Giriş

Âlemleri yoktan yaratan ve hepsinin Rabbi olan Allah'a öv­güler. Son Peygamber seçilmiş Habibî Hz. Muhammed Musta­fa'ya, O'nun aile ve ashabına gönülden selam ve sevgiler..

Bu kitabın öncelikli gayesi; inançlı bir hanımefendinin di­niyle mutlu, Allah'ın sayısız lütfüyle neşeli ve sahip olduğu nimetlerle sevinçli olmasını sağlayabilmektir. Bu haliyle o; bir ümit busesi, bir umut meltemi ve bir müjde panltısıdır.

Yüreği daralmış, kaygı ve stresi had safhaya çıkmış ve ke­dere boğulmuşlara gelince, onlara da huzurlu günlerin yakın olduğunu, her zorluğu bir kolaylığın izlediğini hatırlatan bir müjdecidir. Kitap, bu durumdaki hanım kardeşlerimizin duru akıllarına, temiz kalplerine ve pak ruhlarına yönelen samimi bir hitap olarak şöyle seslenmektedir:

Sabredin, ümitsizliğe kapılmayın, Allah sizinledir, Allah si­zin de sıkıntınızı giderecektir. O, bütün kullarını olduğu gibi sizi de koruyacak ve sahipsiz bırakmayacaktır.

Kız kardeşim! Bu kitabı oku. Onun sayfalarında dolaşırken Rabbinİn ayetleri, sevgili Peygamberinin birbirinden güzel ha­disleri, anlamlı deyişler, ibret dolu Öyküler, ders alınması ge­reken tecrübeler ve hayatına yön verecek fikirler bulacaksın.

Emin ol ki bunlar seni saran hüzün bulutlarını dağıtacak, kaygı ve tasaların karanlık hayaletlerini kovacak, korku ve stresin sebep olduğu kabuslarına son verecektir. Bu kitabı iç­ten bir şekilde okuduğunda hafızanın yılların acı tortusundan temizlendiğini, vesvese ve kuruntuların çöplerinden arındığını sen de göreceksin.

Bu kitap seni, sıcak bir bahçeye, bir mutluluk bağına, hu­zur iklimine, düğün salonlarının sevinçlerine ve saadet cen­netlerine taşıyacaktır. Yüce Allah, lütuf ve keremiyle sizi iki cihanda da mesut edecektir. Çünkü O, çok cömert ve hesapsız verendir.

Bu eseri tam anlamıyla bir hazine sandığı yapmaya çalış­tım. İçinde bulunan birbirinden güzel mücevher ve takılarla daha da güzelleşebilir, göz kamaştırıcı ve alımlı bir kişilik ola­bilirsiniz. Bu takılar, altının parıltısından ve gümüşün buğulu zarafetinden çok daha üstün sıfatlara sahiptir. Zaten kitabın bölümlerine de takılardan aldığım isimler verdim: Kolyeler, Gerdanlıklar, Kemerler, İnciler, Yakutlar, Zümrütler, Bilezikler, Elmaslar, Yüzükler, Küpeler, Zincirler, Broşlar ve Pırlantalar.

Böylesi güzel mücevher ve takıların bulunduğu bir sandığın oldukça dünyanın sahte süslerine, değersiz imitasyonlarına, gelip geçici moda ve eğilimlerine ne ihtiyacın olabilir ki? Sen, bu değerli mücevherlerle süslen, hayat panayırında, sevinçli bayram merasimleri ve düğünlerde onları takın. Mutlu gecele­rine onlarla renk kat ki Dünyanın En Mutlu Kadım olabil...

Mutluluğa giden yol, bilginin arıtılmasından ve kültürün ayıklanmasından geçer. Bu ise, okuru hayatın gerçeklerinden alıp tamamen hayali, romantik ortamlara taşıyan öykü ve ro­manlarla olmaz. Bunlarda pembe düşler, insanı sarhoş eden kurgular görebilirsiniz. Fakat bu okumalar, genellikle kişilikte bölünme ve başarısızlıktan başka bir şey üretmez. Hatta yıkıcı depresyona yahut daha tehlikeli durumlara neden olabilirler. Bunlar arasında belki en yıkıcı olanlarıysa Agahta Christie ve benzer tarzda yazanların roman ve Öyküleridir. Bunlar okurla­ra ihanet, tuzak, çalıp çırpma,, kandırma gibi birçok suçu do­laylı yolla öğreten edebiyat örnekleridir.

Bir defasında "Dünya Romanları" diye bir seriyi incelemiş­tim. Dünya çapında en çok satan romanlardan, hatta bir bö­lümü Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış eserlerden oluşan bu

seride öyle büyük hata ve basitliklerle karşılaştım ki anlata­mam.

Hiç kuşkusuz dünya edebiyatında çok değerli roman ve öyküler de vardır. Çok ileri roman tekniklerine, anlatım güzel­liklerine sahip yapıtları elbette bunlarla bir tutmuyorum. Ernest Hemingvvay'in Yaşlı Adam ve Deniz romanı ve onun gibi ero­tizmden uzak, ucuz ve bayağı bir dil kullanılmayan değerli ça­lışmalar her zaman tavsiye edebileceğimiz yapıtlar arasında yer alacaktır.

Seçim yapabilecek bilgi ve kültür birikimine sahip bütün hanımlar, Keylani, Rafii, -bizde Peyami Safa, Kemal Tahir, Afet İlgaz..- gibi yazarların öykü ve romanlarını okuyabilirler. Bu yazarların ortak yönleri; temiz bir dile, aydınlık ve diri bir vic­dana, şuurlu bir gayeye sahip olmalarıdır. Bunları hatırlatma ihtiyacı duydum. Çünkü elinizdeki bu kitabı, yabancı tesirler­den, zehirli çarpık fikirlerden ve eser yazmayı sırt edebiyat olarak görenlerin kaygılarından olabildiğince uzak tutmaya çalıştım. Çevrenize dikkatle bakarsanız, bir Öykü, ya da bir romanın etkisinde kalarak yoldan çıkan kimseleri görebilirsi­niz. Allah hepinizi böyle bir durumdan korusun.

Sözün kısası; öykülerin en güzelleri hiç kuşkusuz Yüce Ki­tabımızda vahyedilenler, Efendimizin hayatından ve İslam Ta-rihi'nin aydınlık sayfalarından seçilen sahnelerdir.

Değerli kız kardeşim, hak bildiğin yolda yürümeye devam et. Sahip olduğun din, İnanç ve zengin kültür mirası sayesinde er geç sen de Dünyanın En Mutlu Kadını olacaksın.[1]

 

YÜZÜK TAŞLARI

 

Merhaba Sana!

 

Merhaba!   Namazlı,  oruçlu,  kalbi Allah  korkusuyla  dolu kardeşim!

Merhaba! Hicap, sadelik, agırbaşhhk ve vakardan ayrılma­yan kardeşim!

Merhaba!  Bilgili, görgülü ve her zaman öğrenmeye açık yaşayan kardeşim!

Merhaba! Vefakâr, güvenilir, özü sözü doğru ve yardımse­ver kardeşim!

Merhaba!  Sabreden,  yılmayan,  direncini  asla  yitirmeyen kardeşim!

Merhaba! Zikreden, şükreden, dilinden dua düşmeyen şu­urlu kardeşim!

Merhaba! Hz. Âsiye'yi, Hz. Meryem'i, Hz. Hatice'yi örnek alan kardeşim!

Merhaba!  Kahramanlar yetiştiren, yiğitler büyüten  karde­şim!

Merhaba! Değerlere arka çıkan, yaşamıyla örnek olan kar­deşim!

Merhaba! İffetine düşkün ve haramlardan uzak duran kar­deşim! [2]

 

Evet

 

Evet! İnsanların yüreğine sevgi ve neşe saçan o güzel tebes­sümüne!

Evet! Kin ve nefret buzlarını eriterek sağlam dostluklar ku­ran hoş sözlerine!

Evet! Yoksulu sevindiren, fakirin gönlünü alan, açı doyuran hsanına!

Evet! Kıır'an okumaya, düşünmeye, onunla yaşayıp tevbe edişine!

Evet! Sürekli zikir ve istiğfarına, dilinden duayı eksik etme­yişine!

Evet! Çocuklarını dini duygularla besleyip doğruluk üzere büyütmene!

Evet! Allah'ın emrettiği şekilde edep ve haya dolu vakur tavrına!

Evet! Allah korkusuna sahip, inançlı ve ahlaklı hanımlarla arkadaşlığına!

Evet! Anne babayı sevip saymana, yakınları ve komşularını gözetmene!

Evet! Yararlı okumalara, okuduklarını özümseyip çevreni aydınlatmana! [3]

 

Hayır!

 

Hayır! Ömrünü boş yere tüketeceğin çekemezlik ve didiş­melere!

Hayır! Parayı sağlık, mutluluk, rahat ve huzura yeğlemeye!

Hayır! Kendini unutup başkalarının hatalarını araştırmaya ve gıybete!

Hayır! Nefsin arzularına boğulup her istediğini ona verme­ye!

Hayır! Beden ve çevre temizliğini, güzel kokulan ve titizliği hmale!

Hayır! Haram içeceklere, sigara, nargile ve benzeri çirkin alışkanlıklara!

Hayır! Yaşanmış felaketleri, hata ve kayıpları sürekli hatır­lamaya!

Hayır! Ahreti unutup onun için hazırlık yapmayı terke!

Hayır! Parayı haramlarda çarçur etmeye, israfa ve ibadetle­ri ihmale! [4]

 

Güller

 

  1. Gül: Unutmayın! Rabbiniz bağış dileyeni affeder, tövbe­karı bağışlar ve doğru yola döneni her zaman kabul eder.
  2. Gül: Zayıf ve güçsüzlere merhametli davrandığınızda mesut olur, ihtiyaç sahiplerine verdiğinizde derman bulur, kin ve nefret taşımadığınızda huzurlu olursunuz.
  3. Gül: İyimser olun, Allah sizinledir. Melekler sürekli sizin için bağışlanma dilerler. Cennet sabırsızlıkla sizi beklemekte­dir.
  4. Gül: Rabbinize hüsnü zan besleyerek gözyaşlarınızı si­lin. O'nun üstünüzdeki nimetlerini düşünerek kaygı ve tasala­ra son verin.
  5. Gül: Unutmayın ki dünya hiç kimse için mükemmel de­ğildir. Yeryüzünde her istediğine sahip, tamamen kedersiz in­san yoktur.
  6. Gül: Hurma gibi yüksek, kimseye eziyet etmeyen ve taş­landığında meyve veren biri olun.
  7. Gül: Üzüntünün kaybedileni geri getirdiğini, tasa ve en­dişelerin hataları düzelttiğini hiç duydunuz mu? Öyleyse bü­tün bu üzüntü, tasa ve endişe niye?
  8. Gül: Felaket ve musibet beklentisine girme. Allah'ın iz­niyle daima huzur, mutluluk ve iyilik bekle.
  9. Gül: Yüreğinde kin ve nefrete yer verine. Kötülük eden­leri bile geniş yüreklilikle affet.
  10. Gül: Abdest, gusül, güzel koku, ağız temizliği ve dü­zenlilik sıkıntı ve kederlerle mücadelede en etkili araçlardır.[5]

 

Karanfiller

 

  1. Karanfil: Arı gibi ol, taze açmış çiçekler ve taze yaprak­lar arasında dolaş.
  2. Karanfil: Diğer insanların kusurlarını araştırmaya ve bun­ları sayıp dökmeye zamanın olmadığını bil.
  3. Karanfil: Allah'ı yanınızda  hissedebildiğinizde kimden korkarsınız? O'nu karşınıza aldığınızda kimden ricacı olabilir­siniz?
  4. Karanfil: Bugün için hazırlık yapıp çalışmadığınızda ya­rın da sizin olmayacaktır.
  5. Karanfil: Haset ateşi, bedeni yiyip tüketir. Aşırı kıskançlık ateşi de öldürücüdür.
  6. Karanfil: Kavga ve heva ortamlarını sessizce terk et.
  7. Karanfil: Ahlakınla bahçenin en güzel çiçeği ol.
  8. Karanfil: Bol iyilik yap, böylece en mutlu insan olabilir­sin.
  9. Karanfil:   Halkı   Hâlık'a   (Yaratan'a),   hasetçiyi   ölüme, düşmanı unutulmaya bırak.[6]

 

Kolyeler

 

Her şey Allah 'tandır.

Birinci Kolye: Zorbalığa Meydan Okuyan Bir Hanım

Kur'an ayetlerine ve Sevgili Peygamberimizin hadislerine baktığınızda Yüce Allah'ın saliha bir hanımı övdüğünü görür­sünüz. Rabbimiz o inançlı hanımı överek şöyle buyurmuştur:

"Allah inananlara Firavun'un eşini de örnek gösterdi. Hanij o, şöyle yakarmıştı: 'Rabbim! Bana cennette bir ev yap, beni} Firavun'dan ve onun (kirli) işinden kurtar. Beni zulmeden top-î luluktan da kurtar." [Tahrîm, 11]                                                 

İsminin Hz. Asiye olduğunu bildiğimiz bu büyük hanıme-İ fendiyi bir düşünün. Yüce Allah onu, bütün inanan erkek ve: kadınlara canlı bir örnek olarak sunmuştur. O doğru yolu' bulmak ve Allah'ın emrettiği biçimde yaşamak isteyenlerini bayraktarı olmuştur. Ne kadar akıllı bir hanımefendidir o, veî ne kadar olgun. Rabbine komşu olmayı her şeye tercih etmiş, Firavun denen büyük zalimin sarayında izzet ve konfor içinde) yaşamayı reddetmiştir.                                                                 

Hz. Asiye, Rabbine komşu olabileceği cennet bahçelerinde bir ev isterken, o doğruluk makamında, herkesten ve her şey-1 den güçlü bir Rabbin huzurunda oturmak istemiştir. Gerçekten} büyük bir hanımefendidir. Sahip olduğu doğruluk ve inancın) gücüyle zorba kocasının yüzüne gerçeği haykırmış, bu yüzden işkenceye uğramıştır. Yapılan ağır İşkencelerin sonunda da âlemlerin Rabbine komşu olmuştur. Fakat Rabbinin lütfü bıı-j nunla sınırlı kalmayarak kıyamete dek bütün inançlı erkek vej kadınlara örnek gösterilmiştir.                                                      

Yüce Allah bu büyük insanı Kur'an'da ismini belirterek! övmüş, inanç ve cesaretini takdir etmişken hak yoldan sapan zorba kocasını kınamıştır.

 Fırtınanın ortasında bile iyimserliği yitirmeyin!

Her zorlukla beraber bir kolaylık bulunur.

İkinci Kolye: Öyle zenginsiniz ki

Sevgili kardeşim, her zorluğun bir kolaylığa gebe oldu­ğunu hiç unutmayın. Dökülen göz yaşlarının ardından bir tebessüm, gecenin ardından aydınlık bir sabah gelecek, kaygı ve lasa bulutlan dağılıp gidecektir. Sıkıntılar gecesi elbette mutlu bir şafakla parçalanacak, güçlükler elbet ge­çecektir. Allah'ın izniyle hepsinin bir sonu olacaktır.

Size çok büyük sevaplar verildiğini bilin. Dini duygulara sahip sağlam karakterli ve yüksek ahlak sahibi çocuklar ye­tiştiren bir anne olabilirsiniz. Evlatlarınızı böyle yetiştirdiği­nizde, onların sabah akşam size dua edeceklerini unutma­yın. Şefkat ve merhamet dolu bir anne olmanız da sizin için büyük bir nimettir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Etenelimizi de sizin gibi bir hanımefendinin doğurduğu unutmayın.

Bayan arkadaşlarınızı hikmetli ve güzel söz ve öğütlerle Allah yoluna çağırabilir, aralarında ahlak zafiyeti olanları geliştirebilirsiniz. Bir hanım, yaşantı ve bilgisiyle onlarca program, vaaz ve dersin yapamadığı etkide bulunabilir. Di­nin duyguların, örtünmenin, ahlak ve yardımlaşmanın zayıf okluğu bir semte yerleşen saliha bir hanımefendinin sadece yaşantısı bile dilden dile dolaşan bir vaaza dönüşür ve kısa zamanda o semtin hanımları için güzel bir örnek haline ge­lir. sen Yarın çiçekler açacak, hüzünler dağılıp acılar dinecektir.

Allah her zorluğun ardından bir kolaylık yaratır.

Üçüncü Kolye: Ümitsizliğe düşmeyecek kadar zengin­siniz

Allah yolunda uğradığınız her sıkıntı ve keder, hata ve gü­nahlarınıza kefaret olacaktır. Efendimizin şu müjdesini daima aklınızda tutun : "Kadın, Rabbine itaat ettiği, beş vakit namazı kıldığı ve namusunu koruduğu takdirde cennete girer."

Başınıza gelen zorluk ve sıkıntılar O'nun lütuf ve insanıyla kolaya erip hafifleyecektir. Hadis-i şerifte anılan hususları göt zettiğiniz takdirde Rabbinizi çok merhametli bulursunuz. Ö sizi dünyada da ahirette de mesut edecektir. Dininizin emir ve yasaklarına bağlı kalın, Allah'ın Kitabına ve Efendimizin sünL netine uyun. Müslüman olduğunuzu ve bunun çok büyük bir şeref olduğunu her zaman hatırlayın. Başka dinlerin hâkim ol­duğu ülkelerde doğan, Hıristiyan, Yahudi, Budist veya dinsiz hanımların durumunda olmadığınız için şükredin.

Allah sizi Müslüman olarak seçmiş ve Hz. Muhammed'in takipçilerinden kılmıştır. Siz, Hz. Hatice'yi, Hz. Aişe'yi, Hz. Fatıma'yı örnek alan hanımlarsınız. Ne mutlu size ki beş vakit namaz kılıyor, Ramazan ayında oruç tutuyor, imkânınız oldu­ğunda hacca gidiyor, bedeninizi Allah'ın emrettiği biçimde ör­tüyorsunuz. Allah'ı Rab, İslam'ı din ve Hz. Muhammed'i pey­gamber olarak seçtiğiniz için ne mutlu size!

 Altınınız dininiz, takılarınız ahlakınız ve serve­tiniz edebinizdir.

 Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.

Dördüncü Kolye: İnanan bir hanım, inanmayan bir ha­nımla bir olmaz

Tek bir hakikati görmek dahi mutlu olmanız için yeterlidir. Bu gerçek, İslam ülkelerindeki kadınlarla başka ülkelerdeki kadınların konumlarındaki farklılıktır. İslam ülkelerinde kadın, inançlı, oruç tutan, namaz kılan, namusunu koruyan, örtünen, eşini dinleyen, Rabbinden korkan, komşularına iyilik eden ve çocuklarına şefkatle yaklaşan bir varlıktır. Ne mutlu kazandığı büyük sevaba, huzur ve mutluluğa.

Hâlbuki diğer birçok ülkede kadın, soyunup dokünen, tica­rete sermaye olan, bir anlamda pazarlanan bir metadır. Kendi­sine değer verilmeyen ucuz bir ma! gibidir. Kadının ne dinine, ne namusuna, ne de şerefine saygt gösterilir.

Bu ikisi arasında bir karşılaştırma yaptığınızda ne kadar şanslı ve mutlu olduğunuzu, değer ve saygınlık bakımından ne kadar üstte olduğunuzu görebilirsiniz.

"Gevşemeyin, üzülmeyin. İnanıyorsanız siz üstün gelecek­siniz." [Muhammed, 35]

Herkes bir hayat sürüyor; köşkteki de kulübe­deki de.. Önemli olan kimin 'mutlu1 olduğu..

Allah.. Benim Rabbiın, O mı hiçbir ^'arlığı or­tak koşmam.

Beşinci Kolye: Tembellik, başarısızlığın arkadaşıdır

Sevgili kardeşim, sana çalışmayı tavsiye ederim. Asla üşen­geçlik ve tembelliğe teslim olma. Boş zamanın olmasın. Boş kaldığın zaman hemen kalk ev işiyle uğraş, kitap oku, namaz kıl, el İşi yap, Kur'an oku, faydalı bir sohbet dinle, ya da kom­şu hanımları davet et, onlarla faydalı konularda sohbet et. Böyle yaptığında yüreğin daralmaz ve mutlu olursun. Boşluğa ve tembelliğe teslim olma. Aksi halde kafan bin bir kuruntuyla dolar, yüreğin daralır ve zihnin bulanır. Bütün bunların İlacı meşgul olmaktır.

Görünümüne özen göster. Zarif ol, evinde güzel koku sü­rün. Yaşadığını mekânı düzenli ve tertipli tut. Eşine, çocukla­rına, kardeşlerine, komşularına ve diğer insanlara güzel ahlak ile yaklaş. İçten bir tebessüm yüzünden eksik olmasın. Bunlar seni ferahlatacaktır.

Günahlardan uzak dur. Günah, insanda keder ve üzüntü doğurur. Özellikle kadınlarda sık görülen günahlara yaklaşma. Süslenip modaya uyma, açılıp saçılma, dedikodu, küfür, gıy­bet, erkeğin hakkını inkâr ve nankörlük gibi günahlardan sakı­nın. Rabbimizin merhametine nail olan hanımlar dışında bir­çok kız kardeşimiz bu günahlara bulaşmaktadırlar. Allah'ın gazabından çekinin ve O'ndan gerektiği gibi korkun. Bu, mut­luluk ve vicdani huzurun en kısa yoludur.

Kaygılar ardı ardına geldiği, tasa ve endişeler yoğunlaştığı zaman yürekten bir (La ilahe illallah* deyin.

Güzel bir sabır, mutluluk ve başarının anahta­rıdır                 

Altıncı Kolye: Sahip olduklarınız sayesinde milyonlarca kadının üstünde olduğunuzu bilin

Üstünde yaşadığınız şu dünyayı bir düşünün. Milyonlarca in­sanın beyaz çarşaflı yataklarda belki yıllardır yattıkları hastane odalarını bir düşünün. Bir zamanlar işledikleri bir suçtan dolayı demir parmaklıkların ardına atılan insanları bir düşünün. Hayatla­rının ne kadar kederli ve yaşama arzularının ne kadar azalmış ol­duğunu hayal edin. Ruhsal hastalıklar sebebiyle etrafı telle çevrili akıl hastanelerine girmek zorunda kalmış ve toplumda 'deli' damgası yemiş insanları bir düşünün. Derme çatma barakalarda, karın suyun altında yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan milyonlarca yoksul bulunduğunu iyi bilirsiniz. Tek bir kazada bü­tün sevdiklerini yitiriveren yüreği yanık kadınları bir hayal edin. Ya da kulağı sağır veya gözü görmez olmuş bir hanımı, el veya ayaklarını kaybetmiş bir genç kızı, yahut kansere yakalanmış bîr kadını düşünün.

Sonra kendinize bakın; çoklarına göre sıhhat ve afiyet, huzur ve güvende olduğunuzu görün. Bu nimetler için Rabbinize hamd edin. Zamanınızı O'nun rızasına aykırı işlerde harcamayın. De­ğerli saatlerinizi boş, büyük bölümü hayali olaylar işleyen tele­vizyon dizilerinin karşısında heba etmeyin. Unutmayın ki bu tür dizi ve programlar yüreğinize sıkıntı vermekten başka bire yara­mayacak, işlerinizi aksatmanıza yol açacaktır. Bunların yerine ya­rarlı sohbet, belgesel, tıbbi programları tercih edin. En azından İs­lam'ı ve Müslümanları ilgilendiren haberleri seyrederek din kar­deşlerinizi tanımaya, acı ve sevinçlerini paylaşmaya çalışın.

Televizyon ve radyo kanallarını dolduran seviyesiz ve bayağı programlardan, dini duyguları rencide eden, vakar ve haya ile bağdaşmayan çirkin propagandadan sakının.

Zalimleri, Allah'tan başka hâkimin bulunma­yacağı büyük mahkemeye havale edin.

Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz »o Kara gün kararıp kalmaz

Yedinci Kolye: Cennetteki köşkünüzü burada inşa edin

Şöyle bir bakın, şu sona eren yüzyılda kaç nesil geçmiş? Acaba onlar servetlerini, köşklerini, mevki ve makamlarını yanlarında mı götürmüşler? Altın ve elmaslanyla mı gitmişler? Ahiret yolculuğuna son model otomobilleri, uçaklarıyla mı çıkmışlar? Elbette hayır...

Bilakis elbiseleri tamamen çıkarılmış ve kefen bezlerine sa­rılarak toprağa verilmişlerdir. Sonra da sorgu başlamıştır: Rab-bin kim? Peygamberin kim? Dinin ne?

Siz siz olun işte o ana hazırlanın. Yitip giden dünya mallan ve fırsatları için zerre kadar üzülüp kederlenmeyin. Çünkü on­lar ne kadar kıymetli görünseler de çok ucuzdurlar. Baki kalan yalnız iyi işlerdir. Rabbimiz buyurdu ki:

"Erkek kadın, her kim imanlı olarak salih bir amel işlerse Biz ona güzel bir hayat yaşatırız. Onların ecirlerini de yaptık­larının en güzeliyle ödüllendireceğiz." [Nahl, 97]

Hastalık, türlü müjdeler taşıyan bir mesaj, sıh­hat ise, bedeli olatı bir kaftandır.

Her çıkışın bir inişi vardır

Sekizinci Kolye: Yüreğinizi kendi ellerinizle parçala­mayın

Zamanınızı öldürüp heba edecek türden uğraşlardan uzak durun. Bu bağlamda, kalitesiz ve açık saçık resimler, hayali ve zararlı fikirler içeren dergiler okumaya zaman ayırmayın. Ah­laki düzeyden yoksun roman ve öykülere okumayın. Dini, sosyal ve uzmanlık dallarına ait dergiler, yapıcı roman ve öy­küler, dini bilgilerinizi geliştirecek kitap ve dergiler okuyun. Okuduklarınız insana dünya ve ahiret boyutunda yararlı eser­ler olsun.

Bazı yazıların insan zihninde kuşkuya, davranışlarında sapma ve çarpıklığa yol açtığı bilinmektedir. Bu nedenledir kî özellikle yabancıların kitaplarından çevrilen, çarpık ve sağlık­sız bilgi ve düşünceler içeren ürünlerden uzak durun.

Gaybın anahtarları Allah'ın elindedir. Kaygı ve sıkıntılara son verecek olan da yalnız O'dur. Bu gibi hallerde gönülden dua ile O'na yönelin. Şu duayı dilinizden düşürmeyin:

"Alhhım sıkıntı ve hüzünden, tembellik ve acizlikten, kor­kaklık ve cimrilikten,, borç altında ezilmekten ve insanların kahrına uğramaktan Sana sığınırım," [Ebu Davud]

Peygamber efendimizin öğrettiği bu duayı, anlamı üzerinde düşünerek tekrarlayın. Yüce Allah sıkıntı ve kederlerinizi er geç giderecektir!

İ rti Her saniye bir teshili, lıer dakika bir düşünce, her saat bir amel içindir.

Dünyanın En Mutlu Kadım Olabilirsiniz

Sıkıntım düşene Ondan başkası yardım edebi­lir mi?

Dokuzuncu Kolye: Çok cömert bir Rabbiniz olduğunu unutmayın

Her zaman iyilik umun. Rabbİnizin size çok büyük bir se­vap hazırladığını bilin. Çünkü O, şöyle buyurmuştur:

"Rableri onların duasını kabul ederek 'Sizden erkek kadın amel eden hiç kimsenin amelini ziyana uğratmam' buyurdu." [Âl-i İmran, 195]

O, erkeklerden olduğu gibi hanımlardan da Övgüyle bah­setmiştir:

"Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkek­ler ve mümin hanımlar.." [Ahzâb, 35] Yüce Allah'ın bu buy­rukları, sizin bir elmanın yarısı misali erkeğin yari ve yoldaşı olduğunuzu göstermektedir. Sevap ve ecriniz Allah kalında muhafaza edilmektedir. Evde ve toplum hayatınızda yaptığınız güzel fiiller sizi O'nun rızasına kavuşturacaktır. Bunun için en güzel örnek olmaya, diğer Müslümanları aydınlatan bir ışık ve model olmaya çalışın.

Hayat çizgisi bakımından rıza-i ilahiye erdiği ayetle tescil edilen Hz. Asiye'yi, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Aişe, Hz. Esma ve Hz. Fatıma'yı örnek alın. Onlar ve emsalleri seçilmiş hanımlar, boyun eğmiş mümincler, namazlı ve oruçlu salihalardır. Allah hepsinden razı olsun. Siz de bu yol üzere yürümeye çalışın, onların örnek hayatlarından ibret ve feyiz alın. Böylelikle huzur ve mutluluğa, hayır ve berekete ulaşma­nız daha kolay olacaktır.

 Bir yetimin gözyaşlarını silin İd rahmeti bol Rabbinizin rızasını ve cennet kÖsldeılni kazanasınız.

 Sabah çok yakın değil mi?

Onuncu Kolye: Her halükârda kazanan sizsiniz

Değerli kardeşim kanaat ve tevekkülden ayrılmayın. Bir dara düştüğünüzde, başınıza bir musibet geldiğinde veya hüzünlenmenize yol açacak bir olay olduğunda bunun gü­nahlarınıza kefaret olduğunu bilin. Hatta çocuğunuzu yitir-seniz dahi, onun sizin için Allah katında şefaatçi olacağını unutmayın. Bir sakatlanma veya hastalık halinde, buna kar­şılık Rabbiniz katında ecir kazanırsınız. Ecriniz, O'nun ka­tında sağlam bir kitapta korunmaktadır.

Açlığın da, hastalığın da, yoksulluğun da kendine göre ecir ve sevabı olacaktır. Bunların hepsi huzur-i ilahide açı­ğa çıkacaktır. O'nun katında hiçbir şey zayi olmaz. Güveni­lir bir emanette duruyor gibi, yeri ve saati geldiğinde sahi­bine iade edilir.

 Namaz yürek ferahlığı ve sıkıntılardan kurtul­manın garantili yolııdtır. [7]

 

Gerdanlıklar

 

"Sana  verdiğimi  al  ve  şükredenlerden   ol" [A'râf, 144]

Birinci Gerdanlık: Rabbinin sunduğu nimetleri say

Sabah kalktığınızda, siz nimet içindeyken milyonlarca ka­dının çaresizlik ve yokluk içinde olduğunu, siz tokken yüz binlerin aç olduğunu, siz hür ve Özgürken on binlerin tutsak veya köle olduğunu, siz sağlık ve esenlikte iken binlercesinin hasta ve bedbaht olduğunu düşünün. Siz huzurlu ve mütebes-sim iken kim bilir kaç kadının gözyaşı döktüğünü, kim bilir kaç annenin yüreğinin acıyla dağlandığını, kaç çocuğun açlık­tan ağladığını bir düşünün. Bütün bunları düşünün ve bazen azımsadığınız nimetler sebebiyle Allah'a hamd edin.

Kendi kendinizle açık bir dille konuşun. Hatta sayıları ve rakamları sıralayın. Sahip olduğunuz maddi varlıkları, konfor gereçlerini, servet, güzellik., mesken, çocuklar, bağımsız bir vatan, ışık, hava, su ve besinleri alt alta koyun. Sonra da sevi­nip mutlu olun ve huzura erin.

Vereceğin birkaç lirayla fakirlerin duasını al, yoksulların sevgisini kazan.

Allah 'in verdiğine rıza gösterirsen, dünyanın en zengin insanı olıirstin

ikinci Gerdanlık: Varlığın azıyla mutlu ol, çoğuyla bedbaht olma

Sayılı yıllardan ibaret olan ömrünüz, neşe, mutluluk, hu­zur ve kanaatin hâkim olduğu bir ömür olsun. Hırs, tamah ve açgözlülüğe ömrünüzde yer vermeyin. Bunlar sağlık, huzur ve güzelliğinizin can düşmanlarıdır. Her hal ve şartta Allah'tan razı olmaya, kısmetinize kanaat etmeye ve gelecek hakkında daima iyimser olmaya devam edin.

Hayatta çok alımlı ve tez canlı bir kelebek gibi olun; çiçek­ten çiçeğe konan, bahçeden bahçeye uçan ve hiçbirine bağla­nıp kalmayan bir kelebek olun. Ya da çiçeklerin en değerli yerlerini yiyip sindirerek çok değerli bir besin sunan balansı. gibi olun. Bilirsiniz balansı her zaman neşeyle uçar, bir dala konduğunda oraya bağlanıp kalmaz, alacağını alır ve yoluna devam eder. Onun vızıltısında bir müjde tınısı, bir rıza nağ­mesi vardır. Sanki gökyüzünden, sonsuzluk âleminden inmiş bir melek gibidir.

Allah tövbekarları sever. Çünkü onlar, kendisi­ne dönmüş ve hallerini O'na arz etmişlerdir.

Yüreğimden hüznü gideren Allah'a hatndol-sim..

Üçüncü Gerdanlık: Toprağa değil buluta bakın

Hedefiniz daima yüksek olsun.  Her zaman daha  iyisini,

daha güzelini yapmaya çalışın. Düşmekten ve aşağılara in­mekten sakının. İşlerinizde istikrar ve sürekliliğe özen gösterin. Hayatın dakikalar, hatta saniyelerle ölçüldüğünü unutmayın. Çalışkanlık, sabır ve gayrette karınca gibi olun. Bir hatanız ol­duğunda hemen geri adım atın ve pişmanlık duyarak tövbe edin.

Bol bol Kur'an okuyun ve ezberleyin. Unuttuğunuzda tek­rar ezberleyin. Başarısızlık ve hayal kırıklık duygusuna yenil­meyin. Çünkü son sözün ne olacağını hiç kimse bilemez. Akıl da 'acı son' diye bir olgu tanımaz. Düzeltme ve telafi etme fır­satı her zaman vardır.

İnsan Ömrü vücut gibidir, bir yerini güzelleştirmek için es­tetik ameliyat yapılabilir. Yine o, restore edilebilecek, hatta yeniden yapılıp farklı bir renge boyanabilecek bir bina gibidir. Bu yüzden başarısızlık ve hay kırıklığı ekolünden uzak durun. Hastalık, ekonomik güçlük, deprem ve benzeri kötü beklenti­leri zihninizden atın. Yüce Allah'ın buyurduğu gibi: "Eğer ina­nıyorsanız yalnız Allah'a tevekkül edin." [Mâide, 23]

Günahı terk etmek cihat,  onda ısrar etmek Jiattır.

İnananları müjdele

Dördüncü Gerdanlık: İnançla kurulan bir kufübe, zulümle kurulmuş bir köşkten hayırlıdır

Mütevazı kulübesinde Rabbine kulluk ederek, beş vakit! namazını kılıp orucunu tutarak yaşayan bir hanımefendi, kts-kançlık, fitne ve fesat dolu bir köşkte yaşayan kadından daha mutludur.

Bol bol Kur'an okuyun ve sure ezberleyin. Unuttuklarınızı tekrar ezberleyin. Başarısızlık ve hayal kırıklık duygusuna ye­nilmeyin. Çünkü son sözün ne olacağını hiç kimse bilemez. Akıl da 'acı son' diye bir olgu tanımaz. Düzeltme ve telafi et­me fırsatı her zaman vardır.

İnsan Ömrü vücut gibidir, bir yerini güzelleştirmek için es­tetik ameliyat yapılabilir. Yine o, restore edilebilecek, hatta yeniden yapılıp farklı bir renge boyanabilecek bir bina gibidir. Bu yüzden başarısızlık ve hay kırıklığı ekolünden uzak durun. Hastalık, ekonomik güçlük, deprem ve benzeri kötü beklenti­leri zihninizden atın. Yüce Allah'ın buyurduğu gibi: "Eğer ina­nıyorsanız yainız Allah'a tevekkül edin." [Mâide, 23]

Günahı terk etmek cihat, onda ısrar inattır.

Ölümsüz olana tevekkül et

Beşinci Gerdanlık: Zamanınızı görev ve sorumlulukla­rınıza göre planlayın

Boş mu kaldınız, zamanınızı güzel bir kitap ya da faydalı bilgiler anlatılan bir kasetle değerlendirin. Ya okuyun, ya din­leyin. Yahut ruhunuzun derinliklerine işleyecek, vicdanınızı diri tutacak ayetlerin okunduğu Kur'an tilaveti dinleyin, içini­zin hidayet ve nurla dolduğunu, kuşku, teslimiyet ve karam­sarlıktan eser kalmadığını göreceksiniz. Bazen Sevgili Pey­gamberimizin güzel sözlerinin yer aldığı bir hadis kitabı alın. O'nun anlamlı ve yol gösterici hadislerini okuyun. Birçok so­rununuzun nasıl çözülüverdiğini, sizi sapma ve gevşemeden nasıl koruduğunu görürsünüz. Hadisler, maddi manevi birçok derdinize derman olacaktır.

Unutmayın ki gerçek şifa Kur'an-ı Kerim'in ayetleri ve Al­lah Resulü'nün hadislerindedir. Manevi huzur inançta, göz aydınlığı namazdadır. Yürek esenliği, halinizden ve Rabbiniz-den hoşnut olmanızda gizlidir. Kanaat kafanızın rahatlığı, te­bessüm yüzünüzün güzelliğidir. Örtünmek iffetiniz, zikir iç huzurunuzdur.

Mazlumun âlımdan ve hakkını yediğiniz kişinin gözyaşlarmdan sakının.

Allah'ın verdilderiyle şımanp kaçırdıklarınıza üzülmeyin.

Altıncı Gerdanlık: Bizim mutluluğumuz diğerlerinin mutluluğundan farklıdır

Biri gelip heva ve hevesleri tahrik eden bir müzik türünün, güftesi çirkin bir şarkının, ahlak ve inanç değerlerimizi yıkma­ya çalışan bir dizinin, saçma sapan bir tiyatronun, seviyesiz bir derginin veya şaibeli bir filmin mutlu ettiğini' söyleyebilir. Bilin ki o yalan söylemektedir. Çünkü bunların tamamı insanı bedbahtlığa, mutsuzluğa, stres ve bunalıma sürükleyecek, tasa ve üzüntüye düşürecek şeylerdir. Birçok insanın bu yöndeki itirafları kayıt altına alınmıştır.

Sevgili kardeşim, bu tarz bayağı ve gayesiz bir hayattan uzak dur. Hayatın anlamından habersiz, Allah'ın doğru yo­lundan sapmış bu gibi kimselere kulak asma. Rabbinin Kita-bı'nı, yararlı edebi ve kültürel eserleri oku. Gözlerini yaşarta­cak gönül sohbetlerine ve zikir halkalarına katıl. Hayatının her anını Allah korkusu ve sevgisiyle geçir. Umulur ki Rabbin gü­nahlarını bağışlayarak ruhunu huzur ve sükûnetle doldurur.

Sağlam bir kalpte şirk, aldatma, kin ve haset gibi duygular barınmaz.

 Rtibbinı yüreğimi ferahlat!

Yedinci Gerdanlık: Kurtuluş gemisine bin

Hayatlarını boş ve değersiz işlerle geçirmiş kadın erkek on­larca sanatçı ve oyun eğlenceyle meşgul kimsenin hayat hikâ­yelerini okudum. Her seferinde kendi kendime "Ah nerede şu Müslümanlar, o inançlı, özü sözü doğru, namazlı oruçlu in­sanlarımız" derdim.

İnsan ömrü, değersiz ve bayağı işlerle, İhmal ve isyan dolu olarak geçirilecek kadar uzun mudur? Yoksa yaşadığınız şu ömürden başka bir ömre mi sahip olacağınızı düşünüyorsu­nuz? Bu günlerden başka günlere? Yoksa ölmeyeceğinize dair kesin bir söz mü aldınız? Elbette hayır! Bu gibi düşünceler şey­tan işi vesvese, kuruntu ve oyalamalardan başka bir şey değil­dir.

Siz siz olun, kendinizi sürekli sorgulayın. Nefsinizle her zaman hesaplasın. Hak yol üzerindeki yürüyüşünüze her gün yeni bir kararlılıkla çıkın. Hak otobüsünü kaçırmayın, felah ve kurtuluş gemisinde yerinizi alın.

Akıllı kadın, susuz çölü cimi cimi bir bahçeye döndürebilir.

Dünvcnun En Mutlu Kadını Olabilirsiniz  Sıka tının ardından rahatlık gelir

Sekizinci Gerdanlık: Secde mutluluğun'anahtarıdır

Gün defterinizin ilk mutluluk sayfası, günlük programınızın ilk maddesi sabah namazı olsun. Güne sabah namazıyla baş­layın. Bu sizi, o günün sonuna kadar Yüce Allah'ın itina ve koruması altına koyacaktır. Akşama kadar O'nun güvencesin­de olursunuz. O sizi ağzınızın tadını bozacak şeylerden mu­hafaza ederken sürekli iyilik ve erdemi gösterecektir. Çirkin iş­ler yapmanıza fırsat vermeyecektir.

Sabah namazıyla başlamayan bir gün, sizin için asla mü­barek bir gün olmayacaktır. Çünkü Rabbimiz sabah namazının kılınmadığı bir günü kişi için mutlu ve esin kılmamıştır.

Sabah namazı, ilahî rızaya kabulün alameti, manevi başarı kitabının adı, izzet, zafer ve felah simgesidir. Ne mutlu sabah namazını kılanlara! Müjde sabah namazını iman ve ihlâs ile eda edenlere. Sabah namazı, onu kaçırmayanlar için göz ay­dınlığı, ihmalkârlar için kaybediş, ziyan ve talihsizliktir!

Kısır tartışma ve ağız dalaşı kalbin neşe ve hu­zurunu bozar.

Yüreğini açıp ferahlatmadık mı?

Dokuzuncu Gerdanlık: Tarih yazan hanımlar

Şu yaşlı kadıncağız gibi olun ki Haccac-ı Zalim oğlunu hapsedip öldüreceğine dair yemin ettiğinde yüreğindeki iman ve tevekkülle şöyle cevap vermişti: "Yazgısında varsa, sen öl­dü rmesen de ölecektir!"

Şu İranlı kadıncağız gibi olun ki tavuk kümesinden uzakla­şırken "Rabbim! Kümesimi koru, şüphe yok Sen bekçilerin en hayrrhsısın" diyerek Allah'a güvenini vurgulardı.

Oğlu Abdullah b. Zübeyr'in öldürülüp tahtalara çivilendi­ğini gördüğü zaman hiç sarsılmadan "Demek bu yiğitin dün­yadan ayrılma vakti gelmiş" diyen Hz. Esma binti Ebu Bekir gibi metanetli olun.

Dört oğlunu Allah yolunda şehit verdikten sonra "Beni, yavrularımı uğrunda şehit oiarak ölmekle şereflendiren Allah'a hamd olsun" diyen Hz. Hansa gibi olun.

Bu ve benzeri hanımları ve onların tarihe altın harflerle ya­zılmış tavırlarını iyi düşünün, ibret alın.

Meltem gibi yumuşak, misk gibi hoş kokulu, dağ gibi sebatkâr olun.

Güçlü olduğumu halde gevşeyip hüzne ka­pılmayın!" [Al-i Tmran, 139]

Onuncu Gerdanlık: Dünyanın en alımlı hanımı ola­bilmek için

Güzelliğinizle güneşten daha göz alıcı, ahlakınızla miskten daha temiz, tevazuunuzla dolunaydan daha görkemlisiniz. Güzelliğinizi iman, rızanızı kanaat ve iffetinizi hicap île koru­yun.

Gerçek ziynetlerinizin altınlar, gümüşler, pırlantalar olma­dığını bilin. Bilakis seher vakti kıldığınız İki rekât namaz, nef­sin isteklerine boyun eğmeyerek tuttuğunuz oruç, Allah'tan başka kimsenin bilmediği şekilde verdiğiniz sadaka, hata ve günahlarınız için döktüğünüz gözyaşları, kulluk seccadesinde secdede geçen anlar, şeytanın çirkin fısıltılarını işittiğinizde Al­lah'tan duyduğunuz hayadır.

Değerli kardeşim, takva elbisesini giyin ki üstünüzdekiler eski moda olsa da dünyanın en güzel hanımı olun, İffet ve va­kar şalını sarın ki ayağınız çıplak da olsa dünyanın gozalıcı hanımı olun.

İnkarcı, nankör, günahkâr, ahlaksız, açık saçık ve terbiyesiz kadınlarınla bir hayattan uzak durun. Unutmayın ki onlar ce­henneme yakıt olacaklardır: "Ona ancak en bedbaht olanlar girer." [Kalem, 24]

Bulunduğunuz her yerde karanlık olabilir. Size düşen,  içinizdeki feneri yakmaktır. [8]

 

Kemerler

 

Sabaha çûztığında akşamı bekleme!

Birinci Kemer: Siz değerli insan!

Siz özü sözü doğru Müslüman hanımefendi! Siz Rabbine boyun eğmiş mümine hanım kardeşim! Hurma ağacı gibi kö­tülükten uzak, rahatsız edilmeyecek bir yükseklikte olun. Taş­landığınızda meyve verin. Yaz kış yem yeşil durun. İnsanlara her zaman faydalı olun. Boş işlerle meşgul olmayacak kadar yukarıda durun. Haya perdenizi yırtacak bayağı ortamlara düşmeyin.

Sözünüz zikir, bakışınız ibret, sükûtunuz fikir olsun. Ger­çek huzur ve mutluluğu ancak böyle bulabilirsiniz. Her yerde kabul görür, insanların haklı övgü ve takdirlerine mazhar olur­sunuz. Yüce Allah da yüreğinizdeki kuşku ve tereddütleri, manevi keder ve sıkıntılarınızı siler. Samimi ve ihlâslı kardeş­lerinizin dualarıyla uyur, övgü ve takdirleriyle uyanırsınız.

O zaman bilirsiniz ki gerçek mutluluk; hesap cüzdanında değil, Rabbinize itaatte, yeni takımlar giymede değil halka hizmette, Aziz ve Celil olana layıkıyla kulluk etmektedir.

 Kendinizden ümit kesmeyin, değişim her za­man ağır olur. Hayat yolculuğunda Önünüze himmet ve gayretinizi söndürebilecek engeller çıkacaktır. Si­zi mağlup etmelerine asla izin vermeyin.

"Bana dua edin ki icabet edeyim." [Mümin,

İkinci Kemer: Nimeti kabul edin ve iyi amaçlarda kul­lanın

Allah'ın lütfettiği nimetleri O'na itaat ve şükürden ayrılma­dan değerlendirin. Örneğin suyu hem için, hem de abdest alın. Güneşin hem ısısından, hem ışığından faydalanın. Ay ışı­ğının hem güzelliğinden zevk alın, hem aydınlanın. Meyveleri derip pınarların suyundan için. Denizleri hayranlıkla seyredip vadilerde yürüyün. İzzet ve bağış sahibi olan Rabbinize hamd edin.

Size lütfettiği tüm bu nimetlerden yararlanın. O'na nankör­lük etmekten sakının. "Allah'ın nimetini bilir, sonra da inkâr ederler" [Nahl, 83] buyruğunda kötülenenlerden olmayın. Görmezlik ve nankörlükten sakının. Gülün dikeninden önce güzelliğini görün. Güneşin sıcağından yakınmadan önce ışı­ğından zevk alın. Gecenin karanlığını sitemle anmadan önce huzur ve sükûnetini hatırlayın.

Neden tüm bu karamsar ve kötümser bakış? Nimetleri ga­yelerinden uzaklaştırmak niye? "Nankörlük ederek Allah'ın nimetlerini değiştirenleri görmedin mi?" [İbrahim, 28]

Sevgili kardeşim, sen Allah nimetlerini şükran ve minnet duygularıyla al ve onlar için sürekli hamdet.

Yanlıştan doğruya dönmek, uzun fakat güzel bir süreçtir.

"Allah'ın     rahmetinden     limit    kesmedin!" [Zümer, 53]

Üçüncü Kemer: Bol istiğfar bol rızk

Bİr hanımefendi yaşadıklarını anlatıyor: Otuz yaşımdayken kocamı kaybettim. Beş çocuğumla yapayalnız kalmıştık. Sanki dünyam kararmıştı. Ağlamaktan gözlerimin kör olmasından korkacak hale gelmiştim. Ağır bir bunalım ve ümitsizlik için­deydim. Çocuklarım henüz küçüktü. Yeterli gelirimiz de yok­tu. Eşimin bıraktığı sınırlı parayı çok ölçülü bir şekilde harcı­yordum.

Bir gün odamda derin düşünceler içinde otururken radyoyu açtım. O sırada konuşan âlim sevgili Peygamberimizin bir ha­disini nakletti: "Allah Resulü (sav) buyurdu ki: Her kim bol is­tiğfarda bulunursa, Allah onun her tasasına bir ferahlık, her darlığına bir çıkış yaratır."

Bu hadis beni çok etkiledi ve o günden sonra istiğfarı di­limden ve kalbimden düşürmez oldum. Çocuklarıma da sürek­li istiğfar etmelerini öğrettim. Altı ay geçmemişti ki eşimden miras kalan arazi üzerine bir proje uygulanması gündeme gel­di ve istimlâk bedeli olarak çok büyük paralar aldık.

Oğlum, bulunduğumuz semtin çocukları arasında en başa-rılısıydı. Kur'an'ı tamamen ezberleyip hafız oldu. Herkesin se­vip takdir ettiği bir genç olmuştu. Evimiz huzur ve bereket dolmuş, rahat bir hayat sürmeye başlamıştık. Rabbim bana ve çocuklarıma sahip çıkmıştı. Ne sıkıntım kalmıştı, ne kaygı ve stresim. Dünyanın en mutlu kadını olmuştum.

Ümitsizliğe teslim olduğunuzda hiçbir şey öğ­renemez, asla mutlu olamazsınız.

Dalalete düşenler dışında hiç kimse Allah'ın rahmetinden ümit kesmez'1 [Hicr, 56]

Dördüncü Kemer: Dua belayı savar

İbadete düşkün temiz ve dürüst bir arkadaşım vardı. Kendi­sine üç güzel çocuk veren hanımı bir gün kansere yakalandı­ğını öğrendi. Dünya sanki tepesine yıkılmış, her yer bir anda kararmıştı. Ne yapacaklarını bilmez olmuşlardı.

Âlimlerden bir zat,  arkadaşıma gece namazına kalkmasını, seher vakti dua ve istiğfarda bulunmasını ve Kur'an okunmuş zemzem suyu ile hanımının yıkanmasını tavsiye etti. Arkada­şım inanç ve ihlâs ile söylenenleri yaptı. Hanımı, onun Kur'an okuduğu zemzem suyu ile bedenini yıkıyor, seherde yan yana dua ediyorlardı. Sabah namazından güneş doğuncaya, akşam namazından yatsıya kadar geçen vakitler, ailenin dua ve istiğ­far vakitleri olmuştu. Çok geçmeden Allah hanımına şifa ver­di. Teni eskisi gibi sağlıklı, saçları gür oldu. Bu mucizeyi gören kadıncağız, dua ve gece namazını bırakmaz oldu. Yüceler yücesi Allah, derdi verdiği gibi dermanı da vermişti.

Sevgili kız kardeşim, hastalandığınızda tıbbi tedavinin ya­nında Allah'a daha çok yönelin. Bol bol dua, istiğfar ve tevbede bulunun. Yüce Allah duaya icabet edecek, zorluk ve sıkıntınızı hafifletecektir. "Zorda kalan çağırdığında O'nda başka yetişen mi olur?" [Nemi, 62]

Yaşadığınız günü ve geçmişi şöyle bir düşünün. Hayatın ardı ardma yaşanan tecrübelerden ibaret olduğunu görürsünüz. Asıl olan tüm bu tecrübeler­den başarıyla çıkabilmektir.

  "Müminlere çok merhametlidir." [Tevbe, 128]

Beşinci Kemer: Yeis ve başarısızlık duygusundan sakı­nın

Tanıdığım bir kadının biricik oğlu hapse düşmüştü. Zaval­lının gözüne uyku girmez oldu. Zavallı tam bir bunalıma sü­rüklenmiş, ağlamaktan göz pınarları kurumuştu. Neden sonra Yüce Allah ona merhamet buyurarak, cennet hazinelerinden bir mücevher olan "La havle velâ kuvvete illa billâh" zikrini ilham etti.

Birkaç gün sonra evin kapısı çalındı. Oğlunun çıkışından ümidi kesmiş olan kadıncağızın kalbi sevinçle çarpmaya baş­ladı. Ummadığı bir şey olmuş ve oğlu salıverilmişti. Sevinçten ne yapacağını, Rabbine nasıl şükredeceğini bilemez olmuştu.

İşte işi Allah'a etmenin, ümidi O'na bağlayıp takdirini bek­lemenin ödülü buydu.

Hanım kardeşim, "La havle velâ kuvvete illâ billâh" zikrini dilinizden düşürmeyin. O, gerçekten mucizevî bir kelimedir. Saadet ve başarının sırrı onda gizlidir. Sıkıntınız olsun, olma­sın bu zikri dilinizden düşürmeyin. Sıkıntı ve dertlerinizi, hü­zün ve endişelerinizi onunla savın. Yüce Allah'ın yardımının hiç de uzak olmadığını göreceksiniz. Unutmayın ki ardında rahatlama olmayan hiçbir sıkıntı yoktur.

Ümit ipinizin kopmasından ve başarısızlık duygusuna ka­pılmaktan sakının. Yüce Allah'ın koyduğu kanun asla değiş­mez. O, zorluğun yanında kolaylık, darlığın yanında bolluk olacağını vaat etmiştir. Rabbiniz hakkında hüsnü zan sahibi olun. Tevekkülünüzü eksik etmeyin. Difeğinizi O'na açın ve rahatlığı O'ndan bekleyin.

 Zorlıtk ve sıkıntılarınızı dillendirmeyin. Aksi halde  mutlıuııkla  aranıza yüksek bir  set  çekmiş

"Rabbiniz mağfireti geniş olandır" [Necm, 3;

Altıncı Kemer: Eviniz sevgi ve onur krallığıdır

Değerli kardeşim, çok önemli bir işiniz olmadıkça evden ayrılmayın. Eviniz, mutluluğunuzun sırrıdır. Yüce Rabbimizin buyurduğu gibi: "Evlerinizde vakarla oturun." [Ahzâb, 33}

Saadeti evinizde tattığınız gibi onur, izzet ve şerefinizi de en iyi orada muhafaza edebilirsiniz. Kendine değer vermeyen bazı kadınlarsa olur olmaz her şey için evlerinden çıkar, çarşı pazar sürekli dolaşırlar. Bunlar için modayı takip etmek, yeni elbise modelleri görmek, alışveriş merkezlerini dolaşmak, sü­rekli yeni bir şeyler aramak öncelikli bir uğraştır. Dini bir kay­gı, bilgi, görgü ve kültürlerini arttırma gibi gayretleri de yoktur. Genelde müsrif ve hemen her konuda abur cuburu seven tip­lerdir.

Olur olmaz bahanelerle evinizi terk etmeyin. Unutmayın kî eviniz sizin sevinç kapınız, huzur ve güven ocağınızdır. İnsan­ların verebilecekleri zararlardan en iyi korunabileceğiniz yer evin izdir.

Evinizi bir sevgi üniversitesine, hoş ve bereketli bir gelişme merkezine çevirin.

 Sıkıntı ve dertlerinizi ancak sohbet ve fîkirle-riyle size yardımcı olabilecek kişilerle paylaşın.

Mümine şaşarım. Çthıkü her İşi ayrı bir hayır­dır. [Hadis-i Şerit]

Yedinci Kemer:   Gevezeliğe ayıracak zamanınız oi-mamalı!

İhtiınalli konular üzerinde kısır ve faydasız tartışma ve ağız dalaşına girmeyin. Çünkü bu içinize darlık verip canınızı sı­kar. Farklı bakış açılarının olabileceği konularda insanları sizin gibi düşünmeye ikna etmek için çaba harcamayın. Israrcı ol­madan, sesinizi yükseltmeden sükûnet içinde kendi fikrinizi söyleyip çekilin. Her konuya karışmaktan ve eleştirmekten sa­kının. Böyle davranmak hem huzurunuzu bozacak, hem de kişiliğinizle ilgili olumsuz bir izlenim uyandıracaktır.

Kendi görüşünüzü hoş ve yumuşak bir üslup ile ifade edin. Bu şekilde kalpleri kazanır, insanları rahatlatırsınız. İnsanlara göz kaş işaretleri yapmak, imalarda bulunmak ve arkalarından çekiştirmek de kalbe hüzün ve keder verir. Bu tür davranmak sevaplarınızı yok edeceği gibi günahınızı arttırıp iç huzurunu­zu zedeleyecektir.

Kendi kusurlarınızla meşgul olup onları düzeltmeye çalış­mak, başkalarıyla uğraşacak zaman bırakmamalıdır. Yüce Al­lah bizi masum ve kusursuz yaratmamıştır. Bilakis hepimizin az çok kusur ve günahlarımız vardır. Kendi kusuruyla uğraş­maktan başkalarına bakmaya zaman bulamayanlara ne mutlu!

Çocuğu 3Tüksek bir yerden düşen anne, ağlayıp sızlamakla zaman kaybetmemeli, hemen yaralarını sarmaya başlamalıdır.

 Bil ki başına gelecek olan, seni asla ıskalamı vacaktır.

Sekizinci Kemer: İyimser olun, dünya size esenlikleşin

Hayata sevgi ve İyimserlik dolu bakın. Çünkü o, Yüce Allah'n insana armağanıdır. Bizleri yoktan Yaratan'ın bu armağanı neşe ve sevinçle kabul edilmelidir.                                                     

Gün ışığını güneş gibi tebessüm ederek karşılayın. Geceyi, bü­tün vakar ve sessizlİğiyle sükûnet içinde karşılayın. Gündüzü ay­dınlığıyla aydınlanarak yaşayın. Tatlı suyu bardaklara doldurur­ken dilinizden hamd ve şükür sözcüklerini eksik etmeyin. Havayı, neşe ve sevinçle soluyun. Çiçekleri koklarken bu güzelliği bahşe­den Rabbİmizi tespih edin. Yaşadığını kâinatı sürekli ibret gözüy­le düşünün. O'nun toprağa gizlediği bereketi alın terinizle ortaya çıkarmaya çalışın.

Bîr çiçek buketinde, yediveren gülün güzelliğinde, meltemin letafetinde, bahçenin hoş kokusunda, güneşin ısısında, ayın ge­ceyi yırtan ışığında hep O'nun varlığını düşünerek sevinin. Sizi ve çevrenizi kuşatan bu nimetleri, Allah'a kulluğunuzu pekiştiren, nimetlerine şükrünüzü arttıran, lütfü ne hamdinizi ziyade eden ve­sileler olarak görün.

Yaşadığınız sıkıntı ve endişelerin, bu nimetleri görmenizi en­gelleyerek nankör insanlar olmanıza vesile olmasından sakının. Her şeyi bir Ölçü ve hikmetle yaratan Rabbimiz, bütün bu nimetjj leri kendisine daha İyi kulluk edebilmemiz için yaratmıştır. Nite| kim bir Kur'an ayetinde şöyle buyurmaktadır:

"Ey elçiler!  Güzel  rızklardan yiyin ve salih  amel  işleyin.' [Müminun, 51]

İkramın en güzeli, hiçbir şeyi olmayanların sıındu| ğııdnr. Onlar tatlı bir sözün ve tebessümün değerini iyi bil lirler. Hâlbuki niceleri vardır ki bir şey verirken sanki toj kat, atarlar.

 "Her kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu yaratır." [Talak, 2]

Dokuzuncu Kemer: Kimse tamamen mutlu ve esenlik­te olamaz

Hayatın yüzde yüz lehinize olacağı gibi bir zanna kapılır-sanız hata etmiş olursunuz. Bu, ancak cennette olabilecek bir durumdur. Dünyada ise tamamen görecelidir. Bu âlemde iste­diklerinizin tümüne ulaşamazsınız. Çünkü dünya, hastalık, kaza, felaket, bela ve imtihanların eksik olmadığı bir yurttur. İyilik ve esenlik günierinde şükredip zorluk ve sıkıntı hallerin­de sabredin.

İdealler ve hayaller âleminde yaşamayın. İnsan hayatında hastalık da olacaktır sağlık da, fakirlik de olacaktır zenginlik de, hüzün de olacaktır, mutluluk da.

Ne kusursuz bir koca bulabilirsiniz, ne de hatasız bir arka­daş. Bu asla gerçekleşmeyecek bir beklentidir. Mutlu ve hu­zurlu yaşamak İstiyorsanız hata, kusur ve olumsuzlukları göz ardı etmeyi öğrenmelisiniz. Çevrenizdeki insanların olabildi­ğince güzel ve pozitif yönlerini görmeye çalışın.

İnsanlar hakkında hüsnü zan besleyin, hatalarını mazur görmeye çalışın ve hayatta yalnız Allah'a bel bağlayın. Kim olursa olsun insanlar bel bağlamaya ve işleri havale etmeye ehil değildirler: "Onlar Allah'a rağmen seni hiçbir şeyden müstağni kılamazlar." [Meryem, 42]

Hayatınızda karanlık bölgeler oluşmasını kabttl etmeyin. Işık her zaman vardır. Önemli olan doğru düğmeye basmaktır.

"Her kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir v  çıkış yolu verir." [Talak, 4]

Onuncu Kemer: Bilgi bahçesine girin

Mutluluğun yollarından biri, dininizi iyi anlayıp özümse-':[  menizdir. Din öğrenimi yüreği ferahlattığı gibi Rabbinizin siz   den razı olmasını sağlar. Nitekim sevgili Peygamberimiz fsav) ;   buna dikkat çekerek şöyle buyurmuştur:

"Allah bir kimsenin iyiliğini istediğinde onu dinde anlayış sahibi kılar."

Dini bilgi ve görgünüzü arttıracak sade dille yazılmış kitap­lar okuyun. Unutmayın ki yapacağınız amellerin en faziletlisi ;.   Allah'ın ve Resulü'nün murat ettikleri yüce manaları öğrenmektir. Bu yüzden Kur'an ayetleri üzerinde düşünün ve hanım .   arkadaşlarınızla tefsir dersleri düzenleyin. Vakit buldukça yeni ; sureler ezberleyin. Kur'an dinleyin ve öğrendiğiniz ayetlerin gereklerini yapmaya çalışın.

Dini bilmemek kalpte karanlık, yürekte darlıktır. Evinizde küçük de olsa bir kütüphane edinin. Bu kütüphaneyi faydalı kitaplar, cd ve vcd'lerle donatın. Zamanınızı seviyesiz şarkılar dinleyerek, incir çekirdeğini doldurmayan diziler seyrederek heba etmeyin. Her saniyenin hesabının sorulacağını unutmayarak Allah rızasına erdirecek işlerle meşgul olun.

Size güvenen birinin tebessümünü  hafife almak, yapabileceğiniz en büyük hatalardandır. [9]

 

İnciler

 

"Her kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu verir." [Talak, 2]

Birinci İnci: Dökülen gözyaşlarını ve yaralı kalpleri ha­tırlayın

Bir edebiyatçı şöyle der:

Hayat felsefenizi, istediğiniz her şeye sahip olmak, her şe­yin arzu ettiğiniz gibi gelişmesini beklemek gibi prensiplere dayandırdıysaniz; kaçırdığınız her şey, ulaşamadığınız her amaç için üzülüp strese giren biri olursunuz.

Hâlbuki günlerin garip bir döngüsü olduğunu bilmeli, ba­zen verip bazen aldığını', bazen güldürüp bazen ağlattığını bilmelisiniz. Sahip olmakla kıvanç duyduğunuz nice şeyler vardır ki, ne olduğunu anlayamadan elinizden çıkıverirler. Bu, hayatın değişmez yasasıdır.

Unutmayın ki bu ve benzeri yasalar, köşk sakinleriyle ge­cekondu sakinlerini, ya da hasırda yatanlarla kuştüyü yatakta yatanları ayırmaz.

Silin artık gözyaşlarınızı. Zaman denen okun vurduğu ilk insan siz değilsiniz. Başınıza gelen, musibet ve felaketler zin­cirinin ne ilk halkasıdır, ne de son.

Sürekli günahlarınız üzerinde düşünmeyi bıra­kın. Asıl onların yerine koyabileceğiniz salih ve güzel işleri düşünün.

Dtıa, musibet ile güçlenir.

İkinci İnci: Sanmayın ki onlar mutlular!

Refah ve lüks içinde yaşayan, ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmayan kadınlara gıptayla bakmayın. Aslında onlar, imrenilecek değil acınacak bir hayat sürmektedirler. Arzu ve şehvetlerin esiri olarak yaşayan, bütün enerjilerini geçici zevk­ler tatmak için harcayan ve helal haram gözetmeyen bu tiple-, rin hayatlarında imrenecek hiçbir yoktur.                                

Onlar asla mutlu olamazlar. Sürekli kaygı ve stres çekerle!-. Çünkü Yüce Allah'ın çizdiği yoldan sapan, O'nun yasaklanrjı çiğneyen insanlar mutluluk nedir bilmezler.                            

Lüks ve şatafat dolu hayat süren bu hanımlara bakıp da mutlu ve müreffeh olduklarını sanmayın. Asla! Derme çatma kulübelerde, kerpiç evlerde yaşayan nice hanım vardır ki gös­terişli köşklerde kuş tüyü yataklarda yatan kadınlardan çok daha mutludurlar. Züht sahibi ve ibadetlerini eda eden inançlı bir hanımefendi Allah yolundan sapmış bir kadından her za­man daha mesuttur.                                                                   

Mutluluk içinizde mevcuttur. Her şey gibi onti da kendinizde arayın.                                            

Allah sizi doğrtı yoldan ayırmasın.

Üçüncü İnci: Yolların en güzeli Allah yoludur

Nedir mutluluk? Zenginlikte midir? Yoksa şan ve şöhrette mi? Bu sorulara birçok cevap verilebilir. Fakat ben sizinle aşağıda an­latacağım hanımın mutluluğunu paylaşmak istiyorum:

Hanımıyla tartışan adam ona şöyle demişti:

-Sana mutsuzluğu tattıracağım! Karısı gayet sakin bir ses to­nuyla karşılık verdi:

- Yapamazsın, adam şaşırmıştı:

-Niye ki? Diye sordu. Kadın cevap verdi:

-Mutluluğum paradan sanıyorsan beni parasız bırakabilirsin. Ya da ziynet eşyalarında sanıyorsan hepsini çekip alabilirsin. Fa­kat benim mutluluğum ne senin, ne de başka İnsanların müdaha­le edemeyecekleri bir yerde. Benim mutluluğum inancımdadır. Inancımsa kalbimdedir. Ne sen, ne başka birisi kalbim üstünde söz sahibi olamayacağı için mutluluğumu da elimden alamazsın!

İşte gerçek mutluluk budur. İnançla beslenen mutluluk. Mutlu­luğun bu türü, ancak yüreği, ruhu ve beyni Allah sevgisiyle do­lanların hissedebilecekleri bir duygudur. Çünkü mutluluk, tek ve eşsiz olan Yüce Rabbimizin elindedir. Onu ancak dilediği kulla­rına bağışlar.

Mutluluğa giden tek yol, sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği dini sağlıklı bir şekilde anlamak ve yaşamaktır. Bu yolu Öğrenen kimse için gecekonduda yatmakla, kaldırıma uzanmak arasında fark yoktur. Kebap ile kuru bir ekmek arasında da fark yoktur. Dünyanın en mutkı insanı olması İçin büîün bunların önemi yok­tur. Rabbinin yolundan sapanlara gelince, onların hayatları hü­zün, servetleri mahrumiyet, bilgileri hüsran ve sonları çaresizlik­tir. Yaşamak içhı paraya ihtiyaç duyarız. Fakat bu, para için yaşamamız anlamına gelmez.

Allahım! Senden bağış ve esenlik diliyorum!

Dördüncü İnci: Bütün kapılar kapandığında Allah'a sığının

Tanınmış din bilginlerinden İbnİ Cevzi şunu anlatır:

"Bir defasında öyle bunalıp daralmıştım ki ne yapacağımı bilemiyor, içimdeki sıkıntıyı bir türlü atamıyordum. Bütün düşüncem, bu sıkıntı ve bunalımdan çıkmak üzerinde yoğunlaşmıştı.  Fakat nafile! Beni bu halden kurtaracak bir yol bulamıyordum. Ben böyle bocalayıp dururken "Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu yaratır" [Talak, 2] ayetiyie karşılaştım. O zaman an­ladım ki, bütün dert ve sıkıntılardan kurtulmanın yolu Allah korkusu yani takvadır. O günden sonra takvamı geliştirmeye çalıştım. Kurtuluş reçetesini bulmuştum.."

Akıllı insanlar için takva, iyiliklerin anahtarıdır. Unutul­mamalıdır ki her ceza, bir hata ve günahın karşılığıdır. Ceza­nın affı ise, tövbeyle mümkündür. Hayatta yaşadığınız hüzün, keder ve sıkıntıların çoğu işlediğiniz kusur ve günahlardan kaynaklanır. Namazları ihmal, örtünmede gevşeklik, haram iş­lemek ve benzerleri sıkıntı ve hüzne sebep olurlar.

Allah'ın yolundan sapan herkes bunun bedelini bir şekilde öder. Mutluluk O'nun tarafından nasip edilen bir hal iken O'ndan başkasından nasıl mutluluk dilersiniz? Eğer bütün in­sanlar mutluluğa sahip olsalardı yeryüzünde ne kederli insan kalırdı,  ne yoksul, ne de mahzun.

Gerçekleşmesi ümitsiz şeyleri düşüncenizden uzaklaştırın, başarı üzerinde yoğunlaşın. Böyle ya­parsanız asla başarısızlığa düşmezsiniz.

"Ben, kulıumın umduğu yerde durunun. " (Kudsi Hadis)

Beşinci İnci: Her günü bir ömre çevirin

Allah'tan uzaklaşmanın semeresi, sıkıntı ve sorundan başka bir şey olamaz. Zekâ, güç, güzellik ve bilgi gibi ilahi vergiler O'nun yardım ve yol göstermesinin yokluğunda felaket ve bela vesilelerine dönüşür. İşte bu nedenle Yüce Allah insanları ken­dinden uzaklaşmamaları konusunda ısrarla uyarmış ve bunun va­him akıbetlerinden sak indirmiştir.

Bazen yolda giderken bir aracın üstünüze doğru geldiğini, hakkınız olan yolu gasp ettiğini az kalsın altında ezilerek canı­nızdan olacağınız gibi olaylar yaşayabilirsiniz. Böyle bir durumda hızla kaçarak o vartadan kurtulmaya çalışmanız gayet normaldir.

Yüce Allah yolundan ayrılan, dini görevlerini ihmal eden ve kalbi katılaşmaya başlayan kullarını bu ve benzeri olaylarla ikaz eder. Onlara esenlik ve kurtuluşu yalnız kendinde aramalarını tavsiye buyurur: "Öyleyse Allah'a kaçın. Muhakkak ben, O'nun tarafından size -gönderilmiş- apaçık bir uyarıcıyım. Allah ile be­raber başka İlah tutmayın. Muhakkak ben O'nun tarafından size-gönderilmiş- bîr uyarıcıyım." [Zâriyât, 50]

Bu gibi olaylar, insanın bir anda ayarak kendini yenilemesi, hayatını düzenlemesi ve Rabbiyle daha sağlıklı bir ilişki kurması için anlık dönüş fırsatlarıdır. Şu dua, bu halin en güzel tercümesi­dir:

"Allahim! Sen Rabbimsin, Senden başka ilah yoktur. Beni ya­rattın, Senin kulunum. Gücümün yettiği kadar Sana verdiğim söz ve ah itte duruyorum. Yarattığının şerrinden Sana sığınır, verdiğin nimetten dolayı Sana döner, günahımı Sana arz ederim. Beni ba­ğışla. Günahları Senden başkası bağışlamaz."

Bir işte başarısız olduğunuzda sakın ümitsizli­ğe kapılıp kaygılanmayın. Mutlaka bir çare, bir çıkış yolu bulunacaktır. ilanını kardeşinize tebessümünüz sadakadır.

Altıncı İnci: Kadınlar göğün yıldızları, karanlığın ışıkla­rıdır

Rabbine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirdikten sonra eşiyle iyi geçinen, ona karşı gelmekten sakınan sal İha bir Müslüman hanım cihan Peygamberi'nin (sav) övgüsüne mazhar olmuştur.

Efendimiz onları ideal hanımlar olarak anmış, erkeklere bu Özelliklerde hanımlarla evlenmelerini tavsiye etmiştir.

"O'na sorulmuştu;

-Hangi kadınlar daha hayırlıdır? Şöyle buyurdu:

- Yüzüne baktığında kocasını mutlu eden, emrettiğinde sö­zünden çıkmayan, bedeni ve malı noktasında kocasının isteme-diği bîr tasarrufta bulunmayan, "

"Altın ve gümüşü depolayanlar var ya.," (Tevbe, 34] ayet-/ ke­rimesi indiği zaman Hz. Ömer, arkasından Hz. Sevban Peygam­berimizin yanına geldiler. Geleceğin adil halifesi Hz, Ömer şöyle dedi;

-Ey Allah'ın Elçisi! Bu ayet, sahabene çok ağır geldi. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu:

-Kişinin hazine olarak tutabileceği en hayır/ı şeyi söyleyeyim mı? Safiha hanım. Baktığında onu mutlu eder, emrettiğinde sözü­nü tutar ve kocası yokken onun -malını ve namusunu- korur."

Allah Resulü (sav) kadının cennete girişini kocasının rıza ve memnuniyetine bağlamıştır. Bu konuda Ümmü Seleme'den şu hadis-i şerif nakledilmiştir:

"Kocası kendinden razı olarak ölen kadın cennete girer."

Sevgili kız kardeşim, mutluluğun yolu işte böyle bir hanım olabilmektir.

İlk safta her zaman bir yer vardır. Yeter ki üs­tünüze düşenleri layıkıyla yapın.

Dünya dönüyor, bir gün senin de yüzün gülecektir.

Yedinci İnci: Ölüm olsun yeter ki haram olmasın!

Hz. Ömer'in oğlu Abdullah b. Ömer'in naklettiği meşhur bir hadis-i şerif vardır. Hadiste, bir kayanın devrilmesi sonucu mağarada mahsur kalan üç kişinin hali anlatılmaktadır.

Üç arkadaş, kendilerini kurtarması için Yüce Allah'a teves­sülde bulunurlar. Bunu da en iyi saydıkları amellerini zikrede­rek yaparlar. Üç arkadaştan ikincisi şöyle der:

"Allahım! Çok sevdiğim bir jmcakızım vardı ve o isteme­mesine rağmen onunla birlikte olmakta ısrar etmiştim. Bana karşı çıkmaya devam ederken başı dara düşmüş ve kapıma gelmişti. O gün isteğimi kabul etmesi şartıyla yüz yirmi dinai vermeyi teklif etmiştim. O da mecbur kaldığı için kabul etmiş­ti. Fakat baş başa kaldığımızda bana ''Allah'tan kork! Mührü haram ite bozma " dedi... "

Bu genç kız, Allah korkusuyla dolu terbiyeli bir kızdı. Am-caoğlunun gayri meşru arzusuna sonuna kadar direnmişti. İh­tiyaç ve mecburiyetten isteğini kabul etmek zorunda kaldığın­da dahi kendisini nikâh ile almasını istemiş, haram işlememe­sini, Allah'tan korkmasını hatırlatmıştı. Adam da o anda Al­lah'tan korkmuş ve tövbekar olmuştu. Bu salih ameli sayesin­de mağaranın ağzını tıkayan kaya biraz daha açılmıştı.

 Korkularla yaşamaya alıştığınızda bir süre son­ra korkırıııız kalmayacaktır.

Hayatınız fikirlerinizin ı'in'iniidür.

Sekizinci inci: Ayetler; doğuşlar

Yüce Allah buyuruyor:

"Allah zorluktan sonra kolaylık kılacaktır." [Talak, 7]

"Ey iman edenler! Sabredin, karşılıklı sabırlasın, sağlam run, Allah'tan korkun, umulur ki felah bulursunuz." [Âl- İmran, 200]

"Sabredenleri müjdele. Onlar kendilerine bir musibet eriş­tiğinde "Biz Allah'tan geldik Allah'a dönücüyüz" derler." [Ba­kara, 155]

"O ki umut kesmelerinden sonra yağmuru indirir ve rahme­tini yayar." [Şûra, 28]

"Ancak sabredenlere ödülleri hesapsız verilir." [Zümer, 10]

Bir küçük kusurundan dolayı yıllarını balığın midesinde geçiren Zünnûn'un nidası: "Senden başka ilah yoktur, tenzih ederim Seni. Ben zulmedenlerden oldum." [Enbiya, 87]

Görüyorsunuz ya Kur'an sizi mutlu ve huzurlu olmaya ça­ğırıyor. Rabbinize güvenin. Yüreğinize çöken sıkıntılar elbet son bulacaktır. Allah'ın vaadi haktır. Cenab-ı Hak tüm bu mahlûkatı azap etmek için yaratmamıştır. Bilakis onları sına­makta, eğitip terbiye etmektedir. Allah insana, kendi anne babasından bile daha merhametli ve müşfiktir. Bu yüzden merhamet, yakınlık ve rızayı Allah'tan isteyin. Bunun yolu; Al­lah'ın zikri, şükrü, hamd ü senası, Kitabının tilaveti ve Resulü­ne uymaktan geçer.

Daima en kötüsüne hazırlıklı ohın. Hediyenin kendinizi daha iyi hissetmeniz olacaktır.

Hz. Muhammedi doğuranın da bir kadın ol­ması hanımlara ö'jiinç olarak yeter.

Dokuzuncu inci: Marifetullah hüzünleri dindirir

Allah.. Güzellerin en Güzeli, kerem sahiplerinin en Kerimi. Kuluna, o istemeden dileğinin katlarca fazlasını veren. Az bir ameli şükür olarak görüp büyüten, irili ufaklı bir çok günahı bağışlayıp silen. Göklerde ve yerde yaşayan tüm varlıklar her gün ve her hallerinde O'ndan niyazda bulunurlar. Hepsinin sesi de O'na ulaşır. İşlerin çokluğu O'nu alıkoymaz. Israrla is­teyenlerin dilek ve isteklerinden bıkmaz. Bilakis böyle dua edip isteyenleri daha çok sever.

Kendisinden niyazda bulunulmasını ister. Niyaz edilip is­tenmediğinde gazap eder. Kulu O'ndan haya etmezken O ku­lundan haya eder ve kusurlarını örter. Kulun kendisine acıma­dığı kadar O ona acır. Bütün iyilikleri veren, günahları örten o iken kalpler O'na nasıl muhabbet beslemez? Duaları O'ndan başka kabul eden, zorlukları O'ndan başka gideren, sıkıntılara O'ndan başka son veren, muhtaçlara O'ndan başka yetişen, karşılıksız bağışları O'ndan başka dağıtan mı vardır?

Allah... Verenlerin en Eli açığı, merhamet istenenlerin en Merhametlisi, kapısına varılanların en Cömerdi, başvurulanla­rın en Azizi, tevekkül eden kulunun her şeyine yetişen, kula annesinden bile daha Merhametli, kulunun tövbesine ıssız bir çölde bütün eşyalarıyla kaybolan bineğini bulan kişiden bile daha cok sevinen.

"Allah, iman edenlere Firavun'un Hanımını nüsal verdi." [Tahrîm, 11]

Onuncıı inci: Bereketli gün

Şöyle bir deneme yapın. Bir gün sabah namazını kıldıktan sonra kıbleye dönerek birkaç dakika ya da çeyrek saat huşu içinde oturun. Bol bol zikir ve duada bulunun. Allah'tan hayır­lı ve bereketli bir gün niyaz edin. Mutlu, başarılı, krizsiz, so­runsuz, bela ve musibetlerden uzak bir gün isteyin. Bereketle­rin yağdığı, hayrı bol, kefareti çok bir gün isteyin. Kedersiz, kaygısız ve tasasız bir gün dileyin. Allah'ın yüce kalından se­vinç dilenir, helal rızk dilenir. Böylece bereketli bir gün için gerekli hazırlığı yapmış olursunuz.

Size tavsiyem eğer bir işle meşgulseniz yahut işlerinizi bi­tirmiş oturuyorsanız bir kaset ve cd koyup Allah'ın Kelamını dinleyin. Güzel sesli ve hisli bir tilavetle okunan ayetleri, hu­zur, huşu ve ihlâs ile dinlemek kalbinizi her türlü evham ve kaygıdan arındıracak, halen ve zihnen çok daha iyi bir duru­ma gelmenizi, yüreğinizin ferahlamasını sağlayacaktır.

Yapamayacağınız şeylerle uğraşmayın. Buuttu yerme yapabildiklerinizi daha iyi yapmaya çalışın. Kendinizi daha iyi hissedersiniz. [10]

 

Yakutlar

 

Mııthı olma yönündeki kararınız bile mutlu bir deneyim olsun.

"Dikkat edin, Allah'ın yardımı yakındır" [Ba­kara, 214]

Birinci Yakut: Olgun bir hanım, mutlu bir hayattır

Hanımefendi, akşam eve dönen eşini çok güzel karşılamalı, canı sıkkın veya yorgun gördüğünde bundan etkilenerek ken­disi de sıkılmamaiıdır. Bilakis ona sıcak davranmalı, arzu ve isteklerini vakit geçirmeden yerine getirmeye çalışmalıdır. Sı­kıntı veya aşırı yorgunluğunun sebebini eve girer girmez sor­maya kalkmamalıdır.

Kocası evin içinde giydiği pijama takımını giyip yerine oturduktan sonra muhtemelen kendisi bu sıkıntı ve üzüntüsü­nün sebebini anlatacaktır. Anlatmaması halinde hanımefendi uygun bir dille ve kendisini düşündüğünü hissettiren bir üslup ile sebebini sorabilir.

Kocasına yardım etmesi mümkünse, bunu hiç tereddüt et­meksizin yapmalıdır. Böyle davrandığı takdirde eşinin sıkıntı­sını azallmış, sorumluluk yükünü hafifletmiş olacaktır. Erkek de evinde çok değerli bir mücevher, hatta dünyanın en değerli mücevherinin varlığını hissedecektir.                               .

 Bir işi l>itiremcdün diye kendinizi yıpratmayın. Büyüklerin görev ve sorumlu hıkları hiç bitmez!

Allah bir topluluğu sevdiğinde onları sınar.

ikinci Yakut: Bugünü iyi değerlendirmeye bakın

Hayatta mutluluğu yakalayanlardan biri şöyle der:

"En güzel gün, dünyanın bize değil, bizim dünyaya sa-\ h/p olabildiğimiz gündür. O gün arzu ve şehvetlerimiz bi-~yı ze değil biz onlara yön verir, irademize gönüllü ya da gö-ı.(      nü/süz boyun eğmelerini sağlarız."

 Kendi hayatımda yaşadığım ve asla unutamadığım günler:

4 Nefsime hâkim olup yapıp yapamayacağım şeyler hakkın­ca kafa yorma zahmetinden kurtulduğum her gün.

% İnsanların bilgisi dışında yapacağım için kimseden Övgü ''alamayacağım bazı hayır işlerini yapıp yapmama tereddüdün­den kurtularak onları gönüllü olarak yapabildiğim günler.

 Ceplerimin havayla dolu olup da izzet-i nefsimi tehlikeye .atmak durumunda kaldığımda onu paraya tercih ettiğim gün­ler.

 İşte bunlar en güzel günlerdir. Maddi nasibi çok az, belki hiç olmayan bu günlerin en güzel hediyesi, nefsime hâkim ol­duğumu bilmemelir ki bence dünya hayatında bundan değerli bir şey yoktur.

bd Elinizdekiyle mutlu olun ve kanaat edin. Al­lah'ın takdir ettiği nasibe rıza gösterin. Maddi ve beşeri imkânlarrnıza uymayan hayallerle kafa yor­mayın.

Allah geçmişte olanları affeder.

Üçüncü Yakut: Baskı gördüğünüz ve haksızlığa uğradı­ğınız düşüncesini terk edin

Bu, kaygı ve endişeleri yenerek hayatın genelinde başarılı olmaya yardım eden eşsiz bir özelliktir. Bu sayede dostluklar ve aile içi mutluluk korunur. Çünkü geniş ufka sahip bir insan, diğer insanların karakterlerini anlayıp değişiklikleri takdir eder.

Kendini başkalarının yerine koyar, tavır ve hareketlerin arka­sındaki şartları değerlendirir.

Kaygı ve endişe sahiplerine gelince, şunu bilmeniz gerekir ki geniş ufka sahip insanlar karşılaştıkları durumları anlayışla karşılarlar. Bir musibete uğradıkları veya bir arzuları gerçek­leşmediği takdirde hayal kırıklığı yaşamazlar. Çünkü hayatın tabiatı budur. İnsanın ilk anda hoşlanmadığı bir şey onun hak­kında hayırlı olabileceği gibi sevindiği bir şey de onun için kö­tü olabilir. Gerçek hayır ve iyilik, Yüce Allah'ın yazdığındadır.

Geniş ufuk sahipleri bu büyük kâinatın bir parçası oldukla­rını, kendi paylarına düşen mutluluklar olduğu gibi hüzün ve acıların olduğunu da bilirler. Bu yüzden ne şoke olur, ne de afallayıp kalırlar. Onlar bu tür tepkilerin çok üstündedirler. Bu yüzden baskı ve zulüm altında oldukları gibi bir komplekse kapılmazlar. Bu, daha çok ufku dar kimselerin yaşadıkları bir ruh halidir. Onlar başlarına gelen bir musibet veya kötülüğün yalnız kendilerine geldiğini, insanların kendilerini ezmeye ça­lıştıklarını, şanslarının her zaman kötü olduğunu düşünürler.

Geniş ufka sahip olanlar bu gibi duygu ve düşüncelerden uzaktırlar. Hayatın tabiatını kavramış kimseler olarak en iyisini yapmak için ellerinden geleni yaptıktan sonra tevekkül eder­ler.

Bugün mutlu olmaya bakın, yarın değil.

Sabrınızdan ötüıii selam size!

Dördüncü Yakut: Sıkıntının ardından gelen başarı ne kadar da tatlıdır!

Başarıya ulaşmış kişilerden biri şunları anlatır:

"Fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Yokluk ve sıkıntı henüz beşikteyken yakama yapışmıştı. Mutfakta verecek hiçbir şeyi olmayan annemden ekmek istemeye utanarak bü­yüdüm. Çoğu zaman evimizde kuru ekmek bile bulunmazdı. On yaşımda evden ayrıldım. On bir yaşımda çalışmaya başla­dım. Her yıl bir ay kadar okula giderdim. On bir yıllık ağır ve yoğun çalışmanın ardından bir çift öküzüm ve altı koyunum olmuştu. Bunlardan seksen dört dolar kazandım. Ömrüm bo­yunca zevklerim için bir kuruş dahi harcamamıştım. Yirmi biı yaşıma kadar kazandığım her kuruşu biriktirerek yaşadım...

Bu onbir yıl esnasında ağır çalışma nedir fazlasıyla görmüş­tüm. Kimi zaman iş bulabilmek için kilometrelerce yürüdü­ğüm olmuştu. Yirmi yaşına bastığım ilk ay, öküzlerimle odun çekmek için ormana gittim. Sabahlan gün doğmadan yola çı­kar, gün boyunca bu ağır işi yapardım. Akşam vakti döner, ge­tirdiğim odunları satarak ayda altı dolar kazanırdım. Bu dolar­lar bana on dördündeki ay gibi parlak ve çekici gelirdi."

Geçmişte hatalar işlemiş olabilirsiniz. Gerekli dersleri aldıktan sonra onları unutmaya çalışın.

De ki Allah,   sizi ondan ve bütün sıkıntılar­dan kurtaracaktır." [En'âm, 64]

Beşinci Yakut: Bulunduğunuz hale uyum sağlayacaksınız

Bir kişi tanıyorum. Cerrahi bir operasyonda ayaklarından biri kesilmişti. Teselli etmek ve geçmiş olsun demek için onu ziyarete gittim. Akıllı ve bilgili bir insandı. İçimden şöyle de­mek geçiyordu: "İnsanlar senin başarılı bir koşucu olmanı ve­ya iyi bir güreşçi olmanı beklemiyorlar. Senden bekledikleri faydalı ve sağlam fikirler. Allah'a şükür bunu da başarabilecek haldesin."

Yanına oturdum. Bir süre havadan sudan konuştuktan son­ra şöyle dedi: "Allah'a ha mel olsun. Kesilen ayağım onlarca yıl bana yoldaşlık etti."

Görüldüğü üzere sağlıklı bir inanç ve bilgi, insan için bir­çok sakinleştiriciden daha etkili ilaçlardır.

Bilgelerden biri şöyle demiştir: Zihinsel huzur ve rahatlık, ancak en kötü ihtimale teslim olmakla gerçekleşir. Psikolojik açıdan bunun açıklaması; teslim oluşun, insan faaliyetini bü­tün kayıtlarından bağımsız kılmasıdır.

Hâlbuki binlerce insan acı gerçeğe teslim olmayı reddede­rek hayatlarını berbat etmektedirler. Bunlar, gerçeği kabulle­nip kurtarılabilecek olanları kurtarmakla yetinmeyenlerdir. Ümitlerini yeniden yeşertmek yerine geçmişle acı bir mücade­leye girmekte, sonu gelmeyecek huzursuzluklara kapılıp git­mektedirler.

Geçmişin başarısızlıkları için hayıflanmak, çekilmiş acılar için tekrar tekrar ağlamak dinimize göre kısmen inkâr ve kade­re isyandır.

 Başarısızlık duygusu en acımasız düşmanınız-dn\ Çünkü iç huzurunuzu yok edebilir.

"Sizi işte böyle vasat bir ümmet kıldık [Bakara, 143]            

Altıncı Yakut: Bilse bir anneden öğütleri

Bu bölümde Harise kızı Ümâme'nİn tarihe mal olmuş o değerli öğütlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Ümnme bu Öğütleri, gerdek gecesine hazırlanan kızına vermişti:

Sevgi/i kızını doğduğun ortamdan ayrılıyorsun. Yıllarda alıştığın hayat tarzını ardında bırakıyorsun. Bir kadının eşsiz kalabilmesi mümkün olsaydı, hiçbir anne baba dünyanın en değerli varlığı ve sağ kollan olan kızlarını başka bir aileye gelin etmezlerdi. Fakat hikmet-i ilahi ge­reği kadınlar erkekler için, erkekler de kadınlar için ya­ratılmışlardır.

Birinci ve ikinci öğüt: Kocana kanaat ile boyun eğ, söz ve emirlerini güzellikle dinle.

Üçüncü ve dördüncü öğüt: Gözüne ve burnuna 'gelen yerlerine dikkat et. Sende bir gün bile nahoş bir manzara görmesin, çirkin bir koku duymasın. Daima güzel görün ve hoş kokulu ol.

Beşinci ve altıncı Öğüt: Uykusuna ve yemeğine dikkat et. Açlık sinirleri kızdırır, uykusuzluk İse öfkeyi kamçılar. Yedinci ve sekizinci öğüt: Kocanın parasını iyi koru, ai­lesine bak ve saygıda kusur etme. Malına sahip çık, ço­cuklarına iyi bak.

 Dokuzuncu ve onuncu öğüt: Söz ve emirlerine asla karşı gelme. Sırrını yayma. Emrine karşı gelmen canını sıkar, sırrını yayman sana güvenmemesine sebep olur. O üz­günken sakın sevinçli görünme,   sevinçliyken üzgün ve bezgin davranma."       

Mutluluk sizin elinizdedir. Kesinlikle başka biıinc bağlı değildir

Yarın güneş doğacak vC can mtıtln olacaktır

Yedinci Yakut: Rabbinin rızası için canını feda eden kadın

Bir anlık gaflette nefsine uyup zina eden Cüheyııiyeii kadını duydu­nuz mu bilmiyorum. Kadıncağız, olayın üstünden bir süre geçtikten son­ra Rabbini hatırlamış, tövbe ve istiğfar ile O'na yönelmişti. Ardından Peygamber Efendimize gelmiş, işlediği günaha karşı taşlanmasını talep etmişti. Geldiğinde hamileydi. Efendimize aynen şöyle demişti:

-Ey Allah'ın Elçisi! Ben bir günah işledim, cezamı çekmek istiyo­rum.

Efendimiz, Ciiheyniyeli'nin velisini çağırttı ve "Ona iyi bak, çocuğu­nu doğurduğunda bana getir" buyurdu.

Cüheyniyeli çocuğunu doğurup belli bir süre emzirdikten sonra Pey­gamber Efendimizin huzuruna geldi. Efendimiz giysilerinin sıkıca bağ­lanmasını emrettikten sonra recm cezasını uygulattı. Vefat ettikten soma cenaze namazını kıldırmak üzere cemaatin Önüne geçince Hz. Öıneı tepki gösterdi:

-Ey Allah'ın Elçisi! Zina etmiş bir kadının namazım nasıl kıldırırsı­nız!1

Peygamberimiz şu cevabı verdi:

~O öyle bir tövbe etti ki Medine halkından yetmiş kişiye taksim edilse hepsine yetişirdi. Allah rızası için canını verebilenden daha hayırlı birini söyler misin!

Cüheynryeli'yi böyle bir harekete sevk eden, temizlenip arınma yö­nündeki güçlü ifadesiydi. O, ahireti dünyaya tercih eden bir hanımdı. Çok güçlü bir imana sahip olmasaydı, elbette taşlanarak öldürülmeyi is­temezdi. Biri çıkıp "O, zina etmiş, zina ancak imanı zayıf birinin işleye­ceği bir günahtır" diyebilir.

Bu soruya şöyle cevap verebiliriz: İnsanın iradesi zayıf olabilir. Bu yüzden bazı günahlar işleyebilir. İnsan yaratılış itibarıyla zayıf bir varlık­tır. Sapması, günah işlemesi mümkündür. Fakat kalbindeki iman tohumu yeşerip ulu bir ağaca dönünce her türlü günah ve sapkınlığın izini silip atarak küllenmiş iman korunu ortaya çıkarır. Cüheyııeli'yi Allah Resu-lü'ne gitmeye sevk eden de işte bu iman tohumuydu. İmanının gücü sa­yesinde Allah rızası uğrunda canını vermeyi gönüllü işlemişti.

 Sürekli sızlanan, yahut arzularına düşkün biri olmamı!

Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz îo Krizin dorıığn, rahatlamanın başlangıcıdır

Sekizinci Yakut: Allah tarafından korunan bir hanım

İskenderiye şehrinin Haçlılar tarafından işgal edildiği döneme ait bir olay anlatılır. Şehrin Müslüman halkından güzel yüzlü zengin bir hanım, hizmetçi ve cariyeleriyie şehirden kaçmakta gecikmişti. Şehri talan eden Haçlılar ellerinde kılıçlar onun evine de girmişlerdi.

Askerlerden biri sordu:

-Değerli eşyalar nerde?

Kadıncağız korku içinde cevap verdi:

-Evde, sandıkların içinde. Bunu söylerken titreyerek değerli eşyaların bulunduğu odayı gösteriyordu.

İçlerinden biri kadına yaklaşarak ''Korkma, sen benim yanım­da olacaksın. Ülkemde refah ve lüks içinde yaşayacaksın" dedi. Kadın bu yabancının kendisine aşık olduğunu anlayınca ona yak­laştı ve işveli bir eda ile kulağına fısıldadı:

- Tuvalete gitmek istiyorum.

Adam, onun da kendisini istediğini anlamıştı. Tuvalete gidebi­leceğini işaret etti. hlaçlı askerleri sandıkları yağmalamakla meş­gulken kadın evin kapısında avluya çıktı. Oradan samanlığa girdi. Saman yığınının altını eşerek oraya saklandı..

Haçlılar evi yağmaladıktan sonra kadını aradılar. Onu bir türlü bulamayınca çekip gittiler. Kadın, bu hile İle esarete düşmekten kurtulmuştu. Hizmetçi ve cariyeleri de tavan arasına saklanarak Haçlıların eline düşmemişlerdi.

Kadın olayın ardından şöyle demişti: "Şeref ve dinin selameti, servet ve paradan çok daha hayırlıdır. Servet zaten bu gibi ulvi amaçlar için kullanıldığında anlamlı olur."

Gerçekten de namus ve dini kaybetmektense yoksul kalmak çok daha evladır.

Hayatta şu gerçeği kabııllennielisiiiiz ki kar­şınıza değiştirme imkânınız olmayan birçok şey çı­kacaktır. Bunlara iman ve sabırla tahammül edin.

Anne bir yiğit ocağıdır.

Dokuzuncu Yakut: Tövbeyle dökülen gözyaşı, dünya­nın en temiz suyudur

Allah tövbekarları, aklanıp paklananları sever. Kulunun tövbesi, Yüce Allah'ı en çok sevindiren fiillerin başında gelir. Bu sevinci tarif etmek için şöyle bir olay anlatabiliriz:

Uçsuz bucaksız bir çölde seyahat eden bir yolcu düşünün. Su ve yiyeceğini taşıyan binek hayvanı kaybolmuş olsun. Adam, hayvanını aramaktan perişan olmuş halde bir kaktüsün dibinde uyuya kalır. Uyandığında bir de ne görsün! Yitirdiği hayvan karşısında duruyor! Yerinden fırlayıp hayvanına sarılarak haykırır: "Allahım! Sen kulum-sun ben RabbinimÜ" Böyle bir dil sürçmesi elbette aşırı sevinçtendir. Adamcağız ne söylediğini bilmeyecek haldedir.

Yüce Allah tövbe ederek kendine yönelen kullarını gördükçe işte bundan bile çok sevinir ve mümin kullarına şöyle nida eder: "Ey müminler! Hep birlikte Allah'a tövbe edin. Umulur ki felah bulursu­nuz." [Nıir, 31]

Tövbe, kalbi gözyaşı suyu ve nedamet havlusuyla yıkayıp temiz­lemektir. Tövbe; yürekte bir yangın, neftse bir titreme, zihinde bir hüzün, gözde bir damla yaştır. Tövbe, doğru yolun başı, kazananla­rın sermayesi, müritlerin ilk adımı, eğrilerin doğruluk anahtarıdır.

Tövbekar yalvarıp yakarır, hıçkırıklarla ağlar. Herkes yatıp ortalık sakinleştiğinde onun yüreği çarpmaya başlar. Bütün insanlar huzur ve güvende olsalar da o korku ve endişe içindedir- Herkes rahat uyurken onun kalp çarpıntısı bir türlü durmaz.

Yüreği mahzun, başı eğik, tüyleri diken diken bir halde Rabbinin huzurunda kıyam durur. İşlediği günahların büyüklüğünü hatırladık­ça ürpertisi daha da artar ve buğulanan gözlerinden yaşlar dökülme­ye başlar. Ah sesleri hıçkırıklarına karışmıştır. Cehenneme götüren köprüyü gördükten sonra dünya ve içindekilerin hiçbir ağırlığı kal­mamıştır gözünde.

Her zaman olumlu ve iyimser düşünün. Bir gün işler kötü gittiğinde bilin ki mutluluk ve sevinç dolu bir günün gelişi yakındır.

O hanımlar Allah 'in koruduğa gaybı korurlar,

Onuncu Yakut: İlk Fedai

O çağın belki en büyük sarayında yaşıyordu. Elinin altında yüzlerce uşak ve halayık vardı. Deyim yerindeyse bir eli yağda diğeri balda lüks dolu bîr hayatı vardı.

Bazılarınızın belki hatırlayacakları gibi Firavun'un hanımı Asiye bn. Müzahim'den söz ediyorum. Fizik olarak zayıf ve tek başına bir kadın. Sarayda huzur ve güven içinde bu hanımın yü­reği bir gün iman ışıklarıyla aydınlanmaya başlamıştı, İmanın verdiği ruhtan güç alan Hz. Asiye kocasının başını çektiği cahili-ye düzenine meydan okudu.

Hz. Asiye, aşkın bir bakışa sahipti. Gözleri, içinde yaşadığı sarayı, ipek yastıkları, yaşadığı müreffeh hayatı, sayısını bilmediği halayıkları, hizmetçi ve uşakları görmüyordu. Bu yüzden âlemle­rin Rabbi'nin mukaddes Kitabı'nda anılmayı ve örnek gösterilme­yi hak etmişti:

"Allah iman edenlere Firavun'un hanımını örnek gösterdi. Hani o, şöyle demişti: Rabbim. Benim İçin katında cennette bir ev bina et. Beni Firavun'dan ve onun -çirkin- işinden kurtar. Be­ni zalim topluluktan kurtar." [Tahrîm, 11]

Tefsir bilginleri bu ayet-i kerimenin açıklamasını yaparken şöyle derler: Hz. Asiye, evi değil komşuluğu tercih etmiştir. Bu tavrıyla Efendimiz tarafından da kemale eren hanımlar arasında zikredilmeye layık olmuştur:

"Erkeklerden birçoğu kemale erdi. Kadınlardan ise sadece Firavun'un hanımı Asiye ve Imran kızı Meryem. Aişe'nin diğeı kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir."

İşte İnançlı Asiye! Firavun'un karanlık sarayının hollerini iman nuruyla aydınlatan cesur hanımefendi. Peki, sabır sebat ve Allah'a davet gibi hasletlerle bizim yolumuzu kim aydınlatacak?

 Mutluluğun yolu düşüncelerinizi kontrol et­mekten geçer. [11]

 

Zümrütler

 

Allah 'in rahmeti ihsan sahiplerine çok yakındır.

Birinci Zümrüt :Rabbini veki! kıl, rahat uyu

Fırtınalara yaslandığı, sağından solundan oklar uçuştuğu halde Rabbinin rıza ve kaderini umarak huzur içinde uyuyan, her şeyin Allah'tan geldiğine inandığı için hüzün nedir bilme­yen, peygamberler, veliler, âlimler, anne baba ve samimi dostların kaybı dışında gözlerinden yaş akmayan bütün mü­minlere, Allah için kaygı ve tasalanan inançlı kimselere sesle­niyorum:

Allah ecir ve sevabınızı misliyle versin. Siz O'nun şu buy­ruğunu en iyi özümseyenlersiniz: "Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Muhakkak bu, huşu ehli dışındakilere ağır gelir." [Ba­kara, 45]

Hz. Ali (kv) şöyle demiştir: "İman açısından sabır, vücut açısından kafa gibidir." Bunu yapabildiğiniz takdirde Firdevs cennetinde ikametle, Adn cennetlerinde Rabbinizin konuğu olmakla miijdelendiğinizi bilin. Bunlar, dünyada gösterdiğiniz sabır ve sebatın, özveri ve fedakârlığın mükâfatıdır. Tebrikler size iman ve sabrınızdan dolayı! Kazananın kim olduğunu gö­receksiniz.. Hem de pek yakında! "Sabredenleri müjdele." [Bakara, 155]

Kendinize güvenmeniz, haj'atınıza çok daha fazla anlam katacağınızı ve kazancınızın bol olacağı­nı gösterir.

"Allah, kullarına karşı pek Lütntkârdır." [Şûra, 19]

ikinci Zümrüt: Asıl körlük, kalp körlüğüdür

Çok eski zamanlarda kendisini sevip sayan hanımı, iyi kalpli oğlu ve vefakar dostuyla mutluluk içinde yaşayan köı bir adam vardı. Adamcağızın hayatındaki tek tatsızlık, yaşadığı karanlıktı- En büyük dileği bir gün olsun bu mutlu tabloyu dünya gözüyle görebilmekti.

Günlerden bir gün şehre çok büyük bir doktor geldi. Köı adam, doktorun kapısını ilk çalanlar arasındaydı. Gözlerini te­davi edecek bir ilaç istedi. Büyük doktor, adamcağıza bir göz damlası vererek düzenli biçimde kullanmasını istedi ve şöyle dedi:

-Bir gün ansızın görmeye başlayabilirsin!

Kör adam, ev halkının umutsuz yaklaşımlarına rağmen damlayı kullanmaya başladı. Birkaç gün sonra bahçede otu­rurken aniden gün ışığını gördü. Sevinçten delı'recek gibiydi. '. Diğerlerine haber vermek üzere eve daldı. İçende ne görsün,  sevgili karısı, vefakâr dostuyla kucak kucağa onu aldatıyor,  Öbür odada oğlunun kendi kasasından izinsiz para aldığım

Adamcağızın dünyası kararmıştı. Gözlerini iyileştiren dok­tora lanet okuyarak yerden bir çivi aldı ve gözüne hatırdı. C zamana kadar yaşadığı mutlu hayatı sürdürebilmenin başka yolu yoktu!

Psikolojik sorunlar, fiziksel rahatsızlıklardan daha yıkıcıdır.

Asla! Rabbim benimledir. O bana doğru yolu gösterir." [Şuara, 62]

Üçüncü Zümrüt: İntikam mahkemesi kurma! İlk kurba­nı sen olursun!

Bazı kimseler, haklarını sonuna kadar almayı önemsemez, ço­ğu şeyi göz ardı eder, hatta bilinçli olarak aptal gibi davranırlar. Bunlar öz itibarıyla hoş görülü ve İşi kolaydan alan kimselerdir. Fazla inceleyip sık dokumaz, işittikleri sözleri inceden inceye ir­delemezler. Kısacası bu gibi konularla kendilerini yormazlar.

Bazıları İse hoşgörü nedir bilmedikleri gibi, haklarından de­yim yerindeyse zırnığı bile istemeyi ihmai etmezler. Bu yüzden insanlarla sürekli kavga ve uğraş içinde olur, haklarım tamamen alabilmek İçin didişip dururlar. Bu tiplerin memnun ve mutlu ol­dukları pek görülmemiştir.

Doğal olarak hoş görülü bir insanın İç huzuru, ferahlık ve sü­kunete daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden çevrele­rinde sevilip sayılırlar. Hayal yolculuğunda başarı kapıların! Önle­rinde daima açık bulurlar. Allah'ın kullarıyla sürekli mücadele ve tartışma halinde olanlarsa, stres ve endişeden bir türlü kurtula­mazlar. Kendilerine söylenen sözleri derinlemesine inceler, karşı­laştıkları tavırları analiz etmeye çalışırlar. Ömürlerini bu tür işler­le heba ederler. Bunlar, çevrelerinde sevilmeyen, başarı kapılarını kendi yüzlerine kapayan kimselerdir.

Bizler için en güzel örnek olan Allah Resulü (sav) iki şey ara­sında serbest bırakıldığı zaman, günah olmaması şartıyla daima kolay olanı seçerdi.

Buyurdu ki: "Allah o kula merhamet etsin ki sattığında hoşgö­rülü, aldığından hoşgörülü, alacağını isterken hoşgörülüdür."

Sen bugün için çalış. Yanıı olabileceklere kafa yorma.

"Kıır'an'ı sana bedbaht olasın diye indirme­dik" [Taha, 2]

Dördüncü Zümrüt: Başarıdaki imtiyaz

Zenginlerden biri anlatıyor:

Dünyan/n en zengin adamlarından biri olduğum için farklı­lık hissetmiyorum. Mütevazı bir dairede eşimle birlikte yaş/yo­run}. İçki ve sigara kullanmıyorum. Dolar milyarderlerinin ga­zete sayfalarını do/duran hayat tarzlarına, lüks yatlarına, göz alıcı saraylarına, fırtınalı yaşamlarına, çevrelerine dolduran birbirinden güzel kadınlara asla imrenmiyorum. Bu kadınların birkaç milyon dolar tazminatla gönderilebilecek türden kişileı olduklarını biliyorum.

İşime aşığım. Çalıştıkça mutlu oluyorum. Genellikle yeme­ğimi işyerine götürürüm. Sahip olduğum milyarları düşündük­çe aşırı sevindiğim ve mutlu olduğumu sanmayın. Beni en çok mutlu eden, doğup büyüdüğüm şehri (Tokyo), mütevazı cad-deleriyle dünyan/n sanayi ve ticaret başkentlerinden birine dönüştürmeyi başarmamdır. Kısaca söylemem gerekirse benim mutluluğum başarıdadır.

 Ağlayıp  sızlamak batan gemiyi  sudan çıkarmaz!

"Allah kıılıuıa yetmez mi?" [Zümer, 36j

Beşinci Zümrüt: Batının yaşadığı ruhsal çöküş

Mayo Klinik doktorlarından Dr. Haroldsen, Amerika En­düstriyel Kurumlarda Çalışan Doktor ve Operatörler Derne­ğinde bir brifing vermişti.  Dr.  Haroldsen'in  anlattıklarından bazı bölümler;

"176 işadamı vakası inceledim. Yaşları kırk dört civarın­daydı. Vakaların üçte birinde stres ve gerilimin sebep olduğu üç hastalıktan biri vardı: Kalpte düzensizlik, ülser ve yüksek tansiyon. Yaşlan kırk beşi geçer geçmez bu üç hastalıktan bin muhakkak o/taya çık/yor.

Şimdi soruyorum iş hayatındaki başarıyı midesinde derin bir yara, kalp krizi veya yüksek tansiyonla kazanmak ne kadaı akılcıdır? Bütün dünyayı kazanmış olsa dahi bu hastalığın ona ne faydası vardır? Kişi tüm dünyaya sahip bile olsa uyuyacağı bir yatak, yiyeceği üç öğün yemek değil midir? Bu açıdan ba­kıldığında böyle biriyle toprağı çapalayan işçi arasındaki fark nedir? Muhtemelen işçinin uyku kalitesi ondan çok daha yük­sektir. Yediği yemekten aldığı zevk de işadamına göre fazla­dır."

Dr. W. S. Phares ise her beş kişiden dördünün organik ol­mayan sebeplerden hastalandığını söylemekledir. Bunların hastalıkları ise, korku, stres, depresyon, öfke ve kişinin ken­diyle barışık olmaması gibi ruhsal olaylardan kaynaklanmak­tadır.

Geçmişi değiştirenleyiz, geleceği de istediği­miz biçimde şekillendirenleyiz. Değiştirme ve şekil­lendirme imkânımız olmayan şeyler için bu kadar üzülüp sızlanmak niye?

Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz Sinirlenme, öfkelenme, kızma.

Altıncı Zümrüt: Hayat arkadaşının sıfatları

İnançlı ve saliha bir hanımefendi, ardı arkası gelmeyen is­tekleriyle eşini sıkıştırmaz. O, Rabbinin kendisine takdir ettiği "" kısmete kanaat eder. Urve, teyzesi Hz. Aişe'den naklediyor: i       "Allah'a yemin olsun ki kız kardeşimin oğlu, bizler hilale bakardık, sonra yine hilale bakardık, sonra yine hilale bakar-': d/k. İki ay içinde üç hilal görürdük de Allah Resulü'nün hane-l lerinde ocak yakılmazdı. Urve araya girer:

 -Peki teyze, ne yerdiniz? Hz. Aişe -hurma ve suyu kastedecektir.

 -iki siyah, diye cevap verir. Yalnız Allah Resulü'nün (sav, '>. Ensar'dan hayvanı olan bazı komşuları vardı. Ara sıra Efendi-; mize süt gönderirler, biz de ondan içerdik."

 Hayatın değeri, insanın her anını yaşamasıdır.

 Çalışmak ümidi ateşler, başarısızlık beklenti­sini öldürür

Yedinci Zümrüt: Allah'ın seçimine rıza gösterin

Hatırlarsanız Hz. İbrahim, eşi Hz. Hacer ile henüz emzikli bebek olan oğlu İsmail'i ıssız, üstünde bırakın ağacı ot bile olmayan kurak bir vadide bırakmıştı. Hz. İbrahim ana oğlun yanından ayrılırken eşinin sözleri kulaklarında çınlıyordu:

-Ey İbrahim! Ins cin olmayan bu ıssız vadide bizi kime bı­rakıp gidiyorsun?

Hz. ibrahim, hanımının bu seslenişine cevap vermeyerek yürümeye devam etti. Hz. Hacer merakla sordu:

-Bunu Allah mı emretti? Hz. İbrahim bu soruyu "Evet" di­yerek cevapladı.

O zaman Hz. Hacer, o iman ve ihlâs abidesi hanımefendi Kur'an-ı Kerim'de de geçen şu ifadeyi kullandı: -O bizi ziyan etmez!

Evet, Allah inançlı ve salih kullarını asla ziyan edip sahip­siz bırakmaz. Nitekim Kehf suresinde anlatılan olayda da, ço­cuklarını aldığı aileye salih bir evlat nasip etmiştir.

Yine O, inançlı bir adamın yetimleri tarafından çıkarılacak hazineyi Hz. Musa'nın arkadaşı Salih Kul Hızır'a muhafaza et­tirmiş ve yıkılmakta olan duvarı ördürerek çocuklar büyüyün-ceye kadar sağlam durmasını temin etmiştir. Bu olay da Kehf suresinde anlatılmaktadır.

 Geçmişi değiştiremem. Geleceği de bilemem. Öyleyse pişmanlık ve kaygı niye?

Zafer, sabrın melesidir.

Sekizinci Zümrüt: Dünya üzülmeye değmez

Dünya hayatının kısalığını, dünya malının değersizliğini, ahlakının bayağılığını, değişkenlik ve kararsızlığım bilen biri dünya ve ona ait hiçbir şey için üzülmez. Yitirdiği dünyalıklar için pişmanlık duymaz. Siz de kaybettiğiniz veya kaçırdığınız dünyalıklar için üzülüp hayıflanmayın. Çünkü biz Müslüman­lar için bir âlem daha vardır. Yaşadığımız âlemden çok daha büyük, çok daha ulvi, çok daha güzel bir âlem; Ahiret âlemi.

Tek ve Eşsiz olan Allah'a kavuşmaya inandığınız için hamd edin. Bu gün birçok Gayr-i Müslim kadın vaat edilmiş-o güne inanmamaktadır. O güne inanan ve o gün için hazırlık yapan­lara ne mutlu! O güne inancı yok veya yok denecek kadar az ve dünya işlerine dalıp gitmiş olanlara ise ne yazık!

İman olmadıktan sonra, sarayın, servetin, altının ve paranın ne değeri olabilir ki? Takva olmadıkça mevki ve makamın ne önemi olabilir ki? Mal, mülk ve şöhret mutluluğu satın alabile­cek güçte olsaydı, bunlara sahip olanlardan birçoğunun mut­suz ve bedbaht olduklarım görmezdik. Hâlbuki bunların acı ve sorunları sıradan insanlarla kıyas edilmeyecek kadar fazla­dır.

 Dün bir düştü, yaşandı geçti. Yarın güzel bir ümittir. Bugün İse hakikatin ta kendisi! vardır.

Dokuzuncu Zümrüt: Celal Sahibi'nin yaratışındaki gü­zellik

İnsana ve onun yaratılışındaki eşsiz sanata bir bakın. Farklı renkler, diller, huy ve tabiatlarda oluşuna. Yüce Allah onu ne de güzel yaratmış, en güzel surette terkip etmiştir. "O ki sizi şekil­lendirdi ve suretinizi pek güzel yaptı." [Tegâbün, 3]

"Ey insan! Seni kerem sahibi Rabbine karşı gurura sevk eden nedir? O ki seni yarattı, sonra düzeltip tesviye etti. Dilediği suret­te terkip etti." [İnfitâr, 6] "Biz insanı en güzel biçimde yarattık."[İnfitâr, 6İ

Şu gökyüzüne ve ondaki heybete, yıldızlara ve onlardaki çe­kiciliğe, güneşe ve güzelliğine, ayın parıltısına, uzaya ve akıl al­maz genişliğine, yer küreye ve yumurta gibi şekline, onda çıkar­dığı su ve otlağa, demir atmış dağla bir bakın. Şu denizleri ve ır­makları bir düşünün, geceyi, sabahı, ışığı ve karanlığı. Şu bulutla­rı ve kainattaki eşsiz besteyi bir tefekkür edin. Ondaki uyum ve dengeyi, şu çiçeği, şu gülü, şu taze meyveyi, şu bembeyaz sütü, şu bülbülü, şu sürüngeni, şu arıyı, şu minik kozayı, onların yaratı-[ışındaki sanat ve estetiği, tükenmek bilmeyen güzellik ve huzuru bir düşünün.

"Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sa­baha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine erişti­ğinizde Allah'ı teşbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur.

Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölü­münün ardından O canlandırıyor, İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız." [Rum, 17-19]

Hayatın karanlık yönleri üzerinde fazla durma­yın, aydınlık yönlerini görmeye çalışın.

"Evlerinde vakar ile otururlar." [Ahzâb, 33]

Onuncu Zümrüt: İnsanlık ve cömertliğin zirvesi

Romalılar bir grup Müslüman hanımı esir almışlardı. Olay, Mansurb. Ammar'a haber verilerek şöyle dendi:

-Müminlerin Emirinİn yanına varsanız da insanları Roma­lılara karşı sefere teşvik etseniz.

Mansur, bu tavsiyeye uyarak devrin halifesi Harun Reşid'İn meclisine gitti.

Ak saçlı, aksakallı bir pir-i fani olan Mansur Halifenin meclisinde bulunanları cihada özendiren konuşmalar yaptı. O konuşurken, eline içinde mektup bulunan ağzı mühürlü bit torba verildi. Mansur, torbayı açtı ve mektupta yazılanları okumaya başladı:

"Ben, Arap ailelerinden bir hanımım. Romalıların Müslü­man hanımlara ettiklerini duydum. Senin de halkı Romalılara karşı cihada teşvik ettiğini Öğrendim. Bunun üzerine en çok değer verdiğim iki şeyimi, saç Örgülerimi kestim ve bu torbayla birlikte ağzı mühürlü olarak gönderdim. Yüce Allah aşkına, onları Allah yolunda cihada çıkan atlardan birinin gemi olarak kullan. Umulur ki Rabbim bunun hürmetine bana merhamet eder."

Mansur bu etkileyici ifadeler karşısında kendini tutamaya-rak ağlamaya başladı. Orada bulunanlar da onunla birlikte ağ­lıyorlardı. Halife Harun Reşid hemen seferberlik ilan elli ve İs­lam ordusunun başına geçti. Müslümanlar Romalılar karşısın­da büyük bir zafer kazandılar.

Geçen için ağlama ki değerli gözyaşlarm boşa gitmesin. Çünkü j'aşanıp geçeni geri getiremezsin. [12]

 

Bilezikler

 

"Kalpler yalnız Allah'ın zlkriyle hıızur bıılıır." [Ra'd, 28]

Birinci Bilezik: İnsanlık ve cömertliğin zirvesi

Adam, mescide girdiğinde namaz vakti değildi. İçeride on yaşlarında bir çocuğun huşu ile namaz kıldığını gördü. Namazını bilire/iğinde yanına giderek selam verdi:

-Evlat! Kimin oğlusun?

Çocuğun başı öne eğildi ve yanağına iki damla yaş süzüldü. Sonra başını kaldırarak cevap verdi:

-Ben hem yetim, hem öksüzüm amca. Adamın yüreği sıziamıştı:

-Benim oğlum olur musun? Çocuk sordu:

-Acıktığımda karnımı doyurur musun?

Adam, "Evet" dedi. Çocuk sordu:

-Giysim eskidiğinde yenisini alır mısın?

Adam buna da "Evet" cevabı verdi Çocuk yine sordu:

-Hasta olduğumda bana şifa verebilir misin?

Adam buna "Buna gücüm yetmez evlat" diyerek karşılık verdi. Çocuk sordu:

-Öldüğümde beni diriltebilir misin?

Adam buna da "Hayır, gücüm yetmez" diye cevap verdi.

Çocuk şöyle dedi:

-Öyleyse beni Yaratanıma bırak amca, O bana doğru yolu gösteren, yediren, içirendir. Hastalandığımda şifa verir, hesap gü­nü bağışlamasını dilediğim de O'dur.

Bu cevap üzerine adamcağız sustu ve bir kenara çekildi.

"Allah'a inanıyorum. Hakkıyla tevekkül edene O yeter" diye mırıldanıyordu.

rd Saçlarınızı ne kadar yolsariız, hüzün ve kederle dolsamz da geçmişin bir damlasını bile geri çevire-mezsiniz.

 Rahmetim her şeyi kuşattı.

ikinci Bilezik: Mutluluk var! Peki yfi bulabilen?

Hiç kimse, mutluluğu başkasından beklememelidir. Bilakis mutluluğa erebilmek için en ideal olan yolu bulmalıdır. Bizce bu yolun başında dürüst olmak, çalışmayı ve insanları sevmek gelir. Yardımlaşma, bencillikten uzaklaşma, diri bir vicdana sahip olma gibi hasletler de mutluluğun anahtarlarıdır.

Mutluluk aslı astarı olmayan bir hayal değil, apaçık bir ger­çektir. Birçok insan bu güzel duyguyu tadarak yaşamaktadır. Hayatta kazandığımız tecrübelerden yeterli dersleri aldığımız takdirde mutlu olmamızın önünde engel yoktur. Hayatın an­lamın kavradığımızda özümüzde varolan birçok cevheri açığa çıkarabilir, maddi ve manevi hastalıklarımızdan kurtulabiliriz. Bunun için bilgi, irade ve sabırla birlikle Allah'ın bahşettiği hayatı, isyan ve inkârda bulunmaksızın yaşamamız gerekir.

 Bir kadının güzelliğinin en büyük düşmanı, onu erkenden ihtiyarlatan kaygı ve üzüntülerdir.

"Rabbin  sana  verecek  de  razı  olacaksın." [Duhâ, 5]

Ücüncü Bilezik: Güzel ahlak kalpteki cennettir

İnsanın arkadaşları, onun aynaları gibidir. O dürüst ve gü­zel ahlak ile davrandığında çevresindekiler de güzel ahlaklı olurlar. Böylece sinirlen sakin, kafası rahat olur ve samimi bir toplulukta yaşadığını hisseder.

Kendisi kötü ahlaklı, kaba saba biri olduğunda çevresinde­kilerin de kölü ahlaklı ve kaba kimseler olduklarını görür. Çünkü diğer insanlara saygı göstermeyen kişi, asla saygın biri olmayacaktır.

Güzel ahlak sahibi iç huzura daha yakın, kaygı, stres ve endişeden uzak biridir. Her şey bir tarata, güzel ahlak aynı zamanda Önemli bir kulluk ifadesidir. Dinimiz sürekli ahlaka vurgu yapmış ve Müslümanları güzel ahlaklı olmaya davet etmiştir. Yüce Allah buyurdu ki:

"Affedici ol, marufu emret ve cahillerden yüz çevir." [A'râf, 1 99]  Sevgili Peygamberi hakkında öd şöyle buyurmuştur:

"Rabbinden bir rahmetle onlara yumuşadın. Eğer kaba, katı kalpli biri olsaydın çevrenden dağılıp giderlerdi. Onları affet, onlar için bağışlanma dile ve işi onlara danış. Bir şeye azmet­tiğinde Allah'a tevekkül et. Muhakkak Allah tevekkül edenleri sever." [Âl-i İmran, 159]

Efendimiz de şöyle buyurmuştur:

"İçinizde bana en sevimli gelenleriniz ahlakça en güzel olanlarınız, alçak gönüllü davranan, kaynaşan ve kaynaştıran­lardır. En buğzettiklerim ise kovuculuk eden, dostların arasını açan ve masumlarda kusur arayanlardır."

Kararsızlık, ciddiyetsizlik ve sorun etrafında ümitsizce dolanma gibi davranışlar sinir sistemini çökertir.

Allah her nefse ancak gücünün yeteceğini! ;yüklcr." [Bakara, 286]

Dördüncü Bilezik: Mutluluğun on kuralı

 Amerikalı psikolog Dr. Dİcs şöyle der: Mutlu hayat, on boyut-) ,lu bir sanattır;

 Sevdiğiniz işi yapın. Eğer bu imkanınız yoksa, boş fi  vakitlerinizde sevdiğiniz bir hobiyle meşgul olun.

Sağlığınıza özen gösterin. Mutluluğun Özü budur.

Bu bağlamda yeme içmenizde düzenli olun, spor yapın ve zararlı alışkanlıklardan uzak durun.

İnsanın hayatta bir hedefi olmalıdır. Bu ona enerji ve dinamizm kazandırır.

 Hayatı olduğu gibi yaşamak,   acısını tatlısını   bullenmek.

Bugünü yaşamak. Geçmişte olanlar için pişmanlık duymayı, gelecekte olacaklar için evhamlan­mayı bırakmak.

Yapacağı iş veya vereceği karar üzerinde düşünmek. Kendi kararlan sebebiyle uğradığı zarardan dolayı başkalarını kınamamak.

Daima  kendinden  aşağıda  bulunanlara  bakarak haline şükretmek.

Her zaman mülebessim ve neşeli olmak, iyimser  kimselerle arkadaşlık etmek.

Mutluluğun kokusunu alabilmek için başkalarını  mutlu etmeye çalışmak.

Sevinç fırsatlarını  iyi değerlendirmek ve bunları mutluluk yolunun zorunlu istasyonları gibi görmek.

Bugünü yaşayın ve ona sıkı sarılın. Bir acı gel­meden onu önleyebilecek tedbirler varsa armaya ça­lısın.

"O her gün bir iştedir." [Rahman, 29]

Beşinci Bilezik: Hüzün ve kaygıdan Allah'a sığının

Akıllı birinin neşe ve iyimserlik konusunda cimri davranacağı­nı veya inançlı bir insanın karamsarlık ve ümitsizliğe boyun eğe­ceğini sanmam. Ancak bazen öyle ağır olaylar yaşanır ki kişinin iç huzur ve hoşnutluğuna gölge düşürür. Böylesi durumlarda ya­pılması gereken, başa gelen halden kurtarması için Allah'a sarıl­maktır. Karamsarlık rüzgârına teslim olmak, insan organizmasın­da genel bir çöküşe yol açar. Bu İse bütün iş ve davranışlara başa­rısızlık ve gevşeklik mührünü vurur.

Sevgili Peygamberimiz afet ve zorluk anlarında sahabeye sü­rekli Allah'tan yardım istemeyi öğretirdi. Ebu Saİd el-Hudri anla­tıyor:

"Bir gün Allah Resulü (sav) mescide girdi. Ensar'dan Ebu Ümâme adında biri, mescitte oturuyordu. Allah Resulü seslendi:

-Ey Ebu Ümâme! Namaz vakti dışında mescitte ne yapıyor­sun?" Ebu Ümâme cevap verdi:

-Borçlarım ve sıkıntılarım elimi ayağımı bağladı ey Allah'ın elçisi.

Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu: -Sana kaygı ve sıkıntılarını yok edecek, borçlarının ödenme­sine yardım edecek bir dua öğreteyim mi?

Ebu Ümâme "Evet ey Allah'ın Elçisi" deyince Allah Resulü şöyle buyurdu:

-Sabah akşam şöyle dua edersin: 'Al/ah/m! Kaygı ve hüzün­den Sana sığınırını. Acizlik ve tembellikten Sana sığınının. Kor­kaklık ve cimrilikten Sana sığınırım. Borca batmaktan ve insan/a­rın baskısından Sana sığınırım."

Ebu Ümâme bilahare şöyle demiştir: Söyleneni yaptım. Bir sü­re sonra ne kaygım kaldı, ne borcum."

 sizin yediklerinizden değil sizi yiyip biti­ren şeylerden çıkar.

"Sahip  olduğunuz   her  nimet   Allah'tandır."

[Nahl, 53]

Altıncı Bilezik: Hayatın zorluklarına karşı eşine yardım eden kadın

Biyografi kitaplarında an/atılan meşhur olaylardan biridir. Efendimizin sevgili kızı Falıma Zehra bazen günlerce aç kalır­dı. İşte o günlerden birinde eşi Hz. Ali yüzü iyice sararmış olan hanımına sordu:

-Ey Eatımal Neyin var, hasta mısın? Fatima cevap verdi:

-Üç gündür evde yiyecek bir şeyimiz yok. Hz. Ali merak­la sordu:

-Peki, bana niye söylemedin?

Fatima annemizin cevabına bir bakın:

-Babam, Allah Resulü gerdek gecesi bana şöyle buyurdu: Ey Falıma! Ali sana yiyecek bir şey getirirse ye. Bir şey getir­mediğinde ondan isleme!"

Günümüzde ise birçok hanımefendi eşlerinin ceplerini bo­şaltma konusunda uzmanlaşmış bulunuyorlar. Kocalarında bi­raz para olduğunu görür görmez hemen olağanüstü hal ilan ediyor, o parayı ele geçirinceye kadar bir türlü durmuyorlar.

Hiç kuşkusuz erkek bu tür taleplere bir defa teslim olsa da, hayat boyunca beyaz bayrak kaldırmayacaktır. Sonuçta tartış­ma ve ağız dalaşı başlayacak iş, boşanmaya kadar gidebile­cek bir geçimsizlik süreci başlayacaktır.

Hayat, kısaltmayı gerektirmeyecek kadar kısa­dır. Onu daha fazla kısaltmaya çalışmayın.

Başarı, dillerde olmanızdır.

Yedinci Bilezik: Cenneti/k bir hanım Ata b. Ebİ Rebah anlatıyor:

"Bir defasında İbni Abbas bana şöyle demişti:

-Sana cennetlik bîr hanım göstereyim m/7 "Evet" deyince an-"latmaya başlattı:

-5i/ siyahi kadın Efendimize gelmiş ve şöyle demişti:

-Ben sara nöbeti geçiriyorum. O zaman üstüm başım açılı-,,yor. Allah'a dua etseniz de bu halim geçse.

Allah Resulü ona şöyle buyurdu:

-İstersen bu haline sabret, ödülün cennet olsun. İstersen iyi­leşmen için dua edeyim. Kadın şöyle dedi:

-Sabrı tercih ederim.   Yalnız nöbet geçirirken açılmamam için dua buyurun.

Efendimiz de bunun için dua etti."

Allah korkusuyla dolu bu mümin hanım, cenneti kazanabil­mek İçin fani hayatta çektiği sara hastalığının devam etmesine ra­zı olmuştu. Günümüzde birçok insan belki anlamakta güçlük çe­ker ama karlı bir alışveriş yapmıştı. Yaptığı zor tercihle cenneti kazanmıştı. Ama nöbet sırasında vücudunun görünmemesi İçin yine de dua etmesini istemişti. Peki ya şu sokaklarda yan çıplak dolaşan Müslüman hanımlara ne demeli? Haya perdesini yırtmak­ta birbirleriyle yarışan bu hanımlar için de "Allah ıslah etsin" de­mekten başka bir şey yapamayız.

so Kaygı ve stresi bırakın. Dert ve sorunlarınıza katlanmaya çalışın. Gerçekleri metanetle göğüsleyin. Yaşamak için bir şeyler yapın.

Yardım, sıktntınispetindcdir. :      

Sekizinci Bilezik: Sadaka belayı savar

Sadaka, yürek genişliği ve iç huzurun en büyük araçla­rından biridir. Yüce Allah bu dünyada iyilik ve ihsanda bulu­nanları yürek genişliği, sevinç ve aydınlıkla ödüllendirir.

Az da olsun sadaka verin. Sadaka olarak verdiğiniz hiç­bir şeyi az ve değersiz görmeyin. İster bir elma, ister bir çeyrek ekmek, bir yudum su, ister bir kâse yoğurt olsun. Fakir ve yok­sula hediye edin. Zorda kalmışa yardım edin. Açları doyurun. Hastaları ziyaret edin. Böyle yaptığınızda Yüce Allah'ın kaygı ve endişelerinizi hafiflettiğini, hüzünlerinizi dindirdiğini göre­ceksiniz. Sadaka, ancak "İslam Eczanesi"nde bulunan bir ilaç­tır.

Adamın biri İmam Abdullah b. Mübarek'e sordu: -Ey Ebu Abdurrahman, Dizimde yedi yıldır geçmeyen bir yara var. Denemediğim tedavi kalmadı. Hiçbiı  fayda görmedim. İbni Mübarek şöyle dedi:

-Git ve insanların suya çok ihtiyaç duydukları biı yer bul. Orada bir kuyu kaz. Çıkan suyla birlikte yaranın

da kapanmasını umarım.

Adam söyleneni yaptı. Gerçekten de dizinde bir şey kalmadı.

 Değerli kız kardeşim, Efendimin şu hadislerini de unut­mayın:

"Hastalarınızı sadaka ile tedavi edin."

"Sadaka, Rabbimizin gazabını söndürür, kötülüğün etki­sini savar."

 Kaygı ve stres, boşluğun yoldaştandır.

"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderil­dim " (Hadis-i şerif)

Dokuzuncu Bilezik: Ruhen güzel olun. Çünkü kâinat güzeldir.

Yıldızların gökyüzündeki serencamı ne ktKİ.ır güzeldir. Biri kalkıp bunun aksini söyleyebilir mi? Yıldızlarla donanmış gök­yüzünün güzelliği kalpleri çeken türden, cıvıl cıvıl, sürekli de­ğişen bir güzelliktir. Aslında bütün kâinat sabah akşam ayrı bir güzelliktedir. Güneşin doğuşundan batışına, mehtaplı geceden zifiri karanlık bir geceye kadar hepsinin ayrı bir güzelliği var­dır. Gökyüzünün masmavi bir tabak gibi duruşu ne kadar gü­zelse, yağmur bulutlarıyla dolu hali de bir o kadar güzeldir. Kainat sürekli bir hareket içinde, devinip durmaktadır. Fakat her hali ayrı bir güzellik sunmaktadır.

Şu ufukta tek başına duran yıldız, sanki sevgiyle kırpan bir göz gibi bize bakarak seslenmekte. Şurada duran iki yıldız, ka­labalıktan sıyrılmış, fısıldamıyorlar gibi.

Gökyüzüne dağılmış galaksiler, sanki bir festivalde geçit yapan gruplar gibiler. Kimi gece düş kuran, kimi gece bir pır­lanta gibi parlarken kimi gece iyice karararak her şeyin fena bulacağını ilham eden ay.

Gözlerin bakmaktan bıkıp usanmadığı, sonuna bir türlü eremediği gökyüzü..

İşte gerçek güzellik! İnsanın yaşamak, bürünmek istediği lahuti güzellik.. O, sözcüklere sığmayan, tarif edilemeyen gü­zellik...

Calıiliye de\ıindcki kadınlar gibi açılıp saçıl-imarın!

 Onuncu Bilezik: Yiğit bir hanım

  1. Halife Osman b. Affan, Müslüman beldelerini rahatsız eden Romalıları dize getirmek için gönderdiği ordunun başına Hubeyb b. Mesleme et-Fihri'yİ geçirmişti.

Huybeyb'in hanımı da bu orduda görevli mücahitler ara­sında bulunuyordu. Savaş başlamadan önce ordusunu son kez teftiş etti. Bu sırada hanımı sordu:

Savaş kızışıp ordular birbirine geçince seni nerde bulu­rum?

Kocası cevap verdi:

- Ya Romalı kumandanın çadırında, ya da cennette inşal­lah!

Savaş başladığında Hubeyb ve yanındaki mücahitler eşi benzeri görülmemiş bir kahramanlıkla çarpışmaya başladılar. Allah zaferi onlara nasip etti. Hubeyb, hanımını beklemek üzere Romalı komutanın çadırına girdiğinde onu büyük b/ı sürpriz bekliyordu. Yiğit eşi, onu geçmiş ve çadıra daha önce girmişti!

Çalışıp dinamik davrandığınız sürece hayatta zor veya imkânsız diye bir şey yoktur.

Gerçekleri olduğu gibi kabul edin. Hüzün ve kaygıların faydasını gördünüz mü? [13]

 

Elmaslar

 

Beni anın ki Ben de sizi anayım." [Bakara, 152

Birinci Elmas: Zamanınızı oyun ve eğlence ile geçir­meyin

Efendimiz sevgili eşi Hz. Aişe'ye şöyle buyurmuştu: "Bit günaha teşebbüs ettiğinde hemen Allah'tan bağışlanma dile ve O'na tövbe et. Kul günahını itiraf ettiğinde Allah tövbesini ka­bul eder."

Şöyle bir hayal edin: Bütün düşleriniz gerçekleşmiş, istedi­ğiniz her şeye sahip olmuşsunuz. Planladığınız her şeyi ger­çekleştirmişsiniz. Sonra bir gün her şeyinizi kaybetmişsiniz. Ne yaparsınız? Elbette acıyla gözyaşı döker, hıçkıra hıçkıra ağ­larsınız. Parmaklarınızı ısırır, saçlarınızı yolarsınız. Yitirdikle­rinizi bir türlü unutamaz, sürekli düşünürsünüz. Peki ya ömür denen en değerli hazineniz? Çoğu zaman farkına bile varma­dığınız..

Ömrünüz, hiçbir maddi değerle ölçülemeyecek kadar kıy­metli bir hazinedir. Ömür dediğimiz olgu ise, asıl itibarıyla ne­feslerden ibarettir. Çıkan her nefes bir daha göre gelmeyen anı temsil eder. Dünya hayatı dediğimiz bu âlemdeki en değerli sermayeniz işte bu nefeslerdir. O nefesleri iyi değerlendirerek cennet nimetlerinden istediğinizi satın alabilirsiniz. Hal böyle iken onları heba etmek, tövbe ve istiğfarda bulunmaksızın bo­şa harcamak niye?

 Mutluluğun yolu birdir; japamayacağmıız şey­lere kafa yormamak!

"Allah size yetecektir." [Bakara, 137]

İkinci Elmas: Mutluluk parayla satın alınamaz

Çoğu kimse mal mülk ve servet kazanmak için gençlik ve sağlıklarını harcadıktan sonra kalan ömürlerini mutluluğa ulaşmak için bunları harcayarak geçirir, fakat yine de bed­bahtlıktan başka bir şeye eremezler. Kimileri de yaşlılığın etki­siyle çöktükten sonra servetlerini gençleşmek için harcamala­rına rağmen tabiatın ezici gücüne direnemezler.'

Bakın hayattaki bütün dileği para kazanmak olan meşhur bir aktör neler söylüyor:

"Paranın gücüyle dünyanın en mutlu insanı olacağımı ve yüz yıl böyle yaşayabileceğimi düşünüyordum. Parayla bütün di/eklerimi gerçekleştire-bileceğime inanıyordum. Herkes önümde eğilecek, bir dediğim iki olmayacaktı,"

Bu aktör, yirmi yıl çalıştıktan sonra istediğinin katlarca faz­lası paraya kavuştu. Ama ne gençliği kalmıştı, ne sağlığı, ne de düşleri. Yakınlarının anlattığına göre'sık sık'ağlar ve şöyle der­di: ''Keşke yüz yil soğan ekm'eVyiyere^ bilet'param olmadığı içintrene hareket halinde atlayarak ya sayarı bir yoksul olsay­dım."

Çö.ruldüğü, gib/ı sağlığın .değerini ancak kaybettiğinde an­lamış, paranın her şeyi satın alamayacağını çok geç anlamıştı. Mısır'ın en zengin sanatçısı olan aktör, ömrüne sağlıklı bir gün katabilmek için tüm varlığını vermeye hazır hale gelmişti!

Akıllı insan, ömrünü düşmanlık ve dargınlık­larla geçirmez.

Ayız, Karni so"Sabır ve ııaıııaz ile yardım isteyin." [Bakara, 45]

Üçüncü Elmas: Acelecilik ve arsızlık mutsuzluğu besler

Ağırbaşlılık yüksek bir erdem olup insanın heva, öfke ve . aptallık gibi yakışıksız hislerini yatıştırmasını sağlar. Teenni ise işi ağırdan alma, hakkını verme, emin adımlarla ilerleme, ace­le etmeme, akıl ve hikmetin gereğini yapma gibi anlamlarda kullanılır.

Bu iki haslet, stres ve kaygıya karşı açılan savaşı temsil ederler. Bu ikisinin yokluğu ise, iyiliğin azalması, buna bağlı olarak stres ve endişenin kapıyı çalması anlamına gelir.

Ağırbaşlı kişi, bu sıfatıyla birçok kötülüğü başından savabi­lir. Çabuk öfkelenip aptalca hareket eden biri ise, işin daha da kötüleşmesine, kaygı ve endişelerin artıp derinleşmelerine ne­den olur.

Teenni ile hareket eden insan, söyleyip yaptıklarından do­layı pek az pişman olur. Böyle kimseler, sonu'meçhul macera­lara atılmazlar. Aceleci 've ahmağa gelince, bunlar sürekli pişmatV olmaya, bir maceradan diğerine atılmaya mahkûmdur­lar. Kendine1 ve diğer insanlara* nazile: ve yunıuşaıkuda^rana'n kimse genellikle başarıya ulaşır, sinirleri gevşek, kafası rahat oku,

uı Hanif" ilmimiz Islamiyetıdenezakete, ağırbaşlılık, v;e;teennj-ı ye özendirir. Nitekim Efendimiz'şöyle buyurmuştur:

"Nezaket, bulunduğu her şeyi süsler. Onun olmadığı şeyler ise çirkinlesin"

 Hayatımızın mutlu anlarını değersiz şeyler uğ­runa heba etmemeliyiz.

Allah   size   dinde   zorluk   yaratmamıştır.] [Hac, 78]

Dördüncü Elmas: Para kazanma oyununun sonu yoktur

Bewer Brooke anlatıyor:

"Çok para kazandım. Fakat tecrübeyle gördüm ki bu oyuna, yani para kazanma oyununa devam etmek, sonu olmayan tehlikeli bir süreç.  Kişinin hem ömrünü,  hem mutluluğunu alıp götürüyor.  Bu yüzden işimi değiştirip sevdiğim bir iş olan yayıncılığa geçtim. Bu işte fazla para yoktu, fakat mutlu olmamı ve topluma hizmet etmemi sağ­lıyordu.   Bütün  işadamlarına  tavsiyem,   ihtiyaçları kadaı servet yaptıktan sonra para kazanma oyununu bırakarak zevk alacakları uğraşlarla meşgul olmak üzere erkenden emekli olmalarıdır.   Yaptıkları iş,  hem kendilerine zevk vermeli, hem de topluma yararlı olmalıdır." Servet sahibi biri için varislerine yüklü bir miras bırakmak­tan başka bir özellik sözkonusu değildir. Hâlbuki yukarıdaki işadamı gibi insanlar, servetlerini bir kenara koyarak meydana indiklerinde de sırf akıl ve ahlaklanyla ayakta durmayı başara­bilirler. Miras olarak bırakılacak servet, varisler için de bir risk­tir. Çünkü kolay edinilen varlıklar genellikle nimet değil lane­te, mutluluk değil çileye sebebiyet verir. Zahmetsiz bir şekilde beslenmeye ve tatmin olmaya alışan kimseler genellikle akıl ve düşünce bakımından gevşek olurlar.

 Hayatta 'imkânsız1 diye bir şey olmadığına inanın!

"Ey ateş! ibrahim için serinlik ve esenlik ol." [Enbiya, 69]

Beşinci Elmas: Boşluk, çirkinliğe zemin hazırlar

İşsizlik ye avarelik binlerce, kötülüğe beşiklik eder. Yozlaşma ve çürümeye yol açan virüsler böyle ortamlarda mayalanırlar. Ça­lışmayı, yaşayanların misyonu olarak kabul edersek işsizleri ölü­ler sayabiliriz.

Yaşadığımız bu dünya, sonsuz ve çok daha büyük bir âlemin tarlası ise, burada işsiz güçsüz gezenlerin orada hüsran ve kaybe­dişten başka hasadı olmayacak müflisler olarak diriltilmeleri ka­dar normal bir şey olamaz.

SevgİÜ Peygamberimiz de sağlık ve boş vakit nimetlerinin de­ğerini bilmeyenleri uyararak şöyle buyurmuştur:

"iki nimet vardır ki insanların çoğu bunlarda aldanmıştir: Sağ­lık ve boş vakit."

Gerçekten de şu âlemde sağlıklı nice insan vardır ki hedefsiz ve idealsiz bir hayatta bocalar, dururlar. Kendilerini oyalayacak bir İşleri, ömürlerini adayacak bir idealleri yoktur.

İnsan bunun için mi yaratılmıştır dersiniz? Asla! Bakın Rabbİ-miz ne buyuruyor:

"Sİzİ boş yere yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?" [Mümİnun, 115]

Gökler, yer ve bu ikisi arasındakilerin hepsi hak üzere yara­tılmıştır. İnsanın görevi işte bu hakikati Öğrenmek ve onunla ya­şamaktır.

Sığ arzularının hengâmesine dalanlara gelince, onlar bu haki­katten gafil olarak yaşarlar. Günleri ne kötüdür onların yarınları ne kötü!

 Daima başarıyı hayal edin. Unutmayın ki her şey hayalle başlar.

"Ona ummadığı yerden rızk verir." [Talak, 3]

 Altıncı Elmas: Sorunsuz, kavgasız, gürültüsüz bir yuva

Genç kadın ağ/ayarak babasına anlatıyordu:

-Babacığım, dün eşimle aramızda bir şey geçti. Ağzımdan kaçan bir kelimeye çok sinirlendi. Söylediğime pişman oldum ve özür diledim. Benimle konuşmayıp yüzünü çevirdi. Mem­nun edip güldürünceye kadar etrafında dolanıp durdum. Eşi­min canını sıktığım için Rabbİmin beni yargılamasından kor­kuyorum.

Babası şöyle konuştu:

-Yavrum, Allah için söylemem gerekir ki kocan senden gayri memnun bir halde ölsen, hesabın çok ağır olurdu. Sana yıllar önce öğretmiştik. Kocasını kızdıran kadına Tevrat'ta da İnci'cle de Kur'an'da da lanet edilmiştir. Böyle bir kadının hem canı zor çıkacak, hem de mezarı dar olacaktır. Ne mutlu ko­cası kendinden memnun olarak Rabbine kavuşan hanımlara.

Saliha bir hanım, kocası taralından sevilmek için elinden geleni yapar. Onun ağzının tadını bozmaz

Başarısızlık korkusunu zihninizden atın.

İmanı olmayana giiven olmaz.

Yedinci Elmas: İffet ve haya güzelliğinize güzellik katar

Müminlerin annesi Ümmü Seleme'yle ilgili şu olayı acaba duydunuz mu? Bir gün Peygamber Efendimizin "Her kim giy­sisinin eteklerini kibirle toplarsa Kıyamet günü Allah ona bakmayacaktır" buyruğunu işitti. Merak ile sordu: "Peki ha­nımlar eteklerini ne yapacaklar?" Efendimiz "Bir karış salarlar' buyurdu. Ümmü Seleme annemiz "O zaman ayakları gözü­kür" dedi. Bunun üzerine Efendimiz "Bir arşın uzatsınlar daha fazla değil."

Bu ne duyarlılık ey Ümmü Seleme! Bu ne takva! O ne kibir ehlindendİ, ne de büyüklük taslardı. Tek düşüncesi; Müslü­man hanımlarda olması gereken iffet, haya, temizlik ve şeref sıfatlarına halel gelmemesiydi. Saliha hanımların ayakları gö­rülmemeliydi. Bu yüzden elbiselerinin etekleri yere çok yakın olmalıydı. Böylece erkekler, onların ayaklarını göremeyecek, nefislerinde her hangi kayma yaşanmayacaktı.

Hâlbuki günümüz hanımları -Allah'ın rahmetinden nasip alanlar hariç- eteklerini iyice kısaltmakta, bacaklarını gösterme konusunda batılı hemcinsleriyle yarışmaktadırlar. Neredeyse tamamen çıkartacak kadar kısa etekler giymektedirler. Bu açı­lıp saçılma için de binlerce bahane öne sürınekteler. Bu tür hanımlarla ilgiSi olarak kusurun büyüğünü yanlarında yürüyen kocalarda görmekteyiz. Gaflet denizinde yüzen bu kimseler, maalesef eşlerine yönelen bakışları kıskanmayacak kadar du­yarsız hale gelmiştirler.

Az yemek bedeni, az günah nefsi, az endişe kalbi, az konuşmak dili rahatlatır.

Sabırlı kişi her şeyin güzeline ulaşacaktır.

Sekizinci Elmas: Ayrılanlar bir gün kavuşur

Yirmi yılı aşkın bir ayrılıktan sonra Yüce Allah anne kızı bir araya getirmişti. 25 yaşındaki kız, hayatın kendisinden alıp gö­türdüğü öz annesine yirmi küsur yıl sonra kavuşmuştu. Buluş­ma yeri Abha eyaletindeki sayfiye merkeziydi. Genç kız, ora­da balayı için bulunuyordu.

Anne, üç yaşındaki kızını kocasında bırakarak ayrılmıştı. İkinci eşinin görevi gereği farklı şehirlerde yaşaması sebebiyle küçük kızım bir türlü görme fırsatı olmamıştı.

 Genç kız, güzel bir yaz günü Abha'daki sayfiye merkezin- de bir hanımla tanıştı. İkili havadan sudan konuşmaya başladı­lar. Birbirlerini tanımıyorlardı. Anne, evden ayrıldığında küçük ; kızı henüz üç yaşındaydı. Sohbet esnasında kadın genç kadı- nın bir parmağının olmadığın gördü. Merak ile annesini sordu.  Genç kadın öz annesi hakkında bildiklerini anlatarak yirmi  yıldır görmediğini söyledi. Kadın bunu duyar duymaz yıllardır  görmediği ciğer parçasına sarıldı ve yüzüne öpücükler kon­durmaya başladı. Yirmi küsur yıllık hasret sona ermiş anne kız,  hiç ummadıkları bir yerde buluşmuşlardı.

Mutluluk hakkında düşünmek, zorunlu olarak geçmiş ve gelecek üzerinde düşünmeye yol açar. Mutluluk duygusunu yaralayan da işte budur.

"O huriler sanki yakut ile mercan gibidirler."

[Rahman, 5Q]

Dokuzuncu Elmas: Zaman/ ve mekânı aşan bir Kelime

Hz. Musa Rabbine niyaz ederek şöyle dedi: "Allahım! Bana öyle bir dua öğret ki Sana onunla dua edip yakarayım." Yüce Allah buyurdu: "Ey Musa, 'La ilahe illaNah=Allah'tan başka ilah yoktur' de!" Hz. Musa şaşırmıştı: "Allahım, bu kelime bü­tün insanların dilindedir." Bunun üzerine Rabbi şöyle buyur­du: "Yedi kat gök ve yerler terazinin bir ketesine, 'La ilahe il­lallah' diğer kefesine konsa 'La ilahe illallah' yine ağır basar­dı."

La ilahe illallah.. Parlak nurlara, karanlıkları yırtan ışıklara sahip bir kelime. Bu mukaddes kelime, günah bulutlarını dağı­tır. Kişinin iman gücüne bağlı olarak ışık ve aydınlık verir. Onun feyiz ve nurları ancak alemlerin Rabbi tarafından sayı­labilecek kadar çoktur.

İnsanlar arasında kimileri vardır ki bu kelimenin nuru kal­binde bir güneş gibi yer etmiştir. Kimilerinin kalbinde ışık sa­çan bir yıldız gibi, kimilerinde bir meşale, kimilerinde bir fe­ner, kimilerinde ise bir mum gibidir.

La ilahe illallah keskinleşip kuvvetlendikçe şüphe ve tered­dütleri yakıp atar.

Müminin mutluluğu Allah Sevgisiyledir. Allah için sevmek emsalsiz bir derinliğe sahiptir. Bunu ancak gerçek müminler bilebilir ve bu sevgiye alter­natif tanımazlar.

Kadın en değerli hazine, en nadide mücevherdir.

Onuncu Elmas: Cenneti özleyen kalpler

Salih b. Hay'ın hanımının hikâyesini acaba duymuş muy­dunuz?

Salih geride hanımı ve iki oğlunu bırakarak vefat etmişti. Çocuklar biraz gelişip serpildiklerinde anneleri onlara ibadet ve taati, gece zikrini öğretmeye başladı.

Kadıncağız oğullarına şöyle nasihat ederdi: -Bizim evimizde hiçbir gece geçmeyecek ki, aramızdan biri uykusuz bulunup zikredip namaz kılıyor olmasın.

Çocuklar sordular:

-Ne yapmamızı istiyorsun anne? Anneleri cevap verdi:

-Geceyi üçe böleceğiz. Her bir parçasında bizden biri uyanık'Oİup Allah'a zikir ve niyazda bulunacak.1

Çocuklar annelerinin bu arzusunu emir bilerek karşılık ver­diler:

-Baş üstüne anne!

Yıllar sonra anneleri vefat edince bu kez çocuklar gece ibadetini devam ettirdiler. Çünkü kalpleri ibadet ve kulluk sevgisiyle dolmuştu. Hayatlarının en tatlı anları, gece ibade­tinde geçirdikleri vakitlerdi. Annelerinden sonra geceyi ikiye bölmüş, nöbetleşe kalkmaya başlamışlardı. Bazen biri hastala­nınca diğeri bütün geceyi ibadetle geçirirdi.                  

Bizi kuşatan hayat, bütün canlılık ve cıvıltısınla gerçek bir mutluluk çağrısıdir. [14]

 

Yüzükler

 

"Allah'ın nimetini saymak isteseniz de saya­mazsınız." [İbrahim, 34]

Birinci Yüzük: Kaderin hayır ve şerrine inanmak   Yüce Allah buyuruyor:

"Yeryüzünde veya sizinle ilgili yaşanan hiçbir musibet yoktur ki Biz gerçekleştirmeden önce bir kitapta yazılmış olmasın. Mu­hakkak bu Allah'a kolaydır. Ta ki kaçırdıklarınıza üzülmeyesiniz, size verdiklerine de sevinip şımarmayasıniz. Allah çok övünen, kibirli kimseyi sevmez." [Lokman, 18

"Umulur ki bir şeyden hoşlanmazsınız da o sizin İçin hayırlı­dır. Bir şeyi seversiniz de o sizin için kötüdür. Allah bilir. Siz bil­mezsiniz." [Bakara, 216  

Kaza ve kadere İmânın özellikle felaket anlarında kalp huzuru üzerinde büyük etkisi vardır. Özellikle kişi, Yüce Allah'ın kulları­na karşı çok lütufkâr olduğuna ve daima onların kolaylığını iste­diğine İnandığı zaman bunu gözlemlemek mümkün olur. Kul, O'nun her şeyden haberdar ve hikmet sahibi olduğuna, sabreden­lere ecirlerini cömertçe vereceğine inanmalıdır.

İnsan bu inanç ve yaklaşıma sahip olduğu zaman, felaketin hüzün ve kederini bile saadet vesilesi haline getirebilir. Ancak bu, herkesin altından kalkabileceği bir yük değildir.

Acı ve felaketlerin etkilerini hafifletmek için şu adımları atabi­lirsiniz:

  1. Yaşanan felaketin çok daha acı ve akıbet bakı­mından çok daha kötü olabileceğini düşünün.
  2. Acı ve felaketi çok daha ağır olan kimseleri düşünün.
  3. Sizin sahip olup başkalarının yoksun kaidığı nimet ve hayırlara bakın.
  4. Felaket anlarında ortaya çıkabilecek...başarısızlık  duygusuna teslim olmayın.

"Zorlukla beraber kolaylık., kolaylıkla beraber zorluk vardır." [İnşirah, 5-6]

Mutluluk mesajlarının en hızlısı, kalpten gelen sı­cak bir tebessümdür.

"O sıkıntıyı Allah'tan başka giderecek yok­tur." [En'âm, 17]

ikinci Yüzük: Orta yol, her işte en hayır!ısıdır

Mustafa Mahmud şöyle der:

"Mutlu bir insan olduğumu hissediyorum. Çünkü orta yollu biriyim. Gelirim orta karar. Sağlığım orta karar. Geçimim orta karar. Azından olmak üzere her şeyim var. Bunun anlamı mo­tivasyonum çok. Zaten motivasyonlar hayatın kendisidir. Mo­tivasyonlar kalplerimizdedir. Onlar hayatımızın gerçek enerji kaynaklarıdır. Mutluluğumuzu ölçmemizi sağlayan birikim de onlardır.

Bu satırları okuyan kardeşlerimize de orta karar bir hayat bahşetmesi ve az da olsa her şeyi vermesi için Yüce Allah'a için dua ediyorum. Gönülden1 gelen bu duayı kabul buyur Allahım.

Annem felsefeden anlamazdı. Fakat temiz fıtratı sayesinde bu sözleri okumaya gerek kalmadan anlardı. O buna çok basit bir isim koymuştu: Mııhannete muhtaç olmamak. Yani az da olsa her şeye sahip olmak, maneviyat ve gönül zenginliği."

 Yalancıktan gülünısemek, çirkin bir nifak halidir.

"Göz aydınlığım namazda kılındı. "(Hadis-i Şerif)

Üçüncü Yüzük: Kötümser kimse, stres ve kederden kur­tulamaz

"Üzüm üzüme bakarak kararır" derler. Efendimizin ifade­siyle de "Kişi arkadaşının dini üzeredir." Adı ister arkadaş ol­sun, ister dost, ister eş; eğer sakin tabiatlı, güleç yüzlü ve iyim­ser bir İnsansa tüm bu sıfatları arkadaşına da kazandıracaktır.

Somurtkan, bezgin ve kötümser biriyse arkadaşını strese, ümitsizlik ve bunalıma itecektir. Saçtığı kaygı ve stres mikrop­ları er geç yanındakine de bulaşacak, onu da hasta edecektir.

Arkadaşlık sadece insanlarla sınırlı değildir. Kitaplar, bazı radyo ve televizyon programlan da kişiye arkadaşlık edebilir­ler. Aynı insanlar gibi bunlarda da iyimserler ve kötümserler, huzurlular ve kaygılılar bulunur.

Özellikle kitaplar mevsimler gibidir. İlkbahar gibi olanı da vardır, sonbahar gibisi de. İnsan, iyimser ve ümit telkin eden, mücadele, başarı, güven ve yükseliş dolu hayatı müjdeleyen bir kitap okuduğu zaman kendine büyük bir iyilik etmiş, pen­cerelerini neşe ve sevinçle dans eden bir ilkbahar bahçesine açmış olur. Bunalım ve kaygı dolu, hayata ve insanlara karşı güvensizlik ve kötümserlik aşılayan bir kitap okuduğu zaman ise aynı olumsuzlukları tehlikeli bir virüs misali kendine de bulaştırmış olur.

Mutluluk yolu önünüzde uzanıp gidiyor. Onu bilgide, güzel işlerde ve erdemli 3Taşamakta arayın.

"Ve Allah onlara sekine (iç huzuru, itmi'nan) indirdi." [Feth, 181

Dördüncü Yüzük: Bezginlik ve öfkeden uzak durun

Hayattan ders almayı başarmış biri anlatıyor:

"Yirmili ve otuzlu yaşlarda sürekli öfkelenen, genelde canı sıkkın ve bezgin biriydim. Oysa hayatın bütün nimetlerinden faydalanıyordum. Böyle davranmamın sebebi, sahip olduğum mutluluğun farkında olmayışımdı. Yaşadığım mutluluğu göre-miyordum. Şimdi altmışlı yılları devirirken yirmili ve otuzlu yaşlarda ne kadar mutlu biri olduğumu çok daha iyi biliyo­rum. Fakat bu, deyim yerindeyse iş işten geçtikten sonra ulaşı­lan bir bilgi. Anılar, özlem dolu anılar.. Ah bunları o yıllarda fark edebilseydim, ne kadar güzel olurdu. Gençliğimin baha­rında, o güzel günlerde can sıkıntısı ve öfkeye yer verir miy­dim hayatımda. Açılmış mutluluk gülümü yıllarca perdeledim de, şimdi, o solmuş, ben solmuş bir halde farkına vardım onun.

Sevgili okurum size söylüyorum: Mutluluğu hissederek ve gıptayla yaşayın, onu çevrenizdekilerle paylaşın, önünüzde açılan saadet güllerini son yaprağına kadar koklayın. Siz siz olun eksik taraflarınız üzerinde yoğunlaşmayın. Yoksa can sı­kıntısı, öfke ve huzursuzluk için kolay bir av olursunuz.

Bugünün değerini bilmezseniz, o da bir gün mazi olacak ve bir zamanlar ne kadar mutlu olduğunuzu düşünürken göz­lerinizden yaşlar süzülecek. "

Kadın evi bir cennete çevirebilir. Tabii daya­nılmaz bir cehenneme de!

"Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan.." [Mâide, 119]

Beşinci Yüzük: Sorunların çoğu sudan sebeplerden doğar

Pek üzücü ama, milyonları kaygı ve üzüntüye sevk eden şeylerin büyük çoğunluğu sudan sebeplere dayanmaktadır. Bu yüzden kimi zaman ocaklar sönerken, kimi zaman dostluklar bozulmakla, insanlar çaresiz ve ne yapacaklarını bilemez hale gelmektedirler. Dale Carneige böyle basit sebeplerden etkile­nerek sert tepkiler göstermenin kötü sonuçları hakkında bakın ne diyor:

''Evlilik hayatındaki çoğu küçük olay erkeklerin de kadınla-rtn da akıllarını başlarından alabilmekte ve milyonlarca aile dramına sebep olmaktadır."

Bu konudaki deneyim sahipleri de aynı hususun altını çiz­mektedirler. Bakın meslek hayatı boyunca kırk binden fazla boşanma davasına bakan Chicagolu Yargıç Joseph Sabath ne diyor: "Evlilikle ilgili sorunların hemen hepsinin ardında basit, ve sudan sebepleri görürsünüz."

New York Başsavcısı Frank Hogan ise şöyle der:

"Ceza mahkemelerinde görülen davaların yaklaşık yar/si basit ve küçük olay/ara dayanır. Örneğin aile bireyleri arasın­da yaşanan ağ/z dalaşı, ağızdan kaçan kırıcı bir söz, bir el ha­reketi ya da sıradan bir alaya alma..

Aslında pek az insan tabiatı itibarıyla kaba kuvvete yatkın­dır. Ancak kişilik ve onurumuza ardı ardına yönelen darbeler, dünyada çekilen birçok ıstırabın da sebebini oluşturmaktadır."

ilgi ve özene layık olan en büyük nimet, iyilik­tir. Onunla dolan bir can mutlu olur.

"Hani siz Rabbinizden yardım dilemiştiniz de O size icabet etmişti." [Enfâl, 9]       

Altıncı Yüzük: Dili tutma sanatı

Tarihçiler anlatır:

Yezid b. Muaviye'nin oğlu Halk, Emevi hanedanının azılı düşmanı Abdullah b. Zübeyr hakkında ağır konuşarak cimri bin olduğunu söylemişti. Abdullah'ın kız kardeşi ve hanımı Remle orada bulunuyordu. Başını öne eğerek tek bir laf etmedi. Hafit ona dönerek konuştu:

-Ne oldu, niçin konuşmuyorsun? Söylediğimi doğru buldu­ğun için mi susuyorsun yoksa cevap vermeye tenezzül mü etmi­yorsun?

Remle cevap verdi:

-İkisi de değil. Bana göre kadınlar, erkeklerin arasına girmek için yaratılmamıştır. Onlar sarılıp koklanmak için yaratılmıştır. Siz erkeklerin arasına girmek bize düşer mi?

Bu söz Halil'in çok hoşuna gitmişti. Hemen kalktı ve eşini al­nından Öptü.

Efendimiz, eşler arasındaki sırların yayılmasını çok kesin bir dille yasaklamıştı. İmam Ahmed b. Hanbel Esma bn. Yezid'den naklediyor:

"Bir gün Allah Resulü'nün yanında idim. Sahabe kadın erkek oturmuşlardı. Efendimiz şöyle buyurdu:

-Kim bilir, hanımına yaptığını başkalarına anlatan adamlar, ya da kocasıyla yapıp ettiklerini dillendiren kadınlar vardır.

Herkes sus pus oldu. Kimse bir şey diyemedi. Ben konuştum:

-Evet, ey Allah'ın Elçisi, buyurduğunuzu yapan erkekler de var, kadınlar da. O zaman şöyle buyurdu:

-Sakın yapmayın. Çünkü bu, insanların gözü önünde birbir­leriyle ilişki kuran şeytanların işine benzer!"

Bazı tefsir âlimleri de, "Saliha hanımlar, boyun eğer ve Al­lah'ın koruduğu gaybı korurlar" ayet-i kerimesindeki "korurlar" kelimesini, eşleriyle yaşadıklarını saklayıp, bunun gizlilik ve mah­remiyetine riayet ederler, şeklinde açıklamışlardır.

Sıkıntı ve sorunlarınızı saymak yerine, sahip oldu­ğunuz nimetleri sayın!

Hayat zaten kısadır. Yersiz kaygılarla ona daha da lusaltnıaym.

Yedinci Yüzük: Kaygı ve stresin ilacı: Namaz

İslamiyet'i kabul eden ilk hanımlar, namazı kulun Rabbi ile bağı olarak görür, huşu ile namaz kılanların kurtuluşa erecekleri­ne inanırlardı: "Müminler felaha erdiler; onlar ki namazlarında huşuludurlar." [Mümİnun, 2]

Bu inançla geceleri Ailah'a yakarıp huşu içinde dua ve niyaz eder, namaz kılar ve azığın en hayırlısının ahiret azığı olduğunu bilirlerdi.

İslamiyeti diğer insanlara taşıyan en önemli vasıta da namaz­dır. Namaz sahibine, zorluk ve sıkıntılarla baş etmek için gereken kararlılık ve gücü verir. Gece namazı ise, Yüce Allah'a yapılan ibadetlerin en fazüeîlisidir. Nitekim O, Sevgili Peygamberi'ne şöyle buyurmaktadır:

"Gece de sana mahsus bir nafile ofarak teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş makama (Makam-ı Mahmûd) gönderir." [İsrâ, 79]

Enes (ra) anlatıyor:

"Allah Resulü bir gün mescide girdiğinde iki direk arasına ge­rili bir ip görmüş ve "Bu ip nedir?" diye sormuştu. "Bu ip, Zey­nep'in (ra) dediler. Gece yorulduğunda ona tutunuyor" dediler. Efendimiz şöyle buyurdu: Çözün o ipi. Sizden biri gücünü yettiği kadar kılsın. Yorulunca otursun."

Gördüğünüz gibi ilk Hanım Müslümanlar Allah rızasını ka­zanmak için kendilerine eziyet etme derecesinde çaba harcıyor­lardı. Efendimiz her şeyde olduğu gibi bunda da orta yolu tavsiye ederek güçlerinin ötesinde zorlama yapmamalarını istemiştir. O'na göre ibadetin hayırlısı, az da olsa devamlı olandır.

Günümüz hanımları ise gece gündüz dünya işlerine dalmış durumdalar. Gecenin ıssız saatlerinde namaz kılanların sayısı ne kadar da azdır. Allah günümüz hanımlarına da ilk Müslümanların gösterdikleri ihlâs ve samimiyeti nasip etsin.

Samimi iseniz Allah'a güvenin ve tövbe ettiyse­niz yarından korkmayın!

Sabır, sıkıntılardan kıwtıütış anahtarıdır.

Sekizinci Yüzük: Başarılı bîr hanımın öğüt/eri

Çağımızda yaşayan başarılı bir hanım kâh gülücük, kâh hıçkı­rıklarla karışık ciğer parçası kızına şöyle Öğüt vermiştir:

"Yavrum.. Bugün yeni bir hayatın eşiğindesin.. Bu öyle bir hayat ki anne babana yer olmayacak.. Bu yeni hayatın­da erkek ve kız kardeşlerin de yanında olmayacaklar. Artık başka bir insanın, yanı eşinin yoldaşı olacaksın.. Ve o, sem kendi etinden ve kanından olan insanlarla dahi paylaşmak istemeyecek.

Ona hem eş ol, hem ana... Hayatındaki tek şeyin sen olduğunu, dünyasındaki yegâne varlığı olduğunu ona his­settir. Erkeğin -yani yetişkin bir adamın- büyük bir çocuk olduğunu hep hatırla ve tatlı bir sözcüğün bile onu mutlu etmeye yeteceğini bil. Seninle evlenerek ailesini ve baba ocağını terk ettiğini düşünmesine yol açacak şekilde dav­ranma. Çünkü bu düşünce, senin için kendi anne babasını ve doğup büyüdüğü evi terk ettiği duygusuna kapılmasına yol açacaktır.

Onunla aranızdaki fark, erkek ile kadın arasındaki fark­tır. Kadın daima ailesi ve doğup büyüdüğü evinin özlemiy­le doludur. Fakat yeni hayatında mutlu olabilmek için ken­dini bu hayata alıştırmalıdır. Kocası, gözeticisi ve çocukla­rının babası olan erkekle uyumlu bir ortam oluşturmalıdır. İşte kızım yenin dünyan..

Yavrum, bu senin hem bugünün hem yarınındır.. Sen ve eşin yeni bir aile kuracaksınız.- Sakın yanlış anlama canım! Senden babanı, beni ve kardeşlerini unutmanı istemiyorum. Onlar seni asla unutmayacaklar.. Bir anne ciğer parçasını nasıl unutabilir? Senden bütün istediğim kocanı sevmen, onun için yaşaman ve onunla mutlu bir hayat sürmen...'"'

Hz. Asiye'den sabrı, Hz. Hatice'den vefayı, Hz. Aişe'deiı doğruluğu, Hz. Faüma'dan metaneti alın.

"O hurilere onlardan önce ne insan eli değ­miştir, ne de cin." [Rahman, 56]

Dokuzuncu Yüzük: Allah ile kaynaşamayan, hiç kimşeyle kaynaşaınaz

Yüce Allah müminin aşinası, ibadet ehlinin tesellisi, kulun sevgilisidir. O'nunla kaynaşan biri hayatla da kaynaşır ve var­lık alemiyle mutlu olur. Geçen günlerden zevk alır. Kalbi ra­hat, zihni aydın, yüreği ferahtır. Allah sevgisi kalbine kazın­mış, ilahi sıfatları vicdanına yerleşmiş, en güzel isimleri göz-bebekleri olmuştur. O, bu isimleri ezberleyip sıfatlarını düşü­nür. Kalbi her zaman Rahman, Rahim, Hamid, Halim, Latif, Muhsin, Vedûd ve Azim olanın zikriyle meşguldür. Bütün bunlar Rabbiyle daha fazla kaynaşmasını, O yüceler Yücesini daha çok sevmesini ve O, her şeyi Bilen'e daha yakın olmasını sağlar.

Allah'ın kuluna yakın olduğunu bilmek O'nunla kaynaş­mayı, yardımıyla mutlu olmayı ve gözetmesiyle sevinmeyi do­ğurur:

"Kullarım sana Beni sorduklarında -de ki:- Ben çok yakı­nım ve biri dua ettiğinde icabet ederim." [Bakara, 186]

Allah ile kaynaşmanın oluşabilmesi için sebep ve vasıta ge­rekmez. Bu, çok zahmetli ve meşakkatli bir şey de değildir. Bi­lakis kulluk ve teatin, Allah sevgisini tabii bir sonucudur. Al­lah'a kulluk edip emrine uyan, yasakladıklarından sakınan ve sevgisinde samimi davranan herkes O'nunla kaynaşmanın, O'na yakınlığın tadını alabilir, yakarışıyia mutlu olabilir.

Asıl güzellik ahlak ve edep güzelliği, parlaklık alııl parlaklığıdır.

"Kadınlarla ilgili olarak hajrı ta\rsiye edin.' [Hadis-i Şerif]

Onuncu Yüzük: Bir sabır abidesi; Hz. Esma (ra) Hz. Ebu Bekir'in sevgili kızı Esma, sade, hatta yoksul bir haya­ta sabrın en güzel Örneğini sunmuş ve eşinin memnuniyetini ka­zanmayı çoğu şeyin üstünde tutmuş bir hanımefendidir.  Bakın bunu kendisi nasıl anlatıyor:

"Zübeyr benimle evlendiğinde atından başka bir şeyi yoktu. Ona bakar, yemini verir, hurma çekirdeğinden yem hazırlardım. Su çeker, hamur yoğurur, Zübeyr'İn çok uzak­taki bahçesinden çekirdek taşırdım. Bir gün yolda Allah Re­sulü ve bir grup sahabe ile yolum kesişti. Efendimiz beni çağırarak devesini durdurdu. Hayvanı çökerterek beni oturtmak istedi.

Utandım ve Zübeyr'i, onun kıskançlığını hatırladım. Al­lah Resulü ve beraberindekiler yollarına devam edip gitti­ler. Eve döndüğümde bu olayı Zübeyr'e anlattım. Şöyle de­di:

-Sırtında çekirdek taşıman, bana Efendimizin terkisine binmenden daha ağır geldi!

Neden sonra Hz Ebu Bekir bir hizmetçi gönderdi de atın bakımından kurtuldum. Babacığım sanki beni azat etmişti!"

Böylesi bir sabrın ödülü olarak o ve eşi sonraları bolluğa ka­vuştular. Fakat Hz. Esma yoksulluğu olduğu gibi zenginliği de as­la önemsememiş, cömert, eli açık ve paylaşmayı seven bir hanı­mefendi olarak tanınmaya devam etmiştir. Dağıtacak bir şey ol­duğunda ertesi günü dahi beklemezdi. Nitekim hastalandığında iyileşip sahip olduğu şeyleri dağıtacağı günü sabırsızlıkla beklemiş­tir. Kızlarına ve hısımlarına her zaman şöyle derdi:

"Allah yolunda harcayın dağıtın. İhtiyacınızdan faz­lasını bekletmeyin!"

 Müminler için hayat  güzeldir. Takva sahipleri için ahire! daha sevimlidir. Gerçek ıımthılar da onlardır! [15]

 

Küpeler

 

Kurdukları tuzaklardan dolayı canın sıkıl­masın." [Nahl, 1271

Birinci Küpe: Kimdir en Sevgili?

O'nu sevin! Hem de bütün insanlardan daha fazla...

Allah Resulü'nü ne kadar sevdiğinizi hiç düşündünüz mü? Ya da bu sevginin en büyük kanıtının, O'nun emir ve öğütleri­ni tutup sakındırdığı şeylerden uzaklaşmak olduğunu biliyor musunuz? Duygularınızı şöyle bir yoklayın bakalım..

Sevgi duygularınızı her şeyden ve herkesten önce Allah'a yönlendirin. Sonra sayesinde sapkınlık ve dalaletten kurtuldu­ğumuz Elçisi, Son Peygamber ve Fahri Kâinat olan Efendimiz Hz. Muhammed'e. Cennetteki köşkünüzün en yüksek katlar­dan birinde olmasını istiyorsanız O'nun şu hadisini hatırdan çıkarmayın:

"Kişi, sevdiğiyle birlikte olacaktır!"

Sevginin en açık delili ve göstergesi, Sevgili'nin yapılması­nı istediğini yapmaktır. O'nun emir ve tavsiyelerini kulak ardı edip sünnetini çiğneyen, yolundan yürümeyen biri nasıl böyle bir sevgi iddia edebilir?!

Boş vakitlerinizde O'nun hayatını anlatan siyer kitaplarını alıp okuyun. Yüce ahlak ve erdemlerini görüp birbirinden gü­zel ve hikmet dolu sözlerini beyninize ve yüreğinize yazın. Sahip olduğu Allah korkusuna ve dünyaya değer vermeyişine ibret gözüyle bakın. Bakın, bakın ki ahlakınız benzeşmeye başlasın...

Hz. Nuh ve Hz. Ltıt'un hanımları ihanetleri yüzünden aşağılandılar. Hz. Asiye ve Hz. Mer­yem ise inançları sebebiyle saygı gördüler.

"Şüphe  yok,   Ben yakınım.   Bir  dua eden Bana dna ettiğinde icabet ederim." [Bakara, 186]

ikinci Küpe: Mutluluğun zenginlik ve yoksullukla ilişkisi yoktur Bernard Shavv şöyle der:

"Yoksulluğu gerçek anlamda tattığımı söyleyemem. Kalemimle para kazanmaya başlamadan  önce British Library'de    çok    büyük    bir   kütüphaneye    sahiptim, Trafaigar Meydanı yakınında en nadide tablolardan olu­şan koleksiyon emrimdeydi... Parayla no yapabilirdim; Küba purosu mu içerdim? Hayatta sigara kullanmadım ki! Şampanya mı İçerdim? Alkol de kullanmam ki! Son moda otuz tane takım elbise mi alırdım? Ne için, zen­ginlerin şatolarında  verilen  davetlerde boy göstermek için mi? Ben onları ve züppe tavırlarını görmeye daya­namam ki bir de evlerine gideyim! Soylu atlar? Onları çok tehlikeli bulurum. Otomobiller? Beni sıkar.. Şu anda bunların hepsini salın alabilecek param var. Fakat yine­de parasız olduğum günlerde satın alabildiğim şeylerden başkasını almıyorum. Beni mutlu eden de bu; parasız günlerimde sıkıntıyla alabildiğim şeyleri rahatça satın alabilmek: Okuyacağım bir kitap, zevkle seyredeceğim bir tablo, yazacağım bir fikir.. Bu arada çok zengin b/ı hayal gücüm olduğunu da söylemeliyim. Hayal/m bo­yunca  yatağıma   uzanıp gözler/mi yumarak  kendimi görmek istediğim gibi hayal etmek kadar sevdiğim başka bir şey olmadı. Hal böyle olunca Bond Caddesinin vit­rinlerinden taşan lüks ve sefahat ne işime yarar ki? " îo Evinizi huzur ve sükunetin hüküm sürdüğü bir cennet yapın.. Gürültü patırtıdan geçilmeyen bir stada çevirmeyin. Sessizlik büyük bir nimettir..

"Rabbinı! Bana katında, cennette bir ev bina et!" [Tahrîm, 11]

Üçüncü Küpe: Allah'tan çok şükredilecek var mıdır?

Mutluluk ve huzurun en güzel ve kolay reçetesi Yüce Al­lah'a şükretmektir. Çünkü O'na şükrederken sayısız nimetleri­ni aklınıza getirir, sahip olduklarınızı bir kez daha hissedersi­niz. Selef-i salihten bir zat şöyle demiştir:

"Allah'ın üstünüzdeki bilmek istiyorsanız gözlerinizi yu­mup düşünün!" O'nun bahşettiği işitme, görme, akıl, din, ne­sil, rızk ve diğer nimetleri hatırlayın.

Bazı hanımlar ellerindekini hor görürler. Hâlbuki başka hanımlar arasındaki yoksul, çaresiz, hasta, sahipsiz ve fela­ketzede kadınlara bir baksalar, o zaman Allah'ın verdiği ni­metlere hamd ederler.

İster kerpiçten, ister sazlardan yapılmış bir evde, ya da çöl­de bir ağacın gölgesinde oturun. Sahip olduğunuz her şey için Allah'a övgü ve şükranda bulunun. Vücutları, akılları veya ço­cuklarında rahatsızlık olan milyonlarca kadını düşünün. Siz de onlardan biri olabilirdiniz.. Unutmayın ki her şeyin daha kötü­sü vardır.

Acılı insanların yanık ciğerlerine güzel sözle sıı serpin. Çaresizlerin gözyaşlarını sadaka ile silin.

Hiçbir hal, olduğttgibi sürüp gitmez.

Dördüncü Küpe: Mutlu kadın çevresine mutluluk saçar

Orison Swett şöyle der:

Napolyon, İmparatoriçe Josephin ile evlendiği zaman baş­komutanlık görevini üstlenme ve büyük fetihlere girişme ko­nusunda iyimser düşüncelere sahipti, josephinln latif üslubu ve tatlı kişiliği, taraftarlarının bağlığını kazanma noktasında onlarca adamın sadakatinden daha güçlü bir etkiye sahipti. Josephin etrafa mutluluk saçar, hizmetçilere bile doğrudan emirler vermezdi. Kendisi bir kadın arkadaşıyla sohbeti sıra­sında bunu çok güzel açıklamıştı:

-"İstiyorum" kelimesini sadece şöyle bir cümle içinde kul­lanırım: "Çevremdeki herkesin mutlu olmasını istiyorum."

Kim bilir ingiliz şair de belki şu dizesinde onu kastetmişti: "Mesut ve göz alıcı bir sabah vakti geçti o hanım yoldan"  Yayıldı bütün güne, o sabahın şan ve şerefi."

Gerçeği söylemek gerekirse dostum, letafet ve nezaket yal­nız bizi değil, çevremizdekileri de mutlu eder. Letafet, sınırsız bir ruh güzelliğidir. Kadın için güzellik neyse, erkek için de le­tafet odur. Kadın ise onunla güzelliğine güzellikler katar.

Güzelliğini aç kurtlara sergileyen, ziynetlerini şehvet pençelerine bırakan bir kadın mutlu olabilir.

İyi günlerinizde Allah V anın ki, zor günleriniz­de de O sizi ansın!

Beşinci Küpe: Rahat olun, kaza ve hederden kaçılmaz

Dail Carneige kaza ve kader inancına karşılık, acı ve fela­ketler karşısında duyarsızlığı tavsiye etmekte; tıpkı hayvan sü­rüleri, Ag,-\ç dallan gibi duyarsız!! Biz Müslümanların sahip ol­dukları ilacı bilmediği için onu mazur görüyoruz. Carneige anlatıyor;

"Bir defasında yaşanması kaçınılmaz bir olayı kabullenme­yi reddetmiştim. Büyük bir aptallık yatığımın farkındaydım. Bu olaya itiraz ettim, onu bir türlü sindiremedim. Aşırı öfkeli bin olmuştum. Gecelerim cehenneme dönmüştü. Psikolojik azap­la dolu bir yılın ardından o kaçınılmaz olayı kabul ettim. Hâl­buki onu değiştirmenin imkânsızlığını daha baştan biliyordum. Yapmam gereken şair Walt Hewitman'ın şu dizelerini hatırla­maktı:

Karanlık ve acılarla yüzleşmek ne güzel, Felaketler, dramlar, kınama ve yergilerle. Tıpkı hayvanlar,  ağaç dalları gibi..

Ömrümün on iki yılı hayvanların arasında geçmişti. Bu sü­re boyunca otlak yandığı, yahut kuraklık olduğu veya öküz dostu başka bir ineğe kur yaptığı için üzülüp acı çeken tek biı inek görmemiştim. Hayvanlar karanlığı, felaket ve açlığı gayet sakin ve huzurla göğüslüyorlardı. Bu yüzden de depresyon, ülser gibi dertleri olmuyordu!!"

Daima başarılarınızı ve neşeli anları hatırla-3Tin, musibet ve sıkıntıları unutun!

Vekil o/anık, Ulah yeter

Altıncı Küpe: Söz Ümmü Ammare'de

Nesibe bn. Kâb (Ümmü Ammare) Uhud Savaşını anlatıyor: "Sabahın ilk ışıklarıyla yola çıktım. Su dolu kırbam yanım­daydı. Allah Resulü'nün yanına vardığımda savaş Müslüman­ların lehinde gidiyordu. Bir süre sonra Müslümanlar yenilerek dağılmaya başlayınca hemen Allah Resulü'nün yanına koş­tum. Elimde kılıç O'nu savunuyordum. Her yerim yara bere dolmuş/u.

Ashabın Bendimizin yanından dağıldığı bir sırada İbm Kümeye adında bin "Bana Muhammed'i gösterin! O ölmedik­çe bana yasamak haram!" diye bağırıyordu. Musab b. Umeyı ile birlikle karşısına çıktım. Omzuma, bir yılda ancak iyileşen bir darbe indirdi. Ben de ona vurdum. Fakat üstünde iki kal zırh olduğu için İşlemiyordu... "

İşte Demlimizin "Uhud günü ne yana dönsem Ümmü Amma/v'nin beni müdafaa ettiğini gördüm" buyurduğu LJmmü Ammare böyle bir hanımdı.

 Bağırıp çağırmaktan sakının. Çünkü yorgunluk ve sıkıntım sebep olur. Küfür ve sövgüden de uzak dıınııı. Zira sizi azaba sürükler.

Crüzcl ahlakın onda dokuzu hataları görmez­den gelebilmektir.

Yedinci Küpe: iyilik ve ihsan, üzüntüye son verir

Peygamber Etenelimizin Müslüman hanımları cömertliğe teşvik ettiği birçok hadisi mevcuttur. Efendimiz, iyilik ve ih­sanda bulunan hanımları değişik vesilelerle övmüş, bu davra­nışlarını takdirle anmıştır. Fedakârlık, özveri, dost ve arkadaş­lara ikramda bulunmak gerçekten mutluluk veren davranışlar­dır.

Müminlerin annesi Hz. Aişe anlatıyor:

"Bir defasında keçi kesmiştik. Allah Resulü (sav) "Ondan baki kalan bir şey var mı?" diye sordu. Biz de "Kellesi dışında bir şey kalmadı" diye cevap verdik. O şöyle buyurdu: "Demek kellesi dışında her şeyi baki olmuş!"

Efendimiz bu anlamlı sözüyle, ev halkına bir gerçeği hatır­latmak istemişti. O gerçek, "baki kalacak" olanın; evlerinde kalan değil insanlara dağıttıkları olmasıydı. Çünkü mutlakta kalacak olanı yiyip bitirerek ahirette sevabından istifade ede­meyeceklerdi. Hâlbuki dağıttıklarının sevabı ahirete kadar "baki" kalacaktı! Bu, Allah rızası için ikram ve harcamada bu­lunmayı Özendiren hoş bir espridir.

Hz. Aişe annemizin kız kardeşi Esma'nın da bu konuda ri­vayet ettiği bir hadis vardır. Der ki:

"Allah Resulü (sav) bana şöyle buyurdu: "İntak et (Allah rı­zası için harca), malını sayıp tutma, Allah da sana nimetlerim sayıp esirger!"

 Ne kadar ıızıın sürse de gece biter, acı diner, kriz geçer ve zorluk son btılıır.

Nimet bir gelin, şı'ikiir onun nıihridir.

Sekizinci Küpe: Zararları kâra çevirin Altın öğütler:

Ümidinizi yitirmeyin! Ayağınız sürçüp derin bir çukura düştüğünüzde oradan çok daha güçlü ve metin bir halde çı­karsınız. Allah, sabredenlerin yanındadır.

Üzülmeyin! En yakın dostunuzdan ölümcül bir ok gelip si­nenize saplandığında dahi o oku çıkartarak yaranızı iyileştire­cek ve sizi hayata döndürüp yüzünüzü güldürecek birini bu­lursunuz.

Unutun! Özellikle de yarasaların yuva yaptığı o eski hatıra enkazlarına bir daha dönmeyin. Yeni doğan günün ışıklarıyla ufkun ardından gelen bülbül sesine kulak verin.

Bakmayın! Artık sararıp solmuş, harfleri silinmiş, satırları hüzün ve yalnızlık dolu yaprakları karıştırmayı bırakın! Yazdı­ğınız en güzel satırların bunlar olmadığını siz de göreceksiniz. Yazdığınız ve yazacağınız son satırlar da onlar olmayacaktır. Yazdıklarınıza gözü gibi bakanlarla rüzgârın ellerine teslim edenleri birbirinden ayırmalısınız.

Bu satırları birkaç güzel söz gibi görüp geçmeyin. Onlar, bu düşünceleri harfi harfine yaşamış bir kalbin hisleridir. Za­manında düşler kurmuş birinin duygularıyla beslenmiştir.

En güzel nağmelerini kan ağlarken söyleyen hüzünlü balık­çıl gibi olmayın. Bu dünyada kandan gözyaşlarını hak edecek hiçbir şey bulunmadığını unutmayın.

 Rüzgâr eken fırtına biçer!

 Onlar sanla saklı inciler gibidir

Dokuzuncu Küpe: Vefa çok değerlidir, fakat nerede vefa bilenler

Yüce Rabbimizi en iyi bilen, kaza ve kaderine teslimiyet gös­terip hükmüne razı olan Hak tiritlerinin büyüklerinden biri de hiç şüphesiz f iz. Eyüp'tür. Hz. Eyüp vücut sağlığı, serveti ve evladı noktasında çok ağır bir imtihandan geçmiş, iman dolu kalbi dı­şında hastalıktan nasibini almayan tek bir uzvu kalmamıştı.

Yaşadığı ağır hastalık ve olaylara karşı dünya üzerinde yardım umabileceği tek bir canlı da yoktu. Yalnız hanımı! O değerli in­san, taşıdığı iman dolu yüreği sayesinde sevgili kocasına bakmaya devam ediyordu. Parasız kaldığı zamanlarda başkalarının işlerin­de ücret karşılığı çalışarak çok sevdiği kocasını doyuruyor, ihti­yaçlarını görüyordu. On sekiz yıl boyunca böyle sürdü gitti. Dile kolay; on sekiz yıl! Çalışmaya gittiği zamanlar dışında sürekli ko­casının başucumda bekleyip onunla ilgilenmek.

Hz. Eyüp'ün çilesi nihayet dolmuş ve Rabbine, o merhametli­lerin en merhametlisine sağlığı için yakarma vakti gelip çatmıştı: "Muhakkak bana bir sıkıntı değdi. Sen merhamet sahiplerinin en merhametliyisin." [Enbiya, 87]

Rabbi, bu dua bile denemeyecek hali arz edişi bir dua sayarak kabul buyurdu. Ona yerinden kalkarak ayağıyla yere vurmasını emretti. Hz. Eyüp İlahi buyruğu yerine getirdiğinde Allah oracık­tan bir pınar kaynattı. Onun suyuyla yıkanmasını emretti. Hz. Eyüp o mübarek pınarın suyuyla yıkandığında tenindeki tüm ya­ralar geçip iyileşti.

Sonra başka bir yere vurmasını emretti. Oraya vurduğunda Al­lah bir su gözesi daha peyda etti. Ondan da içmesini buyurdu. İçer içmez bütün İç hastalıkları iyileşti.

Böylelikle hem dış, hem de iç sağlığına kavuşmuştu.

Kaza ve kadere rıza gösterip sabretmenin semeresi işte böyle gelmişti...

İnsan konuştuğu için pişman olabilir. Sustuğu için asla.

Kadın, mutluluk kaynağı, neşe ve sevinç meni-haıdır.

Onuncu Küpe: Gayret. Gayret.

Değerli hanım kardeşim, bütün işlerinizde gayretli olun. Çocuklarınızın terbiyesinde, gündelik işlerinizde, okumaları­nızda, namaz ve niyazınızda, zikir ve sadakanızda, evinizin tertibinde çalışma azmi ve gayreti elden bırakmayın. Böyle davrandığınızda kaygı ve evhamların kendiliğinden kaybolup gittiklerini görürsünüz.

İnançlı hanımlar bir yana inançsız kadınlara bir bakın.. İş­lerinde nasıl ciddi ve gayretliler. Yersiz ve yanlış inançlarına rağmen nasıl (.h azim ve gayret dolular. İşte bir örnek: Golda Meir. İsrail'in eski başbakanları arasında yer alan bu kadın, yazdığı hatıralarında Müslümanlarla yapılan savaşlarda ordu­yu nasıl organize ettiğini iftiharla anlatmaktadır. Gerçekten de Golda Meir erkekler arasında bile örneğine fazla rastlanmaya­cak türden azimli ve gayretli bir liderlik sergilemiştir.

ro Mutluluk bir büyü değildir. Öyle olsaydı bu ka­dar değerli olmazdı! [16]

 

Zincirler

 

 Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz

Mııhakkak ki Allah, takva sahipleriyle ve ih san ehliyle birliktedir." [Nahl, 128]

 Birinci Zincir: Nefsle mücadelede cesaret

Aşağıda sıralayacağımız soruları akıllı bir hanımefendi ola­rak cevaplayın:

 -  Bir gün dönüşü olmayacak bir yolculuğa çıkacağınızı biliyor musunuz? Bu yolculuk için erzakınızı düzdünüz mü?

 -  Mezarda yalnız kalmamak için yeterince salih amelle arkadaş oldunuz mu?

- Kaç yaşındasın/z? Ne kadar yaşayacağınızı düşünüyor­sunuz? Her başlangıcın bir sonu olduğunu ve bu hayat/n da cennet veya cehennemle sona ereceğini bilmiyoı musunuz?

-  Melekler canınızı almak için indikleri sırada gaflet ve boşluk içinde olabileceğinizi hiç düşündünüz mü?

-  Hayatınızın o son gün ve saatini hiç düşündünüz mü'. Eşten ve aileden kopacağınız o günü? Dost ve arkadaş­lardan ayrılacağınız o günü? Yani ölüm anınızı ve can\ vermenin zorluklarını??

Ruhunuz bedeninizi terk ettikten sonra sizi bir gasil haneye! götürürler. Orada yıkanıp kefenlenirsiniz. Sonra camiye götü­rülürsünüz ve cenazeniz yıkanır. Sonra erkeklerin omuzların-! da taşınırsınız.. Nereye?-

Kabrinize.. Ahiret duraklarının ilkine.. Peki, oranın cenneti bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir| çukur olacağını biliyor musunuz?

Başarısızlığınızdan ders alın.

Umtıdtı kesmelerinden sonra bereketli yağ­muru O indim-." [Şûra, 28]

ikinci Zincir: Sakının!

Günah ehli inançsız erkek veya kadınlara benzemeye ça­lışmaktan sakının. Efendimiz buyurdular ki: "Allah kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet eder."

Rabbinizin gazabına sebep olacak her türlü davranıştan sn-kının. Bunlar ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde men edilmiş fiillerdir. Erkeklere benzemek, yabancı erkeklerle baş başa kalmak., tek başına yolculuk etmek, edepsiz davranmak, açılıp saçılmak.. Bunlar insanı bunalıma sürükleyen, yüreği daraltan, dünya ve ahirette zulmette yol açan hareketlerdir.

Ne üzücüdür ki Allah'ın merhametine nail olan hanımlar hariç Müslüman hanımlar arasında bu fiillerin pek yaygın ol­duğu görülmektedir.

Güzel olabilmenin yolu, güzel düşünebilmektir.

"Rabbimiz! Günahlarımızı ve Lşimizdeki aşı­rılığı bağışla." [Âl-i İmran, 147]

Üçüncü Zincir: İyilik sahibine şükran farzdır

Halife Mehdi, esir pazarından satın alarak azat ettiği ve nikah­ladığı cariye Hayzeran'ın sözünden çıkmazdı. Anne babasını da saraya taşımıştı. Bunca iyilik ve ihsana rağmen Hayzeran öfke­lendiği zaman halifenin yüzüne "Senden hiçbir hayır görmedim" diye bağırırdı!

Alınıp satılan bir cariye iken Halife Mutemecl tarafından afı-nıp azat edilen ve sultan yapılan Bermekiyye de böyle idi. Bir se­ferinde çamurda oynayan cariyeleri görünce, kendi mazisini ha­tırlamış ve güzel kokularla dolu bir çamur hazırlatarak içinde oy­namıştır. O da Hayzeran gibi, öfkelendiği zaman Halifenin yüzü­ne "Senden ne iyilik gördüm ki" diye haykırırdı. Halife "Çamur­daki günlerini" deyince utanıp susardı.

İstisnaları dışında kadın tabiatı yapılan iyilikleri unutma eği­limlidir. Peygamber Efendimiz buyurdular ki: "Uy kadınlar toplu­luğu sadakayı bol verin/ Cehennemlik/erin çoğunun sizlerden ol­duğunu gördüm. 'Niçin ey Allah Resulü?' diye sordular. Buyurdu ki: lez bela okur, çok tenkit eder ve iyiliğe nankörlük edersiniz,"

Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Cehennem bana gösterildi. Biı de ne göreyim çoğunluğu kadınlar. Onlar iyilik ve ihsana nankör­lükle karşılık verirler. Onlardan birine bir ömür iyilik etsen, sonra bir gün sevmediği bir tarafınızı görse "Senden hiçbir hayır gör­medim " deyiverir."

Kadın tabiatını bilen biri, onların bu tür tepkileriyle karşılaştı­ğında kızmaz, kaygılanıp sinirlenmez. Çünkü o, hanımı için neler yaptığını iyi bilmektedir.

Evlilik hayatında başarılı olan hanını, kocasın­dan övgü ve dua alır. Komşuları taralından sevilir, arkadaşları arasında saygı görürler.

Rahmetim, gazabımı geçmiştir. "

Dördüncü Zincir: Bedeninizden çok ruhunuzla ilgi­lenmelisiniz

Ömer b. Abrfülaziz hilafeti devrinde bir adamı elbise alma­sı için sekiz dirhem ile pazara göndermişti. Adam pazardan bu parayla alınabilecek bir elbise alıp getirdi. Ömer, elbiseyi el­lerken şöyle dedi: Ne kadar da güzel ve yumuşak!

Elbiseyi getiren adam gülümsedi. Ömer "Neden gülümse-din?" diye sordu. Adam cevap verdi:

-Ey müminlerin emiri! Bu vazifeye başlamadan Önce bana ipek bir şal almamı emretmiştiniz. Ben de verdiğiniz bin dir­hem ile bir şal alıp getirmiştim. Dokunduğunuzda "Ne kadar sert!" demiştiniz. Hâlbuki bugün sekiz dirhemlik elbiseyi yu­muşak buluyorsunuz.

Ömer b. Abdülaziz şöyle dedi:

-Bir elbiseye bin dirhem veren kişide Allah korkusu olaca­ğını sanmam. Şunu bil ki nefsim daima yükselmeyi arzuluyor. Hangi makama erersem daha yükseğini istiyor. Emir oldum hi­lafet istedi. Halife oldum, şimdi daha yükseğini istiyor: Cenne­ti.

 İnsanları yargılamak bize düşmez. Başkaları­nın akıbetlerini düşünmek görevimiz değildir.

 Sen Allah a olan inancını koni ki, Allah da seni kortısıın!

Beşinci Zincir: İhsan sahibine şükran farzdır

Geçip gidenler ve yaşanıp bitenler için ağlayıp sızlanmanın dövünüp parçalanmanın ne yararı olabilir? Duygu ve düşün­celeri zamanın çoktan küllendirdiği olaylara çevirerek acı ve kederlen yeniden yaşamanın ne gibi bir faydası olabilir?

Ellerimizi geçmişe uzatarak yaşanmış kötü olayları değiş­tirmek ve güzel olaylara dönüştürmek mümkün olabilseydi bu elbette farz olurdu! Hep birlikte geçmişe döner ve yaşanmış kötü olayları değiştirirdik. Daha fazla para kazanır, çok mutlu yaşardık! Ne var ki bu imkansızdır. Yapabileceğimiz tek şey sahip olduğumuz gündüz ve geceleri daha İyi değerlendirmek­tir.

Nitekim Kur'an-ı Kerim Uhud savaşında şehitlerin başında ağlayan ve sefere çıktıkları için pişmanlık duyanlara şöyle uya­rıda bulunmuştur:

"De ki: Eğer siz evlerinizde olsaydınız da ölüm yazılmış olanlara hak vaki olacaktı." [Âl-i İmran, 154]

Şundan emin olun ki mutluluk toprağa gömül­müş bir çiçek gibidir. Henüz açmamış olsa da bir gün mutlaka açacalrtır.

Her kim zikrimden yüz çevirirse onun için dar bir geçim olur." [Taba, 124]

Altıncı Zincir: Musibetler, bereket hazineleridir

Ümmü A!â anlatıyor:

"Hasta idim. Allah Resulü (sav) ziyaretime geldi. Bana, 'Müjde ey Ümmü Alâ! Ateş gümüşün kirini nasıl götürürse, Müslüman'ın hastalığı da onun hata ve günahlarını götürür!' buyurdu."

Tabii ki bunun anlamı, vücutlarımızı mikrop ve hastalık yuvasına çevirip de hata ve günahlarımıza kefaret olması iddi­asıyla tedavi yoluna gitmemek değildir. İnançlı insan iyileş­mek için ne gerekirse yapar. Fakat diğerlerinden farklı olarak hastalığı sabırla karşılar, acıları Rabbinden gelen müjdeler ola­rak görür. Çekilen acı ve sıkıntıların, hasenat hanesine yazılan sevaplar olduğunun bilincinde olur. Ümmü Alâ'nın vermek is­tediği mesaj işte budur.

İnançlı bir hanımefendi, eşi ve çocukları gibi sevdiklerini yitirdiğinde bunu sabır ve metanetle karşılar. Efendimiz tle bu konuda şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ, dünya halkından bit yakınını yitirip sabır ve tevekkül gösteren mümin kulu için cennetten başka bir sevaba razı olmaz."

Bir hanımefendi kocasını yitirdiğinde şunu bilmelidir ki Al­lah kulunu yanına almıştır. O, kuluna herkesten daha yakın ve daha çok hak sahibidir. Bir kadın, "Ah kocam! Vah yavrum!" diye feryat ederken Allah Teâlâ "Kulum! Onun üzerinde her­kesten daha çok hak sahibiyim" buyurur. Unutmamak gerekir ki eş tle emanettir, çocuklar da, kardeşler de, anne babalar da. Hepsi emanettir.

Kufi İr ve çirkin sözden vebadan kaçar gibi ka­çın!

Merhametliler, Rahman 'm merhametini gön'irler.

Yedinci Zincir: Yeryüzündeki/ere merhamet edin ki Göklerin Rabbisize merhamet etsin!

Annenin evlatlarına gösterdikleri şefkat ve merhamet, Sevgili Peygamberimizin hadîslerinde açık ve net bir şekilde ortaya çık­maktadır. Anne sevgi ve merhamet duygularının en güzel misali, şefkat ve rahmet kaynağıdır. Yüce Allah onu, çocuklarına sevgi feyizleri taşıran bir pınar olarak yaratmıştır. Anne, çocuklarının huzur ve esenliğini her şeye tercih eden varlıklardır. Yüce Al­lah'ın kullarına olan sevgi ve merhametine gösterilebilecek en güzel misal de hiç şüphesiz anne sevgisi ve merhametidir.

Büyük Halife Hz. Ömer (ra) anlatıyor: "Allah Rcsulii'ne savaş­ta esir alınmış bir bebek getirildi. Diğer esirlerin arasından bir ka­dıncağız hemen koştu ve Efendimize sunulan bebeği alıp emzir­meye başladı. Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: Sizce bu kadın bebeğini ateşe atabilir mi? "Hayır!" dedik. O zaman şöyle buyur­du: İşte Allah, kullarına karşı bu kadının yavrusuna gösterdiğin­den daha merhametlidir."

Esaretin aşağıîanmışlığına düşmüş bir kadıncağız düşünün; hüzünlü, kafası dağınık. Belki de kendi yurdunda eşraftan, söz sahibi, saygın bir hanımdı. Dün kocasının evinde sözü dinlenen bir ev hanımı iken, bugün emir altına girecek bir cariye, bir hala­yığa dönüşmüştü. Bu, insanın aklını başından alabilecek zorluk ve şiddette bir değişimdi. Böyle bir hanımın yüreği acıyla dolar, çevresini görmez hale geiirdi. Fakat yaşadığı hiçbir şey ona ciğer parçasi yavrusunu unutturmamış, gözleri sürekli onu aramıştı. Görür görmez de üstüne atlayarak müşfik sinesine basmış ve sü­tüyle beslemeye başlamıştı. Böyle bir kadın, yavrusunu asla tehli­keye atmayacak, onu her türlü kötülükten korumaya çalışacak, gerekirse uğrunda kendini feda edecektir.

 Çirkin söz, en çok sahibine zarar verir.

Şükiir, beladan korur

Sekizinci Zincir: Güzel dünyayı ancak iyimserler gö­rebilir!

Kış evinizin yolunu kapattığı, kar yığınları her tarafınızı ku­şattığı zaman, başka bir şeyi değil BAHARI BEKLEYİN. Temiz havayı almak için pencerelerinizi ardına kadar açın. Şöyle uzaklara doğru baktığınızda kuşların nağmelerinin yolda ol­duğunu görürsünüz. Altın ipliklerini dalların üzerinden sarkı­tan güneşi de görebilirsiniz. Bütün bunlar sizin için yeni bir hayat, yeni bir düş, hepsinden Önemli yeni bir kalp demektir.

Güzel ağaçlar bulmak için çöle gitmeyin. Orada sadece yoklukla karşılaşırsınız. Bahçe ve bağlara gidin. Oralarda sizi gölgeleriyle saracak, meyveleriyle besleyecek, şarkılarıyla coş­turacak yüzlerce ağaç bulursunuz.

Dünü ve dün kaybettiklerinizin hesabım yeniden yapmayı bırakın. Ömür, düşen yapraklar misali, günleri geri gelmeyen bir varlıktır. Fakat her bahar yeni yapraklar filizlenir. Siz, gö­ğün önünü perdeleyen taze yapraklara bakın. Toprağa düşen ve artık onun parçası haline gelmiş yapraklarla oyalanmayın.

Dün yitip gitmiş olabilir. Fakat bugün elinizdedir. Bugün de yapraklarını toplayıp giderse, bilin ki yarın sizindir. Dün için üzülmeyin. Çünkü bir daha asla dönmeyecektir. Bugün için de hayıflanmayın. O da yolcudur. GÜZEL BİR YARININ IŞIK SAÇAN GÜNEŞİNİ DÜŞLEYİN.

Yaralayıcı sözlerin yol açtıkları hastalıkları lıa-yal bile edemezsiniz!

Kadınlar crkeldcrin hayat arkadaşlarıdır.

Dokuzuncu Zincir: İyi günde Allah'ı bilip tanıyın ki ka­ra günde sizi tanıyıp kollasın!

Yunus Peygamber, balığın karnına düştüğü zaman, bir yandan denizin, diğer taraftan balığın karnının karanlığı içinde Öyle daralıp sıkışmıştı ki ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Sığınabileceği tek kapı, derdini arz edebileceği tek makam vardı; rahmeti geniş ve tövbeleri kabul edici Rabbi! Nitekim o da yakut ve İnci değerinde sözlerle Rabbine yöneldi:

"Karanlıklar içinde nida etti: Senden başka Üah yoktur! Se­ni teşbih ederim. Muhakkak ben zulmedenlerdendim." [Enbi­ya, 87}

Rabbi onu bu içli duasına hemen icabet ederek şöyle bu­yurmuştur:

"Ona icabet ettik ve onu kederden kurtardık. İnananları işte böyle kurtarırız." [Enbiya, 83]

Allah balığa, karnındaki Yunus'u sahile atmasını vahyetti. Yunus Peygamber, bitkin, perişan ve hasta bir halde sahile atıldı. Allah'ın rahmeti onu burada da yalnız bırakmadı. Yüce Allah ona gölge olacak bir ağaç bitirdi. Geniş yaprakları olan bu dalsız ağaç sayesinde sağlığına kavuşup tekrar güçlendi. İyi günde Rabbini bilen kimse, işte kara günde Rabbi tarafından böyle bilinip korunur.

 Hayatınıza yön vermedikçe kendinize yön ve­remezsiniz!

Onuncu Zincir: Dünyanın en yüksek milin!

Ebu Talha, Milhan kızı Ümmü Süleym ile evlenme isteğin­de bulundu. Mihir olarak da çok yüksek bir meblağ önerdi. Ancak karşılaştığı sürpriz onu çok şaşırtmış, deyim yerindeyse dili tutulmuştu. Çünkü Ümmü Süleym, teklif ettiği yüksek ra­kamı reddetmiş ve şöyle demişti:

-Allah'a ortak koşan bir müşrikle evlenmem! Hey Ebu Talha! Taptığın ilahların filan ailenin köleleri tarafından yapıl­dığını ve kibriti çaktığınızda yanıp kül olduğunu bilmez mi­sin?!

Bu cevap Ebu Talha'nın canım çok sıkmıştı. Ümmü Süleym'in yanından ayrılırken yaşadıklarına inanamıyordu. Ama onu çok sevdiği için ertesi gün yine kapılarını çaldı. Bu defa daha büyük bir mihir teklif etti. Belki bunu kabul eder, evlenmeye razı olurdu. Ama Ümmü Süleym inançlı bir hanı­mefendiye yakışan bir terbiye ile şöyle karşılık verdi:

-Senin gibisi geri çevrilmez ey Ebu Talha! Fakat sen küfür içindesin. Bense inanmış bir hanımını. Seninle evlenemem!

Ebu Talha kızmıştı:

-Senin değerin nedir?

Ümmü Süleym cevap verdi?

-Değerimle ne kastettin?

-Sarı (altın) ile beyaz (gümüş).

Ümmü Süleym asıl arzusunu dile getirdi:

-Ne sarı isterim senden, ne beyaz. Tek arzum Müslüman olmanclu!

Ebu Talha sordu:

-Bunun için kime gitmem gerek?

-Allah Resulü'ne.

Ebu Talha oradan ayrıldı. Soluğu Allah Resulü'nün yanında aldı. Efendimiz sahabe ile oturuyordu. Onu görünce şöyle bu­yurdu:

-Ebu Talha geliyor, gözlerinde İslam'ın ışığını görüyor gibi­yim!

Elnı Talha yanlarına varıp Ümmü Süleym ile aralarında ge­çeni anlattı. İslamiyet'i kabul ederek onunla evlendi.

Gerçek izzet arayan ve erdem arayan insanlar için çok gü­zel bir örnek olan Ümmü Süleym işle böyle bir hanımdı. Onur ve inanç adına yazdığı satırların yüceliğine bir bakın. Bir de Yüce Allah'ın katında kazandığı sevabın büyüklüğünü düşü­nün. Bıraktığı tatlı ve anlamlı hatıraya bakın, kazandığı büyük ecir ve sevaba. O, hem kendine hem Rabbine karşı dürüst bir insandı. Doğrulara doğruluğun fayda edeceği gün, hiç kuşku­suz Ümmü Süleym çok kazançlı olacaktır. Ne mutlu ona cen­net komşuluğu! Ebedi nimetler!

İnsanların size tebessüm etmesini istiyorsanız, önce siz tebessüm edin. [17]

 

Broşlar

 

Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz Başına geleni sabırla karşıla!

Birinci Broş: Başarının anahtarları

izzet ve şerefin anahtarı: Allah ve Resulu'ne itaat etmek.

Rızkın anahtarı: Allah'tan korkup bağışlanma dileyerek ça­lışmak.

Cennetin anahtarı: Tevhit.

İmanın anahtarı: Yüce Allah'ın ayetleri ve yarattıklarını te­fekkür etmek.

İyiliğin anahtarı: Doğruluk.

Kalp diriliğinin anahtarı: Kur'an-ı Kerimi düşünmek, seher­de yakarmak ve günahları terk etmek.

İlmin anahtarı: Güzel soru sormak ve dikkatle dinlemek.

Zaferin anahtarı: Sabır.

Kurtuluşun anahtarı: Takva.

Nimette bolluğun anahtarı: Şükür.

Ahiret sevgisinin anahtarı: Dünyaya değer vermemek.

İlahi icabetin anahtarı: Dua.

Tebessüm, güneş ışıldarmdan bir ışıktır.

"Rabbimiz!  Bize  katından bir rahmet bah­şet!" [Âl-i îmran, 8J

İkinci Broş: Çilenin ardından gelen başarının tadı

Genç bir hanımefendinin balayım geçirdikten sonra anne­sine yazdığı mektupları bazı satırlar:

"Anneciğim... Güzel bir halayının ardından bugün evime, esimin hazırladığı küçük yuvamıza döndüm. Bugün yanımda olmanı öyle islerdim ki annc.._ Yeni hayalımda eşimle yaşadı­ğını bu hoş deney/mi seninle paylaşmak ne kadar güzel olur­du. O çok iyi bir insan ve beni seviyor. Ben de onu seviyorum. Memnun etmek için elimden geleni yapıyorum. Öğütlerini bit an bile aklımdan çıkarmadığımdan emin olabilirsin anneci­ğim. Tavsiyelerini harfiyen uyguluyor, gerdek gecesi kulağıma /ışıldadığın o altın değerindeki nasihatleri kelimesi kelimesine hatırlıyorum.

Hayata ben de senin gibi bak/yorum anneciğim.. En büyük Örneğim sensin. Dünyalar tatlısı babacığıma sen ne yaptıysan, ben de eşime aynını yapmak, onu mutlu etmek istiyorum. Bize tattırdığınız sevgi ve sıcaklığı, hayatın anlamına dair öğrettikle­rinizi asla unutmayacağım. Kalbimize ektiğin sevgi tohumlan, her bahar yeniden filizlenip boy verecek anneciğim.

Kapıda bir tıkırtı var.. Sanırım kocam geliyor. Bak geldi bi­le. Yazdığım mektubu o da okumak istiyor. Anneciğime neleı yazdığımı merak ediyor. Ruhum ve beynimde seninle paylaş­tığım mutlu anlara o da ortak olmak istiyor. Birkaç satır da o yazmak istiyor anneciğim. Kalemi şimdi ona veriyor, seni, ba­bamı ve kardeşlerimi sevgiyle kucaklıyorum anneciğim... "

Tebessümün  maliyeti  yokta.  Ancak  getirişi çoktur.

"Rabbimiz! Kabul buyur. Muhakkak Sen, her şeyi işitir, bilirsin." [Bakara, 127]

Üçüncü Broş: Kaygı, hem ruha, hem de bedene azaptır

Kaygının belki de en kötü yanı, zihinsel yoğunlaşmayı ön-lemesidir. Kaygı seline kapıldığımız zaman zihinlerimiz dağı­lır. Hâlbuki kendimizi daima en kötü ihtimali göğüslemeye hazırladığımızda, zihinsel olarak sorunları çözmede daha ba­şarılı olabiliriz.

Kaygıyla dolu olduğumuz bir zaman diliminde dikkat çeki­ci işler için motive olmamız mümkün değildir. Zira bunlar birbirlerine zıt duygulardır.

Yaşadığınız anla ilgili kaygılara kapıldığınızda yapmanız gereken hafızanızda geçmişe doğru yolculuk etmek ve geç­mişte yaşadığız kaygıları gözden geçirmektir. Böylelikle akıl, bir değil iki tokat yiyecektir. Geçmişte yaşanan kaygıları temsil eden tokat, halen yaşanmakta olan kaygının itadesi olan tokat­tan daha sert olacaktır. O zaman her insan gibi siz de şuna ra­hatlıkla hükmedebilirsiniz ki geçmişte yaşadığınız ve başarıyla atlattığınız kaygılar gibisi bir daha olmayacak, olsa dahi onları da atlatacaksınız. Geçmişte yaşanan kaygı ve endişelerin ya­nında bugünküler pek hatif kalacaktır.

Son olarak şunu da hatırlatmak isteriz ki kaygı ve endişe gibi duygular çalışma anlarınızda değil boş vakitlerde zihnini­ze musallat olur. Böyle anlarda hayal gücü öyle aktif hale gelir ki olmayacak ihtimalleri dahi, sanki olacakmış gibi önünüze koyar. Bunun en güzel ilacı, ciddi işlerle meşgul olmaktır.

 Basit şeyler, bazen en akıllı kimseleri dahi cinnetin eşiğine sürükleyebilir.

Hayat dakika ve saniyelerle ölçülür.

Dördüncü Broş: Mutluluğun sırrı, işinizi sevmektir

Dahi, Yüce Allah'ın kendisini yarattığı maksada doğru inanılmaz bir kuvvetle çekilir. O, Yaratıcının kendisine bahşettiği yeteneği er veya geç ortaya koyar. Bulunduğu alanla ilgili olarak şikâyette bulunsa dahi, zevk ve sevinç duyarak yapabileceği tek iş odur. Bu uğurda karşılaştığı zor­luklar ne kadar büyük, bu işle hayatını kazanma ve zengin olma ümitleri ne kadar zayıf ve geçmişe dönüp baktıkça başka bir alana girmiş olma yönündeki arzusu ne kadar kuvvetli de olsa, mesleği sebebiyle yaşadığı yokluk ve sıkın­tı ne kadar çekilmez de ofsa aldığı karşılık, yani yaptığı işte tattığı zevk ve duyduğu sevinç her şeye bedeldir.

Erkeğin mutluluğu, kadının dudaklarının ara­sından dökülecek bir kelimede gizlidir.

Hastalandığımda O bana silk verir.

Beşinci Broş: Gerçek kuvvet bilekte değil yürektedir

Hayat adına açlık, yoksulluk ve hastalıktan başka bir bil­meyen bir hanım vardı. İlk kocası, evlendikten kısa süre sonra ölmüştü. İkinci kocası, başka bir kadınla kaçınış ve bir süre sonra metruk bir evde ölü bulunmuştu. Evliliğinden bir çocuğu vardı. Fakat yaşadığı ağır şartlar ve yakasını bırakmayan hasta­lıklardan dolayı çocuğunu dört yaşında bakımhaneye vermek zorunda kalmıştı.

Sert bir kış günü yaşadığı şehrin sokaklarında dolaşırken ayağı kayarak yere düştü. Düşmenin etkisiyle şuurunu kaybet­ti. Geçirdiği kaza çok ağır bir omurilik zedelenmesine yol aç­mıştı. Doktorların tahminleri, kısa sürede ölmesi veya ömür boyu tamamen felçli olarak yaşaması yönündeydi.

Kadıncağız hastanede yattığj günlerden birinde Kutsal Kita­bı açtı. -Kendi ifadesiyle- İlahi inayet İncil'in şu ayetini oku­masını sağlamıştı: "Hani ona -Hz. İsa- sedye üzerinde yatan bir felçliyi getirmişlerdi. O felçliye şöyle demişti: Kalk, sedyeni al ve evine dön. Felçli o anda kalkarak mekânı terk etti."

Bu ayet, dertli kadına öyle bir iman ve güç vermişti ki kısa sürede yatağından kalktı ve odasında gezinmeye başladı. Ya­şadığı manevi tecrübe, felçli kadının kendi kendini iyileştir­mesini ve diğer insanların esenliği için mücadele etmesini sağ­lamıştı.

Dail Carneige şöyle der: "Mary Baker Eddy'i yeni bir mez­hebin davetçisi yapan işte bu ilginç deneyimdi. Bu, belki de bir kadın tarafından tebliğ edilen ilk mezhep olmuştu."

Peki, siz ne yapıyorsunuz Müslüman bacılar?

 En sağlam kale, saliha bir hamındır..

Kanaat, tükenmez bir hazinedir

Altıncı Broş: Büyük Kadın, felaket ve musibetleri cen­nete çevirebilen insandır

Dm Talha'nın hanımı, büyük sahabi Ümmii Süleym, yavru­sunun kaybına gösterdiği sabırla eşsiz bir örnek sunmuştu. Yü­ce Allah o büyük hanımın sabrını ödüllendirerek yitirdiği yav­rusunun yerine evlatlar bahşetti.

Enes (ra) anlatıyor:

"Ebu Talha'nın küçük oğlu hastaydı. Babası Allah yolunda bir setere çıktı. O seferde İken oğlu vefat elti. Döndüğünde 'Oğlumdan ne haber?' diye sordu. Kocasını acı haberle üzmek istemeyen Ümmü Süleym 'Çok sakin' diye cevap verdi. Sonra ona iltifat etti ve yemeğini hazırlayıp onu rahatlattı. Sabah kalktığında 'Oğlun toprağa verildi' diyerek oğullarının ölü­münü haber verdi.

Ebu Talha buna çok kızdı ve gidip durumu Allah Resulü'ne (sav) haber verdi. Efendimiz, 'Dün gece zifafa girdiniz mi?' di­ye sordu. 'Evet, ey Allah'ın Resulü' dedi. Efendimiz 'Allah/m, ekin/erini bereketli kıl' diye dua etti. Nitekim Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurdu. Ebu Talha bebeği bana vererek 'Onu Allah Resulü'ne götür' dedi. Birkaç da hurma verdi. Efendimiz, bebeği aldı ve 'Yanında bir şey var mı?' diye sordu. 'Evet, hurma' dedim. Hurmayı aldı ve ağzında biraz ezdikten sonra çıkartıp bebeğin ağzına tutup damağına sürdü. Çocuğa Abdul­lah ismini koydu."

Bir karlını hiçbir şey iffet kadar yüceltmez.

Karanlık, bir gece, doğacak aydınlık bir günün m üjdcc 'isidir.

Yedinci Broş: Zafer sabırla gelir!

"Bera kızı Ümmü Rebi' hakkında nakledilir. Kendisi Be-dir'de şehit düşen Harise b. Süraka'nın annesiydi. Ümmü Rcbî'nin şehit oğlunun durumunu öğrenmek, acısını dindire­cek bir şeyler duymak için Peygamber efendimizin yanına geldi.

-Ey Allah'ın Resulü! Bana Harise'yi anlatır mısınız? Eğe/ cennete gittiyse sabredeyim. Yoksa oturup gözyaşı döküp fer­yat d figan edeyim.

Etenelimiz şöyle buyurdu:

-Hey Hârise'nin Anası! Cennette cennetler vardır. Oğlun Eirdevs-i Âlâ 'ya nail oldu."

Evlat kaybetmek insanın yüreğini yakan, ciğerlerini parça­layan bir acıdır. Çocuğunun cennette olup olmadığım merak ex\en bu kadıncağız da muhtemelen oğluyla cennette buluşa­caktır. Çünkü oğlunun şahadetine gösterdiği sabır, onun dere­cesini ve cennetteki makamım yükseltecek türdendir. Yavrusu cennete gitmemiş olsaydı, ebedi ayrılık için ağlayıp feryat edecekti. Oğlu için başka bir şey yapamazdı. İşte acısını yüre­ğine gömerek oğluna kavuşma arzusuyla dolan bir hanıme­fendinin sabrı böyle bir şeydir.

Güzel kadın nadide bir cevherse, erdemli ka­dın bir hazinedir!

Kadın, batmayan bir güneş gibidir

Sekizinci Broş: Felaketlerde Allah'tan başka sığınağı­mız yoktur

Dertler üst üste geldiği, sorunlar yığıldığı, yollar iyice da­raldığı ve çareler tükendiği anda dillerden son bir çığlık yükse­lir:

"Yüceler Yücesi Allah'tan başka ilah yoktur! Ulu Arş'ın Rabbi Allah'tan başka ilah yoktur! Göklerin ve yerin Rabbin-den başka ilah yoktur!"

Bu çığlık o Ulu Makam'da cevabını bulur ve yollar geniş­lemeye, engeller kalkmaya başlar:

"Ona icabet ettik ve onu kederden kurtardık. İnananları işte böyie kurtarırız." [Enbiya, 83]

Hastanın hastalığı şiddetlendiği, bedeni iyice eridiği, rengi sararıp solduğu, doktorların ellerinin bağlandığı, yanaklar tit­remeye, boğazlar düğümlenmeye başladığı ve hasta kendini ilahi kaderin ellerine bırakarak "Ailahım! Allahım!" diye ya-kardığı anda hastalık belirtileri hatifler. Yürekten yükselen dua kabul edilmiştir:

"Hani Eyüp Rabbine şöyle nida etmişti: Muhakkak bana bir sıkıntı değdi. Sen merhamet sahiplerinin en merhametlisisin. Biz de ona icabet ettik ve onun sıkıntısını giderdik. Katımızdan bir rahmet ve kullara bir hatırlatma olmak üzere ona ailesini ve bir o kadarını daha bahşettik. " [Enbiya, 83]

Bir erkeğin sahil) olabileceği en değerli hazine, vefakâr bir eştir.

Çamları devirmeden!

Dokuzuncu Broş: Zorda kalan dua ettiğinde başka kim icabet eder?

Yüce Allah'ın cömertlik ve kereminin bir eseri de kendisin­den ricada bulunan hiç kimseyi hayal kırıklığına uğratmaması, gönülden dua edenleri boş çevirmemesidir. İnsanoğlu O'na ve dergâh-ı izzetine sığınmaya ne kadar muhtaç ise, O'nun kulu­na icabet ve yardımı da o kadar gerçektir. O öyle bir kerem ve cömertliğe sahiptir ki zor durumda kalmış gayri Müslimlerin dualarını dahi kabul eder. Yeler ki O'na sığınarak lütuf ve İh­sanına güvensinler. Çığlık ve yakarışları yüce dergâhında mu­hakkak ma kes bulacak, sıkıntıları hafifletilip istekleri yerine ge­tirilecektir.

Ne var ki en ağır zorluklar bile atlatıldıktan sonra ilahi lütuf ve kerem unutulur ve nankör insanlar, kendilerine yapılan gü­zellik ve iyiliği görmezden gelir, inkâr ederler. Yüce Allah bu­nu teyit ederek şöyle buyurmuştur: "Gemiye bindiklerinde ih-lâs ile Allah'a dua ederler. Onları selametle karaya ulaştırdı­ğında bir de bakarsınız Allah'a ortak koşuyorlar." [Ankebut, 65]

Allah Teâlâ kendisine dua ettiklerinde muhtaç ve zorda kalmışların dualarını kabul edeceğini birçok vesile ile bildir­miştir. Bu, Hanlığın delillerinden ve Birliğin burhanlarındandır. Fakat çoğu insan bu hakikati düşünüp anlayamaz: "Dua etti­ğinde zorda kalmışa kim icabet edip sıkıntısını giderir. O sizi yeryüzünün halifeleri kılarken Allah'tan başka Üah mt tutarsı­nız? Ne kadar da az düşünüp öğüt alıyorsunuz!" [Nemi, 62]

Kadınnı yeri Öncelikle evidir. Çünkü o, kolay­lıkla kırılan narin bir vazo gibidir.

Başkalarını rahatsız etmekten sakının! Yoksa yalnız kalırsınız.

Onuncu Broş: Cimrilik eden, ancak kendine cimrilik etmiş olur

Büyük halife Ömer b. Abdülaziz'in kız kardeşi Ümmü Be­nîn hakkında anlatılır:

Ümmü Benîn, Müslüman hanımları evine davet eder, onla­ra güzel elbiseler giydirip altınlar verir ve şöyle derdi:

-Elbiseler size, altınları çevrenizdeki yoksullara dağıtın.

Ümmü Benin bu davranışıyla onları cömertlik ve eli açıklı­ğa alıştırmak isterdi. Sık sık "Yazık cimriliğe! Ant olsun elbise olsa üstüme almaz, yol olsa çiğnemezdim!"

Cömertlik hakkında söylediklerinden: "İçinizde eşyaya hırs­lı bir topluluk yaratıldı. Benim hırsım ise verip dağıtmayadır. Allah için bağlan sıkılaştırmak ve acıları paylaşmak, açken ye­necek güzel bir yemekten, susuzken içilecek serin bir suc\ö^ daha sevimlidir."

Ümmü Benîn'İn Allah yolunda harcamaya ve parasını doğ­ru yerlere vermeye düşkünlüğü o kadar büyüktü ki şöyle derdi: "İyilik ve ihsanda bulunanlar kadar hiç kimseye haset etme­dim. Ne yapıp edip iyiliğine ortak olmak isterdim!"

İşte Ümmü Benîn! Hani onun yolundan gi<.tın!rr;

Gerçek mutluluk, bencillikten sıyrılmakta gizlidir. [18]

 

Pırlantalar

 

Allah, sabredenlerin ödüllerini hesapsız verir.

Birinci Pırlanta: Siz Müslümansınız; Ne Doğulu, ne Batılı!

İslam nimetiyle tanışmış Müslüman bir Alman hanımefendi bakın neler eliyor:

"Batı'nın fikir akımlarına ve modalarına aldanmayın. Bütün bunlar, bizleri aşamalı olarak dinimizden uzaklaştırarak maddi imkânlarımızı ele geçirmekten başka bir amacı olmayan sahte görüntülerdir.

İslamiyet ve onun getirdiği aile düzeni, kadına çok uygun­dur. Çünkü kadın, tabiatı gereği evinde olmalıdır, 'Niçin?' diye sorabilirsiniz.

Allah erkeği dayanıklılık, akıl ve fiziksel güç bakımından kadından üstün yaratmıştır. Kadını ise duygusal ve hisli bit varlık olarak yaratmıştır. Kadın, erkeğin sahip olduğu beden­sel güçten yoksundur.

Bir yere kadarda erkeğin bu yapısını kabullenmiştir, işte bu yüzden ideal mekânı evidir. Eşini ve çocuklarını seven bir ka­dın, bir neden olmadıkça evinden çıkmaz ve kesinlikle yaban­cı erkeklerle aynı ortamı paylaşmaz.

Batılı kadınların % 99'u bulundukları yerlere gelebilmek için benliklerini satmak zorunda kalmışlardır. Büyük bölümü­nün kalbinde Allah korkusu da yoktur.

Batı dünyasında kadının böylesine yoğun biçimde günlük hayata çıkması, erkeği kadının görevlerini üstlenmeye sevketmiştir. Nitekim birçok erkek evde oturarak temizlik yapmakta, çocuklara bakmakta ve alkol kullanmaktadır. İsla­miyet'te erkeğin kadına yardım etmesinin engellenmediğini, bilakis teşvik edildiğini biliyorum. Ama rolleri tamamen değiş­tirecek derecede değil."

Sen güzel ol ki âlemi güzel göresin!

İşini kolaylaştıracağız." [A'lâ, 8]

İkinci Pırlanta: Evham ve kuruntuları bırakın kendinizi işe verin!

Her hangi bir sorunu çözme sürecine girdiğinizde kendinizi her hangi bir hobi, okuma veya işle meşgul edin. Çünkü böyle bir anda 'meşguliyet' evham ve kuruntuların yerini alır. Yüce Allah hiç kimseye İki kalp vermemiştir. Bunu bir örnekle anlatalım. Me­sela çocuğun hastalandığını varsayalım. Böyle bîr durumda anne baba, onu iyileştirmek ellerinden geleni titizlikle uygularlar. Son­ra da normal işlerine dönerek, iyileşme sürecini zamana bırakır­lar.

Kriz veya sorun ortamına giren bir kimsenin yapabileceği en doğru hareket, geçmişte başından geçen sorunları hatırlamaktır. Özellikle o an yaşadığından daha ağır ve tehlikeli olanları ve Al­lah'ın inayetiyle onların nasıl hallolduğunıı hatırlamalıdır. Hafı­zada yapacağı bu yolculuğun ardından tebessüm edecek, kendi­ne güveni gelecektir. Zira geçmişte yaşadıklarım hatırlayınca, o an yaşadığı sorunun da bir şekilde çözüme kavuşup geçeceğine inanacaktır.

İnsan, karşılaştığı sorunun olumlu yönlerini de görmeye ça­lışmalıdır. Olumsuz yönlerin daha yoğun ve ağır olduğu doğru­dur. Fakat bu, olumlu bir şeylerin olmasını engellemez. Konuyla ilgili olarak tanınmış bilgin Ibni Cevzî'nin hoş bir sözünü naklet­mek istiyoruz:

"Başına musibet gelen bir kimse, daha ağırının olabileceğim düşünürse sorunun hafiflediğini görecektir. Ayrıca bu musibet se­bebiyle kazanacağı sevabı da hayal etmelidir. Daha ağırının ola­bileceğini düşünerek kârda olduğunu hesap eden ve bir an önce geçmesini dileyen kimsenin işi daha kolaydır. Unutmamak la­zımdır ki zorluk anları olmasa, huzur ve esenlik anlarının kıymeti bilinmezdi."

Bilgelerden biri şöyle der: Söylemediğim şeyler için hiç pişman olmadım. Fakat, söylediklerimden birçoğu yü­zünden pişman oldum.

"Rabbimiz!   Bize   hidayet   verdikten   sonra kalplerimizi kaydırma." [Âf-i İmran, 8]

Üçüncü Pırlanta: Mutluluğun prensipleri

Hırs ve tamah helak eder. Bunların tedavisi için aşağıdaki reçete uygulanmalıdır:

  1. Geçimde orta yolu tutmak, harcamada ölçülü olmak.  Bol  keseden  harcayan  biri  kanaatkar olmak bir yana sürekli sıkıntılı ve hırslı olacak­tır. Geçimde orta yol, kanaatin temelini oluştu­rur. "Ayağınızı yorganınıza göre uzatın" sözü bu anlamda çok güzel bir deyimdir.
  2. Gelecek endişesine kapılmayın. Bunun yerine kısa vadeli düşünün. Sizin için takdir edilmiş rızkın bir şekilde size ulaşacağını bilin.
  3. Allah korkusu (Takva); Yüce Allah buyuruyor ki: "Her kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış    yolu    yaratır    ve    ummadığı    yerden rızıkiandırır." [Talak, 2]
  4. Kanaatkârlığın izzet ve onuru koruyacağı, hırs ve tamahın ise kişiyi alçaltıp zillete düşürece­ğini bilmelisiniz.
  5. Peygamberlerin ve salihlerin  hayatlarını oku­yun, nasıl tevazu ve kanaat sahip olduklarını, her şeyden çok Allah katındaki nimetlere arzu­lu olduklarını görerek onları örnek alın.
  6. Dünyevi   bakımdan   sizden   aşağıda   olanlara bakın.

 Akıllı kimse fikrin faydalarından ümit kesmez, hiçbir şekilde umutsuzluğa kapılmaz, azim ve tefek­kürü elden bırakmaz.

 "Allah,   iman edenleri müdafaa eder." [Hac, 38]

Dördüncü Pırlanta: Bütün ipler koptuğunda Allah'ın ipine sarıl!

İmanla işlenen salih amellerin mükâfatı, dünyada hoş bir hayat sürmektir. Bu hayat bolluk ve refah içinde olabileceği gibi darlık ve fakirlik içinde de olabilir.

Hayatı sadece para güzel kılmaz. Paranın dışında da hayatı güzelleştiren etkenler mevcuttur. İşte onlardan bazıları:

Allah ile bağlantıda olmak, O'na güvenmek, O'nun rıza ve inayetini hissedebilmek.

Sağlık, huzur, kafa rahatlığı, ev huzuru, kalpten seven in­sanların varlığı.

Salih amellerle mutlu olmak, bu amellerin vicdan ve hayat üzerindeki olumlu tesirlerini görmek.

Görüldüğü gibi tek başına para, hoş ve güzel bir hayat için kesinlikle yeterli değildir. Kalbin Allah ile bağlantılı olması ha­linde, yetecek kadar maddi bir varlıktan fazlası yük olara dahi görülebilir.

Büyük insanların birçoğu, büyüklüklerini anne­lerine borçludur.

Allah 'tan haşlia ilah yoktur!

Beşinci Pırlanta: Hiç kimse gerçek müminlerden daha mutlu olamaz!

İslamiyet'in tadına varamamış büyük insanlar ve zenginler­den onlarcasının hayat hikâyelerini okudum. Hemen hepsinin ortak noktası; hayatlarının çileyle noktalanması, gelecekleri lanetle dolarken şanlarının zillete dönüşmesiydi. Şimdi nerede o kimseler? Yığdıkları servetler, yaptırdıkları köşkler, hanlar hanümanlar nerede şimdi? Hepsi bitti mi?

İşledikleri suçlar, yaptıkları sahtekârlıklar ve yaktıkları can­lardan dolayı kimi intihar etti, kimi öldürüldü, kimi hapsedildi, kimi mahkemelere çıkarıldı. Hemen hepsi bedbaht oldular. Hâlbuki paranın her şeyi, mutluluğu, sevgiyi, sağlık ve gençli­ği satın alabileceğini sanmışlardı. Fakat yıllar sonra gerçek mutluluk, sevgi, sağlık ve gençliğin parayla satın alınamaya­cağını keşfettiler. Evet, çarşı pazardan sahte mutluluklar, anlık sevgiler ve geçici bir sağlık hali satın almaları mümkündü. Ama bütün dünyanın serveti bile bir kalbi satın alamaz, bir yü­reğe sevgi tohumları ekemez, esenlik veremezdi.

Bu yüzden şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki hiç kimse Al­lah'a yürekten inanan insanlardan daha mutlu olamaz. Çünkü onlar Rablerinden gelen bir nur üzeredirler. Kendilerini sorgu­larlar. Allah'ın emrettiğini yerine getirir, yasakladığından uzak dururlar. Onların Kur'an-ı Kerimdeki sıfatlarını bizzat Rabbi-nizden dinleyiniz:

"Erkek kadın her kim mümin olarak salih bir amel işlerse, ona güzel bir hayat yaşatırız ve onları yaptıklarının en güzeliy-le ödüllendiririz." [Nahl, 97]

Mutlu olmak istemeyen biri mutlu değildir!

Her şey kaza ve kader iledir!

Altıncı Pırlanta: Aşırılık ve israftan uzak bir hayat

Saliha bir Müslüman hanımefendi sofrayı yetecek kadar yemekle hazırlar. Sofrada, artacak kadar yemek bulunmaz. Çünkü bu, israf ve ölçüsüzlük işaretidir. Müslüman hanıme­fendiler bu konuda Müminlerin Annesi Hz. Aişe'yi örnek alır­lar. O şöyle derdi:

"Allah Resulü'nün (sav) sofrasında az ya da çok arpa ek­meği artmazdı."

"Allah Resulü'nün (sav) önünden hiçbir sofra kaldırmadım  . ki üstünde yemek artığı kalmış olsun."

Dinimizin sakındırdığı ve israf olarak gördüğü hareketler­den  biri  de  sofrada  altın  veya  gümüş kaplar kullanmaktır. . Ümmii Seleme, Efendimizden şunu nakleder:

"Gümüş bir kapta içen kimse, karnına cehennem ateşi dol­durmuş olur."

Müslim'de yer alan bir rivayette ise Allah Resulü'nün (sav) , şu hadisine yer verilmektedir:

"Altın ve gümüş kaptan yiyen veya içen kimse karnına ce­hennem ateşini doldurmuş olur."

Dinimizin bu konudaki yasağının ne kadar hikmetli olduğu açıktır. Çünkü bu tür kaplar fuzulidir ve yalnız müsriflere yakı­şırlar. Oysa İslam, inananların alçak gönüllü olmalarını ister. Efendimiz, Yemen'e gönderdiği Muaz b. Cebel'e şöyle bu­yurmuştur:

"Lükse dalmaktan sakın. Allah'ın kulları lükse dalmazlar."

İçsel çilenize bakmayı bıraktıkça zenginleşirsiniz.

Eleştirilere tahammiillü ol!

Yedinci Pırlanta: İyilik yapmak yüreği ferahlatır

Hz. Aişe anlatıyor:

"Yoksul bir hanım iki kızıyla yanıma gelmişti. Kızlarına bi­rer hurma verdim. Kendisi hurmayı yemek için ağzına kaldıra­cağı sırada yavrularına tattırdı. Sonra o hurmayı da bölüp kız­larına verdi. Bu hareketi çok hoşuma gitmişti. Durumu Allah Resulü'ne (sav) anlattığımda şöyle buyurdu: "Allah bu fiili se­bebiyle ona cenneti farz kılar yahut cehennemden azat eder. "-

Ümmü Seleme Allah Resulü'ne (sav), eşinin diğer hanımın­dan olan çocuklarına yaptığı harcamanın hükmünü merak ederek "Ebu Seleme'nin çocuklarına yaptığım harcama için bana ecir yazılır mı? Onları bu halde bırakamıyorum, kendi çocuklarım gibi görüyorum" demişti.

Ümmü Seleme'nin sahip olduğu İslam fıtratı bu yaptığının doğruluğunu kendisine vahyetmiş, Efendimizin cevabını bek­lemeden fıtratın gereğini yapmıştı.

İslam her hal ve şartta iyilik, ihsan, şefkat ve merhameti teşvik eder. Çocukların iyi ve dürüst insanlar olarak yetişebil-meleri  için gerekli sevgi ve merhamet tohumlarını topluma eker.

Mutlu olun! İşte gerçek mutluluk budur!

Kadın bir göl, bir bülbüldür

Sekizinci Pırlanta: Allah bizi her türlü sıkıntıdan kur­taracaktır

Uçak hayli yüksek bir mesafede hızla ilerlemektedir. Bir­den arıza göstergesi yanmaya başlar. Motordan sesler gelmek­tedir. Pilot paniklemeye başlamıştır. Yolcular endişelidir. Yol­cu kabininden sesler yükselmektedir. Çığlık atan erkeklerin ağ­layan kadınların sesleri çocukların da yüreklerini korkuyla doldurmuştur. Korku herkese hâkim olmuş, kimse ne yapaca­ğını bilemez hale gelmiştir. İşte o an bütün yüreklerden aynı ses yükselmeye başlar: Allahım! Allahım! Bize acı! Ne olur Allahım! Bizi kurtar! Bu çağrılar, ateşlenen yürekleri biraz se­rinletir, sinirleri biraz olsun yatıştırır ve uçak ağır ağır alçalarak sağ salim karaya iniş yapar.

Annesinin rahminden çıkmak istemeyen bir bebek yüzün­den güçleşen bir doğum vakasını düşünün. Anne adayı ölümle burun burunadır. O an sığınılacak tek makam vardır: Âlemle­rin Rabbi. Ve acılı anne haykırmaya başlar: Allahım! Allahım! Yardım et Allahım! Hafifleyen sancılar ve Allah'ın yardımıyla dünyaya gözlerini açan bir bebek..

Bir bilgin düşünün ki sorulan bir meseleyle ilgili hükme va­ramamış. Cevap vermekte zorlanıyor. Ne yapacağını düşüne­rek alnını secdeye koyuyor ve yakarmaya başlıyor: Allahım! Allahım! Ey İbrahim'e öğreten! Bana da öğret! Ey Süleyman'ı anlayışlı kılan! Bana da anlayış ihsan et! Ve bu dua ile gelen muvaffakiyet ve bulunan cevap.

Ne kadar merhametlisin Allahım!

 En mutlu insan, en çok insanı mutlu edendir.

Kadınlar hakkında Allah 'tan korkun!

Dokuzuncu Pırlanta: Gaflet ve dalgınlıktan sakının!

Gaflet ve dalgınlıktan sakının sevgili kız kardeşim. Gaflet, kalbin Allah'ın zikrinden uzaklaşması, namaz ve Kur'an tilave­tinin terk edilmesi, faydalı sohbet ve derslerin bırakılmasıdır. Bunlar gafleti besleyen faktörlerdir. Bunu, kalbin katılaşması ve mühürlenmesi izlenir. Artık iyi, iyi gibi, kötü, kötü gibi gö­rülmez olur. Allah'ın dini anlaşılmaz hale gelir. Böylesi kalple­re sahip olanJar ise sürekli keder ve buhran içinde katı kalpli insanlar olarak yaşamaya devam ederler. Gafletin dünyevi so-nijcjarı bunlarken bir uhrevi akıbetlerini siz düşünün.

Gafletten ve gafleti besleyen faktörlerden sakının. Diliniz Allah'ın adıyla, tekbir, teşbih, istiğfar ve salât ü selam ile ıslan­sın. Bunu belli bir zaman ile de sınırlamayın. Otururken, ayak­tayken, yatarken sürekli zikirle meşgul olun. İçinizin nasıl mutlulukla dolduğunu göreceksiniz. Bu, zikrin en güzel so­nuçlarından biridir: "Dikkat edin! Kalpler Allah'ın zikriyle itmi'nan bulur." [Ra'd, 28]

Gülümsemek için mutlu olmajı beklemeyin. Mutlu olmak için gülümseyin!

Mutluluk beklentisinde olun, bedbahtlık bek­lentisine girmeyin!

Onuncu Pırlanta: Hayata gülümseyin!

Yüreğiniz gam ve kederle doluyken tebessüm ettiğinizde acınızın biraz ol 2222sun hafiflediğini, bir ferahlık kapısının aralandığını hissedersin iz. Tebessüm etmekte tereddüt gös­termeyin. İçinizin tebessümü besleyen bir enerjiyle dolduğunu hissedeceksiniz. İçe kapanmaktan sakının. Çünkü bu, kendini­zi bir azap ve elem şişesine tıkamaktır. Hâlbuki tebessümün hiçbir zararı yoktur. Bilakis insanlarla derin dille, kalp diliyle konuşmak çok daha etkilidir. Dudaklarımızdaki tebessümse çok müthiş bir dildir.

Stevan Giessaf "Tebessüm, sosyal bir görevdir" derken çok doğru söylemektedir. İnsanlarla ilişki kurarken, onlara iyi dav­ranmak ve üstlerinde olumlu bir izlenim bırakmak gerekir. Sosyal hayatın, bir takım insani yetenekler gerektirdiğini bil­melisiniz. Bu yeteneklerden biri de insanlara tebessüm ede­bilmektir. Muhataplarınıza tebessüm ettiğinizde onlara hayatın güzelliğini ve iyimserlik ruhunu bahşedersiniz. Hâlbuki asık ve merhametten sıyrılmış bir ifadeyle baktığınızda onlara bir nevi işkence etmiş, ağızlarının tadını kaçırmış olursunuz. Söy­ler misiniz başkalarını da kendiniz gibi üzüp canlarını sıkmaya hakkınız var mı?

Zafer, ancak onun düşleyenlere nasip olur. [19]

 

Son Noktayı Koyarken...

 

Bu kitabı okuduktan sonra hüzne veda edin, kaygı ve ta­sayı terk edin. Bezginlik ve can sıkıntısının ağlarını ördüğü mekânlardan uzaklasın. Ümitsizlik ve başarısızlık bulutların­dan sıyrılarak iman mihrabına, ilahi ünsiyet kâbesine, kaza ve kadere rtza makamına ulaşın. Böylece yeni fakat mutlu bir ha­yata, farklı fakat güzel günlere başlayabilirsiniz:

Tereddüt, kaygı ve endişenin olmadığı bir hayata.

Bezginlik, can sıkıntısı ve darlığın olmadığı günlere.

O zaman ümit dağının sırtlarından bir münadinin size şöyle seslendiğini duyacaksınız:

"SİZ DÜNYANIN EN MUTLU KADINISINIZ!" [20]

 

[1] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 11-13.

[2] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 17.

[3] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 18.

[4] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 19.

[5] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 20.

[6] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 21.

[7] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 23-32.

[8] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 33-43.

[9] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 45-55.

[10] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 57-67.

[11] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 69-79.

[12] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 81-91.

[13] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 93-103.

[14] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 105-115.

[15] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 116-126.

[16] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 127-137.

[17] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 138-149.

[18] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 151-160.

[19] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 161-171.

[20] Ayiz Karni, Dünyanın En Mutlu Kadını Olabilirsiniz, Lale Kitabevi: 172.