârî, 1/165.

[39] Buhârî,   1/136;   Müslim,   111/1250-1251;   Müsned-i Ahmed, 1/172.

[40] Müsned-i Ahmed, 1/172.

[41] Buhârî,  yi36;  Müslim,   11/295;  Müsned-i  Ahmed, İV/120; V/273.

[42] Buhârî, V/148; Müslim, 1/89; Müsned-i Ahmed, V/150.

[43] Müslim, 11/2284; Tirmizî, IV/579; Müsned-i Ahmed, 434.

[44] Buhârî, XI/282; İbn Mâce, 11/1110; Müsned-i Ahmed, VÎ/255;

[45] Buhârî, IX/549; Tırmizî, ÎV/579; Müsned-i Ahmed VT/156.

[46] Buhârî, Xl/282; Müslim, İV/2282.

[47] Buharî, K/552, 563; Tirmizî, IV/95; İbn Mâce,lI/1101 Nesâî,II/201; Müsned-i Ahmed, Vl/136.

[48] Müsned-i Ahmed, M/139, 140.

[49] İbn Mâce, IU1387; Müsned-i Ahmed,ffl/117.

[50] Müsned-î Ahmed, 1/180.

[51] Buharı, XI/283; Müslim, 11/730; Tirmizî, IV/580; İbn Mâce, D/1101; Nesâî, 11/1387; Müsned-i AhmGd, 11/730.

[52] Buhârİ, XI/281; Tirmizî, İV/583.

[53] Buhârî,   K/575,  576;  Müslim,  III/1261;   Müsned-i Ahmed, 111/326.

[54] Buhârî, VII/395; Müsned-i Ahmed, m/301.

[55] Müslim,   i/152-153;   İbn   Mâce,   n/965".   Müsned-i Ahmed, V232.

[56] Tirmizt, IV/575; İbn Mâce, 13/1379; Hüsned-i Ahmcd, V/252.

[57] Tirmizî, IV/362.

[58] Buhârî,   XII!/   150;   Müsiim,   11/723;   Nesâî,   1/298; Müsned-i Ahmed, 1/17.

[59] Ebû Dâvûd, 11/295; Nesâî, 1/297; Müsned-t Ahmed, V/277.

[60] Buhârî, IV/304; Müslim, 11721; Ebû Dâvûd, 0/293; Tîimizî, IH/64; İbn Mâce, H/740-741; Müsned-i Ahmed, 1/16.

[61] Buhâiİ, XI/303; Müslim, 11/729; Ebû Dâvûd, 11/295; Tinnizî, 111/64; Müsned-i Ahmed, III/3,9,12,44,47.

[62] Müslim, İV/2285; &>Q DâvOd, IV/73; Tirmizt, IV/578; Müsned-i Ahmed, 0/296,343, 451, 512-513.

[63] Müsned-i Ahmed, V/157.

[64] Buhttt, XV322; Müslim, IV/2275; W İbn Mâce, 11/1385; Müsned-i Ahmed, V/159 

[65] BuhM. V1IS/662; Müslim, M2024; Tirrmzî, V/693; Sbn Mâce, û/1378; Müsnad-i Ahmed,

[66] İbn Mâcc, 1/456.                               

[67] Bkz.  Buhâd, fll/14; XI/303; Müslim, IV/2171-2172; Tımıizî, 11/268: Nesfit, V196: Müsned-i Ahmed, iV/255.

 

[68] Câsiye.2i.

[69] Mâide. US.

[70] Mü'minûn,

[71] Âl-i İmrân, 43.

[72] Timizi, İV/556; Müsned-i Ahmed, V/173.

[73] Buhaiî, VIII/483; Müsned-i Ahmed, K276,349.

[74] Buhârî, XV263-264; Müslim, W687; Tirmİzt, US/12-13; İbn Mâcs, 11/1384; Müsned-i Ahmed, V7157,158.

[75] Tirmizî, 111/13.

[76] Müsned-i Ahmed, IV/98.

[77] MüsÜm, IV/2055; Ebû Dâvûd, V/15.

[78] Bu sözün anlamı ve konu ile ilişkisi hakkında çok araş­tırma yapmamıza rağmen çözemedim. Dolayısıyla herhangi bir anlam vermeden öylece bırakmak zorun­da kaldım. Nitekim eserin tahkikli neşrini yapan zat ta bunu ifade etmektedir. Bkz. Abdurrahman Abdülcabbâr el-Ferîvâî, KitâbÜ'z-Zühd'e yaptığı tahkik çalışması. {Riyad 1994) ilgili hadise verdiği dipnot.

[79] Çocuklar ebeveynlerinin mal ve canlarından endişe ederek, cihada çıkmaktan aiıkoyarlar. Tasadduk ede­ceklerinde de, malın azalacağını telkin ederler. Bkz. Müsned-i İbn Ebî Şeybe ve üzerine yazılan talikler, DV52 hd. No: 502.

[80] Reyhan: Kokusu hoş ve güzel bir bitki.

[81] Buhârî, XI/271; Müslim, 11/726; Tirmizî, IV/586; îbn Mâce, 11/1386; Müsned-i Ahmed, 11/443.

[82] Buhârî, Xt'253; Müslim, 11/725; Tirmizî, IV/569; fen Mâce, ü/1415; Müsned-Î Ahmed, III/122, 168, 176, 192,198, 236,238,243,247,272,

[83] Buhârî, Xl/239; Müslim, IV725; Timıirf, !V,^70; îbn Mâce, Îyî414; Müsned-i Ahmed, 1Ü/1Î5.

[84] Buhârî, X!/239; Müslim, İl/724; TirmizL IV/570; İbn MSce, 11/1414; Müsned-i Ahmed, 11/443, 447.

[85] Tûl-i emel; İnsanın ileriye dönük olarak ulaşılmaz is­tekler beslemesi.

[86] Ebû Dâvûd, IV/333; Nesâî, 11/290; Müsned~i Ahmed, 111/473.

[87] Bu söz az sonra da geleceği üzere merfû' bir hadis ola­rak ta rivayet edsmişiir.

[88] Buhâri, XJ/303.

[89] Tirmizî, IV/601; İbn Mâce, 11/1338; Müsned-i Ahmed, 1/172,174,180,185.

[90] Buhârî,  HI/148;  Müslim,  11/637-638;  Ebû  DâvÛd, m/491-492; Tirmizî, HI/313-314; Nesâî, 1/215; İbn Mâce, 1/509; Müsncd-i Ahmed, III/130,143,217.

[91] Bir konuda kesin inanç sahibi olmak.

[92] Krş. Buhârî, III/14S; Müslim, 11/637-638; Ebû Dâvûd, UI/491-492; Tirmizî, HI/313-314;  Nesâî,  1/215;  İbn Mâce, 1/509; Müsned-i Ahmed, 111/130, 143, 217.

[93] İbn Mâce, 1/494.

[94] EbûDâvÛd,ffl/114.

[95] Büyüklenmekten kaçınmak, alçakgönüllü olmak.

[96] Müslim,  İV/2199;  Ebû Dâvûd, V/203;  İbn Mâce, Iİ/1399.

[97] Buhârî, VI/615; XIII/35; Müslim, M/1475.

[98] Hukuk   dışı   (ğayr-i   şer'f)   bir  nitelik   taşıyan   bir konuyu/olayı şeklen de olsa kanuna uydurmaya ça­lışmak ve bunun için çaba sarf ermek, (ç.)

[99] Vera: Ahlâkî bir kavram oİup, haramlardan kaçmmak-la birlikte, şüpheli şeylerden de uzaklaşmayı ifade e-den 'titiz bir dindarlığı' ifade etmektedir, (ç.)

[100] Önceki dönemlerdeki (sahâbe-tâbiîn) dindarlık, daha sonraki dönemlerdekilere daha üstün düzeyde idi. Sonraları bu durumda zaaf ortaya çıkmıştır, (ç.)

[101] Buhârî, 1/287; 11/477; I1J/7l;Müslîm, 1/525-526; Nesâî 1/194; İbn Mâce, 1/433; Müsned-i Ahmed, 1/242.

[102] ÂMİmrân,190,191.

[103] Fıkıh, mutlak olarak kullanılırsa, din ilimlerinin her­hangi bîr dalında derinleşmek, uzmanlaşmak anlamı­na gelir. Bu kavram daha sonraları, sadece İslam Hu­kuku ilmine ad olarak kullanılır olmuştur.

[104] Buhârî,   XI/306;   Müslim,   V4Î4-415;   Ebû   Dâvûd, B/173;   Tirmizî,   V/28;   İbn   Mâce,   1/80;   Müsned-i Ahmed, IV/92-93.

[105] Müsned-i Ahmed, IV/93.

[106] Buhârî, 1/93; Nesâî, Ü/268; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V/361.

[107] Buhârî, XII/280;Müslim, IV/1706; Ebü DâvÛd, V/156; Tirmizî; V/60; İbn Mâce, D/1216.

[108] Buhârî, 1/101; Müslim, i/540; Ne^âî. SI/268.

[109] Buhârî, XS/294; TirmiZî. V/Î42; İbn Mâce, U/1416; Müsned-i Ahreed, Vl/40, 82, 189, 233, 244, 267-268.

[110] Tirmizî, IV/562; İbn Mâce, 11/1413; Müsned, IV/230.

[111] Ebu   DavÛd,   V/208;   Tirmizî,   IV/664;   îbn   Mâce, ÎI/1408; Müsned, V/36.

[112] Müslim, ÎV/2035; îbn Mâce, 11/1412; Müsned, V/157.

[113] îbn Mâce, 11/412-413.

[114] Kehf.llO.

[115] Buhârî, 11/143, 111/293; Müslim, 11/715; Tirmizî, İV/598; Müsned, 11/439.

[116] Kehf, 110.

[117] Uzlet:. Kendini dinlemek ve murakabe elmek amacıyla halktan uzaklaşıp bir tenhada bulunmak, (ç.)

[118] İbn Mes'ûd IT aoiı l'un bu olayda vurgulamak istediği şey aslında bir hadis-i şerifte de belirtilen husustur. Bu hadiste Hz. Peygamber i îe«uT \t 'Yedi şey gelmeden önce hemen amele koyulmak gerektiğin? emreder. [Bkz. Tirmizl, IV/552 hd. no: 2306. Tirmizi, bu hadîsin 'hasesvgarîb' olduğunu belirtir.] Bu rivayetlerden de açıkça anlaşıldığına göre müslümana düşen görev; Deccalin çıkışını, mehdinin zuhurunu ve kıyametin kopuşunu beklemek değit, hemen amele koyulmak, sı­ra dışı büyük hadiselerle ilgili sahih ve meşhur gayb haberlerine inanmaktır.

[119] EbÛ Dâvûd, V/157.

[120] Müslim, IV/2267; İbn Mâce, 11/1348; Müsned, 11/337,407.

[121] Kıyâme, 5.

[122] Fâttr, 10.

[123] Tarih boyunca dindar insanlar, böyle olmayanbrca çoğu zaman kınanmış, kötü sıfatlarla nitelendirile gel­mişlerdir. İşte Hz. Ömer bu sözüyle, başkalarının o lumsuz değerlendirmelerine bakmadan dinin uygu­lanmaya devam edilmesini vurgulamak istemiştir.

[124] Bakara, 222.

[125] Krş. İbn Mâce, 11/1420.

[126] Bakara, 222.

[127] Buhârî, XI/308, X/445;  Müslim,  1/68. 69; Tirmizî, IV/659; İbn Mâce, H/1313.

[128] Ebû DâvÛd, IV/515; Müsned, İV/260; V/293. [Hadisin tefsiri hakkında bkz. Ebû Davud şerhi Avnü'l-ma'bûd, K/380]

[129] Buhârî, Xl/97- 98: Nesâİ, 11/317.

[130] Buhâtî, Vl/565; Müslim, IV/1818; EbÛ DâvÛd, İV/405; Tirmizî,  IV/219;  Nesât,  K/286;  İbn Mâce,  11/1190; Müsned, İV/290-300.

[131] Ebû Dâvûd, V/171; Tımıizî, V/600.

[132] Buhârî, XI!I/17Û.

[133] Buhârî, X/237;   Müslim, H/594; EbÛ Dâvûd, V/275; Tirmizî, IV/376; Müsned, 11/16.

[134] Buhârî, XIİİ/45; Müslim, N/2229; Tirmizî, İV/530: Müsned, 11/73.

[135] EbÛ Dâvûd, V/274; Tirmizî, V/Î41; Müsned, 11/165.

[136] Müsned, IV/403.

[137] Buhârî, XH/335-336; [Hadisin geniş bir yorumu için bkz. İbn Hacer, Fethu'l-BĞri, XW337] Ayrıca bkz.

Müslim, ÎV/2289; Müsned, IV/333. 

[138] Süm'a: Bir kimsenin, başkalarına duyurmak amacıyla iyi amellerde bulunması. Gösteriş yapmak yasaklandı­ğı gibi bu davranış ta yasaklanmıştır.

[139] Yüce Allah, 'İnsanlar duysun da benim iyi bir kimse olduğumu anlasınlar' diye amel eden kimsenin bu gizli niyetini açığa çıkarıp, onun bu yöndeki kötü amacın! deşifre ederek onun çirkin yüzünü halka ilan eder. [ ç.]

[140] Daha geniş değerlendirmeler için bkz.  İbn Hacer, Feth, XV/163.

[141] İnsan, diğer bazı İnsanların zahiri hallerine aİdanıp, hemen yorum yapmamalı, küçümseyip aşağıladığı ni­ce kimselerin hakikatte seçkin ve muttaki olabilecekle­rini hatırdan çıkarmamalıdır. [Konu hakkında daha fada bilgi için bkz. Münâvî, Feyzii'l-Kadîr, IV/21.]

[142] Bid'at: Dinden olmayan bir şeyi dindenmiş gibi göste­rerek dine eklemektir kî, böyle yapmak bir çok sahih ve meşhur hadiste açıkça yasaklanmıştır.

[143] Bu sözün bir benzeri 80. sözde İfade edilmişti.

[144] Müsned, 111/453. [Hadisin anlamı için bkz. Münavî Feyzü'l-kadîr, 11/141.]

[145] Ebû  DâvÛd,  V/136-137; Tirmizî,  IV/366;  Müsned, 1/296.

[146] Buhârt,   1/82;   Müslim,  i/74;  Ebû  Dâvûd,  V/378; Tirmizî, V/52; İbn Mâce, J/26; Müsned, n/391

[147] Müslim,   İV/1968;   Tirmfeî,   IV/597-598;   Müsned,

[148] Müslim, IV71988, 1989; Müsned, 11/482. Hadisin güzel bir yorumu İçin bkz. Nevevı, el-Minhâc (Şerbu Sahîhi Müslim), V11I/366.

[149] EbÛ DâvÛd, V/343; Tirtîiizî, 111/284; Müsned, V/145

[150] Ayrıca bkz. İmam Ahmed, Kitâbü'z-Zühd, hd.no: 312; Süyûtî, ed-Dürrül-mensûr, 0/331.

[151] Bunu dini tebliğ ederken yaparlardı. Duruma göre tebliğ görevini yerine getirirlerdi.

 

[152] Müslim, 174;  EbÛ DâvÛd, V/233; Tirmizî, IV/324; Nesâî, 11/178; Müsned, İV/102-103.

[153] Bkz. Buhârî, 11/35.

[154] Bkz. İbn Hacer, Feth, 1/89.

[155] Buhârî,   yi39;Müslim,   1/75;   Ebû   DâvÛd,   V/234; Tirmizî, IV/324; Nesâî, H/175-177; Müsned, IV/461.

[156] îsrâ,84.

[157] Buhârî,   1/9;  Müslim,  111/1516;  Ebû  Dâvûd,  11/651; Tirmizî, 1V/179-180; İbn Mâce, 11/1413; Nesâî, 1/12-13; Müsned, 1/25.

[158] Müsned. V/363.

[159] Krş. Tirmizî, İV/642; İbn Mâce, 11/1375; Müsned, V/183.

[160] İbn Mâce, 1/95.

[161] Tirmizî,  IV/558; İbn Mâce, 11/1315-1316; Müsned, 1/201.

[162] îbn Mâce, 11/1430; Müsned, IV/414.

[163] Müslim, VI77; Tirmizî, IV/713; Müsned, V/157.

[164] İsrâ, 13

[165] İnşirah, 7.

[166] BuhArt, VT/237-238; Müsned, IIÎ/308.

[167] Bkz. İbn Hacer, Fethu'l- Bârî, VW19.

[168] Ahmedb.Hanbel, Müsned, İV/158.

[169] Buhârî, X/521; Müslim, 1/64; Ebû Dâvûd, V/147.

[170] İbn Mâce, 11/1399.

[171] Buhârî, 1/51; Müslim, 1/63; Tirmizî, V/10; İbn Mâce, 22; Nesâî, 11/265; Müsned, 11/442.

[172] Bu hadis daha önce de geçmişti. No:135.

[173] Ebû DâvûdT IV/302; Nesâî, t'45-46; Müsned, IV/224.

[174] Buhârî,X/521; Müslim, 1/64; Ebû Dâvûd,V/147.

[175] Buhârî, ÜV69, 303-304; Müslim, IV10I6; Nesâî, 1/80; Müsned, U/58.

[176] Tirmiz^ H/î 46; Nesâî, V80-81; îbn M&ce. 1/452;

[177] Bakara, 119.

[178] İbn Mâce, 1/18; Müsned, i/410.

[179] Buhârî, Edeb 69; Müslim, Birr 29.

[180] Müsned, 1/5.

[181] Buhârî, İmân 24; Müslim, îmân 25.

[182] Bakara, 119.

[183] Buhârî, X/417; EbÛ Dâvûd, V/231; Tirmizî, 1V/323-324; Müsned, 11/209.

[184] Buhârî, X/417; Müsiim, îV/1981; Müsned, 11/209.

[185] Buhârî, X/423; EbÛ Dâvûd, 11/323; Tirmizî, IV/316; Müsned, W62.

[186] Buhârî, X/417; Müslim, İV/1981; Müsned, 11/209.

[187] Ecel, ilâhî bilgi ve ezelî yazgıda ne zaman olacağı belli olup, hiçbir değişiklik olmadan tam zamanında ger­çekleşir. Buradaki ifade, mutlu olarak hayat süren bi­rinin eceli gecikmiş gibi algılaması mümkündür. İşte bu söyleyiş, bu hissi ve algılayışı anlatan bir ifadedir.]

[188] Buhârî, IV/301; Müslim, İV/1982; EbÛ Dâvûd, 11/321; Müsned, III/156, 247, 266.

[189] Tirmizî, IV/448; İbn Mâce, 1/35; Müsned, V/277-282

[190] Tirmizî, IV/351; Müsned, 11/374.

[191] Müslim, IV/1982; Müsned, 11/300,412,484.

[192] Muhammed suresi 22. âyet,

[193] Buhâri, VII1/579-580; Müslim, ÎV/1980-1981; Müsned, 11/330.

[194] Bu ifade, bir Arap deyimi olup, 'Ey Sivrisinek gözü {kadar küçük)" manasında, bir şeyin çok küçük bu­nunla birlikte çok sevimli/sevecen oiması demektir. Biz de bu sözün Türkçedekİ yakın ifadesini belirttik.

[195] Hayatın küçük meşgaleleri bile sizin İçin sıla-ı rahim­den daha çok önem arz edecek.

[196] Âl-İ imrân, 39.

[197] Furkan,63.

[198] Tirmizî, III/466; İbn Mâce, 11/1423; Müsned, 11/250; 472; 527.

[199] İbn Mâce, 11/1137; Müsned, IV/278.

[200] Buhân, VI/566;  Müslim, IV/181P; Tirmizî,  IV/349; Müsned, IV/278

[201] Tirmizî, IV/370; Müsned, IV/193.

[202] Ebû Dâvüd, 11/175; Tirmizî, V/554; Müsned, V927.

[203] Müsned,V/36.

[204] Gıybet etmek suretiyle başkalarım çekiştirmek, ölü i-ken bir müslümanın etinden yemek anlamına gelir ki, bu davranış Kur!ân-ı Kerîm tarafından kesin bir biçim­de yasaklanmıştır. Mes. bkz. Hucurât 12. âyet]

[205] Müslim, M2001; Ebü Dâvûd, V/191-192; Tirmizî, İV/329; Müsned, E/230,384,386,458.

[206] Hümeze, 1,2.

[207] Buhâri, 1/165;   Müslim, i/558; Tirmizı, III/221: tbn Mâce, U/1407; Müsned, 1/432.

[208] Buhârî, X/472; Müslim, VI01; EbÛ Dâvûd, V/190, Müsned, V7402.

[209] Buhârî, X/469; Müslim, 1/240; Ebû Dâvûd, 1/25; Tirmizî, i/102; Nesâî, 1/236; İbn Mâce, 1/125; Müsned, 1/225.

[210] Hümeze, 1,2.

[211] Buhârî, XII/427; Ebû Dâvûd, V/286; Tirmizî, IV/231.

[212] Ebû Dâvûd, V/189; Tirmizî, IV/341-342; Müsned, Hl/324,379,380.

[213] Müslim, İV/2004.

[214] Müslim,  IV/2003;  Ebû DâvÛd, V/157; 11/1216; Müsned, IV/362.

[215] MüsSm, 0/1458-1459; Müsned, W62.

[216] Müsned, V/194.

[217] Tevbe,75.

[218] Buhârî,  V/107; Müslim.  1/78;  Ebû  Dâvûd,  V/64; Ttrmizî, V/19-20; Nesâî, Iî/267.

[219] Başka rivayetlerde fâdr (çok günah işleyen) sözcüğü yerine, "münafıkhğı İyice belirginleşen/katlaşan kim­se..." ifadesi yer alır. (Mes. Bkz. Sehâvî, et-Makâsıdü't-Hasene, 1/206; Aclûnî, Keğü'l-Hafâ* 11/217) Bu sözün isrâilîyyâttan olduğunda şüphe yoktur. Rivayetlerde anlatılmak istenen, bir aşın günahkâr ya da münafık, içlerinden ağlama isteği gelse bile bunu zorla tutarak engeller. Ancak ağlamak istediklerinde de  hemen ağlarlar. Yani ağlayıp ağlamamak onlann elindedir. Müminler ise, her zaman günah ve kusurlarından do­layı kolayca ağlayıp gözyaşı dökerler. Allah'a tövbele­rini böylece ortaya koyarlar.

[220] Buhârî, XlIÎ/69.

[221] Müsned, V/386.

[222] Günahkar Müslüman. Daha fazla açıklama için bkz. İbn Hacer, Fetbu'1-Bârî, XIH/91.

[223] Bkz. Buhârî, VIII/322.

[224] Müslim, m/1699; Ebû Dâvûd, 11/609; Tırmizî, V/101.

[225] Ebû DavÛd, 11/610; Tirmizî, V/101; Müsned, V/351.

[226] Müsned, IIİ/469.

[227] Buhârî,  «1/378;   Müslim,  il/973-974;   Ebû  DâvÛd, 11/400-401.

[228] Müsned, VI/372.

[229] Rasûiullah bunu, sütün kendilerince sağılmasını, baş­kalarına yük olunmamasını belirtmek için söylemiş olmalıdır.

[230] Müsned, IV/322, 339.

[231] Buhârî, 11/126; Ttrmizî, İV/654; Müsned, W206.

[232] Bta. Buhârî, X/426; Müslim, rV/2109.

[233] Buhârî, X/426; Müslim, IV/1808; EbÛ DâvÛd, V/391-392;Tirmizî,IV7318.

[234] Buhârî, X/431; Müslim, IV721Û8; Tirmizı, V/549; İbn Mâce, 11/1435.

[235] EbÛ DâvÛd, 165; Tirmizî, V/556; İbn Mâce, 11/1271; Müsned, IV/438.

[236] Müsned, ÎV/172-173.

[237] Konuşmak yerine dinlemek daha iyidir.

[238] Müslim,  N/2074; Ebû Dâvûd,  IV/59; Tiımiâ,  V/195; Müsned, ü/407.

[239] Ebû Dâvûd, ÎV/57-58; Tirmizî, V/48-49. İbn Mâce, 1/81.

[240] Tirmizî, IV/561; İbn Mâce, 11/1377.

[241] Buhârî, K/74; Tirmizî, V/174; İbn Mâce, 1/76-77.

[242] Müsncd-İ Ahmed, V/153,162.

[243] Tirmizî, IV7610.

[244] Müslim, 11/283-284; Tirmizî, III/292.

[245] Krş. Buhârf, X!/362; Müslim, İV/2273; Nesâî, 1/222; Timıizî, IV/589-590.

[246] Buhân, IX/536; Müslim, IH/1631; Tirmtzî, IV/266; İb: Mâce, 11/1085.

[247] Tinni2î, IV/267: Müsned-Ahmcd, VT/335.

[248] İbn Mâce, 1/555.