Mazlumun Bedduasını Geri Çevirmem.
Peygamberimizin Hutbelerinin Özellikleri
Hutbenin Önemini Belirten Ayetler
Peygamberimiz (s.a.v)'ın İlk İslâm'a Daveti
Allah Ve Peygamberine İtaat Eden Doğru Yolu Bulur
Müslüman Müslümanın Kardeşidir
Peygamberimiz (s.a.v)'ın Bedir Savaşından Önce Müslümanlara Hitabı
Peygamberimiz (s.a.v)'ın Dünya Ve Ahiret Saadetiyle Müjdelediği İnsanlar
Yanlışlıkla Öldürmenin Diyeti Ve Cahiliye Adetlerinin Yasaklanması
Ramazanın İlk Gecesi Müslümanların Günahlarından Mağfiret Gecesi
Şeytanların Tutsak Edilmesi Ve Duaların Kabulü
Allah Nezdinde Üstünlük Takva İledir
Dünya Nimetlerine Bağlılığın Zararları
Cuma Gelecekte Adam Medine'ye Cumaya Gelmeyecek Allah Onların Kalbini Mühürler
Ecel Sizi Yakalamadan, Salih Amelde Acele Edin.
Kimin Arzusu, Çalışması Ahiret Olursa; Allah Onun İşlerini Rastgetirir
Üç Şeyin Olduğu Müslümanın Kalbine İhanet Girmez
Peygamberimizin Hacc'da Hutbesi
Kadınlar Hakkında Allah'tan Korkunuz
Sizin Başınıza, Sizi Allah'ın Kitabıyla Yöneten Bir Köle Dahi Geçse Onu Dinleyin Ve İtaat Edin
Cahiliye Adet Ve Davalarından Kurtulun Ve Zulmetmeyin
Allah Katında Sizin En Değerliniz, Ondan En Çok Korkanınızdır
Milletlerin Felaketine Neden Olan İşler
Deccâl, Müseyleme, Ye'cuc Ve Me'cuc İle Yer Batması Konusundaki Hutbeler
Allah Teâla, Ümmetini Deccal'den Korkutmayan Hiçbir Peygamber Göndermemiştir
Güneş Tutulması Ve Deccal Hakkındaki Hutbe
Peygamberimizin Müseylemetül Kezzabı Anlatması
Peygamberimizin Ye'cucme'cuc Hakkındaki Hutbesi
Müminlerin Ayıplarını Araştırmayın
İyiligi Emredin Kötülükten Sakındırın
Elinden Ve Dilinden Müslümanların Zarar Görmediği Kimse Üstündür
İlk Defa Yarattığımız Gibi Tekrar Dirilteceğiz
Benim Akrabalığım Dünya Ve Ahirette Fayda Verir.
Peygamberimizin İdarecilerle İlgili Hutbesi
Kim Ensar'ın Başına Geçerse, Onların İyilerine İyilik Etsin
Allah (c.c) Yolunda Cihad Edin
Mazlumun Bedduasını Geri Çevirmem.
İnsanın Malı, Ailesi Ve Amelleriyle Olan Durumu
Müminlerin Emiri Hz. Ömer'in Nasihatları
Hz. Ömer'in Onsekiz Hikmet İçeren Bir Nasihatta Bulunması
Hz. Ömer'in "Erkekler Ve Kadınlar Üç Çeşittir" Buyurması
Hz. Ömer'in Ahnef B. Kayşa Nasihat Etmesi
Hz. Ömer'in Çeşitli Nasihatları
Müminlerin Emiri Hz. Alî'nin Nasihatları
Hz. Ali'nin Bir Nasihatında Hayrın Hakikatından Bahsetmesi
Hz. Ali'nin Vurulduktan Sonra Oğlu Hasan'a Nasihatta Bulunması
Kötülükleri Yaptığınız İyiliklerle Temizlemeye Çalışınız
Ebu Ubeyde (r.a)'ın Tauna Yakalandığında Vasiyette Bulunup Müminin Kalbinden Bahsetmesi
Muaz B. Cebel (r.a)'ın Öğütleri
Abdullah B. Mes'ud (r.a)'ın Nasihatları
Selman-ı Farisi (r.a)'ın Nasihatları
Huzeyfe B. Yeman'ın Nasihatları
Übeyy B: Ka'b (r.a)'ın Nasihatları
Zeyd B. Sabit (r.a)'ın Nasihatları
Abdullah B. Abbas (r.a)'ın Nasihatları
Abdullah B. Ömer'in Nasihatları
Abdullah B. Zübeyr (r.a)'ın Nasihatları
Şeddad B. Evs (r.a)'ın Nasihatları
Cündüb El-Becelli (r.a)'ın Nasihatları
Ebu Ümame (r.a)'ın Nasihatları
Ebu Ümâme'nin Kendisini Ziyarete Gelen Bazı Kimselere Nasihatta Bulunması
Abdullah B. Büsr (r.a)'ın Nasihatları
Allah'ın Rahmeti Cemaat Üzerinedir
Ebu Bekrin Fazileti Peygamberimizin Son Hutbeleri
Peygamberimizin Halîfesi Hz. Ebû Bekr Sıddîk'ın Halife Seçildiğindeki İlk Hutbesi
Allah Korkusu Ve Ahiret İçin Çalışın
Allah Korkun Ve Geçmişten İbret Alın
Allah'ın Nimetine Karşı Nankörlük Eden Kimsenin Ahiretteki Durumu
İyilik Yaparsanız Hiçbir Sıkıntıya Düşmezsiniz
İhtiyaç Gidermede Allah Utancı
Hz. Ömer (ra.)in Hutbeleri Ebu Bekir (r.a)'in Defninden Sonra
Cenneti İsteyen, Cemaatle Olsun.
Halifeliği Ve Halkın Üzerindeki Hakkıyla İlgili Hutbesi
İnsanlardan Birşey Ummamak Zeginliktir
Şükür Nimetin Emniyeti Ve Gelişmesidir
Ömer (r.a.)ın Uhud Savaşı İle İlgili Hutbesi
Kul Mütevazı Olduğu Zaman Allah Onun Yerini Yüceltir
Hz. Osman (r.a)ın Hutbeleri Ahirete Hazırlık
Rasulullah (s.a.v) Hakkındaki Hutbesi
Çocuklara Ve Cariyelere Zorla Para Kazandırmayın
Kimin Evinde Tavla Varsa, Onu Yaksın Veya Kırsın
Dünya Geçici, Ahiret İse Bakîdir
Hz. Ali'nin Hutbeleri Ölüme Hazırlanınız, Ölüm Peşinizden Geliyor
Kabir, Ya Cehennem Çukurlarından Bir Çukur, Ya Da Cennet Bahçelerinden Bir Bahçedir
Dünya Hayatı Belâlarla Çevrili, Geçici Ve Aldatıcıdır
Ölüm Meleği Sizden Hiç Kimse Kalmayıncaya Kadar, Tekrar Tekrar Gelecektir
Kurtulan; Ancak Nefsini Bilendir
İyiliği Emredip, Kötülüğü Yasaklama; Rızkı Kesmez
Hz. Ali (r.a) Küfedeki Bir Hutbesi
Beliğ, Özlü Ve Faydalı Bir Hutbesi
Takva Ve İyilikte Birbirinizle Yardımlaşınız
Hz. Ali (r.a) Müminlerin Başına Gelecekleri Anlatıyor
Hz. Ali (r.a.)nın Peygaberimizden Nakiller Yaptığı Hutbesi
Ebubekir Ve Ömer (r.a)ın Faziletleri Hakkında
Kendi Aranızda İyiliği Unutmayın
Peygamberimizin Torunu Hz. Hasan (r.a.)'ın Hutbeleri
Hz. Hasan'ın Hançerlendikten Sonraki Hutbesi
Hz. Hasanın Muaviye İle Anlaştığı Zaman Verdiği Hutbe
Abdullah B. Zübeyr (r.a)ın Hutbeleri Hac Mevsimindeki Hutbesi
Mescidi Nebevi Mescidi Haramın Üstünlüğü
Abdullah B. Mesüd (r.a.)ın Hutbeleri
Utbe B. Gazvan (r.a.)ın Hutbesi
Huzeyfe B. Yeman (r.a)'ın Hutbeleri
Ebu Musa El Eş Arı (r.a.)nın Hutbesi
Ebu Hüreyre (r.a.)'in Hutbeleri
Abdullah B.Selam (r.a,)'ın Hutbesi
Peygamberimizin Torunu Hz. Hüseyin (r.a.)'in Hutbeleri
Umeyr B. Sa'd (r.a.)'ın Hutbesi
Umeyr (r.a)'in Babası Sa'd B. Ubeyd'ül-Kari (r.a)'in Hutbesi
Sahabilerin Bedir Gününde Meleklerden Yardım Görmeleri
Huneyn Gününde Meleklerin, Sahabilerin İmdadına Koşması
Ashabın Uhud Ve Hendek Savaşlarında Meleklerle Desteklenmesi
Meleklerin Müşriklerle Savaşması Ve Onları Esir Alması
Cebrail'in Mekke'de Hz. Peygamber İle Alay Edenlere Eziyet Etmesi
Bir Meleğin Ebu Malak Adlı Şarabiye Yardım Etmesi
Bir Meleğin Zeyd B. Harise'nin Yardımına Gelmesi
ÖNSÖZ
"Elifi Lâm, Mim.
"İşte o kitap, bunda şüphe yok; muttakiler için hidayetin tâ kendisidir.
Onlar ki gayba iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.
Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem de senden evvel indirilene. Ahirete de onlar kesin olarak inanırlar.
Bunlar, işte Rablerinden bir hidayet üzerindedirler ve işte bunlar o felaha eren kurtulmuşlardır." [1]
Yaratılış gayesini zaman zaman unutan insanoğlu peygamberlerle ve onları destekleyen kitaplarla uyarılmış, azgınlaşan insanlık tekrar Rahmani bir terbiye ile ısla., edilmeye çalışılmıştır.
Son Peygamber, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Yüce Allah tarafından kendisine verilen kutsal kitap ile insanlığa Hz. Adem ile başlayan ilahi emirler zincirinin son ve tamamlayan halkasını getirmiş ve kurtuluş reçetesini sunmuştur.
Hz. Muhammed (s.a.v) getirdiği ilahi mesaj ile kalplerde bir değişim meydana getirerek imanla dolu yeni, aydınlık bir nesil oluşmasını başarmıştır.
Fakat insanın kalbi zaman zaman katılaşmaktadır. Yüce yaratıcı bu konuda şöyle buyuruyor:
"Sonra bunun arkasından kalpleriniz katılaştı, şimdi onlar taşlar gibi hatta daha duygusuz. Çünkü taşların öylesi var ki için'den nehirler kaynıyor; öylesi var ki çatlayıp bağrından sular fışkırıyor ve öylesi var ki, Allah'ın korkusundan yerlerde yuvarlanıyor. Ve sizin neler yaptıklarınızdan Allah gafil değildir " [2]
İşte bu katılaşan kalplerdeki imanın ateşini tekrar alevlendirebilmek için en etkili yol nasihattir.
Nasihat hutbe, vaaz ve sohbetlerle bu katılaşan kalplerin tekrar iman yağmuruyla ıslanıp yeşermesini sağlamaktadır.
İşte bu görevi en önce ve etkin bir biçimde Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) sağlamıştır.
İnsanlara hitayet kaynağı olarak gelen Kur'anı Karim en güzel vaaz ve nasihattir.
Bakara Suresinin başında net olarak açıklayan yüce yaratıcımız, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa'yı da bu daveti bizlere ulaştıran, açıklayan tebliğ vazifesiyle görevlendirilmiştir.
Bu görevi sırasında Hz. Muhammed'in uyguladığı Metod bizim için çok önemli bir kaynaktır.
Biz eserimizle günümüzde bu görevi gerçekleştirmeye çalışan gayretli kardeşlerimize bu önemli kaynaktan örnekler sunmaya çalıştık.
İlk önderlerinin İslamı nasıl anlattıklarını örnek hutbe ve sohbetlerle bu eserimizde bulacaksınız.
Bunlara ilaveten Hz. Muhammed (s.a.v)'in hayatının kısa bir özetini, güzel ahlakından önemli satır başlarını, sahabi ve İslam büyüklerinin sohbetlerini ve en son olarak kalplerdeki iman ateşini alevlendirecek ilahi yardımlardan bazılarını bulacaksınız.
Kitabımız ilgililer için önemli bir başvuru aracı olmakla birlikte bütün müslümanların faydalanabileceği çarpıcı bir kaynaktır.
Yüce Yaratıcımıza böyle bir çalışmayı tamamlamamızı nasip ettiği için hamdediyor, günahlarımızın ve hatalarımız affedilmesi için sınırsız merhametine sığınıyoruz.
"Şuayb dedi ki: "Ey kavmim, söyleyin bakayım eğer ben, Rabbimden açık bir delil ile gelmişsem ve O, bana katından güzel bir rızık ihsan etmişse ne yapmalıyım? Ben, size muhalefet etmemle sizi nehyettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben, sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Muvaffakiyetim de Allah'ın yardımı iledir. Ben yalnız O'na dayandım ve ancak Ona yüz tutarım." [3]
HUTBE
Hutbe cumanın şartlarından biridir. Hutbeden kasıt Cuma'da insanlara verilen bir öğüttür.
Hutbe, sözlükteki anlamıyla bir kişi veya gruba karşı bir konuyu anlatmaktır.
Istılahi manada ise, cuma ve bayram namazlarında dînî konularda cemaate yapılan hitaba denir.
Müslümanların dînî öğrenme yollarından en önemlilerinden biridir ve hutbeyi dinlemek cemaate farzdır.
Cuma Hutbesinin Şartları
Cumanın şartları şunlardır;
Hutbe namazdan önce okunmalıdır. Hatip, hutbeyi hutbe niyetine okumalıdır.
Hutbe vaktinde okunmalıdır. Vaktinden önce okunup sonra vakit geldiğinde namaz kılsa olmaz.
Hutbe esnasında dinleyicilerin bulunması gerekir.
Hutbeyi dinlemekte olan kişinin, hutbeyi okuyanla aynı derecede olmalıdır. Cuma'yı kılmak üzerine farz olan kişi olmalıdır.
Hutbe ile namazın arası namaz ve hutbe ile ilgili olmayan bir şeyle ayrılmamalıdır.
Cuma Hutbesinin Sünnetleri
Cumayı okuyacak hatibin büyük-küçük kirlerden (abdestsiz-cenabetlik) hadesten temizlenmesi gerekir,
Hutbeye başlamadan önce hatib minbere çıkıp oturmalıdır,
Hatibin hutbeyi ayakta okuması ve silah zoruyla alınmış yerlerde sol elinde bulundurduğu kılıca dayanması gerekir.
Hatib cemaate yüzü çevirerek hutbe okumalıdır.
İki hutbe okur,
İki hutbe arasında üç âyet okuyacak kadar bir zaman oturmalıdır.
Hutbeye başlarken gizli olarak "Eûzü besmele" çekmesi ve sonra sesli olarak Allah'a (c.c) hamdü senada bulunması,
Kelime-i Şehâdet ile Peygamberimiz (s.a.v)'e salâtü selâm getirmesi,
Cemaata vaazda bulunması gerekir. Kurandan bir ayet okur;
İkinci hutbeye elhamdülillah, Allah'a (c.c) sena ve Peygamberimiz (s.a.v)'e salatü selam ile başlar.
Bütün mü'minlere dua edip istiğfarda bulunur.
Hutbenin uzun olmaması,
Cuma hutbesinin sünnetlerindendir.
Hutbenin Mekruhları
Sünnet olanlardan birinin terk edilmesi,
Hutbe okunurken dinleyicilerden birinin konuşması,
Cemaat halinde ezan okunması, mekruhlarındandır.
Hutbenin Okunuşu
Hatip Cumanın ilk sünnetini minberin önünde kılar.
Cumanın ilk sünneti bitince kalkar ve hutbeyi okumak için minbere yönelir. Caminin büyüklüğüne ve cemaatın kalabalığına göre minberin 3.5. veya 7. basamağına yavaş bir şekilde çıkıp cemaata dönerek oturur.
İmam minbere oturunca müezzin iç ezanı okur. Ezan okunurken cemaat ve imam ezanı tekrar eder ve sonunda vesile duasını okur.
Hatip hutbeyi okumak için ayağa kalkar ve cemaata dönerek yüksek sesle hitab ederek hutbeyi okumaya başlar.
Hatip önce kendi duyacağı şekilde bir eûzü besmele çeker ve şu hutbeyi okur.
Mazlumun Bedduasını Geri Çevirmem.
"İbrahim'in milletinden kim yüz çevirir? Ancak kendine kıyan sefih (beyinsiz!) Hakikat Biz Onu dünyada seçtik, âhirette de O, hiç şüphe yok ki seçilenlerdir." [4]
Ebu Zerr (r.a) Şöyle anlatıyor: Hz. Peygambere
"Ey Allah'ın Rasulü! İbrahim (a.s)'ın sahifeleri nelerdi?" diye sordum. "Nasihattan ibaretti" diyerek şu örnekleri verdiler:
"Ey kullarıma musallat olup da gurura kapılan kral! Seni dünya malı toplayıp da bunları üstüste yığman için döndermedim; mazlumların hakkını alman ve onların beddualarının bana gelmesini engellemen (yani onlara zulmedilmesini önlemen) için gönderdim. Çünkü ben kâfir de olsa mazlumun bedduasını geri çevirmem.
Akıllı bir insan zamanını Rabb'ine yalvarmak, nefsini hesaba çekmek, Allah'ın yarattıklarını ve sanatını tefekkür etmek, geçimini ve ihtiyaçlarını temin için çalışmakla geçirir. Akıllı insan âhireti, geçimi ve haram olmayan arzu ve lezzetleri temin için çalışır.
Akıllı kişi zamanının kıymetini bilir, işlerini ona göre ayarlar, dilini korur. Konuşmasını amellerinden sayan insan kendisini ilgilendirmeyen konlarda dilini tutar".
Bunun üzerine "Ey Allah'ın Rasûlü! Musa (r.a)'ın sahifeleri nasıldı? Diye sordum. "İbret verici şeylerden ibaretti.
İşte ondan bir parça:
"Ölüme yüzdeyüz inanan bir insanın, nasıl sevinebileceğine hayret ediyorum. Cehenneme kesinkes inanan bir kişinin gülebilmesine hayret ediyorum. Kadere inandığı halde rızkı için kendisini yoranlara tayret ediyorum. Hiç kimseye yâr olmadığını gördüğü halde dünyaya bel bağlayan kimselere hayret ediyorum. Kıyametteki hesaba inanıp da hazırlık yapmayan kimselere hayret ediyorum"
Bu kez "Ey Allah'ın Rasûlü! Bana tavsiyede bulununuz" dedim.
"Sana Allah korkusunu (takvayı) tavsiye ederim; çünkü o herşeyin başdır, temeldir." Buyurdular.
"Ey Allah'ın Rasûlü! Biraz daha" dedim. Bunun üzerine
"Kur'an okumayı ve Allah'ı zikretmeyi hiçbir zaman ihmal etmemeni tavsiye ederim. Çünkü bu senin için yeryüzünde bir nur, göklerde ise zahire ve azıktır" dediler.
Ben biraz daha arttırmalarını istediğimde de
"Çok gülme; çünkü bu kalbi öldürür ve yüzdeki nuru giderir" buyurdular.
Ben yine daha fazlasını istedim. Bu kez
"Cihadı asla terketme; çünkü bu ümmetimin ruhbanlığıdır" dediler.
"Ey Allah'ın Rasûlü! Daha fazla nasihat ediniz!" dedim.
"Uzun süre sükut edip konuşmamaya kendini alıştır; çünkü bu, şeytanı kovar ve dinini koruma hususunda sana yardımcı olur" buyurdular. Bir kez daha
"Ey Allah'ın Rasûlü! Nasihatinizi artırınız!" dedim.
"Fakirleri sev ve onlarla oturup kalkmayı sürdür" buyurdular.
"Ey Allah'ın Rasûlü! Biraz daha" dedim.
"Daima senden aşağılara bak; sakın senden daha üstün olanlara bakma! Çünkü Allah Teâlâ'nın üzerindeki nimetlerini küçümseyip hiçe sayman doğru değildir".
Biraz daha nasihat etmelerini istediğimde
"Acı da olsa daima hakkı söyle" buyurdular. Ben yine artırmalarını istedim. Bu kez
"Sende bulunan ayıplardan dolayı başkalarına atıp tutma. Senin işlediklerini işleyenlere buğzetme. Çünkü sende bulunan ayıpları görmeyip de aynı ayıplardan dolayı başkalarını kötülemen, işlediğin bir suçtan dolayı başkalarına kızman ayıp olarak sana kâfidir" buyurdular. Sonra da mübarek elleriyle göğsüme vurarak şunları söylediler:
"Ey Ebâ Zerri Tedbir gibi akıl, yasaklardan sakınmak gibi takva ve güzel ahlak gibi şeref yoktur" [5]
Birinci hutbeyi bitirir ve oturur. Oturduğunda ellerini açar ve şu duayı okur:
Bu duayı bitirdikten sonra kalkar ve ikinci hutbeyi okur.
Bu hutbeyi bitirdikten sonra hatip mihrab istikametine döner ve genel olarak şu hutbe okunur:
Hatip hutbeyi irat ettiği yöne tekrar dönerek şu ayeti okur. [6]
"Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya vermeyi emrediyor. Fuhşiyattan, fenalıklardan ve insanlara zulmetmekten de nehyediyor. Dinleyip, anlayıp tutasınız diye size öğüt veriyor." [7]
Peygamberimizin Hutbelerinin Özellikleri
Peygamberimiz (s.a.v) hutbesine Allah (c.c)'ya hamd ile; başlar. Hemen peşinden şehadet getirir. Hutbede ayetler okur.
Peygamber efendimiz hutbelerinde sade bir lisanla anlatırdı. Hutbenin kısa ve öz olmasına dikkat 'eder. O, konuşma veya halka herhangi bîr hususta hitapta bulunacak olursa evinden yalnız başına çıkar, beraberinde kimseyi bulundurmaz, kendisini halktan ayırdedecek hiçbir kıyafeti tercih etmezdi.
Cemaatin susmasını isterdi. Konuşan birisi olursa onu susturmak isteyenin bile ibadeti bozacak davranışta bulunduğunu belirtmiştir. Konuşmalarının tesirini artırmak istediği zaman konuşmalarını soru ve cevap şekline dönüştürürdü.
İki hutbe arasında bir süre oturur.
Konuşmalarının önemli anlarında bütün vücudunun tepeden tırnağa titrediği görülürdü.
Hutbenin Önemini Belirten Ayetler
"Biz seni, ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler." [8]
"O öyle bir Allah'tır ki, müşrikler istemeseler bile Onu bütün dinlere galip kılmak için Peygamberini hidayet ve hak dini ile göndermiştir." [9]
"Ey Peygamber! Şüphe yoktur ki, biz seni sahib, müjdeleyici uyana, Allah'ın izniyle Onun yoluna çağırıcı ve aydınlatıcı bir fener olarak göndermişizdir." [10]
"Allah, size bir Kur'ân, Allah'ın herşeyi açıklayıcı âyetlerini size okuyan bir elçi indirdi ki, iman eden ve salih ameller işleyen kimseleri karanlıklardan aydınlığa çıkarsın." [11]
"Ey îman edenler! Allah'a ve Onun peygamberlerine itaat edin ve siz, (Kur'ân) dinleyip dururken Ondan yüz çevirmeyin." [12]
"Şüphesiz biz seni, hakkı bildiren hır müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Cehenneme gidecek olanlardan sen sorumlu olmazsın." [13]
Peygamberi, Allah'ın izniyle itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik." [14]
"Biz seni ancak alemlere rahmet olarak göndermişizdir." [15]
"Andolsun ki) Allah'ın peygamberinde sizler için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır." [16]
Peygamberimiz (s.a.v.) kendisine vahiy geldiği iLk günlerde İslâm'ı insanlara anlatabilmek için büyük zorluklara göğüs gerdi. Çocuk, büyük, kadın, erkek ayrımı yapmadan Allah (c.c.)'ın emirlerini tüm insanlara anlattı. Müşrikler, ona inanmayanlar, ona büyük zorluklar çıkarmasına rağmen o doğru bildiği şeyleri insanlara anlatmaktan zerre kadar tereddüt etmedi.
Peygamberimiz bir hadisi şerifte kendini ve insanları şöyle anlatıyor;
"Benini ve sizin tavırlarımız, ateş yakan, içine çekirge ve pervaneler düşmeye başlayınca onları ateşten uzaklaştırmaya çalışan adama benzer. Ben sizi ateşe düşmekten kurtarmak için eteklerinizden tutarım. Halbuki siz elimden kurtulup ateşe koşmaya çabalıyorsunuz." [17]
Peygamberimiz hutbelerinin en önemli özelliği, bu hutbeleri insanlara bilmediklerini öğretmek istediği zamanlarda anlatmasıdır. Hutbeleri yalnızca Cuma ve bayram namazları ile sınırlı değildir. Bazen sabah namazından sonra, bazen öyle namazından sonra hutbe okumuş insanlara İslâm'ı anlatmıştır.
Peygamberimiz dinin insanlar tarafından anlaşılmasını hutbeleri vasıtası ile sağlamıştır.
Hutbeler dinin anlaşılmasında büyük önem taşımaktadır.
Peygamberimiz ve ashabının hutbeleri bizim için birer hazine niteliğindedir. İnsanları aydınlatıcı, yol gösterici, öğretici mesajlarla doludur.
İnsanların içinde bulundukları zorlukları, karşılaştıkları sıkıntıların kurtuluş yollarını, Allah Resulü Muhammed (s.a.v) hutbelerinde anlatmıştır.
Hadis Ve Sünnet
İslâm'ın hükümlerinde hadisin önemi konusunda İslam Alimlerinin ittifakı vardır.
Hadis, Peygamber Efendimizin, Peygamber olduktan sonraki Kur'an-ı anlama ve yaşamasına denir. Peygamber efendimizin yaşantısı ve tüm sözleri bizim için Kur'an'dan sonraki en önemli kaynaktır.
Bu konuda Kur'an-ı Kerîm'in hükmü açıktır. Şöyle ki,
"Hayır! Rabbin kakkı için mü'minler kendi aralarında vukûbulan anlaşmazlıklarda seni hakem tanıyıncaya, sonunda senin verdiğin hüküm ve kararlardan dolayı gönüllerinde bir hoşnutsuzluk hissi bulunmayıncaya ve senden sâdır olan her şeyi tam bir itâatla kabul edinceye kadar îman etmiş sayılmazlar" [18]
Bu ayet ve bu konuyla ilgili diğer âyetler, sünnetin İslam Hukuku'nun temel kaynağı olması hususunda hiçbir şüpheye yer bırakmamıştır.
Kuryân-ı Kerimede:
"Biz O'nu âlemlere rahmet olarak gönderdik" buyurmuştur Allah (c.c).
O, Peygamberlerin sonuncusudur. A'raf sûresinin 158. âyeti bu hususu şöyle ifade etmiştir.
"De ki, ey insanlar! Ben, sizin hepinize göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim.". [19]
"Peygamber size ne verirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da kaçının" [20] ki Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." [21]
Peygamberimiz, peygamber ligi devrinde sünnet diye adlandırdığımız fiil ve davranışlarıyla bu ilâhi kanunları başarıyla hem hayatında bizzat yaşayarak insanlara örnek olmuş ve insanların kendisi gibi yaşamalarını sağlamıştır.
Peygamberimiz (s.a.v)'ın İlk İslâm'a Daveti
"Biz o gönderilen peygamberleri ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacak-
Abdullah İbn-i Abbas (r.a) tarafından rivayet edilmiştir.
"Hatibim, en yakın kavim ve kabileni (Allah'ın azabıyla) korkut!" [22] âyeti nazil olduğunda Peygamberimiz (s.a.v) evinden çıktı. Kureyş'e hitap edeceği yüksek bir tepeye çıktı;
"Ey Kureyş buraya geliniz, toplanınız!"
Peygamberimiz (s.a.v)'ın bu davetini duyanlar çevresinde toplandılar. Peygamberimiz (s.a.v)'ın amcası Ebû Leheb de onların içinde idi.
"Ey Kureyş! Allah'ın azabından kurtulmanız için Ben Allah tarafından verilmiş bir güce mâlik değilim. Sizinle aramda bir akrabalık hakkı var. Onu terk edemem. Ziyaretle bunu yerine getiririm. İşte malım! Malımdan arzu ederseniz isteyin, sizden esirgemem veririm.
Ey Kureyş! Ben size şu dağın eteğinde veya şu vadide düşman süvarisi var, üzerinize baskın edecektir desem bana inanır mısınız?" diye sordu; Kureyşliler;
"Evet inanırız! Çünkü seni biz sadakatli ve doğru biliriz. Yalanını hiç duymadık" dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v);
"Öyle ise ben size ileride şiddetli bir azap günü bulunduğunu, mücrimlerin o gün karşılaşacakları azaptan sizi menetmeye görevliyim" buyurdu. Sonra Kureyş'e;
"Ey Kureyş! Benimle sizin durumunuz, şu kimse gibidir; o kimse düşmanını görür de ailesini bundan haberdar ederek onları düşman baskısından kurtarmak üzere ailesine koşar ve düşmanın kendisinden önce ailesine yetişip zarar vermesinden korkarak "Ey ailem" diye bağırır.
Ey Kureyş! Uykuya dalar gibi öleceksiniz, uykudan uyanır gibi de dirileceksiniz. Kabirden kalkıp Allah'ın (c.c) huzuruna varacaksınız.
Dünya'daki her hareketiniz hesabını vermeniz kesindir. Sonuç olarak hayırlarınızın, ibadetlerinizin mükafatını ve kötü işleriniz de ceza ve şiddetli azabını göreceksiniz. İşte o göreceğiniz mükafat ise ebedi Cennettir. Cezanız ise daimi Cehennemdir."
Bunun üzerine Ebû Leheb:
"Hüsranda kal, bizi bunun için mi topladın" dedi.
Peygamberimiz (s.a.v) böylece, insanları Allah'ın yoluna, kurtuluşa çağırmaya başlamıştı. Bu uzun ve meşakkatli görev ilk yıllarında kendisine bu günde olduğu gibi büyük zorluklar çıkaran Ebu Leheb hakkında Tebbet sûresi nazil oldu;
"Ebû Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşe yaşlanacaktın Odun taşıyıcı olarak ve boynunda bir ip olduğu halde karısı ile (ateşe girecek)" [23]
Ahirete Amelinizi Hazırlayın
"Hem namazı dosdoğru kılın ve zekân verin. Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir" [24]
(Peygamberimizin (s.a.v.) Medine'deki İlk Hutbesi)
(Beyhakî, Ebû Seleme b. Abdurrahman b. Avf (r.a)'dan rivayet ediyor.
Peygamberimiz (s.a.v.)'ın Medine'de Allah'a hamderek, O'nu övdükten sonra ilk hutbesi şöyleydi:
"Ey insanlar! Kendiniz için ameller hazırlayın.
Allah kopacak bir fırtınada sizden birinin canını alır, sonra onun sürüsünü çobansız bırakır. Sonra da Rabbi ona şöyle der:
Sana Peygamberim gelip tebliğ etmedi mi? Sana mal vermedim mi? Bol bol vermedim mi? Kendin için ne amel yaptın?
Bunun üzerine o, sağına ve soluna bakar ve hiç birşey göremez. Sonra önüne bakar ve cehennemden başka birşey göremez. Kim bir hurma parçası ile de olsa cehennemden yüzünü korumaya gücü yetiyorsa, bunu yapsın.
Eğer bir kimse onu da bulamazsa, güzel sözle korunsun. Çünkü iyilikler on katından, yediyüz katına kadar mükafat görür. Allah'ın selamı, rahmeti bereketi Rasûlünün üzerine olsun.
Allah'tan Hakkıyla Korkunuz
"Allah da, 'iki ilah tutmayın, O ancak bir ilahtır. Onun için Benden yalnız Benden korkun buyurmuştur.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Din de daima Onundur. Böyleyken siz Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz?" [25]
"Hamd, Allah (c.c)'a mahsustur.
O'na hamdediyor, O'ndan mağfiret ve hidayet diliyorum.
Nefislerinizin şerrinden ve amellerimizin kötülerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayete erdirdiğini kimse sapıtamaz, O'nun sapıttığını da kimse hidayete erdiremez.
Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur. O tekdir, ortağı yoktur. Sözlerin en güzeli Allah'ın kitabıdır. Allah'ın kalbini süslediği, küfürden sonra İslâm'a girdirdiği kimse kurtulmuştur. Allah insanların sözlerine (Kur'a'nı) tercih etmiştir. O sözlerin en güzeli ve en açığıdır.
Allah'ı seven kimseleri seviniz. Allah'ı bütün kalbinizle seviniz. Allah'ın kelamından ve O'nu anmadan usanmayın. O'na karşı kalplerinizi köreltmeyin. O yarattığından bazı kimseleri seçkin kılar.
Allah, ibadetlerin ve amellerin hayırlısını, sözlerin iyilini, insanlara verilen tüm helâl ve haramları bildirmiştir. Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayınız.
Allah'tan hakkıyla korkunuz. Ağzınızla söylediklerinizde iyi olarak Allah'ı doğrulayın. Aranızda Allah için birbirinizi sevin. Şüphesiz Allah, ahdini bozana gazap eder, kızar. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. [26]
Allah Ve Peygamberine İtaat Eden Doğru Yolu Bulur
"Öyle ya, her kim Allaha ve Peygamber'e itaatkâr olursa işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddikler, şehitler ve salihlerle birliktedirler Bunlarsa ne güzel arkadaş!" [27]
Said b. Abdurrahman el-Cümâhi'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v)'ın Salim b. Avf oğulları yurdunda Medine'de ilk kıldığı cuma'da şu hutbeyi hitap etti;
"Hamd, Allah içindir.
O'na hamdeder, O'ndan yardım ister, O'ndan bağışlanma ve hidayet dilerim.
O'na iman eder ve O'na küfretmem, O'na küfredenlere de düşmanlık ederim.
Ben Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun bir ve tek olduğuna, onun tek ve ortağı olmadığına inanırım. Muhammed O'nun kulu ve rasûlüdür. Allah, onu, peygamberliğin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapıttığı, zamanın sonunun geldiği, kıyamet ve ecelin yaklaştığı bir zamanda, hidayet, nur ve öğütle göndermiştir.
Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse doğru yolu bulmuş olur. Kim de Allah'a ve Resûlü'ne isyan ederse; azmış, yoldan çıkmış olur.
Ey insanlar! Size Allah'tan korkmayı tavsiye ediyorum. Çünkü müslümanın diğer bir müslümana en hayırlısı onu ahirete teşvik edeni ve ona Allah'tan korkmayı tavsiye edenidir.
Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız. Müslümanın diğer müslümana, bu tavsiyeden daha faziletli bir nasihat ve bundan daha efdal bir öğüt yoktur. Rabbinden korkarak amel eden kimse için arzuladığınız ahiret işinde doğru bir yardımcıdır.
Kim kendisiyle Allah arasında gizli ve açık işini düzeltir, bununla da Allah'ın hoşnutluğundan başka bir niyeti olmazsa, dünyadaki işinde öğüt olur. Kişinin amele ihtiyaç duyduğu ölümünden sonraki zamanında da onun için azık olur. Orada kişi bunun dışındaki herşeyle arasında çok uzaklık olmasını ister.
Bizzat Allah sizi sakındırıyor. Allah kullara çok merhametlidir. Ki O, sözü en doğru olan va'dini en iyi yerine getiren ve vadinde dönme olmayandır. Çünkü Azız ve Celîl olan kendisi şöyle buyuruyor:
"Benim katımda söz değiştirilmez. Ben kullara zulmedici de değilim." [28]
Gizli ve açık, dünya ve ahiret işlerinizde Allah'tan korkunuz. Çünkü kim Allah'tan korkarsa; onun kötülükleri bağışlanır, derecesi yükseltilir. Kim Allah'tan korkarsa, büyük bir sevap elde etmiş olur. Çünkü Allah korkusu, kişiyi O'nun öfkesinden, kızgınlığından ve cezalandırmasından korur. Şüphesiz Allah korkusu, yüzleri beyazlatır, Rabb'i hoşnut e-der, dereceleri yükseltir.
Nasibinizi alın, Allah (c.c)'a karşı kusur etmeyin. Allah size kitabını öğretmiş, yolunu koymuştur ki, doğrularla yalancılar belli olsun. Allah (c.c)'ın size güzel davrandığı gibi siz de güzel davranın. O'nun düşmanlarına düşman olun ve O'nun yolunda tam olarak
cihad edin. O Allah ki, sizi seçti ve müslüman olarak adlandırdı. Bunu helak olanlar bir delille helak olsunlar, yaşayanlar da bir delille yaşasınlar için yapmıştın
Allah (c.c)'tan başka hiçbir güç yoktur. O'nu anmayı çoğaltın. Bugünden sonrası (ahiret) için çalışınız. Kendisiyle Allah arasındaki münasebeti doğru yapanın diğer insarlarla arasını Allah (c.c) düzenler. Bu, Allah'ın insanlara hükmedip, onların O'na hükmedememesi, insanlara sahip olup, onların O'nfc sahip olamamalarındandır, Allah (c.c) en büyüktür. O'ndan başka hiçbir güç yoktur."
Müslüman Müslümanın Kardeşidir
"Müzminler, ancak kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, rahmete lâyık (şayan) olasınız.
Ey iman edenler, hiçbir kavim, diğer bir kavimle alay etmesin; belki de onlar kendilerinden daha hayırlı olurlar, bir takım kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin) belki onlar kendilerinden daha hayırlı olurlar. Hem kendinizi ayıplamayın ve kötü lâkablarla atışmayın imandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdin Her kim de tevbe etmezse artık onlar, kendilerine zulmedenlerdir.
Ey iman edenler, zannın birçoğundan çekinin. Çünkü zannın bazısı günahtır. Tecessüs etmeyin' (birbirinizin kusurunu araştırmayın.) Birbirinizi gıybet de etmeyin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? Demek tiksindiniz! O halde Allafttan korkun, çünkü Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok bağışlayandır." [29]
Ebû Hureyre (r.a) tarafından rivayet edilmiştir.
"Birbirine haset etmeyin. Kendiniz almak istemediğinizde diğerini zarara sokmak için bir malı överek fiyatını artırmaya çalışmayın. Birbirine buğzetmeyin. Birinize yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden bazınız diğer bazınızın alışverişi üzerine alışverişe girişmesin.
Ey Allah'ın kulları! Kardeş olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman müslümana zulmetmez. Yardıma muhtaç olduğu zor zamanda onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakir görmez. Allah sizin cesetlerinize ve suretlerinize bakmaz. Fakat Allah sizin kalplerinize bakar.
Birbirinizin özel ve mahrem hayatını karıştırmayın. Birbirinizin eksiklerini ve ayıplarını görmeye ve işitmeye çalışmayın. Zandan kaçınınız, çünkü zan sözlerin en kötüsüdür.
Muhakkak Allah Kıyamet gününde:
"Sırf benim azametim ve tâatim için birbirlerine muhabbet gösterenler nerede? Benim gölgemden başka hiçbir gölge bulunmayan bu günde ben onları kendi gölgemde gölgelendiririm" buyurur.
Her hafta Perşembe ve pazartesi gününde ameller arzolunur. Yüce Allah (c.c), din kardeşi ile aralarında kin ve düşmanlık bulunan kimse müstesna olmak üzere Allah'a hiçbir' şeyi ortak koşmayan her insana bu günler icinde mağfiret eder.
Bir kimsenin din kardeşine hakaret etmesi şer namına ona kafi gelir. Her Müslüman'ın kanı, malı ve ırzı diğer müslüman üzerine haramdır. [30]
Peygamberimiz (s.a.v)'ın Bedir Savaşından Önce Müslümanlara Hitabı
"İman edip, güzel amel işleyenler ise insanların en hayırlılarıdır.
Onların mükafatı, Rableri katında altından ırmaklar akan cennetlerdir. Onlar içinde ebedî kalacaklardır. Allah onlardan hoşnut, onlar da Ondan hoşnud (olmuşlardır), işte bu mükafat, Rabbinden korkanlara" [31]
Müslim bin Hâris (r.a) şöyle rivayet etmiştir;
Peygamberimiz (s.a.v) Allah'a hamdü senadan sonra Müslümanlara şöyle hitabetti;
"Bundan sonra, ben sizi Allah'ın emir ve teşvik ettiği şeye teşvik ederim. Nehyettiği şeylerden de nehyederim.
Şüphe yok ki, şanı yüce olan Allah, hak ve gerçek olanı emreder. Doğruluğu sever, hayır sahiplerine sevap verir, onlar onunla anılır ve onunla üstün sayılırlar.
Siz, hak yerlerinden öyle bir yerde bulundunuz ki, Allah orada, hiç kimsenin Allah rızasından başka bir karşılık istediği amelini kabul etmez.
Sabır, zahmet ve sıkıntı anında gösterilirse, Allah onunla üzüntüleri açar, dağıtır, gamdan kurtarır. Ahiret'te de felah ve necata eriştirir.
Allah'ın aranızda bulunan Peygamberi sizi Allah'ın azabıyla korkudur ve size emir ve tavsiyelerde bulunur. Allah'ın buğzettiği bazı işlerinizi, bugün O'nun görmesinden utanınız.
"...Allah'ın gazabı, sizin kendinize olan öfkenizden daha büyüktür" [32]
O halde, Allah'ın Kitabında size emrettiği şeylere ve ayetlerinden gösterdiklerine bakınız.
Allah size zilletten sonra şeref verdi. Öyle ise Kitabı'na ve emirlerine sımsıkı sarılınız ki, Rabbiniz sizden razı olsun. Rabbiniz'in bu yerde size rahmetini ve mağfiretini va'dettiği emrini yerine getirmeye ve imtihanı kazanmaya çalışınız. Çünkü O'nun va'di hak, sözü gerçek, azabı da şiddetlidir.
Ben ve siz Hayy ve Kayyum olan Allah'a bağlıyız. O'na sığınmış, O'na tutunmuş, O'na dayanmışızdır. Dönüşümüz de O'nadır!
Allah, beni ve Müslümanları bağışlasın!
Düşmandan Korkmamak
(Peygamberimiz (s.a.v.) savaşlardaki hutbeleri)
"Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın ve mü'min bir kavmin yüreklerine su serpsin.
Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allak dilediğine tevbeyi nasip eder. Allah herşeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir." [33]
Taberâni ve Bezzâr Peygamber (a.s.)'ın ashabından birisi olan Harrar (r.a.)'dan rivayet ediyor:
"Bir savaşta Rasûlullah (s.a.)'la beraberdik. Düşmanımızla karşılaştık. Bunun üzerine O, ayağa kalktı, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Siz sarı-kırmızı yeşil ve ağırlıklarında daha birçok şey olan mallar karşısındasınız. Düşmanınızla karşılaştığınızda tanıyın. Çünkü Allah yolunda savaşan bir kişiye iki huri yardıma koşar. O şehit olup kanından ilk damla yere düştüğünde Azîz ve Celîl olan Allah, onun bütün günahlarını bağışlar. Onun yüzündeki tozları da o iki huri şöyle diyerek siler:
"Sana kavuşmamız yaklaştı."
Oda:
Benim de ikinize kavuşmam yaklaştı" der.
Peygamberimiz (s.a.v)'ın Dünya Ve Ahiret Saadetiyle Müjdelediği İnsanlar
"Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse ölmeyecektir O, zamanı yazılmış şaşmaz bir yazıdır. Bununla beraber kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Şükredenlere muhakkak mükafatını vereceğiz." [34]
Enes İbn-i Mâlik (r.a) tarafından rivayet edümiştir:
Rasulullah (s.a.v) efendimiz Ced'a ismindeki devesinin üzerinde olduğu halde şöyle hitap etmişti;
"Ey insanlar! Şu Dünya'da ölüm sanki bizden başkası üzerine yazılmıştır. Ve sanki hak, hukuk ve Allah'ın kanunu bizim dışındakiler üzerine vacip olmuştur. Sanki defnetmek üzere mezarlarına götürdüğümüz ölüler kısa zamanda tekrar bize döneceklerdir.
Kabirlerine koyduğumuz ölülerin bıraktığı malları taksim edip hesapsızca yiyoruz. Sanki onlardan sonra biz Dünya'da baki kalacağız. İbret dolu bir yığın olay ve hadiselerden gerekli dereleri almıyor ve bizim de başımıza ve mallarımıza gelecek belâ ve afetlerden eminmişiz gibi davranıyoruz. Bu tutumumuz koyu bir gafletten başka bir şey değildir.
Şu insanlara müjdeler olsun ki; kendi ayıplarıyla meşgul olmaktan başkalarının ayıplarını görmezler, kazançlarını helalinden temin edip onu Allah için ihtiyaç sahiplerine infak ederler. Hikmet ve ilim sahipleriyle beraber hemhal olur ve onlarla otururlar, kibir ve gururlarını kırarak fakirlik içerisinde olanlarla birlikte bulunurlar ve dalalet içerisinde olup, aynı zamanda insanlara zulmeden zalimlerden de uzak dururlar.
Onlar; nefislerine hakim olup ahlakını güzelleştiren, hüsnü hal içerisinde ve insanlara ne söz ve ne hareketle herhangi bir kötülüğü dokunmayana da müjdeler olsun.
Şu insanlara müjdeler olsun ki; helal yolla elde ettikleri azıklarının fazla olanını Allah için sarfederler, konuşurken menfaat ve hayırlı sözün dışında bir şey söylememek için diline hakim olur, Resulullah'ın sünnetine uyarlar ve her çeşit bid'atden uzak durular."
Peygamberden Mucize İstemeyin
"Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Salih onlara: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, Ondan başka ilahınız yoktur. İşte size, Rabbınızdan açık bir mucize geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mucizedir. Bırakın onu Allah'ın arzında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, sonra elim bir azaba uğrarsınız" dedi." [35]
Tebuk Savaşında, Hicr'da Konakladığında Hutbesi
Taberânî, Cabir (r.a.)'den rivayet ediliyor:
Tebuk savaşında Peygamberimiz (s.a.v) Hicr'da müminler konakladığında, insanlara hitap ederek şöyle hitap etti.
"Ey insanlar! Peygamberinizden mucize istemeyin.
İşte o Salih peygamberin kavmi, kendilerine bir deve gönderilmesini istediler. O da bunu yaptı. O deve şu yoldan gelir ve o gün onların sularını içerdi. Onun içtiği kadar sütünü sağıyorlar sonra da o bu yoldan gidiyordu. Onu boğazladılar.
Bunun üzerine Allah (c.c) onlara üçgün mühlet verdi Allah'ın vadinde yalan olmaz-sonra onlara korkunç bir çığlık geldi ve Allah (c.c) onlardan yerle gök arasında olanların hepsini helak etti. Ancak Allah'ın korumasında olan bir kişi kurtuldu. Allah'ın korumasında olması O'nun azabından korudu"
Ya Rasûlullah! O kimdir?" denilince, Peygamberimiz (s.a.v);
Ebu Riğal idi." buyurdu. [36]
Harem De Kimseyi Öldürmeyin
"Onda apaçık âyetlert İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yeten her kimsenin, o Beyti haccetmesi de insanlar üzerine Allah'ın bir hakkıdır. Kim bu hakkı tanımazsa (nankörlük ederse) kesinlikle Allah'ın (hiç bir kimseye) ihtiyacı yoktur. O, bütün âlemlerden müstağnidir." [37]
Mekke Fethindeki Hutbesi
Taberânî, Abdullah b. Amr (r.a)'dan rivayet ediyor:
Mekke, Peygamberimiz (s.a.v) tarafından fethedildiğinde Peygamberimiz (s.a.v.):
"Bekroğullarından Huzâhlar hâriç kimseye silah çekmeyin" buyurdu. İkindi namazı kılınıncaya kadar onlara silah çekme konusunda izin verdi. Sonra "Silahları bırakın" buyurdu. Huzâlılardan bir adam, ertesi gün Bekroğulları'ndan bir adamla Müzdelife'de karşılaştı ve onu öldürdü. Bu durum Rasûlullah'a (s.a.v) ulaşınca ayağa kalktı ve şöyle hitab etti Bu sırada sırtını Ka'be'ye dayamış olarak O'nu gördüm.
"Allah'a karşı insanların en düşmanı Harem'de öldüren, katilinden başkasını öldüren veya cahiliyyeden kalma bir düşmanlıktan dolayı adam öldürendir." Bir adam kalktı ve "Filan benim oğlumdur" dedi. Rasûlullah (s.a.v)
"İslâm'da iddia yoktur, cahiliye işleri bitmiştir, çocuk yatağına aittir, zina edene ise "esleb" vardır. "Esleb nedir?" dediler. "Taşlamaktır" buyurdu. Sonra da,
"Sabah namazından güneş doğuncaya kadar namaz yoktur. İkindi namazından sonra da güneş batıncaya kadar namaz yoktur. Kadında halası ve teyzesi üzerine nikahlanmaz" buyurdu. [38]
Yanlışlıkla Öldürmenin Diyeti Ve Cahiliye Adetlerinin Yasaklanması
"Hatâ yoluyla olması hariç bir müminin bir mümini öldürmesi doğru olamaz. Kim bir mümini hata yoluyla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin mirasçılarına teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir." [39]
İbni Mace, İbni Ömer (r.ahm.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) Mekke'nin fethi gününde Kabe'nin merdivenlerindeyken kalktı, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu:
"Vadini yerine getiren, kuluna yardım eden ve tek başına orduları bozguna uğratan Allah'a hamdolsun. Dikkat edin! Kamçı ve âsâ gibi şeylerle yanlışlıkla öldürülenin diyeti yüz devedir ki bunlardan kırkı hamiledir (olmalıdır.)
Dikkat edin! Bütün cahiliye övünmeleri ve kan davaları şu iki ayağım altındadır. Ancak Kabe'ye hizmet etme ve hacıları sulama bunun dışındadır. Dikkat edin! Bunları da daha önceki şekilde yapanlara veriyorum. [40]
Mübarek Ay Ramazan
"Ramazan ki, insanları irşad için, hakkı bâtıldan ayıran, hidâyet rehberi açık deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu ayda şuhudda (yani hazarda) ise, onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut seferde ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık irade buyuruyor, zorluk irade buyurmuyor. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz." [41]
Ramazan Ayına Dair Hutbeleri
Rasûlullah'ın Ramazan'ı karşılamaya dair Selman (r.a)'ın rivayet ettiği bir hutbesi.
İbn-i Huzeyme, Selman (r.a.)'dan rivayet ediyor:
Rasûlullah (s.a.v) Şaban'ın son gününde bize hitap etti:
"Ey insanlar! Büyük mübarek bir ay size geliyor. Öyle bir ay ki; onda bin aydan hayırlı bir gece vardır.
Allah o ayın orucunu farz kılmıştır. Gece kalkmayı da sünnet kılmıştır. Kim o ayda iyilikten bir hasletle (Allah'a (c.c) yaklaşırsa onun dışında farzı yerine getiren kimse gibi olur Kim onda farz eda ederse, onun dışında yetmiş farz eda eden gibi olur. O sabır ayıdır. Sabrın sevabı cennettir.
Yardımlaşma ayıdır. Onda müminlerin rızkı artar Kim bir oruçluya iftar ettirirse, günahlarını affettirir, omuzunu ateşten kurtarır. Onun sevabından birşey eksilmeksizin kendisi de aynı sevabı alır."
Dediler ki: "Ya Rasûlullah! Hepimiz oruçluya iftar ettirecek birşey bulamıyoruz." Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Allah bu sevabı, bir hurma ile veya su içirmekle veya su karıştırılmış sütle oruçluya iftar ettirene de verir. O öyle bir aydır ki, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzât olmaktır.
Kim bu ayda köle veya cariyesinin işini hafifletirse; Allah onu affeder ve cehennemden âzât eder.
Şu döşü hasleti mümkün olduğunca çoklaştırın. Bundan iki hasletle Rabbinizi hoşnut edersiniz, iki haslete de siz muhtaçsınız. Rabbinizi hoşnut kıldığınız iki haslete gelince; bunlar: Allah'tan başka ilah olmadığına şehâdet etmeniz ve O'ndan bağışlanma dilemenizdir.
Muhtaç olduğunuz iki haslette; Allah'tan cenneti istemeniz ve cehennemden O'na sığınmanızdır. Kim oruçlu birine su içirirse; Allah da ona benim havzımdan içirir ki o, cennete girinceye kadar susâmaz."
Ramazanın İlk Gecesi Müslümanların Günahlarından Mağfiret Gecesi
İbnü Neccar, Enes (r.a.)'den rivayet ediyor: Ramazan yaklaştığında Peygamberimiz (s.a.v) bize akşam namazında kısa bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu:
"Size Ramazan geliyor. Siz de onu karşılayınız. Dikkat edin! Ehl-i Kıbleden (müslümanlardan) hiç kimse kalmaksızın hepsi Ramazan'ın ilk gecesinde bağışlanır." [42]
Şeytanların Tutsak Edilmesi Ve Duaların Kabulü
"Ve şayet kullarım benden sana sorarlarsa muhakkak ki ben çok yakınımdır. Bana dua edince duacının duasına icabet ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki rüşdlerine erebilsinler." [43]
İsfahani, Tergîb'te Ali (r.a.)'den şöyle rivayet ediyor:
Ramazan'ın ilk gecesi olduğunda Rasûlullah kalktı ve Allah'ı (c.c) sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Allah (c.c) sizi cinlerden düşmanınıza karşı korumuş ve dualarınıza icabeti size va'detmiştir. O şöyle buyurmuştur: "Bana dua ediniz, kabul edeyim..."
Dikkat edin! Allah her azgın şeytana yedi meleği görevlendirmiştir. Ramazan ayı bitinceye kadar salınmazlar.
Dikkat ediniz! Semânın kapıları, Ramazan'ın ilk gecesinden son gecesine kadar açıktır. Onda dua kabul olunur."
Ramazan'ın son on gününde elbisesini bağladı ve kadınların arasından çıktı. İ'tikâfa girdi ve geceleri ihya etti. "Elbiseyi bağlamak nedir?" denildi. Ali (r.a.) de:
"Kadınlardan uzak duruyordu" dedi.
Allah Nezdinde Üstünlük Takva İledir
"Ey insanlar! Allah, sizden cahiliyye övünmelerinizi ve babalarınızı yüceltmenizi kaldırmıştır, insanlar iki kısımdır: İyi, takva, Allah katında değerli olan ve fasık, asi; Allah katında değersiz olan adam. Aziz ve Celîl olan Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Tanıdasınız diye sizi kabileler ve milletler halinde kıldık. Sizin Allah katında en değerliniz, Allah'tan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah herşeyi bilen ve haberdar olandır." [44]
Sonra şöyle dedi:
"Ben böyle söylüyorum ve kendim ve sizin için O'ndan bağışlanma diliyorum."
Dünya Nimetlerine Bağlılığın Zararları
"Her kîm âhiret ekimi isterse, ona ekinini arttırırız. Her kim de, dünya ekini isterse ona da ondan veririz, amma âhirette ona hiç nasîbyoktur." [45]
İbn-i Abbas (r.a) tarafından rivayet edilmiştir. Rasulullah (s.a.v) efendimiz şöyle buyurdular;
"Ey insanlar! Nefislerinizi gayri meşru istek ve arzularını, dünya ve dünya nimetlerine olan aşırı bağlılığınızı ve onların elden çıkma korkusundan duyduğumuz gam ve kederi, ölümü çok çok hatırlayınız. Eğer böyle yaparsanız, hüzün ve kederiniz artar. Sabreder, isyan etmez iseniz sevap kazanırsınız.
Zenginlik halinde ölümü unutmaz, onu hatırlarsanız, o zaman mala olan muhabbetiniz azalır, bilakis ona karşı aşırı bağlılığınızın yanlışlığını düşünür ve dürüst kazanç elde ederek ahiret hesabını kolaylaştırırsınız. Aksi halde malı varise bırakır, cezayı siz çekersiniz. "Helalin hesabı, haramın da azabı vardır."
Hiç şüpheniz olmasın ki; ölüm Dünya ve Ahiretle ilgili bütün istek ve arzuları keser ve koparır. Geceler de ecelleri yaklaştırır.
Gerçekte kişi, iki gün arasındadır. Biri geçen gün diğeri de gelecek gündür. Geçen gündeki ner türlü davranışlarının hesap ve kitabı yapılmış ve üzeri de mühürlenmiştir. Gelecek gününde ise, kişi yaşayıp yaşamayacağı hususunda endişelidir.
Şu bir gerçek ki, insanoğlunun ruhu bedeninden çıkıp, cesedi kabre konulunca önüne konulacak tek şey Dünyada işledikleri güzel fiillerin mükafatıdır. Arkasına bakıldığı mal ve mealinin faydası pek az ulaşacaktır.
İhtimaldir ki; kişinin toplayıp biriktirdiği mal ve mülkü haramdan elde edilmiştir veya ondan ne fukaranın ne de miskinin hakkını (zekat ve sadakayı) vermeyerek onların hukukunu gasbetmiştir." [46]
Cuma Gelecekte Adam Medine'ye Cumaya Gelmeyecek Allah Onların Kalbini Mühürler
"Ey iman edenler, Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alım satımı bırakın. Eğer bilirseniz o sizin için daha hayırlıdır," [47]
İbn-i Mâce (s.l72'de) Câbir (r.a.)'den rivayet ediyor:
Rasûlullah (s.a.v) bize hitap etti ve şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz. Meşgul olmadan önce salih amellerde acele ediniz. Gizli ve açık çok sadaka vermekle ve O'nu çok anmakla Rabbinizle kendi aranızda irtibat kurunuz. Böylelikle rızıklanır ve yardım olunursunuz. Biliniz ki; Allah bu makamında, bu günümde, bu ayımda, bu yılımdan kıyamete kadar cumayı size farz kılmıştır.
Kim hayatımda veya benden sonra adil veya zalim bir devlet adamı olduğu halde küçük görerek ve inkâr ederek onu terkederse; Allah, onun işini râstgetirmesin, hiçbir işini mübarek eylemesin. Dikkat ediniz! Onun namazı yoktur. Dikkat ediniz! Onun zekatı yoktur. Dikkat ediniz! Onun haccı yoktur. Dikkat ediniz! Onun orucu yoktur. Dikkat ediniz! Tevbe edinceye kadar onun iyiliği yoktur.
Kim tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul eder. Dikkat ediniz! Hiç bir kadın bir erkeğe imam olamaz. Hiçbir bedevi muhacire imam olamaz. Hiçbir günahkâr da tam bir mümine imam olamaz. Meğer o kişi kamçısı ve kılıcıyla korkulan güçte biri ola."
Cabir (r.a.)'den naklediliyor:
Peygamberimiz (s.a.v) bir cuma kalktı ve bize hitap ederek şöyle buyurdu:
"Cuma gelecek te, bir adam Medine'ye bir mil uzaklıkta olduğu halde cumaya gelmeyecek."
Sonra ikinci de şöyle buyurdu:
"Cuma gelecek te, adam Medine'ye iki mil uzaklıkta olduğu halde cumaya gelmeyecek."
Üçüncüde de şöyle buyurdu:
"Cuma gelecek te adam Medine'ye üç mil uzaklıkta olduğu halde cumaya gelmeyecek. Allah onların kalbini mühürler."
Ecel Sizi Yakalamadan, Salih Amelde Acele Edin.
"İman edip, güzel güzel işler yapan müzminleri, içlerinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akar cennetlere koyacağız. Orada kendilerine temiz, gayet temiz zevceler var. Hem de onları gölgelendiren bir gölgeye koyacağız." [48]
İbn-i Abbas (r.a) tarafından şöyle rivayet edilmiştir.
"Ey insanlar! Şüpheniz olmasın ki; rızıklar Cenab-ı Hakk tarafından taksim ve takdir edilmiştir. Öyleyse hiçbir kimse kendilerine takdir edilmiş olan rızıktan fazlasını elde etmek için başkasının rızkına tecavüz etmesin. Allah'tan rızkın iyi ve güzelini talep etsin.
Muhakkak insan ömrü Allah tarafından takdir edilmiştir. Kendisine takdir edilen ömrü aşması da mümkün değildir. O halde ecel gelip sizi yakalamadan, amel-i salih işleme hususunda acele edin. Biliniz ki insanın iyi ya da kötü her türlü ameli hiçbir şey ihmal edilmeyecek şekilde sayılacaktır.
Şu halde Allah'ın rızasına vesile olacak olan amel-i salihi çok çok işlemeye gayret harcayın. Çünkü Allah'ın rızası onunla ve ameli salihin mükafatı Cennettir.
Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, kanaat kişide iç huzuru temin eder, kalp darlığını ortadan kaldırır, rahat etmenize vesile olur, gönül zenginliği meydana getirir. Hiç şüphesiz iktisada dikkat ederse, rahatınızı temine, sıkıntınızın ortadan kalkmasına vesiledir. Onda da huzur ve sükunet vardır.
Kişinin dünyanın lüks ve rahatına itibar etmeyerek nefsine hakim olup, kanaat ederek ömrünü Allah'ın rızasını gözeterek geçirmesi, hem dünyanın meşakkatlerinden uzak kalmasına hem de kulluk görevini ifada sarfettiği gayretle Ahiret endişesini de azaltır.
Amel hayır ise mükafatı hayırdır. Amel şer ise karşılığı şerdir. Gelecek olan her şeyin gelmesi uzun sürmez. [49]
Kimin Arzusu, Çalışması Ahiret Olursa; Allah Onun İşlerini Rastgetirir
"Bu dünya hayatî bir eğlence ve oyundan ibarettir gerçekten son yurt (ahiret) işte halis hayat odur. Keşke bilselerdi." [50]
İbni Abbas'tan naklediliyor:
Peygamberimiz (s.a.v) bize Hayf mescidinde hitap etti. Allah'a hamd edip, lâyık olduğu şekilde andıktan sonra şöyle buyurdu:
"Kimin arzusu, çalışması ahiret olursa; Allah onun işlerini rastgetirir. İki gözü arasında (çabucak) onu zenginleştirir. Dünya kolaylıkla ona gelir. Kimin çabası da dünya ise; Allah onun işini dağıtır. Hemen onu fakirleştirir. Dünyadan ancak ona yazılan (takdir olunan) kadar gelir."
Üç Şeyin Olduğu Müslümanın Kalbine İhanet Girmez
"Kim inkar ederse inkarı kendi aleyhinedir. Kim de iyi işler yaparsa, sırf kendileri için döşemiş olurlar. Çünkü Allah, iman edip iyi işler yapanlara fazlından mükafaat verecek. Çünkü O, kâfirleri sevmez." [51]
İbn Neccâr, İbni Ömer (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) bize Mina'daki Hayf mescidinde hitap etti:
"Allah, benim sözümü dinleyerek onu kardeşine anlatan kulun yüzünü ağartsın. Şu üç şeyin olduğu müslümanın kalbine ihanet girmez: Ameli Allah için ihlasli yapmak. Devlet adamlarına nasihat etmek. Müslümanların cemaatına devam etmek. Şüphesiz bunların duaları onları arkalarından kuşatır, (korur)." [52]
Peygamberimizin Hacc'da Hutbesi
"Ey iman edenler! Allâha ve Resulüne itaat edin işitip durduğunuz halde ondan yan bükmeyin." [53]
İbn-ifebbas (r.a.)'dan naklediliyor:
Veda haccında Peygamberimiz (s.a.v) insanlara hitap etti ve şöyle buyurdu:
Kuran'a Ve Sünnete Sarılma
"Şeytan bu yerinizde kendisine ibadet edilmesinden ümidini kesmiştir. Ancak o bunun dışında amellerinizden küçük gördüğünüz şeylerde kendisine itaat edilmesinden hoşnut olur. Ey insanlar! Dikkat ediniz! Şüphesiz ki ben size ona sarıldığınız zaman hiçbir şekilde sapıtmayacağınız şeyler bıraktım. Bunlar: Allah'ın kitabı (Kur'ân) ve peygamberinin sünnetidir. Her müslüman, müslümanın kardeşidir. Müslümanlar kardeştir. Bir kişinin kardeşinin malını onun gönül hoşnutluğuyla vermesi dışında alması helâl değildir. Zulmetmeyiniz. Benden sonra küfre dönüp te bir kısmınız bir kısmınızın boynunu vurmasın." [54]
Kadınlar Hakkında Allah'tan Korkunuz
"Yine bir vakit sizden sağlam bir söz (misak) almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceminiz birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayacaksınız. Sonra siz bunu ikrar ettiniz, ikrarınıza şahit de oldunuz." [55]
Müslim'in Cabir (r.a.)'den naklettiği haccın keyfiyeti hakkındaki uzun bir hadiste;
Peygamberimiz (s.a.v) Arafat'a kadar geldi. Kendisi için hurmadan yapılmış gölgelikte durdu. Güneş batıya yönelince devesi Kasva'yı binmesi için getirmelerini istedi. Batnıl Vadi'ye geldi ve insanlara şöyle hitap etti:)
"Muhakkak ki sizin kanlarınız ve mallarınız bugününüzün, bu ayınızın, bu beldenizin, haramlığı gibi, size haramdır. Dikkat ediniz! Cahiliye işi olan herşey ayaklarımın altındadır, kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan, Sa'd
oğullarının yanında emzirilmekte iken Huzey kabilesinin (onlardan biri) öldürdüğü Rebîa b. Haris'in kanıdır. Câhiliye'nin faizi de kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz de Abbas b. Abdulmuttalib'in faizidir. Onun hepsi kaldırılmıştır.
Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Siz onları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Allah adına onları nikahladınız. Sizin de onlar üzerindeki hakkınız, hoşlanmadığınızı eve almamalarıdır. Eğer bunu yaparlarsa fazla olmaksızın onları dövünüz. Onların yeme ve giyimleri de size aittir.
Ona sarıldığınızda sapıtmayacağınız birşey size bıraktım. O, Allah'ın kitabı Kur'ân'dır. Size ben sorulacağım. Ne söyleyeceksiniz?"
"Şehadet ederiz ki sen tebliğ ettin, nasihat ettin vazifeni yerine getirdin" dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah, (s.a.v) şehadet parmağını göğe kaldırıp insanları işaret ederek üç defa
"Allah'ım şahit ol, Allah'ım şahit ol" buyurdu.
Buhari, İbni Abbas (r.a.)'dan rivayet ediyor:)
Rasûlullah (s.a.v) kurban bayramı gününde insanlara hitab etti ve şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Bugün hangi gündür?"
"Haram gündür" dediler. Peygamberimiz (s.â.v):
"Bu hangi beldedir?" diye sordu.
"Haram bir beldedir" dediler. Peygamberimiz (s.a.v):
"Bu hangi aydır?" diye sordu.
"Haram bir aydır" dediler. Bunun üzerine O (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz sizin kanlarınız, mallarımız ve ırzlarınız bu ayınızda, bu beldenizde bugününüzün haram olduğu gibi, size haramdır."
İbni Abbas (r.a) diyor ki; O bunu birkaç kere tekrar etti. Sonra da başını göğe kaldırdı ve şöyle dedi:
"Allah'ım tebliğ ettim mi? Allah'ım tebliğ ettim mi?" İbni Abbas (r.a) diyor ki:
"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, şu onun ümmetine tavsiyesi idi:
"Burada bulunan, bulunmayana haber versin. Benden sonra küfre dönerek, bir kısmınız bir kısmınızın boynunu vurmasın."
Ahmed b. Hanbel, Cerîr (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v)
"İnsanları sustur" dedi. Sonra da şöyle buyurdu:
"Sizi müslüman gördükten sonra küfre dönerek bir kısmınızın bir kısmının boynunu vurduğunu öğrenmeyeyim.
Sizin Başınıza, Sizi Allah'ın Kitabıyla Yöneten Bir Köle Dahi Geçse Onu Dinleyin Ve İtaat Edin
"İman edenler! Allah'a, Peygamberce ve sizden olan emir ve yetki sahihlerine (ulul-emre) itaat edin. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanır müminlerseniz hemen onu Allah'a ve Resulüne arz ediniz. O hem hayırlı, hem de netice olarak daha güzeldir." [56]
Müslim, Ümmü Husayn (r.a.)'dan rivayet ediyor:
Veda haccında Peygamberimiz (s.a.v)'la birlikte haccettim. Üsame ile Bilal (r.a)'i şeytan taşlayıncaya kadar birisinin Peygamberimiz (s.a.v)'ın devesinin yularını tutarken, diğerini de sıcaktan korunması için elbisesini kaldırırken gördüm. Peygamberimiz (s.a.v), çok şeyler söyledi. Sonra da şöyle buyurduğunu işittim:
"Sizin başınıza sizi Allah'ın kitabıyla yöneten uzuvları kesilmiş siyah bir köle dahi geçse onu dinleyin ve itaat edin."
Ahmed b. Hanbel, Ebi Ümame (r.a.)'den rivayet ediyor:
Veda haccında, Peygamberimiz (s.a.v)'ın şöyle buyurduğunu işittim:
"Şüphesiz ki Allah, her hak sahibine hakkını vermiştir. Varis için vasiyyet yoktur. Çocuk olduğu yatağa aittir. Zina eden recmedilir. Hesapları Allah'a aittir. Kim babasından başkasının babası olduğunu iddia ederse veya kim sahibinden başkasına ait olduğunu belirtirse kıyamete kadar Allah'ın laneti onun üzerinedir.
Kadın, kocasının izni olmadan evinden hiçbir harcamada bulunamaz.
"Ya Rasûlallah! Yemekde olsa mı?'! denildi.
"Bu, mallarımızın en değerlisidir" buyurdu. Sonra da şöyle buyurdu:
"Emanet verilmelidir. Faydalanılan mal geri verilmelidir. Borç ödenmelidir. Kefil de borçludur."
Yine Ahmed b. Hanbel, Ebi Ümame'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) Ced'â adlı devesinin üzerinde ayaklarını üzengiye koydu ve insanların işitmesi için ayağa kalkarak sesinin en yüksek şekliyle:
"Beni duyuyor musunuz?" dedi.
Oradaki insanlardan biri; "Ya Rasûlallah! Bize ne emrediyorsunuz" dedi. Peygamberimiz (s.a.v) da:'
"Rabbinize kulluk ediniz. Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Başınızdaki idareciye itaat ediniz. Böylece Rabbinizin cennetine girersiniz." [57]
Ebu Davud, Abdurrahman b. Muaz et-Teymî (r.a.)'den rivayet ediyor:
Biz Mina'da iken Peygamberimiz (s.a.v) bize hitap etti. Can kulağıyla öyle dinliyorduk ki; oturduğumuz yerden ne dediğini duyuyorduk. Cemrelere (şeytan taşlamaya) varıncaya kadar ne yapacaklarını öğretiyordu.
Baş parmağı ile şehadet parmağı arasına küçük bir taş koydu ve:
"Bunun gibi taşı atın" buyurdu. Sonra muhacirlere emretti, mescidin ön kısmına konakladılar. Ensara da emretti, mescidin arka kısmında konakladılar. Bundan sonra da diğer insanlar oraya geldiler." [58]
Cahiliye Adet Ve Davalarından Kurtulun Ve Zulmetmeyin
Ahmet b. Hanbel, Ebi Hurre vasıtasıyla onun amcasından rivayet ediyor:
Teşrik günlerinin ortasında Peygamberimiz (s.a.v)'ın devesinin yularından tutmuş, ona yolaçıkıyordum. Şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Hangi ayda, hangi günde ve hangi beldede olduğunuzu biliyor musunuz?"
Onlar;
"Haram bir beldede, haram bir ayda ve haram bir gündeyiz" dediler. Peygamberimiz (s.a.v), bunun üzerine
"Şüphesiz, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız, bu gününüzün, ayınızın ve beldenizin haram olduğu gibi Allah'a kavuşuncaya kadar size haramdır" buyurdu ve sonra şöyle devam etti:
"Beni dinleyiniz ki (iyi) yaşayasınız. Dikkat ediniz! Zulmetmeyiniz! Dikkat ediniz! Zulmetmeyiniz! Dikkat ediniz! Zulmetmeyiniz! Şüphesiz, gönül hoşnutluğuyla olması dışında, müslüman bir kişinin malı (diğerine) helâl olmaz. Dikkat ediniz! Kıyamete kadar, cahiliyeye ait tüm kan, mal ve asalet davaları şu iki ayağımın altın dadır.
Kaldırılan ilk kan davası, Leysoğulları yanında emzirilmekte iken Hüzeyl'in öldürdüğü Rebia b. Haris b. Abdülmuttalib'in kan davasıdır. Dikkat ediniz! Cahiliye'deki her faiz kaldırılmıştır. Aziz ve Celîl olan Allah'ın kaldırdığı ilk faiz Abbas b. Abdülmuttalib'in faizidir. Ana paranız sizindir. Böylece zulmetmez, zulüm de edilmezsiniz. Dikkat ediniz! Zaman, yeri ve gökleri yarattığı gündeki durumda dönmektedir."
Sonra şu âyeti okudu:
"Allah katında ayların sayısı on ikidir. Allah'ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri böyledir. Bu aylardan dördü haram aylardır. Doğrusu din budur. Bu aylarda nefislerinize zulmetmeyin." [59]
Dikkat ediniz! Benden sonra küfre dönerek, bir kısmınız bir kısmınızın boynunu vurmasın. Dikkat ediniz! Şeytan, namaz kılanların kendisine ibadet etmesinden ümidini kesmiştir. Ancak o, aranızda bozgunculuğa razıdır.
Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Şüphesiz onlar sizin yanınızda esir gibi olup, kendileri için bir şeye sahip değildir. Onların sizin üzerinizde, sizin de onlar üzerinde hakkınız vardır. (Sizin onlar üzerindeki hakkınız) yatağınızı sizden başkasına çiğnetmemeleri, istemediğiniz bir kimsenin evinize girmesine izin vermemeleridir.
Eğer onların hırçınlığından korkarsanız; onlara öğüt verin. Yataktan uzaklaştırın, hafif şekilde dövün. Onların normal bir şekilde yeme ve giymeleri size aittir. Siz onları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve Allah adına ferclerini helal edindiniz. Dikkat ediniz! Kimin yanında bir emanet varsa, onu emanet edene versin." Ellerini açtı ve; "Tebliğ ettim mi? Tebliğ ettim mi?" dedi. Sonra da
"Burada bulunan, bulunmayana tebliğ etsin. Nice tebliğ edilen vardır ki burada dinleyenden daha mutlu olur" buyurdu.
Humeyd, bu hadîs Hasan Basrî'ye ulaşınca, "Onlar çeşitli topluluklara bunu ulaştırdılar, onlar da onunla mutlu oldular" dedi.
Bu manada bir hadisi Bezzar, İbni Ömer (r.a)'den rivayet ediyor. O hadisin başında şunu ilave etmiştir.
Teşrik günlerinin ortasında Mina'da veda haccında bu sûre, (Nasr sûresi) indi. Rasûlullah (s.a.v) ecelinin yaklaştığını anladı. Kasva'nın getirilmesini istedi ve o getirildi. Sonra ona bindi. Akabe'ye vardı. Allah (c.c.)'ın dilediği kadar müslüman onun yanında toplandı. Peygamberimiz (s.a.v) layık olduğu şekilde Allah'a (c.c.) hamd u sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Cahiliyedeki tüm kan davaları kaldırılmıştır." Hadisi anlattı. Onda şu ifadeler de vardı: "Ey insanlar! Şeytan sizin beldenizde kıyamete kadar kendisine ibadet edilmesinden ümîdini kesmiştir. Ancak o küçük gördüğünüz amellerinizden (günahlarınızdan) de memnun olur. Onu hoşnut etmeyiniz. Dininize dikkat ediniz." Sonra ilave etti:
"Ey insanlar! Ben size ona tutunduğunuz takdirde sapıtmayacağınız birşey bırakıyorum: Allah'ın kitabını bırakıyorum. Onunla amel ediniz." Sonunda:
"Dikkat ediniz! Burada bulunanız, bulunmayanınıza tebliğ etsin. Benden sonra peygamber, sizden sonra da ümmet yoktur."
Sonra da ellerini kaldırdı ve "Allah'ım şahid ol" dedi.
Allah Katında Sizin En Değerliniz, Ondan En Çok Korkanınızdır
"İşte kullarımızdan takva sahibi olanlara miras bırakacağımız cennet budur." [60]
Beyhâkî Cabir b. Abdullah (r.a.)'den rivayet ediyor:
Rasûlullah (s.a.v) kurban bayramı günlerinde veda hutbesinde şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız birdir. Dikkat ediniz! Arab'ın Acem'e, kırmızı ırktan olanın siyah ırktan olana, siyahın kırmızıya hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. "Allah katında sizin en değerliniz, O'ndan en çok korkanınızdır."
"Dikkat ediniz! Tebliğ ettim mi?"
"Evet, Ya Rasûlallah" dediler. Bunun üzerine O
"Burada bulunan, bulunmayana tebliğ etsin" buyurdu.
İbni Mâce, Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'dan rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) kulağı kesik devesi üzerinde, Arafat'da bize şöyle hitap etti:
"Bugünün hangi gün, bu ayın hangi ay ve bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz?" Sahabiler
"Bu belde, bu ay ve bugün haram gün ay ve beldedir" dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v);
"Dikkat ediniz! Mallarınız ve kanlarınız bu ayınızın, beldenizin ve gününüzün haramlığı gibi, size haramdır.
Dikkat ediniz! Ben sizden önce (kevser) havuzuna varır ve sizin çokluğunuzla övünürüm. Benim yüzümü kara çıkarmayın. Ben insanları kurtarırım. Bazı insanları da azap melekleri çekip alırlar. O zaman ben, "Ya Rabbi! Bunlar benim ümrnetimdir" derim. O da "Senden sonra bunların neler yaptıklarını bilmiyorsun" der" buyurdu. [61]
Milletlerin Felaketine Neden Olan İşler
"Ölçeği tam ölçün de, hak yiyenlerden olmayın. Ve doğru terazi ile tartın." [62]
Abdullah İbn-i Ömer (r.a) tarafından rivayet edilmiştir;
Rasulullah (s.a.v) bize yönelerek şöyle buyurdular;
"Ey Muhacirler! Beş şey vardır ki, onları alışkanlık haline getirmenizden Allah'a sığınırım. Onlar şunlardır;
Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu aleni olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde taun hastalığı ve onlardan önce gelip-geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır.
Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılırlar.
Mallarının zekatını vermekten kaçan her millet mutlaka yağmurdan menedilir. (kuraklık ile cezalandırılır) ve hayvanları olmasa (Allah (c.c) hayvanlara acımasa) onlara yağmur yağdırmaz.
Allah'ın ahdini (emirlerini) ve Resulün sünnetini terkeden her milletin başına mutlaka Allah (c.c.) kendilerinden olmayan düşmanı maşallah eder ve düşman o milletin elindeki avucundakilerin bir kısmını alır.
İmamları (yani devlet adamlar) Allah'ın kitabı ile amel etmeyip Allah'ın (c.c.) indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allah onların hesabını kendi aralarında görür. [63]
Deccâl, Müseyleme, Ye'cuc Ve Me'cuc İle Yer Batması Konusundaki Hutbeler
"Artık onlar, kıyametin saatinin kendilerine birdenbire gelivermesine mi bakıyorlar (onu mu bekliyorlar)? İşte onun alâmetleri geldi; fakat o, başlarına geldiği zaman anlamaları neye yarar?" [64]
Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayet ediyor.
Biz veda haccında konuşuyorduk. Ancak onun Rasûlullah (s.a.v)'ın son haccı olduğunu bilmiyorduk. Bu hacda Rasûlullah (s.a.v) hitap etti ve Deccal'i uzunca anlattı. Sonra şöyle buyurdu:
"Allah (c.c.) hiçbir peygamber göndermiş olmasın ki O ümmetini Deccal'den korkutmuş olmasın. Nuh Peygamber ve ondan sonraki peygamberler (s.a.v.) de ümmetlerini ondan korkutmuşlardır. Dikkat ediniz! Onun durumu size gizli değildir. Şüphesiz Rabbiniz şaşı değildir." [65]
Ahmed b. Hanbel ve Taberânî Sefine (r.a.)'den rivayet ediyor:
"Benden önce tüm peygamberler, ümmetlerini Deccal'den sakındırmıştır. Onun sol gözü şaşıdır. Sağ gözünde de kalın bir et parçası vardır. İki gözü arasında "kâfir" yazılıdır. Yanında iki vâdî vardır. Biri cennet, diğeri de cehennemdir. Onun cenneti cehennem, cehennemi de cennettir. Yanında iki peygambere benzetilen, meleklerden iki melekte vardır. Biri sağında, diğeri de solundadır. Bu insanların imtihanı içindir.
O şöyle der:
Ben sizin dirilten ve öldüren Rabbiniz değil miyim?" Meleklerden biri, "Yalan söyledin" der.
Diğer melek hariç insanlardan hiç kimse bunu işitmez. Öteki melek arkadaşına "Doğru söyledin" der.
İnsanlar bunu işitir ve onun Deccal'i doğruladığını zannederler. Bu imtihandır. Sonra yürür ve Medine'ye kadar gelir. Oraya girmesine izin verilmez. Sonra şöyle der:
"Burası şu adamın (Peygamberimizin) köyü der. Sonra yürür, ta Şam'a gelir. Aziz ve Celîl olan Allah, -Havran ve Gavr arasındaki- Efik Akabe'sinde onu helak eder. [66]
Ahmed b. Hanbel, Cünade b. Ebi Ümeyye el-Ezdî'den rivayet ediyor:
Ben ve ensardan bir adam Peygamberimiz (s.a.v)'ın bir sahabesinin yanına gittik ve ona; "Peygamberden Deccal hakkında işittiğin sözleri anlat" dedik. O da;
"Peygamberimiz (s.a.v) bize hitap etti ve şöyle buyurdu" dedi.
"Sizi Deccal'den sakındırıyorum (Üç defa tekrarla). Tüm peygamberler ondan sakındırrmştır. Ey ümmet! O sizin içinizden çıkar. O esmer ve sol gözü kör olan biridir. Yanında cennet ve cehennem vardır.
Yine ekmekten bir dağı (dağ kadar ekmeği) ve bir nehiri vardır. Yağmur yağdırır, ağaç bitiremez. Bazılarına musallat olur ve onları öldürür. Bazılarını da öldüremez. Yeryüzünde kırk sabah kalır, tüm sulara ulaşır, ancak dört mescide yaklaşamaz. Bunlar; Mescid-i Haram, Mescid-i Medine, Mescid-i Tur ve Mescid-i Aksa'dır. Sizi hiç şüpheye düşürmesin. Çünkü Aziz ve Celîl olan Rabbiniz, şaşı değildir."
Allah Teâla, Ümmetini Deccal'den Korkutmayan Hiçbir Peygamber Göndermemiştir
"Hamd o Allah'a mahsustur ki, kuluna kitap indirdi, onda hiç bir yamukluk yapmadan,
Dosdoğru, tarafından şiddetli bir azap ile korkutmak ve yararlı güzel işler yapan müminlere şunu müjdelemek için ki, kendilerine gerçekten güzel bir mükafat vardır." [67]
Hâkim, Ebî Ümame el-Bahîli (r.a.)'den rivayet ediyor:
Rasülullah (s.a.v) bir gün bize hitap etti. Hutbesinin çoğu yerinde, onu bitirinceye kadar bize Deccalı anlatıyordu. O gün söylediklerinde şunlar vardı:
"Allah Teâlâ, ümmetini Deccal'den korkutmayan hiçbir peygamber göndermemiştir. Ben peygamberlerin, sonuncusuyum. Siz de ümmetlerin sonuncususunuz.
Şüphe yok ki, o sizin içinizde ortaya çıkacaktır. Eğer ben sizin aranızdayken çıkarsa, her müslümanın yardımcısı benim. Eğer benden sonra çıkarsa; herkes kendisinin yardımcısı olur. Benden sonra her müslümanın koruyucusu Allah'tır. O Irak ve Şam arası bir yoldan çıkar ve fesadını sağa ve sola yayar. Ey Allah'ın kulları! Dininizde sebat ediniz." O şöyle diyerek konuşmaya başladı:
"Ben peygamberim. Benden sonra peygamber yoktur." Sonra şöyle der:
"Ben sizin Rabbinizim." Şüphesiz ki siz, ölünceye kadar Rabbinizi görmeyeceksiniz. Onun iki gözü arasında "kâfir", yazılıdır. Sizden kim onunla karşırsa yüzüne tükürsün ve Kehf sûresinin başındaki âyetleri okusun.
O Ademoğulları'ndan birine musallat olur; onu öldürür, sonra da diriltir. Bundan öteye gidemez, ondan başkasını da öldüremez. Onun fitnesinden olarak, yanında cennet ve cehennem vardır. Onun cehennemi cennet, cenneti de cehennemdir. Kim onun cehennemine maruz kalırsa, gözlerini yumsun ve Allah'tan (c.c.) yardım istesin. O, ateş ibraserin ve selamet olduğu gibi, ona da serin ve selamet olur.
Yine onun fitnesindendir; O bir bölgeye uğrar, oradakiler de ona inanır ve onu tasdik ederler. Onlara dua eder. Bunun üzerine ogün bol yağmur yağar, yeryüzünde bolluk olur, hayvanları daha önceki durumundan daha semiz olur, memeleri sütle dolar. Bir bölgeye de uğrar. O yöre halkı ona, inanmaz, onu tasdik etmezler.
Onun üzerine onlara beddua eder. Onlar da rahat edemezler. O kırk gün kalır. Bir günü bir sene, bir günü bir ay, bir günü bir cuma, bir günü de normal bir gün gibidir. Onun son günleri de serap gibidir. Sabah şehrin bir kapısında olan adam, diğer kapıya varmadan akşam olur." Sahabeler:
"Yâ Rasûlallah! Bu kısa günlerde namazı nasıl kılarız" dediler.
"Uzun günlerde ölçtüğünüz gibi, hesaplar, sonra da kılarsınız" buyurdu.
Güneş Tutulması Ve Deccal Hakkındaki Hutbe
"Gece ile gündüz, güneş ile ay Allah'ın âyetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin de onları yaratan Allah'a secde edin, gerçekten Ona ibadet edeceksiniz." [68]
Ahmed b. Hanbel, Basra ehlinden Sa'leb b. Abbâd el-Abdî'den rivayet ediyor:
Birgün Semure b. Cündeb (r.a)'ın hutbesinde hazır bulundum. Hutbesinde Rasûlullah'dan bir hadis naklederek güneşin tutulmasından bahsetti ve:
"Peygamberimiz (s.a.v) ikinci rekatta oturmada iken güneş ortaya çıktı" tutulması gitti dedi. Züheyr diyor ki, zannedersem Semure şöyle dedi:
"Peygamberimiz (s.a.v) selam verdi. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, kendisinin O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet etti ve şöyle buyurdu:"
"Aziz ve Celîl olan Rabbimin peygamberliğini tebliğde kusur yaptığımı biliyorsanız, bunu haber veriniz."
Bazıları kalktı ve:
"Şehadet ederiz ki; Sen Rabbinin risaletini tebliğ ettin. Ümmetine nasihat ettin ve sana vahyolunanla hükmettin" dediler. Sonra Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Bir kısım insanlar, bu güneş ve ay tutulmasını, yıldızların yerlerinden kaymasını, yeryüzündeki ileri gelen kişilerin ölümü nedeniyle olduğunu iddîa ediyorlar. Onlar yalan söylediler. Onlar ancak Allah'ın alametlerinden bir alamettir.
Allah, bunlarla kullarını dener, kimin tevbe edeceğine bakar. Vallahi ben namaz kılmaya kalktığımdan beri sizin dünya ve ahiret işlerinizden karşılaşacağınız durumları gördüm. Otuz yalancı çıkmadan kıyamet kopmaz.
Onların sonuncusu şaşı Deccal'dir. Sol gözü kördür. Ebî Tıhye'nin gözü gibidir. Kendisiyle Aişe'nin hücresi arasında oturan ensardan yaşlı bir zat- O çıktığı zaman, kendisinin Allah olduğunu iddia eder. Kim ona inanır, onu doğrular ve ona uyarsa; daha önce yaptığı iyi amelleri ona fayda vermez. Kim de ona inanmaz ve onu yalanlarsa; daha önce yaptığı kötü amelinden dolayı cezalandırılmaz.
Harem ile Beyti Makdis hariç, yeryüzünün her tarafında hakim olacak. Müminler Beyti Makdis' te kuşatılır ve şiddetle sarsılırlar (Çok sıkıntı görürler). Sonra Allah onu helak eder.
Hatta duvarın dibi veya temeli, Hasan el-Eşîb'in rivayeti üzere- veya ağacın kökü şöyle der;
"Ey mümin veya ey rnüslüman bu yahudidir." Veya şöyle der; "Bu Allah'ı inkâr edendir onu öldür." Kendi aranızda "Peygamberiniz bunları size anlatmış mıydı?" gibi sorulacağınız büyük hadiseler ortaya çıkmadıkça ve dağlar yerinden kaymadıkça bunlar olmaz." Ve şöyle buyurdu:
"İşte bundan sonra da, kıyamet kopacak."
Semure'nin yerine başka bir kelime koymadan bu hadisi rivayet ettiğine şahit oldum.
Peygamberimizin Müseylemetül Kezzabı Anlatması
"Uydurduğu yalanı Allah'a isnad eden veya kendine bir şey vahyedilmemişken "Bana vahyolunuyor" diyen kimseden bir de "Allah'ın indirdiği âyetler gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zâlim kim olabilir? O zâlimlerin halini ölüm şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve "Ruhunuzu teslim edin. Bugün Allah'a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O'nun âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız" derler. [69]
Ahmed b. Hanbel ve Taberânî Ebu Bekre (r.a.)'den rivayet ediyor:
Rasûlullah (s.a.v) Müseyleme'nin durumu hakkında birşey demeden sahabeler onun hakkında sözü uzattılar. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) ayağa kalktı ve şöyle hitap etti:
"Bu adamın durumu hakkında sözü uzattınız. O, kıyametten önce çıkan otuz yalancıdan biridir. Deccal'in ulaşmadığı hiçbir yer yoktur."
Hâkim de Ebu Bekre'den benzeri bir hadisi rivayet etmiş ve şunu ilave etmiştir:
"O sadece Medine'ye gelemeyecek. Onun tüm geçitlerinde iki melek o Deccal'e karşı orayı koruyacak." [70]
Peygamberimizin Ye'cucme'cuc Hakkındaki Hutbesi
"Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Doğrusu Ye'cüc'ın Me'cüc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi versek olur mu?" [71]
Ahmed b. Hanbel ve Taberânî, İbni Harmele -Halid b. Abdullah b. Harmeleden, o teyzesinden rivayet ediyor:
Akrep soktuğundan dolayı başı sarılı olduğu halde Rasûlullah (s.a.v) bize hitap etti ve şöyle buyurdu:
"Siz diyorsunuz ki düşman yoktur. Halbuki siz, yüzleri geniş, gözleri küçük Ye'cuc ve Ms'cuc gelinceye kadar savaşacaksınız: Onlar yeryüzünün bütün tepelerinden ortaya çıkarak gelirler. Sanki onların yüzleri üstüste geçmiş kalkanlar gibidir."
Ahmed b. Hanbel ve Taberânî Ka'kaa'nın hanımı Bakîre'den rivayet ediyor:
Ben kadınların suffesinde oturmaktaydım. Peygamberimiz (s.a.v)'ın sol eliyle işaret ederek şöyle buyurduğunu işittim:
"Ey insanlar! Burada bir yerin battığını işittiğiniz zaman, kıyamet vakti olmuştur."
Müminlerin Ayıplarını Araştırmayın
"Ey iman edenler zannın birçoğundan çekinin. Çünkü zannın bazısı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin kusurunu araştırmayın.) Birbirinizi gıybet de etmeyin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? Demek tiksindiniz! O halde Allah'tan korkun" çünkü Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok bağışlayandır." [72]
Ebû Yala, Berâ (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) bize öyle yüksek sesle hitap ettiki; sesini evlerinde veya yatak odalarında bulunan genç kızlar bile işitti. Şöyle buyurdu:
"Ey diliyle iman edip, kalplerine iman girmeyen topluluk! Müslümanların gıybetini yapmayın. Onların ayıplarını araştırmayın. Kim bir kardeşinin ayıbını araştırırsa, Allah'da (c.c.) onun ayıbını araştırır. Allah (c.c.) kimin ayıbını araştırırsa, onu evinin içinde de rezil eder." [73]
Taberânî de İbni Abbas (r.a.)'tan bunun benzerini nakletmiştir:
"Müminlere eziyet etmeyin. Onların ayıplarını araştırmayın. Kim bir müslüman kardeşinin ayıbını araştırırsa; Allah da onun gizli halini ortaya çıkarır."
İyiligi Emredin Kötülükten Sakındırın
"Asra yemin olsun ki insan muhakkak ziyandadır Ancak iman edip salih ameller işleyenler? Birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnadır." [74]
İbni Mâce ve İbni Hıbbân, Aişe (r.a.)'den rivayet ediyor:
Rasûlullah (s.a.v) odama girdi. Yüzünden bir şey olduğunu anladım. Hemen abdest aldı, hiç kimseyle konuşmadı. Ben diyeceğini duymak için odanın kapısına yaklaştım. Minbere oturdu. Allah'a (c.c.) hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Allah size şöyle buyuruyor: "Sizin dua edip de kabul etmediğim, isteyip de vermediğim, Ben'den yardım dileyip de yardım etmediğim zamandan önce, iyiliği emredip, kötülükten sakındırın." Başka birşey söylemedi ve indi."
Elinden Ve Dilinden Müslümanların Zarar Görmediği Kimse Üstündür
"Allah'ın fazlından kendilerine verdiği malda cimrilik edenler, sakın onu kendilerine hayırlı sanmasınlar. Hayır onlar için bir serdir. Yarın kıyamet günü o kıskandıkları mal boyunlarına tomruk edilecektir. Kaldı ki göklerin ve yerin mirası hep Allah'ındır. Allah, her ne yaparsanız haberdardır." [75]
Hâkim -Müslim'in şartına göre sahihtir diyerek- Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) bize hitap etti ve şöyle buyurdu:
"Zulümden sakının. Çünkü zulüm, kıyamet karanlıklarındandır. Kötülükten sakının.
Cimrilikten sakının. Sizden öncekiler, cimrilikten helak olmuşlardır. Bu onlara akrabalarla ilişkiyi kesmeyi emretti, kestiler. Cimriliği emretti, cimri oldular. Kötülüğü emretti kötü oldular."
Bir sahabe kalktı ve "Yâ Rasûlallah! Hangi müslüman daha üstündür?" dedi. Peygamberimiz (s.a.v)
"Elinden ve dilinden müslümanların zarar görmediği kimse" buyurdu. Bunun üzerine bu -veya başka birisi ise "Yâ Rasûlallah! Hangi hicret daha üstündür?" dedi. Peygamberimiz (s.a.v);
"Rabbinin hoşlanmadığı, şeyi terketmendir. Hicret iki kısımdır. Medenînin hicreti, bedevinin hicreti. Bedevi'nin hicreti çağrıldığında icabet etmesi emredildiğinde itaat, etmesidir. Medenî'nin hicreti imtihan olarak en büyüğü, sevapça da en üstünüdür" buyurdu.
Büyük Günahlardan Sakının
"Eğer siz, yasaklandığınız büyük (kebair) günahlardan uzaklaşırsanız, küçük kabahat ve kusurlarınızı örteriz ve sizi hoş bir yola koyarız." [76]
Ahmed b. Hanbel ve garibdir diyerek-Tirmizî Eyraen b. Hureym (r.a.)'dan rivayet ediyor
Peygamberimiz (s.a.v) hitap ederek şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Yalan yere şahitlik etmek Allah'a şirk koşmaya denktir." Bunu üç kere tekrarladı ve sonra:
"Pislik putlardan ve yalan sözlerden sakının" [77] âyetini okudu.
İbni Ebüd-Dünyâ, Enes b. Mâlik (r.a.)'den rivayet ediyor:
Rasûlullah (s.a.v) faizin ne büyük bir günah olduğunu bize hitap etti anlattı ve şöyle buyurdu:
"Bir kişinin faizden bir para alması Allah katında, otuz altı defa zina etmesinden daha büyük günahtır. Faizin en kötüsü de, müslüman kişinin şerefiyle oynamaktır."
İbni Ebî Şeybe, Ebî Musa el-Eşarî'den rivayet ediyor:
Birgün Rasûlullah bize hitap etti ve şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Şirkten sakının. Çünkü o karıncanın/yürümesinden (ayak sesinden) daha gizlidir." Kim; "Yâ Rasûlallah! O karıncanın yürüyüşünden daha gizliyken nasıl sakınabiliriz" derse, şöyle dua ediniz:
"Allah'ım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırız. Bilmeyerek olandan da bağışlamanı dileriz." [78]
Şükrü Artırın
"Onun için siz Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın nimetine şükredin, eğer gerçekten Ona ibadet edecekseniz." [79]
Abdullah b. Ahmed, Bezzar ve Taberânî, Nu'man b. Beşîr (r.a.)'dan rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) bu ağaçların veya bu minberin üzerinde şöyle buyurdu.
"Aza şükretmeyen, çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Azîz ve Celîl olan Allah'a da şükretmez. Allah'ın nimetini söylemek şükür, bunu terk nankörlüktür. Cemaat rahmet, ayrılık azaptır."
İbnü Neccâr, Ebu Zer (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v)'ı hitap ederken dinledim. Şu âyeti okudu:
"Ey Davudoğulları şükredin. Şükreden kullarım azdır." Sonra şöyle buyurdu:
"Kim de şu üç şey olursa, Davud (a.s.)'a verilen şeyler ona verilmiş olur. Gizli açık her yerde Allah'tan korkma. Kızgınlık ve memnuniyet halinde adaletli olmak. Zenginlikte ve fakirlikte tutumlu olmak."
Kurana Sarılın
"Sen hemen sana vahyolunana tutun. Muhakkak ki sen, doğru bir yol üzerindesin.
Ve muhakkak ki o Kur'any hem senin için, hem kavmin için bir şereftir, bir öğüttür ve ileride ondan mesul olacaksınız." [80]
Hz. Ali(r.a.)'dan:
Peygamberimiz (s.a.v) hitap etti ve şöyle buyurdu:
"Dilediğini anlayan veya bildiğini konuşan âlimin hayatından hayırlı hayat yoktur. Ey insanlar! Siz hüdne zamanındasınız. Zaman çabuk ilerliyor.
Gece ve gündüzün her yeniyi eskittiğini, her uzağı yaklaştırdığını, her vaad edileni getirdiğini görüyorsunuz. Gelecekteki cihada hazırlanın." Mıkdad (r.a.):
"Yâ Rasûlullah! Hüdne nedir ?" diye sordu.
Peygamberimiz (s.a.v):
"İmtihan ve kopukluktur. Size işler karanlık geceler gibi karıştığı zaman, Kur'ân'a sarılın. Çünkü o, şefaati geçerli bir Şefaatçi ve sözüne inanılan bir davacıdır.
Kim onu kendine önder yaparsa, onu cennete götürür. Kim onu arkasına atarsa, onu da cehenneme sevkeder. O hayırlı yola delildir. Açıktır, boş söz değildir. Zahiri ve batını vardır. Zahiri hükümdür. Batını ilimdir. Anlamı derindir.
Güzellikleri sayılamaz. Onun âlimleri, ona doymaz./Allah'ın sağlam bir ipidir. En düzgün yoldur. O cinlerin bile dinledikleri zaman:
"Biz, rüşd yolunu gösteren, hayrete düşüren Kur'ân'ı dinledik ve ona inandık" demeden müstağni olmadıkları bir hakikattir. Onu söyleyen doğru söyler, onunla amel eden sevap kazanır, onunla hükmeden adaletli olur.
Kim onunla amel ederse en doğru yola hidayet olur. Onda hidayet kandilleri ve hikmet nurları vardır. Kesin delile götürür."
Ne Mutlu Kazancı Temiz Olana
"Miskine, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.
"Size ancak Allah rızası için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık isteriz, ne de bir teşekkür.
Çünkü biz, Rabbimizden korkarız, bir suratsız kara günden! derler." [81]
Ebû Nuaym, Hüseyin b. Ali (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v)'ı ashabına hitap ederken gördüm. Şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Sanki ölüm bizden başkası için takdir edilmiş. Sanki hak bizden başkasına vacib olmuş. Uğurladığımız ölüler, sanki az sonra bize dönecek gibi. Sanki onlardan sonra ebedi kalacakmışız gibi miraslarını yiyoruz. Her va'zı unutmuş, her musibetten (sanki) eminmişiz gibi bulunuyoruz.
Kendi kusuru kendisini insanların kusurlarını araştırmaktan alıkoyan kimseye ne mutlu! Ne mutlu kazancı temiz olana, gizli-açık hali iyi, güzel olana, yolu dosdoğru olana.
Allah için mütevazı olana, günahsız olarak, elde ettiği maldan 'infak edene, ilim ve hikmet ehliyle oturup kalkana, yoksullara acıyana ne mutlu. Ne mutlu malının fazlasını infak edip, sözün fazlasını tutana, sünneti hoş görüp de bid'ate dönmeyene." Sonra indi.
Allahtan Hakkıyla Utanın
"Zira yalanı Allah'a iftira eden veya Onun âyetlerine yalan diyen kimseden daha zâlim kim olabilir? Bunlara kitaptan nasipleri erişir. Canlarını alacak meleklerimiz gelince onlara: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" derler. Onlar: "O taptıklarımız bizden sapıp ayrıldılar." derler. Böylece kendi aleyhlerinde kâfir olduklarına şahitlik ederler." [82]
Taberânî Hz. Aişe (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) minberde, insanlar da onun etrafında iken şöyle buyurdu:
Ey insanlar! Allah'dan hakkıyla utanın!"
Sahabenin biri:
Ya Rasûlullah! Biz Allah'dan utanıyoruz" dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah:
"Sizden kim Allah'dan utanıyorsa hiçbir gece ecelin çok yakın olduğunu düşünmeden yatmasın! Karnını, başını ve onların ihtiva ettiği şeyleri korusun! Ölümü ve çürümeyi hatırlasın! Dünya süsünü terketsin!"
İlk Defa Yarattığımız Gibi Tekrar Dirilteceğiz
"Kıyamet gelecektir, onda hiç şüphe yoktur. Allah, kahirlerdeki kimseleri diriltecektin." [83]
Buhari, Müslim ve başkaları İbni Abbas (r.a)'dan rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v)'ı minberde hitap ederken işittim. Şöyle buyurdu:
"Siz Allah'ın huzuruna yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak çıkacaksınız."
Bir rivayette "yaya olarak" ilavesi vardır.
Bir rivayette de İbn Abbas (r.a), "Rasûlullah bize bir vaazda şöyle buyurdu" diyor:
"Ey insanlar! Siz Allah'ın huzurunda yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolacaksmız. "İlk defa yarattığımız gibi tekrar dirilteceğiz. Bu bizim sözümüzdür. Biz söylediğimizi yaparız." Dikkat ediniz! Yararılmışlardan ilk giydirilecek olan İbrahim (a.s.)'dir. Benim ümmetimden bir kısım insanlar, getirilir ve sol tarafa alınır. Ben "Yâ Rabbi! Bunlar benim ürametimdir" derim. O, "Senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun" der. Ben de Salih kul İsa (a.s.)'nın dediği gibi derim,"
"Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şahiddim, beni aralarından aldığında onları Sen gözlüyordun. Sen herşeye şahidsin, onlara azabedersen, doğrusu onlar Senin kullarındır; onları bağışlarsan, Güçlü olan Hakîm olan şüphesiz ancak Sen'sin" [84] Bana şöyle denir:
"Sen onlardan ayrılır ayrılmaz onlar gerisin geriye döndüler."
Bir rivayette; "Ben de "uzak olsunlar, uzak olsunlar" derim" ilavesi vardır.
Kader
"Sana fceder dokundurursa, onu Ondan başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokundurursa, yine O herşeye kadirdin
Kullarının üstünde gâlib Odur. Hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan O'dur." [85]
Taberânî ve Ebû Sehl Cündiysâbûri Ali (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) minbere çıktı, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Bir kitap vardır ki; Allah onda cennetliklerin hepsinin adlarını ve neseblerini yazmıştır. Kıyamete kadar, onda bir azalma ve artma olmaz." Sonra şöyle dedi:
"Bir kitap da vardır ki; Allah onda cehennemliklerin hepsinin adlarını ve neseblerini yazmıştır. Kıyamete kadar onda bir azalma ve artma olmaz. Cennetlikler hangi ameli işlerse işlesin, sonunda cennet ehlinin ameliyle ölür. Cehennemlikler de hangi ameli işlerse işlesin, sonunda cehennem ehlinin ameliyle ölür.
Bazen mutlu saîd bir kimse bahtsızların -şakı- yolundan gider, hatta "Bunlar onlara ne kadar benziyor, hatta onlardandır" denir. Ancak mutluluk onlara yetişir ve onları kurtarır. Bazen de bahtsızlar, mutluların yolunda gider.
Öyle ki; "Bunlar onlara ne kadar benziyor, hatta onlardandır" denir. Bahtsızlık onları yakalar ve onların içinden çıkarır. Allah esas kitapda kimi mutlu yazmışsa çok az bir zamanı da kalsa ölümünden önce mutlu kişinin amelini yaptırmadıkça dünyadan çıkarmaz.
Kimi de Allah kitapda bahtsız yazmışsa onu da ölmeden önce bahtsızların amelini yaptırmadıkça dünyadan çıkarmaz. Amellerin değeri sonlarıyladır.
Benim Akrabalığım Dünya Ve Ahirette Fayda Verir.
"Fakat o zaman (bize) şefaatçilerin şefaati fayda vermez." [86]
İbnü Neccâr, Ebu Said (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v)'ı minberde şöyle derken işittim:
"Bazı insanlara ne oluyor da "Rasûlullah'la akraba olmak kıyamet gününde fayda vermez" diyorlar. Vallahi benim akrabalığım dünya ve ahirette fayda verir.
"Ey insanlar! Ben kıyamette havzın başına varacağım. Bâzıları:"Yâ Rasûlullah! Ben falan oğlu falanım" der. Ben Bu nesebi tanıyorum, ancak siz benden sonra çeşitli şeyler uydurdunuz ve gerisin geriye döndünüz" derim."
Peygamberimizin İdarecilerle İlgili Hutbesi
"Habersiniz olsun ki Allah sizlere, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten Allah size ne güzel vaaz veriyor. Şüphesiz ki Allak işiten ve görendır." [87]
Taberânî, Ebû Said (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) bize hitap etti ve hutbesinde şöyle buyurdu:
"Dikkat ediniz! Rabbimin beni çağıracağı ve benim de buna icabet edeceğim zaman yaklaşmıştır. Benden sonra başınıza bildiğiniz şeylerle amel eden idareciler gelecektir. Onlara itaat etmek gerekir. Bir süre böyle devam edersiniz. Onlardan sonra başka idareciler gelir. Sizin bilmediğiniz ve tanımadığınız şeylerle amel ederler. Onlara hizmet edip yol gösterenler hem kendilerinin, hem de başkalarının helakine sebep olurlar. Onlarla oturup kalkınız, ama davranışlarınızda onlardan ayrlılınız, iyinin iyiliğine, kötünün de kötülüğüne şahitlik ediniz."
Buharî, Ebû Humeyd es-Saîdî'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) bir kişiyi zekât memuru olarak gönderdi. O vazifesini bitirip geldi ve "Yâ Rasûlallah! Bu sizin, bu da bana hediye edildi" dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) ona:
"Evinde oturup bekleseydin bunlar sana hediye edilir miydi, edilmez miydi?" dedi.
Sonra Peygamberimiz (s.a.v) akşamleyin namazdan sonra kalktı, şehadet getirip Allah'ı layık olduğu şekilde övdükten sonra, şöyle buyurdu:
"Görevlendirdiğimiz zekât memuruna ne oluyor da bize geliyor ve "Bu sizin, bu da bana hediye edilen" diyor. O evinde otursa ve bekleseydi kendisine hediye edilir mi yoksa edilmez miydi? Muhammed'in nefsi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; hangi biriniz bu maldan birşeye ihanet ederse; kıyamet gününde onu boynuna yüklenerek getirecektir. Eğer o bir deve ise kükreyecek, sığır ise böğürecek, koyun ise meleyecek, bu halde onları getirecektir. Tebliğ ettim mi?"
Ebû Humeyd diyor ki; sonra Rasûlullah (s.a.v) koltuk altlarını görebileceğimiz kadar ellerini kaldırdı. Bu hutbeyi benimle beraber Zeyd b. Sabit de dinledi. Sorabilirsiniz.
Kim Ensar'ın Başına Geçerse, Onların İyilerine İyilik Etsin
"İyilik yarışında önceliği kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara güzelce uyanlardan Allah razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı oldular. Allah onlara içinde temelli ve ebedî kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş (fevz-i azîm) budur." [88]
Ahmed b. Hanbel, Ebû Katâde (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v)'ın minberde Ensar hakkında şöyle buyurduğunu işittim:
"İnsanlar benim dış elbiselerim Ensar ise iç elbiselerim gibidir. Benim çok yakınımdır. Eğer insanlar bir yere, Ensar da başka bir yere gitse, ben Ensar'ın gittiği yere giderdim. Eğer hicret olmasaydı, ben Ensar'dan biri olurdum. Kim Ensar'ın başına geçerse, onların iyilerine iyilik etsin, hatalılarını bağışlasın. Kim onları korkutursa şu ikisi arasındaki adamı- kendisine işaret etmiştir korkutmuş olur."
Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Ka'b b. Mâlik el-Ensâri'den onun babası tövbesi kabul edilen üç kişiden biridir rivayet ediyor. Ona Peygamberimiz (s.a.v)'ın ashabından biri şunu anlattı:
Peygamber (s.a.v.) bir gün başı sarılı olduğu halde çıktı ve hutbesinde şöyle buyurdu:
"Ey Muhacirler topluluğu! Siz devamlı artıyorsunuz. Ensar bugün aynı durumu üzeredir çoğalmıyor. Ensar benim kendilerine sığındığım has adamlarımızdır iyilerine ikram ediniz. Hatalarını da bağışlayınız."
Sadaka Cehennemden Korur
"Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a öyle güzel ödüne verenlere verdikleri kat kat arttırılır, bir de onlara pek hoş bir mükâfat (ecir) vardır. "[89]
Ebu Yala ve Bezzâr Ebu Bekir (r.a.)'den:
Minberin kütüğü üzerinde Rasûlullah (s.a.v)'ın şöyle buyurduğunu işittim:
"Bir hurma parçası ile de olsa cehennemden sakınınız. Çünkü o, açlıktan iki büklüm olanı doğrultur, ölüm tehlikesinden korur. Açları doyurmuş yerine geçer."
Salavat Getirin
"O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim." [90]
Ahmed b. Hanbel, Ebu Şeybe ve İbni Mace, Ammar b. Rebîa tarikıyla babası Rebia'dan:
Peygamberimiz (s.a.v)'ın şöyle hitap ettiğini işittim.
"Kim bana salavat getirirse, O salavat getirdiği müddetçe melekler de O'na salavat getirir. Buna göre kul ister çok getirsin ister az."
Allah (c.c) Ve Ahrete İnanma
"Ne vardı bunlar, Allah'a ve ahiret gününe inansalar da Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği şeylerden dağıtsalardı? Ziyan mı ederlerdi) Allah, kendilerini bilirdi." [91]
İbni Cerîr, Abdullah b. Amr (r.a.)'dan: Peygamberimiz (s.a.v) kalktı ve şu şöyle hitap etti:
"Kim cehennemden uzaklaşmak ve cennete girmek istiyorsa, Allah'a ve ahiret gününe inanarak ölsün. Kendisine nasıl davranılmayı istiyorsa insanlara öyle davransın."
Az Gülüp Çok Ağlayın
"Şüphesiz, âyetlerimizi tanımayan kâfirleri yarın muhakkak bir ateşe yaslıyacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine yeniden başka deriler vereceğiz. Çünkü Allah, izzeti sonsuzdur, hakimdir.
İman edip, güzel güzel işler yapan müminleri, içlerinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akar cennetlere koyacağız. Orada kendilerine temiz, gayet temiz zevceler var. Hem de onları gölgelendiren bir gölgeye koyacağız." [92]
Buhari ve Müslim, Enes (r.a )'den rivayet etti: Rasûlullah daha önce benzerini hiç işitmediğim bir şekilde hitap etti ve şöyle buyurdu:
"Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız."
Bunun üzerine sahabeler yüzlerini örtüp içli olarak ağladılar.
Bir rivayette de şöyledir:
Peygamberimiz (s.a.v) sahabelerinden birşey duydu ve şöyle hitap etti:
"Bana cennet ve cehennem gösterildi. Bugündeki gibi hayır ve şer görmedim. Eğer benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız."
Rasûlullah'ın ashabına, hiçbir gün o günden daha zor gelmedi. Başlarını örttüler ve içli olarak ağladılar."
Cehennemliklerin Durumu
"O (kimse) ki, en büyük ateşe yaslanacaktır. Sonra ne ölecek onda, ne hayat bulacak:" [93]
İbnü Ebî Hatem Ebû Saîd'den: Rasûlullah hitap şu âyeti okudu:
"Kim Rabbine suçlu olarak gelirse; onun için cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de yaşar." [94]
Sonra şöyle buyurdu:
"Cehennem ehli orada ölmezler ve yaşamazlar. Tam cehennem ehli olmayanlara ateş dokunur. Sonra şefaatçiler şefaat ederler. Bunlar topluca oradan çıkarılır ve "hayat" veya "hayvan" denilen nehre getirilirler. Burada selin getirdiği kum ve çamurdan otların bittiği gibi biterler."
Allah'ı Düşünmek
"Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O, daima yaşayan, daima duran tutan Hayyu Kayyumdur. Onu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerdeki ve yerdeki hep Onundur. Kimin haddine ki, Onun izni olmadan huzurunda şefaat edecek? Onların önlerinde ne var, arkalarında ne var hepsini bilir. Onlar ise, Onun dilediği kadarından başka ilahi ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. Onun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp gözetmek ona bir ağırlık da vermez. O öyle ulu, öyle büyük azametlidir." [95]
İbm Ebi'd-Dünya ve İbni Neccâr, Ebu Hureyre (r.a.)'den: Rasûlullah kalkarak şöyle hitap etti:
"Ey insanlar! Rabbinize karşı zan güzelleştirin. Çünkü Allah, kulunun zannı üzere olur."
İnsanlar Birbirinin Şahididir
"Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler hep murada erenlerdir." [96]
Hâkim, Ebû Züheyr es-Sakafî (r.a.)'den:
Rasûlullah'ın bir hutbesinde şöyle buyurduğunu işittim:
"Ey insanlar! Cennetlikleri cehennemden veya iyilerinizi kötülerinizden ayırabilirsiniz." Sahabenin biri: "Ne ile ayırabiliriz Yâ Rasûlallah!" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah "iyi ya da kötü anılmakla. Sizin bir kısmınız bir kısmınıza şahidsiniz" buyurdu."
Hasan b. Süfyan ve Ebu Nuaym, Abdullah b. Sa'labe tarikiyle babası Salebe (r.a.)'den:
Rasûlullah bir hutbe vererek, fıtır sadakası olarak, büyük, küçük, hür, köle her baş için bir sa' hurma yahut bir sa' arpa verilmesini emretti.
Tebukteki Hutbesi
"Emir budur. Her kim Allah'ın yasaklarına hürmet gösterirse bu, kendisi için Rabbı katında mutlak hayırdır. Size (haram olduğu) bildirilenden başka bütün hayvanlar helal kılınmıştır. O halde putlardan, pislikten kaçının ve yalan sözden sakının." [97]
Beyhakî ve İbni Asâkîr Ukbe b. Amir el-Cühenî'den rivayet ediyor:
Tebük savaşına çıktık. Peygamberimiz (s.a.v) geceleyin uyudu. Güneş bir mızrak boyu oluncaya kadar uyanmadı. Sonra:
"Ey Bilal! Ben sana bizim için fecri ile demedim mi?" buyurdu. O da:
"Yâ Rasûlallah! Size olan bana da oldu" dedi.
Yakın bir mesafe gidildikten sonra namaz kıldı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Sözlerin en doğrusu Allah'ın kitabıdır. Bağların en sağlamı Allah korkusudur. Dinlerin hayırlısı İbrahim'in dini, yolların hayırlısı Muhammed (a.s.)'ın yoludur.
Amellerin hayırlısı farzlar, şerlisi bidatlerdir. Yolların en güzeli peygamber yolu, ölümün en değerlisi şehitlerin ölümüdür.
Körlüğün de körlüğü hidayetten sonra sapmaktır. İlmin hayırlısı fayda veren, hidayetin hayırlısı uyulandır. Körlüğün kötüsü, kalp körlüğüdür. Veren el, alan elden hayırlıdır. Az ve yeterli olan çok olup da azdırandan hayırlıdır. Mazeretin kötüsü ölüm geldiği zamandaki, pişmanlığın kötüsü, kıyamet günündekidir.
İnsanların bazısı namazı ancak vaktin sonunda kılar, bazısı da Allah'ı çok az zikreder. Hataların en büyüğü çok yalan konuşmaktır. Zenginliğin iyisi gönül zenginliğidir. Azığın hayırlısı, takvadır. Her işin başı, Allah korkusudur. Kalpte yerleşen şeylerin hayırlısı, kesin inançtır. Şüphe, küfürdendir. Ölü için bağırıp çağırarak ağlamak, cahiliye adetindendir. Milletin malına ihanet cehenneme gitmeye sebeptir. Zekâtı verilmeyip yığılan mal, cehennemde dağlanmaktır. Nefsânî sür İblis'in borazanıdır.
İçki, kötülüklerin anasıdır. Kadınlar, şeytanın ipleridir. Gençlik, bir çeşit deliliktir. Kazançların kötüsü, faiz kazancıdır. Yenen şeylerin kötüsü, yetim malıdır. Mutlu kimse, başkasından ibret alan, bahtsız da, annesinin karnında bahtsız olandır.
Sizin hepiniz ancak dört zira'lık bir yere varacaksınız. İşler sonuyladır. Ameller sonuçlarına göredir. Haber' verenlerin kötüsü, yalan haber verendir. Her gelecek olan yakındır. Mü'minin sövmesi fasıklıktır. Mümini öldürmek küfürdür.
Onun gıybetini yapmak, Allah'a isyandır. Onun malının haramlığı, kanının haramlığı gibidir. Kim kötü bir işinde yemin ederse, Allah onu yalancı çıkarır. Kim bağışlar affederse; Allah da onu bağışlar, affeder. Kim öfkesini yenerse, Allah ona sevap verir. Kim bir musibete sabrederse, Allah onun karşılığını verir. Kim gösterişe kapılırsa, Allah onu rüsvay eder.
Kim sabrederse, Allah ona kat kat sevap verir. Kim de Allah'a isyan ederse, Allah ona azap eder. Allah'ım! Beni ve ümmetimi bağışla! Allahım! Beni ve ümmetimi bağışla! Allahım! Beni ve ümmetimi bağışla."
Allah (c.c) Yolunda Cihad Edin
"Korunun da size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın, fakat haksız taarruz etmeyin, çünkü Allah haksız taarruz edenleri sevmez!" [98]
Ahmed b. Hanbel, Iyad b. Hammar el-Mücâşii (r.a.)'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v) bir gün hitap etti ve hutbesinde şöyle buyurdu:)
"Rabbim bana, bugün öğrettiği ve sizin bilmediğiniz şeyleri size öğretmemi emretti."
O şöyle buyurdu:
"Kullarıma verdiğimin hepsi helaldir. Ben kullarımın hepsini temiz olarak yarattım. Onlara şeytanlar geldi ve onları dinlerinden sapıttı. Helal kıldığım şeyleri onlara haram kıldı. Ben ona yetki vermediğim halde, onlara bana şirk koşmalarını emretti."
Sonra Allah yeryüzünde ehli kitab'bın bakayası hariç, Arab'a ve Acem'e bakıp onlara azap etti. Bana da şöyle buyurdu:
"Ben, ancak seni denemek ve seninle onları denemek için gönderdim. Sana suyun imha edemeyeceği, uykunda ve uyanıklığında ezberinde tutacağın bir kitap indirdim."
Sonra Azîz ve Celîl olan Allah, bana Kureyş'i yakmamı emretti. Ben
"Ya Rabbi! Onlar beni yenerler" dedim. Allah (c.c)
"Onların seni yurdundan çıkardıkları gibi, sen de onları çıkar. Onlarla savaş,' sana yardım ederim. Bu uğurda harca. Ben sana veririm. Sen onlara gönder. Ben sana beş katını gönderirim. Sana itaat edenlerle, isyan edenlere karşı savaş.
Cennetlikler üç kısımdır: Güçlü, adaletli, tasadduk edenlerler. Bütün yakınlarına ve müslümanlara merhametli, yumuşak kalpli olanlar, iffetli, fakir ve çoluk çocuk sahibine tasaddukta bulunanlar.
Cehennemlikler de beş kısımdır: Gereksiz şeylerden kendilerini alıkoyacak akılları olmayanlar. İçinizdeki, çoluk çocuk istemeyen taklitçiler. En küçük bir şeye dahi tamah eden hainler. Sabah akşam malınıza ve ailenize hile düşünenler. Cimriler, yalancılar ve kötü ahlaklılar" buyurdu." [99]
Dünya Hayatı Sizi Aldatmasın
"O takva sahihleri ki, bollukta ve darlıkta infak ederler ve kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler. Allah da iyilik edenleri sever." [100]
Ahmed b. Hanbel, Tirmizî, Hâkim ve Beyhakî, Ebu Saîd el-Hudrî (r.a.)'den rivayet ediyorlar:
Rasûlullah (s.a.v) ikindi namazını kıldı. Sonra kalkarak hitap etti. Kıyamete kadar olacak herşeyi hiçbirşey bırakmadan bize haber verdi. Onu ezberleyen ezberledi, unutan da unuttu. Dediklerinde şunlar vardı:
"Dünya çekici ve tatlıdır. Allah sizi orada halife kılmış ve ne yaptığınıza bakmaktadır. Dünyadan ve kadınlardan sakınınız. İsrailoğulları'nda ilk fitne kadınlar yüzünden çıkmıştır. Dikkat ediniz! Ademoğulları çeşitli tabakalar halinde yaratılmıştır.
Onlardan bir kısmı; mü'min olarak doğar, mü'min olarak yaşar ve mü'min olarak ölür. Bir kısmı; kâfir olarak doğar, kâfir olarak yaşar ve kâfir olarak ölür. Bir kısmı; mü'min olarak doğar ve mü'min olarak yaşar, fakat kâfir olarak ölür.
Bir kısmı da, kâfir olarak doğar ve kâfir olarak yaşar, fakat mü'min olarak ölür.
Kızgınlık Ademoğlu'nun içindeki yanan bir ateştir. Bu halde gözlerin kızarmasını ve boyundahlarlarının şişmesini görmüyor musunuz? Simden birine böyle bir hal olduğunda yere otursun. İnsanların hayırlısı geç öfkelenen ve öfkesi çabuk geçendir. Kötüsü de çabuk öfkelenen ve öfkesi geç geçendir. Geç öfkelenip, öfkesi geç geçen, çabuk öfkelenip, öfkesi çabuk geçen aynıdır.
Tüccarların iyisi, ödeyeceğini güzel ödeyen, alacağını da güzel alandır. Tüccarların kötüsü de, ödeyeceğini kötü olarak ödeyen, alacağını da kötü olarak isteyendir. Ödemesini kötü yapıp alacağını güzel isteyenler, ödemesini güzel yapıp, alacağını kötü isteyen aynıdır.
Her zalimin kıyamet gününde yaptığı zulüm kadar bir bayrağı vardır. Zulmün en büyüğü devlet başkanının -halkı idare edeni zulmüdür. İnsanlardan korkması bir kişinin bildiği bir hakkı konuşmasına engel olmasın. Cihadın en üstünü, zalim bir idarecinin yanında hakkı konuşmaktır. Dünyanın kalan zamanı, geçen zamana oranla, içinde bulunduğumuz günün geçen zamana göre kalanı gibidir."
Mazlumun Bedduasını Geri Çevirmem.
"İbrahim'in milletinden kim yüz çevirir? Ancak kendine kıyan sefih (beyinsiz!) Hakikat Biz Onu dünyada seçtik, âhirette de O, hiç şüphe yok ki seçilenlerdir," [101]
Ebu Zerr (r.a) Şöyle anlatıyor:
Hz. Peygambere "Ey Allah'ın Rasulü! İbrahim (a.s)'ın sahifeleri nelerdi?" diye sordum.
"Nasihattan ibaretti" diyerek şu örnekleri verdiler:
"Ey kullarıma musallat olup da gurura kapılan kral! Seni dünya malı toplayıp da bunları üstüste yığman için döndermedim; mazlumların hakkını alman ve onların beddualarının bana gelmesini engellemen (yani onlara zulmedilmesini önlemen) için gönderdim. Çünkü ben kâfir de olsa mazlumun bedduasını geri çevirmem. Akıllı bir insan zamanını Rabb'ine yalvarmak, nefsini hesaba çekmek, Allah'ın yarattıklarını ve sanatını tefekkür etmek, geçimini ve ihtiyaçlarını temin için çalışmakla geçirir. Akıllı insan âhireti, geçimi ve haram olmayan arzu ve lezzetleri temin için çalışır. Akıllı kişi zamanının kıymetini bilir, işlerini ona göre ayarlar, dilini korur. Konuşmasını amellerinden sayan insan kendisini ilgilendirmeyen konlarda dilini tutar".
Bunun üzerine "Ey Allah'ın Rasûlü! Musa (r.a)'ın sahifeleri nasıldı? Diye sordum.
"İbret verici şeylerden ibaretti". İşte ondan bir parça:
"Ölüme yüzdeyüz inanan bir insanın, nasıl sevinebileceğine hayret ediyorum. Cehenneme kesinkes inanan bir kişinin gülebilmesine hayret ediyorum. Kadere inandığı halde rızkı için kendisini yoranlara hayret ediyorum. Hiç kimseye yâr olmadığını gördüğü halde dünyaya bel bağlayan kimselere hayret ediyorum. Kıyametteki hesaba inanıp da hazırlık yapmayan kimselere hayret ediyorum"
Bu kez "Ey Allah'ın Rasûlü! Bana tavsiyede bulununuz" dedim.
"Sana Allah korkusunu (takvayı) tavsiye ederim; çünkü o herşeyin başdır, temeldir." Buyurdular.
"Ey Allah'ın Rasûlü! Biraz daha" dedim. Bunun üzerine
"Kur'an okumayı ve Allah'ı zikretmeyi hiçbir zaman ihmal etmemeni tavsiye ederim. Çünkü bu senin için yeryüzünde bir nur, göklerde ise zahire ve azıktır" dediler. Ben biraz daha arttırmalarını istediğimde de "Çok gülme; çünkü bu kalbi öldürür ve yüzdeki nuru giderir" buyurdular.
Ben yine daha fazlasını istedim. Bu kez
"Cihadı asla terketme; çünkü bu ümmetimin ruhbanlığıdır" dediler.
"Ey Allah'ın Rasûlü! Daha fazla nasihat ediniz!" dedim.
"Uzun süre sükut edip konuşmamaya kendini alıştır; çünkü bu? Şeytanı kovar ve dinini koruma hususunda sana yardımcı olur" buyurdular.
Bir kez daha "Ey Allah'ın Rasûlü! Nasihatinizi artırınız!" dedim.
"Fakirleri sev ve onlarla oturup kalkmayı sürdür" buyurdular.
"Ey Allah'ın Rasûlü! Biraz daha" dedim.
"Daima senden aşağılara bak; sakın senden daha üstün olanlara bakma! Çünkü Allah Teâlâ'nın üzerindeki nimetlerini küçümseyip hiçe sayman doğru değildir".
Biraz daha nasihat etmelerini istediğimde:
"Acı da olsa daima hakkı söyle" buyurdular. Ben yine artırmalarını istedim. Bu kez:
"Sende bulunan ayıplardan dolayı başkalarına atıp tutma. Senin işlediklerini işleyenlere buğzetme. Çünkü sende bulunan ayıpları görmeyip de aynı ayıplardan dolayı başkalarını kötülemen, işlediğin bir suçtan dolayı başkalarına kızman ayıp olarak sana kâfidir" buyurdular. Sonra da mübarek elleriyle göğsüme vurarak şunları söylediler:
"Ey Ebâ Zerr! Tedbir gibi akıl yasaklardan sakınmak gibi takva ve güzel ahlak gibi şeref yoktur" [102]
İnsanın Malı, Ailesi Ve Amelleriyle Olan Durumu
"İnsanlara, kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler gibi şeylerin sevgisi güzel gösterildi, bezendi. Fakat bunlar, dünya hayatının geçici menfaatidir. Oysa güzel sonuç Allah'ın katındadır." [103]
Hz. Peygamber bir gün sahabilerine "Hergangi biriniz ailesi, malı ve amelleriyle neye benzediğini biliyormusunuz" Diye sordular. Sahabiler de
"Allah ve O'nun Rasûlü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdular:
"Sizin herhangi biriniz malı, ailesi ve amelleriyle olan meselesi şu üç kardeşli adamın meselesine benze:" Adamın birinin üç kardeşi vardı. Bu kişi vefat edeceği sırada kardeşlerinden birini çağırarak "Gördüğün gibi artık ölüyorum. Aramızda bu kadar senelik kardeşlik vardır. Peki söyle bakalım bu kardeşlik gereği benim için ne yapacaksın?" dedi. Kardeşi de şunları söyledi:
"Hastalığın süresince sana bakar ve seni hiç yalnız bırakmam. Öldüğünde de seni yıkar, kefenler, kabrine varıncaya kadar tabututu taşırım. Daha sonra da seni hayırla yâdeder ve soanlara methederim". Bu kardeşi, o kişinin ailesidir. Söyleyin bakalım bu kardeşi nasıl buluyorsunuz?". Sahabiler "Ey Allah'ın Rasûlü! Onu pek yararlı biri olarak görmüyoruz". Dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber sözlerini şöyle sürdürdüler:
"Ölüm döşeğinde yatmakta olan o kişi, ikinci kardeşini çağırarak ona "Benim ölmek üzere olduğumu görüyorsun. Aramızda bunca senelik kardeşlik ve hukuk vardır. Bunun gereği olarak benim için ne yapacaksın?" dedi. O da:
"Sana ancak diriler arasında bulunduğun sürece herhangi bir faydam dokunabilir. Öldüğünde yollarımız ayrılacak, sen başka bense daha başka bir yola gideceğiz. Bu durumda senin için ne yapabilirim?" cevabını verdi. İşte bu kardeşi de onun malıdır. Bu kardeşi nasıl buluyorsunuz?" Sahabiler "Ey Allah'ın Rasûlü! Biz bunu da pek yararlı biri olarak görmüyoruz" dediler. Hz. Peygamber de devamla şunları söylediler:
"Ölüm döşeğindeki adam üçüncü kadeşine "Görüyorsun ki ölüyorum. Ailemin ve sahip olduğum malımın verdikleri cevabı da duydun. Peki sen kardeşlik gereği benim için ne yapacak? Dedi.
Üçüncü kardeş de şunları söyledi: "Ben onlara benzemem. Kabre girdiğinde ve tek başına kaldığında sana yoldaşlık yaparım. Tartı ve hesap gününde terazinin hasenat (iyilikler) kefesini ağırlaştırırım." Sahabiler buna "Ey Allah'ın Rasûlü! O güzel bir kardeş ve iyi bir arkadaştır" karşılığını verdiler Bunun üzerine Hz. Peygamber "İşte gerçek kardeş budur" buyurdular.
O zaman Abdullah b. Kürz adlı sahabi kalkarak "Ey Allah'ın Rasûlü izin verirseniz bu anlattıklarınızı şiirleştireyim" dedi. Hz. Peygamber de
"İzin veriyorum" buyurdular. Abdullah b. Kürz o geceyi evinde geçirerek ertesi günü Hz. Peygamberdin huzuruna çıktı. Sahabiler de oraya topladılar.
Abdullah şu şiiri okudu:
"Ben, ailesi, malı ve elleriyle yaptığı ameller olmak üzere üç kardeşi olan ve öleceği sırada onları çağırarak kendilerine şöyle diyen kişi gibiydim:
"Bugün başıma gelen şu çetin günde bana yardımcı olunuz. Bu gün çok uzun ve korkunç bir ayrılığın başlangıcıdır. Bu konuda bana ne gibi bir yardımda bulunabilirsiniz?"
Bunun üzerine kardeşlerden biri şöyle dedi:
"Ben, hayatta olduğun sürece sana itaat eder ve her dediğini yaparım. Fakat ayrılık vakti geldiğinde senin için hiç birşey yapamam. Eğer benden bir şey isteyeceksen şimdi istemelisin. Çünkü seninle birlikte gelecek olsam birçok tehlikelere atılmış olurum. Eğer gidecek olursan sakın beni arkanda bırakma. Ölmeden önce beni, halini ıslah etmek için harcamaksın"
İkinci kardeşse şunları söyledi:
"Ben seni cidden sever ve fazilet bakımından diğerlerinden üstün tutarım. Senin için yorulur ve sana nasihat ederim. Ancak ölüm geldiğinde senin için ona karşı koyamam; bu konuda elimden ağlamaktan başka bir şey gelmez.
Evet vefat ettiğinde hıçkıra hıçkıra ağlar soran olduğunda seni överim. Cenazene katılıp diğerleriyle birlikte seni son ikametgâhına kadar taşırım. Oraya yerleştiğinde evime geri dönerek sanki ikametgâhına kadar taşırım. Oraya yerleştiğinde evime geri dönerek sanki hiç bir şey olmamışçasına ve seninle aramızda dostluk ve kardeşlik yokmuşçasına işimin başına geçerim".
İşte bu kardeş o kişinin ailesidir, birincisi ise onu malıydı. Bu ikisinin ölen kişiye en ufak bir faydaları dokunmadı. Sıra üçüncü kardeşe geldiğinde o şunları söyledi:
"Ben senin için gerçekten bir kadeşimdir. Korkunç ve tehlikeli anlarında benim gibi bir dost ve kadeş bulamazsın. Kabrinde seni yalnız bırakmam ve her türlü tehlikeye karşı savunurum. Kıyamet gününde hesaplar görülürken hasenatını artırmak için terazinin kefesine otururum Bunun için de sakın beni unutma ve kıymetimi bil. Çünkü ben senin için daima şefkatli ve seni hiçbir zaman mahcup etmeyecek bir nasihatçıyım".
İşte bu kadeş de insanın kendisi için önden görderdiği salih amelleridir. İnsan yaptığı iyilikleri âhirette bulacaktır. Bu şiiri dinleyen Hz. Peygamber ve onunla birlikte, orada bulunan sahabiler ağladılar. Daha sonraları müslümanlar Abdullah'ı yanlarıa çağırtıp ona bu şiiri okutarak ağlarladı. [104]
Müminlerin Emiri Hz. Ömer'in Nasihatları
"O gön insanlar, amelleri kendilerine gösterilmek karşılığını almak) için bölük bölük fırlayacaklardır.
Ki, her kim zerre kadar bir hayır işlerse onu (karşılığını) görecek.
Her kim de zerre kadar bir şer işlerse onu (karşılığını) görecektir." [105]
Hz. Ömer'in Bir Kişiye Nasihatte Bulunması.
Hz. Ömer bir gün adamın birine şöyle nasihatta bulundu:
"Diğer insanlarla meşgul olup da kendi nefsini unutma. Çünkü unun zararı onları değil dönüp dolaşıp seni bulur. Her zaman için dengeli hareket et ve amaçsız bir şey yapma; çünkü her yaptığın amel defterine yazılır. Bir kötülük işlendiğinde arkasından hemen bir iyilik yap ki bu, işlemiş olduğun o kötülüğü silsin".
Hz. Ömer adamın birine şöyle nasihat etti:
"Sana eziyet veren şeylerden uzak dur. Kendine iyi ve faydalı bir dost edin, ki böyle birisini çok nadir bulabilirsin. Bir iş yapacağın zaman, işlerinde Allah'tan korkan kimselerle istişarede bulun!" [106]
Hz. Ömer'in Onsekiz Hikmet İçeren Bir Nasihatta Bulunması
"Ey iman edenler, zannın birçoğundan çekinin. Çünkü zannın bazısı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin kusurunu araştırmayın.) Birbirinizi gıybet de etmeyin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? Demek tiksindiniz! O halde Allah'tan korkun, çünkü Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok bağışlayandır." [107]
Hz. Ömer bir keresinde şu onsekiz şeyden bahsetti ki her biri bir hikmettir:
"Bir kötülük yapmak suretiyle senin hakkında Allah'a isyan eden bir kişiyi, bir iyilik yapmak suretiyle kendisi hakkında Allah'a itaat etmekten daha büyük bir şekilde cezalandıramazsın.
Kesin bir bilgiye sahip olmadığın sürece müslüman bir kardeşinden herhangi bir hareketini en güzeline hamlet. Bir müslüman kardeşinden duyduğun bir sözü elinden geldiğinde hayra yor.
Kendisini töhmet altında bırakacak işler yapan kimse, kendisi hakkında sûizanda bulunup kötü şeyler düşünenleri kınamasın. Sırrını sakladığı sürece kişinin iradesi kendi elindedir. Doğru sözlü ve yaşayışlı arkadaşlarından ayrılma ve her zaman için onların gölgesinde yaşa; çünkü onlar senin için bollukta süs, darlıkta ise azlıklar. Sonunda ölüm olduğunu bilsen dahi doğruluktan ayrılma.
Seni ilgilendirmeyen şeylere karışma. Olmayacak işler peşinde koşma, çünkü böyle bir şey yararsız, boş bîr uğraş olur. İhtiyacını yerine getirmek istemeyen kimseden hiçbir şey isteme. Yalan yere yemin etmeyi küçümseme ki Allah Teâlâ seni bundan dolayı helak etmesin.
Sakın facirlerle (kötülerle) arkadaşlık yapma ki sonra kötülüklerini öğrenirsin. Düşmanlarından uzak durduğun gibi Allah'tan korkmayan dostlarından da sakın; çünkü O'ndan korkmayan kimse asla güvenilir birisi değildir. Kabirlerin yanından geçerken kork.
Tâat gösterirken kendini hiç mesabesine indir. Günah işlerken âkibetini düşün. Bir iş yaparken, işlerinden Allah'tan korkanlarla istişare et; çünkü Allah Teâlâ:
"Allah'tan, kulları içinde ancak alimler korkar" [108]
Hz. Ömer bir keresinde birisine birisine şu öğütte bulundu:
"Seni ilgilendirmeyen şeylere karışma. Düşmanından uzak durduğun gibi emin olmayan dostlarından da kendini koru. Emin kişilerse ancak Allah Teâlâ'dan korkanlarla istişare et!" [109]
Hz. Ömer'in "Erkekler Ve Kadınlar Üç Çeşittir" Buyurması
"Erkekler, kadınlar üzerinde hâkim dururlar. Çünkü bir kemre Allah, birini diğerinden üstün yaratmış. Bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Onun için iyi kadın itaatkardır. Allah'ın korumasını emrettiğini, kocasının yokluğunda da koruyanlardın Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğütte bulunun, sonra yataklarında onları yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ederlerse onları incitmeye bahane aramayın. Doğrusu Allah çok yüksek, çok büyüktür." [110]
Hz. Ömer bir keresinde şöyle buyurdu:
"Hem erkekler ve hem de kadınlar üç çeşittir: Bir kadın vardır ki müslüman, yumuşak huylu, doğurgan ve iffetlidir. Zamana ve hayatın zorluklarına karşı aile efradına yardımcı olur; ailesinin başına gelen kötülüklere karşı kor ki böyle bir kadın çok az bulunur.
İkincisi iadece kap vazifesini görürki onun çocuk doğurmaktan başka hüneri yoktur.
Üçüncüsü ise kötü ahlaklı olanlardır ki Allah Teâlâ bunları kullarından dilediklerinin boynuna takar, sonra dilediğinde çıkarır.
Aynı şekilde bir erkek vardır ki iffetli, yumuşak huylu, bilgili ve akıllıdır. Başına bir şey geldiğinde onun içinden çıkmasını bilir.
İkincisi zorlukla başedemeyendir. Böyleleri istişarede bulunur ve onların önerileri doğrultusunda hareket eder.
Üçüncüsü ise şaşkın ve bir hedefi olmayan erkeklerdir. Bunlar ne kendileri bir şey yapabilirler ve ne de kendilerine gösterilen yoldan giderler. [111]
Hz. Ömer'in Ahnef B. Kayşa Nasihat Etmesi
"Kazandıkları günahın karşılığı olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar." [112]
Anhef b. Kays şöyle anlatıyor:
Hz. Ömer bana şu nasihatta bulundu:
"Çok gülenin heybeti azalır. Çok şaka yapan kimseler insanlar tarafından hafife alınır ve halkın gözünde küçük görülür.
Kim de çok konuşursa o çok hata yapar; çok hata yapan kimsenin de hayası azalır. Hayası azalanın takvası azalır. Takvası azalanmsa kalbi ölür."[113]
Hz. Ömer'in Çeşitli Nasihatları
"Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek ve sizden öncekilerin yollarını göstermek ve doğru yola dönüşünüzü görerek günahlarınızı bağışlamayı diliyor. Allah her şeyi bilen, mutlak hüküm sahibidir." [114]
Hz. Ömer bir keresinde şunları söyledi:
"Kitabın (Kur'ân'ın) kapları ve ilmin pınarları olunuz! Allah Teâlâ'dan günlük rızkınızı isteyiniz." [115]
Hz. Ömer şöyle buyurmuştur:
"İşlediği günahlarından pişman olup tevbe eden kimselere oturup kalkınız; çünkü böylelerinin kalbi herşeyden daha incedir."
Hz. Ömer bir keresinde şöyle buyurmuştur:
"Allah'tan korkan kimse öfkesinin arkasına düşüp intikam peşine koşmaz ve her istediğini yapmaz. Eğer âhiret olmasaydı siz dünyayı daha farklı bir şekilde görürdünüz."
Hz. Ömer şöyle buyurmuştur:
"Kim insanlara âdil davranır ve nefsinden onların itikamını alırsa hayatta başarılı olur. Allah'a itaat ederek insanların nazarında hakir olmak, günah işleyerek kazanılan büyüklükten daha hayırlıdır."
Hz. Ömer şöyle buyurmuştur:
"İnsanın büyüklüğü takavası, şerefi ve üstünlüğü dini, kişiliği ise güzel ahlakıdır. Korkaklık ve cesaret insanlarda yaratılıştan var olan şeylerdir. Cesur kişi tanıdığı ve tanımadığı kimseler için savaşır. Korkak kişilerse kendi anne ve babasından bile kaçar. Dünyanın zenginliği mal ise âhiretinki takvadır. Sizler bir Fârisî'den, bir Acem"en ya da bir Nebatî'den ancak takva ile üstün olabilirsiniz."
"Hz. Ömer, Ebu Musa el-Eş'arî'ye şunları yazdı:
"Hikmet (akıl ve bilgi) yaşta değildir. O, Allah Teâlâ'nın dilediğine verdiği vergisidir. Kötü ahlaktan ve çirkin şeylerden uzak dur.
Hz. Ömer, oğlu Abdullah'a şöyle bir mektup yazdı:
"Ey Abdullah! Sana Allah'tan korkmanı tavsiye ediyorum. Çünkü Allah Teâlâ kendisinden korkanları korur. Kendisine dayanıp güvenenleri mahcup etmez. O, kendisine borç verenleri mükâfatlandırır; şükredenlere ise daha fazlasını verir. Takva her an için gözlerinin önünde bulunsun; amelinin direği kalbinin cilası olsun. Çünkü niyeti olmayan kişinin ameli de yok demektir. Allah rızası için çalışmayan kimse hiçbir ecir kazanamaz. Merhameti olmayan bir kimsenin malı eskisi olmayan yenisi olamaz."
"Hz. Ömer valilerinden bazılarına mektup yazprak şöyle buyurmuştur:
"O büyük hesaptan önce nefsini hesaba çek. Kim bugünden nefsini hesaba çekerse Allah'ın rızasını kazanmış olur ki bu büyük bir mutluluktur. Dünya haatının kendisini gaflete düşürdüğü ve günahların meşgul ettiği kimsenin sonu pişmanlıktır. Bu söylediklerimi aklından çıkarma ki nehyedildiğin kötülükleri bırakmış olasın."
Hz. Ömer, Şam valisi olan Muaviye b. Ebî Süfyan'a şu mektubu yazdı:
"Hakka sarıl ve sakın ayrılma. Çünkü hak sana, hak sahiplerinin yerlerini gösterecektir. Haktan başkasıyla hükmedeyim deme. Selam". [116]
Müminlerin Emiri Hz. Alî'nin Nasihatları
"Allah, tevbekâr olduğunuzu görerek sizin günahlarımzı affetmek istiyorken, o şehvetleri peşinde koşanlar, sizin büyük bir yamuklukla yamulmanızı, sapıtmanızı istiyorlar." [117]
Hz. Ali'nin Hz. Ömer'e Nasihatta Bulunması
Hz. Ömer bir gün Hz. Ali'ye "Ey Eba'l-Hasan! Bana nasihatta bulun!" dedi.
Bunun üzerine Hz. Ali şunları söyledi:
Yakînini (kesin bilgi ve inançlarını şüpheye dönüştürme zanlarını hakikat sanma. Şunu da unutma ki senin için ancak dünyada vermiş olduğun sadakalar, yaptığın adalet ve giyip de eksittiğin ve çürüttüğün şeyler vardır". Bu sözleri dinleyen Hz. Ömer de "Doğru söyledin ey Eba'l-Hasan!" dedi.
Hz. Ali, Hz. Ömer'e şunları söyledi:
"Ey Mü'minlerin Emîri! Eğer senden önceki iki arkadaşına (Hz. Peygamberce Hz. Ebuubekir'e) katılmak istiyorsan uzun emellerden vazgeç; doyasıya yeme, eteğini kısalt, elbiseni ve ayakkıbalarını yamala! Bu şekilde onlara katılmış olursun"
Hz. Ali'nin Bir Nasihatında Hayrın Hakikatından Bahsetmesi
"Eğer siz, yasaklandığınız büyük (kebair) günahlardan uzaklaşmanız, küçük kabahat ve kusurlarınızı örteriz ve sizi hoş bir yola koyarız," [118]
Hz. Ali, şöyle buyurmuştur:
"Hayır, malının ve çocuklarının çoğalması demek değildir. Hayır; ilminin artması, yumuşak huylu ve güzel ahlaklı olup Allah Teâlâ'ya herkesten çok ibadet etmendir. Güzel ameller yaptığında Allah'a hamdedip kötülük işlediğinde de O'ndan bağışlanma dilemendir. Bil ki şu iki kişiden başka dünyadaki insanların hiç birinde hayır yoktur:
Birisi, bir günah işlediğinde derhal pişman olarak işlediği bu günahı sildiren kişidir. Diğeri ise hayır yolunda koşan insandır. [119]
Hz. Ali'nin Vurulduktan Sonra Oğlu Hasan'a Nasihatta Bulunması
"Demek ki Allah, hükmü yerde geçerli, gerçek Hükümdar ve yüceler yücesidir. Kurban sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce Kur'an okumakta acele etme ve "Rabbim benim ilmimi arttır!" de." [120]
Hz. Hasan, İbn Alülcem tarafından hançerle ağır bir şekilde yaralanan babası Hz. Ali'nin huzura ağlayarak girdi. Hz. Ali ona niçin ağladığını sordu, O da "Sen âhiretin ilk, dünyanınsa son gününde bulunduğun bir sırada nasıl ağlamayayayım?" cevabını verdi.
Bunun üzerine Hz. Ali "Oğlum! Dörder nasihattan oluşan şu sözlerimi iyi dinle ve sakın unutma. Çünkü bunları unutmadığın sürece hiç bir şey sana zarar veremez" dedi.
Hz. Hasan'ın "Babacığım! Bunlar nedir?
Demesi üzerine de şöyle buyurdu:
"Ey büyük zenginlik akıl, en büyük fakirlikse ahmaklıktır. En büyük cehalet (bilgisizlik) kendini beğenmişlik; en büyük şeref de güzel ahlaktır", Hz. Hasan "Babacığım diğerleri nelerdir?" diye sorunca Hz. Ali şunları söyledi:
"Sakın ahmaklarla arkadaş olma. Çünkü ahmak bir insan fayda vereyim derken sana zarar verir. Sakın yalancılarla dost ve arkadaş olma! Çünkü böyle bir insan sana uzakları yakın, yakınları ise uzak gösterir. Sakın cimrilerle dost olayım deme; çünkü ihtiyacının olduğu şeyleri senden esirger. Sakın kötü insanlarla arkadaşlık yapma; çünkü kötüler seni çok ucuz birşeye dahi satar".
Hz. Ali, oğlu Hz. Hasan'a şunları söylemiştir:
"Ey iyi dost güzel ahlak, en iyi arkadaşsa akıldır. Edeb de en güzel mirastır. İnsanın kendisini beğenmesinden daha büyük vahşet yoktur".
Hz. Ali oğlu Hasan'a şöyle nasihat etmiştir:
"Söylenene değil, söylediği şeylere bak. Menfaata dayanmayanların dışında bütün dostluklar bir yerde kesilmeye mahkumdur." [121]
Kötülükleri Yaptığınız İyiliklerle Temizlemeye Çalışınız
"Sen, kötülüğü en güzel bir hasletle gider. Biz, onların ne halt edeceklerini daha iyi biliriz. " [122]
Ebu Ubeyde B. El-Cerrah (r.a)ın Nasihatları
Ebu Ubeyde'nin Ordusuna nasihatta bulunması.
Ebu Ubeyde b. El-Cerrah (r.a) askerlerinin arasında dolaşarak şöyle diyordu:
"Tertemiz elbiseler giyen nice kimseler vardır ki dinlerini kirletirler. Kendilerini büyük gören nice insan vardır ki gerçekte çok alçaktırlar. Geçmişte yaptığımız kötülükleri yaptığınız iyiliklerle temizlemeye çalışınız. Herhangi biriniz işlediği, yerle gök arasına dolduracak kötülükten sonra bir hasene (iyilik) işlerse bu iyilik bütün o kötülükleri silip süpürecektir."
Ebu Ubeyde (r.a)'ın Tauna Yakalandığında Vasiyette Bulunup Müminin Kalbinden Bahsetmesi
"Nice adamlar vardır kiy ne ticaret, ne alışveriş onları Allah'ı anmaktan (zikrullahtan), namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz, onlar kalplerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar." [123]
Ebu Ubeyde (r.a) Ürdünde tauna (koleraya) yakalandağında orada bulunan müslümanları yanına çağırarak şunları söyledi:
"Size tuttuğunuz takdirde daima hayır içerisinde bulunup hiçbir zarar görmeyeceğiniz bazı şeyler tavsiye edeceğim:
Namazı kılıp zekatı veriniz; Ramazan orucunu tutunuz; sadaka verip hacc ve umre yapınız. Kendi aranızda birbirinize iyiliği tavsiye ediniz. Emirlerinize (yöneticilerinize) ihanet etmeyiniz ve kendilerine nasihatta bulununuz. Dünyanın sizi helake sürüklemesine izin vermeyiniz.
Şunu aklınızdan çıkarmayınız ki insan bin sene de yaşasa nihayet bir gün benim şu anda içinde bulunduğum acıklı duruma düşecektir. Allah Teâlâ Ademoğullarının üzerine ölümü yazmıştır. Ondan kurtuluş yoktur ve her insan mutlaka ölecektir.
İnsanların en akıllısı Rabb'ine en fazla itaat edip ahimi içîn çalışandır. Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi sizlerin üzerine olsun! Ey Cebel'in oğlu Muaz! Müslümanların namazlarını sen kıldır". Bu sözlerden sonra Ebu Ubeyde (r.a)vefat etti.
Bunun üzerine Muaz b. Cebel (r.a) kalkarak şunları söyledi:
"Ey insanlar! Günahlarınızdan tevbe ederek Allah Teâlâ'ya kesin dönüş yapınız. Çünkü huzuruna tevbe ederek gelmiş olanları bağışlaması Allah'ın üzerine haktır. Ancak kul hakları müstesnadır. Çünkü kul, hakkını ödemediği sürece o kişinin rehinidir, içinden müslüman bir kardeşiyle küs olanlar varsa derhal onu bularak musafaha etsinler. Zira bir müslümanın, Müslüman kardeşiyle üç günden fazla küs durması çok büyük bir günahtır."
Ebu Ubeyde b. El-Cerrah şöyle buyurmuştur:
"Mü'minin kalbi serçeye benzer. Her gün şu kadar defa alt-üst olup bir araya, bir buraya döner." [124]
Muaz B. Cebel (r.a)'ın Öğütleri
"Ki Allah anıldığı vakit kalpleri titrer, onlar kendilerine isabet eden belaya sabreden, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar." [125]
Adamın biri, misafirlerini uğurlamakta olduğu bir sırada Muaz b. Cebel (r.a)'ın yanına geldi. Muaz ona şunları söyledi:
"Sana şu iki şeyi tavsiye ediyorum:
Bunların gereğini yerine getirirsen kurtulursun.
Şunu asla unutma ki dünyadaki nasibin seni mutlaka bulacaktır. Asıl önemli olanı ve kendine muhtaç olduğun, ahiretteki nasibindir. Sen ahiretteki nasibini düyadakine tercih et. Öyle ki her nereye gidersen git o da seninle birlikte olsun."
Amr b. Meymun el-Evdî şöyle anlatıyor:
Muaz b. Cebel bir gün aramızda ayağa kalkarak şunları söyledi:
"Ey Evdoğulları! Ben Hz. Peygamber'in elçisiyim. Biliniz ki dönüş Allah'adır. İnsanın yolculuğu ya cennette ya da cehennemde son bulacaktır. Buralar dönüşü olmayan ikametgahlardır. Buralarda ölmeyecek cesetlerle sonsuza dek kalınacaktır." [126]
Muaz b. Cebel (r.a) oğl una şunları söylemiytir:
"Oğlum! Namazlarını bir daha hiç kılamayacakmışçasına veda eder gibi kıl! Şunu bil ki mü'min biri takdim ettiği (yaptığı) diğeri geride bıraktığı iki güzellik arasında ölür"
Adamın biri Muaz b. Cebel (r.a)'a "Bana bir şey öğret" dedi.
Onun "öğreteceğim şeyde bana itaat edip onu yerine getirir misin?" demesi üzerine de "Bu konuda bütün gücümle çalışacağıma söz veririm" dedi.
Bunun üzerine Muaz b. Cebel (r.a) şunları söyledi:
"O halde bazı günler oruç tut, bazı günler ye! Namaz kıl fakat uykudan da nasibini unutma. Rızkını temine çalış ama bunu yaparken de sakın doğruluktan ayrılma! Ancak müslüman olarak öl ve mazlumun bedduasını almaktan da sakın!"
Muaz b. Cebel (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Şu üç şeyi işleyen kimseler Allah Teâlâ'nın gazabına uğrarlar:
Gereksiz yere gülmek; uyanmamacasına deliksiz bir uykuda dalmak, acıkmadan yemek"
Muaz b. Cebel (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Sizler darlıkla imtihan edildiniz ve buna sabrettiniz. Yakında bolluk fitnesiyle de imtihan edileceksiniz. Sizler için en fazla korktuğum şey kadın fitnesidir. Kadınlar altın ve gümüş bilezikler taktıklarında, Şam yapısı ince elbiseler ve sırmalı Yemen kürkleri giydiklerinde zenginleri yorup fakirlere de kaldıramayacakları bir yük yükleyeceklerdir." [127]
Abdullah B. Mes'ud (r.a)'ın Nasihatları
"Onlar ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten menederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah'a aittir. " [128]
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Ben ne dünyası ve ne de âhireti için çalışmaksızın boşuboşuna duran kişileri sevmem.
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Sakın herhangi birinizin gecesini yerinden bile kımıldamaksızın, gündüzünü ise böcekler gibi oradan oraya sıçrayarak geçirdiğini görmeyeyim".
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Dünya, yağmur sularının biriktiği çukur gibidir. Onun saf kısmı gitmiş yalnızca tortusu kalmıştır."
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"İnsanların hiç hoşlanmadıkları şu iki şey, yani ölümle fakirlik, ne kadar güzel şeylerdir. Allah'a yemin ederim zenginlik ya da fakirlikten hangisiyle imtihan edilirsem edileyim asla perva etmem. Çünkü zenginlikte zayıflara şefkat ve yardım, fakirlikte ise sabır vardır".
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"İnsan, zirvesine çıkmadıkça imanın hakikatına eremez. Yanında, fakirlik zenginlikten, tevazu şereften sevimli olmadıkça ve kendisini övenle yereni bir tutmadıkça da imanın zirvesine çıkamaz".
Abdullah b. Mes'ud'un tabeleleri onun bu sözlerini şu şekilde yorumlamışlardır:
"Helaldeki fakirlik, haram yollarla elde edilen zenginlikten; Allah'a itaat hususundaki tevazu, Allah'a isyan hususundaki şereften daha sevimli olmadıkça ve hak noktasında kendisini övenle yereni bir tutmadıkça imanın zirvesine çıkamaz".
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki müslüman olarak sabahlayan ya da akşamlayan bir kimseye dünyanın bir musibeti zarar veremez"
"Ey iman edenler! Allah ve Resulüne hainlik etmeyiniz ki, bile hile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız." [129]
İbn Mes'ud (r.a) oturduğunda şunları söylerdi:
"Siz gece ve gündüzün üzerinden geçtikleri yollarsınız. Her gelen gün ömrünüzün bir kısmını alıp götürmektedir. Siz işlediğiniz amelleri defterinizde bulacaksınız. Ölüm ansızın gelecektir.
İnsanlar ektiklerini biçerler. Hayır ekenler iyi ve güzel şeyler, şer ve kötülük ekenler de pişmanlık biçeceklerdir. Ağır hareket edenlerin payını hiç kimse alamayacağı gibi hırslı ve payını bir an önce ele geçirmek isteyen kimseler de nasiplerinden fazlasını elde edemez.
Kim bir hayra kavuşursa onu ona Allah Teâlâ vermiştir. Kim bir kötülükten korunursa onu Allah Teâlâ korumuştur. Takva sahipleri (müttakiler) insanların önder ve efendileri, fakihler ise öncüleridir. Onlarla oturup kalkmak insana fayda sağlar. [130]
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Siz hepiniz misafirsiniz. Ellerinizdeki dünya malları da birer emanettir. Elbette ki bir gün gelecek misafir gidecek ve emanet olarak kullandığı eşyalar da gerçek sahibine iade edilecektir.
Adamın biri İbn Mes'ud'a gelerek "Ey Ebâ Abdirrahman! Bana derleyici ve yararlı bir nasihatta bulun! Dedi.
İbn Mes'ud da şunları söyledi:
"Allah Teâlâ'ya hiçbir şeyi ortak koşma! Kur'an'dan ayrılma ve o nereye giderse sen de oraya git. Senden uzak ve sevmediğin bir kişiden de gelse hakkını kabul et! Bâtılı ise sevdiğin bir dostundan yada bir yakınından da gelse getirenin üzerine at ve onu kabul etme".
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Hak ağır ve acı, bâtılsa hafif ve tatlıdır. Nice şehvetler ve arzular vardır ki tatmin edildiklerinde uzun süreli üzüntülere yol açar.
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Kalblerin birtakım şehvet ve arzuları, yine birtakım dönüşleri ve gevşemeleri vardır. Onun şehvet ve arzularını ganimet biliniz. Dönüşleri ve gevşemeleri anında ise onları barakınız." [131]
Acem çiftçilerinin önderlerinden birkaç kişi Abdullah b. Mes'ud'un yanına geldi. Müslünlar onların boyunlarının kalınlığına ve sıhhatlılıklarına hayret ettiler.
Bunun üzerine İbn Mes'ud şunları söyledi:
"Siz kâfirleri cismen sıhhatli kalbense hastalıklı, diğer taraftan mü'minleri kalben sıhhatli cismense hastalıklı olarak görürsünüz. Allah'a yemin ederim ki eğer bedeniniz sıhhatli fakat kalbiniz hasta olsaydı Allah katında, pislik yuvarlayan böcekten daha değersiz olurdunuz". [132]
"Ey iman edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere davet ettiği zaman Resuliyle Allah'a icabet edin. Ve bilin ki Allahy kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz hakikaten Onun huzurunda toplanacaksınız." [133]
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi biriniz dini konusunda başkalarını taklit etmesin. Çünkü taklit ettiği kişi iman ettiğinde o da iman etmiş; kâfir olduğunda ise o da kâfir olmuş olacaktır. Eğer ille de birisine uymak istiyorsanız bari ölülere uyunuz ve onları taklit ediniz. Çünkü yaşamakta olan bir insanın fitnesinden asla emin olunamaz."
İbn Mes'ud (r.a) bir gün arkadaşlarına
"Sakın herhangi biriniz 'immea' olmasın!" dedi.
Onların "Ey Ebâ Abdirrahman! İmmea da nedir?" diye sormaları üzerine şunları söyledi:
"İmmea "Ben halka bağlıyım. Onlar doğru yolda olurlarsa ben de doğru yolda olur; onlar dalâlette (sapıklıkta) olursa ben de dalâlette olurum" diyen kişidir. Allah'a yemin ederim ki halk tamamen kafir olsa dahi siz kendinizi kafir olmamak için zorlamak mecburiyetindesiniz." [134]
"Doğruyu getiren ve onu tasdik eden ise, işte onlar takva sahiplerinin ta kendileridir." [135]
İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:
"En doğru söz Allah'ın kitabıdır. Yapışılacak en kuvvetli kulp takva kelimesidir. En hayırlı millet (din) İbrahim (a.s)'ın milletidir. Sünnetlerin en güzeli Hz. Peygamber'in sünnetidir.
Hidâyetlerin en hayırlısı Peygamberlerin hidayetidir. Sözlerin en üstünü Allah'ı zikretmektir. Kıssaların en güzeli Kur'an'dır. İşlerin iyisi hayırla sonuçlananları; en kötüsü ise sonradan icat olunanlarıdır. Az fakat yeterli olan, çok olup da insanı meşgul eden şeylerden daha hayırlıdır.
Kurtarabileceğin bir nefis gereklerini yerine getiremeyeceğin bir emirlikten daha iyidir. Nefsini kınamanın ve hesaba çekmenin en kötüsü ölüm anında yapılanıdır. Nedametin en kötüsü ise kıyamet gününde olanıdır. Sapıklığın en kötüsü hidâyetten sonra gelenidir. Zenginliğin en hayırlısı nefis zenginliğidir. Kalbde bulunanların en iyisi takvadır. Şüphe küfürdendir. Körlüğün en kötüsü kalb körlüğüdür. İçki bütün kötülüklerin anasıdır. Kadınlar şeytanın tuzaklarıdır. Gençlik bir çeşit deliliktir. Ölenlerin arkasından bağıra çağıra ağlamak câhiliye âdetlerindendir.
Bazı insanlar Cuma namazına en sonuncu olarak gelip Allah Teâlâ'yı çok az anmaktadır. Günahların en korkuncu ve en büyüğü yalandır. Mü'mine küfür fâsıklık, onunla savaşmaksa küfürdür. Bir mü'minin malı da aynen kanı gibi haramdır. Kim insanları bağışlarsa Allah da onu bağışlar.
Allah Teâlâ öfkesini yenenleri mükafaatlandırır ve kendisinden af dileyenleri affeder; felaketlere karşı sabır gösterenleri güzel sonuçlara iletir. Kazançların en kötüsü faizden gelendir. Yiyecekleri en kötüsü ise yetim malıdır.
Talihli (said) kimse de daha annesinin karnında iken talihsiz olan kişidir. Herhangi birinize dünya malından kanaat ettiği kadarı yeterlidir. Herkes sonunda dört arşınlık bir yere (kabre) girecektir.
Gidiş âhirete doğrudur ve amellerin insan için önemli olanı en sonuncusudur. Rivayetlerin en kötüsü yalan olanıdır. Ölümün en şereflisi şehitliktir. Belayı tanıyan insan ona karşı tedbir alır ve sabreder, tanımayansa dövünmek zorunda kalır
Kim gurura kapılırsa, Allah Teâlâ onu yerden yere vurur. Kim dünyaya güvenir ve onu dost edinmeye kalkarsa dünya onu yüzüstü bırakır. Şeytana itaat eden kimse Allah'a isyan etmiştir. Allah'a isyan eden kişi de O'nun azabına duçar olur".
İbn Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim riyakarlık yapar ya da şöhret peşinde koşarsa Allah Teâlâ kıyamet gününde onu tüm mahşer halkına teşhir eder. Kim büyüklük taslamaya kalkarsa Allah Teâlâ onu alçaltır ve kim de tevazu gösterirse onu da yüceltir." [136]
Selman-ı Farisi (r.a)'ın Nasihatları
"Şüpesiz ki, kıyamet vaktinin bilgisi Allak katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa O bilir. Hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilir, herşeyden haberdardır." [137]
Selmân-ı Fârisî (r.a) şöyle buyurmuştur:
Üç şey beni güldürdü, üç şey de ağlattı. Ölüm peşinde olduğu halde dünyayı ümit edebilen; kendisinden asla gaflet edilmediği halde kendisi gaflet içerisinde yüzenlere ve Rabb'inin kendisinden razı olup olmadığını bilmediği halde ağız dolusu kahkaha atanlara gülerim.
Diğer taraftan Hz. Peygamber'den ve onun ashabından olan arkadaşlarımdan ayrılmama, can çekişirken karşılaşacağım zorluklara ve âlemlerin Rabb'i olan Allah Teâlâ'nın huzuruna çıktığımda O'nun beni cennete mi yoksa cehenneme mi göndereceğini bilemeyişime de ağlarım." [138]
Selmân-ı Fârisî şöyle anlatıyor:
"Allah Teâlâ kullarından biri hakkında şer ya da kötülük dilediğinde ondan haya duygusunu kaldırır. Bunun sonucunda da o kişiden merhamet çekip alınır Böylece diğer insanlar onu kötü ahlaklı, haşin ve kaba biri olarak tanırlar ve bunun için de sevmezler. Bu ahlaklı, haşin ve kaba biri olarak tanırlar ve bunun için de sevmezler. Bu şekilde ondan emânet (güvenilirlik) de alınır ve nisan onu bir hain olarak görür. Sonuçta da İslâm'ın ipi onun boynundan çözülür ve lanetlenir"
Selmân-ı Fârisî (r.a) şöyle buyurmuştur.
"Mümin, yanında hem hastalığını anlayıp hem de tedavisini yapan bir doktorun bulunduğu hastaya benzer. Hasta kendisine zararı dokunacak bir şey yemek istediğinde doktoru ona "Sakın bunu yeme; çünkü seni ölüme götürür" der ve iyileşinceye kadar da onun yanından ayrılmaz- Mü'min de böyledir. Allah Teâlâ onu yapmak istediği kötü şeylerden alıkor; ölünceye kadar kontrol altında tutarak cennetine dâhil eder."
Selmân-ı Fârisî (r.a) kendisine bir mektup yazarak "Buraya, mukaddes topraklara gel!" diyen Ebu'd-Derdâ (r.a)'a şu cevabı yazdı:
"Hiçbir toprak parçası insanı takdis edemez; onu ancak amelleri takdis edebilir. Duyduğuma göre doktor olmuşsun (kadı olarak tayin edilmişsin).
Eğer hastalıklarını iyileştirebiliyorsan ne mutlu safta! Şayet bu işte ehil olmayıp da bu yüzden bîr insanın ölümüne sebep olursan cehenneme girmekten kork!" Bu mektubu aldığı günden sonra Ebu'd-Derdâ aralarında hüküm verdiği kişileri tekrar çağırtarak onlara "Ben bu işte henüz yeniyim; bunun için de aranızdaki meseleyi bir kere daha anlatınız" derdi. [139]
Ebu'd-Derdâ'nın Nasihatları
"Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman ederler ki onlarla kendilerine öğüt verildiği zaman secdelere kapanırlar ve Rablerine hamd ile teşbih ederler de asla kibirlenmezler." [140]
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Siz hayırlılarınızı sevdiğiniz ve hakkınızda verilen hak hükümleri kabul ettiğiniz sürece hayırdasınız demektir. Biliniz ki hakkı kabul eden kişi onunla amel etmiş gibidir" [141]
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"İnsanlara sorulmu tutulmadıkları şeyleri yüklemeye kalkmayınız. Onları Rabb'leri namına hesaba çekmeyiniz. Ey Ademoğlu! Sen yalnızca kendi nefsine ve ameline bak. Çünkü başkalarının işlerini araştıran kişi uzun süreli üzüntülere ve asla dinmeyen bir öfkeye duçar olur."
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlâ'yasanki kendisini görüyormuş gibi ibadet ediniz. Nefislerinizi ölülerden sayınız. Unutmayınız ki geçiminizi temin eden az bir şey sizi meşgul edip gaflete düşürecek çok maldan daha hayırlıdır. Biliniz ki doğrululuk ve iyilik hiçbir zaman çürütülemez, silinmez; günahsa asla unutulmaz".
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Mü'min, naberi olmadığı halde mü'minlerin kalben kendisine buğzetmelerinden sakınsın. Bunun ne demek olduğunu biliyormusunuz? Kul tenhalarda ve yalnız başına kaldığında Allah'a isyan ederse, Allah Teâlâ da haberi olmadığı halde mü'minlerin kalbine onun buğzunu atar"
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"İmanın zirvesi Allah'ın hükmüne karşı sabır ve kadere rıza göstermektedir; ihtiraslı ve samimi olarak tevekkül edip Allah'a tam manasıyla teslim olmaktır."
"Her kim de zikrimden yüz çevirirse ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak hasrederiz" [142] Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Dünya malını biriktirmeye çok düşkün olup ağzını deliler gibi açan, sahip olduklarını görmeyip de başkalarının ellerindekini gören kimselerin vay hâline! Bu kişi, eğer mümkün olsaydı gecesini gündüzüne katarak çalışacaktı. Ağır bir hesaptan ve korkunç bir azaptan dolayı vay onun başına geleceklere".
Ebu'd-Derdâ (r.a) bir keresinde şöyle buyurmuştur:
"Ey Şam halkı! Tüketemeyeceğiniz şeyleri biriktirmeye, içerisinde oturama-yacağımz binalar inşa etmeye, ulaşamayacağınız emeller peşinde koşmaya utanmıyor musunuz?
Sizden öncekiler de habire mal yığıyorlar; uzun emeller peşinde koşup sağlam binalar inşa ediyorlardı. Ama ne oldu? Sonunda helak oldular; beledikleri emel ve ümitleri yıkıldı, o sağlam binaları virane haline geldi. Bildiğiniz gibi Ad kavmi Aden ile Umman arasına mal ve evlatlarıyla doldurmuşlardı. Peki söyleyin bakalım bugün içinizden kim onların mirasını benden iki dirheme satın alır?"
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Ey mal sahipleri! Kendisine karşı sizinle bizim aramızda hiçbir farkın kalmayacağı gün gelmeden önce kendinizi mallarınızla serinletiniz".
Ebu'd-Derdâ daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü: "Ey insanlar! Sizler için, sizi gaflete düşürecek, nimetteki gizli şehvetten korkuyorum. Bu da tıkabasa yeyip karnınızı doyurduğu halde ilimce aç olduğunuz zamandır. En hayırlınız, arkadaşına "Gel ölmeden önce oruç tutalım", en kötünüz de arkadaşlarına "Gelin, ölmeden önce yeyip içelim ve eğlenelim" diyen kişidir".
Ebu'd-Derdâ (r.a) bina yapan insanlara rastladığında
"Siz Allah Teâlâ'nın harap etmek istediği dünyayı imara ve yenilemeye çalışıyorsunuz; ama biliniz ki sonunda O'nun dediği, olacaktır"; yolu viranelere düştüğünde ise "Ey harabeler harabesi! Hani daha önceki sahiplerin!" buyurmuştur.
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Halkın hoşuna gitmeyen üç şeyi severim. Bunlar fakirlik hastalık ve ölümdür. Ölümü, beni Rabb'ime kavuşturacağı için, fakirliği alçakgönüllülük verdiği ve hastalığı da günahlarıma keffaret olacağı için severim."
"O gün dağları yürütürüz, yeryüzünü çırılçıplak görürsün, onları hep mahşere toplamışızdır da hiçbir kimseyi bırakmamışızdır." [143]
Ebu'd-Derdâ (r.a) bir cenaze gördüğünde de şöyle derdi:
"Siz gidin, biz de arkanızdan geliyoruz. Ölümden daha güzel ve büyük bir nasihat yoktur. Vaiz olarak insana ölüm kâfidir. İnsanların birbiri arkasından gittiklerini gördüğü halde bundan ibret almayan kişinin aklı yoktur.
Ebu'd-Derdâ (r.a) buyurmuştur:
"Halkın gizli hallerini araştıranlar onların güvenini kaybeder. Kötü durumlara karşı hazırlıksız olan kişi de başına gelen musibetlere sabredemez. Halka küfrettiğinde onlar da sana küfredecektir; fakat sen onları terketsen bile onlar seni terketmeyecektir". Bunları dinleyen kişinin "O halde bana ne yapmamı önerirsin?" demesi üzerine de "Bolluk zamanlarında, fakirlik günlerinde almak üzere borç ver" buyurdu."
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim ölümü çok hatırlarsa onun sevinci ve hasedi azalır".
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Sizlerin tekeffül edildiğiniz şeyler için çaba gösterip vekili olduğunuz şeyleri ihmal ettinizi görüyorum. Bizler, sizin kötülerinizi bir baytarın atlardan anladığından daha iyi anlar ve tanırız. Bunlar namazlarını kazaya ya da son âna bırakırlar; Kur'ân'ı çok az dinlerler. Kölelerini azat ettikleri halde sanki azat etmemiş gibi olurlar".
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
'Tüm zamanlarınızı hayır ve iyilikler yapmak için harcayınız. Allah'ın dilediğine nasip ettiği rahmet damlalarını elde etmeye çalışınız. Allah Teâlâ'dan ayıplarınızı örtmesini ve korkularınızı emniyete dönüştürmesini isteyiniz."
Ebu'd-Derdâ (r.a), "Bana, kendisiyle Allah'ın yardım ve faydasına mazhar olabileceğim bir kelime öğret" diyen bir adama şunları söyledi:
"Bir değil iki, üç, dört hatta beş şey öğreteyim ki kim bunlarla amel ederse Allah Teâlâ katında yüce dereceler elde eder. Yalnızca helal kılınan şeyleri ye! Ancak helalinden kazanacağın gibi ailene de helalden başkasını götürme! Allah'tan günlük rızkını iste. Sabahleyin kalktığında kendini ölülerden say ve sana küfredip aleyhinde bulunan kimseyi Allah için bağışla! Bir kötülük işlediğinde de Allah'tan bağışlanma dile!" [144]
Ebırd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Göğüs kemikleri yaşlılıktan dolayı birbirine geçmiş de olsa herhangi birinizin dünya sevgisi genç kalacaktır. Bundan Allah Teâlâ'nın kalblerini takva için imtihan ettiği kişiler müstesnadır ki böyleleri de oldukça azdır."
"Melekler, kendi kendilerine zulmedenlerin canlarını alacakları zaman onlar: "Biz, hiçbir kötülük yapmazdık" diyerek teslim olurlar. Hayır, Allah sizin ne maksatla yapıyor olduğunuzu çok iyi bilir." [145]
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Şu üç şey Âdemoğlunun işlerinin temelini oluşturur:
Başına gelen musibetlerden yakınmaması, acı ve hastalıklarını kimseye söylememesi, dilini ve nefsini ıslah edip temizlemesi"
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Mazlumların ve yetimlerin beddualarından sakınınız! Çünkü bu ikisinin bedduası geceleyin, herkesin uykuda bulunduğu bir sırada Allah Teâlâ'ya ulaşır!"
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Kendisine zulmedebileceğim insanlar arasında en çok korktuğum, bana karşı yalnızca Allah Teâlâ'dan yardım dileyen kimsedir."
Ebu'd-Derdâ (r.a) Selmân-i Fârisi'ye şu mektubu yazmıştır:
"Ey kardeşim! Başına geldiğinde kulluk yapamayacağın belalara duçar olmazdan önce boş zamanlarını değerlendir ve musibete uğramış kimselerin duasını ganimet bil.
Ey kardeşim! Mescidi kendine ev edin. Çünkü ben Hz. Peygamber'in "Mescitler müttakilerin evleridir" buyurduğunu işittim. Allah Teâlâ mescitleri ev edinenlere rahat ve huzuru ve köprü (sırat) üzerinde Rabb'in rızasına doğru gitmeyi vadetmiştir.
Ey kardeşim! Yetime merhamet göster. Onun kendine yaklaştırıp başını sıvazla! Ona kendi yemeğinden yedir; çünkü ben, Hz. Peygamber'in, kalbinin katılığından şikayet eden bir kişiye şöyle buyurduğunu işittim:
"Kalbinin yumuşamasını istiyorsan yetimi kendine yaklaştırıp başını sıvazla! Ona kendi yemeğinden yedir!"
Ey kardeşim! Sakın şükrünü eda edemeyeceğin dûna mallarını yığayım deme! Çünkü ben Hz. Peygamber'in bu konuda "Dünyada mal ve servet sahibi olup da Allah'a itaat etmiş olan kişi kıyamet gününde malları önünde olduğu halde gelir. Sırattan geçtiği sırada köprünün her esneyişinde malı kendisine ""ürü, korkma! Çünkü sen üzerine farz kılınan hakkı eda ettin!" der.
Dünyada Allah'a itaat etmeyen mal sahipleri de malları omuzlarında olduğu halde gelir. Üzerinden geçtiği sırada sıratın her sarsılışında malı ona "Dünyada iken Allah Teâlâ'nın benim hakkımda sana yüklediği şeyleri yerine getirmediğin için vay haline geleceklere der" buyurduğunu işittim.
Ey kardeşim! Duyduğuma göre bir hizmetçi satın almışsın. Hz. Peygamber
"Kendisine hizmet edilmediği sürece kul Allah'tan, Allah da kuldandır. Ama kendisine hizmet edildiğinde kul üzerine hesap (sorguya çekilme) vacip olur" buyurmuşlardır. Bir keresinde hanımım Ümmü'd-Derdâ benden bir hizmetçi istedi. O sırada bir hizmetçi alabilecek durumda olmama rağmen Hz. Peygamber'den işittiğim bu sözlerden dolayı almadım.
Ey kardeşim! Kıyamet gününde hesaba çekilmeyeceğimizi kim garanti edebilir? Ey kardeşim! Sakın Hz. Peygamber'in arkadaşıyım, sahabisiyim diye aldanma. Çünkü biz ondan sonra nice yıldır yaşıyoruz ve bu arada neler yaptığımızı da Allah Teâlâ daha iyi bilir"
Ebu'd-Derdâ (r.a) bir arkadaşına şunları yazmıştır:
"Ey kardeşim! Şu anda sahip olduğun herşey senden önce, başkalarının idi; senden sonra da yine başkalarının olacaktır. Bu -dünyadan eline geçecek ve sahibi olabileceğin tek şey nefsin için önden gönderdiğin amellerindir. O halde kendin için ameller edinmeye bak. Çünkü sen, mazeret kabul etmeyecek bir zâtın huzuruna gideceksin. Dünya malını ise senden sonra seni övmeyecek kişiler için yığıyorsun.
Yığmış olduğun bu malları, vefatından sonra ya onunla Allah'a itaat edip senin aksine mes'ut olacak bir kişiye ya da onunla Allah'a isyanda bulunup senin gibi bedbaht olacak bir kişiye bırakacaksın. Allah'a yemin ederim ki bunların hiç biri kendisini sırtında taşıyacağın mallara değmez. Sakın onu kendine tercih etme. Malının gideniyle Allah'ın rahmetini, kalanıyla da rızkını ümit et! Selam üzerine olsun!"
Ebu'd-Derdâ (r.a) Mesleme b. Muhalled'e şunları yazdı:
"Allah Teâlâ kendi tâatıyla amel eden kullarını sever. O sevdiği kimseyi halka da sevdirir. Kim de yasakladığı şeyleri işlemekle kendisine isyan ederse Allah Teâlâ ona buğzeder. Bunun sonucunda da o kişiyi halka kendisine buğzedilecek biri olarak tanıtır.
Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:
"İslâm ancak itaat edilmek için vardır. Hayır cemaattadır. Nasihat da Allah, halife ve bütün mü'minler içindir. [146]
Ebu Zerr (r.a)'ın Nasihatları
"Kim dünya hayatını ve süsünü isterse, Biz onlara amellerinin karşılığını tamamen öderiz. Bu konuda kendilerine densizlik yapılmaz.
Fakat onlar, öyle olurlar ki, kendilerine ateşten başka bir şey yoktur ve orada (dünyada) işledikleri bütün iyilikler boşuna gitmiştir ve bütün yaptıkları (zaten) boştur." [147]
Ebu Zerr (r.a) bir keresine Kabe'nin yanında durarak "Ey insanlar! Ben Gıfar kabilesinden Cündüb isimli kişiyim. Sizleri seven ve daima iyiliğinizi isteyen bir kardeşiniz olarak sözlerime kulak veriniz!" dedi.
İnsanların etrafına toplanması üzerine de şunları söyledi:
"Sizden biriniz bir yolculuğa çıkmak istediğinde o yolculuk için gerekli hazırlıkları yapar mı?" İnsanların "Evet, tabii ki yapardı" demeleri üzerine de "İşte bu yolculukların en uzunu kıyamet yolculuğudur. O halde onun için gerekli hazırlıklarınızı yapınız!" dedi.
Çevresindekiler "Peki neler hazırlamalıyız?" diye sorunca da şöyle buyurdu:
"Bu yolculuğun büyük sıkıntılarından kurtulmak için hacc yapınız. Kabirlerinizden kalkıp da mahşer yerine varıncaya kadar yürüyeceğiniz uzun yol için sıcak günlerde oruç tutunuz. Kabirlerin vahşet ve yalnızlığını düşünerek gece karanlığında namaz kılınız.
O büyük günün zorluklarından kurtulmak istiyorsanız ya hayır söyleyiniz yahut da susunuz. Sahip olduğunuz mallarınızdan sadaka veriniz. Günlerinizin yarısını helalinden kazanmak diğer yarasını da âhiretiniz için geçiriniz. Üçüncü birşeyle uğraşmanız ise fayda değil zarar verir. Malını iki kısma ayır; bir kısmını aile efradınıza harcayın, diğer kısmını ise önden, âhiretiniz için azık olarak gönderin. Malınız konusunda bunların dışında yapacağınız şeyler size ancak zarar verecektir".
Sonra yüksek sesle "Ey insanlar! Sizleri sonu olmayan ve asla ulaşamayacağınız bir hedefin hırsı öldürmüştür" buyurdu.
Ebu Zerr (r.a) şöyle buyurmuştur:
"İnsan bu dünyaya ölmek için gelir. Yıkılıp harap olması için ev yapar; sonsuz olanı terkedip geçici şeyler uğrunda tüm güçlerini harcarlar. İnsanların hoşlanmadığı şu üç şey ne güzeldir. Ölüm, hastalık ve fakirlik"
Huzeyfe B. Yeman'ın Nasihatları
"Fakat iman edip güzel işler (salih amel) yapanlar ve Rablerine edeple gönülden itaat edenler, işte bunlar cennetliklerdir, hep orada kalacaklardır." [148]
Huzeyfe (r.a)'ın Yaşayan ölülerin kimler olduğundan bahsetmesi Ebu't-Tufeyl şöyle anlatıyor:
Huzeyfe b. Yeman'ı şöyle derken dinledim:
"Ey insanlar! Niçin benden birşeyler sormuyorsunuz? Diğerleri iyilikleri ve hayırları sorarken ben Hz. Peygamber'den daima serleri ve kötülükleri soruyordum. Niçin benden yaşayan ölüleri sormuyorsunuz?
Allah Teâlâ, Muhammed'i peygamber olarak gönderdi. O da insanları dalâletten hidâyete, küfürden imana çağırdı. Onun çağrısına uyanları doğru yola girmek suretiyle ölü iken canlandılar. Onu kabul etmeyenler ise bâtıla sapmak suretiyle canlı iken öldüler. Hz. Peygamber'den sonra halifelik dönemi geldi. Ancak bir zaman gelecektirki halifelik yerini zorba ve zalim bir saltanata bırakacaktır.
O zaman bazı insanlar kalbiyle, el ve diliyle ona karşı koyar ki bunlar vazifelerini tam olarak yerine getirmiş sayılır. Bazıları da elleriyle değil kalb ve diliyle karşı koyar ki bunlar vazifelerinin bir kısmını yapmamış demektir. Bazıları ise yalnızca kalbiyle karşı koyup elini ve dilini tutar ki bunlar da görevlerinin ancak üçte birini yerine getirmiş olurlar. Bir de kalb, dil/ve elinden hiç birisiyle karşı koymayanlar vardır ki işte bunlar da yaşayan ölülerdir."
Huzeyfe (R.a)'ın "Dört Çeşit Kalb Vardır" Buyurması Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Dört çeşit kalb vardır. Birincisi kılıflı ve bomboş olan kalbdir ki bu kâfirin kalbidir, ikincisi iki yüzlü olanlardır ki bu da münafıkların kalbidir.
Üçüncüsü dümdüz ve içerisinde pırıl pırıl parlayan bir kandilin bulunduğu kalbdir ki bu da mü'minin kalbidir. Dördüncüsü ise içerisinden hem nifak ve hem de iman bulunan kalbdir. İman temiz sularla sulanan ağaca benzer. Nifaksa irin ve kanlı çıbana benzer"
Fitneden Uzak Durunuz
Huzyfe (r.a)'ın Fitne ve Diğer Bazı Şeyler Hakkında Nasihatlarda Bulunması
"Allah insanlara hiç zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmediyorlar." [149]
Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Kendilerine arzolunup da emmiş oldukları fitneler kalpler üzerinde siyah noktalar meydana getirir.
Kendisine arzolunan fitneyi reddeden kalbde de beyaz bir nokta oluşur. Herhangi biriniz karşılaştığı fitneden sonra kalbinde oluşan noktanın beyaz mı yoksa siyah mı oluştuğunu öğrenmek istiyorsa kendisini yoklasın. Eğer daha önceleri haram gördüğü birşeyi helal, ya da helal gördüğünü haram sayıyorsa onun kalbi fitneye mâruz kalmış demektir"
Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Fitnelerden uzak durunuz. Sakın herhangi biriniz gözünü ona dikmesin. Allah'a yemin ederim ki fitne, kendisine göz dikenleri tıpkı selin önüne geleni sürükleyerek götürdüğü gibi sürükler! Fitneler insana hak suretinde görünür. Kişi ancak içine girdiğinde onun fitne olduğunu anlayabilir. Bir fitneyle karşılaştığınızda evlerinizde oturup kılıçlarınızı kırınız ve yaylarınızın iplerini koparınız."
Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Katıksız şarap bile insanın aklını fitneler kadar gideremez"
Huzeyfe(r.a) şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki suda boğulmakta olan bir kişinin duası gibi dua edenlerin dışında hiç kimse kurtulamayacaktır."
Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Sizin hayırlınız dünyası için âhiretini ya da âhireti için dünyasını terkedenler değildir. Hayırlılarınız her ikisinden de nasibini unutmayanlarınızdır."
Übeyy B: Ka'b (r.a)'ın Nasihatları
"De ki: "Hiçbir zaman bizey Allah'ın bizim için yazdığından başkası isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Onun için müzminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler." [150]
Übeyy b. Ka'b, "Bana tavsiyede bulun" diyen bir kişiye şunları söyledi:
"Allah'ın katabını kendine önder edin. Hakem olarak ona razı ol.
Çünkü Hz. Peygamber bizler için halef olarak onu bırakmışlardır. O isteği asla reddedilmeyecek bir şefaatçi ve itham edilemeyecek bir şahittir. O hem sizden ve hem de daha önceki ümmetlerden bahsetmektedir. Onda ferdî ve sosyal hükümlerin yanısıra sizlerin ve daha sonrakilerin haberleri de vardır".
Übeyy b. Ka'b (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlâ kendisi için birşeyden vazgeçen kullarına onun yerine, hiç beklemediği bir yerden çok daha hayırlısını verir. Kim de bu konuda gevşeklik gösterirse Allah Teâlâ onu hiç beklemediği bir yerden çeşitli sıkıntılara duçar eyler."
Übeyy b. Ka'b (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Mü'min şu dört şey arasındadır: Başına bir şey geldiğinde sabereder; kendisine bir şey verildiğinde de şükreder. Konuştuğunda doğru söyler, iki kişi arasında hükmetmesi gerektiğinde adaletle hükmeder.
Allah Teâlâ onun hakkında "Nur üstüne nurdur (nurun alâ nur" [151] buyurmaktadır. Onun için şu beş şey; konuşması, ilmi, bir yere girişi ve bir yerden çıkışı ve kıyamet gününde son varacağı yer nurdur. Kafir için de şu beş şey; sözleri, amelleri, girdiği, çıktığı ve kıyamet gününde varacağı yer karanlıktır."
Cebr veya Cüveybir isimli bir kişi şöyle anlatmıştır:
Halifeliği döneminde Hz. Ömer'den bir cariye istemek üzere Medine'ye gittim. Oraya vardığımda doğruca onun yanına gittim. Allah Teâlâ bana keskin bir zeka ve güzel konuşma kabiliyeti vermiştir.
Hz. Ömer'in huzurunda dünyadan bahsettim ve onun değerini hiç besabesine indirdim. Hz. Ömer'in yanında bir kişi vardı. Sözlerimi bitirdikten sonra bu kışı şunları söyledi:
"Dünyayı bu derece kötülemen dışında bütün söylediklerin çok doğrudur. Sen dünyanın ne olduğunu biliyor musun? O bizi âhirete götürecek bir binek ve bu yolculuktaki azığımızdır insan kıyamet gününde, bu dünyada işlemiş olduğu amellerinden dolayı mükafaatlandırılacaktır".
Bu kişi dünyayı benden daha güzel değerlendirmişti. Bunun üzerine Hz. Ömer'e "Ey Mü'minlerin İlmîri! Yanınızdaki şahıs kimdir?" diye sordu. "Bu, müslümanları efendisi Ubeyy b. Ka'b'dır" cevabını verdi.
Ubeyy b, Ka'b bir keresinde kendisinden nasihat isteyen bir kişiye şunları söyledi:
"Sakın seni ilgilendirmeyen şeylere karışma. Düşmanından uzak durduğun gibi dostlarından da sakın. Ölen kimselere gıpta ettiğin noktalar hâriç yaşayan kimselerin hiç birşeyine gıpta etme ihtiyacını önemsemeyen kimselere açma ve böylelerinden hiç bir şey isteme!" [152]
Zeyd B. Sabit (r.a)'ın Nasihatları
"Erkek ve kadından, her kim mü'min olarak iyi şir amel işlerse muhakkak ona hoş bir hayat yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle ecirlerini elbette vereceğiz." [153]
Zeyd b. Sabit (r.a) Übeyy b. Ka'b'a şu mektubu yazmıştır:
"Allah Teâlâ dili kalbin tercümanı olarak yaratmıştır. Kalbi de dilin kendisine itaat ettiği koruyucu bir merkez yapmıştır. Kalb ile dil arasında tam bir uyum bulunduğu ve dil kalbin emri altında olduğu sürece sözler düzenli olur ve dil sürçüp hata yapmaz.
Kalbinin diline hâkim olamadığı kişide akıl ve hayır yoktur. Kişi, kalbi istemediği halde diline gelen herşeyi söylediğinide sanki kendi burnunu eliyle kesmiş gibi olur. Akıllı insan sözlerini tartarak söyler. İnsan sözlerini fiilleriyle dengeleyip tasdik ettiğinde daha etkili olur.
Cimrilerin sözleriyle cömertlik yaptıkları halde fiilleriyle bunu yalanladıklarına bilmem dikkat ettin mi? Bunun sebebi dillerinin, kalblerini dinlemesidir. Kendi ayıplarını görmeyip de başkalarının ayıplarıyla uğraşan kişi kendi yükünü bırakıp da başkalarının yükünü taşıyan kimse gibidir. Selam üzerine olsun!" [154]
Abdullah B. Abbas (r.a)'ın Nasihatları
"Ve herkese ne amel yaptıysa karşılığı tamamen ödenmiştir. Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir." [155]
Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Ey günahkar! Sakın işlemiş olduğun günahların kötü sonuçlarından emin olma! Çoğu zaman işlenen bir günahı daha büyük ikinci günah izler. Ancak senin, sağında ve solunda bulunan meleklerden utanmaman işlediğin günahtan daha korkunç birşeydir.
Allah Teâlâ'nın senin hakkında nasıl bir hüküm vereceğini bilmediğin halde günah işlerken gülmen işlediğin günahtan daha büyüktür. Bir günah iylediğinde sevinmen o günahtan daha korkunçtur. Bir günahı işleyemediğinden dolayı üzüntü duyman, işlemiş olduğunda kazanacağın günahtan daha büyüktür.
Bir günah işlediğin sırada kalbinin seni gören Allah'tan çekinip ürpermemesi, o sırada rüzgar tarafından sallanan bir kapı penceresinden korkman işlediğin günahtan daha korkunçtur. Azap olunasıca!
Sen Eyyüb (a.s)'ın ondan dolayı Allah Teâlâ'nın kendisine mal ve bedence birçok belalara duçar ettiği günahının ne olduğunu biliyor musun? Eyyüb (a.s)'ın günahı mâni olabileceği bir zulmü üzerinde gidermesini isteyen bir fakire yardım etmemesidir.
O emr-i bi'1-ma'ruf yaparak zâlimi zulmünden alıkoymaya çaba göstermedi. Böylece Allah Teâlâ da onu birçok belalara duçar eyledi"
Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Farzları yerine getir. Allah Teâlâ'nın senin üzerinde bulunan haklarını öde ve bunu yaparken de O'ndan yardım dile.
Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Hiçbir mü'min ya da fasık yoktur ki Allah Teâlâ ona helalinden rızık yazmış olmasın. Eğer sabredecek olursa Allah'ın kendisine yazdığı helal rızka kavuşur. Ancak acele eder de haramdan kazanmaya kalkarsa Allah Teâlâ kazandığı kadarını onun helal olan rızkından keser"
Abdullah B. Ömer'in Nasihatları
"De ki: "Söyleyin bakayım, eğer Allah geceyi üzerinizde kıyamet gününe kadar devamlı kılarsa, Allah'tan başka hangi tanrı size ışık getirebilir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?" [156]
Abdullah b. Ömer (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Kendisi katında makbul bir kimse de olsa herhangi bir kul bir dünyalık elde ettiğinde Allah Teâlâ onun kendi katındaki derecelerini eksiltir".
Abdullah b. Ömer (r.a) şöyle buyurmuştur:
"İnsanları dünyayı âhirete tercih etmelerinden dolayı ahmak kabul etmedikçe kişi imanın hakikatına ulaşamaz"
Mücahid şöyle anlatıyor:
Bir gün İbn Ömer'le birlikte dolaşıyorduk. Bir harabenin yanında geçerken İbn Ömer bana "Şu harabeye sahiplerinin ne olduğunu sor!" dedi:
"Ey harabe! Sahiplerine ne oldu?" dediğinde de "Onlar gittiler; geride sadece amelleri kaldı" buyurdu."
Abdullah B. Zübeyr (r.a)'ın Nasihatları
"Kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etsinler ve hayattan zevk, alsınlar bakalım! Fakat yakında bilecekler."[157]
Vehbib. Keysan şöyle anlatıyor:
Abdullah b. Zübeyr bana bir mektup yazarak şunları söyledi:
'Takva sahiplerinin, kendileriyle tanındığı bazı alametleri vardır. Onlar, kendileri de bu alametleri nefislerinde görürler.
Bunlar bela ve musibetlere sabredip Allah'ın kaza ve kaderine razı olmak, nimetlere şükredip Kur'ân'ın hükümlerine boyun eğmektir. İmam (yönetici, devlet başkanı) pazara benzer.
Pazara ancak satınabilecek mallar getirilir. Eğer yönetici hakkı satarsa kendisine hak getirilir ve yanına da hakka mensup kişiler gelir. Yok eğer bâtıl satarsa kendisine bâtıl getirilir ve yanına da bâtıla mensup kişiler gelir." [158]
Hz. Hasanın Nasihatları
"Allah'ın sana verdiğinden sen (yolunda harcayarak) âhiret evini ara ve dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et ve yeryüzünde fesad arzulama. Çünkü Allah fesat çıkaranları sevmez. " [159]
Hz. Hasan şöyle buyurmuştur:
"Dünya kendisini kişiyi yere vurur. Dünyayı istemeyen kişilerse onu kim yerse yesin asla umursamazlar. Dünyayı çok isteyen kişi, dünya kimin elinde bulunuyorsa ona köle olur. Dünyanın azı kâfidir; çoğu ise insanı zengin etmez.
İki günü birbire eşit olan kişi aldanmıştır. Bir gün önceki günü bugününden hayırlı olan kişiyse zarar etmiştir. Noksanlıklarını göremeyen insanın noksanı çok demektir. Böyle bir insan için de daha hayırlıdır."
Hz. Hasan şöyle buyurmuştur:
"Biliniz ki halimlik (yumuşak huyluluk) süstür; vefakarlık zenginliktir. Acelecilik ahmaklık, yolculuksa zaaftır. Dünyayı isteyen kişilerle oturup kalkmak ayıp; fâsıklarla ihtilatsa şüpheyi celbedecek birşeydir."
Hz. Hasan şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar dört kısımdır. Birincisi düyadan nasipleri olup da ahlaktan yoksun olanlardır. İkinci kısım insanlar ahlaklı fakat dünyadan nasibi olmayanlardır. Üçüncüsü ne ahlaktan ve ne de dünyadan nasibi olmayanlardır ki insanların en kötüsü bunlardır. Dördüncüsü ise hem ahlaklı ve hem de dünyadan nasibi olan kimselerdir ki insanların en üstünü bunlardır." [160]
Şeddad B. Evs (r.a)'ın Nasihatları
"Göklerin ve yerin kilitleri Onundur. Rızkı, dilediğine açar ve kısan Çünkü O, her şeyi bilir." [161]
Meşhur sahabi Şeddad b. Evs (r.a) şunları söylemiştir:
"Siz hayrın kendisini değil ancak sebeplerini görüyorsunuz. Hayrın tamamı cennette, şerrin tamamı da cehennemdedir.
Dünya iyi-kötü herkesin kendisinden yediği bir metadır. Âhiretse kesinlikle gelecek olan bir gündür. O gün Allah Teâlâ hükmedecektir. Dünyanın ve âhiretin bazı dostları vardır. Siz, âhiretin dostları olmaya bakınız ve sakın dünyanın dostlarından olmayınız". Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuş:
"Bazı insanlara ilim verilmiş fakat yumuşak huyluluk verilmemiştir. Ebu Ya'lâ'ya ise hem ilim ve hem de hilim verilmiştir."
Cündüb El-Becelli (r.a)'ın Nasihatları
"İman edenler, Allah'tan korkun. Ve herkes yarın için önden ne gönderdiğine baksın. Allah'dan korkun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." [162]
Cündüb el-Becelî (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Allah'tan korkunuz ve Kur'an okumaya devam ediniz. Çünkü bu karanlık gecenin nuru, gündüzün ziynetidir.
Bir musibetle karşılaştığınızda mallarınızı kendinize ve nefislerinizi de dininize kalkan yapınız. Asıl zarar insanın dininde uğradığı zarardır. Helak olan da dini hususunda helak olandır. Biliniz ki cennetten sonra fakirlik, ateşten (cehennemden) sonra da zenginlik yoktur. Çünkü ateş, esirini asla bırakmaz. Onun yarası iyileşmediği gibi yangını da sönmez.
Eğer bir müslüman bu dünyada bir müslümanın kanını dökmüşse bu kan kıyamet gününde onun cennet arasına girecektir. Kişi oraya hangi kapısından girmeye kalkışırsa kalkışsın bu kan karşısına dikilerek onu geri çevirir.
Âdemoğlu vefat edip defnedildiğinde ilk önce karnı kokar; o halde onu haram şeylerle beslemeyiniz. Mallarınız ve canlarınız hususunda Allah'tan korkunuz ve hiçbir müslümanın kanını akıtmayınız." [163]
Ebu Ümame (r.a)'ın Nasihatları
"Allan yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlar ise, elbette Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Çünkü Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır." [164]
Ebu Ümâme'nin Bir Cenazede İnsanlara Nasihatta Bulunması Süleym b. Amir şöyle anlatıyor:
Şam'da-teşyi edenler arasında Ebu Ümâme el-Bâhilî'nin de olduğu bir cenazede bulundum. Cenaze defnedildikten sonra Ebu Ümâme şunları söyledi:
"Ey insanlar! Şu anda sizler haseneleri (iyilikleri) ve seyyieleri (kötülükleri) paylaştığınız bir konakta yaşıyorsunuz. Yakında buradan başka bir konağa taşınacaksınız ki eliyle kabri göstererek- işte o konak şurasıdır. Burası yalnızlık ve karanlıklar ve böcekler evidir. Burası darlık yurdudur.
Daha sonra buradan mahşer yerine gönderileceksiniz. Mahşer yerinde Allah'ın dilediği bir süre ve emri gelinceye kadar kalınır. Bu sırada bazı yüzler ağarır bazıları ise kararır. Sonra buradan başka bir konağa götürüleceksiniz ki burası zifiri karanlıktır. Burada mü'minlere birer nur verilir.
Kafir ve münafıklarsa bundan mahrum kalırlar. Bu durum Allah'ın kitabında şöyle temsil edilmektedir: "(Kafirlerin küfürleri ve küfre bağlı amelleri) üzerini yığın yığın dalgalar kaplayan, daha üstüne bulut çöken, engin deryadaki karanlıklar gibi karanlıklar üzerine çökmüş karanlıklara benzer.
Öyle ki (böyle zulmete düşen) insan o zifiri karanlıkta elini kaldıracak olsa neredeyse onu bile göremez. Allah bir kimse için nur (hidayet) kılmadıktan sonra onun nuru (hidayete ermesi) olamaz" [165]
O gün kafirler ve münafıklar mü'minlerin nurlarından faydalanamazlar.
Bu tıpkı körlerin gözleri sağlam olan kimselerden faydalanamamalarına benzer.
"O gün münafık erkeklerle kadınlar mü'minlere "Bize bakın) veya bizi bekleyin)! Nurunuzdan bir parça ışık alalım" diyecekler. (Ancak onlara) "Arkanıza dönün ve orada nur arayın" denilir". [166]
Bu münafıklar için aldatıcı bir, tuzaktır. Çünkü Allah Teâlâ
"Münafıklar (güya) Allah'ı kandırmaya çalışırlar. Oysa. Allah onların hilelerini başlarına geçirir" [167] buyurmaktadır.
"Onlara Arkanıza dönün ve orada nur arayın!" denilecek ve arkalarını döndüklerinde de aralarına kapısı bulunan bir duvar çekilecektir; bu duvarın iç tarafında rahmet, dış tarafından da azap vardır." [168]
Ebu Ümâme'nin Kendisini Ziyarete Gelen Bazı Kimselere Nasihatta Bulunması
"And olsun ki, sizin için, Allah'a ve son güne ümid besler olup da Allah'ı çok zikredenler için Resûlullah'da pek güzel bir örnek vardır." [169]
Süleyman b. Hubeyb şöyle anlatıyor:
Birkaç kişiyle birlikte Ebu Ümâme'nin evine gitmiştik. Kendisi zayıf ve çok yaşlı birisiydi. Ancak şuuru çok açık ve konuşması da çok düzgündü. İlk sözleri şu oldu:
"Şu meclisiniz. Allah Teâlâ'nın aleyhinize hüccetidir.
Çünkü Hz. Peygamber kendisine gönderilenleri sahabilerine; onlar da Hz. Peygamber'den dinlediklerini diğer insanlara tebliğ ettiler. Siz de benden işittiklerinizi tebliğ ediniz". Sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üç sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ onlara ya şehit düşerek cennete dâhil edilmelerine ya da büyük sevap ve ganimetlerle evlerine dönmelerine dair teminat vermiştir.
Birincisi evinden Allah yolunda savaşmak için çıkan kişidir. Bu kişi ya şehit düşerek cennete girecek; ya da büyük ecir ve ganimetlerle evine dönecektir.
İkincisi abdest alarak mescide giden kişidir. Bu kişi oradan evine büyük sevaplar ve manevî ganimetlerle döner; orada ölecek olursa da cennet gider.
Üçüncüsü ise evine girdiğinde selam veren kişidir. Cehennemde yedi aşamalı bir köprü vardır ki bunun ortasında Allah'ın kaza ve kaderi bulunur.
Kul oraya geldiğinde kendisine "üzerinde hangi borçlar vardır?" diye sorulur. O da "Ey Rabb'im! Şu şu borçlarım var!" diyerek tüm borçlarını sayar; çünkü insan o gün "Allah'tan hiçbir söz gizleyemez" [170].
Bunun üzerine Allah Tealâ ona "O halde borcunu öde!" buyurur. Kul da verebilecek hiç birşeyi bulunmadığını söylediğinde de meleklere onun iyiliklerinde alarak hak sahibine verilmesini emreder. Böylece hiçbirşey kalmayancaya kadar onun iyiliklerinden alınarak hak sahibine verilir.
İyilikleri bittikten sonra da hak sahiplerinin günahlarından alınarak ona yüklenir. Bu şekilde, dağ gibi hasenelerle gelen bazı kimselerin ellerinde bir tek haseneleri bile kalmaz; üstelik bir de hak sahiplerinin dağ gibi günahlarını da yüklenir.
Ey insanlar! Sakın asla ayrılmayınız; çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Ey insanlar! Siz cahiliye insanlarından daha fazla dalâlettesiniz. Çünkü Allah Teâlâ kendi yolunda infak ettiğiniz her dinarınıza yediyüz dinar, her dirheminize yediyüz dirhem va'detmesine rağmen sizler mallarınızı O'nun yolunda harcamıyorsunuz.
Allah'a yemin ederim ki siz bunca ülkeyi altın ve gümüşle süslenmiş kılıçlarla değil kemik ve kurşun parçalarıyla süslenmiş demir kılıçlarla fethettiniz!" [171]
Abdullah B. Büsr (r.a)'ın Nasihatları
"Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder ve Allah'tan korkar ona (sığınıp) korunursa, işte murada erecek olanlar bunlardır." [172]
Abdullah b. Büsr (r.a) şöyle buyurmuştur:
"Müttakîler (takva sahipleri) insanların büyükleri; âlimlerse önderleridir. İlim meclislerinde oturmak ibadettir ve bu insanın imanını ve bilgisini artırır.
Siz gece ve gündüzün üzerinden geçip gitmekte olduğu bir yol üzerinde bulunuyorsunuz. Her geçen gün sizi ecelinize biraz daha yaklaştırmaktadır. Amelleriniz, hesaba çekilmeniz için bir defterde muhafaza edilmektedir. O halde sanki bir yolculuk yapacakmısınız gibi yol hazırlığı yapınız". [173]
Allah'ın Rahmeti Cemaat Üzerinedir
"Onlardan çoğunun, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış yaptıklarını görürsün. Yaptıkları ne kötüdür!" [174]
İbni Merdeveyh, Beyhakî ve İbni Asâkir, Sahabe'ye yetişen Şam halkından Saib İbni Mihcan'dan rivayet ediyor:
Ömer (r.a.) Şam'a girdiğinde Allah'a hamd ve sena etti. Öğüt verip hatırlattı. İyiliği emredip, kötülükten nehyettikten sonra, şöyle dedi:
"Rasûlullah (s.a.s.), benim size hitabettiğim gibi kalkarak bize hitap etti. Allah'tan korkmayı, akraba ziyaretini ve dargın arasını barıştırmayı emretti. Sonra şöyle buyurdu:
"Cemaat olun! -Bir rivayette dinleyip itaat edin. Çünkü Allah'ın rahmeti cemaat üzerinedir. Şeytan bir kişiyle beraberdir. İki kişiden ise uzaktır. Bir erkek bir kadınla yalnız kalmasın. Çünkü onların üçüncüsü şeytan olur.
Kim kötülüğü üzer, iyiliği sevindirirse; bu mü'minin, müslümanın alametidir. Münafığın alâmeti ise; kötülüğünün onu üzmemesi, iyiliğinin de sevindirmemesidir.
Eğer o bir iyilik yaparsa, bu iyiliğinden Allah'tan bir sevap ummaz. Kötü bir iş yaptığında da, bunun cezasından dolayı Allah'tan korkmaz. Dünyalığı helâlinden isteyiniz.
Şüphesiz,?Allah sizin rızkınızı üstlenmiştir. Yapılmakta olan her iş tamamlanır. İşlerinizde Allah'tan yardım isteyiniz. O dilediğini siler, dilediğini de bırakır. Levhi Mahfuz O'nun katındadır."
Salat ve selam Peygamberimiz Muhammed'e ve âline, selam üzerinize olsun.
Ebu Bekrin Fazileti Peygamberimizin Son Hutbeleri
"O kahrolası yalancılar." [175]
Taberânî, Muaviye b. Ebî Süfyan (r.a.)'den rivayet ediyor:
Rasûlullah (s.a.v); "Çeşitli kuyulardan üzerime yedi kırba su dökün. İnsanların yanına çıkayım da onlara tavsiyelerde bulunayım" dedi.
Başı sarılı olduğu halde evinden minbere çıktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Allah kullarından birini dünya ve kendisi arasında serbest bıraktı. Kul O'nun katını tercih etti."
Bunu Ebu Bekr (r.a) hariç kimse anlamadı. O ağladı ve:
"Anamız-babamız ve çocuklarımız sana feda olsun" dedi. Rasûlullah:
"Yerinde dur! Benim yanımda arkadaşlıkta ve yardımda insanların en üstünü Ebu Kuhafe'nin oğlu Ebu Bekr'dir. Mescide açılan şu kapılara bakınız ve Ebu Bekr'inki hariç hepsini kapatınız. Ben üzerinde nur gördüm" buyurdu."
Ensar
"Onlardan önce, (Medine'yi) yurt edinmiş ve iman sahibi olanlar (Ensar), kendilerine hicret edip gelenleri (muhacirleri) severler. Onlara verilen ganimetten dolayı nefislerinde bir kaygı (kıskançlık) duymazlar. Kendilerinde ihtiyaç bile olsa onları kendilerine tercih ederler. Kim de nefsinin mala olan hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir." [176]
Beyhakî, Eyyüb b. Beşîr (r.a.)'den yukarıdaki hadisi rivayet ettikten sonra şunu ilave etmiştir:
Peygamberimiz (s.a.v), Allah'a hamd ve senadan sonra Uhud Şehitlerini zikretti. Onların bağışlanmasını dileyip dua ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Ey Muhacir topluluğu! Siz devamlı çoğalıyorsunuz. Ensar ise olduğu gibi duruyor, artmıyor. Onlar benim sığındığım yakınlarınadır. İyilerine ikram ediniz hatalılarını bağışlayınız."
Ahmed b. Hanbel, Ebu Saîd (r.a.)'den:
Rasulullah (s.a.v.), insanlara hitap etti ve şöyle buyurdu;
"Allah, bir kulu dünya ile kendisi arasında muhayyer bıraktı. Bu kul Allah'a kavuşmayı istedi." Ebû Bekr (r.a) ağladı. Rasûlullah'ın bir kuldan haber vermesine Ebû Bekr (r.a)'ın ağlamasına hayret ettik. Meğer o muhayyer bırakılan Rasulullah (s.a.v) imiş.
Ebû Bekr (r.a) bunu bizden önce anlamıştı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:
"İnsanlardan gerek arkadaşlığıyla, gerekse malıyla bana en çok iyilik eden Ebû Bekir'dir. Eğer Rabbim'den başkasını dost edinseydim, Ebû Bekr'i dost edinirdim. Ancak İslâm dostluğu ve sevgisi vardır. Onun kapısından başka tüm kapılar mescide kapanacaktır." [177]
Taberânî, Ebû Seleme b. Abdurrahman'dan O'da İbnu Abbas ve Ebû Hureyre (r.a)'den:
Peygamberimiz (s.a.v)'ın son hutbesinde şöyle buyurduğunu işittik:
"Beş vakit farz namazı cemaatle kılan kimse, sırattan parlayan şimşek gibi, ilk geçen olur. Her gün ve gece ona Allah yolunda öldürülen bin şehidin sevabı gibi sevap verilir." [178]
Veda Hutbesi
"Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik. Onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar. Ondan korktular da onu insan yüklendi. O, cidden çok zâlim ve çok câhildir." [179]
(Bu Hutbeyi Peygamberimiz (s.a.v) veda haccı sırasında (m.s.632 yılında) yüzbini aşkın Müslümana hitaben buyurmuştur.)
Peygamberimiz (s.a.v) Allah'a (c.c) hamd ve senadan sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar!
Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz Mekke nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
Ashabım!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden dolayı muhakkak sorgulanacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayın! Bu vasiyetimi burada bulananlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi arılayarak muhafaza etmiş olur.
Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faiz artık yasaklanmıştır. Câhiliyetten kalan bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbâs'ın faizidir.
Ashabım! Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abudulmuttalib'in torunu Rabia'nın kan davasıdır.
İnsanlar!
Bugün şeytan sizin topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyetini kurmak gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!
İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal ediniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların, aile yuvasını, sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, İslami esaslar çerçevesinde her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
Mü'minler!
Size bir emanet bırakıyorum ki ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabı Kur'an'dır. Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz!
Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz etmek helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun.
Ashabım! Kendinize de zulmetmeyin. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.
İnsanlar! Cenab-ı Hakk her hak sahibine hakkını Kur'an'da vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların lanetine uğrasın! Cenab-ı Hakk, bu gibi insnların ne tevbelerini, ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.
İnsanlar !
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?
Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun, diye şehadet ederiz."
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) şehâdet parmağını göğe doğru kaldırdı ve sonra cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu;
"Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab!.."
Peygamberimizin Hayatı
Peygamberimiz Hz. Muhammed milâdî 571 yılının Rebiü'l-evvel ayında Mekke'de doğdu. Bababası Abdü'l-Muttalib oğlu Abdullah, henüz O ana rahmindeyken çıktığı Şam seferinden, Mekke'ye dönemeden, Medine'de vefat etmişti. Daha doğmadan öksüz kalan Hz. Muhammed bir süre sonra, Mekke âdetlerinde süt anneye verilerek, temiz havası ve saf Arapça konuşan halkıyla meşhur Sa'doğulları kabilesine teslim edildi.
Burada peygamberliğe hazırlanmasının bir aşaması olarak, göğsü yarılıp kalbi temizlenen Hz. Muhammed, 4 yaşına kadar gelişimini sürdürdü. 4 yaşına geldiğinde süt annesi Halime, O'na bir zarar geleceği endişesiyle Mekke'ye getirerek annesine teslim etti.
Bir süre annesiyle beraber dedesi Abdü'l Muttalib'in himayesinde yaşantısını sürdürdükten sonra, 6 yaşında babasının mezarını ziyaret maksadıyla annesiyle birlikte Medine'ye gittiler. Dönüşte hastalanan annesini Ebva köyünde kaybeden Hz. Muhammed, altı yaşında öksüz ve yetimliğin acısını (attığı hâlde, dadısı Ümmü Eymen tarafından Mekke'ye getirildi.
8 yaşına kadar, kendisini olağanüstü derecede sevip gözeten dedesi, Mekke Başkanı Abdü'l-Muttalib'in himayesinde kaldı.
Abdü'l-Muttalib öleceğini anladığında sevgili torununu kısa bir müşavereden sonra, amcası Ebû Tâlib'in himayesinde kaldı.
Üstün vasıfları sebebiyle amcası öz çocuklarından daha çok sevdiği Hz. Muhammed, bu arada onun koyunlarını güderek geçimlerine yardımcı olmaya çalıştı.
12 yaşındayken Şam'a giden Ebû Tâlib, yeğeninin arzusuna karşı gelmeyerek, onu da beraberinde götürdü. Kervan Busra'ya vardığında Bahira adındaki bir hristiyan rahip ondaki üstün vasıfları sezerek, amcasına bu mübarek çocuğun yahudilerden korunması için Şam'a götürülmemesini tavsiye etmişti. Bu tavsiyeye uyan Ebû Tâlib, mallarını Busra'da satarak Mekke'ye döndü.
17 yaşında amcalarıyla birlikte yasak aylarda yapılan fıcar harplerine katılan Hz. Muhammed, amcalarına ok vermek suretiyle yardımda bulundu.
25 yaşında doğruluk ve eminlik şöhret bulan Hz. Muhammed, herkesin olduğu gibi, zengin ve iffetli dul bir kadın olan Hatice'nin de dikkatini çekti.
Ticaretle başlayan ilk tanışmadan sonra, iki taraflı doğruluk ve sadakatle kurulan yakınlık evlilikle en ileri merhalesine ulaştı.
O zaman 40 yaşlarında bulunan Hatice ile Hz. Muhammed, Mekke'de aile yaşantısıyla mesut bir örnek teşkil etti. Bu evlilikte Hz. Muhammed'in Hatice'den 4'ü kız (Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Zeyneb, Fâtıma), 3'ü erkek (Kasım, Abdullah ve İbrâhîm) olmak üzere 7 çocuğu oldu.
35 yaşında meşhur Kabe hakemliğini yaparak üstün şahsiyetini sergileyen Hz. Muhammed, 40 yaşına geldiğinde hayatının normal seyri içinde tam manâsıyla olgunlaşmıştı.
Hirâ Mağarasında vahiy meleği Cebrail vasıtasıyla ilk vahyi alan Hz. Muhammed, 23 yıl sürecek olan Peygamberlik devresine ayak basmış oluyordu.
Hz. Peygamber kısa bir müddet vahyin kesildiği fetret devrinden sonra evvelâ yakınlarından başlayarak tüm insanlığı kurtuluşa çağırmaya başladı Dâvetine ilk uyan vefakâr zevcesi Hz. Hatice olmuştu. İlk zamanlarda öneme alınmayarak, alayla karşılanan İslâm dini bir süre sonra, inananların artması üzerine Mekke eşrafının dikkatini çekmeye başladı. Bu dinin yayılması hâlinde seçkin mevkilerini kaybedeceklerini anlayan Mekke uluları, evvelâ amcası Ebû Tâlib vasıtasıyla Hz. Peygamber'le anlaşmaya kalkıştılar.
Etrafındaki fakirleri kovmasını ve bu dâvadan vazgeçmesini isteyen Mekke ulularına Hz. Peygamber; "Sağ elime ayı, sol elime güneşi verseler yine bu dâvamdan vazgeçmem." Cevabını vererek katiyyetle reddetti.
Bu kati tavır üzerine müşrikler İslâmiyet'ten vazgeçeceklerini umarak fakir ve kölelerden oluşan müslümanlara işkence etmeye başladılar.
Hz. Peygamber dahi, amcası Ebû Tâlib'in himayesine rağmen, İslâm'ın azılı düşmanlarından olan Ebû Cehille birlikte diğer amcası olan Ebû Leheb'in vahşî muamelelerine muhatap olmaktan kurtulamadı.
Bir süre sonra yapılan müracaatlar üzerine Hz. Peygamber, koruyucusu olmayan müslümanların emin bir memleket olan Habeşistan'a hicret etmelerine izin verdi.
Bu arada eziyetlerini iyice artıran müşrikler, toplanıp müslümanlar ve müslümanları himaye eden Hz. Peygamber'in kabilesi Haşimoğulları'yla tüm münasebetleri yasaklayan bir, boykot imzaladılar.
Bu anlaşma üzerine Ebû Tâlib Mahallesi'nde toplanan müslümanlar ve Haşimoğulları anlaşma parçalanıncaya kadar, üç yıl büyük zorluklara göğüs gererek mukavemet ettiler.
Boykot anlaşması üçüncü yılını doldururken, aralarında müslümanların akrabalarının da bulunduğu Mekke halkının umûmî memnuniyetsizliği yüzünden iptal edilerek, müslümanlara her türlü ilişki serbest bırakıldı.
Yeni bir izamle görevini sürdüren Hz. Peygamber, bu senenin akabinde peşpeşe evvelâ sevgili amcası ve koruyucusu Ebû Tâlib'i, daha sonra muhterem zevcesi Hz. Hatice'yi kaybetti. Bu vefatlar O'nu son derece üzdü.
Hz. Peygaberin tamamıyla koruyucusuz kalmasını fırsat bilen müşrikler, bizzat O'nu cephe alarak işkencelerini artırdılar.
Bu zor durumda Hz. Peyggamber, müslüman olmaları ve kendisini himaye etmeleri ümidiyle Mekke civarında kuvvetli bir kavim olan Taife yöneldi. Daveti kabul etmedikleri gibi, Hz. Peygamber'e oldukça kötü muamelede bulunan Taif halkı, O'nu taşlayarak Taif ten dışarı çıkarttılar.
Bu esnada Rabb'inden bir teselli mahiyetinde Miraç mûcizesiyle taltif buyurulan Hz. Peygamber, ne yazık ki pek az kimse tarafından tasdik edilerek, müşriklerin alaylarına maruz kaldı.
Müşriklerin tüm bu menfi tavırlarına rağmen gün geçtikçe İslâmiyet kuvvet kazanıyor, müslümanların sayısı gün geçtikçe çoğalıyordu.
Zaman zaman Mekke dışından gelen kabileleri İslâm'a davet eden Hz. Peygamber, bu sırada Mekke'nin kuzeyindeki Yesrib ahalisinden 6 kişiyle tanışarak onları İslâm'a davet etti. Hz. Peygamber'i büyük bir anlayışla dinleyip, İslâmiyet'i hayranlıkla kabul eden bu altı kişi memleketlerine dönerek İslâmiyet'i tebliğe başladılar.
İslâmiyet'in Yesrib'de süratle yayılması sonucu, bu olayı takip eden senede müslüman olan 12 kişi daha Akabe denilen yerde Hz. Peygamber'e biat ettiler. Daha sonraki sene biat 70 kişiyle tekrarlandı. Ve Yesrib'liler büyük bir iştiyakla Peygamberlerini memleketlerine davet ettiler.
Takvimler milâdî 622'yi gösterirken, İslâmiyet Mekke'deki oluşumunu tamamlamış, nasip sahibi kimseler müslüman olmuşlar, müşrikler ise kati bir küfür inadıyla işkencelerini artırmış, işi; Hz. Peygamber'e suikast hazırlayacak kadar büyütmüşlerdi.
Bu esnada Hz. Peygamber, müslümanların; İslâmiyet'in sevgisiyle karşılanıp büyük bir Yesrib şehrine hicret etmelerine izin verdi. İlerde İslâmiyet'in kalbini teşkil edecek olan bu bahtiyar şehir, dinleri uğruna vatanlarını terk eden Mekke'li muhacirleri büyük bir yakınlıkla bağrına bastı.
Daha sonra ilâhî bir emirler harekete geçen Hz. Peygamber, kendisine suikastin hazırladığı bir gün yanına yakın arkadaşı Hz. Ebû Bekir'i alarak yola çıktı.
Müşriklerin amansız takibine rağmen, Allah'ın bir lütfü olarak kazasız, belâsız Yesrib'e varan Hz. Peygamber, derhal büyük inkilâbın, İslâm Devleti'nin kuruluş çalışmalarına başladı.
Şehrin ismi, Hz. Peygamber'i banndırmanın şerefiyle Peygamber şehri mânâsına Medinetü'n-Nebi olarak otomatikman değişti. Hz. Peygamber evvelâ Mekke'den hicret eden Muhacirler'le Medine'de onlara yardım eden Ensar'ı teker teker kardeş ilân ederek, Müslümanlar'ın kendi içlerinde bütünleşmelerini sağladı.
Daha sonra Medine'nin ikinci etkin topluluğu olan yahudilerle bir anlaşma imzalayarak, modern devletlere örnek olacak bir şekilde Medine birliğini tesis etti.
Hemen arkasından Müslümanlar'ın sosyal durumunu öğrenmek kasdıyla bir nüfus sayımı yaptıran Hz. Peygamber, peşpeşe nazil olan ahkâm âyetleriyle İslâm Devleti'nin anayasını ve temel müesseselerini teşekkül ettirdi.
Bu esnada ufak birlikler tesisiyle civardaki askerî etkinliğini hissettiren Hz. Peygamber, birinci senenin sonlarına doğru böyle bir birliğini Şam'a gitmekte olan Mekke kervanını takiple görevlendirdi. Kervan reisi olan Ebû Süfyan, deniz yolunu takip ederek, bir manevrayla Müslümanlar'dan kurtulmayı başardı.
Hz. Peygamber'in kervanı Şam'dan dönerken de takip ettirmesi üzerine, yardıma gelen Kureyş ordusuyla Müslüman ordusu Bedir'de karşı karşıya geldiler. Küfrün İslâm'a bu ilk toslayışı, Müslümanlar'ın sayı bakımından son derece zayıf olmalarına rağmen, Müslümanlar'ın galibiyetiyle geri çevrildi.
Savaşın bitiminden bir süre sonra, Müslümanlar'la yaptıkları anlaşmayı bozan ve onları küçümseyen Kaynuka yahudilerine savaş açılarak, Medine civarından uzaklaştırılmaları sağlandı.
Müslümanların süratle kuvvetlenmesinden rahatsız olan Mekke müşrikleri, son enerjilerini harcıyarak Hz. Peygamber'e karşı, arka arkaya Uhud ve Hendek Muharebeleri'ni yaptılar. Birincisi de sonuca ulaşamayan müşrikler nisbî bir başarı gösterirken, sonuncuda taarruz güçlerini yitirerek bir daha gelmemek üzere geri döndüler.
Bu arada da tedrici bir şekilde Uhud'dan sonra Beni Nâdir yahudileri, Hendek'ten sonra Kurayza'lılar meselesi halledilerek, Medine'de İslâm Devleti'nin otoritesi sarsılmaz bir şekilde yerleşmiş oluyordu.
Hicretin 7. Yılında Hz. Peygamber, 1400 kadar ashabıyla Mekke'yi ziyaret etmek ve umre yapmak kasdıyla harekete geçti. Fakat Kureyş'lilerin mâni olması üzerine, savaşılmayarak, Hudeybiye denilen yerde bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma mucibince umre gelecek seneye ertelendiyordu.
Bu barış ortamının getirdiği rahatlıkla tebliğ süratlendirildi. Bu devrede İslâmiyet eskisinden çok büyük bir hızla Arap Yarımadası'nda yayılma gösterdi.
Mekke tehlikesini böyle, bir süre için bertaraf eden Hz. Peygamber, o sene tehlikeli bir düşman olan Hayber'li yahudi topluluğunu da kuşatarak teslim aldı.
Yine musâlaha esnasında, komşu devletlerin reislerine birer davet mektubu yollanarak İslâm'a davet edildiler.
Hicret'in 10. Yılında on bin kişilik bir kuvvetle anlaşmayı bozan Mekke üzerine yürüyen Hz. Peygamber, savaşsız bir şekilde burasını feth ederek, İslâm'ın Kıblesi olan Kabe'yi putlardan temizledi.
Mekke'nin fethini Taif in fethi ve kuzeyindeki Bizans'a karşı düzenlenen Tebük ve Mûte harpleri izledi.
İlâhi programını eksiksiz bir şekilde takip ederek, Arap Yanmadası'nın baştan başa İslâm'la şereflenmesini sağlayan Hz. Peygamber, Hicret'in 13. Yılında, hac esnasında, Mekke'de yüz bin kişiye karşı Veda Hutbesi'ni irad etmiş, görevini tamamlamıştı.
Nihayet milâdi 632 yılında, 63 yaşlarında, arkasında tüm insanları hidâyete erdirecek bir din bırakarak âhirete irtihal ettiler.
Allah şefaatından mahrum etmesin. Amin.
Peygamberimizin Güzel Ahlâkı
Gizli ve açık tüm güzellikler Hz. Peygamber'in vücudunda olduğu kadar, hiçbir vücutta bir araya gelmemişti.
O, getirdiği davada ve ahlâk ölçülerinde olduğu gibi, vücut yapıtında da vasat (en orta) yolun en güzel örneği olmuştu.
Gayet heybetli olan vücuduyla yürüyüşünden dahi ayırt edilecek kadar asalet sahibiydi.
Mübarek yüzleri son derece parlak ve hürmet vericiyi. Yüzüne bakanlar oradaki derin mânâya doyamaz, hayranlıkla tekrar tekrar bakarlardı.
Yere bakışları gökyüzüne bakışlarından daha fazla idi.
Mubah olan şeylere dahi göz uçlarıyla bakarlardı.
Sahabelerinin arkalarından yürürler, karşılaştığı kimselerden önce davranarak, onlara selâm verirlerdi.
Hayırlı işlere hep sağ eli ile başlarlardı. Yemeği sol el ile yemekten ashabını men etmişlerdi.
Yalnız başına yedikleri yemeklerde doyasıya yemezlerdi.
Kesinlikle şatafata ehemmiyet vermezler, mevkilerini gurur vesilesi yapmazlardı. Mübarek mührü şerefleri de; "Muhammed Rasûl-Allah" kelimelerinin yazılı olduğu sade bir yüzüktü.
Umumiyetle başlarına bir sarık sararlardı. Sarıklarının ucunu iki omuzlarının arkasına salıverirlerdi.
Meclislerde son derece müztevazi bir şekilde otururlardı. Umumiyetle diz çöker, bazen de bağdaş kurarlardı.
Rasû-li Ekrem Efendimiz'in hiçbir şey yemeden, günlerce ' aç sabahladıkları olurdu. Ekmekleri çoğu kez arpa ekmeği olurdu.
Yemeklerini hiçbir zaman ayaklı sofra üzerinde ve küçük tabaklarda yememişlerdi.
Günde en fazla iki öğün yerlerdi. Çoğu kez sabahları iki öğünlük yemekleri olmadığı için, oruca niyet ederlerdi.
Yemekten önce ve sonra mübarek ellerini yıkamayı ihmal etmezlerdi.
Yemeğe Besmele ile başlarlar. Allah'a hamd ile bitirirlerdi. Yemeğin sonunda;
"Elhamdülillâhi'1-lezî et'amenâ ve sakânâ ve cealenâ mine'l-müslimîn." Diyerek dua ederlerdi.
Bir kaptan su içtikleri zaman üç defa nefes alarak yavaş yavaş içerlerdi.
Susma müddetleri konuşma müddetlerinden fazla idi. Gerekmedikçe konuşmazlar, söze baslarken ve sözün sonunda Allah'ın ismini anarlardı.
Konuşurken ağır ağır, tane tane konuşurlardı. Zihinlerde kalmasını istedikleri şeyleri üçer defa tekrarlamak yüce âdetlerindendi. Sözlerinde kimseyi incitecek bir şey bulunmazdı.
Dünyaya ait işler için kimseye darılmazlardı. Fakat herhangi bir şeyde hakka tecavüz edilse; o zaman öyle gazap ederlerdi ki, o hak yerini buluncaya kadar öfke ve gazaplarını hiçbir şey ve hiçbir kimse önleyemezdi.
Kendi şahısları için intikam düşünmezler, kötülük edene iyilikle muamele ederlerdi.
Sevinçli oldukları zaman mübarek gözlerini yumarlardı. Peygamber Efendimiz'in gülmeleri tebessüm şeklinde olup, tebessüm anında temiz, saf ve berrak inci taneleri gibi dişleri gözükürdü.
İnsanları hiçbir konuda mahcup ve mahrum etmezlerdi.
Uyurlarken sağ ellerini sağ yanaklarının altına koyup uyurlar ve;
"Rabbi kînî azâbeke yevme teb'asü ibâdeke."
"Yâ Rabbî, kullarını yeniden dirilttiğin günde beni azabından koru" şeklinde duâ ederlerdi.
Uyandıkları zaman ise;
"Elhamdülillâhi'1-lezî ahyânâ ba'de emâtenâ ve ileyhi'n-nüşûr."
"Bizi uyuduktan sonra uyandıran ve kendisine döneceğimiz Allah Teâlâ'ya hamd olsun" diye duâ ederlerdi.
Allah'ın tüm günahlarını mağfiret etmesine rağmen, çoğu kez ayakları şişinceye kadar namaz kılarlardı. Sebebini soranlara ise:
"Cenâb-ı Hakk'ın şükreden bir kulu olmayayım mı?" diye cevaplandırırlardı.
Geceleri ekseriyata yatsı namazını kılıp uyurlar, daha sonra gecenin üçte birinde kalkıp diledikleri kadar teheccüd namazı kılarlardı. Kendilerine "Yâ Rasûlallah, vitki kılmadan uyuyorsunuz, ya uykuya kalır vitir namazını geçirirseniz" diye soran muhterem hanımları Hz. Aişe'ye:
"Ey Aişe, benim iki gözüm uyur, ama kalbim uyumaz" diye cevap vermişlerdi.
Farz namazlarını mescidde kılarlar, nafilelerini ise daha çok evde kılmayı tercih ederlerdi.
Hz. Aişe'nin rivayetine göre Hz. Peygamber, ibâdetin azda olsa devamlı olanını severlerdi. Rasûlullah insanların en güzel seslisiydi. Kur'ân-ı Kerîm okuduklarında inceliklerine riâyet ederek son derece güzel okurlardı. Tane tane ve tegannisiz okuyuşları müslüman olduğu gibi, müşrikleri de tesir altına alırdı.
Sevdiklerinin vefatında merhametlerinden dolarıy ağlarlardı. Gözlerinden yaşlar akardı. Fakat ümmetini çırpınarak ağlamaktan menetmişlerdi.
Lükse ve rahat verici şeylere önem vermezler, tercih etmezlerdi. Çoğu kez hasır üzerinde yatarlardı. Mübarek yüzlerinde hasırın izlerini görerek üzülüp O'na bir yatak temini için izin isteyen Hz. Ömer'e:
"Benini dünya ile ne işim vardır. Benim ile dünyanın misâli; atlı bir yolcunun, bir ağacın gölgesine varıp bir müddet durduktan sonra, yoluna tekrar devam ederek o ağacın gölgesini terk etmesine benzer" buyurarak, arzusundan vazgeçirmişlerdi.
Kendisi için ayağa kalkılmasını istemezler, Allah'ın en sevgili kulu olmalarına rağmen, çoğu kez misafirlerini ayakta karşılarlardı.
Elbise ve eşyalarının son derece sade olmasına rağmen, tevazularından dolayı "Yâ Rab beni riyadan koru" diye duâ ederlerdi.
Kendilerini davet eden kişi bir köle dahi olsa icabet ederler, kimseyi küçümseyemezlerdi. Bu sebeple ashabın nezdinde Peygamber Efendimiz'den (s.a.v) daha sevgili bir kimse yoktu.
Hediyeyi Allah rızası için kabul ederler, kendilerine hediye edilen az şeyler karşılığında çok hediye ederlerdi.
Sahabeden Enes İbn Mâlik Hazretleri Hz. Peygamber'i şöyle anlatmışlardı:
"Ben Peygamber Efendimizde (s.a.v) on sene hizmet ettim. Bana bir kere dahi üf demediler. Hizmetim esnasında uygunsuz bir şey yapsam, bu işi niye bayie yaptın demezler, çok lüzumlu bir şeyi terkedip yapmazsam, bu işi niçin yapmadın, diye azarlamazlardı.
Ben Peygamber Efendimizin ellerinden daha yumuşak bir ipek veya ipekliye dokunmadım elleri onlardan daha yumuşaktı, Ben Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) kokusundan daha güzel bir misk veya ıtır kokusu koklamadım onlardan daha güzel bir kokusu vardı."
Hz. Peygamberimiz ölüm halinde iken kızı Hz. Fâtıma'nın hüzünlenmesi üzerine
"Ey Fâtıma, bu günden sonra senin baban için keder ve mahzuniyet yoktur. Zira bu ölüm sebeyile olan sıkıntı geçici olup, istediği Zat-ı Mukaddes'e ulaşıp en güzel hâle, en yüksek dereceye nail olduğunda, asla kendisine bir keder isabet etmez. Baban öyle bir hâldedir ki, Cenâb-ı Hak kıyamete kadar bu hâlden hiç kimseyi terk etmez. Her nefis bu ölüm hâlini tadacaktır." Buyurmuşlardı.
Peygamberimizin Halîfesi Hz. Ebû Bekr Sıddîk'ın Halife Seçildiğindeki İlk Hutbesi
"Kim bir günah işlerse, onu sırf kendi aleyhine kazanmış olun Allah herşeyi bilir ve hikmet sahibidir." [180]
İbni Sa'd, Mehâmilî ve başkaları Urve'den rivayet ediyorlar:
Hz. Ebû Bekir (r.a) halife seçildiğinde insanlara hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Hayırlınız olmadığım halde başınıza geçtim. Ancak, Kur'ân inmiş ve Peygamber (s.a.v) yolu tayin etmiştir. O bize öğretti ki; en iyi akıl takvadır. En kötü ahmaklık da günahkârlıktır. Sizin benim yanımda en güçlünüz, tâki hakkını alıncaya kadar, zayıf olandır. En zayıfınız da, başkasının hakkını ondan alıncaya kadar, güçlü olamnızdır.
Ey insanlar! Ben yeni bir yol koyucu değil, benden; önceki yolu takip ediciyim. Eğer bir işi güzel yaparsam, bana yardımcı olunuz. Eğer o yoldan çıkarsam, bana engel olunuz. Bunu diyor, Allah'tan benim ve sizin için bağışlanma diliyorum."
Biat Edildiğinde
"Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan Odur. Şüphe yok ki Râbbin çabuk cezalandırandır, yine şüphe yok ki O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir." [181]
Diyneverî Abdullah b, Ukeym'den rivayet ediyor:
Hz. Ebû Bekir'e biat edildiğinde minbere çıktı. Peygamberimiz (s.a.v)'ın durduğu basamaktan bir basamak aşağıda durdu. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
Ey insanlar! Biliniz ki en iyi akıl takvadır...
Aynısını zikrettikten sonra sonunda şu ilave vardır:
"Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Allah yolunda cihadı bırakan he kavmi Allah fakirliğe düşürür. Hangi kavimde de kötülük ortaya çıkarsa Allah onların hepsini belâya maruz bırakır. Allah'a itaat ettiğim sürece bana itaat edin. O'na ve Peygamberine isyan ettiğimde ise bana itaat etmeyiniz. Bunu diyor, benim ve sizin için bağışlanma diliyorum."
Ebu Zerr el-Herevî ve İbn Râhuye, Hasan (r.a)'dan rivayet ediyor:
Ebû Bekir Sıddık (r.a) hitap etti ve şöyle dedi:
Vallahi ben sizin iyiniz değilim, Bu makamımda istemeyerek bulundum. İstedim ki biriniz benim yerime bu işi üstlensin. Siz benim içinizde Rasûlullah'ın davrandığı gibi davranabileceğimi mi sanıyorsunuz?
Öyleyse yanılıyorsunuz- ben öyle yapamam, çünkü Rasûlullah vahiyle destekleniyordu ve yanında melek vardı. Benim yanımda da beni bırakmayan şeytan vardır. Öfkelendiğim zaman benden kaçınınız ki size zararım dokunmasın. Beni gözetleyiniz. Eğer istikamet üzereysem, bana yardım ediniz. Yoldan saparsam, beni düzeltiniz."
Hasan (r.a), bundan sonra hiç böyle bir hutbe veilmedi dedi.
Ebû Zerr et Herevî el-Cami'de Kays b. Ebû Hazım'dan muhtasar olarak şöyle rivayet etmiştir:
"Ben, bir beşerim. Doğru da yapabilirim, yanlış da. Eğer doğru yaparsam, Allah'a hamd edin. Hata yaparsam, beni düzeltin.
Ahmed b. Hanbel, Kays b. Ebî Hazım'dan rivayet ediyor:
Ben Peygamberimiz (s.a.v.)'ın vefatından bir ay sonra Ebû Bekir (r.a.)'ın yanında oturuyordum Sonra şunu anlattı insanlara "toplanın" diye seslenildi. İnsanlar toplandı ve Ebû Bekir kendisi için yapılan minbere çıktı. Bu onun ilk hutbesiydi. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! İstedim ki benden başkası bu işi yapsın. Benden Rasûlullah'ın sünnetini isterseniz; ona gücüm yetmez. O şeytandan korunmuştu ve ona semadan vahiy iniyordu."
Taberânî İsa b. Atıyye yoluyla şu hutbeyi rivayet ediyor:
"Ey insanlar! Kişiler isteyerek veya istemeyerek İslâm'a girdiler. Onlar Allah'ın korumasında ve yanındadırlar. Allah'ın zimmetinden sizden bir şey istememelerine gücünüz yetiyorsa, bunu yapın. Benimle olan bir şeytan
vardır. Beni öfkelenmiş gördüğünüzde, size zararımın dokunmaması için benden kaçınınız. Hizmetçilerinizin ücretlerine dikkat ediniz. Çünkü haramla gelişen bir beden cennete girmeye layık değildir."
Ölüme Hazırlanın
"Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse ölmeyecektir. O, zamanı yazılmış şaşmaz bir yazıdır. Bununla beraber kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Şükredenlere muhakkak mükafatını vereceğiz." [182]
Taberî, Asım b. Adiyy'den rivayet ediyor:
Peygamberimiz (s.a.v)'ın vefatının ertesi günü Ebû Bekir (r.a)'ın münadîsi, Usame ordusunun gönderilmesinin tamamlanması için şöyle seslendi:
"Üsame ordusundan Medine'de hiç kimse kalmasın. Cüruftaki karargaha gitsinler" Sonra Ebû Bekir (r.a) kalktı. Allah'a hâmd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Ben de ancak sizin gibiyim. Bilmiyorum; belki de siz Peygamberimiz (s.a.v)'ın gücünün yettiğiyle beni sorumlu tutacaksınız. Şüphesiz Allah, Muhammed (s.a.v)'ı bütün âlemlerden seçkin tutmuş, âfâtlardan korumuştur. Ben yeni bir yol koyucu değil, O'nun yolunu takip ediciyim. Eğer istikâmet üzere olursam, bana uyunuz. Eğer yoldan çıkarsam; beni düzeltiniz. Peygamberimiz (s.a.v)'ın ruhu kabzolundu.
Bu ümmetten kimse bir kamçı darbesi ve daha küçük bir haksızlıkla ondan bir hak istememiştir. Biliniz ki benim şeytanım vardır. O bana geldiğinde size zararım olmaması için benden kaçınınız. Ne zaman vaki olacağını bilmediğiniz ecelinize kadar sabah ve akşamlarınızı geçiriyorsunuz. Eceliniz gelmeden önce, gücünüzün yettiğince iyi âmel yapınız. Bunu ancak Allah'ın yardımıyla yapabilirsiniz.
Ömrünüz süresince, eceliniz yapacağınız amelleri kesintiye uğratmadan, gayret ediniz. Bir kavim vardı, onlar ecellerini unuttular ve amellerini başkaları için işlediler. Onlar gibi olmaktan sakının. Acele edin! Acele edin! Çünkü arkanızda hızla size koşan bir ölüm vardır.
Ölüme hazırlanın. Babalarınızdan, çocuklarınızdan ve kardeşlerinizden ibret alınız. Yaşayanlara değil, ölülerin bıraktığı güzel şeylere imreniniz."
İbnu Zencûye, Sâid b. Ebî Meryem'den rivayet ediyor:
Bana haber verildi ki; Ebû Bekir (r.a.) halife seçildikten sonra, minbere çıktı, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle hitap etti:
"Vallahi biz bu işin başındayken, işlerinizin karışmasından korkmasaydım, bu işin bana en çok kızanınızın boynunda olmasını isterdim. Fakat bu onun için hayırlı olmazdı. Biliniz ki, dünyada ve ahirette insanların en talihsizi idarecilerdir."
(O böyle der demez sahabeler başlarını kaldırıp ona doğru baktılar.) Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (r.a):
"Sakin olun! Siz çok acelecisiniz. Hiç bir başa geçen yoktur ki Allah onun başa geçeceğini bilmesin. Başta olması onun ömrünü yarıya düşürmesin, üzüntü ve korku vermesin.
Elindeki ile yetinmeyip, insanların elindekine istek duymasın. Güzel yemekler yiyip, yeni elbiseler giyse de geçimini güçleştirmesin. Ta ki gölgesi gider, ruhunu teslim eder ve Rabbi'ne varır. Hesabı çok zor olur. Bağışlanması ihtimali çok azdır.
Allah Korkusu Ve Ahiret İçin Çalışın
"Allah'ın sana verdiğinden sen (yolunda harcayarak) âhiret evini ara ve dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et ve yeryüzünde fesad arzulama. Çünkü Allah fesat çıkaranları sevmez." [183]
Ebû Nuaym, Ukeym'den rivayet ediyor:
Ebû Bekir (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Size Allah'tan korkmayı, O'nu layık olduğu şekilde sena etmeyi, korku ve ümit arasında olmayı ve bir meselenizde Allah'a çok dua etmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü Allah, Zekeriya (a.s.) ve ailesini bu yüzden Kur'ân'da övmüş ve şöyle buyurmuştur:
"Onlar hayırlı işlerde yarışırlar, korku ve ümit içinde bize dua ederler ve Bize karşı huşu içindeydiler."
Allah'ın kulları! Biliniz ki; Allah hakkına karşılık sizi rehin almış;, sizden kuvvetli söz almış, sizden çok ve bakî şeyler karşılığında az ve fâniyi satın almıştır.
İşte bu mucizeleri tükenmez, nuru sönmez Allah'ın kitabı sizdedir. Onun sözüne inanınız ve ona uyunuz. Karanlık günde onun nurundan kendinize göz isteyiniz. Allah sizi ancak kulluk için yaratmıştır. Size ne yaptığınızı bilen Kiramen Katibin meleklerini vekil etmistir.
Allah'ın kulları! Biliniz ki, sabah akşam, zamanını bilmediğiniz bir ölüme doğru yol alıyorsunuz. Eğer ömrünüzü Allah için amel yaparak geçirmeye gücünüz yeterse; bunu yapınız. Bunu ancak Allah'ın yardımıyla yapabilirsiniz.
Ömrünüz bitmeden kötü amel yapmadan hayırlı amel yapmaya koşun. Çünkü bazı topluluklar, bunu başkalarına vermiş kendilerini unutmuşlardır. Onlar gibi olmadan sizi nehyediyorum. Acele edin! Acele edin! Çünkü arkanızdan ölüm, çok hızlı olarak size geliyor."
Allah Korkun Ve Geçmişten İbret Alın
"Allah, iman edip salih amelleri yapan kullarına şöyle vaad etmiştir: Onlar için mağfiret ve büyük bir ecir vardır." [184]
Ebû Nuaym, Amr b. Dinar'dan rivayet ediyor: Ebû Bekir (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Fakirlik ve yokluğunuza karşılık Allah'tan korkmanızı ve O'nu layıkıyla övmenizi, O'ndan bağışlanma dilemenizi tavsiye ederim. Çünkü o çok bağışlayıcıdır."
"Bundan sonra Abdullah b. Ukeym'in nakfettiğini zikrettikten sonra şu ziyadeyi yapmıştır."Biliniz ki; Aziz ve Celîl olan Allah'a karşı ihlaslı olduğunuz müddetçe Rabbinize itaat etmiş, hakkınızı korumuş olursunuz. Yaşadığınız günlerin hakkını veriniz. Kendiniz için nafile ibadetler yapın. Fakirlik ve ihtiyaç anınızda görevlerinizi yapınız.
Sonra da Allah'ın kulları, sizden öncekilerin dün nerede, bugün nerede olduğunu tefekkür ediniz. Bu yeryüzünü imar eden krallar nerededir? Onlar, hiç anılmıyor, unutulmuşlardır.. Bugün onlardan hiçbir şey yok. Sarayları bomboştur. Bugün onlar, kabir karanlıklardadır.
Onların herhangi birinden bir fısıltı işitiyor musunuz? Tanıdığınız arkadaşlarınız ve kardeşleriniz nerede? Onlar takdim ettikleri amellerine, vardılar. Kimi mutlu, kimi de mutsuz olmuştur. Allah'la yaratıklarından kimse arasında, ona fayda verecek bir akrabalık yoktur ki onun kötülüğünü kaldırsın.
Ancak O'na ibadet etmek ve emrine uymak ise yarar. Sonu cehennem olan bir iyi hayat hayırlı değildir. Sonu cennet olan sıkıntılı bir hayatta kötü değildir. Bunu diyor, Allah'tan benim ve sizin için bağışlanma diliyorum."
Yine Ebû Nuaym'ın, Nuaym b. Nemba'dan rivayetinde de ayrıca şu ziyade vardır:
"Allah'ın rızası kastedilmeyen sözde hayır yoktur. Azîz ve Celîl olan Allah yolunda harcanmayan malda hayır yoktur. Cahilliği yumuşak huyluluğuna galip gelen kimseyle, Allah yolunda kınayanın kınamasından çekinen kimsede de hayır yoktur,"
Sizden Ölenlerden İbret Alın
"Her nefis ölümü tadacaktır. Ecirleriniz ise ancak kıyamet günü tamamlanacaktır. O zaman kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, ipe o murada erdi. Yoksa dünya hayatı aldatıcı bir metddan başka bir şey denir." [185]
Asım b. Adiy'den:
Ebû Bekir (r.a.) kalkıp Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle hitap etti:
"Azîz ve Celîl olan Allah, kendi rızasını isteme dışında yapılan hiçbir ameli kabul etmez. Amellerinizde Allah'ın rızasını isteyiniz. Biliniz ki amellerinizde Allah için ihlaslı olduğunuzda itaat etmiş, hatadan kurtulmuş, vazifenizi yerine getirmiş, fani bir zamanı ihtiyaç anınızda, kullanmanız için bakiye takdim etmiş olursunuz.
Allah'ın kulları! Sizden ölenlerden ibret alın. Sizden önce yaşayan kimseleri düşünün. Dün neredeydiler bugün neredeler? Zalimler nerede? Savaş meydanlarında üstünlükle nam salanlar nerede? Zaman onları alçaktı, kum gibi oldular. Aleyhlerinde çok söz söylendi.
Kötü kadınlar, kötü erkekler için, kötü erkekler de kötü kadınlar içindir. Dünyayı imar eden krallar neredeler? Sanki hiç dünyaya gelmemişler gibi, uzaklaştılar, unutuldular. Allah onlara sorumluluklarını bırakmıştır. Şehvetleri kesilmiş, amelleri kendileriyle gitmiştir.
Dünya ise kendilerinden başkasının olmuştur. Onlardan sonra biz kaldık. Eğer onlardan ibret alırsak kurtuluruz. Kendimizi aldatırsak onlar gibi oluruz. Güzel yüzlüler, gençliklerini beğenenler nerede?
Onlar toprak oldular, sevdikleri şeylerde onlara pişmanlık oldu. Şehirler bina edenler, onları surlar çevirip koruyanlar, oralarda hoş şeyler yapanlar nerede? Oraları kendilerinden sonra gelenlere terkettiler. İşte meskenler boştur, kendileri de kabir karanlıklarındadır.
Hiç kimseden onlar hakkında bir fısıltı olsun duyuyor, hissediyor musunuz? Tanıdığınız baba ve kardeşleriniz nerede? Ecelleri onların ömürlerini tüketti. Ölümden sonra, yaptıkları amellerine göre saadet veya bahtsızlık içinde oldular.
Biliniz ki; ortağı olmayan Allah'la yaratıkları arasında kuluna hayır vericis ondan kötülüğü kaldırıcı hiç bir akrabalık yoktur. Ancak, O'na kulluk ve emrine uymak vardır. Biliniz ki; sizler aciz kullarsınız. Onun katındaki sevap ancak O'na kullukla elde edilir. Sonunda cehennem olan birşey hayır değildir. Sonunda cennet olan birşey de şer değildir."
Amellerin Hepsi Sabırladır
"(Ey Peygamber!) Sabret. Sabrın da ancak Allah'ın yardımıyladır. Ve onlar için üzülme, yaptıkları hileden de telaş edip sıkıntıya düşme." [186]
İbnu Ebi'd-Dünya ve İbnu Asâkir, Musa b. Ukbe'den:
Ebû Bekir Sıddîk (r.a) hitap ediyor ve şöyle diyordu:
"Hamd, âlemlerin Rabbinedir. O'na hamdediyor, O'ndan yardım diliyor ve öldükten sonra O'ndan şeref istiyoruz. Benim ve sizin eceliniz yaklaşmıştır. Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur, O birdir ve ortağı yoktur. Muhammed O'nun kulu ve peygamberidir.
Allah, O'nu dirileri uyarmak, kâfirler aleyhine bu sözü gerçekleştirmek için, aydınlatıcı bir kandil olarak hak din ile göndermiştir. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse; hidayet üzere olur. Kim de O ikisine isyan ederse apaçık bir şekilde sapıtmış olur. Size Allah'tan korkmayı ve size yol, olarak koyduğu emirlerine sarılmayı tavsiye ediyorum. Tevhidden sonra İslâm'ın en özlü emri Allah'ın size idareci tayin ettiğini dinleme ve itaat etmedir.
Kim iyiliği emredip kötülükten nehyedene itaat ederse, kurtulmuş ve üzerine düşen görevi yerine getirmiş olur. Hevanıza uymaktan sakının! Kendini, hevadan, tamahdan ve öfkeden koruyan kurtulmuştur. Böbürlenmekten sakının! Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek ve sonra onu kurtların yiyeceği kimsenin böbürlenmesi niye? Bugün o diri, yarın ise ölecektir.
Biliniz ki, gün bu gün, saat bu saattir. Mazlumun bedduasından sakının! Kendinizi ölülerden sayınız! Sabrediniz! Çünkü amellerin hepsi sabırladır. Sakınınız! Sakınmak fayda verir. Amel ediniz Amelle kabul olur. Allah'ın sakındırdığı azabından sakınınız azabın size vadettiği rahmetine de koşunuz! Anlayın ki anlaşılasmız. Korkun ki korkul asınız.
Allah, sizden öncekileri ne ile helak ettiğini ve kurtulanları da ne ile kurtardığını açıklamıştır. Allah, kitabında helalini ve haramını, amellerden sevdiğini ve hoşlanmadığını açıklamıştır. Benim ve sizin için elimden geleni yapacağım, Allah'tan yardım istenir. Güç ve kuvvet sadece Allah'ındır.
Biliniz ki amellerinizi Allah için yaptığınızda Rabbinize itaat etmiş, nasibinizi korumuş, kazanmış olursunuz. İsteyerek yapacağınız nafileleri, gönderiniz. Bunların mükafatları, ihtiyacınız olduğu zamanda size verilir.
Allah'ın kulları! Ölüp giden arkadaşlarınız ve kardeşlerinizi düşününüz. Onlar sunmuş oldukları amellerine vardılar ve öldükten sonra ona göre mutlu veya mutsuz oldular.
Allah'ın ortağı yoktur. Emrine uyulma ve ibadet edilmesi dışında O'nunla yaratıklarının arasında kulun kötülüğünü kaldıracak veya ona fayda verecek hiçbir akrabalık yoktur. Sonu cehennem olan hiçbir şey hayır değildir. Sonu cennet olan hiçbir şey de şer değildir. Bunu diyor, benim ve sizin için Allah'tan bağışlanma diliyorum. Peygamberinize salavat getirin, Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi O'nun üzerine olsun."
Allah'ın Nimetine Karşı Nankörlük Eden Kimsenin Ahiretteki Durumu
"Ve düşünün ki Rabbiniz şöyle bildirmişti: "Andolsun eğer siz şükrederseniz elbette size (nimetimi) arttırırım. Fakat nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki, azabım çok şiddetlidir." [187]
Ebu'ş-Şeyh,Yezidb. Harun'dan:
Ebû Bekir (r.a.) hitap etti ve hutbesinde şöyle dedi:
"Allah'ın bol bol rızık verdiği, nimetlendirdiği, bedenini sağlıklı kıldığı, buna karşılık da Rabbinin nimetine nankörlük eden kul, Allah'ın huzuruna getirilir ve ona öyle denir:
"Bugünün için ne yaptın, kendine ne hazırladın?" Yaptığı bir iyilik bulamaz, bunun üzerine göz yaşları tükeninceye kadar ağlar. Sonra Allah'a ibadet yapmadığından dolayı yine rüsvay edilir. Bu defa ağladığında gözlerinden kan gelir. Sonra yine rüsvay edilir. Bu defa o, dirseklerine kadar ellerini yer. Sonra yine rüsvay edilir. Öyle yüksek sesle ağlar ki, gözleri yanaklarına düşer. Birbirinden çok uzakta olur. Sonra şöyle deyinceye kadar yine rüsvay edilir:
"Ya Rabbi! Bana' acı. Beni cehenneme gönder."
Bu, Kur'ân'da şöyle belirtiliyor:
"Allah'a ve peygamberine karşı koymağa kalkışana, ebedi kalacağı cehennem azabı vardır. İşte büyük rezillik budun" [188]
İyilik Yaparsanız Hiçbir Sıkıntıya Düşmezsiniz
"Ve Allah yolunda infak edin (malınızı verin) de kendi ellerinizle (kendinizi) tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin; çünkü Allah güzellik edenleri (ihsan sahiplerini) sever!" [189]
İbni Ebi'd-Dünya ve Dineverî, Muhammed b. İbrahim b. El-Haris'ten:
Ebû Bekir (r.a.) insanlara hitap etmiş ve şöyle demiştir:
"Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki eğer Allah'tan korkar ve iyilik, yaparsanız, hiçbir sıkıntıya düşmez, kolayca doyarsınız." [190]
İhtiyaç Gidermede Allah Utancı
"Ey insanlar, bütün yeryüzündeki nimetlerimden helâl olmak, pak olmak şartiyle yiyin, fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, size belli bir düşmandır.
O' size hep çirkin ve murdar işleri emreder ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler söylemenizi isten" [191]
Ebû Nuaym, Urve b. Zübeyr tarikiyle babası Zübeyr den:
Ebû (Bekir (r.a.) insanlara hitap etti ve şöyle dedi:)
Ey müslümanlar topluluğu! Azîz ve Celîl olan Allah'tan haya ediniz. Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; ben tuvalet ihtiyacımı gidermeye çıktığımda Allah'tan utandığımdan dolayı iç elbisemle yüzümü örtüyorum." [192]
İbni Hıbban, İbni Şihab'dan:
Ebû Bekir Sıddîk birgün hitap ederken şöyle dedi:
"Allah'tan haya ediniz. Vallahi ben, Rasûlullah'a biat ettiğimden beri Rabbimden hayamdan dolayı, tuvalet ihtiyacıma başım örtülü olarak çıkıyorum."
Sağlık
"İşte biz muhsinleri böyle karşılarız." [193]
Tirmizi ve -hasen olarak- Nesâî'den rivayet etti:
Ebû Bekir (r.a.) minberde ayağa kalkıp ağladı ve sarira şöyle dedi:
"Rasûlullah hicretin ilk yılında minberde kalkıp ağladı ve şöyle buyurdu:
"Allah'tan sağlık isteyiniz. Hiç kimseye imandan sonra sağlıklı olmadan daha üstün bir hayır verilmemiştir." [194]
Allahtan Sağlık İsteyiniz
"Biz de Kur'an'dan öyle âyetler indiririz ki, bunlar müzminler için bir şifa ve bir rahmettir. Zâlimlerin ise ancak zararını arttırır." [195]
Ahmed b. Hanbel. Nesâî, İbni Hıbban ve Hâkim, Evs'ten:
Ebû Bekir (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Burada Rasûlullah hicretin ilk yılında kalktı ve şöyle buyurdu:
"Allah'tan sağlık isteyiniz. İmandan sonra hiç kimseye sağlıktan daha üstün bir hayır verilmemiştir. Doğru olunuz. Çünkü o iyilikle beraberdir. O ikisi de cennettedir.
Yalandan sakınınız. Çünkü o kötülükle beraberdir. O ikisi de cehennemdedir, birbirinize haset etmeyiniz, buğz etmeyiniz, küsmeyiniz ve sırt çevirmeyiniz. Allah'ın kulları! Allah'ın emrettiği gibi kardeş olunuz."
Nifak
"Kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalancılık ettikleri için bunlara elem verici bir azap vardır." [196]
Hâkim, Askeri ve Beyhâkî, Ebu Bekr b. Muhammed b. Amr b, Hazm'dan:
Ebû Bekir (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Nifak huşûundan Allah'a sığınınız." Sahabeler:"
"Nifak huşuu nedir" diye sorunca da.
"Bedenin huşu, kalbin ise nifak içinde olmasıdır" buyurdu."
Ebû Nuaym ve İbnü Cerîr, Ebû Âliye'den: Ebû Bekir (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Seferi için (dört rekatlı namaz) iki rekattır. Mukim için tamdır. Doğumum Mekke, hicret ettiğim yer ise Medine'dir. Zülhuleyfe'den öteye gittiğimde, dönünceye kadar iki rekat kılarım."
Ahmed b. Hanbel, Ebû Damre'den: Ebû Bekir (r.a.) insanlara hitap etti, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:)
"Şam kapıları size açılacak, verimli bir arazi elde edecek, ekmek ve yağla doyacaksınız. Size orada mescidler yapılacaktır. Allah'ın sizin oralara boş şeyler için gittiğinizi bilmesinden sakının. Çünkü mescidler Allah'ın zikredilmesi için yapılır."
İbn Ebî Şeybe, Enes (r.a.)'den:
Ebû Bekir (r.a.) bize hitap ediyor, insanın yaratılışını anlatıyor ve şöyle diyordu:
"İnsan yaratılırken iki defa idrar yolundan geçer. Bunu o kadar zikrederdi ki her birimiz kendisinden tiksinirdi.[197]
Hz. Ömer (ra.)in Hutbeleri Ebu Bekir (r.a)'in Defninden Sonra
"Yoksa o kötülükleri yapıp duranlar, kendilerini, iman edip salih ameller yapan kimseler yapacağız; hayat ve ölümlerini bir tutacağız mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar." [198]
İbnu Sa'd, Humeyd b. Hilal'den:
Ebû Bekir (r.a.)'ın vefatında hazır bulunanlar bize şunu haber verdiler: Ömer (r.a.) Ebû Bekir (r.a)'ın defin işi bittiğinde ellerini onun kabrinin toprağından silkeleyerek kalktı ve şöyle hitap etti:
"Allah sizi benimle, beni de sizinle imtihan ediyor. İki dostumdan sonra beni sizin işinize bıraktı. İşinize ben bakacağım. Gözümden bir şey kaçmaz ki, hata edeyim. Eğer siz iyilik yaparsanız, ben de iyilik yaparım. Eğer kötülük yaparsanız, muhakkak sizi cezalandırırım."
Râvilerden birisi:
"Vallahi, vefat edinceye kadar bu dediğini uyguladı" diyor.
Halife Olduğunda
"İman eâen kullarıma söyle: Namazı dosdoğru kılsınlar, alışveriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık harcasınlar." [199]
Dîneveri, Şa'b'i'den:
Ömer (r.a.) halife olduğunda minbere çıktı:
"Kendimi Ebû Bekir'in durduğu yerde durmağa layık görmüyorum" dedi ve bir basamak aşağı indi. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Kur'ân okuyunuz ki, onunla tartmasınız. Onunla amel ediniz ki, onun ehlinden olasınız. Kendiniz hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Allah'a arz olacağınız ve sizen hiçbir şeyin O'na gizli kalmayacağı (kıyamet günü) için kendinizi hazırlayınız.
Allah isyan konusunda yöneticiye uyulması gerekmez. Biliniz ki, ben kendimi Allah'ın malı -beyt'ül-mal- konusunda yetimin velisi gibi görüyorum. İhtiyacım olmazsa, almanı. İhtiyacım olursa, -iyi bir şekilde- ihtiyacım kadar ondan alırım.
İbnü'l Mübarek Said b. Mansur, İbnü Ebî 'Şeybe ve başkaları da hutbesinde şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz. Böylece hesabınız daha kolay olur. Tartılmadan önce kendinizi tartınız. Allah'a arzolacağınız ve hiçbir şeyin O'na gizli kalmayacağı büyük gün için hazırlanınız."
İnsanları Tanıyın
"İnsanların ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat meydan aldı, ki, Allah işlediklerinin bir kısmını kendilerine tattırsın. Umulur ki (kötü yoldan) hakka dönerler." [200]
Ahmed, İbni Sa'd Müsedded b. Huzeyme, Hâkim Beyhakî ve diğerleri Ebû Furas'tan:
Ömer (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Peygamber aramızdayken sizi tanıyorduk. Çünkü vahiy geliyor ve durumlarınızı bize haber veriyordu. Şimdi ise peygamber vafat etti ve vahiy kesildi.
Sizi şu şekilde tanıyoruz:
Hanginizden bir iyilik zuhur ederse onu iyi zannediyor ve seviyoruz. Hanginizden bir kötülük zuhur ederse, onu da kötü zannediyor ve ona buğzediyoruz. Bir zaman ben zannederdim ki; Kur'ân okuyan kimse Allah'ı ve O'nun yanında sevabı istiyor.
Ancak şimdi bazıları var ki; Kur'ân-ı insanlardan bir şey elde etmek için okuyorlar. Kur'ân'ı okumakla ve amellerinizle Allah'ı isteyiniz. O'nun rızası için bunları yapınız.
Biliniz ki, Vallahi ben, valilerimi sizi dövmeleri ve mallarınızı almaları için göndermiyorum. Onları, ancak sîze dininizi ve sünnetinizi öğretmeleri için gönderiyorum.
Kim bunun dışında bir şey yaparsa, onu bana iletin. Allah'a yemin ederim ki, onun intikamını alırım. Dikkat edin! Müslümanlara vurmayın, onları aşağılamış olursunuz. Seferde fazla tutmayın, fitne çıkarırsınız. Haklarına engel olmayın, küfre döndürürsünüz. Onları ormanda konaklatmayın, zayi edersiniz."
"Ve Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Lakin siz sezmezsiniz." [201]
Abdulrrezzak, Tayâlisî, Ahmed b. Hanbel, Dârimî, Tirmizî -sahih diyerek- Ebû Davud, Nesâî, İbni Alâce ve başkaları, Ebu'l-Acfâ'dan:
Ömer (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Kadınların mehrini çok artırmayın. Eğer bu dünyada şerefli bir iş, Allah katında da takva bir amel olsaydı, buna Peygamber (s.a.v.) sizden daha layıktı.
Rasûlullah hanımlarından hiçbirine ve onun kızlarından hiç birine fazla mehir verilmemiştir. Sizden kadınlara fazla mehir veren birinizde ona karşı bir düşmanlık oluşur. Kadın da:
"Sana su kırbasının bağını bile sattırdım" der.
Bir başka konu da şu:
Siz savaşlarda öldürülenlere:
"Falan şehid edildi veya falan şehid olarak öldü" diyorsunuz. Belki de o bundan bir menfaat umuyordun Siz böyle demeyiniz. Ancak Rasûlullah'ın dediği gibi:
"Kim Allah yolunda öldürülürse, o cennettedir" deyiniz."
Said b. Mansur ve Ebû Ya'la, Mesruk'dan:
Ömer (r.a.) minbere çıktı ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Kadınların mehrini bu kadar artırmanız nedir? Rasûlullah ve ashabı zamanında mehirler dörtyüz dirhemden fazla değildi. Eğer bu mehirleri artırma Allah katında bir şeref ve takva olsaydı, elbette siz onları bu konuda geçemezdiniz."
Kader Hakkında Konuşmayın
"Allah, dileseydi elbet sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğine sapıklık, dilediğine de hidayet buyurun Şüphesiz hepiniz bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız." [202]
Ebû Davud, İbnu Cerîr ve İbnu Ebî Hatem:
Ömer (r.a.) Cabiye'de hitap etti. Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle dedi:
"Allah'ın hidayete erdirdiğini kimse sapıtamaz. Allah'ın sapıttığını da kimse hidayete erdiremez." Bunun üzerine orada bulunan bir papaz, ona Farsça birşeyler söyledi.
Ömer (r.a.) mütercime onun ne dediğini sordu. O da:
"O, Allah'ın hiç kimseyi sapıtmadığını iddia ediyor" dedi.
Bunun üzerine Ömer (r.a.):
"Ey Allah'ın düşmanı! Yalan söylüyorsun. Allah seni yarattı ve sapıttı. Dilerse cehenneme girdirir. Eğer aramızda anlaşma olmasaydı boynunu vururdum" dedi.
Sonra şöyle devam etti:
Allah, Adem'i yarattığında onun zürriyetini yeryüzünde yaydı. Onlardan cennetlikleri ve amellerini, cehennemlikleri ve amellerini yazdı. Sonra da:
"Bunlar bunundur, bunlar da bunundur" buyurdu.
Bunun üzerine oradakiler kader hakkında ihtilaf içinde dağıldılar.
Le'lekâî, İbni Asakir Abdurrahman b. Ebzâ'dan:
Ömer (r.a.)'e gelindi ve:
"İnsanlar kader konusunda konuşuyorlar" denildi. Bunun üzerine O, hitap ederek şöyle dedi:
"Ey insanlar! Sizden önceki toplumlardan bir kısmı kader konusunda konuşmaları yüzünden helak oldu. Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; her hangi iki kişinin kader hakkında konuştuğunu duyarsam, boyunlarını vururum. Bunun üzerine hiç kimse, Haccac zamanında Şam'da yeni bir grup çıkıncaya kadar bu konuda konuşmadı."
Cabiye'deki Hutbesi
"Sana fâhyedilen kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl. Muhakkak ki sahih namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı zikretmek elbette en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir." [203]
Suriye'de, batı Dımışk'te bir köyü olan Gabiye, Şam'ın fethi sırasında askerî üs olarak kullanılmıştır. Yermük Harbinden sonra buraya ganimetler taksim edilmiştir. Hz. Ömer sahabenin ileri gelenleriyle birlikte buraya, otağını kurmuş ve fethi buradan yönetmiştir. [204]
Ömer (r.a.) Şam'ın girişinde Cabiye'de hitap ederek şöyle dedi:
"Kur'ân'ı öğreniniz ki, onunla tanırlasınız Onunla amel ediniz ki onun ehlinden olasınız. Allah'a isyan konusunda yöneticiye itaat edilmez. Biliniz ki, doğru söz, ne eceli yaklaştırır, ne de rızkı uzaklaştırır. Biliniz ki, kul ile rızkı arasında bir perde vardır. Eğer sabrederse, rızkı ona gelir. Eğer sabretmez acele ederse, bu perde de yırtılır, kül da rızkının üzerinde birşey elde edemez.
Atları eğitiniz, ok atınız, ayaklarınız giyili olsun. Misvak kullanınız ve sade yaşayınız.
Acemlerin ahlâkından, zalimlere yakın olmadan aranızda haçın yükselmesinden, içkili sofraya oturmadan, hamama örtüsüz girmeden ve kadınlarınızı oraya girmeye çağırmadan sakının. Çünkü kadınların girmesi helal değildir. Acemler'in topraklarına girdikten sonra sizi orada tutacak bir şey almadan kaçının! Çünkü siz ülkenize döneceksiniz. Sizi küçük düşürücü şeylerden kaçınınız. Vardığınız yerlerdeki Araplar'ın sürülerine dokunmayınız!
Biliniz ki içecekler üç şeyden yapılır:
Üzümden, baldan ve hurmadan. Bunlar mayalandığında içkiye dönüşür, helâl olmaz.
Biliniz ki, Allah kıyamet gününde şu üç kişiyi, temize çıkarmaz, onlara yaklaşmaz ve onların yüzüne bakmaz. Onlar için şiddetli bir azap vardır. Bunlar Devlet başkanına dünyalık bir menfaat kastıyla biat eden, eğer bu menfaati elde ederse biatına bağlı kalan yoksa bağlı kalmayan kimse, ikindiden sonra malını pazara çıkarıp yemin ederek buna şu şu fiyat verildi" diyerek malını satan kimse.
Bir de şu kimseler; etmiş olur. [205]
Müslümana sövmek fasıklıktır. Öldürmek küfürdür. Kardeşinle üç günden fazla küs durman haramdır. Kim de müneccim, kahin ve sihir varır da onun söylediklerini tasdik ederse, Muhammed (s.a.v)'e indirileni inkar etmiş.[206]
Cenneti İsteyen, Cemaatle Olsun.
"Gündüzün her iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl Çünkü iyilikler (hasenat), kötülükleri giderir. Bu, idrâki olanlara bir öğüttür." [207]
Musab. Ukbe'den:
Bu Ömer (r.a.)'ın Cabiye'deki hutbesidir:
"Size, kendisinden başka her şeyin fani olduğu Bakî olan Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Allah kendi dostlarına kendine itaatla bir değer verir. Düşmanlarını da isyanlarından dolayı sapıtır. Doğru olarak zannederek sapıklık yapanlar, doğruyu da sapıklık zannederek terkedenler helak olmaması için bir mazeret yoktur.
Devleti yönetenin helak olmaması için bir mazeret yoktur. Devleti yönetenin halkına yapacağı en önemli taahhüt, Allah'ın onlara taahhüdü ve onlarla onları hidayete erdireceği dinî vazifeleriyle ilgili taahhüttür. Bize düşen, ancak Allah'ın emrettiğini size emretmek, Allah'ın yasakladığını da size yasaklamak, Allah'ın emrini yakın uzak herkese uygulamak ve haksızı korumamaktır.
Öğrendim ki bazıları dinlerinde temenni içindedirler ve şöyle diyorlar:
"Namaz kılanlarla namaz kılar, mücahidlerle beraber cihad eder, hicret edenlerle hicret ederiz." Böyle yapanlar, bu işin hakkını veriyorlar.
Şüphesiz ki iman sadece bir gösteriş değildir. Nama için Allah, vakit şartını koymuştun Vakitsiz olmaz. Sabah namazının vakti, oruçlu iken yeme ve içmenin haram olduğu zamana kadardır. Onun Kur'ân'dan nasibini veriniz.
Öğle namazının vakti, güneşin tepeden sağa doğru meyletmesinden gölgenin bir misli olduğu ana kadardır. Bu yolcunun yola çıktığı vakittir. Kışın da güneş sağ kaşının sınırına gelinceye kadardır. Abdest, secde ve rükûnun tam olması şartıyladır. Bunlar namazda uyumamak içindir.
İkindi namazının vakti, güneş daha parlakken, sarıya iyice dönmeden öncedir. Bu da normal bir deve ile giden yolcunun güneşin batmasından önce iki fersah yol alması kadardır.
Akşam namazının vakti güneşin battığı, oruçlunun iftar ettiği andır.
Yatsı namazının vakti, gecenin iyice kararıp ufkun kırmızılığının gecenin üçte birinde kaybolduğu ana kadardır. Kim yatsıyı kılmadan önce yatarsa, Allah onun gözlerine uyku vermesin! Bunlar, namazın vakitleridir.
"Muhakkak ki, namaz mü'minlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır."
Adam, "Ben hicret ettim" diyor. Halbuki hicret etmemiştir. Şüphesiz ki, hicret edenler, günahı terkedenlerdir. Bazıları da "Cihad " diyor. Cihad, Allah yolunda düşmanla savaşmak ve haramlardan kaçınmaktır. Bazıları çok güzel savaşırlar. Bununla da ne bir sevap ne de anılma isterler.
Bu sadece ölümlerden bir ölümdür. Her kişinin savaşı niçin savaştığına göredir. Kimisi tabiatı icabı kahramanlığından dolayı savaşır, tanıdığı ve tanımadığını kurtarır. Kimisi de tabiatı îcabı savaştan korkar ve sadece anne-babasını kurtarır, köpek de sahibinin arkasından hırlar.
Biliniz ki; oruç, kişiyi yemesinden, içmesinden, hanımından alıkoyduğu gibi, onda müslümanlara eziyetide yasaklar. Bu oruç tamdır. Zekât, Allah'ın ve Rasûlünün gönül hoşnutluğuyla bir iyilik beklemeden vermeyi farz kıldığı bir ibadettir. Size verilen öğütleri iyi anlayınız. Gerçekte soyulan adam dini soyulup alınandır.
Mutlu olan başkasından ibret alandır. Bedbaht olan da annesinin karnında bedbaht olandır. İşlerin kötüsü bid'atlerdir. Sünnet üzere yapılan bir davranış, bid'at olan çok amelden hayırlıdır, insanlar da yöneticilerine karşı bir nefret -vardır. Bu duruma düşmekten ve bana kin beslemenizden Allah'a sığınırım. Hevaya uymaktan ve dünyayı tercih etmekten sakının! Zalimlere meyletmenizden ve size verilen malla tatmin olmamanızdan korkarım.
Kur'ân'a sarılınız! Çünkü onda nur ve şifa vardır. Onun dışı bahtsızlıktır. Allah'ın bana yüklediği işlerinizi yerine getirdim, size faydalı olması için öğüt verdim, yiyeceklerinizin verilmesini emrettim.
Ordumuz, ordunuzdur. Savaşlarınızı planladık, kalacağınız yerleri belirledik. Savaş için her ihtiyacınızı gördük. Allah'a karşı bir deliliniz yok, aksine Allah'ın size karşı hücceti vardır. Bunu diyor, benim ve sizin için Allah'tan bağışlanma diliyorum."
Ömer (r.a.), yerine Hz. Ali'yi vekil bıraktıktan sonra, hızlı gitmek için bir ata bindi ve Cabiye'ye geldi. Orada uzun ve beliğ bir şekilde hitap etti. Onda şunlar da yer alıyordu:
"Ey insanlar! Gizli hallerinizi güzelleştirin ki, açık hallerinizde iyi olsun. Ahiretiniz için çalışın ki dünya işlerinizde düzenli olsun. Biliniz ki hiç kimsenin Adem'den başka atası olmadığı gibi Allah'la arasında bir yakınlık yoktur. Cenneti isteyen, cemaatle olsun. Çünkü şeytan tek kişiyledir. İki kişiden uzaktır. Hiçbirinizin bir kadınla yalnız kalmayın. Üçüncünüz şeytan olur. Mü'min iyiliği kendisini sevindiren, kötülüğü de üzendir."
Cemaat Olun Çünkü Şeytan Yalnız Olanla Beraberdir Cabiye'de Rasullullah (s.a.v)'den Rivayet Ettiği Hutbesi
"Hem namazı dürüst kılın, zekatı verin, rükû edenlerle beraber siz de rükû edin." [208]
Ahmed b. Hanbel, İbn. Ömer (r.a.)dan:
Ömer (r.a.), Cabiye'de hitap etti ve şöyle dedi:
Rasûlullah benim kalktığım gibi kalktı ve bize şöyle buyurdu:
Ashabıma iyi davranın. Sonra onlardan sonra gelenlere. Sonra da onlardan sonra gelenlere. Sonra yalan yayılacak. Öyle ki bir kişi kendisinden istemediği halde gelip şahitlik yapacak.
Cenneti isteyen cemaate sarılsın. Çünkü şeytan yalnız olanla beraberdir. İki kişiden uzaktır. Sizden biriniz bir kadınla yalnız kalmasın. Üçüncüsü şeytan olur. Mü'min, iyiliği kendisini sevindiren, kötülüğü de üzendir."
Halifeliği Ve Halkın Üzerindeki Hakkıyla İlgili Hutbesi
"Sen, onların milletlerine (dinlerine) tâbi olmadıkça ne Yahudiler, ne Hıristiyanlar senden asla hoşnud da olmazlar. De ki: "Gerçekten de asıl yol, Allah'ın hidayetidir." Andolsun ki, sana vahiyle gelen bu kadar ilimden sonra, bilfarz onların arzu ve heveslerine uyacak olsan Allah'tan sana ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı."[209]
İbni Cerir et-Taberî, Urve b. Zübeyr ve başkalarından:
Ömer (r.a.) hitap etti. Allah'a hamdedip, layık olduğu şekilde sena ettikten sonra, insanlara Allah'ı ve ahiret gününü hatırlattı. Sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Başınıza idareci oldum. Eğer sizin için sizin en hayırlınız, en güçlünüz ve önemli işlerinizi en çok bileniniz olmasaydım, başınıza geçmezdim.
Ömer'e, görevde iken haklarınızı nasıl alıp nereye koyacağı ve size nasıl davranacağının hesabını düşünmesi yeter. Rabbimden yardım isterim. Eğer Aziz ve Celil olan Allah rahmeti, yardımı ve desteğiyle bana yetişmezse, Ömer'in güvenebileceği hiç bir güç ve çare yoktur."
İbni Cerîr, yine aynı yerde rivayet ediyor:
Ömer (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Aziz ve Celil olan Allah, beni başınıza getirdi. Size en faydalı olanın ne olduğunu biliyorum. Allah'tan bana yardım etmesini ve başkasına karşı- koruduğu gibi bu konudada koruyup gözetmesini istiyorum. Emrettiği gibi işlerinizi paylaştırmada beni adaletli kılmasını diliyorum. Aziz ve Celil olan Allah'ın yardımı olmadığı müddetçe ben zayıf bir kul olan müslüman bir kimseyim.
İnşaallah, sizin halifeniz olmam ahlâkımda bir değişiklik yapmaz. Büyüklük Allah'a mahsustur. Kulların hiçbir büyüklüğü yoktur. Hiçbiriniz "Ömer halife olduktan sonra değişti" demesin. Gerçeği kendim araştırır ve size getiririm. Durumu da size açıklıyorum:
Hangi kimsenin birşeye ihtiyacı olur veya zulme uğrar, yahut da ahlâkımda kınayacağı bir durum görürse, bana söylesin. Ben de sizlerden birisiyim. Gizli ve açık işlerinizde namusunuz konusunda Allah'tan korkunuz. Hakkı kendiniz veriniz. Bir kısmınız bir kısmınızı bana dava etmesin. Benimle insanlardan hiçbiri arasında bu konuda yakınlık yoktur.
Ben sizin doğrunuzu severim. Allah'ın beldesinde olan sizlerin hepsi bana dosttur. Siz Allah'ın verdiğinden başka ekin ve hayvancılığı olmayan bir belde insanısınız. Aziz ve Celil olan Allah, size çok iyilikler vadetmiştir. Ben emanetimden ve benden sorumluyum. İnşaallah kendimin ne yaptığını da biliyorum, onları hiç kimseye havale etmem.
Uzakta olan gücümün yetmediği işleri de ancak sizden toplum için güvenilir, iyi kimselere bırakırım. İnşaallah emanetimi bunların dışında hiç kimseye bırakmam."
İnsanlardan Birşey Ummamak Zeginliktir
"Allah kullarından dilediğine rızkı serer de kısar da ona. Şüphesiz Allah her şeyi İbni Cirir'den:
Ömer (r.a.) hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten, peygamber (s.a.v.)e de salavat getirdikten sonra şöyle dedi:)
"Ey insanlar! Tamah fakirlik, insanlardan birşey (istiğna) ummamak da zenginliktir. Yiyemeyeceğiniz şeyleri topluyor, elde edemediğiniz şeyleri ümid ediyorsunuz. Bu aldatıcı dünyada geçicisiniz.
Rasûlullah zamanında vahiyle muaheze olunuyordunuz. Gizli bir şey yapan gizlisiyle, açıktan bir şey yapan da onunla muaheze ediliyordu. En güzel ahlâkınızı, ortaya koyunuz. Kim kötü bir şey ortaya koyar da ahlâkının güzel olduğunu iddia ederse ona inanmayınız. Kim güzel bir şey gösterirse, onu iyi zannederiz. Biliniz aşırı cimrilik, nifaktan bir şubedir.
"Kendinizin iyiliğine olarak mallardan sarfedin. Nefsin tamahkârlığından korunan kimseler, kurtuluşa erenlerdir" [210]
Ey insanlar! Yerlerinizi güzelleştirin. İşlerinizi düzeltin. Rabbiniz olan Allah'tan korkunuz. Kadınlarınıza ince beyaz kumaştan, şeffaf olmasa bile vücut hatlarını belli eden elbiseyi giydirmeyin.
Ey insanlar! Ben bu işten lehime ve aleyhime bir şey olmadan kurtulmayı istiyorum. Az veya çok içinizde olduğum müddetçe hakla muamele etmeyi, evinde dahi olsa-hiçbir müslüman kalmaksızın Allah'ın malından hakkını ona vermeyi isterim.
Allah'ın sizi rızıklandırdığı mallarını helal yolla kazanınız. Kolayca kazanılan az mal, zorla kazanılan çok maldan hayırlıdır. Savaşta öldürülmek, iyiye de kötüye de isabet eden bir ölümdür. Şehit, nefsini hesaba çekendir. Biriniz deve satın almak istediğinde güçlü olanını araştırsın. Asasıyla ona vursun, eğer onu dayanıklı bulursa satın alsın." [211]
Şükür Nimetin Emniyeti Ve Gelişmesidir
"Ve düşünün ki Rabbiniz şöyle bildirmişti: "Andolsun eğer siz şükrederseniz elbette size (nimetini) arttırırım. Fakat nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki, azabım çok şiddetlidir." [212]
İbn Cerir, Urve'den:
Ömer (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Allah, şükretmenizi ve haccı, siz hiç istemeden verdiği dünya ve ahiretteki nimetlerine karşılık size farz kıldı. Allah Teâlâ sizi kendisine ibadet için yoktan var etti. O nun, sizi çok basit varlıklar olarak da yaratmaya gücü yeterdi. Ancak bütün yarattıklarını size musahhar kılmıştır. Sizi ise kendisinden başkasının emrine vermemiştir.
"Allah göklerde ve yerde olanı size musahhar kılmış, görünen ve görünmeyen tüm nimetleri size bolca vermiştir." [213]
Karada ve denizde size ulaşım imkanı verdi. Temiz şeylerden sizi rızıklandırdı ki, belki şükredersiniz.
Sonra size göz ve kulak verdi, Allah size verdiği nimetlerin bir kısmını tüm insanlara vermiştir. Bir kısım nimetleri de sadece sizin dininizden olanlara vermiştir. Bu nimetler, özeliyle geneliyle, sizin devletinizde, sizin zamanınızda ve sizin aranızdakiler için olmuştur.
Eğer sizin herhangi birinize verilen bu nimetlerden bir kısmı insanlar arasında paylaştırılsaydı, Allah'ın yardımı, O'na ve Rasûlüne iman olmadan bunun şükrü onlara çok ağır gelir, hakkını veremezler, şükredemezler, bu onları yorardı.
Siz yeryüzünde Allah'ın halifesisiniz. Diğerlerinden üstünsünüz. Allah, sizin' dininize yardım etmiştir. Sizin dininize karşı koyan iki millet, vardır. Birisi; Müslümanlara köle olmuştur, size cizye ödüyorlar. Zorluklara onlar katlanıyor, çalışıp yoruluyorlar, faydası size oluyor. Diğeri de; gece gündüz İslâm ordusunun gelip saldıracağını bekliyor.
Allah onların kalplerini korkuyla doldurmuştur. Onların sığınacakları bir sığınak ve korunacakları bir kaçış yeri yoktur. İslam'ın askerleri onları kuşatmış, alanlarına girmiştir. Bunu da rahatlıkla, bolluk içinde yapmışlardır. Allah'ın izniyle. Hem de bu ümmet, müslüman olduklarından beri bu halden daha sıhhatli, ve daha güzel bir halde olmamıştır.
Allah'a hamdolsun, her yerde büyük fetihler olmaktadır ve ölçülemeyecek olan bu nimetlere karşılık bunları ananların anması ve şükredenlerin çok şükretmeleri gereklidir. Bu nimetlerin hakkını edaya ancak Allah'ın yardımı, rahmeti ve lütfuyla güç yetirilebilir. Kendisinden başka ilah olmayan ve bizi bunlarla imtihan eden Allah'tan, bize kendi yolunda amel nasip etmesini ve rızasına koşturmasını istiyoruz.
Allah'ın kulları! Allah'ın size imtihan için verdiği nimetleri anınız ve meclislerinizde birer, ikişer Allah'ın size verdiği nimetleri tamamlamasını isteyin. Aziz ve Celil olan Allah, Musa (a.s.)'a şöyle buyurmuştu:
"Milletini zulmetten nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" [214]
Hz. Muhammed (s.a.v.)'e de:
"Yeryüzünde az ve zayıf olduğunuz zamanları hatırlayınız" [215] buyurmuştur.
Eğer zayıf dünya nimetlerinden mahrum iken hak ve hakikat üzere iseniz, Allah'ı ve dinini tanıyarak hakka inanıyor ve onda huzur buluyorsanız, bunlardan dolayı da ölümden sonraki hayatta bir hayır umuyorsanız, bu mutlaka gerçekleşecektir.
Ancak siz, çok kötü hayat şartları içinde Allah'ı da tanımayan bir topluluktunuz. Eğer Allah sizi bu halden kurtarmasaydı, ahirette güvenerek şeyiniz olmaması dışında, dünyada da bir nasibiniz olmazdı. Ancak siz çok çalışmakla, dünya nimetlerinden payınızı aldınız ve başkalarını geçtiniz. Allah size dünya fazileti ve ahiret şerefini bir arada verdi.
Sizden kim bu ikisinin bir arada olmasını isterse, Allah'ın hakkını tanımadığında ve O'nun için amel etmediğinde size kalpleriniz arasındaki perdeyi hatırlatırım. Siz nefsinizi ibadete verdiniz. Nimetleri sevinçle ve el değiştirmesinden korkarak topladınız. Nimetin elden gitmesi için nankörlükten daha büyük bir şey yoktur. Şükür ise nimetin emniyeti ve gelişmesidir. Artmasını sağlar. İşte Allah için bana düşen bunları size söylemektir." [216]
Ömer (r.a.)ın Uhud Savaşı İle İlgili Hutbesi
İbn Cerîr, Kuleyb'den: Ömer (r.a.) Cuma günü hitap etti ve AI-i İmrân sûresini topluluk karşılaştığı gün sizden yüz çevirenler" [217] ayetine kadar okudu ve şöyle dedi:
"Uhud'da bozguna uğrayınca dağa kadar kaçtım. Sanki dağ keçisi gibi sıçrıyordum. Oradakiler:
"Muhammed öldürüldü" diyorlardı. Ben:
"Kim Muhammed öldürüldü derse, onu öldürürüm" dedim.
Sonunda dağda bir araya geldik. Bu ayet indi.
İbnu Münzit, Kuleyb'den:
Ömer (r.a.) bize hitap etti. Minberde Al-i İmran suresini okuyor ve şöyle diyordu. "O Uhud'da indi" Sonra şöyle dedi:
"Uhud günü Rasulullah'ın yanından ayrıldık. Ben dağa çıktım. "Muhammed öldürüldü" diyen bir yahudiyi işittim. "Kimin Muhammed öldürüldü dediğini duyarsam, onun boynunu vururum" dedim.
Bir de baktım, ne göreyim? Rasulullah, insanlar O'na doğru varıyordu. Bu sırada;
"Muhammed, ancak bir Peygamberdir. Ondan öncede Peygamberler gelip geçti. Eğer O ölür veya öldürülürce geri mi döneceksiniz. Geri dönen Allah'a hiçbir zarar vermez. Allah şükredenlerin mükafatını verecektir." [218] ayeti indi." [219]
Kul Mütevazı Olduğu Zaman Allah Onun Yerini Yüceltir
"Şüphe yok ki, müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü'min erkeklerle mü'min kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, tevazu sahibi erkeklerle tevazu sahibi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah'ı çok zikreden kadınlar; hep bunlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." [220]
Ebu Ubeyd, Haratî, Sâbûrî ve Abdurrezıak, Abdullah b. Adiy b. el-Hıyar'dan:
Ömer (r.a.)i minberde dinledim. Şöyle diyordu:
"Kul mütevâzî olduğu zaman Allah onun yerini yüceltir ve Ona "Var ol. Allah seni var etsin" der. O kendini küçük görür, insanların gözünde ise büyüktür. Kibirlenip haddi aşanları ise! Allah yere çarpar ve "Kal olduğun yerde. Allah seni rezil etsin" der. O kendini büyük görür, insanların gözünde ise küçüktür. Öyle ki o, domuzdan daha aşağıdır." [221]
Hatîb, Ebû Saîd el-Hudrî'den: Ömer (r.a.), bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Belki ben, size doğru olan şeyleri yasaklıyor, doğru olmayan şeyleri de emrediyorum. Şüphesiz ki, faiz ile ilgili ayet, Kur'an'ın son inen ayetlerindendir. Rasulullah (s.a.v.) bu ayeti bize açıklamadan vefat etti. Sizi şüpheye düşüreni bırakın şüpheye düşürmeyene bakın."
Mîkat Yerleri
Bütün insanlar içinde hacet ilan et yürüyerek veya incelmiş binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler."
İbnu Dıyâ, Esved b. Yezid'den:
Ömer (r.a.)s insanlara hitap etti ve şöyle dedi:
"Sizden kim haccetmek isterse mikat yerlerinin dışında ihrama girmesin. Rasulullah'ın belirlediği mîkatlar şunlardır. Medine'lilerin ve Medine'li olmadığı halde ordan hacca gidenlerin mîkatı, Zülhuleyfe'dir. Şamlıların ve ordan hacca gidenlerin mîkatı, Cuhfe'dir. necidlilerin ve oradan hacca gidenlerin mîkatı, Karn'dır. Yemenlilerin ki Yelemlem'dir. Iraklıların ve diğer insanların mîkatı ise Zatü Irk'dır."
Rec'm Hakkında
"Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız Allah'ın dinini (tatbikte) bunlara bir acıyacağınız tutmasın. Müzminlerden bir topluluk da onlara uygula'nan cezaya şahit olsun." [222]
Ahmed b. Hanbel, Ebu Yala' ve Ebu Ubeyd, İbni Abbas'dan:
Ömer (r.a.) hitap etti. Rec'mi anlattı ve şöyle dedi:
"Recm konusunda aldanmayın. Çünkü Allah'ın hadlerinden biridir. Biliniz ki, Rasulullah recmi uyguladı. Ondan sonra biz de uyguladık. Eğer, insanların "Ömer Allah'ın kitabında olmayan bir şeyi ona ilave etti" demelerinden korkmasaydım, Kur'an'ın bir kenarına şöyle yazardım:
"Ömer, Abdurrahman b. Avf, ilan ve falan şahit olmuştur ki; Rasulullah recm cezasını uygulamıştır, ondan sonra da biz uyguladık" Biliniz ki; sizden sonra, recmi, deccal, şefaati, kabir azabını ve bir takım insanların yandıktan sonra cehennemden çıkacağını yalanlayan bazı kimseler olacaktır."
Malik, İbni Sa'd, Müsedded ve Hâkim, Saîd b. Müseyyeb'den:
Ömer (r.a.) Mina'dan indi ve Ebtah'da devesini çoktürdü. (orada durdu) Çakıllardan bir öbek yaptı ve elbisesini onun üstüne yaydı. Sonra da kendisi uzandı ve ellerini semaya açarak şöyle dua etti:
"Allah'ım yaşlandım. Gücüm zayıfladı. Halkım çoğalıp yayıldı. Herhangi bir kusur yapmadan beni yanına al, ruhuma kabzet" Sonra kalkıp Medine'ye geldiğinde şöyle hitap etti:
"Ey insanlar! Farzlar ve sünnetler size bildirildi. Apaçık bir yolda kondunuz. Sonra sağ elini sol eline vurdu. Ancak insanları sağa ve sola sapıtmazsanız. Recm ayeti hakkında tehlikeye girmeden "Biz Allah'ın kitabında celdden -değnekle vurmadan başka bir had görmüyoruz" demeden sakının. Ben Rasulullah'ın recmettiğini gördüm. Ondan sonrada biz recmettik.
Vallahi insanlar "Ömer Allah'ın kitabına yeni bir şey koydu" demeseydi, onu mushafa yazardım. Biz bu ayeti okuyorduk. Bu ayet erkek ve kadın zina yaptıklarında ikisini recmediniz (taşlayarak öldürünüz" şeklinde idi" [223]
Saîd, "Daha Zilhicce çıkmadan Ömer hançerlendi" demiştir.
Tayalîsî, İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Ahmed b. Hanbel, İbni Hıbban, Müslim, Nesâî Ebû Avana va Ebu Yala, Mâdan b. Ebî Talha el-Ya'murî'den:
Ömer (r.a.) Cuma günü minbere çıktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra Rasulullah'ı ve Ebu Bekir'i anlattı. Sonra şöyle dedi:
"Ben bir rüya gördüm ki; ondan ancak ecelimin yaklaştığını anlıyorum. Rüyamda bir horozun beni iki kere gagaladığını gördüm. Bunu Esma binti Umeys'e anlattım. O "Seni Acemlerden bir adam öldürecek" dedi. İnsanlar, benden sonra yerime birini halife göstermemi istiyorlar.
Allah, nebîsiyle gönderdiği dînini ve hilafetini zayî etmeyecektir. Bu iş, Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat etmiş olduğu şu altı kişi arasında şûra ile belirlenecektir. Osman, Ali, Zübeyr, Talha, Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebî Vakkas. Bunlardan hangisine bi'at ederseniz, onu dinleyin ve itaat edin. Biliyorum ki bazıları bunu eleştirecekler. Eğer böyle yaparlarsa kendim İslâm yoluna onlarla savaşırım. Çünkü onlar, Allah düşmanı, sapıklardır.
Benim yanımda hiçbir şey Kelale (hiçbir mirasçısı olmayan)nın durumundan daha önemli değildir. Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah'la beraber olduğumuzdan beri O, hiçbir meselede bana kelale'nin durumundakinden daha sert davranmamıştı, öyle ki parmağıyla göğsüme vurdu ve "Bu konuda Nîsa suresinin son ayeti sana kâfidir" buyurdu.
Eğer yaşarsam bu konuda; okuyanında, okumayanında bildiği bu ayetle hükmedeceğim. Allah şahittir ki, ben şehirlerdeki valilerimizi ancak insanlara dinlerini, Rasulullah'ın sünnetini öğretmeleri ve onların problemlerini, bana bildirmeleri için gönderdim.
Ey insanlar! Siz benim birbirine denk gördüğüm şu iki şeyi; soğan ve sarımsağı yiyorsunuz. Allah'a yemin ederim ki, ben Rasulullah'ın bunların kokusuyla mescide gelen bir kimseyi mescidden çıkarmayı emrettiğini ve o kişinin de Bakıy'a kadar götürüldüğünü gördüm. Bunları yiyen iyice pişirsin de öyle yesin" [224]
Ömer (r.a.) insanlara cuma günü hitap etti ve Zil- hicce'nin son Çarşambası hançerlendi.
Taberânî, Ahmed b. Hanbel, Şasî, Beyhâkî ve Saîd. b. Mansûr, Yesar b. Ma'ğûr'dan:
Ömer (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! R'asulullah bu mescidi bina ettirdiğinde, O'nun yanında biz muhacirler ve ensar vardı. Cemaat çok kalabalık olduğunda "Bir kısmınız diğer mü'min kardeşlerinizin sırtı üzerine secde etsin". Bir gün yolda namaz kılan bazı kimseleri gördüğünde "Namazı mescidde kılınız" dedi. [225]
İbni Asakir, Saîd b. Mansur ve Temâm'dan: Ömer (r.a.) halife olduğunda, insanlara hitap etti ve şöyle dedi:
"Rasulullah (s.a.v.) bize mut'a nikahı için çok az bir zaman izin verdi. Sonra onu yasakladı. Vallahi Rasulullah'ın onu haram kıldıktan sonra tekrar helal ettiğini dört şahitle isbat edilmedikçe, evli olan bir kimsenin muta yaptığını öğrenirsem, onu taşla recmederim. Yine aynı şekilde onun sonra helal kılındığına dair dört şahit getirmedikçe bekar olana da yüz deynek vururum." [226]
Beyhâkî, Abdullah b. Saîd tarîkıyla dedesinden:
O, Ömer (r.a.)ın minberde şöyle dediğini işitti:
"Ey Müslümanlar topluluğu! Şüphesiz ki Allah, Rasûlullah'a ve Ebû Bekir'e vermediği acem ülkelerinin kadınlarını ve çocuklarını size vermiştir. Öğrendim ki, bazıları o kadınlarla cariye- ilişkide bulunuyor. Hanginizin cariyesi kendisinden çocuk doğurursa, çocuklarınızın annelerini satmayınız. Eğer böyle yaparsanız ileride kişi bilmeden kendisine haram olanla ilişkide bulunabilir" [227]
İbni Cerîr, Mârûr veya İbni Ma'rur'dan:
Ömer (r.a.)in minbere çıktığını ve Rasulullah'ın durduğu basamaktan iki basamak aşağıda durarak şöyle dediğini işittim:
"Size Allah'tan korkmayı ve Allah'ın başınıza getirdiği kimseyi dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim"
"Sizden, kendisini hevâdan, öfke ve tamahtan koruyan kurtulmuştur. Konuşmada doğru olmaya çalışın. Çünkü o iyiliğe götürür. Kim yalan konuşursa, fâcir olur. Facîr olan, helak olur. Fücurdan sakının. Topraktan yaratılıp, toprağa dönecek olanın fücuru nedir? Bugün yaşıyor, yarın ise ölüdür.
Her günün işini o günde yapınız. Mazlumların bedduasından sakınınız. Kendinizi ölülerden sayınız"
Buhârî, İbn Huzeyme ve Ca'fer el-Firyâbî, Kabîsa'dan:
Ömer (r.a.)in minberde şöyle dediğini işittim:
"Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Bağışlamayan, bağışlanmaz. Tevbe etmeyenin günahı affolunmaz. Kendisini günanlardan sakınmayan da korunmaz"
Ebu Nuaym, Urve'den:
Ömen(r.a.) hutbesinde şöyle dedi:
"Bilinizin ki tamah, fakirliktir. Birşey ummamak, zenginliktir. İnsan birşeyi ummadığı zaman ondan müstağni olur."
Ebu Nuaym, Abdulilah b. Hıraş tarikiyla amcasın dan:
Ömer (r.a.)in hutbede şöyle dediğini işittim:
"Allahım! Bizi ipine Kur'an'a- sımsıkı tutundur ki dîninde sabit eyle"
Bunu, Ahmed b. Hanbel, Rûyânî, Le'lekânî ve İbn Asâkir de rivayet ettiler. Onlar da şu ziyade vardır:
Bizi fazlından rızıklandır" Ahmed b. Hanbel Ebî Said'den:
Ömer (r.a.) insanlara hitap etti ve şöyle dedi:
Aziz ve Celil olan Allah, Rasulullah'a ruhsat verdi ve o da O'nun yolunda gitti. Allah'ın size emrettiği gibi
Hacet ve Umreyi tamamlayınız" [228] Bu kadınların namuslarını koruyunuz"
Ahmed b. Hanbel, İbn Zübeyr'den:
Ömer (r.a.) hutbesinde Rasulullah'tan şunu duyduğunu söylerken işittim.
"Kim dünyada ipek giyerse, ahirette ona ipek giydirilmez" [229]
Ahmed b. Hanbel, Abdurrahman b. Avfın kölesi EbuUbey'den:
Ömer (r.a.)'le beraber bir bayramda bulundum. Ezan ve kamet olmadan hitap etmeden önce namaz kıldı ve sonra şöyle hitap etti:
Ey insanlar! Resulullah (s.a.v.) şu iki günde oruç tutmayı yasakladı. Birisi oruçtan sonraki ramazan bayramının ilk günü. Diğeri de kurbanlarınızın etini yediğiniz ilk gündür"
Ahmed b. Hanbel, Akame b. Vakkas el-Leysî'den:
Ömer (r.a.) hitap ederken şöyle dediğini işittim:
"Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:
Azzıel, niyete göredir. Herkese niyetinin karşılığı vardır. Kimin hicreti Allah'a ve Rasulüne ise, onun hicreti Allah'a ve Rasulünedir. Kimiri hicreti dünyalık birşey için veya evleneceği bir kadın için ise, onun hicreti de hicret ettiği şeyedir." İbni Sa'd, Süleyman b. Yesar'dan:
Ömer (r.a.) kıtlık senesinde insanlara hitap etti ve şöyle dedi:
Ey insanlar! Kendiniz hakkında ve insanların bilmediği durumlar hakkında Allah'tan korkun. Ben sizinle, siz de benimle imtihan oluyorsunuz. Bilmiyorum bu durum, sadece bana veya size mi, yoksa hepimize mi? Gelin, hep beraber Allah'a dua edelim ki, kalplerimizi düzeltsin, bize acısın, bu sıkıntıyı bizden kaldırsın."
Rivayet edildi ki o gün Ömer (r.a.) ellerini kaldırarak dua etti, insanlar da dua etti. O ağladı, insanlar da ağladı. Sonra indi.
Ahmed b. Hanbel, Ebû Osman en-Nehdi'den:
Ömer (r.a.) insanlara hitap ederken ben minberi altında oturuyordum.
Şöyle dedi:
"Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim. "Bu ümmetim üzerine en çok korktuğum şey, lisanı bilgili münafıklardır."[230]
Hz. Osman (r.a.)ın Hutbeleri
"Sen, bu sözü ilan edeceksen de, O hem sırrı bilir, hem daha gizlisini." [231]
İbn Sa'd, İbrahim b. Abdurrahman el-Mahzumî'den:
Osman (r.a.) kendisine biat edildiğinde, insanlara hitap etti. Allah'a hamd ve sena emkten sonra şöyle de:
"Ey insanlar! Zor bir işin başındayız. Bugünden sonra çok günler gelecektir. Eğer yaşarsam size düzenli olarak hitap edeceğim. Hatip olmasak da, Allah bize öğretir."
Dünya Hayatı Sizi Aldatmasın
"Her nefis ölümü tadacaktır. Ecirleriniz ise ancak kıyamet günü tamamlanacaktır O zaman kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, işte o murada erdi. Yoksa dünya hayatı aldatıcı bir metddan başka bir şey değildir." [232]
İbn Cerîr et Taberî, Seyf yoluyla Bedir b. Osman'dan, o da amcasından:
Şûrâ'dakiler Osman (r.a.)a biat ettiğinde, o çok üzüntülü bir halde dışarıya çıktı, minbere vardı ve insanlara hitap etti:
Allah'a hamd ve sena ettikten Rasulullah'a da salavat getirdikten sonra şöyle dedi:
"Siz geçici bir dünyadasınız. Ömrünüzün kalan kısımlarını yaşıyorsunuz. Eceleniz için yapabildiğinizce hazırlık yapın. Sabah-akşam, ölüm her an size gelebilir. Biliniz ki dünya aldatıcıdır. "Dünya hayatı sizi aldatmasın. Şeytan Allah hakkında sizi aldatmasın."
Daha önce gelip-geçenlerden ibret alın. Sonra çok çalışın ve gafil olmayın, çünkü sizden gafil olunmayacaktır. Dünyayı imar eden ve uzun bir süre ondan faydalanan dünyanın kardeşleri ve oğulları nerede? Allah'ın dünyayı attğı gibi siz de dünyayı atınız.
Ahireti isteyiniz. Allah, hayırlı olanın misalini vermiştir. "Onlara dünya hayatı misalinin tıpkı şöyle olduğunu anlat:
Gökten indirdiğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır. Ama sonunda rüzgarın savuracağı çerçöpe döner. Allah, herşeyin üstünde bir kudrete sahip olandır. Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Azna bakî kalacak yararlı işler, sevap olarak da amel olarak da Rabbinin katında daha hayırlıdır."
İbn Cerîr Utbe'den:
Osman (r.a.) kendisine biat edildikten sonra hitap etti ve şöyle dedi:
"Bu görev bana verildi, ben de kabul ettim. Biliniz ki ben, yeni bir şey ortaya koyucu değil tabî olanım. Allahın kitabı ve peygamberin sünnetinden benim sizin işinizde yapacağım şu üç şey vardır.
Benden önce üzerinde anlaştığınız ve yaptığınız şeylere uymak. Daha önce uygulamadığınız konularda hayırlı alimlerin koyduğu yola uymak. Siz cezayı gerektirecek bir iş yapmadıkça size dokunmamak.
Biliniz ki dünya parlaktır, ve çekicidir. İnsanların çoğu ona meyletmiştir. Dünyaya meyletmeyin ve ona güvenmeyin. Çünkü o, güvenilir değildir. Biliniz ki o ancak kendisini terkedeni terkeder. [233]
Hz. Osman (r.a)ın Hutbeleri Ahirete Hazırlık
"Andolsun ki size içinizden öyle bir peygamber geldi ki gayet izzetlidir. Sıkıntıya düşmenin ona çok ağır gelir, üstünüze hırsla titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkat" [234]
Dîneverî ve İbn Asâkir, Mücahid'den:
Osman (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey Ademoğlu! Bilki senin için görevli olan ölüm meleği seni bırakmaz. Sen dünyaya geldiğinden beri senden başkasının canını alan sana da gelecektir. Hazırlık yap. Ondan gafil olma. Çünkü o senden gafil değildir. Ey Ademoğlu! Bilki sen kendinden gafil olurda, onun için hazırlık yapmazsan, senden başkası senin için hazırlık yapmaz. Elbette Alah'ın huzuruna çıkacaksın. Kendin için hazırlık yap. Kendini başkalarına ısmarlama"
Allah Korkusu
"Allah, tevbekâr olduğunuzu görerek sizin günahlarınızı affetmek istiyorken, o şehvetleri peşinde koşarlarsa sizin büyük bir yamuklukla yamulmanızı, sapıtmanızı istiyorlar." [235]
Dîneveri ve İbni Asâkir, Hasan'dan:
Osman (r.a.) insanlara hitap etti: Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Allah'tan korkun. Çünkü Allah korkusu ganimettir. İnsanların en zekîsi; kendisi hesaba çeken, ölümden sonrası için çalışan ve Allah'ın nurundan, kabir karanlığı için nur kazanandır. Kul, dünyada görürken, Allah'ın kendisi ahirette kör olarak yaratmasından korksun. Anlayışlı olana anlamlı az söz kafidir. Sağır ise duyamaz.
Biliniz ki, Allah kiminle beraber olursa.
Takva
"İnsanlar! Ayıp yerlerinizi örtecek giysilerle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha hayırlıdır." [236]
İbni Cerîr ve İbni Ebî Hatem, Hasan'dan: Osman (r.a.)'ı minberde gördüm. Şöyle diyordu:
"Ey insanlar! Gizli işlerinizde Allah'tan korkun. Şüphesiz ki ben, bu konuda Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim:
"Muhammed'in nefsi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir kimse iyi ya da kötü, gizli olarak ne amel yapmışsa, Allah ona açıklık elbisesi giydirir. Onu ortaya çıkarır." Sonra şu ayeti okudu:
Rasulullah (s.a.v) Hakkındaki Hutbesi
"Andolsun ki size içinizden öyle bir peygamber geldi ki gayet izzetlidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze hırsla titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkat îdî." [237]
Ahmed b. Hanbel, Bezzâr, Mirvezî, Şâsî, Ebu Ya'la ve Saîd b. Mansur, b. Zahid'den: Osman (r.a.)ın şöyle hitap ettiğini işittim:
"Vallahi biz, hazarda ve seferde Rasulullah'la beraber olduk. Hastalarımızı ziyaret eder, cenazelerimizi teşyi eder, az çok bize yardım ederdi. Şimdi O'nu hiç görmemiş bazıları bana O'nu öğretmeye kalkıyor." [238]
Çocuklara Ve Cariyelere Zorla Para Kazandırmayın
"Allah Odur ki; yeryüzünü size bir karargah, göğü de bir bina yaptı. Size şekil verdi, sonra da şekillerinizi güzelleştirdi, hoş nimetlerden size rızık da verdi. İşte Rabbiniz o Allah'tır, âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir" [239]
Şafii ve Beyhakî, Malik'den, O amcası Ebî Süheyl Malikden, O da babasından rivayet etmiştir:
Osman (r.a.)ın hutbesinde şöyle dediğini işittim:
"Küçük çocukları para kazanmakla sorumlu tutmayın. Eğer kazanmakla sorumlu tutarsanız, hırsızlık yaparlar. Kazanç getirici bir sanatı olmayan cariyeleri de kazanmakla sorumlu tutmayın. Eğer sorumlu tutarsanız,
bunu zina yoluyla kazanırlar. Başkasının iffetini koruyun Allah da sizin iffetinizi korusun. Yediğiniz şeylerin helâl olmasına dikkat edin." [240]
Kimin Evinde Tavla Varsa, Onu Yaksın Veya Kırsın
"Kumarda şeytan, sırf aranıza düşmanlık ve kin düşürmeyi ve sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymayı ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?" [241]
Beyhâkî, Zeyd b. Salt'dan rivayet etmiştir:
O, Osman (r.a.) minberde şöyle dediğini işitmiştir:
"Ey insanlar! Tavlayı kastederek Kumardan sakının. Bazısının evinde tavla varmış. Kimin evinde varsa onu yaksın veya kırsın."
Bir defasında da bu konuda minberde şöyle dedi:
Ey insanlar! Ben size bu tavla konusunda konuşmuştum. Kimsenin onu evinden çıkardığını görmedim. Karar verdim:
Odun getirip, onu tavla olan evlere gönderip o evleri yakmak istiyorum"
Haccda Namaz
"De ki: "Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ölümüm hep o âlemlerin Rabbi olan Allah içindir." [242]
Beyhakî ve İbni Asakîr, Abdurrahman b. Humeyd'in kölesi Salim'den rivayet etmiştir.
Osman (r.a.) namazı Mina'da dört rekata tamamladıktan sonra insanlara hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Yol, Rasulullah'ın ve benden önceki iki arkadaşın yoludur. Ancak bu sene hacca çok kişi geldi. Onların namazı devamlı iki rekat zannetmelerinden korktum."
Kabir
"Onu bırakıp da yalvarıp durdukları şeyler şefaate sahip değillerdir. Ancak bilerek Hakka şehadet edenler (peygamberler, melekler) müstesna!..
Andolsun ki onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde (haktan) nasıl çevriliyorlar.
Onun (peygamberin), "Ya Rabb" demesi hakkı için muhakkak onlar imana gelmez bir kavimdirler.
Şimdi sen onlardan vazgeç de, "selam" de. Onlar ileride bileceklerdir." [243]
İbni Asâkîr, Kuteybe b. Müslim'den:
Haccac b. Yûsuf bize hitap etti ve kabri anlattı. Devamlı şöyle diyordu:
"O, yalnızlık evidir, gurbet evidir" Sonunda ağladı ve çevresindekileri de ağlattı. Sonra şöyle dedi. Abdülmelik b. Mervan'ın şöyle dediğini işittim:
"Bize Osman (r.a.) hitap etti. Hutbesinde şöyle dedi:
"Rasulullah, kabre her baktığında ve onu anlattığında ağlamıştır."
Alırken De Satarken De Ölç
"Medyen'e de kardeşleri Şuayb'i gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka bir ilahınız yok. Hem ölçeği, tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi hayır içinde görüyorum ve ben, sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum" [244]
Ahmed b, Hanbel, Said b. Müseyyeb'den:
Osman (r.a.)'ın minberde şöyle hitapettiğini duydum:
"Beni Kaynuka Oğulları "denilen Yahudi'lerden hurma satın alıyor, kârıyla da onu satıyordum. Bu durumdan Rasulullah'ın haberi olunca:
"Osman; alırken de satarken de ölç" buyurdu"
Dünya Geçici, Ahiret İse Bakîdir
Cerir et-Taberî, Bedr b. Osman tarikıyla amcasındân: Osman (r.a.) cemaata hitap ettiği son hutbesi şöyleydi:
"Allah, dünyayı size, ona meyledesiniz diye değil, ancak onunla ahireti arayasınız diye vermiştir. Dünya geçici, ahiret ise bakîdir. Bakî olan dünya, sizi şımartmasın, ahiretten alıkoymasın. Bakîyi, fani olana tercih ediniz. Şüphesiz ki dünya geçicidir. Dönüş ise Allah'adır. Allah'tan korkunuz. Çünkü O'ndan korkmak, azabına kalkandır, katında'da bir vesiledir. Allah'tan korkun ve cemaate sarılın. Hiziplere ayrılmayın:
"Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Siz birbirinize düşmandınız da, O, nimetiyle kalplerinizi birleştirdi ve kardeş oldunuz"
Hz. Ali'nin Hutbeleri Ölüme Hazırlanınız, Ölüm Peşinizden Geliyor
"İyiliğin karşılığı elbette iyiliktir." [245]
İbni Cerîr, Ali b. Hüseyin'den:
Ali (r.a.)" halife seçildiğindeki ilk hutbesinde, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Şüphesiz ki Aziz ve Celîl olan Allah, iyiyi ve kötüyü açıklayan, hidayete götürücü bir kitap indirmiştir. İyiyi alın, kötüyü de bırakın. Farzları yapınız ki, Allah sizi cennete girdirsin. Allah, bütün haramları açıkça belirtmiştir.
Müslümanın canına malına dokunulmazlığını tüm haramlardan üstün tutmuştur.
Müslümanların birliği ve ihlasla onları birbirine bağlamıştır. Hukukî bir hakkın dışında, müslüman, elinden ve dilinden insanların zarar görmediği kimsedir. Gerekmedikçe, müslümana eziyet vermek helâl değildir.
Halkın işleri için çalışınız. Ölüme hazırlanınız. Çünkü ölenleri görüyorsunuz. Ölüm peşinizden geliyor. Yükünüzü hafifletin, oraya varacaksınız. Önden gidenler, arkalarından gelecek olanları bekliyor.
Allah'ın kulları ve beldeleri hakkında Allah'tan korkunuz. Çünkü siz, yerlerden ve hayvanlardan bile' sorumlusunuz. Aziz ve Celil olan Allah'a itaat ediniz. Ona isyan etmeyiniz. Bir iyilik gördüğünüzde, onu alınız. Kötülük gördüğünüzde de onu bırakınız. Yeryüzünde az ve zayıf olduğunuz zamanı hatırlayınız"
Kabile Kişiye Göre Üstündür
Ebû Şeyh rivayet ediyor:
Ali (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Bir kimsenin kabilesinin kendisine olan faydası, onun kabilesine olan faydasından daha çoktur. Eğer kendisi onlardan el çekerse, bir el çekmiş olur. Eğer kabilesi ondan el çekerse, bir çok el, sevgisiyle, korumasıyla ve yardımıyla ondan çekilmiş olur.
Çoğu zaman bir kimse, hiç tanımadığı birisine sadece kabilesi dolayısıyla kızar. Size Allah'ın kitabından bazı ayetler okuyacağım:" (Şu ayeti okudu:)
"Keşke size yetecek kuvvetim olsa, veya sağlam bir yere sığınsam." [246]
Sağlam bir yer kabiledir. Lut (a.s.)un kabilesi yoktu. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, Lut (a.s.)dan sonra gönderdiği tüm peygamberlere kendi kabilesinden inanan bir topluluk olmuştur." (Şuayb (a.s.) hakkındaki şu ayeti okudu:
"Doğrusu seni aramızda zayıf görüyoruz." [247]
Onu güçsüz buldular ancak
"Taraftarların olmasaydı seni taslardık" [248] dediler.
Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki onlar, Allah'tan değil, onun kabilesinden korktular." [249]
Ramazanda Oruç Tutun
"Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere yazıldığı (farz kılındığı) gibi size de farz kılındı. Gerek ki korunursunuz." [250]
Hüseyin b. Yahya el Kattan ve Beyhakî, Şa'bî'den:
Ramazan geldiğinde Ali (r.a.) hitap ediyor ve şöyle diyordu:
"Bu, Allah'ın onda namazı değil oruç tutmayı farz kıldığı mübarek bir aydır. Bir kimse "falan oruç tutarsa ben de tutarım, falan iftar ederse, ben de iftar ederim" demesin.
Biliniz ki oruç sadece yemeden ve içmeden durma değildir. Aynı zamanda yalandan, bâtıldan ve küfürden sakınmaktır. Ay gelmeden oruç tutmayın. Hilâli gördüğünüzde oruç tutunuz. Yine hilâli gördüğünüzde bayram ediniz. Eğer hava kapalı ise otuza tamamlayınız"
Sabah ve ikindi namazından sonra böyle diyordu.
Kabir, Ya Cehennem Çukurlarından Bir Çukur, Ya Da Cennet Bahçelerinden Bir Bahçedir
"Kabirler deşildiğinde, Her nefis önden neyi takdim ettiğini ve geriye neyi bıraktığını bilecektir." [251]
Sâbûnî el-Mieteyn'de ve İbni Asâkir rivayet etti:
Ali (r.a.) hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra ölümden bahsetti ve şöyle dedi:
"Allah'ın kulları! Vallahi ölümden kimse kurtulamaz. Ona karşı durursanız, sizi yakalar, eğer kaçarsanız size yetişir. O çok hızlıdır, çok hızlı. Arkanızdan hızla gelmektedir.
Kabre gelince; onun sıkmasından, karanlığında ve yalnızlığından sakınınız. Biliniz ki kabir, ya cehennem çukurlarından bir çukur, ya da cennet bahçelerinden bir bahçedir. Biliniz ki, o her gün üç defa şöyle der:
"Ben karanlık eviyim. Ben kurt eviyim. Ben yalnızlık eviyim."
Biliniz ki bundan da daha kötüsü, sıcağı şiddetli, çok derin, süsleri demir, bekçisi de Malik ismindeki Zebani olan cehennem vardır. Orada hiçbir rahmet lafzı yoktur.
Biliniz ki, bunun ötesinde de göklerin ve yerin genişliği kadar olan ve Allah'tan korkanlar için hazırlanmış cennet vardır. Allah'tan korkanlar olun! Allah bizi ve sizi şiddetli azaptan korusun"
İbnu Kesir, Esbağ b. Nübate'den rivayet ediyor:
Yukardaki Hutbeyi, "Ben yalnızlık eviyim"e kadar aynen zikrettikten sonra şu ilaveyi rivayet ediyor:
"Biliniz ki bunun da ötesinde, küçüğü yaşlı hale getirecek, yaşlıyı sarhoş edecek ve her hamilenin çocuğunu düşürtecek bir gün vardır. O gün insanları içmedikleri halde sarhoş olarak görürsünüz. Ancak Allah'ın azabı, bundan daha şiddetlidir." Sonunda da şu ilave vardır:
"Sonra ağladı ve etrafındaki Müslümanlar da ağladı." [252]
Dünya Hayatı Belâlarla Çevrili, Geçici Ve Aldatıcıdır
"Allah dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Halbuki dünya hayatı âhiretin yanında bir yol azığından ibarettir," [253]
Dîneverî ve İbni Asâkîr, Abdulllah b. Salih el-Icelî yoluyla babasından rivayet etti:
Ali (r.a.) bir gün hitap etti. Allah'a hamd ve senadan, Resulullah (s.a.v.)'a da salavat getirdikten sonra şöyle dedi:
"Allah'ın kulları! Dünya hayatı sizi aldatmasın. Çünkü o, belâlarla çevrili, geçicilik ve aldatmasıyla tanınmıştır. Ondaki herşey geçicidir. Dünyadakiler arasında el değiştirir. Onun şerrinden dünya ehli kurtulamazlar. Bir an onun ehli çok rahat, sevinçli bir yaşayış içindedir. Bir anda da belâ ve aldanma içindedirler. Ondaki hayat kötülenmiştir. Onda; devam etmez. Dünyadakiler, onun oklarına hedeftirler. Oklarını atar ve onları öldürür.
Allah'ın kulları! Sizler daha önce yaşayıp gidenlerden daha farklı değilsiniz. Onlar sizden daha çok ömürlü, daha güçlü kuvvetli ve daha bayındır ülkelere sahiptirler. Artık onların sözü edilmiyor, unutuldular. Cesetleri çürüdü, yurtları bomboş, eserleri silindi.
Onlar saraylarını, müreffeh hayatlarını, çamurla sıvanmış taşlı kabirlerle değiştiler. Oraların sakinleri şimdi gariptir, yalnızların ve kendi derdine düşenlerin içindedirler. Evlerinin yakınlığına rağmen birbirine gidip gelemiyorlar. Nasıl gidip gelsinler ki?
Zaman onları öğüttü, taş toprak onları yiyip bitirdi. Yaşadıktan sonra öldüler, iyi bir hayattan sonra kötü bir hayata düştüler. Dostları onları üzdü. Toprağa yerleştiler. Dönüşü olmayan bir yola koyuldular. Yazık! Çok yazık! Onların
"Rabbim beni tekrar geri döndürsen daha önce yapmadığım iyi amelleri yaparım" [254] demesi kendi sözüdür. Sizinde yalnız olarak, onların olduğu gibi ölüler yurduna varmanız yakındır. Buralara kendinizi rehin vermiş olacaksınız. Kabirler dekiler gizli olanlar açığa çıkarıldığında, tüm işler ortaya konduğunda, Allah'ın huzurunda durduğunuzda, kalpler, daha önce işlenen günahlar sebebiyle korkudan ürperdiğinde, perdeler yırtılıp gizledikleriniz ve ayıplarınız ortaya çıktığında nasıl olacaksınız? Burada herkes yaptığın karşılığını görür.
"Kötüler, yaptıkları, kötülüklerin, iyiler de yaptıkları iyiliklerin karşılığını görür" [255]
Kitap ortaya konur. Suçluların onda olanlardan dolayı korku içinde şöyle dediklerini görürsün.
"Yazıklar olsun bize! Bu kitap, küçük - büyük hiç bir şey bırakmamış, yaptığımızın hepsini bize saymış" Onlar yaptıklarını bulurlar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez." [256]
Allah bizi ve sizi kitabıyla amel edenlerden, dostlarını izleyenlerden eylesin. Tâki lütfuyla bizi ve sizi cennete girdirsin. Şüphesiz O, hamdedilmeye ve övülmeye en lâyık olandır. [257]
İbnu Cevzî de bunun tamamını zikretmiştir. Başında şu ilave vardır:
Hz. Ali (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Hamd, Allah'a mahsustur. O'na hamdediyor O'ndan yardım istiyor, O'na inanıyor ve O'na tevekkül ediyorum. Şehâdet ederim ki; Allah'dan başka ilah yoktur, O birdir ve ortağı yoktur. Muhammed, O'nun kulu ve Rasulüdür. O'nu hak dinle ve hidayetle, hastalığını gidermek ve sizi gafletlerinizden uyandırmak için göndermiştir. Biliniz ki sizler ölecek ve öldükten sonra diriltileceksiniz. Amellerinize göre karşılık göreceksiniz. Dünya hayatı sizi aldatmasın."
Ölüm Meleği Sizden Hiç Kimse Kalmayıncaya Kadar, Tekrar Tekrar Gelecektir
"Her nefis ölümü tadacak, sonra döndürülüp Bize getirileceksiniz." [258]
Ebu Nuam, Cafer b. Muhammed tarikiyle, babasından, O'da dedesinden rivayet etmiştir:
Ali (r.a.) bir cenazenin hazırlanmasında bulundu. Cenazenin mezara konulması sırasında onun ailesi yüksek sesle ağladılar. Bunun üzerine Ali (r.a.) "Niye ağlıyorsunuz? Vallahi ölünüzün gördüğünü siz görseydiniz onu unuturdunuz. Şüphesiz ki ölüm meleği sizden hiç kimse kalmaya kadar, tekrar tekrar gelecektir" dedi.
Sonra kalktı ve şöyle hitap etti:
"Allah'ın kulları! Size misaller vererek öğreten, belki bir ömür veren, işitebilen kulaklar, gören gözler ve olabilecek felaketleri anlayabilen kalp veren Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Şüphesiz ki Allah sizi abes olarak yaratmamış, sizi boş bırakmamıştır. Aksine size bol bol nimetler ikram etmiş, çok, ihsanlarda bulunmuştur. Darlıkta ve bollukta size nimet vermiştir.
Allah'ın kulları! Allah'tan korkunuz. İyi amel yapmaya gayret ediniz. Lezzetleri gideren ölüm için hazırlıklı olunuz. Çünkü dünyanın nimetleri devam etmez. Felâketlerinden emin olunmaz. Boş aldatıcı değişkendir. Zayıf bin gölge, yıkılmaya hazır bir dayanaktır. Nimetleri, istekleri yorarak yenilerini arayarak çekip gider.
Allah'ın kulları! İbret alınacak şeylerden ibret alın! Öğütlerden faydalanın. Ölümün pençesinde gibisiniz. Toprak evi sizi kucaklamaya hazır. Sûr'un üfürülmesiyle, kabirdekilerin dışarı çıkarılması, mahşere sevdekilmesi ve Cebbar olan Allah'ın kudretinin kuşatmasıyla hesabın olması gibi büyük olaylar sizi bekliyor.
O gün herkesin kendisini oraya götüren bir sevkedicisi ve onun ameline şahitlik yapacak bir şahit vardır. Orası Rabbin nuruyla aydınlanır. Kitap ortaya konur. Önce Peygamberler ve şehitler getirilir. Onlar hakkında adaletle hüküm verilir. Haksızlığa uğramazlar.
O gün yerler sarsılır. Münâdîler seslenir. O gün kavuşma günüdür. Güneş tutulur, vahşi hayvanlar haşr yerinde haklarını almaları için hasredilir. Gizli olan şeyler ortaya çıkar, kötüler helak olur. Kalpler sarsılır. Cehennemliklere Allah'ın helak edici, inletici büyük bir azabı iner. Cehennem de çıkardığı korkunç sesleriyle gözler önüne konur. Suyu kaynar, sıcaklığı kavurur.
Orada devamlı kalacak olan nefes almaz, hasreti hiç bitmez, bağları çözülmez. Onlara, cehenneme gideceklerini haber veren melekler vardır. Allah'ı görmeden mahrumdurlar. Onun dostlarından ayrıdırlar. Cehenneme atılırlar.
Allah'ın kulları. Allah'a boyun eğen, mütevazı olan, sakındırıldığında ibret alan, iyiliğe koşan, kötülükten kaçan ve ahiret için hazırlık yapan kimselerin korktuğu gibi korkun. Görücü ve intikam alıcı olarak Allah yeter. Davacı ve delil olarak Kur'ân yeter. Sevap olarak cennet yeter. Azap olarak da cehennem yeter. Allah'tan benim ve sizin için bağışlanma diliyorum."
Ahiret İçin Çalışmaya Teşvik
"Allah sana verdiğinden sen (yolunda harcayarak) ahiret evini ara ve dünyadan da nasibini unutma, Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et ve yeryüzünde fesad arzulama. Çünkü Allah fesat çıkaranları sevmez." [259] Dîneverî ve İbnu Asâkir:
Ali (r.a.) insanlara hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Dünya arkasını döndü, veda ediyor. Ahiret ise bize yöneldi" bakmaya başladı. Bugün hazırlanma, yarın ise yarış günüdür. Biliniz ki siz, arkasında ecel olan, emel günlerin deşiniz. Kim bu emel günlerinde ecelinden önce az amel yaparsa, zarar eder. Korku anında Allah için amel yaptığınız gibi, rahat anımzda da O'nun için amel edin. biliniz ki ben hiçbir cennet isteyeni uyur görmediğim gibi, cehennemden kaçanı da uyur görmedim.
Biliniz ki hakkın fayda vermediğine bâtıl zarar verir. Hidayet üzere dosdoğru olma yanlara, sapıklık komşu olur. Siz ahiret için hazırlanmakla emrolundunuz.
Ey insanlar! Dünya, O'ndan kötünün de iyininde yiyip içtiği bir yerdir. Ahiret ise Kadir olan Allah'ın hükmettiği doğru bir vaaddir. Biliniz ki şeytan sizi fakirlikle tehdit ediyor ve size kötlüğü emrediyor. Allah ise size bağışlama ve lütuf vaad ediyor. Allah, geniş bilgi sahibidir.
Ey insanlar! Yaşayışınızı güzelleştiriniz ki, sonunuzda konmasınız. Allah cennetini kendisine itaat edene vaadetmiştir. Cehennemi kendisine isyan edene vaadetmiştir. O cehennemin sesi hiç sükûnet bulmaz, esiri bırakılmaz. Onun kırdığı sarılmaz. Ateşi çok sıcak, derinliği çok fazla, suyu da irindir. Sizler için en korktuğum şey, nefsinize uymanız ve uzun emel beslemenizdir"
Kurtulan; Ancak Nefsini Bilendir
"Mal ve oğullar dünya hayatının zinetidir. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında sevabca da hayırlıdır, ümitçe de hayırlıdır." [260]
İbnu Neccâr, Ziyad el-A'râbî'den:
Ali (r.a.) hârici fitnesinden sonra Nehrevan'dan ayrılışının akabinde Kûfe'de minbere çıktı. Allah'a hamdetti. Gözleri doldu ve ağladı. Öyle ki, göz yaşlarından sakalı ıslandı. Sonra sakalını sıvazladı. Gözyaşının damlaları orada bulunanların bazılarının üzerine düştü. Bu sırada biz şöyle diyorduk:
"Onun göz yaşları kime isabet ederse, Allah ona cehennemini haram kılar" Sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Amelsiz olarak ahireti umanlardan, uzun emel sebebiyle tevbeyi geciktirenlerden, dünya hakkında zahidlerin sözünü söyleyip te, onu isteyenlerin yaptığını yapanlardan, ondan birşey verilirse doymayan, eğer alınırsa kanaat etmeyenlerden olmayın.
Yine, kendine verilen şükründen aciz kalıp daha fazlasını isteyenlerden, kendisi bir şeyi emredip yapmayanlardan, salih kimseleri sevip te onların amelini yapmayanlardan zalimlere buğzettiği halde onlardan olan, zannettiği şeyde nefsi ona galip geldiği halde kesin bildiği şeyin kendisine galip gelmediği kimselerden, zengin olunca bozulan, hasta olunca üzülen, fakir düştüğünde ümitsizliğe düşüp gevşeyen, günahla nimetler arasında dolaşıp duran, sıhhatli olunca şükretmeyen, bir sıkıntıya düşünce sabretmeyen, ölümden ve azaptan korkutulduğunda sanki bu uyarı başkasına yapılmış gibi olan kimselerden olmayın!
Ey ölüme arz olunanlar! Ey ölümün rehinleri! Ey deliller karşısında dilsiz olanlar! Ey etrafı fitnelerle çevrili olanlar! Ey ibret almakla, arasında engel olanlar! Şu gerçeği söylüyorum:
Kurtulan; ancak nefsini bilendir. Helak olan da, ancak eli altındakilerden -sorumlu olduklarından- dolayı helak olmuştur. Allah Teâlâ:
"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailelenizi cehennemden koruyunuz" buyurmuştur.
Allah bizi ve sizi öğüt dinleyip de kabul edenlerden, amel yapmaya çağrılıp da amel edenlerden eylesin"
İyiliği Emredip, Kötülüğü Yasaklama; Rızkı Kesmez
"Onlar ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten menederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah'a aittir." [261]
İbnu Ebi'd-Dünya ve İbnu Asâkir, Yahya b. Ya'mer'den rivayet etti:
Ali (r.a.) insanlara hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Sizden öncekiler, ancak günahları işlemesi dolayısıyla helak olmuştur. Onlar günah işlerken din adamları onları bundan nehyetmiyorduk. Allah'da onlara belâlar indirdi. Dikkat ediniz! Onların başına gelen sizin de başınıza gelmeden, iyiliği emrediniz, kötülükten de nehyediniz. Biliniz ki iyiliği emredip, kötülüğü yasaklama; rızkı kesmez, eceli de yaklaştırmaz. Çünkü, kişinin ailesi ve malı hakkındaki noksanlaştırma ve artış, Allah'ın takdir ettiği ölçüde olur ve semâdan yere yağmur damlaları gibi iner.
Sizden birine, ailesi, malı ve kendisi hakkında bir noksanlık' isabet ettiğinde, bu onun için fitne olmasın. Müslüman bir kişi bir kötülükten berî ise, O zikredildiğinde ürperir. Alçak insanlar ise, kumardaki ilk oyununda kazanıp, onun kendine bol para getireceğini ve bununla borcunu ödeyeceğini sanan kumarbaz gibidir.
Müslüman kimse böyle bir ihanetten uzaktır. O, Allah'tan istediğinde, ancak iki iyilikten birisini ister. Allah katında olan onun için daha hayırlıdır. Allah onu malla rızıklandırdığında da bir anda o varlıklı birisi olur. Tarla iki tanedir:
Evlat ve mal, dünya tarlasıdır. Salih amel de ahiret tarlasıdır."
Süfyan b. Uyeyne "Ali (r.a.)den başka kim böyle güzel konuşabilir" dedi.
Hz. Ali (r.a) Küfedeki Bir Hutbesi
"Artık onlar, kıyametin saatinin kendileri' ne birdenbire gelivermesine mi bakıyorlar (onu mu bekliyorlar)? İşte onun alâmetleri geldi; fakat oy başlarına geldiği zaman anlamaları neye yarar?" [262]
Beyhaki, EbûVail'den rivayet etti:
Ali (r.a.) Kûfe'de insanlara hitap etti. Hutbesinde, şöyle dediğini işittim:
"Ey insanlar! Kim fakir görünürse, o fakir olur. Çok yaşayan hastalıklara uğrar. Musibetlere hazır olmayan, ona maruz kaldığı zaman sabretmez. Başa geçen, kendini tercih eder. İstişare etmeyen, pişman olur." Bundan sonra şöyle diyordu:
"Neredeyse İslâmın sadece adı, Kur'anın da ancak resmi kaldı.
Dikkat ediniz! Bir kimse öğrenmekten ve bir kimse de bilmediği bir şey sorulduğunda:
"Bilmiyorum" demekten utanmasın. Bugün mescidleriniz çok mamurdur. Bedenleriniz ve kalpleriniz ise hidâyetten yoksundur. Göğün altında olanların en kötüsü din adamlarımzdır. Fitne onlardan çıkar ve yine onlara döner."
Bunun üzerine bir adam kalktı ve "Ey mü'minlerin Emîr'i! Bu ne zaman olur?"dedi.
Ali (r.a.) "Din ilmi, aşağılık olanlarınızda olduğunda, kötülük iyileriniz arasında olduğunda ve yetki de küçüklerinizde olduğunda. İşte o zaman kıyamet kopar." [263]
Beliğ, Özlü Ve Faydalı Bir Hutbesi
"Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Halbuki iman eder de kötülükten korunursanız (muttaki olursanız) Allah size mükafatınızı verir ve sizden bütün mallarınızı (harcamanızı) istemez." [264]
Ali (r.a.) kalktı ve hitap ederek şöyle dedi:
Mahlukatı yaratan, gündüzleri meydana getiren, ölüleri yayan ve kabirdekileri dirilten Allah'a hamdolsun.
Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki; Muhammed O'nun kulu ve Rasulüdür. Size Allah'tan korkmayı tavsiye ediyorum. Kulun Allah'a yaklaşması için sarılacağı şeylerin en üstünü; imandır, O'nun yolunda cihadır.
Tevhiddir, çünkü o fıtrattır. Namaz kılmaktır, çünkü o dinin rüknüdür. Zekat vermektir, çünkü o, Allah'ın farzıdır. Ramazan orucunu tutmaktır, çünkü o, O'nun azabına kalkandır. Haccetmektir, çünkü o fakirliği giderir ve günahları siler. Akrabayı ziyaret etmektir, çünkü o malı artırır ve ömrü uzatır, ailede sevgiyi artırır,
Gizli verilen sadakadır, çünkü o günahları giderir ve Rabbiniri öfkesini söndürür. İyilik yapmaktır, çünkü o kötü bir şekilde ölmeden kötü sondan korur. Allah'ı çok anınız! Çünkü O, anılacak şeylerin en iyisidir.
Allah'ın müttakîlere vaad ettiğini isteyiniz! Çünkü Allah'ın vaadi, vaadlerin en doğrusudur. Peygamberimiz (s.a.v)ın yolundan gidiniz. Çünkü o, yolların en üstünüdür. Onun sünnetine uyunuz, çünkü o, sünnetlerin en üstünüdür. Allah'ın kitabını öğreniniz! Çünkü o sözlerin en güzelidir.
Dinde derin bilgi sahibi olunuz! Çünkü o kalplerin canlanmasıdır. Kur'an'ın nuruyla şifa isteyiniz. Çünkü o göğüslerde olan için şifadır. Kur'an'ı güzel okuyunuz! Çünkü o kıssaların en güzelidir. Kur'an okunduğu zaman onu dinleyiniz ki merhamet olunasınız. Kur'an'dan bildiğinizle amel ediniz ki, hidayet üzere olasınız. İlmiyle amel etmeyen alim, bilgisizliğinden dolayı doğru olmayan, haksızlık eden cahil gibidir. Bilgisizliğinden dolayı şaşıran cahilden, bana göre, ilminden sıyrılan (ilmiyle amel etmeyen) alimin zararı daha devamlı ve daha büyüktür. Her ikisi de sapıtmıştır, helak olacaktır.
Yersiz şeylere kapılmayın, şüpheye düşersiniz. Şüphe etmeyin, küfre düşerseniz. Nefsinize ruhsat-kolaylık vermeyin, yanılırsınız. Hakta yanlımayınız zarar edersiniz. Kendinize güvenirseniz, aldanmazsınız.
Kendisine karşı ihlaslı olan, Rabbine en çok itaatkâr olandır. Kendisini en çok aldatanınız, Rabbine karşı en çok isyan edeninizdir. Allah'a itaat eden güvenli olur. İsyan eden korkak ve pişman olur. Allah'tan kesin bir iman ve sağlık isteyiniz. Kalpte daimi olan şeylerin en hayırlısı, kesin îmandır.
Dinî yaşantıda azimet en üstünüdür. Bid'atlar da en kötüsüdür. Her sonradan uydurulan bid'attir. Onu her uyduran da, bid'atçidir. Bid'atleri yapan, kaybeder. Bid'atçinin uydurduğu her bid'atle mutlaka bir sünnet terkedilir. Gerçekten aldanan, dini konusunda aldanan ve nefsine zarar verendir. Şüphesiz ki, riya şirktir. İhlaslı amel imandandır.
Boş şeylerin konuşulduğu meclisler Kur'ân'ı unutturur ve oraya şeytanlar gelir, kişiyi kötülüğe çağırır. Kadınlarla oturmak, kalpleri kötülüğe kaydırır, gözler onlara yönelir. Onlar şeytanın tuzaklarıdır.
Doğru, olunuz! Çünkü Allah, doğrularla beraberdir. Yalandan kaçınınız! Çünkü yalanla iman bir arada bulunmaz. Biliniz ki doğruluk, kurtuluş ve şereftir. Yalan ise düşüklüktür, helak edicidir. Doğruyu söyleyiniz ki, onunla tanınasınız. Onunla amel ediniz ki doğrulardan olasınız. Emaneti size güvenene (emanet-edene) geri veriniz! -Sizinle ilişkiyi kesseler? bile- Akrabalarınızı ziyaret ediniz. Söz verdiğinizde sözünüzde durunuz! Hükmettiğinizde adaletli olunuz! Atalarınızla övünmeyiniz! Birbirinizi lakapla çağırmayınız! Gereksiz mizah yapmayınız! Birbirinize buğzetmeyiniz! Zayıfa, mazluma, borçlulara, Allah yolunda savaşanlara, yolda kalanlara, yoksullara ve kölelere yardım ediniz! Dul kadına ve yetime merhamet ediniz! Selamı aranızda yayınız! Selam verenin selamına ya onun aynısıyla, ya da daha güzeliyle cevap veriniz!
Takva Ve İyilikte Birbirinizle Yardımlaşınız
"Takva ve iyilikte birbirinizle yardımlasınız! Kötülükte ve düşmanlıkta yardımlaşmayınız. Allah'tan korkunuz. Çünkü Onun azabı çok şiddetlidir." [265]
Zayıfa ikram ediniz! Komşuya iyilik ediniz! Hastaları ziyaret ediniz! Cenazenin hazırlanmasında bulununuz! Allah'ın kulları kardeş olunuz!
Dünya arkasını dönmüş, veda ediyor.
Ahiret ise uzanmış bize bakıyor. Bugün hazırlık günü; yarın ise yarış günüdür. Kazanan için de cennet, kaybeden için cehennem vardır. Şimdi siz arkasından ecelin çok acele geldiği bir zamandasınız.
Kim eceli gelmeden önce bu zamanda Allah rızası için amel yaparsa, çok iyi yapmış ve arzusuna ulaşmış olur. Kim de böyle yapmamışsa, zarar etmiş, emelini kaybetmiş, arzusu ona zarar vermiş olur. Korku ve ümit içinde amel ediniz! her hangi bir isteğiniz gerçekleştiğinde Allah'a şükrediniz ve bununla beraber korku da duyunuz!
İstemediğiniz bir durum olduğunda Allah'ı anınız ve bununla beraber ümitli olunuz. Çünkü Allah müslümanlara iyilik vermiş, şükredenlere de artırmayı vaadetmiştir.
Cennet gibi birşeyi isteyip de uyuyanı görmediğim gibi, cehennemden kaçanın da uyuduğunu görmedim. Büyük günahların toplandığı, tüm gizli şeylerin ortaya çıktığı bir gün için biriktirilen ve kazanılandan daha büyük kazanç görmedim.
Hakkın fayda vermediği kimseye, bâtıl zarar verir. Hidayette olmayan, sapıklığa meyleder. Yakın imanın fayda vermediği kimseye, şüphe zarar verir. Elinde hazır olandan faydalanmayan kimseye elde edeceği de fayda vermez. Yola koyulmakla ve azık hazırlamakla emrolundunuz.
Sizin için en çok korktuğum, şu iki şeydir:
Uzun emel ve nefsin arzusuna uymak. Uzun emel, ahireti unutturur. Nefsin arzularına uymakta, hakdan uzaklaştırır.
Biliniz ki; dünya arkasını dönmüş gidiyor. Ahirette bize, doğru geliyor. Her ikisinin de çocukları vardır. Gücünüz yeterse, ahiretin çocuklarından olunuz! Dünyanın çocuklarından olmayınız! Bugün amel günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap günüdür, emel etme imkanı yoktur."
Hz. Ali (r.a) Müminlerin Başına Gelecekleri Anlatıyor
"Başınıza hangi musibet geldiyse, kendi ellerinizin kazancı sebebiyledir. Halbuki bir çoğunu da affediyor." [266]
Taberânî, Ebû Hayre'den rivayet ediyor:'
Ali (r.a.) ile Kûfe'ye kadar arkadaşlık ettim, orada minbere çıktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle dedi:
"Peygamberimizin nesli sizin aranızda olduğu halde, başlarına bir felaket geldiğinde ne yaparsınız?" Onlar:
"Allah için o zaman onlara güzel davranırız" dediler. Ali (r.a.):
"Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki onlar sizin aranızda sıkıntıya uğrayacak, siz de onlara karşı çıkacak ve onları öldüreceksiniz" dedi.
Sonra da şu beyti okudu:
Onları aldatarak kendilerine çağırdılar. Onun -ehli beytin- çağrısına uyun, bu konuda özür kurtuluş yoktur."
Hz. Ali (r.a.)nın Peygaberimizden Nakiller Yaptığı Hutbesi
"Onlar ki Allah'ın beraberinde diğer bir ilâha dua etmezler, Allah'ın haram kıldığı nefsi (canı) haksız yere öldürmezler ve zina yapmazlar. Bunları yapan ağır bir cezaya çarpar." [267]
Ahmed b. Hanbel, İbrahim el-Teymî tarikiyle babasından rivayet etti;
Ali (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Kim bizim yanımızda Allah'ın kitabından ve şu sahîfeden ki bunda develerin zekat ve diyetiyle yaralamalara dair hükümler vardır-başka bir şey okuduğumuzu iddia ederse yalan söylemiş olur.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiştir:
"Medine, Ayr dağından, Sevr dağına kadar haremdir. Kim burada bir cinayet işler veya caniyi korursa; Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah, kıyamet gününde onun tevbesini ve fidyesini kabul etmez.
Kim de babasından başkasının babası olduğunu veya kölesinden, başkasının velîsi olduğunu iddia ederse; Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah, kıyamet gününde onun tevbesini ve fîdyeini kabul etmez. Bütün müslümanların hakları birdir. En zayıfına dahi aynıdır." [268]
Ebubekir Ve Ömer (r.a)ın Faziletleri Hakkında
"Hem neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır. Fetihten önce harcayıp çarpılanlarınız, diğerlerine eşit olmaz. Onlar, sonradan infak edip çarpışanlardan derece olarak daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel sonucu (hüsna'yı) vaad buyurmuştur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır." [269]
Ahmed b. Hanbe, İbrahim en-Nehâî'den:
Alkarna b. Kays bu minbere vurdu ve şöyle dedi:
Ali (r.a.) bize bu minberde hitap etti. Allah'a hamd ve sena etti. O'nun dilediği kadar anlattı ve şöyle dedi:
"Peygamberimiz (s.a.v)dan sonra insanların en hayırlısı Ebu Bekir'dir, sonra da Ömer'dir. O ikisinden sonra ise, hükmünü Allah'ın vereceği bir takım olaylar oldu." Ebu Cuhcyfe'den:
Ali (r.a.) minbere çıktı. Allah'a hamd ve sena etti. Rasulullah'a da salavat getirdikten sonra şöyle dedi:
"Peygamberinden sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebu Bekir'dir. Sonra da Ömer'dir. Allah istediğini hayırlı kılar."
Vehb es-Sevâı den gelen rivayette de:
"Huzur, Ömer'in dilinden akıyordu" ziyadesi vardır.
İbn Ebî Asım, İbnû Şahın, Le'lekâî,
İsbehânî ve İbnu Asâkir, Alkame'den:
Ali (r.a.) bize hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Bana, bazı kimselerin beni Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)den üstün gördükleri ulaştı. Eğer, önceden bunu yasaklasaydım, onları mutlaka cezalandırırdım. Ancak, önceden belirtmeden cezalandırmayı hoş görmüyorum.
Bundan sonra kim bu konuda bir şey derse, o iftiracıdır. Ona, iftira edene verilen ceza uygulanır. Rasulullah'tan sonra insanların hayırlısı, Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)dir. Sonra bizim zamanımızda ise hükmünü Allah'ın vereceği bir takım olaylar olmuştur."
Ebu Nuaym, Zeyd b. Vehb yoluyla Süveyd b. Gafele'den rivayet etmiştir:
Ali (r.a.)nin halifeliği döneminde, onun yanına girdim ve;
"Ey Mü'minlerin emiri! Yolda Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) hakkında uygun olmayan bir şekilde konuşan bir topluluğa rastladım" dedim bunun üzerine o kalktı, minbere çıktı ve şöyle dedi:
"Taneyi yeşerten ve hayat veren Allah'a yemin ederim ki; o ikisini ancak faziletli mü'minler sever. Onlara ancak bedbaht dinden çıkan insanlar buğzeder. O ikisini sevmek, Allah'a yaklaştırır. Onlara buğzetmek, Allah'tan uzaklaştırır. Bir takım kimselere ne oluyor da Rasulullah'ın bu iki halifesi, arkadaşı, Kureyş'in efendisi ve müslümanların babaları hakkında ileri geri konuşuyorlar? Ben onların hakkında böyle kötü şekilde konuşanlardan uzağım. Onlara ceza gerekir."
Le'lekâî, Ali b. Hüseyin'den rivayet etti: Haşimoğullarından bir genç, Ali (r.a.) Sıffin'den döndüğünde ona:
"Ey Mü'minlerin emiri! Senin Cuma günleri hutbede "Allahım! Raşit halîfeleri doğru eylediğin gibi bizi de doğru kıl" dediğini duydum. Onlar kimlerdir!' dedi. Ali (r.a.)nin gözleri yaşardı ve:
"Onlar Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)dir. İkisi de hidayet önderi İslâm'ın iki büyüğü, Peygamberimiz (s.a.v)dan uyulacak iki kişidir. Kim o ikisine uyarsa, doğru yolda olur. Kim o ikisine uyarsa, kâmil mü'min olur. Kim o ikisine sarılırsa Allah'ın hizbinden olur. Allah'ın hizbinden olanlar da, kurtulurlar" dedi. [270]
Kendi Aranızda İyiliği Unutmayın
Ahmed b. Hanbel, Beni Temîm'den bir kişiden: Ali (r.a.) bize'hitap etti ve şöyle dedi:
"İnsanlar üzerinde öyle bir zaman gelecek ki, zenginler ellerindekini sımsıkı tutacaklar. Kimseye bir şey vermeyecekler. Halbuki böyle emredilmediler. Aziz ve Celil olan Allah, şöyle buyurmuştur:
"Kendi aranızda iyiliği unutmayın" [271]
Kötüler yükselecek, iyiler aşağı duruma düşecek, zor durumda kalanların malları, çok ucuza satın alınacak. Peygamberimiz (s.a.v) bunun, elde olmayan malın (teslim gücü olmaları) ve daha olmamış meyvenin satışını yasaklamışın.
Haramlardan Sakının
"Zinaya da yaklaşmayın. Çünkü o pek çirkin ve kötü bir yoldur." [272]
Ahmed b. Hanbel, Rıb'î b. Hıraş'tan: Ali (r.a.)nin hitap ederken dediğini işittim:
"Peygamberimiz (s.a.v)
"Bana yalan isnat etmeyin. Kim bana yalan isnat ederse Cehenneme girer" buyurmuştur."
Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdurrahman es-Süleymî'den:
Ali (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! İster evli ister bekâr- köle ve cariyeleriniz zina ederse, onlara hadd cezasını uygulayın! Peygamberin cariyelerinden biri zina yapmıştı da O, bana ona haddi uygulamayı emretti. Ancak, yanına vardığımda, onun yeni doğum yapmış olduğunu gördüm. Sopa ile vurursam onun öleceğinden korktum. Rasûlullah'a (s.a.v.) gelerek bu durumu arzettim. O da "iyi yaptın" buyurdu: [273]
Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Seb'dan:
Ali (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Taneyi yeşerten ve hayat veren Allah'a yemin ederim ki başımdan akan kanla bu sakalım ıslanıp boyanacak"
Oradakiler:
"Onu bize bildir. Vallahi onu yokederiz" dediler. O:
"Benim katilimden başkasını öldürmekten Allah'tan korkun" dedi. Onlar:
"Bunu biliyorsun. Öyleyse yerine bir halife, seç" dediler. Ali (r.a.):
"Hayır! Ancak berimizi, Rasulullah'ın sizî havale ettiği şeye havale ediyorum" dedi."
Abdurrezzak, Ebu Ubeyd, Hakim ve Ebu Nuaym, Arrır b. Alâ'dan rivayet etti:
Ali (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki; malımz'dan beytü'l-Maldan- az veya çok bundan başka -gömleğinin cebinden bir koku şişesi çıkardı-bir şey azaltmadım. Bu da bana hediye edildi.
İbnu Mirdeveyn, Umeyr b. Abdulmelik'den:
Ali (r.a.) Küfe minberinde, bize şöyle hitap etti:
"Ben peygamber (s.a.v.)e sormadığımda, o başlardı. Ben O'na iyi bir şey sorduğumda, bana haber verirdi. Birinde Aziz ve Celil olan Rabbinden bana şunu anlattı:
"Arşın üstündeki yüceliğime yemin ederim ki; Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyuruyor:
Hiç bir koy halkı, ev halkı ve vaha halkı benim hoşlanmadığım bir durumda olupta o haldeyken, benim istediğim itaat üzerine dönerlerse; bende onların hoşlanmadığı azabımdan, onların hoşlandığı rahmet halime dönerim. Yine hiçbir köy, ev ve vaha halkı da, benim istediğim itaat halindeyken, istemediğim isyan haline dönerlerse; ben de, onların hoşlandığı rahmetimden, hoşlanmadıkları gadabıma dönerim."
Peygamberimizin Torunu Hz. Hasan (r.a.)'ın Hutbeleri
"Ve Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Lâkin siz sezmezsiniz." [274]
İbnu Sa'd, Hübeyre'den rivayet etti:
Ali (r.a.) vefat ettiğinde, Hasan (r.a.) minbere çıktı ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Bu gece, kendisinden öncekilerin onu geçemediği, kendisinden sonrakilerin de ona yetişemediği bir kimse ruhunu teslim etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v) onu bir yerin fethine gönderdiğinde, onun sağında Cebrail, solunda Mikail olurdu.
Orasının da Allah fethini nasip edinceye kadar onu bırakmazlardı. Bir hizmetçi satın almak istediği yediyüzdirhem dışında, hiç birşey geriye bırakmadı. İsa b. Meryem (a.s.)'ın ruhunun semaya çıktığı bir gecede, ramazanın yirmi yedinci gecesinde ruhunu teslim etmiştir,"
Diğer bir rivayette de şu ilave vardır.
"Maaşından artırdığı yediyüz dirhem dışında geriye hiç bir altın ve gümüş bırakmamıştır"
Ebu Ya'lâ, İbnu Cerîr ve İbni Asakîr'in rivayeti:
Ali (r.a.) öldürüldüğünde, Hasan (r.a.) kalkarak hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle dedi:
Vallahi! Siz öyle bir gecede Ali (r.a.) yi öldürdünüz ki; o gece Kur'an inmiş, İsâ b. Meryem göğe yükselmiş, Musa'nın genci Yûşa b. Nun öldürülmüş ve Beni İsrail'in tevbesi kabul edilmiştir." [275]
Teberânî de bunu Ebu Tufey'den rivayet etmiştir. Onda şu ziyade vardır:
"Beni tanıyanlar tanır. Kim beni tanımıyorsa, bilsin ki beni Muhammed'in oğlu torunu Hasan'ım Sonra şu ayeti okudu:
"Atalarım İbrahim, İshak ve Yâkub'un dinine tâbi oldum" [276]
Sonra Kur'an'dan başka ayetler okumaya başladı. Sonra şöyle dedi:
"Ben müjdeleyicinin oğluyum. Ben korkutucunun oğluyum. Ben Allah'ın izniyle Olna çağıranın oğluyum. Ben, aydınlatıcı bir kandilin oğluyum. Ben, alemlere rahmet olarak gönderilenin oğluyum.
Ben, kirlerini Allah'ın giderdiği ve onları tertemiz; kıldığı ehl-i beyttenim. Ben, Aziz ve Celil olan Allah'ın onları sevmeyi farz kıldığı ehlibeyttenim. Muhammed (s.a.v.)'e indirdiği kitapta Allah, şöyle buyurmuştur:
"De ki; sizden yakınlarıma sevgi dışında hiçbir istemiyorum" [277]
Hz. Hasan'ın Hançerlendikten Sonraki Hutbesi
Taberânî, Ebû Cemîle'den rivayet etti:
Ali (r.a.) öldürültükten sonra halife seçilen Hasan (r.a.) insanlara namaz kıldırırken, bir adam aniden atladı ve onu bacağından hançerledi. Bundan dolayı hastalandı ve birkaç ay hasta yattı. Sonra kalktı ve minberde hitap etti. Şöyle dedi:
"Ey Iraklılar! Bizim hakkımızda Allah'tan korkunuz. Çünkü bizler, sizin emiriniz ve misafirleriniz. Bizim hakkımızda Allah (c.c):
"Muhakkak ki Allah, sizin kirlerinizi gidermek ve ehl-i beyti tertemiz yapmak istiyor" [278] buyurmuştur"
O gün O öyle konuştuğunda, mescidde ağlamayan hiç kimse kalmamıştır.
Hz. Hasanın Muaviye İle Anlaştığı Zaman Verdiği Hutbe
"O, hem diriltir, hem öldürür. O, bir şey yapmak istediği vakit, ona sadece der o da oluverir." [279]
Taberânî, Şa'bî'den rivayet etti:
Hz. Hasan Nahile'de Muaviye (r.a.) ile anlaşma yaparken yanında bulundum. Muaviye ona:
"Kalk ve konuş, insanlara, bu işi bana bıraktığını bildir" dedi.
O da kalktı ve minberde hitap etti. Allah'a hamd ve sena etti.
Şâbî ben dinliyordum dedi. Sonra şöyle dedi:
"En iyi akıllılık, Allah'tan korkmaktır. En büyük ahmaklık kötülük yapmaktır. Benim Muaviye ile ihtilafa düştüğüm bu iş, her ne kadar benim hakkım idiyse de, ben onus bu ümmetin sulhunu ve kanlarının dökülmemesi isteğiyle, Muaviye'ye bıraktım.
Eğer benden daha layık bir kimse ise, ben zaten yaptım. (Ona bıraktım) Bilmiyorum. Belki de bu sizin için bir fitne ve bir zamana kadar faydalanma olacaktır."
Hâkim de bunu Mücahid yoluyla Şâbî'den rivayet etmiştir. Sonunda şu ziyade vardır:
"Bu sözümü diyor, benim ve sizin için Allah'tan bağışlanma diliyorum"
İbnu Cerîr de Hasan (r.a.)ın bu hutbede şunları söylediğini zikretmiştir:
"Ey insknlar! Allah bizim evvel gidenlerimizle bize hidayet etmiş, sonrakilerimizle de kanımızı akıtmıştır. Bu durum, belli bir süre içindir. Ancak dünya ise devamlı el değiştirir. Allah Teala, Peygamberine şöyle buyuruyor:
"Bilmiyorum, belki o sizin için bir fitnedir ve bir zamana kadar da yararlanmadır."
Muaviye (r.a)ın Hutbeleri
"Allah kullarına çok lütufkârdır. Kimi dilerse onu rızıklandırır. O, çok kuvvetli, çok güçlüdür." [280]
İbni Abdülbâri, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den:
Muaviye (r.a.) Medine'de hitap ederken, şöyle dedi:
"Ey insanlar! Allah'ın verdiğine hiçbir şey engel olamaz. Allah'ın vermediğini de kimse veremez. Hiçbir varlıklıya varlığı fayda vermez. Allah kimin hakkında hayır murad etmişse, onu dinde derin anlayışlı kılar" Ben bu sözleri, bu minberde Rasulullah (s.a.v.)dan işittim."
Yine Abdülberr, Muhammed b. Abdurrahman'dan:
Muaviye (r.a.)yi hutbede dinledim. Şöyle dedi;
Peygamber (s.a.v.)ın şöyle buyurduğunu işittim:
"Allah kime hayır murad ederse, onu dinde derin anlayışlı kılar. Ben ancak taksim ediciyim, Allah veriyor. Bu ümmet hak üzere olduğu müddetçe, kıyamete kadar, karşı çıkanlar onlara zarar veremeyecektir...."
Ahmed. b. Hanbel, Ebû Yala, Yakup b. Süfyan ve diğerleri, Umeyr b. Hanî'den rivayet etti:
Muaviye (r.a.) 'bizlere hitap etti ve "Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim" dedi.
Ümmetimden bir taife Allah'ın emri üzere olduğu müddetçe, kıyamete kadar, onlara saldıranlar ve karşı olanlar onlara zarar veremeyecektir."
Bir rivayette de:
Onlar insanlara hükmederler" olarak geçiyor. Umeyr b. Hani; Malik b. Yehamir kalkarak:
"Muaz b. Cebel'in Onlar Şamlılardır" dediğini işittim" dedi diyor.
İbnû Asâkir, bunun aynısını Yûnus b. Celîs elCenedî'den rivayet etmiştir. Sonunda da şu ziyade vardır:
Şu ayeti de buna delil olarak göstermiştir.
Ey İsa! Ben senin canını alacağım, seni bana yükselteceğim. Seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları, kıyamete kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım"
Mekhul'de Muaviye (r.a.)nin hitap ederek, "Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu işittim" dediğini rivayet ediyor:
"Ey insanlar! İlim ancak öğrenmekle elde edilir. İyi anlama da anlamaya çalışmakla olur. Allah'tan ancak alim kulları, korkar. Ümmetimden bir taife, kendilerine karşı koyanları önemsemeden Allah'ın emri üzere oldukları müddetçe kıyamete kadar insanlara hükmederler." [281]
Abdullah B. Zübeyr (r.a)ın Hutbeleri Hac Mevsimindeki Hutbesi
Taberânî, Muharnmed b. Abdullah es-Sakafî'den:
İbni Zübeyr'in hac mevsiminde hutbesinde bulundum. Terviye gününden bir gün önce, ihramlı bir halde yanımıza gelinceye kadar onun gibi güzel bir adam görmemiştik. Bize yönelince, "Bu müminlerin emiridir" dediler. Minbere çıktı. İhramı iki beyaz parça idi. Sonra oradakilere selam verdi. Onlar da selamını aldılar. Daha önce asla işitmediğim bir güzellikte telbiye yaptı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Sizler çeşitli ülkelerden heyetler halinde Allah'a geldiniz. Misafirlere ikram etmesi Allah'ın üzerine bir haktır. Kim Allah katında sevap- isteyerek gelmişse, Allah onu boş çevirmez. Sözünüzü fiilinizle doğrulayınız!
Sözünüz hareketinizle belli olur. Niyet, kalplerin niyetidir. Bu günlerinizde, Allah'tan bağışlanma dileyin! Çünkü bu günler, günahların bağışlandığı günlerdir. Siz buraya çeşitli ülkelerden ticaret, mal ve dünyayı umarak gelmediniz." Sonra telbiye etti. İnsanlar da telbiye etti. Çok şey söyledi:
Sonra şöyle devam etti:
"Aziz ve Celîl olan Allah, kitabında "Hac, belli aylardadır" [282] buyuruyor.
Bunlar üç aydır:
Şevval, Zilkade ve Zilhicce'den on gün. "Bu aylarda hacc yapan kimseler, hanımlarına yaklaşmazlar, kötü söz söylemezler, tartışıp kavga etmezler.
"Ne iyilik yaparsan, Allah onu bilir. Azıklanınız. Azıkların en iyisi, takva azığıdır." [283]
"Hac mevsiminde Allah'ın fazlından bir şey istemeniz -ticaret yapmanız- günah değildir." [284]
Ticaret helal kılınmıştır. "Araftan indiğinizde- O hacıların güneş batıncaya kadar orada durup, sonra indikleri
yerdir. Meş'ar-i Haram'da, Allah'ı anınız" Meşar-i Haram, Müzdelife'dir. "Allah size nasıl hidayet ettiyse, siz de O'nu anınız" Bu genel değildir. Bu belde halkı içindir.
İnsanlar Arafat'tan inerken, bunlar Cem'den iniyorlardı. Allah bundan sakındırdı ve şu ayeti indirdi:
"Hac ibadetini yapmaya, kurbanlarınızı kesmeye- insanları indirdiği yerden ininiz" Bu kısım insanlar hac ibadetini tamamladıktan sonra atalarıyla övündüler."
Bunun yüzerine Allah (c.c.) şunu indirdi:
"Babalarınızı andığınız gibi yahut daha çok Allah'ı anınız. İnsanların bir kısmı "Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver" diyor. Onların ahirette bir payı yoktur. Bir kısmı da
"Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette iyilikler ver. Bizi cehennem azabından koru" [285] diyorlar. Bunlar dünyada, hem dünya hem de ahiret için çalışırlar" dedi.
Sonra da "Allah'ı belli günlerde anın" ayetine kadar okudu.
"Bunlar bayram günleridir" dedi.
"Bugünlerde Allah'ı anmak; teşbih ederek, hamdederek, tekbir getirerek. La ilahe illallah" diyerek olur."
Sonra insanların mikat yerlerinden bahsetti ve şöyle dedi:
Medînelilerin mikatı, Zulhuleyfe'dir. Iraklıların mikatı, Akık'dir. Necd ve Taiflilerin mikatı, Karn'dır. Yemenlilerin mikatı, Yelemlem'dir." Sonra ehli kitap olan kafirlere şöyle beddua etti:
"Allah'ım! Senin ayetlerini inkâr eden, Peygamberlerini yalanlayan, insanları yolundan çeviren ehl-i kitab'a azap et! Kalplerini, kadınların kalbi gibi yap!" Daha çok beddua etti.
Sonra şöyle dedi:
"Burada Allah'ın gözlerini kör ettiği gibi, kalplerini de kör ettiği bazı insanlar vardır. Bunlar Horasan'dan buraya hac niyetiyle gelen kimselere "Haccını umreye çevir, sonra da hacca niyet et" diye fetva veriyorlar. Bu ancak özürlü olan içindir." Sonra telbiye etti, insanlar da telbiye etti. İnsanların o günkü kadar çok ağladığını hiç bir gün görmedim." [286]
Vakfe
İbni Çerîr, Hişam b. Urve'den rivayet etti:
Abdullah b. Zübeyr (r.a.) hutbesinde şöyle dedi:
"Biliniz ki, Batn-ı Ürene vadisi dışında Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir. Yine biliniz ki; Batn-ı Muhassir vadisi dışında Müzdelife'nin her yerinde vakfe yapılabilir"
Mal Varlığına Hırs Gösterme
"Ve iyi bilin ki mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandan ibarettir. Allah katında ise büyük mükafatlar vardır."[287]
Ebû Nuaym, Abbas b, Sehl b. Sa'd el Saîdî el-Ensârî'den rivayet etti:
İbnü Zübeyr'in Mekke'deki hutbesinde, şöyle dediğini duydum:
"Ey insanlar! Rasûlulllah (s.a.v.)
"Eğer insanoğluna bir vadi dolusu altın verilse, ikincisini isterdi. Eğer ikincisi verilirse, üçüncüsünü isterdi. İnsanoğlunun gözünü ancak toprak doyurur Allah, tevbe edenin tevbesini kabul eder." buyurmuştur."
Mescidi Nebevi Mescidi Haramın Üstünlüğü
"Doğrusu insanlar için yapılmış ilk mabet, elbette Mekke'deki o çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet olan Beyt (ibadet evi)tir, [288]
Ebu Davud et-Tayâlisî, Atâ b. Ebî Rebah'dan: İbnu Zübeyr bize hitap ederken şöyle dedi:
"Peygamberimiz (s.a.v)
"Benim mescidimde kılman namaz, Mescid-i Haram dışında kılınan namazdan bin kat daha üstündür. Mescid-i Haram'daki namaz da, yüz kat daha üstündür."
Atâ, "Sanki o yüzbinkat gibi" diyor.
Ben" "Ya Eba Muhammed! Bu sadece Mescid-i Haram'da mı, yoksa bütün Mekke'de mi?" dedim. O "Sadece Mescidi Haram'da değil, bütün Mekke'dedir. Çünkü onun tamamı mescid hükmündedir" dedi."
Bayram Namazı
"Muhakkak Biz, sana Kevser'i (çok bol nimet) verdik. Sen de, Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver!
Doğrusu sana buğze-dendir soyu kesik olan (her türlü iyilik ve güzellikten mahrum kalem)!" [289]
Ahmed b. Hanbel, İbni Zübeyr'in kölesi Vehb b. Keysan'dan rivayet etti:
Bayram günü hutbeden önce namaz kıldı sonra İbnü Zübeyr'i dinledim:
Hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Hutbe ve bayram namazı -yahut her hangi birisini takdim her ikiside Allah'ın emri Rasulullah'ın sünnetidir." [290]
İpek Giysi
Ahmed b. Hanbel, Sabit'den rivayet etti:
İbnü Zübeyr'in hitap ederken şöyle dediğini duydum: "Muhammed (s.a.v.)
"Kim dünyada ipek giyerse, ahirette giyemez" buyurmuştur" [291]
Ahmed b. Hanbel, Ebu Zübeyr'den rivayet etti:
Abdullah b. Zübeyr'in minberde şöyle konuştuğunu duydum:
"Peygamberimiz (s.a.v) namazın sonunda selam verdiğinde:
"La ilâhe iliallahu vahdehu lâ şerike leh lehu'Imülkü ve lehü'l hamd. Ve hüve alâ külli şeyin kadir. Lâ havle velâ kuvvete illa billah. Velâ na'büdü illâ iyah. Ehlü'n Ni'meti ves-senâi veî-hasen. Lâ ilahe illallah. Muhlisine lehu'd-dîn. Velevkerihel kâfırûn" derdi."
Ahmed b. Hanbel, Süveyr'den rivayet etti:
Abdullah b. Zübeyr'in minberde şöyle dediğini duydum:
"Bugün aşure günü, oruç tutunuz! Çünkü Peygamberimiz (s.a.v) bu günde oruç tutmayı emretti."
Buhârî, Gülsüm b. Cebr'den rivayet etti:
İbnu Zübeyr bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey Mekke halkı! Duyduğuma göre bazı kimseler nerdşîr denen - bir çeşit tavla bir oyun oynuyorlar. Allah (c.c)
"İçki, kumar, putlar dikmek ve okla fala bakmak şeytanın çirkin işindendir. Bunlardan kaçının ki kurtulasınız" [292] buyurmuştur. Allah'a yemin ederim ki onu oynadığı için bana getirilen birini, saçını keserek derisini soyarak, cezalandıracağım. Elbisesini de onu bana getirene vereceğim.'' [293]
Abdullah B. Mesüd (r.a.)ın Hutbeleri
"Yoksa iman edip de iyi işler yapanları. Biz o yeryüzündeki bozguncular gibi yapar mıyız? Veya Allah'tan korkanları yoldan çıkan arsız çapkınlar gibi yapar mıyız?" [294]
Taberânî, Ebu Derdâ'dan:
Peygamberimiz (s.a.v) kısa bir şekilde hitap etti. Hitabını bitirdikten sonra "Ya Ebabekir! Kalk ve hitap et" buyurdu. O Rasûlullah'ın hitabından daha kısa konuştu. O konuşmasını bitirince Rasûlullah:
"Ya Ömer, kalk ve konuş" buyurdu.
O da Ebu Bekr (r.a.)'inkinden daha kısa konuştu. Konuşmasını bitirince, Rasûlullah "Falanca, kalk ve konuş" buyurdu. O da kalktı ve kelimenin üzerine basa basa konuşmaya başladı. Rasûlullah ona "Sus veya otur zorlanarak konuşmak şeytandandır. Beyan, bir çeşit sihirdir" buyurdu. Sonra da "Ey İbni ümmi Abd! Kalk ve konuş!" buyurdu. O da -Abdullah b. Mesud kalktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Aziz ve Celil olan Allah, Rabbimizdir. İslam dinimizdir. Kur'an önderimizdir. Kabe kıblemizdir. Bu, Peygamberimizdir. -Peygamberimize işaret ederek Allah'ın ve rasulunün bizim için razı olduğu şeye razı olduk. Allah'ın ve Rasulunün bizim için istemediği şeyi istemedik."
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"İbnü Ümmü Abd doğru söyledi. İbnü Ümmü Abd doğru söyledi. Bende Allah'ın benim, ümmetim ve Ümmü Abd için razı olduğu şeye razı oldum" buyurdu.
İbnü Asâkir; Said b. Cübeyr yoluyla Ebu Derdâ'dan bunu rivayet etmiştir. Şu ziyade vardır.
".... Allah'ın, benim, ümmetim ve İbnü Ümmi Abd için istemediğini ben de istemedim."
İbnü Asâkir'in Amr b. Hureys'den rivayeti de şöyledir:
Rasulullah ona "Konuş" dedi. O da Allah'a hamd ve sena ettikten, Rasûlüne salât selam getirdikten ve şehadet ettikten sonra şöyle dedi:
"Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a razı olduk. Sizin için de Allah ve Rasulunün razı olduğun şeye razı oldum" Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Ben de İbni Ümmi Abd'in sizin için razı olduğuna razı oldum" buyurdu"
Yılanlardardan Sakının
Ahmed b. Hanbel, Ebu Ahvas el-Cüşemî'den:
Birgün İbni Mesud bize hitap ediyorken birden duvardan giden bir yılan görüldü. İbni mesud hutbesini kesti ve sopasıyla yılana ölünceye kadar vurdu. Sonra da şöyle dedi:
"Rasûlullah (s.a.v.)'ın
"Kim bir yılanı öldürürse, öldürülmesi helal olan bir müşriki öldürmüş gibi olur" dediğini işittim"
İbni Sa'd, Ebu Vâil'den rivayet etti:
Abdullah b. Mesud, Osman (r.a.) halife seçildiğinde Medine'den, Kûfe'ye gitti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle hitap etti:
"Ömer (r.a.) vefat ettiği günkü gibi üzüntülü bir gün görmedik. Biz, Muhammed (s.a.v.)ın ashabı olarak toplandık ve bütün gücümüzle bizim en hayırlımızı seçtik. Mü'minlerin emîri olarak Osman (r.a.)a biat ettik. Siz de O'na biat edin." [295]
Utbe B. Gazvan (r.a.)ın Hutbesi
"Ve Biz onu sadece belli bir süreye kadar erteliyoruz." [296]
Müslim, Halit b. Ümeyr el-Adevî'den rivayet etti: .
Utbe b.Gazvan (r.a.) Basra'da vali iken, bize hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle dedi:
"Dünya sonunun geldiğini bildirdi, hızla gidiyor. Ondan, bir kabın dibinde kalan su gibi, çok az bir zaman kalmıştır. Siz, buradan fani olmayan bir dünyaya nakledileceksiniz. En iyi şekilde hazırlığınızı yaparak gidiniz. Çünkü bize, cehennemin kenarından atılan bir taşın, yetmiş yılda onun dibini bulamadığı anlatıldı. Vallahi oraya doldurulacaksınız. Şaşırdınız mı?
Bize, cennet kapılarından herbirinin iki kapının arasında kırk yıllık yol olduğu anlatıldı. Bir gün insanlar oraya geldiklerinde kalabalıktan sıkışacaklar.
Ben Rasûlullah'la beraber olan yedi kişinin yedincisiyim.
Ağaç yapraklarından başka yiyeceğimiz bir şey yoktu. O da ağzımızı yarmıştı. Bir gün bir aba buldum. Onu Sa'd b. Malik'le bölüştük. Yarısıyla ben, yarısıyla da örtündü. Bugün ise bizim herbirimiz bir şehirde valilik yapıyor. Kendimde büyüklük bulmamdan, Allah katında da küçük olmamdan Allah'a sığınırım."
Huzeyfe B. Yeman (r.a)'ın Hutbeleri
"Ne zaman ki o göz şimşek çakar, Ve ay tutulur, Ve güneş ve ay toplanır " [297]
Ebu Nuaym, Ebu Abdurrahman es-Sülemî'den:
Babamla beraber, Medâin'de cumaya gittim. Oturduğumuz yerle Medâin'in arası bir fersahtı. O zaman Huzeyfe b. Yemân (r.a.) Medâin'de vali idi. Minbere çıktı. Allah'a hamd ve sena etti. Sonra şöyle dedi:
"Kıyamet yaklaştı ve ay ikiye yarıldı" Biliniz ki; ay; ikiye yarılmış ve dünya sonunun geldiğini bildirmiştir. Bugün hazırlanma, yarın ise yarış günüdür.
Ben babama "Yarıştan ne kastediyor"dedim. O'da
"Kazanan Cennete girer" dedi.
Ebu Nuaym, Kürdûs'tan rivayet etti:
Huzeyfe (r.a.), Medâin'de hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Kölelerinizin size verdikleri vergileri nereden kazandıklarına dikkat ediniz! Eğer helal ise yiyiniz! Değilse, almayınız. Çünkü ben Peygamberimiz (s.a.v)'ın:
"Haramla meydana gelen bir vücut cennete giremez" buyurduğunu işittim."
Abdurrezzak, Ebu Davud el-Ahmedî'den rivayet etti:
Huzeyfe (r.a) Medain'de bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Kölelerinizi araştırınız ve vergilerinizi nereden getirdiklerini öğreniniz. Çünkü haramdan meydana gelen bir vücut, ebedî olarak cennete giremez. Biliniz ki, içkiyi satan da, satın alan da, bulunduran da içen gibidir."
Ebu Musa El Eş Arı (r.a.)nın Hutbesi
İbni Sa'd, Kasame b. Züheyr'den rivayet etti:
Ebu Musa (r.a.) Basra'da insanlara hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar, ağlayınız! Eğer ağlayamıyorsanız, ağlar gibi yapınız! Çünkü; cehennemlikler gözyaşları kuruyuncaya kadar ağlarlar. Sonra da gözlerinden o kadar kan gelir ki (kan ağlarlar), eğer orada gemi yüzdürülse, yüzer."
Ebu Hüreyre (r.a.)'in Hutbeleri
"Sen, bu kitabın sana indirileceğini ümit etmiyordum. Bu ancak Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!" [298]
Ebu Nuaym, Ebu Yezid el-Medînî'den rivayet etmiştir:
Ebu Hüreyre (ma.), Medine'de Peygamberimiz (s.a.v)'ın minberinde, O'nun durduğu yerin bir basamak aşağısında durdu ve şöyle hitap etti:
"Ebu Hüreyre'yi İslamiyete girdiren Allah'a hamdolsun. Ebu Hureyre'ye Kur'anı öğreten ve Muhammed (s.a.v.)'ı nasîb eden Allah'a hamdolsun. Bana mayalı ekmek yediren, güzel elbise giydiren ve beni yanında karın tokluğuna çalıştıran Gazvan'ın kızıyla evlendiren Allah'a hamdolsun.
Önceleri Gazvan beni işinde koşturup çalıştırdığı gibi, şimdide ben onu çalıştırıyorum. Çok yaklaşan bir kötülükten dolayı yazıklar Arapların haline! Kendi nevalarına göre hükmeden ve öfkeyle insanları öldüren küçüklerin başlarına geçmesinden dolayı, yazıklar Arapların haline! Ey Arap olmayan milletler! Müjdeler' olsun size! Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; bu din süreyya yıldızında da olsa sizden bazıları onu elde edecekler.
Hâkim Ebu Hubeybe'den rivayet etti:
Osman (r.a.)'ın evi kuşatma altındayken, evine girdim. Ebu Hüreyre (r.a.)nin, Osman (r.a.)'dan, konuşmak için izin istediğini duydum. O da izin verdi. Bunun üzerine o kalktı, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şövle dedi:
"Ben Peygamberimiz (s.a.v)ın "Benden sonra fitne ve ihtilaflara -veya ihtilaf ve fitneye-düşeceksiniz." Orada bulunan bir sahabe "Ya Rasulallah! O zaman bize ne yapmamızı emredersiniz?" dedi. O da:
"Başınızdaki emir ve arkadaşlarıyla olunuz!" buyurduğunu işittim" dedi.
O bununla Osman (r.a.)'ı kastediyordu.
Abdullah B.Selam (r.a,)'ın Hutbesi
"Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseyi de tarik-i müstakim üzere bulundurun" [299]
Taberânî, Abdülmelik b. Umeyr'den rivayet etti:
Abdullah b. Selam'ın torunu Muhammed b. Yusuf, Haccac b. Yusuf'un yanına girmek için izin istedi ve ona izin verildi. İçeri girdi ve selam verdi. Haccac b. Yusuf, sedirde oturan iki adama ona yer açmalarını emretti. Onlar yer açtılar, o da oturdu. Haccac ona;
"Allah için, babanın dedenden sana naklettiği bir hadis var mı?" dedi. O da "Allah sana rahmet etsin! Hangi hadis? Birçok hadis var" dedi. O da:
"Mısırlıların Osman (r.a.)'ı kuşatmasını anlat" dedi.
O "Bunu biliyorum" dedi ve anlatmaya başladı. Osman (r.a.) kuşatılmışken, ona yol açtılar, o da Osman (r.a.)'ın yanına girdi ve "Esselamüaleyküm ey mü'minlerin emiri" dedi.
O, "Ye aleyke'sselâm ey Abdullah b. Selam. Niçin geldin?" dedi.
Abdullah b. Selam "Şehit oluncaya veya seni kurtarıncaya kadar yanında durmak için geldim. Ben bu adamların ancak seni öldürmek için toplandıklarını görüyorum. Eğer seni öldürürlerse; bu senin için hayırlı, onlar için kötü ölür" dedi.
Osman (r.a.) "Benim senden istediğim, benim sendeki hakkım, için onlara çıktığında Allah'ın seninle onları hayra sevketmesi ve kötülüğü savuşturmasıdır" dedi.
O da bunu dinledi, itaat etti ve onların yanına çıktı. İsyancılar onu görünce, hemen toplandılar ve onun kendilerini sevindirici bir haberle yanlarına geldiğini zannettiler.
O da kalkarak hitap etti. "Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:
"Şüphesiz ki, Aziz ve Celil olan Allah, Muhammed (s.a.v.)ı müjdeleyici ve korkutucu olarak göndermiştir. İtaat edeni cennetle müjdeliyor, isyan edeni de cehennemle korkutuyor. Dinine uyanları, müşrikler istemese de galip kılmıştır. Sonra Peygamberi için Medine'yi yurt seçti ve orayı hicret ve iman yurdu kıldı. Allah'a yemin ederim ki; Rasûlullah'ın Medine'ye gelişinden beri melekler arayı korumakta ve Allah'ın kılıcı size karşı kınında durmaktadır.
Allah (c.c.) Muhammed (s.a.v.)'ı hak bir dinle göndermiştir. Kim doğruyu bulursa; o ancak Allah'ın hidayetiyle doğruyu bulmuştur. Kim de sapıtırsa; o da ancak beyan ve delilden sonra sapıtmış olur.
Geçmişte bir Peygamber öldürülmüş olmasın ki, onun yerine yetmiş bin savaşçı öldürülmesin. Bir halife de öldürülmüş olmasın ki; onun yerine otuz beş bin savaşçı öldürülmesin. Bu adamı öldürmekte acele etmeyiniz! Allah'ın yemin ederim ki; sizden kim onu öldürürse; Allah huzuruna kıyamet günü eli kesik olarak gelecektir.
Biliniz ki babanın oğlu üzerindeki hakkı gibi bu adamın da sizin üzerinizde hakkı vardır. Bunun üzerine oradakiler kalktılar ve "Yalan söyledin yahûdî" dediler.
Abdullah b. Selam da "Vallahi siz yalan söylediniz. Siz günahkârsınız. Ben ancak müslüman bir kimseyim. Allah, Rasûlullah ve mü'minler bunu biliyor.
Allah, Kur'an'da benim hakkımda şu ayetleri indirmiştir
"De ki: "Benimle sizin aranızda kitabın bilgisi bulunan kimse şahit olarak yeter.
"De ki:"Hiç düşündünüz mü? Eğer bu Allah katından olduğu halde siz onu inkar etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahitte bunun benzerini görüp iman ettiği halde siz bundan kibirlenip yüz çevirdiniz." [300]
Peygamberimizin Torunu Hz. Hüseyin (r.a.)'in Hutbeleri
"De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz-hoş rızıklart kim haram et' miş?" De ki: "Onlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde de halis olarak onlara mahsustur." Böylece ilim ehline âyetleri uzun uzun açıklıyoruz." [301]
Taberânî, Muhammed b. Hasan'dan: Hüseyin (r.a), Amr b. Sa'd yanına gelince onların kendisini öldüreceklerini iyice anladı. Kalkalarak arkadaşlarına bir konuşma yaptı. Aziz ve Celil olan Allah'a amdettikten sonra, şöyle dedi:
"Durumu görüyorsunuz. Dünya başkalaştı, bozuldu. O'nun iyiliği arkasını döndü, geçip gitti. Geriye kabın dibindeki su gibi çok az bir şey kaldı. Vahim korular gibi sıkıntılı bir hayat kaldı. Görmüyor musunuz? Hakla muamele edilmiyor, bâtıldan kaçınılmıyor. Mü'min Allah'a kavuşmayı arzulasın. Ben ölümü ancak mutluluk olarak görüyorum. Zalimlerle yaşamak ise sıkıntı ve usançtır."
İbnü Cerîr, Ukbe b. Ebi'l-Ayzâr'dan:
Hüseyin (r.a.) Zihusum'da kalkarak arkadaşlarına hitap etti. Hur b. Yezid et-Temimi'nin askerleri de Beydâ'da idiler. Allah'a hamd ve sena etti. Sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kim Allah'ın haramını helal sayan, Allah'ın ahdine uymayan, Peygamberimiz (s.a.v)'ın sünnetine muhalefet eden zalim bir yönetici görür de eliyle veya diliyle düzeltmezse, Allah onu gireceği yere girdirir.
Dikkat ediniz, bu adamlar, -Yezid b. Muaviye ve Abdullah b. Ziyad- şeytana uydular. Allah'a uymayı terkettiler, fesat çıkardılar, Allah'ın hükümlerini uygulamadılar. Ganimeti tercih ettiler. Allah'ın haramını, helal, helalini de haram kıldılar. Ben, bunları düzeltmeye daha layığım. Mektubunuz bana geldi. Bana biat ettiğinizi ve beni teslim etmeyip yalnız bırakmayacağınızı elçileriniz bana bildirdi. Eğer biatınızda durursanız, çok doğru bir hareket yaparsınız.
Ben, Alinin oğlu Hüseyin'im. Rasûlullah'ın kızı Fatımâ'nın oğluyum. Ben sizinle beraberim. Ailem ailelerinizle beraberdir. Sizin için ben misalim. Eğer böyle yapmaz, ahdinizi bozar, bana olan biatinizi boynunuzdan çıkarıp atarsanız, hayatıma yemin ederim ki; sizi yadırgamam.
Çünkü siz bunu, babama, kardeşime ve amcam oğluna (Müslim b. Akil) da yaptınız. Size güvenen aldanır. Size bir pay geldi, hata ettiniz. Nasibinizi kaybettiniz. Kim ahdini bozarsa, bu ancak onun aheyhinedir. Allah, beni size muhtaç etmeyecektir. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun"
Yezid B. Şecere (r.a) Hutbesi
"Halbuki Allah'ın nimetini saymaya kalk' sanız, sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir," [302]
Taberânî, Mücahid'den:
Yezid b. Şecere, söylediğiyle amel eden kimselerdendi. Bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Allah'ın sizin üzerinizde olan nimetlerini anınız. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetleri ne güzeldir. Kırmızı, yeşil sarı elbiseler içinde olan insanları ve evlerinde bulunanları görüyoruz. İnsanlar namaz ve savaş için saf olduklarında; semanın, cennet ve cehennemin kapıları onlara açılır ve huriler onlar için süslenirler.
Herhangi bir adam savaşa yöneldiğinde; "Allah'ım ona yardım et derler. Bir adam savaştan kaçtığında da, Allah'ım onu bağışla derler. -Anam babam size feda olsun- Bütün gücünüzle düşmanın üzerine yürüyünüz! Hurileri alçaltmayın. Savaşta şehid olan birinden düşen ilk kan damlası onun işlediği bütün günahları giderir ve onun için hurilerden iki eş inerler, yüzünü silerler ve Cennete girme zamanın geldi" derler.
O da onlara "Sizin de" der. Sonra ona yüz kat bir elbise giydirilir. Bu insanoğlunun dokuduğu değil, cennette olan bir elbisedir, kişinin iki parmağı arasına sığacak kadar incedir. Bana haber verildi ki; kılıçlar, cennetin anahtarlarıdır."
Allah Yolunda Savaşın
"Fakat Peygamber ve yanındaki müminler, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler, işte bütün hayırlar onlarındır. Kurtuluşa (felaha) erenler de işte onlardır." [303]
Hâkim, Mücahid'den rivayet etti:
Yezid b. Seçere er-Rehavî; Şam emirlerindendi:
Muaviye onu ordunun başında görevlendiriyordu. Bir gün bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini anınız! Benim gördüğüm siyah, yeşil, kırmızı, beyaz elbiselileri ve evlerde onlanları görüyoruz. Namaza durulduğunda; semanın, cennetin ve cehennemin kapıları açılır. Huriler süslenir.
Bir kimse savaşa yöneldiğinde:
"Allah'ım onu sabit kıl. Ona yardım et" derler. Bir kişi savaştan yüz çevirdiğinde de:
"Allah'ım onu bağışla, ona acı" derler. Anam babam size feda olsun. Bütün gücünüzle düşmana karşı savaşınız.
Şehid olan birinin düşen kan damlasıyla ağacın yaprağının düştüğü gibi, bütün hataları dökülür. Ona iki huri gelir ve yüzünün tozunu silerler. O onlara:
"Ben şilinim" der. O ikisi "Hayır! Ben sizinim" derler. Yüz kat elbise giydirilir. Eğer on şu iki -başparmak ve şehadet parmağı- parmağını arasına alsam sığar. O insanoğlunun dokuması değil, cennetin elbisesidir.
Şüphesiz ki; Allah katında sizin isimleriniz, simalarınız, vasıflarınız, konuşmalarınız ve meclisleriniz yazılıdır, kıyamet günü şöyle denir:
"Ey falan kimse! Bu senin nurundur. Ey falan! Senin de nurun yoktur"
Denizin sahili olduğu gibi, cehennemin de sahili vardır. Orada hurma ağacı büyüklüğünde yılanlar, katır gibi akrepler vardır. Cehennemlikler azaplarının azaltılmasını istediklerinde, onlara:
"Sahile çıkın" denir. Onlar da kıyıya çıkarlar. Haşereler onların dudaklarını ve yüzlerini parçalamaya başlarlar.
Onlardan kaçmak için tekrar cehenneme varırlar. Onlar uyuz hastalığına yakalanırlar.
Onlardan biri derisini kemiği ortaya çıkıncaya kadar kalır. Birisi de. Ey falan. Bu sana eziyet vermiyor mu?" der. O da "Evet" der. Bunun üzerine öbürü:
"İşte bu, mü'minlere eziyet ettiğinden dolayıdır" der.
Umeyr B. Sa'd (r.a.)'ın Hutbesi
"De ki: "Rabbim bana adaleti insafı emretti. Her mescitte yüzünüzü Ona doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak Ona yalvarın. İlk olarak sizi yarattığı gibi yine Ona döneceksiniz." [304]
İbnü Sa'd, Saîd b. Süveyd'den:
Umeyr b. Sa'd (r.a.) Humus'da vali iken minberden şöyle hitap ediyordu:
"Biliniz ki İslâm'ın yüksek bir duvarı, ve sağlam bir kapısı vardır. İslâm'ın duvarı, adalettir. Kapısı hakikattir. Duvar bozulduğu, kapı da yıkıldığı zaman, İslâm fethedilir. İslâm, idarecileri şiddetli olduğu zaman sağlam olarak devam eder. İdarecinin şiddetli olması; kamçıyla vurması ve kılıçla öldürmesi değildir. Ancak, onun hakla ve adaletle hükmetmesidir."
Umeyr (r.a)'in Babası Sa'd B. Ubeyd'ül-Kari (r.a)'in Hutbesi
Sa'd b. Ubeyd şöyle hitap etti:
"Biz yarın düşmanla karşılaşacağız ve şehit olacağız. Kanımızı yıkamayız. Biz ancak üzerimizde olan elbiseyle kefenleniriz."
Muaz B. Cebel (r.a)in Hutbesi
"İman edip salih amel işleyenleri ise müjdele:
Kendileri için altından ırmaklar akan cennetler var. Onlardan herhangi bir meyveden rızıklandıklarında, onlar her defasında "ha, bu bizim önceden rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olarak kendilerine sunulur. Orada kendileri için çok temiz zevceler de vardır. Hem onlar orada ebedi kalacaklardır." [305]
İbnü Cerîr ve İbnü Ebî Hâtem, Seleme b. Sebre'den:
Muaz (r.a.) Şam'da bize hitap etti ve şöyle dedi:
"Sizler mü'minsiniz ve cennetliksiniz. Vallahi ben, İran'lı ve Bizans'lı esirlerinizi (müslümanlığı kabul etmeleriyle) de Allah'ın cennete girdireceğini umuyorum. Şu sebebtendir ki; onlardan birisi size bir iş yaptığında, siz "Güzel yaptın. Allah sana merhamet etsin. Allah razı olsun" dersiniz. Sonra şu ayeti okudu:
"Allah, iman edip, salih amel işleyenlerin duasını kabul eder. Onlara fazlından artırır."
Ebudderda (r.a.)ın Hutbesi
"Ey iman edenler! Kendinizi düzeltmeye bakın. Siz, doğru yolda olduğunuz takdirde. Öte taraftan sapanlar size bir zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yaptıklarınızı size haber verecektir." [306]
İbnü Asâkir, Havşeb el-Fezârî'den rivayet etti:
Ebudderdâ (r.a.)in minberde şöyle hitap ettiğini duydum:
"Şüphesiz ki; ben. Aziz ve Celil olan Rabbimin bana şöyle sesleneceği günden çok korkuyorum. O "Ey Uveymir" der. Ben "Buyur Ya Rabbi" derim. O:
"Bildiğinle nasıl amel ettin?" der. Allah'ın kitabındaki emredici ve nehyedici her ayet emrine uyup uymadığımı bana sorar. Emredici ayetler, o emirleri yapmadığıma; nehyedici ayetler de uymadığıma aleyhimde şahitlik ederler. 'Daha konuşmayı, bırakmayayım mı?"
Sahabilerin Bedir Gününde Meleklerden Yardım Görmeleri
Sehl b. Sa'd şöyle anlatıyor:
Ebu Useyd gözlerini kaybetmesinden sonra bir gün bana şunları söyledi:
"Ey yeğenim! Allah'a yemin ederim ki şu andan Bedir'de bulunsak ve Allah Teâla da gözlerimi bana geri verseydi, imdadımıza gelen meleklerin çıktıkları vadiyi sana hiç tereddütsüz gösterebilirdim."
Cebrail (a.s) Bedir gününde Zübeyr (r.a)'ın başında bir ucunu yüzü tarafına sarkıttığı sarı bir sarık vardı. Melekler de aynı şekilde, başlarında sarı renkli sarıklarla indiler.
Melekler, Bedir gününde ucunu arka taraflarına sarkıttıkları beyaz sarıklar giymişler. Huneyn gününde ise sarıklarının rengi yeşildi. Onlar Bedir hariç hiçbir savaşta düşmanla savaşmamışlardır. Yaptıkları sadece müzminlerin sayılarını çok göstermekti.
Hz. Peygamberin azatlısı Ebu Râfi şöyle anlatıyor:
Ben Hz. Abbas'ın hizmetçisi idim. İslâm dini bulunduğum eve girmiş, Abbas'la karısı Ümmü'1-Fadl müslüman olmuştu. Onlarla birükte ben de müslüman olmuştum. Hz. Abbas, kavminden korkuyor ve onlara aykırı harekette bulunmak hoşuna gitmiyordu ve bu yüzden de müslümanlığını gizliyordu. Zengindi ve malı, ticaret yaptığı için kavmi arasında dağılmış durumdaydı.
Ebu Leheb Bedir savaşına gitmeyerek yerine As. B. Hişam b. Muğire'yi göndermişti. Kureyşten bir kişi savaşa gitmediğinde yerine bir başka kişiyi gönderdi. Kureyşlilerin Bedir'de mağlup ve tarumar oldukları haberi geldiğinde Allah Teâlâ, Ebu Leheb'i rezil etti ve o üzüntüsünden ölüm derecesine geldi. Bizse içimizden büyük bir sevinç hissettik. Ben bünye bakımından zayıf bir kişiydim. Zemzem hücrelinden birinden ok yontuyordum. Allah'a yemin ederim ki haberin geldiği gün Ümmü"-Fadl da orada bulunduğu halde yine o hücrede ok yontuyordum. Gelen haber bizi çok sevindirmişti.
O sırada Ebu Leheb karşıdan çıkageldi. Ayaklarını sürüyerek öfkeli ve üzgün bir şekilde yürüyordu. Bulunduğumuz hücrenin yanına geldiğinde onun duvarının dibine oturdu; sırtı benim sırtıma dönüktü. Bu sırada halk "Ebu Süfyan b. Haris gelip amcası Ebu Leheb'in yanına oturdu. Halksa ayakta duruyorlardı. Ebu Leheb "Ey yeğenim! Durum nasıl? Bana haber ver!" dedi.
Ebu Süfyan da şunları söyledi:
"Allah'a yemin ederim ki biz onlarla karşılaştığımız ilk anda sırtımızı kendilerine çevirdik. Onlar bizi diledikleri şekilde öldürüyorlar ve diledikleri şekilde esir ediyorlardı.
Ancak ben bu konuda halkı (bizimkileri) kınamıyorum. Çünkü biz doru atlara binip bembeyaz elbiseler giymiş bazı kimselerin yer ile gök afrisında durduklarını gördük. Allah'a yemin ederim ki bunlar hiç birşey bırakmıyorlar ve hiç kimse de kendilerine mukavemet edemiyordu". Bunun üzerine dayanamayarak hücrenin perdesini kaldırıp "Allah'a yemin ederim ki onlar meleklerdir" dedim.
O zaman Ebu Leheb elini kaldırıp bütün kuvvetiyle bana bir tokat attı. Karşı koymak istedimse de çok güçsüz olduğumdan hiç bir şey yapamadım.
Ebu Leheb beni kaldırıp sırtüstü yere vurdu. Sonra da göğsümü çıkarak bana vurmaya başladı. Bu durumu gören Ummü'1-Fadl hücrenin direklerinden birini yerinden sökerek, onunla üzerime çullanmış olan Ebu Leheb'in kafasına vurdu. Ebu leheb'in başı fena halde yarıldı. Sonra da "Efendisi Abbas burada yoktur diye kölesine zulüm mü edeceksin?" dedi.
Bunun üzerine Ebu Leheb perişan bir vaziyette kalkıp gitti. Allah'a yemin ederim ki Ebu Leheb o günden sonra ancak yedi gün yaşadı. Allah Teâlâ ona daese denilen bir hastalığı musallat etti ve bu hastalık onu öldürdü.
Ebu Leheb öldüğünde oğulları onun cesedini üç gün içerde bıraktılar; ona yaklaşmaya korkuyorlardı. Çünkü Kureyşliler onun ölümüne sebep olan hastalıktan, taundan kaçtıkları gibi kaçardı. Sonunda ceset çürüyük kokmaya başladı. Bunun üzerine bazı kişiler Ebu Leheb'in oğullarına "Azap olunasıcalar! Utanmıyor musunuz? Babanızın cesedi evde kokmaya başlamış siz hâlâ onu defnetmiyorsunuz" dediler.
Onlar da bu hastalığa yakalanmaktan korktuklarını söylediler. O zaman adamın biri "Bu konuda ben size yardımcı olurum" dedi.
Onu yıkamadılar; fakat üzerine su döktüler. Ancak bunu da cesede yaklaşmaksızın uzaktan yaptılar. Sonra da cesedi Mekke'nin ust taraflarında bir yere götürüp bir duvara dayadılar ve üzerine de taş yığdılar.
Huneyn Gününde Meleklerin, Sahabilerin İmdadına Koşması
Huneyn savaşına kâfir olarak katılmış olan bir adam şöyle anlatıyor:
Huneyn gününde karşı karşıya geldiğimizde müslümanlar bir koyun sağımı kadar bile dayanamayarak Hz. Peygamber'! yalnız bırakarak kaçtılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber'in çok yakınlarına sokuldun ve onu öldürmek için etrafını kuşattık. İşte o sırada onunla bizim aramıza güzel yüzlü birtakım erkeklerin girdiğini gördük. Bunlar bize "Geri dönün ey yüzleri kara kimseler" diyordu. İşte onların bu sözleri bizim dağıtılıp kaçmamıza sebep oldu.
Huneyn gününde müşriklerle beraber olan bir kişi şöyle anlatıyor:
Huneyn gününde Hz. Peygamber ve ashâbıyla karşı karşıya geldiğimizde onlar önümüzde bir koyun sağımı kadar bile dayanamadılar. Arkalarına düşerek onlara vurmaya başladık; beyaz katırın sahibinin (Hz. Peygamber'in) yanına gelinceye kadar bu böyle devam etti. Yaklaştığımızda onun Hz. Peygamber olduğunu gördük. Onun için önde bulunan güzel yüzlü, bembeyaz bazı erkekler bize "Geri dönün ey yüzleri kara kimseler." Dediler. Bunun üzerine dağıldık ve bu kez de sahabiler bizim omuzlarımıza bindiler ve böylece yenilgiye uğradık.
Cübeyr b. Mut'im şöyle anlıtıyor:
Huneyn gününde Hz. Peygamber'le beraberdim. Savaşın bütün şiddetiyle sürmekte olduğu bir sırada gökten beyaz arabalar giymiş birilerinin indiğini gördüm. Bunlar bulunduğumuz vadiyi karıncalar gibi doldurarak kafirlerin arasına girdiler ve onları bozguna uğratarak kaçırdılar. İşte o zaman onların melek olduklarına şüphemiz kalmamıştı.
Ashabın Uhud Ve Hendek Savaşlarında Meleklerle Desteklenmesi
Hz. Peygamber Uhud gününde Mus'ab b. Umeyr'e sancağını verdi. Mus'ab şehid düştü. Onun suretinde bir melek sancağı aldı. Akşama doğru Hz. Peygamber "Ey Mus'ab gel" dedi. Melek, Hz. Peygamber'e dönerek "Ben Mus'ab değilim" deyince, Hz. Peygamber onun melek olduğunu ve imdada geldiğini anladı.
Hz. Peygamber'in Benî Kureyza yahudileri üzerine yürüdüğünde, Cebrail ve askerlerinin Benî Ganem sokaklarında kaldırdıkları toz bulutunu görür gibiyim.
Hz. Peygamber ve ashabı silahlarını çıkardılar. Cebrail, Rasûlullaha geldi. Hz. Peygamber'e "Biz hâlâ silahlarımızı bırakmadık, kalk Benî Kureyze yahudilerinin üzerine yürü" dedi.
Hz. Peygamber "Arkadaşlarım yoruldu. Onlara birkaç gün mühlet versek iyi olacak" dedi.
Cebrail "Hayır, kalk ve Benî Kureyza'ya saldırıya geç, yemin ederim ki, atımı kalelerinin içine süreceğim" dedi. Sonra yanındaki meleklerle beraber yürüdüler. Atlarının, ensardan Benî Ğanem'in sokaklarında çıkardıkları tozlar göklere yükseliyordu.
Meleklerin Müşriklerle Savaşması Ve Onları Esir Alması
Bedir günü kır atlara binmiş bazı kimseleri yer ile gök arasında gördüm. Başlarında miğferler vardı. Müşriklerden bazıları öldürüyor, bazılarını da esir alıyorlardı.
Ensaraan bir kişi Abbas'ı esir ederek Peygamber'e getirmişti. Abbas "Ey Allah'ın Rasûlü! Beni esir eden şu ensarlı zat değildir. Beni, bir ata binmiş, saçı dökülmüş, çok güzel yüzlü bir adam esir etti. Onun kılık kıyafeti şöyle şöyle" idi diyerek tarif etti. Hz. Peygamber
"Allah Teâlâ, keremli ve şerefli bir melekle sana yardım etmiştir" buyurdu.
Ensardan bir kişi Abbas b. Abudulmuttalib'i esir ederek Hz. Peygamber'e getirdi. Abbas "Ey Allah'ı Rasûlü! Bu kişi beni esir eden zat değildir. Beni, saçının ön kısmı dökülmüş ve insanların yüz bakımından en güzeli olan bir kişi esir etti. Doru bir atın sırtındaydı ve ben onu şimdi kavmin içinde görmüyorum" dedi. Ensarlı
"Ey Allah'ın Rasûlü! Onun ben esir ettim" dedi.
Hz. Peygamber, ensarîye "Sus! Allah seni keremli bir melekle takviye etmiştir!" buyurdu.
Abbas'ı esir eden Ebü'l-Yeser Kâb b. Amr'dır. Bu zat Benî Seleme kabilesine mensubdur. Bu adam kısa boyluydu. Abbas ise iri yarı birisiydi. Hz. Peygamber "Ey Ebe'l-Yeser! Sen Abbas'ı nasıl esir ettin?" dedi.
Ebu Yeser de "Ey Allah'ın Rasûlü! Abbas'ı esir etmem için bana daha önce ve daha sonra görmediğim bir kişi yardım etti. Şekli şöyle şöyle idi" dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber "Abbas'ı esir etmek hususunda sana keremli bir melek yardımcı oldu" dedi.
Müslümanlardan bir kişi, müşriklerden birini kovalıyordu. O sırada yukardan bir kırbaç sesi duyuldu ve bir süvari ortaya çıkıp "Ey Hayzum ilerle" dedi.
Ensarî önüne baktığında kaçan müşriğin sırt üstü yere düştüğünü, burnunun kırıldığını ve kamçı izinden yüzünün morardığını gördü. Ensarî Hz. Peygambere gelerek durumu anlattı. Hz. Peygamber "Dediklerinin doğrudur. O göklerin üçüncü katından gönderilen bir yardımcıdır" dedi.
O günde müşriklerden yetmiş kişi ölmüştür, yetmiş kişi de esir alınmıştı.
Ben ve amcamın oğlu dağın üzerine çıktık.
Oradan Bedir sahasını görüyorduk. İkimiz de müşriktik. Tepeden savaşı seyrediyor ve sonucunu bekliyorduk. Yağmacılarla beraber yağmacılık yapacaktır. Biz dağda pusuda iken, bir bulut bize yaklaştı. Buluttan atların kişnemesi duyuluyordu. Birisi de "Hayzum ilerle" diyordu. Amcamın oğlunun korkudan ödü patladı, oracıkta öldü. Ben de neredeyse helak olacaktım. Fakat kendimi toparladım.
Peygamber'le beraber bir gazvede bulunuyorduk. Düşmanla karşılaştık. Hz. Peygamber "Ey ceza/gününün sahibi! Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım dileriz" diye dua etti. Yemin ederim ki, o anda melekler tarafından vurulup yere düşen kimseler gördüm.
Babam bana "Ey oğlum! Bedir savaşdaydık. Hatırlıyorum ki, müslümanlardan birisi, müşriklerden birinin başını hedefliyor, fakat daha kılıcını vurmadan başı yere düşüyordu" dedi.
Ben herhangi bir müşriğe vurmak için yaklaşıyordum. Fakat ben daha kılıcımı vurmadan, onun başı yere düşüyordu. Anladım ki, onu öldüren ben değildim.
Ben Berze el-Harisi, bedir günü üç baş getirdi. Hz. Peygamber onu görünce "Ellerine sağlık" dedi. Ebu Berze de "Ey Allah'ın Rasûlü! İki tanesini ben öldürdüm, üçüncüsü ise, bembeyaz yüzlü bir adam başına vurarak öldürdü" dedi. Hz. Peygamber
"İşte o filan melaikedir" dedi.
Haris b. Samime "Hz. Peygamber vadide, bana "Abdurrahman b. Avfı gördün mü?" dedi.
"Evet ey Allah'ın rasûlü! Onu dağın eteğinde gördüm. Müşrikler onun etrafını sarmışlardı. Ona yardım etmek istedim, fakat sizi burada görünce yardımınıza koştum" dedim. Hz. Peygamber "Onun için üzülme. Melekler onunla beraber savaşırlar" dedi.
Daha sonra Abdurrahman b. Avfın yanına gittiğimde, yedi kişinin öldürmüş olduğunu gördüm ve "Ellerine sağlık, bütün bunları sen mi öldürdün?" dedi.
Abdurrahman "Ertat b. Şurahbil'i ben öldürdüm" dedi.
Bir adamı daha göstererek "Şunu da ben öldürdüm" dedi.
Bir adamı daha göstererek "Şunu da ben öldürdüm, fakat diğerlerini göremediğim bir kimse öldürdü" dedi. Bunun üzerine "Allah ve rasûlü doğru söyledi" dedim.
Cebrail'in Mekke'de Hz. Peygamber İle Alay Edenlere Eziyet Etmesi
Hz. Peygamber Mekke'de iken bazı kişileri yanında geçti. Onlar arkasında ona göz kırpıyorlardı. "İşte Cebrail'in beraberinde olduğunu iddia eden kişidir" diyorlardı. O sırada Hz. Cebrail parmağıyla onlara işaret etti ve onların vücutlarında tırnak gibi yaralar belirdi ve sarı su bağladı. Hatta onlar o kadar koktular ki hiç kimse kendilerine yaklaşamıyordu. İşte o zaman Allah Teâlâ
"Alaycılara karşı şüphesiz biz sana kâfiyiz" ayetini indirdi.
Alaycılara karşı "biz sana kafiyiz" ayetindeki alay edenlerden maksad, Velid b. Muğire, Esved b. Abdi Yeğûs, Esved b. Muttalib, Benî Esed b. Abduluzza'dan Ebu Zem'a, Haris b. Aytal es-Sehmî ve As b. Vail es-Sehmî'dir. Cebrail, Hz. Peygamber'e geldi.
Hz. Peygamber onları Cebrail'i şikayet etti. Hz. Peygamber, Cebrail'e, Velid b. Muğire'yi gösterdi. Cebrail onun can damarına işaret etti. Hz. Peygamber "sen ne yaptın?" deyince "Senin için onun hakkından geldim" dedi. Sonra Rasûlullah ona Haris b. Aytal'ı gösterdi. Onun karnına işaret etti. Hz. Peygamber tekrar Cebrail'e "Sen ne yaptın?" dedi.
Cebrail "Senin yerine onun hakkından geldim" dedi.
Sonra ona As b. Vail'i gösterdi. Cebrail onun ayak damarına işaret etti. Hz. Peygamber "Ne yaptın?" diye sorunca, Cebrail "Senin yerine onun hakkından geldim" dedi.
Velid b. Muğire'ye gelince, o, ok yapan Huzâalı bir kişinin yanından geçti ve onun attığı ok onun can damarına isabet etti. Esved b. Muttalib'e gelince, o kör oldu. Bazıları "Bu şekilde kör oldu" derken bazıları da bir kör ağacın altına konaklamışken çocuklarına "Niçin beni kurtarmıyorsunuz? Gözlerime diken battı dayanamıyorum" dediğini, çocuklarının da "Biz bir şey göremiyoruz" dediklerini ve böylece kör oluncaya kadar feryat ettiğini söylüyorlar.
Esved b. Abdi Yeğus'a gelince, onun başında çıbanlar çıktı ve o çıbanlar sebebiyle öldü. Haris'ege'ince, o karnından sarı su hastalığına yakalandı. Pislikleri ağzından geliyordu. O da bu şekilde öldü. As. B. Vail'e gelince, bir gün durup dururken ayağına şibrika denilen diken battı ve su aldı, ondan dolayı zehirlenerek öldü.
Bir Meleğin Ebu Malak Adlı Şarabiye Yardım Etmesi
Ashabdan, Ebu Malak adında bir adam vardı. Ebu Malak ticaretle uğraşırdı. Başkalarının parasını da çalışırdı, ibadet ve takva sahibi bir kimseydi. Bir ara ticaret için sefere çıkmıştı ve silahlı bir hırsıza rastladı. Hırsız "Eşyalarını yere bırak, seni öldüreceğim" dedi.
Ebul Malak "işte mal, senin olsun. Niye beni öldüreceğim" dedi.
Ebu Malak "işte mal, senin olsun. Niye beni öldüreceksin?" deyince, hırsız "Senin kanını istiyorum" dedi.
Ebu Malak "O halde bana imkân ver de namaz kılayım" dedi.
Hırsız "istediğin kadar namaz kıl" dedi.
Ebu Malak abdest aldıktan sonra namaza durdu ve namazda şöyle dua etti:
"Ey mecid olan arşın sahibi. Ey dilediğini çokça yerine getiren Allah! Kastedilmeyen izzetinle, zulme uğramayan mülkünle senden istiyorum. Arşının etrafını dolduran nurunla senden istiyorum ki, bu hırsızın şerrinden beni koruyasın. Ey yardım edin! Bana yardımcı ol!
Bu duayı üç defa tekrar etti. Baktı ki karşıdan bir süvari gelmektedir. Elinde bir süngü vardır. Bu süngü ile hırsıza vurarak onu öldürdü. Sonra tacirin yanına geldi. Ebu Malak "Sen kimsin ki, Allah senin vasıtanla beni kurtardı" dedi.
Süvari "Ben dördüncü semanın meleklerindenim.
Sen bu ayı okuduğun zaman baktım ki gök kapısı çatırdayarak açıldı, ikinci defa okuduğunda, baktım, semadaki, gök ehli feryada başladı:
Üçüncü defa okuduğunda "Bu, üzüntülü bir kişinin duasıdır" denildi. Ben Allah'dan bu adamı kurtarmak vazifesini bana vermesini istedim" dedi.
Bunları söyledikten sonra melek şöyle devam etti:
Sen müjdeliyorum. Bil ki, kim abdest alır, dört rekat namaz kılar, bu dua ile dua ederse, isterse üzüntüsü olsun, isterse olmasın, duası kabul olunur" dedi.
Bir Meleğin Zeyd B. Harise'nin Yardımına Gelmesi
Kulağıma geldiğine göre Zeyd b. Harise Taif te bir kişiden bir katır kiralamış Katır sahibi şu şartlı ileri sürmüş: "İstediğim yerde seni konaklandırırım!" Sonra katır sahibi Hz. Zeyd'i bin harabeye götürüp "in" demiş. Zeyd b. Harise inmiş ve orada bir sürü ceset görmüş. Katırın sahibi onu öldürmek isteyince "Yak"mı bırak da iki rekât namaz kılayım, sonra beni öldür" de"iş. Adam da "Kıl"namazım. Şu adamlar senden önce namaz kıldılar. Fakat namazları onlara hiçbir yarar sağlamadı" demiş.
Namazı kıldıktan sonra beni öldürmek üzere geldi. O zaman "Ey erhamerrahimin" diye Allah'ı çağırdım. "Sakın onu öldürme" diye bir ses işitti. Bu ses onu korkuttu. Bu sesin kimin olduğunu araştırmak için etrafa çıktı, baktı kimseyi göremedi. Beni öldürmek üzere gelince bir defa daha "ya erhamerrahimin" diye seslendim. Üç defa böyle oldu. Baktım ki bir süvari, elinde bir süngü ve onun başında ateşten bir parça olduğu halde geliyor. Süngüyle adamın karnına vurup arkasından çakırdı ve adam öldü. Süvari bana dönerek "Sen birinci defa yaerhamerrahimin' dediğinde ben birinci gök katındaydım. İkinci defa bunu söyleyince yeryüzüne en yakın olan semaya geldim. Üçüncü defa da bunu deyince sana geldim" dedi.
Ashabın Melekleri Görmesi
Hz. Âişe ve Ensardan Bazı Kimselerin Melekleri Görmeleri
Allah Rasûlü bîr kişinin sesini işitti. Şiddetli bir sıçrayışla sıçrayıp onun yanına çıktı. Ben de merak ettim, onun peşini takib ettim, baktım ki, Dihyetü'l-Kelbî atının yelesine yapışmış, başına bir sarık sarmış ve ucunu arkasına sarkıtmıştı. Hz. Peygamber hücreme geldiğinde "Sen şiddetli bir şekilde sıçradın, sonra çıktın. Ben de seni takib ettim. Baktım ki Dihyetü'l-Kelbî oradadır"dedim. Hz. Peygamber "Sen onu gördün mü? Diye sordu. "Evet, gördüm" dedim. Hz. Peygamber "İşte o Cebrail'dir. Bana Benî Kureyza'ya çıkmamı emretti" dedi.
Hz. Peygamber çıktı, kendisiyle Benî Kureyza arasında bulunan bazı meclîslerin arasında geçerken "Benden önce, kimse buradan geçti mi?" diye sordu.
Onlar da "daha önce bizim yanımızdan alaca bir katırın sırtında Dihyetü'l-'elbî geçti. Altında ipekli bir kadife vardı" diler. Hz. Peygamber
"O Dihye değil, Cebrail'dir. Benî Kureyza'nın yanına gönderildi ki, kalelerini sırssın, kalblerine korku atsın" dedi.
Bir Ensari'nin Cebrail'i Görmesi ve Onunla Konuşması Hz. Peygamber ensardan bir kişinin sıhhatini sormak için gitti. Evine yaklaşınca baktı ki içerde birisiyle konuşuyor. Peygamber izin istedi, içeri girdikten sonra kimseyi görmeyince "İçerde senin başkasıyla konuştuğunu duydum" dedim.
Ensarî "Ey Allah'ın Rasûlü! Sıtmanın şiddetinden ötürü, yalnız kalayım da kimse beni rahatsız etmesin diye yatağa girdim. Fakat yanıma bir adam geldi. Siz hariç, ondan daha temiz ve hoş sohbet bir kimse görmedim" dedi.
Hz. Peygamber "İşte o Cebrail'dir. İçinizde öyle kimseler var ki, Allah'tan ne isteseler, Allah verir" buyurdu.
Abdullah b. Abbasın Hz. Peygamber'in Yanında Cebrail'i Görmesi Babamla beraber Peygamber'in yanındaydık. Orada Peygamber'in kendisiyle konuştuğu bir kimse vadır. Sanki Hz. Peygamber babamı kale almamış gibiydi. Peygamber katından çıktıktan sonra babam "Ey oğul! Görmedin mi, amcanın oğlu sanki benden yüz çevirir gibiydi! Dedi.
"Ey baba! Peygamber'in yanında bir kişi vardı. Onunla gizli bir şey konuşuyordu" dedim.
Bunun üzerine Rasûlullaha döndük. Babam "Ey Allah'ın Rasûlü, ben Abdullah'a şöyle şöyle söyledim. O da bana seninle gizli bir şey konuşan bir adam bulunduğunu söyledim. O da bana seninle gizli bir şey konuşan bir adam bulunduğunu söyledi. Acaba böyle bir kimse var mıydı?" dedi.
Hz. Peygamber "Ey Abdullah! Sen onu gördün mü?" diye sordu. "Evet, gördüm" dedim.
Hz. Peygamber "İşte o Cebrail'di. Sana yönelmek beni meşgul eden oydu" buyurdu, Abbas, Abdullah'ı, Hz. Peygamber'in bir ihtiyacı görmesi için gönderdi. Abdullah b. Abbas, Peygamber'in yanında bir kişinin bulunduğunu görünce, konuşmadan babasına gitti. Bilahere hadiseye vakıf olan Hz. Peygamber "Ey Abdullah! Sen onu gördün mü?" diye sordu. Abdullah "Gördüm" dedi. Hz. Peygamber
"İşte o Cebrail'dir. Dikkat edilsin, Abdullah'ın iki gözü kör olmazdan önce vefat etmeyecektir ve Allah ona büyük ecir verecektir" buyurdu.
Irbad b. Suriye'nin Şam Mescidinde Bir Melek Görmesi
Irbad, ashabdan yaşlı bir zattı. Ölmei temenni eder ve daima "Yarab! Yaşlandım, kemiklerim inceldi. Beni huzuruna kaldır!" diye dua ederdi. Bir gün Şam mescidindeyken, ipekli yeşil bir elbise giymiş, çok güzel bir gençle karşılaştı. Genç, ona "Senin şu duan nedir?" diye sordu. O da "Ey yeğenim! Nasıl dua etmemi istiyorsun?" dedi.
Genç "Şöyle dua et:
Yarab! Amelimi güzelleştir, ecelimi yetiştir" demesini tavsiye etti. İrbad "Allah senden razı olsun. Sen kimsin?" dedi.
Genç "Ben, mü'minlerin kalbinden üzüntüyü gideren Ribail adındaki meleğim" diye cevap verdi.
Meleklerin Ashaba Selam Vermeleri ve Musafaha Etmeleri İmran b. Husayn hastayken bana "Ey Mutarrif! Melekler, baş ucunda, Kabe'nin yanında İsmail'in makamında bana selâm veriyorlardı. Fakat ben vücudumu dağlattıktan sonra artık böyle bir şey olmuyor" dedi.
İmran iyileşince tekrar konuştum. Bana "Yine eskisi gibi olmaya başladı. Fakat ben ölmeden bunu kimseye söyleme" dedi.
İmran b. Husayn bana "Haberin var mı? Eskiden bana selâm verilirdi. Ben vücudumu dağladıktan sonra selâm verilmez oldu" dedi.
Ona "Başının ucundan mı selam veriliyordu, yoksa ayaklarının tarafından mı?" diye sordum. O da "Baş ucumdan selâm veriliyordu" dedi.
Ben "Kanaatimce bu sana tekrar gelmeyince sen ölmeyeceksin" dedim.
Bir zaman sonra yine bana "Haberin var mı? Eski halim bana tekrar geri geldi" dedi ve fazla bir süre geçmeden de öldü.
Melekler İmran b. Husayn ile musafaha ederdi. Ne zamanki bedenini dağladı, ondan uzaklaştılar.
Meleklerin, Ashabın Diliyle Konuşması
Meleklerin, Hz. Ömer'in Diliyle Konuşması
Allah'ın Rasûlü "Kim Ömer'e buğzeder. Kim Ömer'i severse, beni sevmiştir. Allah Teâlâ'nın gönderdiği hiçbir peygamber yoktur ki, ümmetinden birisine ilham edilmiş olmasın. Benim ümmetim içinde böyle birisi varsa bu Ömer'dir" dedi. Ashab "Ey Allah'ın Rasûlü! İlham alması nasıldır?" diye sordu. Hz. Peygamber
"Melekler onun diliyle konuşurlar" buyurdu.
Meleklerin, Buhresil Muhasarasında Ebu Müfezzer'in Diliyle Konuşması
Biz Buhresil denilen şehri, İran ordusu mağrub olup kaçtıktan sonra kuşattık. Bir elçi bize geldi ve "Kral size sulh etmenizi teklif ediyor! Dicle'den dağlara kadar, bizim olsun. Dicleden sizin tarafınıza düşen kısım da sizin olsun. Bu şartla sulh yapar mısınız? Siz doymadınız mı? Allah sizi doyurmasın" dedi.
Bunun üzerine Ebu Müfezzer el-Esved b. Kutbe ortaya çıkarak konuşmaya başladı. Öyle şeyler söyledi ki, ne kendisi ne de biz o sözlerden bir şey anlamadık. Ancak İran elçisi hemen kalkıp gitti ve İran ordusu geri çekildi. Biz Ebu Müfezzer'e "Ey Ebâ Müfezzer! Sen bu adama ne dedin de hemen kalkıp gitti. O gidince de İran ordusu Medain'e doğru çeklidi" dedi.
Ebu Müfezzer "Muhammed'i hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben ne dediğimi bilmiyorum. Ancak benim üzerime bir sekine indiğini ve hakkımızda en iyi bir şekilde konuşturulduğumu sanıyorum" dedi.
Bunun üzerine herkes gelip ona ne dediğini sormaya başladılar. Kumandanımız Sa'd b. Ebî Vakkas da bunu duyup yanımıza gelerek "Ey Ebâ Müfezzer! Sen ne dedin?" dedi.
Ebu Müfezzer, bize dediklerini ona da söyledi. Sonra Sa'd b. Ebî Vakkas, hücum emri verdi. Mancınıklar taş yağdırmaya başladı. Bizden hiç kimse şehre girmeden, şehirden bir adam çıkarak eman diledi. Ona eman verdik. Bize "Şehirde hiç kimse yoktur. Neden girmiyorsunuz?" dedi.
Bunun üzerine şehire girdik. Şehre girdiğimizde gerçekten de hiç kimseyi görmedik. Şehrin (dışında esir aldığım bazı kimselere "Bunlar neden kaçtılar?" diye sorduk. Onlar "Sizden birisi Şah'ın elçisine "Biz Efrizin balı ile Kusî turuncunu yemedikçe barış yoktur" demiş. Bunun üzerine Şah "Eyvah! Melekler onların diliyle konuşuyor. Allah'a yemin ederim ki, bunda büyük bir şer vardır. Burayı hemen terkedip daha uzaklara çekilin" diye emretti" dediler.
[1] Bakara: 2/1-5
[2] Bakara: 2/74
[3] Hud: 11/58
[4] Bakara: 2/130
[5] Münzirî, Terğîb III/473
[6] Nahl: 16/90
[7] Nahl: 16/90
[8] Sebe: 34/28
[9] Sâf: 61/9
[10] Ahzâb: 33/45-46
[11] Talâk: 65/II
[12] Enfâl: 8/20
[13] Fatır: 35/24
[14] Nisa: 4/64
[15] Enbiya: 21/107
[16] Ahzâb: 33/21
[17] Müslim rivayet etti.
[18] Nisa: 4/65
[19] A'raf: 7/158
[20] Haşr: 59/7
[21] Âl-i İmran: 3/31
[22] Şuarâ: 26/214
[23] Tebbet: 1-5
[24] Bakara: 2/110
[25] Nahl: 16/51-52
[26] Bidaye 3/214
[27] Nisa: 4/69
[28] Kaf: 50/29
[29] Hucurat: 49/10-12
[30] Sahîh-i Müslim ve Tercemesi s.31,
[31] Beyine: 98/7-8
[32] Mü'min: 40/10
[33] Tevbe: 9/14-15
[34] Al-i İmran: 3/145
[35] Araf: 7/73
[36] Heysemi 5/8
[37] Al-i İmran 97
[38] Heysemî 6/178
[39] Nisa: 4/92
[40] İbni Mace s.478.
[41] Bakara: 2/185
[42] Kenz 4/25
[43] Bakara: 2/186
[44] Hucurat: 49/13
[45] Şura: 42/20
[46] Cami'ul-Hutab, s.79
[47] Cuma: 62/9
[48] Nisa: 4/57
[49] Cami'ul-Hutab, s.87
[50] Ankebut: 29/64
[51] Rûm: 30/44-45
[52] Kenz 8/228
[53] Enfal: 8/20
[54] Hakim 1/93
[55] Bakara: 2/84
[56] Nisa: 4/59
[57] Bidaye 5/198
[58] İbni Sa'd 2/185
[59] Tevbe: 9/36
[60] Meryem: 19/63
[61] Kenz 3/25
[62] Şuara: 26/181 -182
[63] Nesai, c.X, s.243-244
[64] Muhammed: 47/18
[65] Heysemi 3/338
[66] Heysemî 7/340
[67] Kehf: 18/l-2
[68] Fussilet: 41/37
[69] En'am: 6/93
[70] Heysemî 7/332
[71] Kehf: 18/94
[72] Hucurat: 49/12
[73] Heysemî 8/93
[74] Asr: 103/1-3
[75] Al-i İmran: 3/180
[76] Nisa: 4/31
[77] Hacc: 22/30
[78] Kenz 2/169
[79] Nahl: 16/114
[80] Zuhruf: 43/43-44
[81] İnsan: 76/8-10
[82] Ar'af: 7/37
[83] Hacc: 22/7
[84] Feth: 48
[85] En'am: 6/17-18
[86] Müddessir: 74/48
[87] Nisa: 4/58
[88] Tevbe: 9/100
[89] Hadid: 57/18
[90] Ahzab: 33/56
[91] Nisa: 4/39
[92] Nisa: 4/56-57
[93] A'lâ: 87/12-13
[94] Taha: 20/74
[95] Bakara: 2/255
[96] Haşr: 59/20
[97] Hacc: 22/30
[98] Bakara: 2/190
[99] Müslim, Nesâî, İbni Kesîr 2/35
[100] Al-i İmran 134
[101] Bakara: 2/130
[102] Münzirî, Terğîb III/473
[103] Al-i İmran 14
[104] Kenz VII/124
[105] Zilzal: 99/6-8
[106] Kenz III/208
[107] Hucurat: 49/12
[108] Fâtır: 35/28
[109] Kenz VII/235
[110] Nisa: 4/34
[111] Kenz VIII/235
[112] Tevbe: 9/82
[113] Heysemî X/302
[114] Nisa: 4/26
[115] Hilye 1/55
[116] Kenz VIII/208
[117] Nisa: 4/27
[118] Nisa: 4/31
[119] Hilye 1/75
[120] Taha: 20/114
[121] Kenz VII/236
[122] Mü'minun: 23/96
[123] Nur: 24/37
[124] Kenz V/74
[125] Hacc: 22/35
[126] Ebu Nuaym, Hilye 1/236
[127] Ebu Nuaym, Hilye, 1/236
[128] Hacc: 22/41
[129] Enfal: 8/27
[130] Hilye 1/134
[131] Hilye 1/134
[132] Hilye 1/135
[133] Enfal: 8/24
[134] Hilye 1/137
[135] Zümer: 39/33
[136] Hilye 1/138
[137] Lokman: 31/34
[138] Hilye 1/207
[139] Hilye 1/205
[140] Secde: 32/15
[141] Hilye 1/210
[142] Taha: 20/124
[143] Kehf: 18/47
[144] Hilye 1/122
[145] Nahl: 16/28
[146] Keriz VIII/227
[147] Hud: 11/15-16
[148] Hud: 11/23
[149] Yunus: 10/44
[150] Tevbe: 9/51
[151] Nur: 24/35
[152] Kenz VIII/224
[153] Nahl: 16/97
[154] Kenz VIII/224
[155] Zümer: 39/70
[156] Kasas: 28/71
[157] Ankebut: 29/66
[158] Hüye 1/336
[159] Kasas: 28/77
[160] Kenz VIII/237
[161] Şura: 42/12
[162] Haşr: 59/18
[163] Kenz VIII/222
[164] Hacc: 22/58
[165] Nûr: 24/40
[166] Hadid: 57/13
[167] Nisâ: 4/142
[168] Hadid: 57/13" İbn Kesir, Tefsir IV/308
[169] Ahzab: 33/21
[170] Nisa: 4/42
[171] Kenz VIII/223
[172] Nur: 24/52
[173] Kenz VIII/224
[174] Maide: 5/62
[175] Hadid: 57/10
[176] Haşr: 59/9
[177] Buhari, Müslim, Bidaye 5/229 62
[178] Heysemî 2/39
[179] Ahzab: 33/72
[180] Nisa: 4/11
[181] En'am: 6/165
[182] Al-i İmran: 3/145
[183] Kasas: 28/77
[184] Maide: 5/9
[185] Al-i İmran: 3/l85
[186] Nahl: 16/l27
[187] İbrahim: 14/7
[188] Tevbe: 9/63
[189] Bakara: 2/195
[190] Buruc: 85
[191] Bakara: 2/168-169
[192] Kenz 8/306
[193] Fussilet: 41/44
[194] Kenz 5/124
[195] İsra: 17/82
[196] Bakara: 2/10
[197] Kenz 8/205
[198] Casiye: 45/21
[199] İbrahim: 14/31
[200] Rum: 30/41
[201] Bakara: 2/154
[202] Nahl: 16/93
[203] Ankebut: 29/45
[204] Müncid. Alâm: 205 Adenî, Bâhilî'den:
[205] Kenz 8/207
[206] Kenz 8/207
[207] Hud: 11/114
[208] Bakara: 2/43
[209] Bakara: 2/120
[210] Teğabün: 64/16
[211] İbni Cerir, Tarih 3/282
[212] İbrahim: 14/7
[213] Lokman: 31/20
[214] İbrahim: 14/5
[215] Enfal: 8/26
[216] İbni Cerir. Tarih 3/283
[217] Al-i İmran: 3/155
[218] ÂI-i İmrân: 3/144
[219] Kenz 1/238
[220] Ahzab: 33/35
[221] Kenz 2/143
[222] Nur: 24/2
[223] Kenz 3/90
[224] Kenz 3/153
[225] Kenz 4/259
[226] Kenz 8/293
[227] Kenz 8/292;
[228] Bakara: 2/196
[229] Ahmed b. Hanbel, Müsned 1/20
[230] Ahmed b. Hanbel, Müsned 1/44 110
[231] Taha: 20/7
[232] Al-i İmran: 3/185
[233] İbni Cerîr, Tarih 3/446
[234] Tevbe: 9/l28
[235] Nisa: 4/27
[236] Araf: 7/26
[237] Tevbe: 9/128
[238] Kenz 4/44
[239] Mümin: 40/64
[240] Beyhakî 8/9
[241] Maide: 5/91
[242] Enam: 6/162
[243] Şuara: 26/86-89
[244] Hud: 11/84
[245] Vakıa: 56/60
[246] Hud: 11/80
[247] Hud: 11/91
[248] Hud: 11/91
[249] Kenz 1/250 124
[250] Bakara: 2/183
[251] İnfitar: 82/4-5
[252] Bidaye 8/6 126
[253] Rad: 13/26
[254] Mü'minun: 23/ 99/100
[255] Necm: 53/31
[256] Kehf: 18/49
[257] Kenz 8/219
[258] Ankebut: 29/57
[259] Kasas: 28/77
[260] Kehf: 18/46
[261] Hacc: 22/41
[262] Muhammed: 47/18
[263] Kenz 8/218
[264] Muhammed: 47/36
[265] Maide: 5/2
[266] Şura: 42/30
[267] Furkan: 25/68
[268] Müsned 1/81
[269] Hadid: 57/10
[270] Müstehab, 4/444
[271] Kara - 237
[272] İsra: 17/32
[273] Müsned 1/156
[274] Bakara: 2/154
[275] Müntehab 5/61
[276] Yusuf: 12/38
[277] Şura: 42/23
[278] Ahzab: 33/33
[279] Mümin: 40/68
[280] Şura: 42/19
[281] Kenz 7/130
[282] Bakara: 2/ 197
[283] Bakara: 2/197
[284] Bakara: 2/200
[285] Bakara: 2/203
[286] Taberi, Hılye 1/336
[287] Enfal: 8/28
[288] Al-i İmran: 3/96
[289] Kevser: 108/1-3
[290] Müsnet 4/4
[291] Müsned 4/5
[292] Maide: 5/90
[293] Buhari, Kitabu'1-Edeb
[294] Sad: 38/28
[295] İbni Sa'd: 3/63
[296] Hud: 11/104
[297] Kıyame: 75/7-9
[298] Kasas: 28/86
[299] En'am: 6/39
[300] Ahkaf: 46/10
[301] Araf: 7/32
[302] Nahl: 16/18
[303] Tevbe: 9/88
[304] A'raf: 7/29
[305] Bakara: 2/25
[306] Maide: 5/105