ÖNSÖZ

"Elifi Lâm, Mim.

HUTBE

Cuma Hutbesinin Şartları

Cuma Hutbesinin Sünnetleri

Hutbenin Mekruhları

Hutbenin Okunuşu

Mazlumun Bedduasını Geri Çevirmem.

Peygamberimizin Hutbelerinin Özellikleri

Hutbenin Önemini Belirten Ayetler

Hadis Ve Sünnet

Kuryân-ı Kerimede:

Peygamberimiz (s.a.v)'ın İlk İslâm'a Daveti

Ahirete Amelinizi Hazırlayın

Allah'tan Hakkıyla Korkunuz

Allah Ve Peygamberine İtaat Eden Doğru Yolu Bulur

Müslüman Müslümanın Kardeşidir

Peygamberimiz (s.a.v)'ın Bedir Savaşından Önce Müslümanlara Hitabı

Düşmandan Korkmamak

Peygamberimiz (s.a.v)'ın Dünya Ve Ahiret Saadetiyle Müjdelediği İnsanlar

Peygamberden Mucize İstemeyin

Harem De Kimseyi Öldürmeyin

Yanlışlıkla Öldürmenin Diyeti Ve Cahiliye Adetlerinin Yasaklanması

Mübarek Ay Ramazan

Ramazan Ayına Dair Hutbeleri

Ramazanın İlk Gecesi Müslümanların Günahlarından Mağfiret Gecesi

Şeytanların Tutsak Edilmesi Ve Duaların Kabulü

Allah Nezdinde Üstünlük Takva İledir

Dünya Nimetlerine Bağlılığın Zararları

Cuma Gelecekte Adam Medine'ye Cumaya Gelmeyecek Allah Onların Kalbini Mühürler

Ecel Sizi Yakalamadan, Salih Amelde Acele Edin.

Kimin Arzusu, Çalışması Ahiret Olursa; Allah Onun İşlerini Rastgetirir

Üç Şeyin Olduğu Müslümanın Kalbine İhanet Girmez

Peygamberimizin Hacc'da Hutbesi

Kuran'a Ve Sünnete Sarılma

Kadınlar Hakkında Allah'tan Korkunuz

Sizin Başınıza, Sizi Allah'ın Kitabıyla Yöneten Bir Köle Dahi Geçse Onu Dinleyin Ve İtaat Edin

Cahiliye Adet Ve Davalarından Kurtulun Ve Zulmetmeyin

Allah Katında Sizin En Değerliniz, Ondan En Çok Korkanınızdır

Milletlerin Felaketine Neden Olan İşler

Deccâl, Müseyleme, Ye'cuc Ve Me'cuc İle Yer Batması Konusundaki Hutbeler

Allah Teâla, Ümmetini Deccal'den Korkutmayan Hiçbir Peygamber Göndermemiştir

Güneş Tutulması Ve Deccal Hakkındaki Hutbe

Peygamberimizin Müseylemetül Kezzabı Anlatması

Peygamberimizin Ye'cucme'cuc Hakkındaki Hutbesi

Müminlerin Ayıplarını Araştırmayın

İyiligi Emredin Kötülükten Sakındırın

Elinden Ve Dilinden Müslümanların Zarar Görmediği Kimse Üstündür

Büyük Günahlardan Sakının

Şükrü Artırın

Kurana Sarılın

Ne Mutlu Kazancı Temiz Olana

Allahtan Hakkıyla Utanın

İlk Defa Yarattığımız Gibi Tekrar Dirilteceğiz

Kader

Benim Akrabalığım Dünya Ve Ahirette Fayda Verir.

Peygamberimizin İdarecilerle İlgili Hutbesi

Kim Ensar'ın Başına Geçerse, Onların İyilerine İyilik Etsin

Sadaka Cehennemden Korur

Salavat Getirin

Allah (c.c) Ve Ahrete İnanma

Az Gülüp Çok Ağlayın

Cehennemliklerin Durumu

Allah'ı Düşünmek

İnsanlar Birbirinin Şahididir

Tebukteki Hutbesi

Allah (c.c) Yolunda Cihad Edin

Dünya Hayatı Sizi Aldatmasın

Mazlumun Bedduasını Geri Çevirmem.

İnsanın Malı, Ailesi Ve Amelleriyle Olan Durumu

Müminlerin Emiri Hz. Ömer'in Nasihatları

Hz. Ömer'in Onsekiz Hikmet İçeren Bir Nasihatta Bulunması

Hz. Ömer'in "Erkekler Ve Kadınlar Üç Çeşittir" Buyurması

Hz. Ömer'in Ahnef B. Kayşa Nasihat Etmesi

Hz. Ömer'in Çeşitli Nasihatları

Müminlerin Emiri Hz. Alî'nin Nasihatları

Hz. Ali'nin Bir Nasihatında Hayrın Hakikatından Bahsetmesi

Hz. Ali'nin Vurulduktan Sonra Oğlu Hasan'a Nasihatta Bulunması

Kötülükleri Yaptığınız İyiliklerle Temizlemeye Çalışınız

Ebu Ubeyde (r.a)'ın Tauna Yakalandığında Vasiyette Bulunup Müminin Kalbinden Bahsetmesi

Muaz B. Cebel (r.a)'ın Öğütleri

Abdullah B. Mes'ud (r.a)'ın Nasihatları

Selman-ı Farisi (r.a)'ın Nasihatları

Ebu'd-Derdâ'nın Nasihatları

Ebu Zerr (r.a)'ın Nasihatları

Huzeyfe B. Yeman'ın Nasihatları

Fitneden Uzak Durunuz

Übeyy B: Ka'b (r.a)'ın Nasihatları

Zeyd B. Sabit (r.a)'ın Nasihatları

Abdullah B. Abbas (r.a)'ın Nasihatları

Abdullah B. Ömer'in Nasihatları

Abdullah B. Zübeyr (r.a)'ın Nasihatları

Hz. Hasanın Nasihatları

Şeddad B. Evs (r.a)'ın Nasihatları

Cündüb El-Becelli (r.a)'ın Nasihatları

Ebu Ümame (r.a)'ın Nasihatları

Ebu Ümâme'nin Kendisini Ziyarete Gelen Bazı Kimselere Nasihatta Bulunması

Abdullah B. Büsr (r.a)'ın Nasihatları

Allah'ın Rahmeti Cemaat Üzerinedir

Ebu Bekrin Fazileti Peygamberimizin Son Hutbeleri

Ensar

Veda Hutbesi

Peygamberimizin Hayatı

Peygamberimizin Güzel Ahlâkı

Peygamberimizin Halîfesi Hz. Ebû Bekr Sıddîk'ın Halife Seçildiğindeki İlk Hutbesi

Biat Edildiğinde

Ölüme Hazırlanın

Allah Korkusu Ve Ahiret İçin Çalışın

Allah Korkun Ve Geçmişten İbret Alın

Sizden Ölenlerden İbret Alın

Amellerin Hepsi Sabırladır

Allah'ın Nimetine Karşı Nankörlük Eden Kimsenin Ahiretteki Durumu

İyilik Yaparsanız Hiçbir Sıkıntıya Düşmezsiniz

İhtiyaç Gidermede Allah Utancı

Sağlık

Allahtan Sağlık İsteyiniz

Nifak

Hz. Ömer (ra.)in Hutbeleri Ebu Bekir (r.a)'in Defninden Sonra

Halife Olduğunda

İnsanları Tanıyın

Kader Hakkında Konuşmayın

Cabiye'deki Hutbesi

Cenneti İsteyen, Cemaatle Olsun.

Cemaat Olun Çünkü Şeytan Yalnız Olanla Beraberdir Cabiye'de Rasullullah (s.a.v)'den Rivayet Ettiği Hutbesi

Halifeliği Ve Halkın Üzerindeki Hakkıyla İlgili Hutbesi

İnsanlardan Birşey Ummamak Zeginliktir

Şükür Nimetin Emniyeti Ve Gelişmesidir

Ömer (r.a.)ın Uhud Savaşı İle İlgili Hutbesi

Kul Mütevazı Olduğu Zaman Allah Onun Yerini Yüceltir

Mîkat Yerleri

Rec'm Hakkında

Hz. Osman (r.a.)ın Hutbeleri

Dünya Hayatı Sizi Aldatmasın

Hz. Osman (r.a)ın Hutbeleri Ahirete Hazırlık

Allah Korkusu

Takva

Rasulullah (s.a.v) Hakkındaki Hutbesi

Çocuklara Ve Cariyelere Zorla Para Kazandırmayın

Kimin Evinde Tavla Varsa, Onu Yaksın Veya Kırsın

Haccda Namaz

Kabir

Alırken De Satarken De Ölç

Dünya Geçici, Ahiret İse Bakîdir

Hz. Ali'nin Hutbeleri Ölüme Hazırlanınız, Ölüm Peşinizden Geliyor

Kabile Kişiye Göre Üstündür

Ramazanda Oruç Tutun

Kabir, Ya Cehennem Çukurlarından Bir Çukur, Ya Da Cennet Bahçelerinden Bir Bahçedir

Dünya Hayatı Belâlarla Çevrili, Geçici Ve Aldatıcıdır

Ölüm Meleği Sizden Hiç Kimse Kalmayıncaya Kadar, Tekrar Tekrar Gelecektir

Ahiret İçin Çalışmaya Teşvik

Kurtulan; Ancak Nefsini Bilendir

İyiliği Emredip, Kötülüğü Yasaklama; Rızkı Kesmez

Hz. Ali (r.a) Küfedeki Bir Hutbesi

Beliğ, Özlü Ve Faydalı Bir Hutbesi

Takva Ve İyilikte Birbirinizle Yardımlaşınız

Hz. Ali (r.a) Müminlerin Başına Gelecekleri Anlatıyor

Hz. Ali (r.a.)nın Peygaberimizden Nakiller Yaptığı Hutbesi

Ebubekir Ve Ömer (r.a)ın Faziletleri Hakkında

Kendi Aranızda İyiliği Unutmayın

Haramlardan Sakının

Peygamberimizin Torunu Hz. Hasan (r.a.)'ın Hutbeleri

Hz. Hasan'ın Hançerlendikten Sonraki Hutbesi

Hz. Hasanın Muaviye İle Anlaştığı Zaman Verdiği Hutbe

Muaviye (r.a)ın Hutbeleri

Abdullah B. Zübeyr (r.a)ın Hutbeleri Hac Mevsimindeki Hutbesi

Vakfe

Mal Varlığına Hırs Gösterme

Mescidi Nebevi Mescidi Haramın Üstünlüğü

Bayram Namazı

İpek Giysi

Abdullah B. Mesüd (r.a.)ın Hutbeleri

Yılanlardardan Sakının

Utbe B. Gazvan (r.a.)ın Hutbesi

Huzeyfe B. Yeman (r.a)'ın Hutbeleri

Ebu Musa El Eş Arı (r.a.)nın Hutbesi

Ebu Hüreyre (r.a.)'in Hutbeleri

Abdullah B.Selam (r.a,)'ın Hutbesi

Peygamberimizin Torunu Hz. Hüseyin (r.a.)'in Hutbeleri

Yezid B. Şecere (r.a) Hutbesi

Allah Yolunda Savaşın

Umeyr B. Sa'd (r.a.)'ın Hutbesi

Umeyr (r.a)'in Babası Sa'd B. Ubeyd'ül-Kari (r.a)'in Hutbesi

Muaz B. Cebel (r.a)in Hutbesi

Ebudderda (r.a.)ın Hutbesi

Sahabilerin Bedir Gününde Meleklerden Yardım Görmeleri

Huneyn Gününde Meleklerin, Sahabilerin İmdadına Koşması

Ashabın Uhud Ve Hendek Savaşlarında Meleklerle Desteklenmesi

Meleklerin Müşriklerle Savaşması Ve Onları Esir Alması

Cebrail'in Mekke'de Hz. Peygamber İle Alay Edenlere Eziyet Etmesi

Bir Meleğin Ebu Malak Adlı Şarabiye Yardım Etmesi

Bir Meleğin Zeyd B. Harise'nin Yardımına Gelmesi

Ashabın Melekleri Görmesi

Irbad b. Suriye'nin Şam Mescidinde Bir Melek Görmesi

Meleklerin, Ashabın Diliyle Konuşması


ÖNSÖZ

 

"Elifi Lâm, Mim.

 

"İşte o kitap, bunda şüphe yok; muttakiler için hidayetin tâ kendisidir.

Onlar ki gayba iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiği­miz şeylerden infak ederler.

Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem de senden evvel indirilene. Ahirete de onlar kesin olarak inanırlar.

Bunlar, işte Rablerinden bir hidayet üzerindedirler ve işte bunlar o felaha eren kur­tulmuşlardır." [1]

Yaratılış gayesini zaman zaman unutan in­sanoğlu peygamberlerle ve onları destekleyen kitaplarla uyarılmış, azgınlaşan insanlık tek­rar Rahmani bir terbiye ile ısla., edilmeye çalışılmıştır.

Son Peygamber, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Yüce Allah tarafından kendisine verilen kutsal kitap ile insanlığa Hz. Adem ile başlayan ilahi emirler zincirinin son ve tamamlayan halkasını getirmiş ve kurtuluş reçetesini sunmuştur.

Hz. Muhammed (s.a.v) getirdiği ilahi mesaj ile kalplerde bir değişim meydana getirerek imanla dolu yeni, aydınlık bir nesil oluşması­nı başarmıştır.

Fakat insanın kalbi zaman zaman katılaş­maktadır. Yüce yaratıcı bu konuda şöyle bu­yuruyor:

"Sonra bunun arkasından kalpleriniz katılaştı, şimdi onlar taşlar gibi hatta daha duygusuz. Çünkü taşların öylesi var ki için'den nehirler kaynıyor; öylesi var ki çatlayıp bağrından sular fışkırıyor ve öylesi var ki, Allah'ın korkusundan yerlerde yuvarlanıyor. Ve sizin neler yaptıklarınızdan Allah gafil değildir " [2]

İşte bu katılaşan kalplerdeki imanın ateşini tekrar alevlendirebilmek için en etkili yol na­sihattir.

Nasihat hutbe, vaaz ve sohbetlerle bu katı­laşan kalplerin tekrar iman yağmuruyla ısla­nıp yeşermesini sağlamaktadır.

İşte bu görevi en önce ve etkin bir biçimde Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) sağ­lamıştır.

İnsanlara hitayet kaynağı olarak gelen Kur'anı Karim en güzel vaaz ve nasihattir.

Bakara Suresinin başında net olarak açık­layan yüce yaratıcımız, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa'yı da bu daveti bizlere ulaştıran, açıklayan tebliğ vazifesiyle görev­lendirilmiştir.

Bu görevi sırasında Hz. Muhammed'in uy­guladığı Metod bizim için çok önemli bir kaynaktır.

Biz eserimizle günümüzde bu görevi gerçekleştirmeye çalışan gayretli kardeşlerimize bu önemli kaynaktan örnekler sunmaya çalış­tık.

İlk önderlerinin İslamı nasıl anlattıklarını örnek hutbe ve sohbetlerle bu eserimizde bu­lacaksınız.

Bunlara ilaveten Hz. Muhammed (s.a.v)'in hayatının kısa bir özetini, güzel ahlakından önemli satır başlarını, sahabi ve İslam bü­yüklerinin sohbetlerini ve en son olarak kalplerdeki iman ateşini alevlendirecek ilahi yardımlardan bazılarını bulacaksınız.

Kitabımız ilgililer için önemli bir başvuru aracı olmakla birlikte bütün müslümanların faydalanabileceği çarpıcı bir kaynaktır.

Yüce Yaratıcımıza böyle bir çalışmayı tamamlamamızı nasip ettiği için hamdediyor, günahlarımızın ve hatalarımız affedilmesi için sınırsız merhametine sığınıyoruz.

"Şuayb dedi ki: "Ey kavmim, söyleyin ba­kayım eğer ben, Rabbimden açık bir delil ile gelmişsem ve O, bana katından güzel bir rızık ihsan etmişse ne yapmalıyım? Ben, size mu­halefet etmemle sizi nehyettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben, sadece gücü­mün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Mu­vaffakiyetim de Allah'ın yardımı iledir. Ben yalnız O'na dayandım ve ancak Ona yüz tutarım.[3]

 

HUTBE

 

Hutbe cumanın şartlarından biridir. Hut­beden kasıt Cuma'da insanlara verilen bir öğüttür.                

Hutbe, sözlükteki anlamıyla bir kişi veya gruba karşı bir konuyu anlatmaktır.

Istılahi manada ise, cuma ve bayram na­mazlarında dînî konularda cemaate yapılan hitaba denir.

Müslümanların dînî öğrenme yollarından en önemlilerinden biridir ve hutbeyi dinle­mek cemaate farzdır.

 

Cuma Hutbesinin Şartları

 

Cumanın şartları şunlardır;

Hutbe namazdan önce okunmalıdır. Hatip, hutbeyi hutbe niyetine okumalıdır.

Hutbe vaktinde okunmalıdır. Vaktinden önce okunup sonra vakit geldiğinde namaz kılsa olmaz.

Hutbe esnasında dinleyicilerin bulunması gerekir.

Hutbeyi dinlemekte olan kişinin, hutbeyi okuyanla aynı derecede olmalıdır. Cuma'yı kılmak üzerine farz olan kişi olmalıdır.

Hutbe ile namazın arası namaz ve hutbe ile ilgili olmayan bir şeyle ayrılmamalıdır.

 

Cuma Hutbesinin Sünnetleri

 

Cumayı okuyacak hatibin büyük-küçük kirlerden (abdestsiz-cenabetlik) hadesten te­mizlenmesi gerekir,

Hutbeye başlamadan önce hatib minbere çıkıp oturmalıdır,

Hatibin hutbeyi ayakta okuması ve silah zoruyla alınmış yerlerde sol elinde bulundur­duğu kılıca dayanması gerekir.

Hatib cemaate yüzü çevirerek hutbe oku­malıdır.

İki hutbe okur,

İki hutbe arasında üç âyet okuyacak kadar bir zaman oturmalıdır.

Hutbeye başlarken gizli olarak "Eûzü bes­mele" çekmesi ve sonra sesli olarak Allah'a (c.c) hamdü senada bulunması,

Kelime-i Şehâdet ile Peygamberimiz (s.a.v)'e salâtü selâm getirmesi,

Cemaata vaazda bulunması gerekir. Kurandan bir ayet okur;

İkinci hutbeye elhamdülillah, Allah'a (c.c) sena ve Peygamberimiz (s.a.v)'e salatü selam ile başlar.

Bütün mü'minlere dua edip istiğfarda bu­lunur.

Hutbenin uzun olmaması,

Cuma hutbesinin sünnetlerindendir.

 

Hutbenin Mekruhları

 

Sünnet olanlardan birinin terk edilmesi,

Hutbe okunurken dinleyicilerden birinin konuşması,

Cemaat halinde ezan okunması, mekruhla­rındandır.

 

Hutbenin Okunuşu

Hatip Cumanın ilk sünnetini minberin önünde kılar.

Cumanın ilk sünneti bitince kalkar ve hut­beyi okumak için minbere yönelir. Caminin büyüklüğüne ve cemaatın kalabalığına göre minberin 3.5. veya 7. basamağına yavaş bir şekilde çıkıp cemaata dönerek oturur.

İmam minbere oturunca müezzin iç ezanı okur. Ezan okunurken cemaat ve imam ezanı tekrar eder ve sonunda vesile duasını okur.

Hatip hutbeyi okumak için ayağa kalkar ve cemaata dönerek yüksek sesle hitab ederek hutbeyi okumaya başlar.

Hatip önce kendi duyacağı şekilde bir eûzü besmele çeker ve şu hutbeyi okur.

 

Mazlumun Bedduasını Geri Çevirmem.

 

"İbrahim'in milletinden kim yüz çevirir? Ancak kendine kıyan sefih (beyinsiz!) Haki­kat Biz Onu dünyada seçtik, âhirette de O, hiç şüphe yok ki seçilenlerdir.[4]

Ebu Zerr (r.a) Şöyle anlatıyor: Hz. Pey­gambere

"Ey Allah'ın Rasulü! İbrahim (a.s)'ın sahifeleri nelerdi?" diye sordum. "Nasihattan ibaretti" diyerek şu örnekleri verdiler:

"Ey kullarıma musallat olup da gurura ka­pılan kral! Seni dünya malı toplayıp da bun­ları üstüste yığman için döndermedim; maz­lumların hakkını alman ve onların bedduala­rının bana gelmesini engellemen (yani onlara zulmedilmesini önlemen) için gönderdim. Çünkü ben kâfir de olsa mazlumun bedduası­nı geri çevirmem.

Akıllı bir insan zamanını Rabb'ine yalvar­mak, nefsini hesaba çekmek, Allah'ın yarat­tıklarını ve sanatını tefekkür etmek, geçimini ve ihtiyaçlarını temin için çalışmakla geçirir. Akıllı insan âhireti, geçimi ve haram olmayan arzu ve lezzetleri temin için çalışır.

Akıllı kişi zamanının kıymetini bilir, işlerini ona göre ayarlar, dilini korur. Konuşma­sını amellerinden sayan insan kendisini ilgi­lendirmeyen konlarda dilini tutar".

Bunun üzerine "Ey Allah'ın Rasûlü! Musa (r.a)'ın sahifeleri nasıldı? Diye sordum. "İbret verici şeylerden ibaretti.

İşte ondan bir parça:

"Ölüme yüzdeyüz inanan bir insanın, nasıl sevinebileceğine hay­ret ediyorum. Cehenneme kesinkes inanan bir kişinin gülebilmesine hayret ediyorum. Kadere inandığı halde rızkı için kendisini yoranlara tayret ediyorum. Hiç kimseye yâr olmadığını gördüğü halde dünyaya bel bağla­yan kimselere hayret ediyorum. Kıyametteki hesaba inanıp da hazırlık yapmayan kimselere hayret ediyorum"

Bu kez "Ey Allah'ın Rasûlü! Bana tavsiye­de bulununuz" dedim.

"Sana Allah korkusu­nu (takvayı) tavsiye ederim; çünkü o herşeyin başdır, temeldir." Buyurdular.

"Ey Allah'ın Rasûlü! Biraz daha" dedim. Bunun üzerine

"Kur'an okumayı ve Allah'ı zikretmeyi hiçbir zaman ihmal etmemeni tavsiye ederim. Çün­kü bu senin için yeryüzünde bir nur, göklerde ise zahire ve azıktır" dediler.

Ben biraz daha arttırmalarını istediğimde de

"Çok gülme; çünkü bu kalbi öldürür ve yüzdeki nuru giderir" buyurdular.

Ben yine daha fazlasını istedim. Bu kez

"Cihadı asla terketme; çünkü bu ümmetimin ruhbanlığıdır" dediler.

"Ey Allah'ın Rasûlü! Daha fazla nasihat ediniz!" dedim.

"Uzun süre sükut edip konuşmamaya kendini alıştır; çünkü bu, şeytanı kovar ve dinini koruma hususunda sana yardımcı olur" buyurdular. Bir kez daha

"Ey Allah'ın Rasûlü! Nasihatinizi artırınız!" dedim.

"Fakirleri sev ve onlarla oturup kalkmayı sürdür" buyurdular.

"Ey Allah'ın Rasûlü! Bi­raz daha" dedim.

"Daima senden aşağılara bak; sakın senden daha üstün olanlara bak­ma! Çünkü Allah Teâlâ'nın üzerindeki nimetlerini küçümseyip hiçe sayman doğru değildir".

Biraz daha nasihat etmelerini iste­diğimde

"Acı da olsa daima hakkı söyle" bu­yurdular. Ben yine artırmalarını istedim. Bu kez

"Sende bulunan ayıplardan dolayı başkalarına atıp tutma. Senin işlediklerini işleyenlere buğzetme. Çünkü sende bulunan ayıpları görmeyip de aynı ayıplardan dolayı başkalarını kötülemen, işlediğin bir suçtan dolayı başkalarına kızman ayıp olarak sana kâfidir" buyurdular. Sonra da mübarek elle­riyle göğsüme vurarak şunları söylediler:

"Ey Ebâ Zerri Tedbir gibi akıl, yasaklardan sa­kınmak gibi takva ve güzel ahlak gibi şeref yoktur" [5]

Birinci hutbeyi bitirir ve oturur. Oturdu­ğunda ellerini açar ve şu duayı okur:

Bu duayı bitirdikten sonra kalkar ve ikinci hutbeyi okur.

Bu hutbeyi bitirdikten sonra hatip mihrab istikametine döner ve genel olarak şu hutbe okunur:

Hatip hutbeyi irat ettiği yöne tekrar dönerek şu ayeti okur. [6]

"Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği ve ak­rabaya vermeyi emrediyor. Fuhşiyattan, fe­nalıklardan ve insanlara zulmetmekten de nehyediyor. Dinleyip, anlayıp tutasınız diye size öğüt veriyor." [7]

 

Peygamberimizin Hutbelerinin Özellikleri

 

Peygamberimiz (s.a.v) hutbesine Allah (c.c)'ya hamd ile; başlar. Hemen peşinden şehadet getirir. Hutbede ayetler okur.

Peygamber efendimiz hutbelerinde sade bir lisanla anlatırdı. Hutbenin kısa ve öz olması­na dikkat 'eder. O, konuşma veya halka her­hangi bîr hususta hitapta bulunacak olursa evinden yalnız başına çıkar, beraberinde kimseyi bulundurmaz, kendisini halktan ayırdedecek hiçbir kıyafeti tercih etmezdi.

Cemaatin susmasını isterdi. Konuşan birisi olursa onu susturmak isteyenin bile ibadeti bozacak davranışta bulunduğunu belirtmiştir. Konuşmalarının tesirini artırmak istediği zaman konuşmalarını soru ve cevap şekline dönüştürürdü.

İki hutbe arasında bir süre oturur.

Konuşmalarının önemli anlarında bütün vücudunun tepeden tırnağa titrediği görü­lürdü.

 

Hutbenin Önemini Belirten Ayetler

 

"Biz seni, ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler." [8]

"O öyle bir Allah'tır ki, müşrikler isteme­seler bile Onu bütün dinlere galip kılmak için Peygamberini hidayet ve hak dini ile göndermiştir." [9]

"Ey Peygamber! Şüphe yoktur ki, biz seni sahib, müjdeleyici uyana, Allah'ın izniyle Onun yoluna çağırıcı ve aydınlatıcı bir fener olarak göndermişizdir." [10]

"Allah, size bir Kur'ân, Allah'ın herşeyi açıklayıcı âyetlerini size okuyan bir elçi indir­di ki, iman eden ve salih ameller işleyen kim­seleri karanlıklardan aydınlığa çıkarsın." [11]

"Ey îman edenler! Allah'a ve Onun pey­gamberlerine itaat edin ve siz, (Kur'ân) din­leyip dururken Ondan yüz   çevirmeyin." [12]

"Şüphesiz biz seni, hakkı bildiren hır müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Cehenneme gidecek olanlardan sen sorumlu olmazsın." [13]

Peygamberi, Allah'ın izniyle itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik." [14]

"Biz seni ancak alemlere rahmet olarak göndermişizdir." [15]     

"Andolsun ki) Allah'ın peygamberinde siz­ler için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır." [16]

Peygamberimiz (s.a.v.) kendisine vahiy geldiği iLk günlerde İslâm'ı insanlara anlata­bilmek için büyük zorluklara göğüs gerdi. Çocuk, büyük, kadın, erkek ayrımı yapmadan Allah (c.c.)'ın emirlerini tüm insanlara anlat­tı. Müşrikler, ona inanmayanlar, ona büyük zorluklar çıkarmasına rağmen o doğru bildiği şeyleri insanlara anlatmaktan zerre kadar te­reddüt etmedi.

Peygamberimiz bir hadisi şerifte kendini ve insanları şöyle anlatıyor;

"Benini ve sizin tavırlarımız, ateş yakan, içine çekirge ve pervaneler düşmeye başlayın­ca onları ateşten uzaklaştırmaya çalışan ada­ma benzer. Ben sizi ateşe düşmekten kurtar­mak için eteklerinizden tutarım. Halbuki siz elimden kurtulup ateşe koşmaya çabalıyorsu­nuz." [17]

Peygamberimiz hutbelerinin en önemli özelliği, bu hutbeleri insanlara bilmediklerini öğretmek istediği zamanlarda anlatmasıdır. Hutbeleri yalnızca Cuma ve bayram namazla­rı ile sınırlı değildir. Bazen sabah namazından sonra, bazen öyle namazından sonra hutbe okumuş insanlara İslâm'ı anlatmıştır.

Peygamberimiz dinin insanlar tarafından anlaşılmasını hutbeleri vasıtası ile sağlamıştır.

Hutbeler dinin anlaşılmasında büyük önem taşımaktadır.

Peygamberimiz ve ashabının hutbeleri bi­zim için birer hazine niteliğindedir. İnsanları aydınlatıcı, yol gösterici, öğretici mesajlarla doludur.

İnsanların içinde bulundukları zorlukları, karşılaştıkları sıkıntıların kurtuluş yollarını, Allah Resulü Muhammed (s.a.v) hutbelerinde anlatmıştır.

 

Hadis Ve Sünnet

 

İslâm'ın hükümlerinde hadisin önemi ko­nusunda İslam Alimlerinin ittifakı vardır.

Hadis, Peygamber Efendimizin, Peygam­ber olduktan sonraki Kur'an-ı anlama ve ya­şamasına denir. Peygamber efendimizin ya­şantısı ve tüm sözleri bizim için Kur'an'dan sonraki en önemli kaynaktır.

Bu konuda Kur'an-ı Kerîm'in hükmü açık­tır. Şöyle ki,

"Hayır! Rabbin kakkı için mü'minler ken­di aralarında vukûbulan anlaşmazlıklarda seni hakem tanıyıncaya, sonunda senin ver­diğin hüküm ve kararlardan dolayı gönülle­rinde bir hoşnutsuzluk hissi bulunmayıncaya ve senden sâdır olan her şeyi tam bir itâatla kabul edinceye kadar îman etmiş sayılmaz­lar[18]

Bu ayet ve bu konuyla ilgili diğer âyetler, sünnetin İslam Hukuku'nun temel kaynağı olması hususunda hiçbir şüpheye yer bırak­mamıştır.

 

Kuryân-ı Kerimede:

 

"Biz O'nu âlemlere rahmet olarak gönderdik" buyurmuştur Allah (c.c).

O, Peygamberlerin sonuncusudur. A'raf sû­resinin 158. âyeti bu hususu şöyle ifade etmiş­tir.

"De ki, ey insanlar! Ben, sizin hepinize göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim.". [19]

"Peygamber size ne verirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da kaçının" [20] ki Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı ba­ğışlasın." [21]

Peygamberimiz, peygamber ligi devrinde sünnet diye adlandırdığımız fiil ve davranış­larıyla bu ilâhi kanunları başarıyla hem haya­tında bizzat yaşayarak insanlara örnek olmuş ve insanların kendisi gibi yaşamalarını sağlamıştır.  

 

Peygamberimiz (s.a.v)'ın İlk İslâm'a Daveti

 

"Biz o gönderilen peygamberleri ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın ha­bercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacak-

Abdullah İbn-i Abbas (r.a) tarafından riva­yet edilmiştir.

"Hatibim, en yakın kavim ve kabileni (Allah'ın azabıyla) korkut!" [22] âyeti nazil olduğunda Peygamberimiz (s.a.v) evin­den çıktı. Kureyş'e hitap edeceği yüksek bir tepeye çıktı;

"Ey Kureyş buraya geliniz, toplanınız!"

Peygamberimiz (s.a.v)'ın bu davetini du­yanlar çevresinde toplandılar. Peygamberimiz (s.a.v)'ın amcası Ebû Leheb de onların içinde idi.

"Ey Kureyş! Allah'ın azabından kurtulma­nız için Ben Allah tarafından verilmiş bir gü­ce mâlik değilim. Sizinle aramda bir akrabalık hakkı var. Onu terk edemem. Ziyaretle bunu yerine getiririm. İşte malım! Malımdan arzu ederseniz isteyin, sizden esirgemem veririm.

Ey Kureyş! Ben size şu dağın eteğinde veya şu vadide düşman süvarisi var, üzerinize bas­kın edecektir desem bana inanır mısınız?" diye sordu; Kureyşliler;

"Evet inanırız! Çünkü seni biz sadakatli ve doğru biliriz. Yalanını hiç duymadık" de­diler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v);

"Öyle ise ben size ileride şiddetli bir azap günü bulunduğunu, mücrimlerin o gün kar­şılaşacakları azaptan sizi menetmeye görevli­yim" buyurdu. Sonra Kureyş'e;

"Ey Kureyş! Benimle sizin durumunuz, şu kimse gibidir; o kimse düşmanını görür de ailesini bundan haberdar ederek onları düş­man baskısından kurtarmak üzere ailesine koşar ve düşmanın kendisinden önce ailesine yetişip zarar vermesinden korkarak "Ey ai­lem" diye bağırır.

Ey Kureyş! Uykuya dalar gibi öleceksiniz, uykudan uyanır gibi de dirileceksiniz. Kabir­den kalkıp Allah'ın (c.c) huzuruna varacaksı­nız.

Dünya'daki her hareketiniz hesabını ver­meniz kesindir. Sonuç olarak hayırlarınızın, ibadetlerinizin mükafatını ve kötü işleriniz de ceza ve şiddetli azabını göreceksiniz. İşte o göreceğiniz mükafat ise ebedi Cennettir. Ce­zanız ise daimi Cehennemdir."

Bunun üzerine Ebû Leheb:

"Hüsranda kal, bizi bunun için mi topladın" dedi.

Peygamberimiz (s.a.v) böylece, insanları Allah'ın yoluna, kurtuluşa çağırmaya başla­mıştı. Bu uzun ve meşakkatli görev ilk yılla­rında kendisine bu günde olduğu gibi büyük zorluklar çıkaran Ebu Leheb hakkında Tebbet sûresi nazil oldu;

"Ebû Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşe yaşlanacaktın Odun taşıyıcı olarak ve boynunda bir ip olduğu halde karısı ile (ateşe girecek)" [23]

 

Ahirete Amelinizi Hazırlayın

 

"Hem namazı dosdoğru kılın ve zekân ve­rin. Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsa­nız, Allah katında onu bulursunuz. Muhak­kak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmekte­dir[24]

(Peygamberimizin (s.a.v.) Medine'deki İlk Hutbesi)

(Beyhakî, Ebû Seleme b. Abdurrahman b. Avf (r.a)'dan rivayet ediyor.

Peygamberimiz (s.a.v.)'ın Medine'de Allah'a hamderek, O'nu övdükten sonra ilk hutbesi şöyleydi:

"Ey insanlar! Kendiniz için ameller hazır­layın.

Allah kopacak bir fırtınada sizden birinin canını alır, sonra onun sürüsünü çobansız bırakır. Sonra da Rabbi ona şöyle der:

Sana Peygamberim gelip tebliğ etmedi mi? Sana mal vermedim mi? Bol bol verme­dim mi? Kendin için ne amel yaptın?

Bunun üzerine o, sağına ve soluna bakar ve hiç birşey göremez. Sonra önüne bakar ve cehennemden başka birşey göremez. Kim bir hurma parçası ile de olsa cehennemden yüzü­nü korumaya gücü yetiyorsa, bunu yapsın.

Eğer bir kimse onu da bulamazsa, güzel sözle korunsun. Çünkü iyilikler on katından, yediyüz katına kadar mükafat görür. Allah'ın selamı, rahmeti bereketi Rasûlünün üzerine olsun.

 

Allah'tan Hakkıyla Korkunuz

 

"Allah da, 'iki ilah tutmayın, O ancak bir ilahtır. Onun için Benden yalnız Benden kor­kun buyurmuştur.

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Din de daima Onundur. Böyleyken siz Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz?" [25]

"Hamd, Allah (c.c)'a mahsustur.

O'na hamdediyor, O'ndan mağfiret ve hi­dayet diliyorum.

Nefislerinizin şerrinden ve amellerimizin kötülerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hida­yete erdirdiğini kimse sapıtamaz, O'nun sa­pıttığını da kimse hidayete erdiremez.

Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur. O tekdir, ortağı yoktur. Sözlerin en güzeli Allah'ın kitabıdır. Allah'ın kalbini süslediği, küfürden sonra İslâm'a girdirdiği kimse kurtulmuştur. Allah insanların sözleri­ne (Kur'a'nı) tercih etmiştir. O sözlerin en gü­zeli ve en açığıdır.

Allah'ı seven kimseleri seviniz. Allah'ı bü­tün kalbinizle seviniz. Allah'ın kelamından ve O'nu anmadan usanmayın. O'na karşı kalple­rinizi köreltmeyin. O yarattığından bazı kim­seleri seçkin kılar.

Allah, ibadetlerin ve amellerin hayırlısını, sözlerin iyilini, insanlara verilen tüm helâl ve haramları bildirmiştir. Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayınız.

Allah'tan hakkıyla korkunuz. Ağzınızla söylediklerinizde iyi olarak Allah'ı doğrulayın. Aranızda Allah için birbirinizi sevin. Şüphesiz Allah, ahdini bozana gazap eder, kızar. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. [26]

 

Allah Ve Peygamberine İtaat Eden Doğru Yolu Bulur

 

"Öyle ya, her kim Allaha ve Peygamber'e itaatkâr olursa işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddikler, şehitler ve salihlerle birliktedirler Bunlarsa ne güzel arkadaş!" [27]

Said b. Abdurrahman el-Cümâhi'den riva­yet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v)'ın Salim b. Avf oğulları yurdunda Medine'de ilk kıldığı cuma'da şu hutbeyi hitap etti;

"Hamd, Allah içindir.

O'na hamdeder, O'ndan yardım ister, O'ndan bağışlanma ve hidayet dilerim.

O'na iman eder ve O'na küfretmem, O'na küfredenlere de düşmanlık ederim.

Ben Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun bir ve tek olduğuna, onun tek ve ortağı olmadığına inanırım. Muhammed O'nun kulu ve rasûlüdür. Allah, onu, peygamberli­ğin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapıt­tığı, zamanın sonunun geldiği, kıyamet ve ecelin yaklaştığı bir zamanda, hidayet, nur ve öğütle göndermiştir.

Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse doğru yolu bulmuş olur. Kim de Allah'a ve Resûlü'ne isyan ederse; azmış, yoldan çıkmış olur.    

Ey insanlar! Size Allah'tan korkmayı tavsi­ye ediyorum. Çünkü müslümanın diğer bir müslümana en hayırlısı onu ahirete teşvik edeni ve ona Allah'tan korkmayı tavsiye ede­nidir.

Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakını­nız. Müslümanın diğer müslümana, bu tavsi­yeden daha faziletli bir nasihat ve bundan daha efdal bir öğüt yoktur. Rabbinden korka­rak amel eden kimse için arzuladığınız ahiret işinde doğru bir yardımcıdır.

Kim kendisiyle Allah arasında gizli ve açık işini düzeltir, bununla da Allah'ın hoşnutlu­ğundan başka bir niyeti olmazsa, dünyadaki işinde öğüt olur. Kişinin amele ihtiyaç duyduğu ölümünden sonraki zamanında da onun için azık olur. Orada kişi bunun dışındaki herşeyle arasında çok uzaklık olmasını ister.

Bizzat Allah sizi sakındırıyor. Allah kullara çok merhametlidir. Ki O, sözü en doğru olan va'dini en iyi yerine getiren ve vadinde dön­me olmayandır. Çünkü Azız ve Celîl olan kendisi şöyle buyuruyor:

"Benim katımda söz değiştirilmez. Ben kullara zulmedici de değilim." [28]

Gizli ve açık, dünya ve ahiret işlerinizde Allah'tan korkunuz. Çünkü kim Allah'tan korkarsa; onun kötülükleri bağışlanır, derece­si yükseltilir. Kim Allah'tan korkarsa, büyük bir sevap elde etmiş olur. Çünkü Allah korku­su, kişiyi O'nun öfkesinden, kızgınlığından ve cezalandırmasından korur. Şüphesiz Allah korkusu, yüzleri beyazlatır, Rabb'i hoşnut e-der, dereceleri yükseltir.

Nasibinizi alın, Allah (c.c)'a karşı kusur etmeyin. Allah size kitabını öğretmiş, yolunu koymuştur ki, doğrularla yalancılar belli ol­sun. Allah (c.c)'ın size güzel davrandığı gibi siz de güzel davranın. O'nun düşmanlarına düşman olun ve O'nun yolunda tam olarak

cihad edin. O Allah ki, sizi seçti ve müslüman olarak adlandırdı. Bunu helak olanlar bir de­lille helak olsunlar, yaşayanlar da bir delille yaşasınlar için yapmıştın

Allah (c.c)'tan başka hiçbir güç yoktur. O'nu anmayı çoğaltın. Bugünden sonrası (ahiret) için çalışınız. Kendisiyle Allah ara­sındaki münasebeti doğru yapanın diğer insarlarla arasını Allah (c.c) düzenler. Bu, Allah'ın insanlara hükmedip, onların O'na hükmedememesi, insanlara sahip olup, onla­rın O'nfc sahip olamamalarındandır, Allah (c.c) en büyüktür. O'ndan başka hiçbir güç yoktur."

 

Müslüman Müslümanın Kardeşidir

 

"Müzminler, ancak kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah'­tan korkun ki, rahmete lâyık (şayan) olası­nız.

Ey iman edenler, hiçbir kavim, diğer bir kavimle alay etmesin; belki de onlar kendile­rinden daha hayırlı olurlar, bir takım kadın­lar da diğer kadınlarla (alay etmesin) belki onlar kendilerinden daha hayırlı olurlar. Hem kendinizi ayıplamayın ve kötü lâkablarla atışmayın imandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdin Her kim de tevbe etmezse artık onlar, kendilerine zulmedenlerdir.

Ey iman edenler, zannın birçoğundan çe­kinin. Çünkü zannın bazısı günahtır. Tecessüs etmeyin' (birbirinizin kusurunu araştırma­yın.) Birbirinizi gıybet de etmeyin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? Demek tiksindiniz! O halde Allafttan korkun, çünkü Allah, tevbeyi çok kabul eden­dir, çok bağışlayandır." [29]

Ebû Hureyre (r.a) tarafından rivayet edil­miştir.

"Birbirine haset etmeyin. Kendiniz almak istemediğinizde diğerini zarara sokmak için bir malı överek fiyatını artırmaya çalışmayın. Birbirine buğzetmeyin. Birinize yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden bazınız diğer bazını­zın alışverişi üzerine alışverişe girişmesin.

Ey Allah'ın kulları! Kardeş olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman müslümana zulmetmez. Yardıma muhtaç ol­duğu zor zamanda onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakir görmez. Allah sizin cesetlerinize ve suretlerinize bakmaz. Fakat Allah sizin kalplerinize bakar.

Birbirinizin özel ve mahrem hayatını karış­tırmayın. Birbirinizin eksiklerini ve ayıpları­nı görmeye ve işitmeye çalışmayın. Zandan kaçınınız, çünkü zan sözlerin en kötüsüdür.

Muhakkak Allah Kıyamet gününde:

"Sırf benim azametim ve tâatim için birbirlerine muhabbet gösterenler nerede? Benim göl­gemden başka hiçbir gölge bulunmayan bu günde ben onları kendi gölgemde gölgelendiririm" buyurur.

Her hafta Perşembe ve pazartesi gününde ameller arzolunur. Yüce Allah (c.c), din kar­deşi ile aralarında kin ve düşmanlık bulunan kimse müstesna olmak üzere Allah'a hiçbir' şeyi ortak koşmayan her insana bu günler icinde mağfiret eder.

Bir kimsenin din kardeşine hakaret etmesi şer namına ona kafi gelir. Her Müslüman'ın kanı, malı ve ırzı diğer müslüman üzerine haramdır. [30]

 

Peygamberimiz (s.a.v)'ın Bedir Savaşından Önce Müslümanlara Hitabı

 

"İman edip, güzel amel işleyenler ise in­sanların en hayırlılarıdır.

Onların mükafatı, Rableri katında altın­dan ırmaklar akan cennetlerdir. Onlar içinde ebedî kalacaklardır. Allah onlardan hoşnut, onlar da Ondan hoşnud (olmuşlardır), işte bu mükafat, Rabbinden korkanlara[31]

Müslim bin Hâris (r.a) şöyle rivayet etmiş­tir;

Peygamberimiz (s.a.v) Allah'a hamdü se­nadan sonra Müslümanlara şöyle hitabetti;

"Bundan sonra, ben sizi Allah'ın emir ve teşvik ettiği şeye teşvik ederim. Nehyettiği şeylerden de nehyederim.

Şüphe yok ki, şanı yüce olan Allah, hak ve gerçek olanı emreder. Doğruluğu sever, hayır sahiplerine sevap verir, onlar onunla anılır ve onunla üstün sayılırlar.

Siz, hak yerlerinden öyle bir yerde bulun­dunuz ki, Allah orada, hiç kimsenin Allah rızasından başka bir karşılık istediği amelini kabul etmez.

Sabır, zahmet ve sıkıntı anında gösterilirse, Allah onunla üzüntüleri açar, dağıtır, gamdan kurtarır. Ahiret'te de felah ve necata eriştirir.

Allah'ın aranızda bulunan Peygamberi sizi Allah'ın azabıyla korkudur ve size emir ve tavsiyelerde bulunur. Allah'ın buğzettiği bazı işlerinizi, bugün O'nun görmesinden utanı­nız.

"...Allah'ın gazabı, sizin kendinize olan öfkenizden daha büyüktür[32]

O halde, Allah'ın Kitabında size emrettiği şeylere ve ayetlerinden gösterdiklerine bakınız.

Allah size zilletten sonra şeref verdi. Öyle ise Kitabı'na ve emirlerine sımsıkı sarılınız ki, Rabbiniz sizden razı olsun. Rabbiniz'in bu yerde size rahmetini ve mağfiretini va'dettiği emrini yerine getirmeye ve imtihanı kazanmaya çalışınız. Çünkü O'nun va'di hak, sözü gerçek, azabı da şiddetlidir.

Ben ve siz Hayy ve Kayyum olan Allah'a bağlıyız. O'na sığınmış, O'na tutunmuş, O'na dayanmışızdır. Dönüşümüz de O'nadır!

Allah, beni ve Müslümanları bağışlasın!

 

Düşmandan Korkmamak

 

(Peygamberimiz (s.a.v.) savaşlardaki hutbeleri)

"Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın ve mü'min bir kavmin yüreklerine su serpsin.

Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allak di­lediğine tevbeyi nasip eder. Allah herşeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir." [33]

Taberâni ve Bezzâr Peygamber (a.s.)'ın as­habından birisi olan Harrar (r.a.)'dan rivayet ediyor:

"Bir savaşta Rasûlullah (s.a.)'la beraberdik. Düşmanımızla karşılaştık. Bunun üzerine O, ayağa kalktı, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Siz sarı-kırmızı yeşil ve ağır­lıklarında daha birçok şey olan mallar karşısındasınız. Düşmanınızla   karşılaştığınızda tanıyın. Çünkü Allah yolunda savaşan bir ki­şiye iki huri yardıma koşar. O şehit olup ka­nından ilk damla yere düştüğünde Azîz ve Celîl olan Allah, onun bütün günahlarını ba­ğışlar. Onun yüzündeki tozları da o iki huri şöyle diyerek siler:

"Sana kavuşmamız yaklaştı."

Oda:

Benim de ikinize kavuşmam yaklaştı" der.

 

Peygamberimiz (s.a.v)'ın Dünya Ve Ahiret Saadetiyle Müjdelediği İnsanlar

 

"Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse ölmeye­cektir O, zamanı yazılmış şaşmaz bir yazıdır. Bununla beraber kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Şükredenlere muhakkak mükafatını vereceğiz." [34]

Enes İbn-i Mâlik (r.a) tarafından rivayet edümiştir:

Rasulullah (s.a.v) efendimiz Ced'a ismin­deki devesinin üzerinde olduğu halde şöyle hitap etmişti;

"Ey insanlar! Şu Dünya'da ölüm sanki biz­den başkası üzerine yazılmıştır. Ve sanki hak, hukuk ve Allah'ın kanunu bizim dışındakiler üzerine vacip olmuştur. Sanki defnetmek üze­re mezarlarına götürdüğümüz ölüler kısa za­manda tekrar bize döneceklerdir.

Kabirlerine koyduğumuz ölülerin bıraktığı malları taksim edip hesapsızca yiyoruz. Sanki onlardan sonra biz Dünya'da baki kalacağız. İbret dolu bir yığın olay ve hadiselerden ge­rekli dereleri almıyor ve bizim de başımıza ve mallarımıza gelecek belâ ve afetlerden eminmişiz gibi davranıyoruz. Bu tutumumuz koyu bir gafletten başka bir şey değildir.

Şu insanlara müjdeler olsun ki; kendi ayıplarıyla meşgul olmaktan başkalarının ayıplarını görmezler, kazançlarını helalinden temin edip onu Allah için ihtiyaç sahiplerine infak ederler. Hikmet ve ilim sahipleriyle be­raber hemhal olur ve onlarla otururlar, kibir ve gururlarını kırarak fakirlik içerisinde olanlarla birlikte bulunurlar ve dalalet içeri­sinde olup, aynı zamanda insanlara zulmeden zalimlerden de uzak dururlar.

Onlar; nefislerine hakim olup ahlakını gü­zelleştiren, hüsnü hal içerisinde ve insanlara ne söz ve ne hareketle herhangi bir kötülüğü dokunmayana da müjdeler olsun.

Şu insanlara müjdeler olsun ki; helal yolla elde ettikleri azıklarının fazla olanını Allah için sarfederler, konuşurken menfaat ve ha­yırlı sözün dışında bir şey söylememek için diline hakim olur, Resulullah'ın sünnetine uyarlar ve her çeşit bid'atden uzak durular."

 

Peygamberden Mucize İstemeyin

 

"Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Salih onlara: "Ey kavmim, Al­lah'a kulluk edin, Ondan başka ilahınız yoktur. İşte size, Rabbınızdan açık bir muci­ze geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mu­cizedir. Bırakın onu Allah'ın arzında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, sonra elim bir azaba uğrarsınız" dedi." [35]

Tebuk Savaşında, Hicr'da Konakladığında Hutbesi

Taberânî, Cabir (r.a.)'den rivayet ediliyor:

Tebuk savaşında Peygamberimiz (s.a.v) Hicr'da müminler konakladığında, insanlara hitap ederek şöyle hitap etti.

"Ey insanlar! Peygamberinizden mucize is­temeyin.

İşte o Salih peygamberin kavmi, kendileri­ne bir deve gönderilmesini istediler. O da bu­nu yaptı. O deve şu yoldan gelir ve o gün on­ların sularını içerdi. Onun içtiği kadar sütünü sağıyorlar sonra da o bu yoldan gidiyordu. Onu boğazladılar.

Bunun üzerine Allah (c.c) onlara üçgün mühlet verdi Allah'ın vadinde yalan olmaz-sonra onlara korkunç bir çığlık geldi ve Allah (c.c) onlardan yerle gök arasında olanların hepsini helak etti. Ancak Allah'ın koruma­sında olan bir kişi kurtuldu. Allah'ın koruma­sında olması O'nun azabından korudu"

Ya Rasûlullah! O kimdir?" denilince, Peygamberimiz (s.a.v);

Ebu Riğal idi." buyurdu. [36]

 

Harem De Kimseyi Öldürmeyin

 

"Onda apaçık âyetlert İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yeten her kimsenin, o Beyti haccetmesi de insanlar üzerine Allah'ın bir hakkıdır. Kim bu hakkı tanımazsa (nankörlük ederse) kesinlikle Allah'ın (hiç bir kimseye) ihtiyacı yoktur. O, bütün âlemlerden müstağnidir.[37]

Mekke Fethindeki Hutbesi

Taberânî, Abdullah b. Amr (r.a)'dan rivayet ediyor:

Mekke, Peygamberimiz (s.a.v) tarafından fethedildiğinde Peygamberimiz (s.a.v.):

"Bekroğullarından Huzâhlar hâriç kimseye silah çekmeyin" buyurdu. İkindi namazı kılınıncaya kadar onlara silah çekme konusunda izin verdi. Sonra "Silahları bırakın" buyurdu. Huzâlılardan bir adam, ertesi gün Bekroğulları'ndan bir adamla Müzdelife'de karşılaştı ve onu öldürdü. Bu durum Rasûlullah'a (s.a.v) ulaşınca ayağa kalktı ve şöyle hitab etti Bu sırada sırtını Ka'be'ye dayamış olarak O'nu gördüm.

"Allah'a karşı insanların en düşmanı Harem'de öldüren, katilinden başkasını öldü­ren veya cahiliyyeden kalma bir düşmanlık­tan dolayı adam öldürendir." Bir adam kalktı ve "Filan benim oğlumdur" dedi. Rasûlullah (s.a.v)

"İslâm'da iddia yoktur, cahiliye işleri bitmiştir, çocuk yatağına aittir, zina edene ise "esleb" vardır. "Esleb nedir?" dediler. "Taşlamaktır" buyurdu. Sonra da,

"Sabah namazından güneş doğuncaya kadar namaz yoktur. İkindi namazından sonra da güneş batıncaya kadar namaz yoktur. Kadında halası ve teyzesi üzerine nikahlanmaz" bu­yurdu. [38]

 

Yanlışlıkla Öldürmenin Diyeti Ve Cahiliye Adetlerinin Yasaklanması

 

"Hatâ yoluyla olması hariç bir müminin bir mümini öldürmesi doğru olamaz. Kim bir mümini hata yoluyla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin mirasçılarına tes­lim edilecek bir diyet vermesi gerekir." [39]

İbni Mace, İbni Ömer (r.ahm.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) Mekke'nin fethi gü­nünde Kabe'nin merdivenlerindeyken kalktı, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu:

"Vadini yerine getiren, kuluna yardım eden ve tek başına orduları bozguna uğratan Al­lah'a hamdolsun. Dikkat edin! Kamçı ve âsâ gibi şeylerle yanlışlıkla öldürülenin diyeti yüz devedir ki bunlardan kırkı hamiledir (olmalıdır.)

Dikkat edin! Bütün cahiliye övünmeleri ve kan davaları şu iki ayağım altındadır. Ancak Kabe'ye hizmet etme ve hacıları sulama bu­nun dışındadır. Dikkat edin! Bunları da daha önceki şekilde yapanlara veriyorum. [40]

 

Mübarek Ay Ramazan

 

"Ramazan ki, insanları irşad için, hakkı bâtıldan ayıran, hidâyet rehberi açık deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu ayda şuhudda (yani hazarda) ise, onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut seferde ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık irade buyuruyor, zorluk irade buyurmuyor. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gös­terdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi is­ter. Umulur ki şükredersiniz." [41]

 

Ramazan Ayına Dair Hutbeleri

 

Rasûlullah'ın Ramazan'ı karşılamaya dair Selman (r.a)'ın rivayet ettiği bir hutbesi.

İbn-i Huzeyme, Selman (r.a.)'dan rivayet ediyor:

Rasûlullah (s.a.v) Şaban'ın son gününde bize hitap etti:

"Ey insanlar! Büyük mübarek bir ay size geliyor. Öyle bir ay ki; onda bin aydan hayırlı bir gece vardır.

Allah o ayın orucunu farz kılmıştır. Gece kalkmayı da sünnet kılmıştır. Kim o ayda iyilikten bir hasletle (Allah'a (c.c) yaklaşırsa onun dışında farzı yerine getiren kimse gibi olur Kim onda farz eda ederse, onun dışında yetmiş farz eda eden gibi olur. O sabır ayıdır. Sabrın sevabı cennettir.

Yardımlaşma ayıdır. Onda müminlerin rız­kı artar Kim bir oruçluya iftar ettirirse, gü­nahlarını affettirir, omuzunu ateşten kurtarır. Onun sevabından birşey eksilmeksizin kendi­si de aynı sevabı alır."

Dediler ki: "Ya Rasûlullah! Hepimiz oruç­luya iftar ettirecek birşey bulamıyoruz." Bu­nun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) şöyle bu­yurdu:

"Allah bu sevabı, bir hurma ile veya su içirmekle veya su karıştırılmış sütle oruçluya iftar ettirene de verir. O öyle bir aydır ki, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem­den âzât olmaktır.

Kim bu ayda köle veya cariyesinin işini hafifletirse; Allah onu affeder ve cehennem­den âzât eder.

Şu döşü hasleti mümkün olduğunca çoklaştırın. Bundan iki hasletle Rabbinizi hoşnut edersiniz, iki haslete de siz muhtaçsınız. Rabbinizi hoşnut kıldığınız iki haslete gelin­ce; bunlar: Allah'tan başka ilah olmadığına şehâdet etmeniz ve O'ndan bağışlanma dilemenizdir.

Muhtaç olduğunuz iki haslette; Allah'tan cenneti istemeniz ve cehennemden O'na sığınmanızdır. Kim oruçlu birine su içirirse; Allah da ona benim havzımdan içirir ki o, cennete girinceye kadar susâmaz."

 

Ramazanın İlk Gecesi Müslümanların Günahlarından Mağfiret Gecesi

 

İbnü Neccar, Enes (r.a.)'den rivayet ediyor: Ramazan yaklaştığında Peygamberimiz (s.a.v) bize akşam namazında kısa bir konuş­ma yaptı ve şöyle buyurdu:

"Size Ramazan geliyor. Siz de onu karşıla­yınız. Dikkat edin! Ehl-i Kıbleden (müslümanlardan) hiç kimse kalmaksızın hepsi Ramazan'ın ilk gecesinde bağışlanır." [42]

 

Şeytanların Tutsak Edilmesi Ve Duaların Kabulü

 

"Ve şayet kullarım benden sana sorarlarsa muhakkak ki ben çok yakınımdır. Bana dua edince duacının duasına icabet ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki rüşdlerine erebilsinler." [43]

İsfahani, Tergîb'te Ali (r.a.)'den şöyle riva­yet ediyor:

Ramazan'ın ilk gecesi olduğunda Rasûlullah kalktı ve Allah'ı (c.c) sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Allah (c.c) sizi cinlerden düşmanınıza karşı korumuş ve dualarınıza icabeti size va'detmiştir. O şöyle buyurmuş­tur: "Bana dua ediniz, kabul edeyim..."

Dikkat edin! Allah her azgın şeytana yedi meleği görevlendirmiştir. Ramazan ayı bitin­ceye kadar salınmazlar.

Dikkat ediniz! Semânın kapıları, Ramazan'ın ilk gecesinden son gecesine kadar açıktır. Onda dua kabul olunur."

Ramazan'ın son on gününde elbisesini bağladı ve kadınların arasından çıktı. İ'tikâfa girdi ve geceleri ihya etti. "Elbiseyi bağlamak nedir?" denildi. Ali (r.a.) de:

"Kadınlardan uzak duruyordu" dedi.

 

Allah Nezdinde Üstünlük Takva İledir

 

"Ey insanlar! Allah, sizden cahiliyye övünmelerinizi ve babalarınızı yüceltmenizi kaldırmıştır, insanlar iki kısımdır: İyi, takva, Allah katında değerli olan ve fasık, asi; Allah katında değersiz olan adam. Aziz ve Celîl olan Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Tanıdasınız diye sizi kabileler ve milletler halinde kıldık. Sizin Allah katında en değerliniz, Allah'tan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah herşeyi bilen ve haberdar olandır." [44]

Sonra şöyle dedi:

"Ben böyle söylüyorum ve kendim ve sizin için O'ndan bağışlanma diliyorum."

 

Dünya Nimetlerine Bağlılığın Zararları

 

"Her kîm âhiret ekimi isterse, ona ekinini arttırırız. Her kim de, dünya ekini isterse ona da ondan veririz, amma âhirette ona hiç nasîbyoktur." [45]

İbn-i Abbas (r.a) tarafından rivayet edil­miştir. Rasulullah (s.a.v) efendimiz şöyle bu­yurdular;

"Ey insanlar! Nefislerinizi gayri meşru is­tek ve arzularını, dünya ve dünya nimetlerine olan aşırı bağlılığınızı ve onların elden çıkma korkusundan duyduğumuz gam ve kederi, ölümü çok çok hatırlayınız. Eğer böyle yaparsanız, hüzün ve kederiniz artar. Sabreder, is­yan etmez iseniz sevap kazanırsınız.

Zenginlik halinde ölümü unutmaz, onu hatırlarsanız, o zaman mala olan muhabbetiniz azalır, bilakis ona karşı aşırı bağlılığınızın yanlışlığını düşünür ve dürüst kazanç elde ederek ahiret hesabını kolaylaştırırsınız. Aksi halde malı varise bırakır, cezayı siz çekersiniz. "Helalin hesabı, haramın da azabı vardır."

Hiç şüpheniz olmasın ki; ölüm Dünya ve Ahiretle ilgili bütün istek ve arzuları keser ve koparır. Geceler de ecelleri yaklaştırır.

Gerçekte kişi, iki gün arasındadır. Biri ge­çen gün diğeri de gelecek gündür. Geçen gündeki ner türlü davranışlarının hesap ve kitabı yapılmış ve üzeri de mühürlenmiştir. Gelecek gününde ise, kişi yaşayıp yaşamaya­cağı hususunda endişelidir.

Şu bir gerçek ki, insanoğlunun ruhu bede­ninden çıkıp, cesedi kabre konulunca önüne konulacak tek şey Dünyada işledikleri güzel fiillerin mükafatıdır. Arkasına bakıldığı mal ve mealinin faydası pek az ulaşacaktır.

İhtimaldir ki; kişinin toplayıp biriktirdiği mal ve mülkü haramdan elde edilmiştir veya ondan ne fukaranın ne de miskinin hakkını (zekat ve sadakayı) vermeyerek onların huku­kunu gasbetmiştir." [46]

 

Cuma Gelecekte Adam Medine'ye Cumaya Gelmeyecek Allah Onların Kalbini Mühürler

 

"Ey iman edenler, Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alım satımı bırakın. Eğer bilirseniz o sizin için daha hayırlıdır," [47]

İbn-i Mâce (s.l72'de) Câbir (r.a.)'den riva­yet ediyor:

Rasûlullah (s.a.v) bize hitap etti ve şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz. Meşgul olmadan önce salih amellerde acele ediniz. Gizli ve açık çok sadaka ver­mekle ve O'nu çok anmakla Rabbinizle kendi aranızda irtibat kurunuz. Böylelikle rızıklanır ve yardım olunursunuz. Biliniz ki; Allah bu makamında, bu günümde, bu ayımda, bu yı­lımdan kıyamete kadar cumayı size farz kıl­mıştır.

Kim hayatımda veya benden sonra adil veya zalim bir devlet adamı olduğu halde kü­çük görerek ve inkâr ederek onu terkederse; Allah, onun işini râstgetirmesin, hiçbir işini mübarek eylemesin. Dikkat ediniz! Onun namazı yoktur. Dikkat ediniz! Onun zekatı yoktur. Dikkat ediniz! Onun haccı yoktur. Dikkat ediniz! Onun orucu yoktur. Dikkat ediniz! Tevbe edinceye kadar onun iyiliği yok­tur.

Kim tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul eder. Dikkat ediniz! Hiç bir kadın bir erkeğe imam olamaz. Hiçbir bedevi muhacire imam olamaz. Hiçbir günahkâr da tam bir mümine imam olamaz. Meğer o kişi kamçısı ve kılıcıyla korkulan güçte biri ola."

Cabir (r.a.)'den naklediliyor:

Peygamberimiz (s.a.v) bir cuma kalktı ve bize hitap ederek şöyle buyurdu:

"Cuma gelecek te, bir adam Medine'ye bir mil uzaklıkta olduğu halde cumaya gelmeye­cek."

Sonra ikinci de şöyle buyurdu:

"Cuma gelecek te, adam Medine'ye iki mil uzaklıkta olduğu halde cumaya gelmeyecek."

Üçüncüde de şöyle buyurdu:

"Cuma gelecek te adam Medine'ye üç mil uzaklıkta olduğu halde cumaya gelmeyecek. Allah onların kalbini mühürler."

 

Ecel Sizi Yakalamadan, Salih Amelde Acele Edin.

 

"İman edip, güzel güzel işler yapan müzminleri, içlerinde ebedi kalmak üzere al­tından ırmaklar akar cennetlere koyacağız. Orada kendilerine temiz, gayet temiz zevceler var. Hem de onları gölgelendiren bir gölgeye koyacağız." [48]

İbn-i Abbas (r.a) tarafından şöyle rivayet edilmiştir.

"Ey insanlar! Şüpheniz olmasın ki; rızıklar Cenab-ı Hakk tarafından taksim ve takdir edilmiştir. Öyleyse hiçbir kimse kendilerine takdir edilmiş olan rızıktan fazlasını elde et­mek için başkasının rızkına tecavüz etmesin. Allah'tan rızkın iyi ve güzelini talep etsin.

Muhakkak insan ömrü Allah tarafından takdir edilmiştir. Kendisine takdir edilen öm­rü aşması da mümkün değildir. O halde ecel gelip sizi yakalamadan, amel-i salih işleme hususunda acele edin. Biliniz ki insanın iyi ya da kötü her türlü ameli hiçbir şey ihmal edilmeyecek şekilde sayılacaktır.

Şu halde Allah'ın rızasına vesile olacak olan amel-i salihi çok çok işlemeye gayret har­cayın. Çünkü Allah'ın rızası onunla ve ameli salihin mükafatı Cennettir.

Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, kanaat kişi­de iç huzuru temin eder, kalp darlığını orta­dan kaldırır, rahat etmenize vesile olur, gönül zenginliği meydana getirir. Hiç şüphesiz ikti­sada dikkat ederse, rahatınızı temine, sıkıntı­nızın ortadan kalkmasına vesiledir. Onda da huzur ve sükunet vardır.

Kişinin dünyanın lüks ve rahatına itibar etmeyerek nefsine hakim olup, kanaat ederek ömrünü Allah'ın rızasını gözeterek geçirmesi, hem dünyanın meşakkatlerinden uzak kalmasına hem de kulluk görevini ifada sarfettiği gayretle Ahiret endişesini de azaltır.

Amel hayır ise mükafatı hayırdır. Amel şer ise karşılığı şerdir. Gelecek olan her şeyin gelmesi uzun sürmez. [49]

 

Kimin Arzusu, Çalışması Ahiret Olursa; Allah Onun İşlerini Rastgetirir

 

"Bu dünya hayatî bir eğlence ve oyundan ibarettir gerçekten son yurt (ahiret) işte ha­lis hayat odur. Keşke bilselerdi." [50]

İbni Abbas'tan naklediliyor:

Peygamberimiz (s.a.v) bize Hayf mescidin­de hitap etti. Allah'a hamd edip, lâyık olduğu şekilde andıktan sonra şöyle buyurdu:

"Kimin arzusu, çalışması ahiret olursa; Allah onun işlerini rastgetirir. İki gözü ara­sında (çabucak) onu zenginleştirir. Dünya kolaylıkla ona gelir. Kimin çabası da dünya ise; Allah onun işini dağıtır. Hemen onu fakirleştirir. Dünyadan ancak ona yazılan (tak­dir olunan) kadar gelir."

 

Üç Şeyin Olduğu Müslümanın Kalbine İhanet Girmez

 

"Kim inkar ederse inkarı kendi aleyhi­nedir. Kim de iyi işler yaparsa, sırf kendileri için döşemiş olurlar. Çünkü Allah, iman edip iyi işler yapanlara fazlından mükafaat vere­cek. Çünkü O, kâfirleri sevmez." [51]

İbn Neccâr, İbni Ömer (r.a.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) bize Mina'daki Hayf mescidinde hitap etti:

"Allah, benim sözümü dinleyerek onu kardeşine anlatan kulun yüzünü ağartsın. Şu üç şeyin olduğu müslümanın kalbine ihanet girmez: Ameli Allah için ihlasli yapmak. Devlet adamlarına nasihat etmek. Müslümanların cemaatına devam etmek. Şüphesiz bunların duaları onları arkalarından kuşatır, (korur)." [52]

 

Peygamberimizin Hacc'da Hutbesi

 

"Ey iman edenler! Allâha ve Resulüne itaat edin işitip durduğunuz halde ondan yan bükmeyin." [53]

İbn-ifebbas (r.a.)'dan naklediliyor:

Veda haccında Peygamberimiz (s.a.v) in­sanlara hitap etti ve şöyle buyurdu:

 

Kuran'a Ve Sünnete Sarılma

 

"Şeytan bu yerinizde kendisine ibadet edilmesinden ümidini kesmiştir. Ancak o bu­nun dışında amellerinizden küçük gördüğü­nüz şeylerde kendisine itaat edilmesinden hoşnut olur. Ey insanlar! Dikkat ediniz! Şüp­hesiz ki ben size ona sarıldığınız zaman hiç­bir şekilde sapıtmayacağınız şeyler bıraktım. Bunlar: Allah'ın kitabı (Kur'ân) ve peygam­berinin sünnetidir. Her müslüman, müslümanın kardeşidir. Müslümanlar kardeştir. Bir kişinin kardeşinin malını onun gönül hoşnutluğuyla vermesi dışında alması helâl değildir. Zulmetmeyiniz. Benden sonra küfre dönüp te bir kısmınız bir kısmınızın boynu­nu vurmasın." [54]

 

Kadınlar Hakkında Allah'tan Korkunuz

 

"Yine bir vakit sizden sağlam bir söz (misak) almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceminiz birbirinizi yurdunuzdan çı­karmayacaksınız. Sonra siz bunu ikrar ettiniz, ikrarınıza şahit de oldunuz." [55]

Müslim'in Cabir (r.a.)'den naklettiği haccın keyfiyeti hakkındaki uzun bir hadiste;

Peygamberimiz (s.a.v) Arafat'a kadar geldi. Kendisi için hurmadan yapılmış gölgelikte durdu. Güneş batıya yönelince devesi Kasva'yı binmesi için getirmelerini istedi. Batnıl Vadi'ye geldi ve insanlara şöyle hitap etti:)

"Muhakkak ki sizin kanlarınız ve malları­nız bugününüzün, bu ayınızın, bu beldenizin, haramlığı gibi, size haramdır. Dikkat ediniz! Cahiliye işi olan herşey ayaklarımın altında­dır, kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan, Sa'd

oğullarının yanında emzirilmekte iken Huzey kabilesinin (onlardan biri) öldürdüğü Rebîa b. Haris'in kanıdır. Câhiliye'nin faizi de kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz de Abbas b. Abdulmuttalib'in faizidir. Onun hepsi kaldırılmıştır.

Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Siz onları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Allah adına onları nikahladınız. Sizin de onlar üze­rindeki hakkınız, hoşlanmadığınızı eve al­mamalarıdır. Eğer bunu yaparlarsa fazla ol­maksızın onları dövünüz. Onların yeme ve giyimleri de size aittir.

Ona sarıldığınızda sapıtmayacağınız birşey size bıraktım. O, Allah'ın kitabı Kur'ân'dır. Size ben sorulacağım. Ne söyleyeceksiniz?"

"Şehadet ederiz ki sen tebliğ ettin, nasihat ettin vazifeni yerine getirdin" dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah, (s.a.v) şehadet parmağını göğe kaldırıp insanları işaret ederek üç defa

"Allah'ım şahit ol, Allah'ım şahit ol" buyurdu.

Buhari, İbni Abbas (r.a.)'dan rivayet edi­yor:)

Rasûlullah (s.a.v) kurban bayramı gü­nünde insanlara hitab etti ve şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Bugün hangi gündür?"

"Haram gündür" dediler. Peygamberimiz (s.â.v):

"Bu hangi beldedir?" diye sordu.

"Haram bir beldedir" dediler. Peygamberi­miz (s.a.v):

"Bu hangi aydır?" diye sordu.

"Haram bir aydır" dediler. Bunun üzerine O (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Şüphesiz sizin kanlarınız, mallarımız ve ırzlarınız bu ayınız­da, bu beldenizde bugününüzün haram oldu­ğu gibi, size haramdır."

İbni Abbas (r.a) diyor ki; O bunu birkaç kere tekrar etti. Sonra da başını göğe kaldırdı ve şöyle dedi:

"Allah'ım tebliğ ettim mi? Allah'ım tebliğ ettim mi?" İbni Abbas (r.a) diyor ki:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, şu onun ümmetine tavsiyesi idi:

"Burada bulunan, bulunmayana haber versin. Benden sonra küfre dönerek, bir kısmınız bir kısmınızın boynunu vurmasın."

Ahmed b. Hanbel, Cerîr (r.a.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v)

"İnsanları sus­tur" dedi. Sonra da şöyle buyurdu:

"Sizi müslüman gördükten sonra küfre dö­nerek bir kısmınızın bir kısmının boynunu vurduğunu öğrenmeyeyim.

 

Sizin Başınıza, Sizi Allah'ın Kitabıyla Yöneten Bir Köle Dahi Geçse Onu Dinleyin Ve İtaat Edin

 

"İman edenler! Allah'a, Peygamberce ve sizden olan emir ve yetki sahihlerine (ulul-emre) itaat edin. Sonra bir şeyde anlaşmazlı­ğa düştünüz mü Allah'a ve ahiret gününe ger­çekten inanır müminlerseniz hemen onu Al­lah'a ve Resulüne arz ediniz. O hem hayırlı, hem de netice olarak daha güzeldir." [56]

Müslim, Ümmü Husayn (r.a.)'dan rivayet ediyor:

Veda haccında Peygamberimiz (s.a.v)'la birlikte haccettim. Üsame ile Bilal (r.a)'i şeytan taşlayıncaya kadar birisinin Pey­gamberimiz (s.a.v)'ın devesinin yularını tutarken, diğerini de sıcaktan korunması için elbisesini kaldırırken gördüm. Peygamberi­miz (s.a.v), çok şeyler söyledi. Sonra da şöyle buyurduğunu işittim:

"Sizin başınıza sizi Allah'ın kitabıyla yöne­ten uzuvları kesilmiş siyah bir köle dahi geçse onu dinleyin ve itaat edin."

Ahmed b. Hanbel, Ebi Ümame (r.a.)'den rivayet ediyor:

Veda haccında, Peygamberimiz (s.a.v)'ın şöyle buyurduğunu işittim:

"Şüphesiz ki Allah, her hak sahibine hakkını vermiştir. Varis için vasiyyet yoktur. Ço­cuk olduğu yatağa aittir. Zina eden recmedilir. Hesapları Allah'a aittir. Kim babasından baş­kasının babası olduğunu iddia ederse veya kim sahibinden başkasına ait olduğunu belir­tirse kıyamete kadar Allah'ın laneti onun üze­rinedir.

Kadın, kocasının izni olmadan evinden hiçbir harcamada bulunamaz.

"Ya Rasûlallah! Yemekde olsa mı?'! denildi.

"Bu, mallarımızın en değerlisidir" buyurdu. Sonra da şöyle bu­yurdu:

"Emanet verilmelidir. Faydalanılan mal geri verilmelidir. Borç ödenmelidir. Kefil de borçludur."

Yine Ahmed b. Hanbel, Ebi Ümame'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) Ced'â adlı devesinin üzerinde ayaklarını üzengiye koydu ve in­sanların işitmesi için ayağa kalkarak sesinin en yüksek şekliyle:

"Beni duyuyor musunuz?" dedi.

Oradaki insanlardan biri; "Ya Rasûlallah! Bize ne emrediyorsunuz" dedi. Peygamberimiz (s.a.v) da:'

"Rabbinize kulluk ediniz. Beş vakit nama­zınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Başınızdaki idareciye itaat ediniz. Böylece Rabbinizin cennetine girersiniz." [57]

Ebu Davud, Abdurrahman b. Muaz et-Teymî (r.a.)'den rivayet ediyor:

Biz Mina'da iken Peygamberimiz (s.a.v) bi­ze hitap etti. Can kulağıyla öyle dinliyorduk ki; oturduğumuz yerden ne dediğini duyu­yorduk. Cemrelere (şeytan taşlamaya) varın­caya kadar ne yapacaklarını öğretiyordu.

Baş parmağı ile şehadet parmağı arasına küçük bir taş koydu ve:

"Bunun gibi taşı atın" buyurdu. Sonra muhacirlere emretti, mesci­din ön kısmına konakladılar. Ensara da emretti, mescidin arka kısmında konakladılar. Bundan sonra da diğer insanlar oraya geldi­ler." [58]

 

Cahiliye Adet Ve Davalarından Kurtulun Ve Zulmetmeyin

 

Ahmet b. Hanbel, Ebi Hurre vasıtasıyla onun amcasından rivayet ediyor:

Teşrik günlerinin ortasında Peygamberimiz (s.a.v)'ın devesinin yularından tutmuş, ona yolaçıkıyordum. Şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Hangi ayda, hangi günde ve hangi beldede olduğunuzu biliyor musunuz?"

Onlar;

"Haram bir beldede, haram bir ayda ve ha­ram bir gündeyiz" dediler. Peygamberimiz (s.a.v), bunun üzerine 

"Şüphesiz, kanlarınız, mallarınız ve ırzları­nız, bu gününüzün, ayınızın ve beldenizin haram olduğu gibi Allah'a kavuşuncaya kadar size haramdır" buyurdu ve sonra şöyle devam etti:

"Beni dinleyiniz ki (iyi) yaşayasınız. Dikkat ediniz! Zulmetmeyiniz! Dikkat ediniz! Zul­metmeyiniz! Dikkat ediniz! Zulmetmeyiniz! Şüphesiz, gönül hoşnutluğuyla olması dışın­da, müslüman bir kişinin malı (diğerine) helâl olmaz. Dikkat ediniz! Kıyamete kadar, cahiliyeye ait tüm kan, mal ve asalet davaları şu iki ayağımın altın dadır.

Kaldırılan ilk kan davası, Leysoğulları ya­nında emzirilmekte iken Hüzeyl'in öldürdü­ğü Rebia b. Haris b. Abdülmuttalib'in kan davasıdır. Dikkat ediniz! Cahiliye'deki her faiz kaldırılmıştır. Aziz ve Celîl olan Allah'ın kaldırdığı ilk faiz Abbas b. Abdülmuttalib'in faizidir. Ana paranız sizindir. Böylece zul­metmez, zulüm de edilmezsiniz. Dikkat edi­niz! Zaman, yeri ve gökleri yarattığı gündeki durumda dönmektedir."

Sonra şu âyeti okudu:

"Allah katında ayların sayısı on ikidir. Allah'ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri böyledir. Bu aylardan dördü ha­ram aylardır. Doğrusu din budur. Bu aylarda nefislerinize zulmetmeyin." [59]

Dikkat ediniz! Benden sonra küfre döne­rek, bir kısmınız bir kısmınızın boynunu vurmasın. Dikkat ediniz! Şeytan, namaz kı­lanların kendisine ibadet etmesinden ümidini kesmiştir. Ancak o, aranızda bozgunculuğa razıdır.

Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Şüphesiz onlar sizin yanınızda esir gibi olup, kendileri için bir şeye sahip değildir. Onların sizin üzerinizde, sizin de onlar üzerinde hak­kınız vardır. (Sizin onlar üzerindeki hakkı­nız) yatağınızı sizden başkasına çiğnetmemeleri, istemediğiniz bir kimsenin evinize gir­mesine izin vermemeleridir.

Eğer onların hırçınlığından korkarsanız; onlara öğüt verin. Yataktan uzaklaştırın, hafif şekilde dövün. Onların normal bir şekilde yeme ve giymeleri size aittir. Siz onları Allah­'ın emaneti olarak aldınız ve Allah adına ferclerini helal edindiniz. Dikkat ediniz! Ki­min yanında bir emanet varsa, onu emanet edene versin." Ellerini açtı ve; "Tebliğ ettim mi? Tebliğ ettim mi?" dedi. Sonra da

"Burada bulunan, bulunmayana tebliğ et­sin. Nice tebliğ edilen vardır ki burada dinle­yenden daha mutlu olur" buyurdu.

Humeyd, bu hadîs Hasan Basrî'ye ulaşın­ca, "Onlar çeşitli topluluklara bunu ulaştırdı­lar, onlar da onunla mutlu oldular" dedi.

Bu manada bir hadisi Bezzar, İbni Ömer (r.a)'den rivayet ediyor. O hadisin başında şunu ilave etmiştir.

Teşrik günlerinin ortasında Mina'da veda haccında bu sûre, (Nasr sûresi) indi. Rasûlullah (s.a.v) ecelinin yaklaştığını anladı. Kasva'nın getirilmesini istedi ve o getirildi. Sonra ona bindi. Akabe'ye vardı. Allah (c.c.)'ın dilediği kadar müslüman onun yanında toplandı. Peygamberimiz (s.a.v) layık olduğu şekilde Allah'a (c.c.) hamd u sena et­tikten sonra şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Cahiliyedeki tüm kan davala­rı kaldırılmıştır." Hadisi anlattı. Onda şu ifa­deler de vardı: "Ey insanlar! Şeytan sizin bel­denizde kıyamete kadar kendisine ibadet edilmesinden ümîdini kesmiştir. Ancak o küçük gördüğünüz amellerinizden (günahları­nızdan) de memnun olur. Onu hoşnut etme­yiniz. Dininize dikkat ediniz." Sonra ilave etti:      

"Ey insanlar! Ben size ona tutunduğunuz takdirde sapıtmayacağınız birşey bırakıyo­rum: Allah'ın kitabını bırakıyorum. Onunla amel ediniz." Sonunda:

"Dikkat ediniz! Bura­da bulunanız, bulunmayanınıza tebliğ etsin. Benden sonra peygamber, sizden sonra da ümmet yoktur."

Sonra da ellerini kaldırdı ve "Allah'ım şahid ol" dedi.

 

Allah Katında Sizin En Değerliniz, Ondan En Çok Korkanınızdır

 

"İşte kullarımızdan takva sahibi olanlara miras bırakacağımız cennet budur." [60]

Beyhâkî Cabir b. Abdullah (r.a.)'den rivayet ediyor:

Rasûlullah (s.a.v) kurban bayramı günlerinde veda hutbesinde şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız bir­dir. Dikkat ediniz! Arab'ın Acem'e, kırmızı ırktan olanın siyah ırktan olana, siyahın kır­mızıya hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. "Allah katında sizin en de­ğerliniz, O'ndan en çok korkanınızdır."

"Dikkat ediniz! Tebliğ ettim mi?"

"Evet, Ya Rasûlallah" dediler. Bunun üzeri­ne O

"Burada bulunan, bulunmayana tebliğ et­sin" buyurdu.

İbni Mâce, Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'dan rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) kulağı kesik devesi üzerinde, Arafat'da bize şöyle hitap etti:

"Bugünün hangi gün, bu ayın hangi ay ve bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz?" Sahabiler

"Bu belde, bu ay ve bu­gün haram gün ay ve beldedir" dediler. Bu­nun üzerine Peygamberimiz (s.a.v);

"Dikkat ediniz! Mallarınız ve kanlarınız bu ayınızın, beldenizin ve gününüzün haramlığı gibi, size haramdır.

Dikkat ediniz! Ben sizden önce (kevser) havuzuna varır ve sizin çokluğunuzla övünü­rüm. Benim yüzümü kara çıkarmayın. Ben insanları kurtarırım. Bazı insanları da azap melekleri çekip alırlar. O zaman ben, "Ya Rabbi! Bunlar benim ümrnetimdir" derim. O da "Senden sonra bunların neler yaptıklarını bilmiyorsun" der" buyurdu. [61]

 

Milletlerin Felaketine Neden Olan İşler

 

"Ölçeği tam ölçün de, hak yiyenlerden ol­mayın. Ve doğru terazi ile tartın." [62]

Abdullah İbn-i Ömer (r.a) tarafından riva­yet edilmiştir;

Rasulullah (s.a.v) bize yönelerek şöyle bu­yurdular;

"Ey Muhacirler! Beş şey vardır ki, onları alışkanlık haline getirmenizden Allah'a sığınırım. Onlar şun­lardır;

Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu aleni olarak işledi­ğinde, mutlaka içlerinde taun hastalığı ve onlardan önce gelip-geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır.

Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılırlar.

Mallarının zekatını vermekten kaçan her millet mutlaka yağmurdan menedilir. (kurak­lık ile cezalandırılır) ve hayvanları olmasa (Allah (c.c) hayvanlara acımasa) onlara yağ­mur yağdırmaz.

Allah'ın ahdini (emirlerini) ve Resulün sünnetini terkeden her milletin başına mut­laka Allah (c.c.) kendilerinden olmayan düş­manı maşallah eder ve düşman o milletin elindeki avucundakilerin bir kısmını alır.

İmamları (yani devlet adamlar) Allah'ın ki­tabı ile amel etmeyip Allah'ın (c.c.) indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allah onların hesabını kendi aralarında görür. [63]

 

Deccâl, Müseyleme, Ye'cuc Ve Me'cuc İle Yer Batması Konusundaki Hutbeler

 

"Artık onlar, kıyametin saatinin kendileri­ne birdenbire gelivermesine mi bakıyorlar (onu mu bekliyorlar)? İşte onun alâmetleri geldi; fakat o, başlarına geldiği zaman anla­maları neye yarar?" [64]

Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayet ediyor.

Biz veda haccında konuşuyorduk. Ancak onun Rasûlullah (s.a.v)'ın son haccı olduğunu bilmiyorduk. Bu hacda Rasûlullah (s.a.v) hi­tap etti ve Deccal'i uzunca anlattı. Sonra şöyle buyurdu:

"Allah (c.c.) hiçbir peygamber göndermiş olmasın ki O ümmetini Deccal'den korkut­muş olmasın. Nuh Peygamber ve ondan son­raki peygamberler (s.a.v.) de ümmetlerini on­dan korkutmuşlardır. Dikkat ediniz! Onun durumu size gizli değildir. Şüphesiz Rabbiniz şaşı değildir." [65]

Ahmed b. Hanbel ve Taberânî Sefine (r.a.)'den rivayet ediyor:

"Benden önce tüm peygamberler, ümmetle­rini Deccal'den sakındırmıştır. Onun sol gözü şaşıdır. Sağ gözünde de kalın bir et parçası vardır. İki gözü arasında "kâfir" yazılıdır. Ya­nında iki vâdî vardır. Biri cennet, diğeri de cehennemdir. Onun cenneti cehennem, ce­hennemi de cennettir. Yanında iki peygambe­re benzetilen, meleklerden iki melekte vardır. Biri sağında, diğeri de solundadır. Bu insanla­rın imtihanı içindir.

O şöyle der:

Ben sizin dirilten ve öldüren Rabbiniz değil miyim?" Meleklerden biri, "Yalan söyledin" der.

Diğer melek hariç in­sanlardan hiç kimse bunu işitmez. Öteki me­lek arkadaşına "Doğru söyledin" der.

İnsanlar bunu işitir ve onun Deccal'i doğruladığını zannederler. Bu imtihandır. Sonra yürür ve Medine'ye kadar gelir. Oraya girmesine izin verilmez. Sonra şöyle der:

"Burası şu adamın (Peygamberimizin) köyü der. Sonra yürür, ta Şam'a gelir. Aziz ve Celîl olan Allah, -Havran ve Gavr arasındaki- Efik Akabe'sinde onu helak eder. [66]

Ahmed b. Hanbel, Cünade b. Ebi Ümeyye el-Ezdî'den rivayet ediyor:

Ben ve ensardan bir adam Peygamberimiz (s.a.v)'ın bir sahabesinin yanına gittik ve ona; "Peygamberden Deccal hakkında işittiğin sözleri anlat" dedik. O da;

"Peygamberimiz (s.a.v) bize hitap etti ve şöyle buyurdu" dedi.

"Sizi Deccal'den sakındırıyorum (Üç defa tekrarla). Tüm peygamberler ondan sakındırrmştır. Ey ümmet! O sizin içinizden çıkar. O esmer ve sol gözü kör olan biridir. Yanında cennet ve cehennem vardır.

Yine ekmekten bir dağı (dağ kadar ekmeği) ve bir nehiri vardır. Yağmur yağdırır, ağaç bi­tiremez. Bazılarına musallat olur ve onları öldürür. Bazılarını da öldüremez. Yeryüzünde kırk sabah kalır, tüm sulara ulaşır, ancak dört mescide yaklaşamaz. Bunlar; Mescid-i Ha­ram, Mescid-i Medine, Mescid-i Tur ve Mescid-i Aksa'dır. Sizi hiç şüpheye düşürme­sin. Çünkü Aziz ve Celîl olan Rabbiniz, şaşı değildir."

 

Allah Teâla, Ümmetini Deccal'den Korkutmayan Hiçbir Peygamber Göndermemiştir

 

"Hamd o Allah'a mahsustur ki, kuluna kitap indirdi, onda hiç bir yamukluk yapma­dan,

Dosdoğru, tarafından şiddetli bir azap ile korkutmak ve yararlı güzel işler yapan müminlere şunu müjdelemek için ki, kendile­rine gerçekten güzel bir mükafat vardır." [67]

Hâkim, Ebî Ümame el-Bahîli (r.a.)'den ri­vayet ediyor:

Rasülullah (s.a.v) bir gün bize hitap etti. Hutbesinin çoğu yerinde, onu biti­rinceye kadar bize Deccalı anlatıyordu. O gün söylediklerinde şunlar vardı:

"Allah Teâlâ, ümmetini Deccal'den korkutmayan hiçbir peygamber göndermemiştir. Ben peygamberlerin, sonuncusuyum. Siz de ümmetlerin sonuncususunuz.

Şüphe yok ki, o sizin içinizde ortaya çıka­caktır. Eğer ben sizin aranızdayken çıkarsa, her müslümanın yardımcısı benim. Eğer ben­den sonra çıkarsa; herkes kendisinin yardım­cısı olur. Benden sonra her müslümanın ko­ruyucusu Allah'tır. O Irak ve Şam arası bir yoldan çıkar ve fesadını sağa ve sola yayar. Ey Allah'ın kulları! Dininizde sebat ediniz." O şöyle diyerek konuşmaya başladı:

"Ben peygamberim. Benden sonra pey­gamber yoktur." Sonra şöyle der:

"Ben sizin Rabbinizim." Şüphesiz ki siz, ölünceye kadar Rabbinizi görmeyeceksiniz. Onun iki gözü arasında "kâfir", yazılıdır. Sizden kim onunla karşırsa yüzüne tükürsün ve Kehf sûresinin başındaki âyetleri okusun.

O Ademoğulları'ndan birine musallat olur; onu öldürür, sonra da diriltir. Bundan öteye gidemez, ondan başkasını da öldüremez. Onun fitnesinden olarak, yanında cennet ve cehennem vardır. Onun cehennemi cennet, cenneti de cehennemdir. Kim onun cehen­nemine maruz kalırsa, gözlerini yumsun ve Allah'tan (c.c.) yardım istesin. O, ateş ibraserin ve selamet olduğu gibi, ona da serin ve selamet olur.

Yine onun fitnesindendir; O bir bölgeye uğrar, oradakiler de ona inanır ve onu tasdik ederler. Onlara dua eder. Bunun üzerine ogün bol yağmur yağar, yeryüzünde bolluk olur, hayvanları daha önceki durumundan daha semiz olur, memeleri sütle dolar. Bir bölgeye de uğrar. O yöre halkı ona, inanmaz, onu tas­dik etmezler.

Onun üzerine onlara beddua eder. Onlar da rahat edemezler. O kırk gün kalır. Bir günü bir sene, bir günü bir ay, bir günü bir cuma, bir günü de normal bir gün gibidir. Onun son günleri de serap gibidir. Sabah şehrin bir kapısında olan adam, diğer kapıya varmadan akşam olur." Sahabeler:

"Yâ Rasûlallah! Bu kısa günlerde namazı nasıl kılarız" dediler.

"Uzun günlerde ölçtüğünüz gibi, hesaplar, sonra da kılarsınız" buyurdu.

 

Güneş Tutulması Ve Deccal Hakkındaki Hutbe

 

"Gece ile gündüz, güneş ile ay Allah'ın âyetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin de onları yaratan Allah'a secde edin, gerçek­ten Ona ibadet edeceksiniz." [68]

Ahmed b. Hanbel, Basra ehlinden Sa'leb b. Abbâd el-Abdî'den rivayet ediyor:

Birgün Semure b. Cündeb (r.a)'ın hutbe­sinde hazır bulundum. Hutbesinde Rasûlullah'dan bir hadis naklederek güneşin tutulmasından bahsetti ve:

"Peygamberimiz (s.a.v) ikinci rekatta otur­mada iken güneş ortaya çıktı" tutulması gitti dedi. Züheyr diyor ki, zannedersem Semure şöyle dedi:

"Peygamberimiz (s.a.v) selam verdi. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, kendisinin O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet etti ve şöyle buyurdu:"

"Aziz ve Celîl olan Rabbimin peygamberli­ğini tebliğde kusur yaptığımı biliyorsanız, bunu haber veriniz."

Bazıları kalktı ve:

"Şehadet ederiz ki; Sen Rabbinin risaletini tebliğ ettin. Ümmetine nasihat ettin ve sana vahyolunanla hükmettin" dediler. Sonra Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

"Bir kısım insanlar, bu güneş ve ay tutul­masını, yıldızların yerlerinden kaymasını, yeryüzündeki ileri gelen kişilerin ölümü ne­deniyle olduğunu iddîa ediyorlar. Onlar yalan söylediler. Onlar ancak Allah'ın alametlerin­den bir alamettir.

Allah, bunlarla kullarını dener, kimin tevbe edeceğine bakar. Vallahi ben namaz kılmaya kalktığımdan beri sizin dünya ve ahiret işlerinizden karşılaşacağınız durumları gördüm. Otuz yalancı çıkmadan kıyamet kopmaz.

Onların sonuncusu şaşı Deccal'dir. Sol gö­zü kördür. Ebî Tıhye'nin gözü gibidir. Kendisiyle Aişe'nin hücresi arasında oturan ensardan yaşlı bir zat- O çıktığı zaman, kendi­sinin Allah olduğunu iddia eder. Kim ona inanır, onu doğrular ve ona uyarsa; daha önce yaptığı iyi amelleri ona fayda vermez. Kim de ona inanmaz ve onu yalanlarsa; daha önce yaptığı kötü amelinden dolayı cezalandırıl­maz.

Harem ile Beyti Makdis hariç, yeryüzünün her tarafında hakim olacak. Müminler Beyti Makdis' te kuşatılır ve şiddetle sarsılırlar (Çok sıkıntı görürler). Sonra Allah onu helak eder.

Hatta duvarın dibi veya temeli, Hasan el-Eşîb'in rivayeti üzere- veya ağacın kökü şöyle der;

"Ey mümin veya ey rnüslüman bu yahudidir." Veya şöyle der; "Bu Allah'ı inkâr edendir onu öldür." Kendi aranızda "Peygam­beriniz bunları size anlatmış mıydı?" gibi so­rulacağınız büyük hadiseler ortaya çıkmadık­ça ve dağlar yerinden kaymadıkça bunlar ol­maz." Ve şöyle buyurdu:

 "İşte bundan sonra da, kıyamet kopacak."

Semure'nin yerine başka bir kelime koy­madan bu hadisi rivayet ettiğine şahit oldum.

 

Peygamberimizin Müseylemetül Kezzabı Anlatması

 

"Uydurduğu yalanı Allah'a isnad eden veya kendine bir şey vahyedilmemişken "Bana vahyolunuyor" diyen kimseden bir de "Allah'ın indirdiği âyetler gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zâlim kim olabilir? O zâlimlerin halini ölüm şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve "Ruhunuzu teslim edin. Bugün Allah'a karşı haksız şeyler söylediği­nizden ve O'nun âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız" derler. [69]

Ahmed b. Hanbel ve Taberânî Ebu Bekre (r.a.)'den rivayet ediyor:

Rasûlullah (s.a.v) Müseyleme'nin durumu hakkında birşey demeden sahabeler onun hakkında sözü uzattılar. Bunun üzerine Pey­gamberimiz (s.a.v) ayağa kalktı ve şöyle hitap etti:

"Bu adamın durumu hakkında sözü uzattı­nız. O, kıyametten önce çıkan otuz yalancıdan biridir. Deccal'in ulaşmadığı hiçbir yer yok­tur."

Hâkim de Ebu Bekre'den benzeri bir hadisi rivayet etmiş ve şunu ilave etmiştir:

"O sadece Medine'ye gelemeyecek. Onun tüm geçitlerinde iki melek o Deccal'e karşı orayı koruyacak." [70]

 

Peygamberimizin Ye'cucme'cuc Hakkındaki Hutbesi

 

"Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Doğrusu Ye'cüc'ın Me'cüc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi versek olur mu?" [71]

Ahmed b. Hanbel ve Taberânî, İbni Harmele -Halid b. Abdullah b. Harmeleden, o teyzesinden rivayet ediyor:

Akrep soktuğundan dolayı başı sarılı oldu­ğu halde Rasûlullah (s.a.v) bize hitap etti ve şöyle buyurdu:

"Siz diyorsunuz ki düşman yoktur. Halbuki siz, yüzleri geniş, gözleri küçük Ye'cuc ve Ms'cuc gelinceye kadar savaşacaksınız: Onlar yeryüzünün bütün tepelerinden ortaya çıka­rak gelirler. Sanki onların yüzleri üstüste geçmiş kalkanlar gibidir."

Ahmed b. Hanbel ve Taberânî Ka'kaa'nın hanımı Bakîre'den rivayet ediyor:

Ben kadınların suffesinde oturmaktaydım. Peygamberimiz (s.a.v)'ın sol eliyle işaret ede­rek şöyle buyurduğunu işittim:

"Ey insanlar! Burada bir yerin battığını işittiğiniz zaman, kıyamet vakti olmuştur."

 

Müminlerin Ayıplarını Araştırmayın

 

"Ey iman edenler zannın birçoğundan çe­kinin. Çünkü zannın bazısı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin kusurunu araştırma­yın.) Birbirinizi gıybet de etmeyin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? Demek tiksindiniz! O halde Allah'tan korkun" çünkü Allah, tevbeyi çok kabul eden­dir, çok bağışlayandır." [72]

Ebû Yala, Berâ (r.a.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) bize öyle yüksek sesle hitap ettiki; sesini evlerinde veya yatak odalarında bulunan genç kızlar bile işitti. Şöyle buyurdu:

"Ey diliyle iman edip, kalplerine iman gir­meyen topluluk! Müslümanların gıybetini yapmayın. Onların ayıplarını araştırmayın. Kim bir kardeşinin ayıbını araştırırsa, Allah'da (c.c.) onun ayıbını araştırır. Allah (c.c.) kimin ayıbını araştırırsa, onu evinin içinde de rezil eder." [73]

Taberânî de İbni Abbas (r.a.)'tan bunun benzerini nakletmiştir:

"Müminlere eziyet etmeyin. Onların ayıp­larını araştırmayın. Kim bir müslüman kar­deşinin ayıbını araştırırsa; Allah da onun gizli halini ortaya çıkarır."

 

İyiligi Emredin Kötülükten Sakındırın

 

"Asra yemin olsun ki insan muhakkak zi­yandadır Ancak iman edip salih ameller iş­leyenler? Birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna­dır." [74]

İbni Mâce ve İbni Hıbbân, Aişe (r.a.)'den rivayet ediyor:

Rasûlullah (s.a.v) odama girdi. Yüzünden bir şey olduğunu anladım. Hemen abdest aldı, hiç kimseyle konuşmadı. Ben di­yeceğini duymak için odanın kapısına yaklaş­tım. Minbere oturdu. Allah'a (c.c.) hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Allah size şöyle buyuruyor: "Sizin dua edip de kabul etmediğim, isteyip de vermediğim, Ben'den yardım dileyip de yardım etmediğim zamandan önce, iyiliği emredip, kötülükten sakındırın." Başka birşey söylemedi ve indi."

 

Elinden Ve Dilinden Müslümanların Zarar Görmediği Kimse Üstündür

 

"Allah'ın fazlından kendilerine verdiği malda cimrilik edenler, sakın onu kendilerine hayırlı sanmasınlar. Hayır onlar için bir serdir. Yarın kıyamet günü o kıskandıkları mal boyunlarına tomruk edilecektir. Kaldı ki göklerin ve yerin mirası hep Allah'ındır. Al­lah, her ne yaparsanız haberdardır." [75]

Hâkim -Müslim'in şartına göre sahihtir di­yerek- Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) bize hitap etti ve şöyle buyurdu:

"Zulümden sakının. Çünkü zulüm, kıya­met karanlıklarındandır. Kötülükten sakının.

Cimrilikten sakının. Sizden öncekiler, cimri­likten helak olmuşlardır. Bu onlara akraba­larla ilişkiyi kesmeyi emretti, kestiler. Cimri­liği emretti, cimri oldular. Kötülüğü emretti kötü oldular."

Bir sahabe kalktı ve "Yâ Rasûlallah! Hangi müslüman daha üstündür?" dedi. Peygambe­rimiz (s.a.v)

"Elinden ve dilinden müslümanların zarar görmediği kimse" bu­yurdu. Bunun üzerine bu -veya başka birisi ise "Yâ Rasûlallah! Hangi hicret daha üstün­dür?" dedi. Peygamberimiz (s.a.v);

"Rabbinin hoşlanmadığı, şeyi terketmendir. Hicret iki kısımdır. Medenînin hicreti, bede­vinin hicreti. Bedevi'nin hicreti çağrıldığında icabet etmesi emredildiğinde itaat, etmesidir. Medenî'nin hicreti imtihan olarak en büyüğü, sevapça da en üstünüdür" buyurdu.

 

Büyük Günahlardan Sakının

 

"Eğer siz, yasaklandığınız büyük (kebair) günahlardan uzaklaşırsanız, küçük kabahat ve kusurlarınızı örteriz ve sizi hoş bir yola koyarız." [76]

Ahmed b. Hanbel ve garibdir diyerek-Tirmizî Eyraen b. Hureym (r.a.)'dan rivayet ediyor

Peygamberimiz (s.a.v) hitap ederek şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Yalan yere şahitlik etmek Al­lah'a şirk koşmaya denktir." Bunu üç kere tekrarladı ve sonra:

"Pislik putlardan ve yalan sözlerden sakı­nın[77] âyetini okudu.

İbni Ebüd-Dünyâ, Enes b. Mâlik (r.a.)'den rivayet ediyor:

Rasûlullah (s.a.v) faizin ne büyük bir günah olduğunu bize hitap etti anlattı ve şöyle buyurdu:

"Bir kişinin faizden bir para alması Allah katında, otuz altı defa zina etmesinden daha büyük günahtır. Faizin en kötüsü de, müslüman kişinin şerefiyle oynamaktır."

İbni Ebî Şeybe, Ebî Musa el-Eşarî'den ri­vayet ediyor:

Birgün Rasûlullah bize hitap etti ve şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Şirkten sakının. Çünkü o ka­rıncanın/yürümesinden (ayak sesinden) daha gizlidir." Kim; "Yâ Rasûlallah! O karıncanın yürüyüşünden daha gizliyken nasıl sakınabi­liriz" derse, şöyle dua ediniz:

"Allah'ım! Bile­rek şirk koşmaktan sana sığınırız. Bilmeyerek olandan da bağışlamanı dileriz." [78]

 

Şükrü Artırın

 

"Onun için siz Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın nimetine şükredin, eğer gerçekten Ona ibadet edecekseniz." [79]

Abdullah b. Ahmed, Bezzar ve Taberânî, Nu'man b. Beşîr (r.a.)'dan rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) bu ağaçların veya bu minberin üzerinde şöyle buyurdu.

"Aza şükretmeyen, çoğa da şükretmez. İn­sanlara teşekkür etmeyen Azîz ve Celîl olan Allah'a da şükretmez. Allah'ın nimetini söy­lemek şükür, bunu terk nankörlüktür. Cemaat rahmet, ayrılık azaptır."

İbnü Neccâr, Ebu Zer (r.a.)'den rivayet edi­yor:

Peygamberimiz (s.a.v)'ı hitap ederken dinledim. Şu âyeti okudu:

"Ey Davudoğulları şükredin. Şükreden kullarım azdır." Sonra şöyle buyurdu:

"Kim de şu üç şey olursa, Davud (a.s.)'a verilen şeyler ona verilmiş olur. Gizli açık her yerde Allah'tan korkma. Kızgınlık ve memnuniyet halinde adaletli olmak. Zenginlikte ve fakir­likte tutumlu olmak."

 

Kurana Sarılın

 

"Sen hemen sana vahyolunana tutun. Muhakkak ki sen, doğru bir yol üzerindesin.

Ve muhakkak ki o Kur'any hem senin için, hem kavmin için bir şereftir, bir öğüttür ve ileride ondan mesul olacaksınız." [80]

Hz. Ali(r.a.)'dan:

Peygamberimiz (s.a.v) hitap etti ve şöyle buyurdu:

"Dilediğini anlayan veya bildiğini konuşan âlimin hayatından hayırlı hayat yoktur. Ey insanlar! Siz hüdne zamanındasınız. Zaman çabuk ilerliyor.

Gece ve gündüzün her yeniyi eskittiğini, her uzağı yaklaştırdığını, her vaad edileni ge­tirdiğini görüyorsunuz. Gelecekteki cihada hazırlanın." Mıkdad (r.a.):

"Yâ Rasûlullah! Hüdne nedir ?" diye sordu.

Peygamberimiz (s.a.v):

"İmtihan ve kopukluktur. Size işler karanlık geceler gibi ka­rıştığı zaman, Kur'ân'a sarılın. Çünkü o, şefaa­ti geçerli bir Şefaatçi ve sözüne inanılan bir davacıdır.

Kim onu kendine önder yaparsa, onu cen­nete götürür. Kim onu arkasına atarsa, onu da cehenneme sevkeder. O hayırlı yola delildir. Açıktır, boş söz değildir. Zahiri ve batını var­dır. Zahiri hükümdür. Batını ilimdir. Anlamı derindir.

Güzellikleri sayılamaz. Onun âlimleri, ona doymaz./Allah'ın sağlam bir ipidir. En düz­gün yoldur. O cinlerin bile dinledikleri za­man:

"Biz, rüşd yolunu gösteren, hayrete düşü­ren Kur'ân'ı dinledik ve ona inandık" deme­den müstağni olmadıkları bir hakikattir. Onu söyleyen doğru söyler, onunla amel eden se­vap kazanır, onunla hükmeden adaletli olur.

Kim onunla amel ederse en doğru yola hi­dayet olur. Onda hidayet kandilleri ve hikmet nurları vardır. Kesin delile götürür."

 

Ne Mutlu Kazancı Temiz Olana

 

"Miskine, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.

"Size ancak Allah rızası için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık isteriz, ne de bir teşek­kür.

Çünkü biz, Rabbimizden korkarız, bir su­ratsız kara günden! derler.[81]

Ebû Nuaym, Hüseyin b. Ali (r.a.)'den riva­yet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v)'ı ashabına hitap ederken gördüm. Şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Sanki ölüm bizden başkası için takdir edilmiş. Sanki hak bizden başkası­na vacib olmuş. Uğurladığımız ölüler, sanki az sonra bize dönecek gibi. Sanki onlardan sonra ebedi kalacakmışız gibi miraslarını yi­yoruz. Her va'zı unutmuş, her musibetten (sanki) eminmişiz gibi bulunuyoruz.

Kendi kusuru kendisini insanların kusur­larını araştırmaktan alıkoyan kimseye ne mutlu! Ne mutlu kazancı temiz olana, gizli-açık hali iyi, güzel olana, yolu dosdoğru olana.

Allah için mütevazı olana, günahsız olarak, elde ettiği maldan 'infak edene, ilim ve hik­met ehliyle oturup kalkana, yoksullara acıya­na ne mutlu. Ne mutlu malının fazlasını infak edip, sözün fazlasını tutana, sünneti hoş gö­rüp de bid'ate dönmeyene." Sonra indi.

 

Allahtan Hakkıyla Utanın

 

"Zira yalanı Allah'a iftira eden veya Onun âyetlerine yalan diyen kimseden daha zâlim kim olabilir? Bunlara kitaptan nasip­leri erişir. Canlarını alacak meleklerimiz ge­lince onlara: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" derler. Onlar: "O taptıklarımız biz­den sapıp ayrıldılar." derler. Böylece kendi aleyhlerinde kâfir olduklarına şahitlik eder­ler." [82]

Taberânî Hz. Aişe (r.a.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) minberde, insanlar da onun etrafında iken şöyle buyurdu:

Ey insanlar! Allah'dan hakkıyla utanın!"

Sahabenin biri:

Ya Rasûlullah! Biz Allah'dan utanıyoruz" dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah:

"Sizden kim Allah'dan utanıyorsa hiçbir gece ecelin çok yakın olduğunu düşünmeden yatmasın! Karnını, başını ve onların ihtiva ettiği şeyleri korusun! Ölümü ve çürümeyi hatırlasın! Dünya süsünü terketsin!"

 

İlk Defa Yarattığımız Gibi Tekrar Dirilteceğiz

 

"Kıyamet gelecektir, onda hiç şüphe yok­tur. Allah, kahirlerdeki kimseleri diriltecektin." [83]

Buhari, Müslim ve başkaları İbni Abbas (r.a)'dan rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v)'ı minberde hitap ederken işittim. Şöyle buyurdu:

"Siz Allah'ın huzuruna yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak çıkacaksınız."

Bir rivayette "yaya olarak" ilavesi vardır.

Bir rivayette de İbn Abbas (r.a), "Rasûlullah bize bir vaazda şöyle buyurdu" diyor:

"Ey insanlar! Siz Allah'ın huzurunda yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolacaksmız. "İlk defa yarattığımız gibi tekrar dirilteceğiz. Bu bizim sözümüzdür. Biz söylediğimizi yaparız." Dikkat ediniz! Yararılmışlardan ilk giydirilecek olan İbrahim (a.s.)'dir. Benim ümmetimden bir kısım in­sanlar, getirilir ve sol tarafa alınır. Ben "Yâ Rabbi! Bunlar benim ürametimdir" derim. O, "Senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun" der. Ben de Salih kul İsa (a.s.)'nın dediği gibi derim,"                 

"Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şahiddim, beni aralarından aldığın­da onları Sen gözlüyordun. Sen herşeye şahidsin, onlara azabedersen, doğrusu onlar Senin kullarındır; onları bağışlarsan, Güçlü olan Hakîm olan şüphesiz ancak Sen'sin[84] Bana şöyle denir:

"Sen onlardan ayrılır ayrıl­maz onlar gerisin geriye döndüler."

Bir rivayette; "Ben de "uzak olsunlar, uzak olsunlar" derim" ilavesi vardır.

 

Kader

 

"Sana fceder dokundurursa, onu Ondan başka açacak yoktur. Ve eğer sa­na bir hayır dokundurursa, yine O herşeye kadirdin

Kullarının üstünde gâlib Odur. Hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan O'dur." [85]

Taberânî ve Ebû Sehl Cündiysâbûri Ali (r.a.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) minbere çıktı, Al­lah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle bu­yurdu:

"Bir kitap vardır ki; Allah onda cennetlik­lerin hepsinin adlarını ve neseblerini yazmış­tır. Kıyamete kadar, onda bir azalma ve artma olmaz." Sonra şöyle dedi:

"Bir kitap da vardır ki; Allah onda cehen­nemliklerin hepsinin adlarını ve neseblerini yazmıştır. Kıyamete kadar onda bir azalma ve artma olmaz. Cennetlikler hangi ameli işlerse işlesin, sonunda cennet ehlinin ameliyle ölür. Cehennemlikler de hangi ameli işlerse işlesin, sonunda cehennem ehlinin ameliyle ölür.

Bazen mutlu saîd bir kimse bahtsızların -şakı- yolundan gider, hatta "Bunlar onlara ne kadar benziyor, hatta onlardandır" denir. An­cak mutluluk onlara yetişir ve onları kurtarır. Bazen de bahtsızlar, mutluların yolunda gider.

Öyle ki; "Bunlar onlara ne kadar benziyor, hatta onlardandır" denir. Bahtsızlık onları yakalar ve onların içinden çıkarır. Allah esas kitapda kimi mutlu yazmışsa çok az bir za­manı da kalsa ölümünden önce mutlu kişinin amelini yaptırmadıkça dünyadan çıkarmaz.

Kimi de Allah kitapda bahtsız yazmışsa onu da ölmeden önce bahtsızların amelini yap­tırmadıkça dünyadan çıkarmaz. Amellerin değeri sonlarıyladır.

 

Benim Akrabalığım Dünya Ve Ahirette Fayda Verir.

 

"Fakat o zaman (bize) şefaatçilerin şefaati fayda vermez." [86]

İbnü Neccâr, Ebu Said (r.a.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v)'ı minberde şöyle derken işittim:

"Bazı insanlara ne oluyor da "Rasûlullah'la akraba olmak kıyamet gününde fayda vermez" diyorlar. Vallahi benim akrabalığım dünya ve ahirette fayda verir.

"Ey insanlar! Ben kıya­mette havzın başına varacağım. Bâzıları:"Yâ Rasûlullah! Ben falan oğlu falanım" der. Ben Bu nesebi tanıyorum, ancak siz benden sonra çeşitli şeyler uydurdunuz ve gerisin geriye döndünüz" derim."

 

Peygamberimizin İdarecilerle İlgili Hutbesi

 

"Habersiniz olsun ki Allah sizlere, emanet­leri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten Allah size ne güzel va­az veriyor. Şüphesiz ki Allak işiten ve görendır." [87]

Taberânî, Ebû Said (r.a.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) bize hitap etti ve hut­besinde şöyle buyurdu:

"Dikkat ediniz! Rabbimin beni çağıracağı ve benim de buna icabet edeceğim zaman yaklaşmıştır. Benden sonra başınıza bildiğiniz şeylerle amel eden idareciler gelecektir. Onla­ra itaat etmek gerekir. Bir süre böyle devam edersiniz. Onlardan sonra başka idareciler gelir. Sizin bilmediğiniz ve tanımadığınız şeylerle amel ederler. Onlara hizmet edip yol gösterenler hem kendilerinin, hem de başka­larının helakine sebep olurlar. Onlarla oturup kalkınız, ama davranışlarınızda onlardan ayrlılınız, iyinin iyiliğine, kötünün de kötü­lüğüne şahitlik ediniz."

Buharî, Ebû Humeyd es-Saîdî'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) bir kişiyi zekât me­muru olarak gönderdi. O vazifesini bitirip geldi ve "Yâ Rasûlallah! Bu sizin, bu da bana hediye edildi" dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) ona:

"Evinde oturup bekleseydin bunlar sana hediye edilir miydi, edil­mez miydi?" dedi.

Sonra Peygamberimiz (s.a.v) akşamleyin namazdan sonra kalktı, şehadet getirip Allah'ı layık olduğu şekilde övdükten sonra, şöyle buyurdu:

"Görevlendirdiğimiz zekât memuruna ne oluyor da bize geliyor ve "Bu sizin, bu da ba­na hediye edilen" diyor. O evinde otursa ve bekleseydi kendisine hediye edilir mi yoksa edilmez miydi? Muhammed'in nefsi kudre­tinde olan Allah'a yemin ederim ki; hangi biriniz bu maldan birşeye ihanet ederse; kı­yamet gününde onu boynuna yüklenerek geti­recektir. Eğer o bir deve ise kükreyecek, sığır ise böğürecek, koyun ise meleyecek, bu halde onları getirecektir. Tebliğ ettim mi?"

Ebû Humeyd diyor ki; sonra Rasûlullah (s.a.v) koltuk altlarını görebileceğimiz kadar ellerini kaldırdı. Bu hutbeyi benimle beraber Zeyd b. Sabit de dinledi. Sorabilirsiniz.

 

Kim Ensar'ın Başına Geçerse, Onların İyilerine İyilik Etsin

 

"İyilik yarışında önceliği kazanan Muha­cirler ve Ensar ile onlara güzelce uyanlardan Allah razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı oldular. Allah onlara içinde temelli ve ebedî kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cen­netler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş (fevz-i azîm) budur." [88]

Ahmed b. Hanbel, Ebû Katâde (r.a.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v)'ın minberde Ensar hakkında şöyle buyurduğunu işittim:

"İnsanlar benim dış elbiselerim Ensar ise iç elbiselerim gibidir. Benim çok yakınımdır. Eğer insanlar bir yere, Ensar da başka bir yere gitse, ben Ensar'ın gittiği yere giderdim. Eğer hicret olmasaydı, ben Ensar'dan biri olurdum. Kim Ensar'ın başına geçerse, onların iyilerine iyilik etsin, hatalılarını bağışlasın. Kim onları korkutursa şu ikisi arasındaki adamı- kendi­sine işaret etmiştir korkutmuş olur."

Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Ka'b b. Mâlik el-Ensâri'den onun babası tövbesi ka­bul edilen üç kişiden biridir rivayet ediyor. Ona Peygamberimiz (s.a.v)'ın ashabından biri şunu anlattı:

Peygamber (s.a.v.) bir gün başı sarılı oldu­ğu halde çıktı ve hutbesinde şöyle buyurdu:

"Ey Muhacirler topluluğu! Siz devamlı artıyorsunuz. Ensar bugün aynı durumu üzere­dir çoğalmıyor. Ensar benim kendilerine sı­ğındığım has adamlarımızdır iyilerine ikram ediniz. Hatalarını da bağışlayınız."

 

Sadaka Cehennemden Korur

 

"Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sada­ka veren kadınlara ve Allah'a öyle güzel ödüne verenlere verdikleri kat kat arttırılır, bir de onlara pek hoş bir mükâfat (ecir) vardır. "[89]

Ebu Yala ve Bezzâr Ebu Bekir (r.a.)'den:

Minberin kütüğü üzerinde Rasûlullah (s.a.v)'ın şöyle buyurduğunu işittim:

"Bir hurma parçası ile de olsa cehennem­den sakınınız. Çünkü o, açlıktan iki büklüm olanı doğrultur, ölüm tehlikesinden korur. Açları doyurmuş yerine geçer."

 

Salavat Getirin

 

"O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim." [90]

Ahmed b. Hanbel, Ebu Şeybe ve İbni Mace, Ammar b. Rebîa tarikıyla babası Rebia'dan:

Peygamberimiz (s.a.v)'ın şöyle hitap ettiği­ni işittim.

"Kim bana salavat getirirse, O salavat getirdiği müddetçe melekler de O'na sala­vat getirir. Buna göre kul ister çok getirsin ister az."

 

Allah (c.c) Ve Ahrete İnanma

 

"Ne vardı bunlar, Allah'a ve ahiret gününe inansalar da Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği şeylerden dağıtsalardı? Ziyan mı ederlerdi) Allah, kendilerini bilirdi." [91]

İbni Cerîr, Abdullah b. Amr (r.a.)'dan: Peygamberimiz (s.a.v) kalktı ve şu şöyle hi­tap etti:

"Kim cehennemden uzaklaşmak ve cennete girmek istiyorsa, Allah'a ve ahiret gününe inanarak ölsün. Kendisine nasıl davranılmayı istiyorsa insanlara öyle davransın."

 

Az Gülüp Çok Ağlayın

 

"Şüphesiz, âyetlerimizi tanımayan kâfirleri yarın muhakkak bir ateşe yaslıyacağız. De­rileri piştikçe azabı duysunlar diye kendileri­ne yeniden başka deriler vereceğiz. Çünkü Allah, izzeti sonsuzdur, hakimdir.

İman edip, güzel güzel işler yapan müminleri, içlerinde ebedi kalmak üzere al­tından ırmaklar akar cennetlere koyacağız. Orada kendilerine temiz, gayet temiz zevceler var. Hem de onları gölgelendiren bir gölgeye koyacağız." [92]

Buhari ve Müslim, Enes (r.a )'den rivayet etti: Rasûlullah daha önce benzerini hiç işitme­diğim bir şekilde hitap etti ve şöyle buyurdu:

"Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız."

Bunun üzerine sahabeler yüzlerini örtüp içli olarak ağladılar.

Bir rivayette de şöyledir:

Peygamberimiz (s.a.v) sahabelerinden birşey duydu ve şöyle hitap etti:

"Bana cennet ve cehennem gösterildi. Bu­gündeki gibi hayır ve şer görmedim. Eğer be­nim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlar­dınız."

Rasûlullah'ın ashabına, hiçbir gün o gün­den daha zor gelmedi. Başlarını örttüler ve içli olarak ağladılar."

 

Cehennemliklerin Durumu

 

"O (kimse) ki, en büyük ateşe yaslanacaktır. Sonra ne ölecek onda, ne hayat bulacak:" [93]    

İbnü Ebî Hatem Ebû Saîd'den: Rasûlullah hitap şu âyeti okudu:

"Kim Rabbine suçlu olarak gelirse; onun için cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de yaşar." [94]

Sonra şöyle buyurdu:

"Cehennem ehli orada ölmezler ve yaşa­mazlar. Tam cehennem ehli olmayanlara ateş dokunur. Sonra şefaatçiler şefaat ederler. Bunlar topluca oradan çıkarılır ve "hayat" ve­ya "hayvan" denilen nehre getirilirler. Burada selin getirdiği kum ve çamurdan otların bitti­ği gibi biterler."

 

Allah'ı Düşünmek

 

"Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O, dai­ma yaşayan, daima duran tutan Hayyu Kayyumdur. Onu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerdeki ve yerdeki hep Onundur. Kimin haddine ki, Onun izni olmadan huzurunda şefaat edecek? Onların önlerinde ne var, ar­kalarında ne var hepsini bilir. Onlar ise, Onun dilediği kadarından başka ilahi ilmin­den hiçbir şey kavrayamazlar. Onun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp   gözetmek ona bir ağırlık da vermez. O öyle ulu, öyle büyük azametlidir." [95]

İbm Ebi'd-Dünya ve İbni Neccâr, Ebu Hureyre (r.a.)'den: Rasûlullah kalkarak şöyle hitap etti:

"Ey insanlar! Rabbinize karşı zan güzelleştirin. Çünkü Allah, kulunun zannı üzere olur."

 

İnsanlar Birbirinin Şahididir

 

"Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler hep murada erenlerdir." [96]

Hâkim, Ebû Züheyr es-Sakafî (r.a.)'den:

Rasûlullah'ın bir hutbesinde şöyle buyurdu­ğunu işittim:

"Ey insanlar! Cennetlikleri cehennemden veya iyilerinizi kötülerinizden ayırabilirsi­niz." Sahabenin biri: "Ne ile ayırabiliriz Yâ Rasûlallah!" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah "iyi ya da kötü anılmakla. Sizin bir kısmınız bir kısmınıza şahidsiniz" buyurdu."

Hasan b. Süfyan ve Ebu Nuaym, Abdullah b. Sa'labe tarikiyle babası Salebe (r.a.)'den:

Rasûlullah bir hutbe vererek, fıtır sadakası olarak, büyük, küçük, hür, köle her baş için bir sa' hurma yahut bir sa' arpa verilmesini emretti.

 

Tebukteki Hutbesi

 

"Emir budur. Her kim Allah'ın yasaklarına hürmet gösterirse bu, kendisi için Rabbı ka­tında mutlak hayırdır. Size (haram olduğu) bildirilenden başka bütün hayvanlar helal kılınmıştır. O halde putlardan, pislikten ka­çının ve yalan sözden sakının." [97]

Beyhakî ve İbni Asâkîr Ukbe b. Amir el-Cühenî'den rivayet ediyor:

Tebük savaşına çıktık. Peygamberimiz (s.a.v) geceleyin uyudu. Güneş bir mızrak bo­yu oluncaya kadar uyanmadı. Sonra:

"Ey Bi­lal! Ben sana bizim için fecri ile demedim mi?" buyurdu. O da:

"Yâ Rasûlallah! Size olan bana da oldu" dedi.

Yakın bir mesafe gidildik­ten sonra namaz kıldı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Sözlerin en doğrusu Allah'ın kitabıdır. Bağların en sağlamı Allah korkusudur. Dinle­rin hayırlısı İbrahim'in dini, yolların hayırlısı Muhammed (a.s.)'ın yoludur.

Amellerin hayırlısı farzlar, şerlisi bidatlerdir. Yolların en güzeli peygamber yolu, ölümün en değerlisi şehitlerin ölümüdür.

Körlüğün de körlüğü hidayetten sonra sapmaktır. İlmin hayırlısı fayda veren, hida­yetin hayırlısı uyulandır. Körlüğün kötüsü, kalp körlüğüdür. Veren el, alan elden hayırlı­dır. Az ve yeterli olan çok olup da azdırandan hayırlıdır. Mazeretin kötüsü ölüm geldiği za­mandaki, pişmanlığın kötüsü, kıyamet günündekidir.

İnsanların bazısı namazı ancak vaktin so­nunda kılar, bazısı da Allah'ı çok az zikreder. Hataların en büyüğü çok yalan konuşmaktır. Zenginliğin iyisi gönül zenginliğidir. Azığın hayırlısı, takvadır. Her işin başı, Allah korkusudur. Kalpte yerleşen şeylerin hayırlısı, kesin inançtır. Şüphe, küfürdendir. Ölü için bağırıp çağırarak ağlamak, cahiliye adetindendir. Milletin malına ihanet cehenneme gitmeye sebeptir. Zekâtı verilmeyip yığılan mal, cehennemde dağlanmaktır. Nefsânî sür İblis'in borazanıdır.

İçki, kötülüklerin anasıdır. Kadınlar, şey­tanın ipleridir. Gençlik, bir çeşit deliliktir. Kazançların kötüsü, faiz kazancıdır. Yenen şeylerin kötüsü, yetim malıdır. Mutlu kimse, başkasından ibret alan, bahtsız da, annesinin karnında bahtsız olandır.

Sizin hepiniz ancak dört zira'lık bir yere varacaksınız. İşler sonuyladır. Ameller so­nuçlarına göredir. Haber' verenlerin kötüsü, yalan haber verendir. Her gelecek olan yakın­dır. Mü'minin sövmesi fasıklıktır. Mümini öldürmek küfürdür.

Onun gıybetini yapmak, Allah'a isyandır. Onun malının haramlığı, kanının haramlığı gibidir. Kim kötü bir işinde yemin ederse, Allah onu yalancı çıkarır. Kim bağışlar affe­derse; Allah da onu bağışlar, affeder. Kim öf­kesini yenerse, Allah ona sevap verir. Kim bir musibete sabrederse, Allah onun karşılığını verir. Kim gösterişe kapılırsa, Allah onu rüsvay eder.

Kim sabrederse, Allah ona kat kat sevap verir. Kim de Allah'a isyan ederse, Allah ona azap eder. Allah'ım! Beni ve ümmetimi ba­ğışla! Allahım! Beni ve ümmetimi bağışla! Allahım! Beni ve ümmetimi bağışla."

 

Allah (c.c) Yolunda Cihad Edin

 

"Korunun da size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın, fakat haksız taarruz etme­yin, çünkü Allah haksız  taarruz  edenleri sevmez!" [98]

Ahmed b. Hanbel, Iyad b. Hammar el-Mücâşii (r.a.)'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v) bir gün hitap etti ve hutbesinde şöyle buyurdu:)

"Rabbim bana, bugün öğrettiği ve sizin bilmediğiniz şeyleri size öğretmemi emretti."

O şöyle buyurdu:

"Kullarıma verdiğimin hepsi helaldir. Ben kullarımın hepsini temiz olarak yarattım. Onlara şeytanlar geldi ve onları dinlerinden sapıttı. Helal kıldığım şeyleri onlara haram kıldı. Ben ona yetki vermediğim halde, onlara bana şirk koşmalarını emretti."

Sonra Allah yeryüzünde ehli kitab'bın ba­kayası hariç, Arab'a ve Acem'e bakıp onlara azap etti. Bana da şöyle buyurdu:

"Ben, ancak seni denemek ve seninle onları denemek için gönderdim. Sana suyun imha edemeyeceği, uykunda ve uyanıklığında ezberinde tutaca­ğın bir kitap indirdim."

Sonra Azîz ve Celîl olan Allah, bana Kureyş'i yakmamı emretti. Ben

"Ya Rabbi! Onlar beni yenerler" dedim. Allah (c.c)

"Onla­rın seni yurdundan çıkardıkları gibi, sen de onları çıkar. Onlarla savaş,' sana yardım ede­rim. Bu uğurda harca. Ben sana veririm. Sen onlara gönder. Ben sana beş katını gön­deririm. Sana itaat edenlerle, isyan edenlere karşı savaş.

Cennetlikler üç kısımdır: Güçlü, adaletli, tasadduk edenlerler. Bütün yakınlarına ve müslümanlara merhametli, yumuşak kalpli olanlar, iffetli, fakir ve çoluk çocuk sahibine tasaddukta bulunanlar.

Cehennemlikler de beş kısımdır: Gereksiz şeylerden kendilerini alıkoyacak akılları ol­mayanlar. İçinizdeki, çoluk çocuk istemeyen taklitçiler. En küçük bir şeye dahi tamah eden hainler. Sabah akşam malınıza ve ailenize hile düşünenler. Cimriler, yalancılar ve kötü ah­laklılar" buyurdu.[99]

 

Dünya Hayatı Sizi Aldatmasın

 

"O takva sahihleri ki, bollukta ve darlıkta infak ederler ve kızdıklarında öfkelerini yu­tarlar ve insanların kusurlarını affederler. Allah da iyilik edenleri sever." [100]

Ahmed b. Hanbel, Tirmizî, Hâkim ve Beyhakî, Ebu Saîd el-Hudrî (r.a.)'den rivayet ediyorlar:

Rasûlullah (s.a.v) ikindi namazını kıldı. Sonra kalkarak hitap etti. Kıyamete kadar olacak herşeyi hiçbirşey bırakmadan bize ha­ber verdi. Onu ezberleyen ezberledi, unutan da unuttu. Dediklerinde şunlar vardı:

"Dünya çekici ve tatlıdır. Allah sizi orada halife kılmış ve ne yaptığınıza bakmaktadır. Dünyadan ve kadınlardan sakınınız. İsrailoğulları'nda ilk fitne kadınlar yüzünden çıkmıştır. Dikkat ediniz! Ademoğulları çeşitli tabakalar halinde yaratılmıştır.

Onlardan bir kısmı; mü'min olarak doğar, mü'min olarak yaşar ve mü'min olarak ölür. Bir kısmı; kâfir olarak doğar, kâfir olarak ya­şar ve kâfir olarak ölür. Bir kısmı; mü'min olarak doğar ve mü'min olarak yaşar, fakat kâfir olarak ölür.

Bir kısmı da, kâfir olarak doğar ve kâfir olarak yaşar, fakat mü'min olarak ölür.

Kızgınlık Ademoğlu'nun içindeki yanan bir ateştir. Bu halde gözlerin kızarmasını ve boyundahlarlarının şişmesini görmüyor mu­sunuz? Simden birine böyle bir hal olduğunda yere otursun. İnsanların hayırlısı geç öfkele­nen ve öfkesi çabuk geçendir. Kötüsü de ça­buk öfkelenen ve öfkesi geç geçendir. Geç öf­kelenip, öfkesi geç geçen, çabuk öfkelenip, öfkesi çabuk geçen aynıdır.

Tüccarların iyisi, ödeyeceğini güzel öde­yen, alacağını da güzel alandır. Tüccarların kötüsü de, ödeyeceğini kötü olarak ödeyen, alacağını da kötü olarak isteyendir. Ödemesi­ni kötü yapıp alacağını güzel isteyenler, öde­mesini güzel yapıp, alacağını kötü isteyen ay­nıdır.

Her zalimin kıyamet gününde yaptığı zu­lüm kadar bir bayrağı vardır. Zulmün en bü­yüğü devlet başkanının -halkı idare edeni zulmüdür. İnsanlardan korkması bir kişinin bildiği bir hakkı konuşmasına engel olmasın. Cihadın en üstünü, zalim bir idarecinin yanında hakkı konuşmaktır. Dünyanın kalan zamanı, geçen zamana oranla, içinde bulun­duğumuz günün geçen zamana göre kalanı gibidir."

 

Mazlumun Bedduasını Geri Çevirmem.

 

"İbrahim'in milletinden kim yüz çevirir? Ancak kendine kıyan sefih (beyinsiz!) Haki­kat Biz Onu dünyada seçtik, âhirette de O, hiç şüphe yok ki seçilenlerdir," [101]

Ebu Zerr (r.a) Şöyle anlatıyor:

Hz. Pey­gambere "Ey Allah'ın Rasulü! İbrahim (a.s)'ın sahifeleri nelerdi?" diye sordum.

"Nasihattan ibaretti" diyerek şu örnekleri verdiler:

"Ey kullarıma musallat olup da gu­rura kapılan kral! Seni dünya malı toplayıp da bunları üstüste yığman için döndermedim; mazlumların hakkını alman ve onların bed­dualarının bana gelmesini engellemen (yani onlara zulmedilmesini önlemen) için gönder­dim. Çünkü ben kâfir de olsa mazlumun bed­duasını geri çevirmem. Akıllı bir insan za­manını Rabb'ine yalvarmak, nefsini hesaba çekmek, Allah'ın yarattıklarını ve sanatını tefekkür etmek, geçimini ve ihtiyaçlarını te­min için çalışmakla geçirir. Akıllı insan âhireti, geçimi ve haram olmayan arzu ve lez­zetleri temin için çalışır. Akıllı kişi zamanı­nın kıymetini bilir, işlerini ona göre ayarlar, dilini korur. Konuşmasını amellerinden sa­yan insan kendisini ilgilendirmeyen konlarda dilini tutar".

Bunun üzerine "Ey Allah'ın Rasûlü! Musa (r.a)'ın sahifeleri nasıldı? Diye sordum.

"İbret verici şeylerden ibaretti". İşte ondan bir parça:

"Ölüme yüzdeyüz inanan bir insanın, nasıl sevinebileceğine hayret ediyorum. Cehenne­me kesinkes inanan bir kişinin gülebilmesine hayret ediyorum. Kadere inandığı halde rızkı için kendisini yoranlara hayret ediyorum. Hiç kimseye yâr olmadığını gördüğü halde dün­yaya bel bağlayan kimselere hayret ediyorum. Kıyametteki hesaba inanıp da hazırlık yap­mayan kimselere hayret ediyorum"

Bu kez "Ey Allah'ın Rasûlü! Bana tavsiye­de bulununuz" dedim.

"Sana Allah korkusu­nu (takvayı) tavsiye ederim; çünkü o herşeyin başdır, temeldir." Buyurdular.

"Ey Allah'ın Rasûlü! Biraz daha" dedim. Bunun üzerine

"Kur'an okumayı ve Allah'ı zikretmeyi hiçbir zaman ihmal etmemeni tavsiye ederim. Çünkü bu senin için yeryüzünde bir nur, göklerde ise zahire ve azıktır" dediler. Ben biraz daha arttırmalarını istediğimde de "Çok gülme; çünkü bu kalbi öldürür ve yüzdeki nuru gide­rir" buyurdular.

Ben yine daha fazlasını istedim. Bu kez

"Cihadı asla terketme; çünkü bu ümmetimin ruhbanlığıdır" dediler.

"Ey Allah'ın Rasûlü! Daha fazla nasihat ediniz!" dedim.

"Uzun süre sükut edip konuşmamaya kendini alıştır; çünkü bu? Şeytanı kovar ve dinini koruma hususunda sana yardımcı olur" buyurdular.

Bir kez daha "Ey Allah'ın Rasûlü! Nasihatinizi artırınız!" dedim.

"Fakirleri sev ve onlarla oturup kalkmayı sürdür" buyur­dular.

"Ey Allah'ın Rasûlü! Biraz daha" de­dim.

"Daima senden aşağılara bak; sakın sen­den daha üstün olanlara bakma! Çünkü Allah Teâlâ'nın üzerindeki nimetlerini küçümseyip hiçe sayman doğru değildir".

Biraz daha nasihat etmelerini istediğimde:

"Acı da olsa daima hakkı söyle" buyurdular. Ben yine artırmalarını istedim. Bu kez:

"Sende bulunan ayıplardan dolayı başkalarına atıp tutma. Senin işlediklerini işleyenlere buğzetme. Çünkü sende bulunan ayıpları görmeyip de aynı ayıplardan dolayı başkala­rını kötülemen, işlediğin bir suçtan dolayı başkalarına kızman ayıp olarak sana kâfidir" buyurdular. Sonra da mübarek elleriyle göğ­süme vurarak şunları söylediler:

"Ey Ebâ Zerr! Tedbir gibi akıl yasaklardan sakınmak gibi takva ve güzel ahlak gibi şeref yoktur[102]

 

İnsanın Malı, Ailesi Ve Amelleriyle Olan Durumu

 

"İnsanlara, kadınlar, oğullar, yüklerle al­tın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler gibi şeylerin sevgisi güzel gösterildi, bezendi. Fakat bunlar, dünya hayatının geçi­ci menfaatidir. Oysa güzel sonuç Allah'ın katındadır." [103]

Hz. Peygamber bir gün sahabilerine "Hergangi biriniz ailesi, malı ve amelleriyle neye benzediğini biliyormusunuz"  Diye sor­dular. Sahabiler de

"Allah ve O'nun Rasûlü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdular:

"Sizin herhangi biriniz malı, ailesi ve amelleriyle olan me­selesi şu üç kardeşli adamın meselesine benze:" Adamın birinin üç kardeşi vardı. Bu kişi vefat edeceği sırada kardeşlerinden birini çağırarak "Gördüğün gibi artık ölüyorum. Aramızda bu kadar senelik kardeşlik vardır. Peki söyle bakalım bu kardeşlik gereği benim için ne yapacaksın?" dedi. Kardeşi de şunları söyledi:

"Hastalığın süresince sana bakar ve seni hiç yalnız bırakmam. Öldüğünde de seni yı­kar, kefenler, kabrine varıncaya kadar tabututu taşırım. Daha sonra da seni hayırla yâdeder ve soanlara methederim". Bu kardeşi, o kişinin ailesidir. Söyleyin bakalım bu kar­deşi nasıl buluyorsunuz?". Sahabiler "Ey Al­lah'ın Rasûlü! Onu pek yararlı biri olarak görmüyoruz". Dediler.

Bunun üzerine Hz. Peygamber sözlerini şöyle sürdürdüler:

"Ölüm döşeğinde yatmak­ta olan o kişi, ikinci kardeşini çağırarak ona "Benim ölmek üzere olduğumu görüyorsun. Aramızda bunca senelik kardeşlik ve hukuk vardır. Bunun gereği olarak benim için ne yapacaksın?" dedi. O da:

"Sana ancak diriler arasında bulunduğun sürece herhangi bir faydam dokunabilir. Öl­düğünde yollarımız ayrılacak, sen başka bense daha başka bir yola gideceğiz. Bu durumda senin için ne yapabilirim?" cevabını verdi. İşte bu kardeşi de onun malıdır. Bu kardeşi nasıl buluyorsunuz?" Sahabiler "Ey Allah'ın Rasûlü! Biz bunu da pek yararlı biri olarak görmüyoruz" dediler. Hz. Peygamber de de­vamla şunları söylediler:

"Ölüm döşeğindeki adam üçüncü kadeşine "Görüyorsun ki ölüyorum. Ailemin ve sahip olduğum malımın verdikleri cevabı da duy­dun. Peki sen kardeşlik gereği benim için ne yapacak? Dedi.

Üçüncü kardeş de şunları söyledi: "Ben onlara benzemem. Kabre girdiğinde ve tek başına kaldığında sana yoldaşlık yaparım. Tar­tı ve hesap gününde terazinin hasenat (iyi­likler) kefesini ağırlaştırırım." Sahabiler buna "Ey Allah'ın Rasûlü! O güzel bir kardeş ve iyi bir arkadaştır" karşılığını verdiler Bunun üzerine Hz. Peygamber "İşte gerçek kardeş budur" buyurdular.

O zaman Abdullah b. Kürz adlı sahabi kal­karak "Ey Allah'ın Rasûlü izin verirseniz bu anlattıklarınızı şiirleştireyim" dedi. Hz. Pey­gamber de

"İzin veriyorum" buyurdular. Ab­dullah b. Kürz o geceyi evinde geçirerek ertesi günü Hz. Peygamberdin  huzuruna çıktı. Sahabiler de oraya topladılar.

Abdullah şu şiiri okudu:

"Ben, ailesi, malı ve elleriyle yaptığı ameller olmak üzere üç kardeşi olan ve öleceği sırada onları çağırarak kendilerine şöyle diyen kişi gibiydim:

"Bu­gün başıma gelen şu çetin günde bana yar­dımcı olunuz. Bu gün çok uzun ve korkunç bir ayrılığın başlangıcıdır. Bu konuda bana ne gibi bir yardımda bulunabilirsiniz?"

Bunun üzerine kardeşlerden biri şöyle de­di:

"Ben, hayatta olduğun sürece sana itaat eder ve her dediğini yaparım. Fakat ayrılık vakti geldiğinde senin için hiç birşey yapa­mam. Eğer benden bir şey isteyeceksen şimdi istemelisin. Çünkü seninle birlikte gelecek olsam birçok tehlikelere atılmış olurum. Eğer gidecek olursan sakın beni arkanda bırakma. Ölmeden önce beni, halini ıslah etmek için harcamaksın"

İkinci kardeşse şunları söyledi:

"Ben seni cidden sever ve fazilet bakımından diğerle­rinden üstün tutarım. Senin için yorulur ve sana nasihat ederim. Ancak ölüm geldiğinde senin için ona karşı koyamam; bu konuda elimden ağlamaktan başka bir şey gelmez.

Evet vefat ettiğinde hıçkıra hıçkıra ağlar soran olduğunda seni överim. Cenazene katı­lıp diğerleriyle birlikte seni son ikametgâhına kadar taşırım. Oraya yerleştiğinde evime geri dönerek sanki ikametgâhına kadar taşırım. Oraya yerleştiğinde evime geri dönerek sanki hiç bir şey olmamışçasına ve seninle aramızda dostluk ve kardeşlik yokmuşçasına işimin ba­şına geçerim".

İşte bu kardeş o kişinin ailesidir, birincisi ise onu malıydı. Bu ikisinin ölen kişiye en ufak bir faydaları dokunmadı. Sıra üçüncü kardeşe geldiğinde o şunları söyledi:

"Ben senin için gerçekten bir kadeşimdir. Korkunç ve tehlikeli anlarında benim gibi bir dost ve kadeş bulamazsın. Kabrinde seni yal­nız bırakmam ve her türlü tehlikeye karşı sa­vunurum. Kıyamet gününde hesaplar görü­lürken hasenatını artırmak için terazinin ke­fesine otururum Bunun için de sakın beni unutma ve kıymetimi bil. Çünkü ben senin için daima şefkatli ve seni hiçbir zaman mah­cup etmeyecek bir nasihatçıyım".

İşte bu kadeş de insanın kendisi için önden görderdiği salih amelleridir. İnsan yaptığı iyilikleri âhirette bulacaktır. Bu şiiri dinleyen Hz. Peygamber ve onunla birlikte, orada bu­lunan sahabiler ağladılar. Daha sonraları müslümanlar Abdullah'ı yanlarıa çağırtıp ona bu şiiri okutarak ağlarladı. [104]

 

Müminlerin Emiri Hz. Ömer'in Nasihatları

 

"O gön insanlar, amelleri kendilerine gös­terilmek karşılığını almak) için bölük bölük fırlayacaklardır.

Ki, her kim zerre kadar bir hayır işlerse onu (karşılığını) görecek.

Her kim de zerre kadar bir şer işlerse onu (karşılığını) görecektir." [105]

Hz. Ömer'in Bir Kişiye Nasihatte Bulun­ması.

Hz. Ömer bir gün adamın birine şöyle nasihatta bulundu:

"Diğer insanlarla meşgul olup da kendi nefsini unutma. Çünkü unun zararı onları değil dönüp dolaşıp seni bulur. Her zaman için dengeli hareket et ve amaçsız bir şey yapma; çünkü her yaptığın amel defte­rine yazılır. Bir kötülük işlendiğinde arkasın­dan hemen bir iyilik yap ki bu, işlemiş olduğun o kötülüğü silsin".

Hz. Ömer adamın birine şöyle nasihat etti:

"Sana eziyet veren şeylerden uzak dur. Ken­dine iyi ve faydalı bir dost edin, ki böyle biri­sini çok nadir bulabilirsin. Bir iş yapacağın zaman, işlerinde Allah'tan korkan kimselerle istişarede bulun!" [106]

 

Hz. Ömer'in Onsekiz Hikmet İçeren Bir Nasihatta Bulunması

 

"Ey iman edenler, zannın birçoğundan çe­kinin. Çünkü zannın bazısı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin kusurunu araştırma­yın.) Birbirinizi gıybet de etmeyin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? Demek tiksindiniz! O halde Allah'tan korkun, çünkü Allah, tevbeyi çok kabul eden­dir, çok bağışlayandır." [107]

Hz. Ömer bir keresinde şu onsekiz şeyden bahsetti ki her biri bir hikmettir:

"Bir kötü­lük yapmak suretiyle senin hakkında Allah'a isyan eden bir kişiyi, bir iyilik yapmak sure­tiyle kendisi hakkında Allah'a itaat etmekten daha büyük bir şekilde cezalandıramazsın.

Kesin bir bilgiye sahip olmadığın sürece müslüman bir kardeşinden herhangi bir hareketini en güzeline hamlet. Bir müslüman kardeşinden duyduğun bir sözü elinden gel­diğinde hayra yor.

Kendisini töhmet altında bırakacak işler yapan kimse, kendisi hakkında sûizanda bu­lunup kötü şeyler düşünenleri kınamasın. Sırrını sakladığı sürece kişinin iradesi kendi elindedir. Doğru sözlü ve yaşayışlı arkadaşla­rından ayrılma ve her zaman için onların göl­gesinde yaşa; çünkü onlar senin için bollukta süs, darlıkta ise azlıklar. Sonunda ölüm oldu­ğunu bilsen dahi doğruluktan ayrılma.

Seni ilgilendirmeyen şeylere karışma. Ol­mayacak işler peşinde koşma, çünkü böyle bir şey yararsız, boş bîr uğraş olur. İhtiyacını ye­rine getirmek istemeyen kimseden hiçbir şey isteme. Yalan yere yemin etmeyi küçümseme ki Allah Teâlâ seni bundan dolayı helak etme­sin.

Sakın facirlerle (kötülerle) arkadaşlık yap­ma ki sonra kötülüklerini öğrenirsin. Düş­manlarından uzak durduğun gibi Allah'tan korkmayan dostlarından da sakın; çünkü O'ndan korkmayan kimse asla güvenilir birisi değildir. Kabirlerin yanından geçerken kork.

Tâat gösterirken kendini hiç mesabesine indir. Günah işlerken âkibetini düşün. Bir iş yaparken, işlerinden Allah'tan korkanlarla istişare et; çünkü Allah Teâlâ:

"Allah'tan, kul­ları içinde ancak alimler korkar[108]

Hz. Ömer bir keresinde birisine birisine şu öğütte bulundu:

"Seni ilgilendirmeyen şeyle­re karışma. Düşmanından uzak durduğun gibi emin olmayan dostlarından da kendini koru. Emin kişilerse ancak Allah Teâlâ'dan korkanlarla istişare et!" [109]

 

Hz. Ömer'in "Erkekler Ve Kadınlar Üç Çeşittir" Buyurması

 

"Erkekler, kadınlar üzerinde hâkim du­rurlar. Çünkü bir kemre Allah, birini diğerin­den üstün yaratmış. Bir de erkekler malların­dan harcamaktadırlar. Onun için iyi kadın itaatkardır. Allah'ın korumasını emrettiğini, kocasının yokluğunda da koruyanlardın Ser­keşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara ge­lince: Önce kendilerine öğütte bulunun, sonra yataklarında onları yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ederlerse onları in­citmeye bahane aramayın. Doğrusu Allah çok yüksek, çok büyüktür." [110]

Hz. Ömer bir keresinde şöyle buyurdu:

"Hem erkekler ve hem de kadınlar üç çeşittir: Bir kadın vardır ki müslüman, yumuşak huylu, doğurgan ve iffetlidir. Zamana ve ha­yatın zorluklarına karşı aile efradına yardımcı olur; ailesinin başına gelen kötülüklere karşı kor ki böyle bir kadın çok az bulunur.

İkincisi iadece kap vazifesini görürki onun çocuk doğurmaktan başka hüneri yoktur.

Üçüncüsü ise kötü ahlaklı olanlardır ki Allah Teâlâ bunları kullarından dilediklerinin boynuna takar, sonra dilediğinde çıkarır.

Aynı şekilde bir erkek vardır ki iffetli, yu­muşak huylu, bilgili ve akıllıdır. Başına bir şey geldiğinde onun içinden çıkmasını bilir.

İkincisi zorlukla başedemeyendir. Böyleleri istişarede bulunur ve onların önerileri doğ­rultusunda hareket eder.

Üçüncüsü ise şaşkın ve bir hedefi olmayan erkeklerdir. Bunlar ne kendileri bir şey yapa­bilirler ve ne de kendilerine gösterilen yoldan giderler. [111]

 

Hz. Ömer'in Ahnef B. Kayşa Nasihat Etmesi

 

"Kazandıkları günahın karşılığı olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar." [112]

Anhef b. Kays şöyle anlatıyor:

Hz. Ömer bana şu nasihatta bulundu:

"Çok gülenin heybeti azalır. Çok şaka yapan kimseler in­sanlar tarafından hafife alınır ve halkın gö­zünde küçük görülür.

Kim de çok konuşursa o çok hata yapar; çok hata yapan kimsenin de hayası azalır. Ha­yası azalanın takvası azalır. Takvası azalanmsa kalbi ölür."[113]

 

Hz. Ömer'in Çeşitli Nasihatları

 

"Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek ve sizden öncekilerin yollarını göstermek ve doğru yola dönüşünüzü görerek günahlarınızı bağışlamayı diliyor. Allah her şeyi bilen, mutlak hüküm sahibidir." [114]

Hz. Ömer bir keresinde şunları söyledi:

"Kitabın (Kur'ân'ın) kapları ve ilmin pınarla­rı olunuz! Allah Teâlâ'dan günlük rızkınızı isteyiniz." [115]

Hz. Ömer şöyle buyurmuştur:

"İşlediği günahlarından pişman olup tevbe eden kim­selere oturup kalkınız; çünkü böylelerinin kalbi herşeyden daha incedir."

Hz. Ömer bir keresinde şöyle buyurmuş­tur:

"Allah'tan korkan kimse öfkesinin arka­sına düşüp intikam peşine koşmaz ve her is­tediğini yapmaz.  Eğer âhiret olmasaydı siz dünyayı daha farklı bir şekilde görürdünüz."

Hz. Ömer şöyle buyurmuştur:

"Kim in­sanlara âdil davranır ve nefsinden onların itikamını alırsa hayatta başarılı olur. Allah'a itaat ederek insanların nazarında hakir ol­mak, günah işleyerek kazanılan büyüklükten daha hayırlıdır."

Hz. Ömer şöyle buyurmuştur:

"İnsanın büyüklüğü takavası, şerefi ve üstünlüğü dini, kişiliği ise güzel ahlakıdır. Korkaklık ve cesa­ret insanlarda yaratılıştan var olan şeylerdir. Cesur kişi tanıdığı ve tanımadığı kimseler için savaşır. Korkak kişilerse kendi anne ve babasından bile kaçar. Dünyanın zenginliği mal ise âhiretinki takvadır. Sizler bir Fâri­sî'den, bir Acem"en ya da bir Nebatî'den an­cak takva ile üstün olabilirsiniz."

"Hz. Ömer, Ebu Musa el-Eş'arî'ye şunları yazdı:

"Hikmet (akıl ve bilgi) yaşta değildir. O, Allah Teâlâ'nın dilediğine verdiği vergisidir. Kötü ahlaktan ve çirkin şeylerden uzak dur.

Hz. Ömer, oğlu Abdullah'a şöyle bir mek­tup yazdı:

"Ey Abdullah! Sana Allah'tan korkmanı tavsiye ediyorum. Çünkü Allah Teâlâ kendisinden korkanları korur. Kendisine dayanıp güvenenleri mahcup etmez. O, kendisine borç verenleri mükâfatlandırır; şükredenlere ise daha fazlasını verir. Takva her an için gözlerinin önünde bulunsun; amelinin direği kalbinin cilası olsun. Çünkü niyeti olmayan kişinin ameli de yok demektir. Allah rızası için çalışmayan kimse hiçbir ecir kazanamaz. Merhameti olmayan bir kimsenin malı eskisi olmayan yenisi olamaz."

"Hz. Ömer valilerinden bazılarına mektup yazprak şöyle buyurmuştur:

"O büyük hesap­tan önce nefsini hesaba çek. Kim bugünden nefsini hesaba çekerse Allah'ın rızasını ka­zanmış olur ki bu büyük bir mutluluktur. Dünya haatının kendisini gaflete düşürdüğü ve günahların meşgul ettiği kimsenin sonu pişmanlıktır. Bu söylediklerimi aklından çı­karma ki nehyedildiğin kötülükleri bırakmış olasın."

Hz. Ömer, Şam valisi olan Muaviye b. Ebî Süfyan'a şu mektubu yazdı:

"Hakka sarıl ve sakın ayrılma. Çünkü hak sana, hak sahiple­rinin yerlerini gösterecektir. Haktan başka­sıyla hükmedeyim deme. Selam". [116]

 

Müminlerin Emiri Hz. Alî'nin Nasihatları

 

"Allah, tevbekâr olduğunuzu görerek sizin günahlarımzı affetmek istiyorken, o şehvetle­ri peşinde koşanlar, sizin büyük bir yamuk­lukla yamulmanızı, sapıtmanızı istiyorlar." [117]

Hz. Ali'nin Hz. Ömer'e Nasihatta Bulun­ması

Hz. Ömer bir gün Hz. Ali'ye "Ey Eba'l-Hasan! Bana nasihatta bulun!" dedi.

Bunun üzerine Hz. Ali şunları söyledi:

Yakînini (ke­sin bilgi ve inançlarını şüpheye dönüştürme zanlarını hakikat sanma. Şunu da unutma ki senin için ancak dünyada vermiş olduğun sadakalar, yaptığın adalet ve giyip de eksittiğin ve çürüttüğün şeyler vardır". Bu sözleri dinleyen Hz. Ömer de "Doğru söyle­din ey Eba'l-Hasan!" dedi.

Hz. Ali, Hz. Ömer'e şunları söyledi:

"Ey Mü'minlerin Emîri! Eğer senden önceki iki arkadaşına (Hz. Peygamberce Hz. Ebuubekir'e) katılmak istiyorsan uzun emel­lerden vazgeç; doyasıya yeme, eteğini kısalt, elbiseni ve ayakkıbalarını yamala! Bu şekilde onlara katılmış olursun"

 

Hz. Ali'nin Bir Nasihatında Hayrın Hakikatından Bahsetmesi

 

"Eğer siz, yasaklandığınız büyük (kebair) günahlardan uzaklaşmanız, küçük kabahat ve kusurlarınızı örteriz ve sizi hoş bir yola koyarız," [118]

Hz. Ali, şöyle buyurmuştur:

"Hayır, malı­nın ve çocuklarının çoğalması demek değil­dir. Hayır; ilminin artması, yumuşak huylu ve güzel ahlaklı olup Allah Teâlâ'ya herkesten çok ibadet etmendir. Güzel ameller yaptığında Allah'a hamdedip kötülük işlediğinde de O'ndan bağışlanma dilemendir. Bil ki şu iki kişiden başka dünyadaki insanların hiç birin­de hayır yoktur:

Birisi, bir günah işlediğinde derhal pişman olarak işlediği bu günahı sildiren kişidir. Diğeri ise hayır yolunda koşan insandır. [119]

 

Hz. Ali'nin Vurulduktan Sonra Oğlu Hasan'a Nasihatta Bulunması

 

"Demek ki Allah, hükmü yerde geçerli, gerçek Hükümdar ve yüceler yücesidir. Kurban sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce Kur'an okumakta acele etme ve "Rabbim benim ilmimi arttır!" de." [120]

Hz. Hasan, İbn Alülcem tarafından han­çerle ağır bir şekilde yaralanan babası Hz. Ali'nin huzura ağlayarak girdi. Hz. Ali ona ni­çin ağladığını sordu, O da "Sen âhiretin ilk, dünyanınsa son gününde bulunduğun bir sırada nasıl ağlamayayayım?" cevabını verdi.

Bunun üzerine Hz. Ali "Oğlum! Dörder nasihattan oluşan şu sözlerimi iyi dinle ve sakın unutma. Çünkü bunları unutmadığın sürece hiç bir şey sana zarar veremez" dedi.

Hz. Hasan'ın "Babacığım! Bunlar nedir?

Demesi üzerine de şöyle buyurdu:

"Ey büyük zenginlik akıl, en büyük fakirlikse ahmaklıktır. En büyük cehalet (bilgisiz­lik) kendini beğenmişlik; en büyük şeref de güzel ahlaktır", Hz. Hasan "Babacığım di­ğerleri nelerdir?" diye sorunca Hz. Ali şunla­rı söyledi:

"Sakın ahmaklarla arkadaş olma. Çünkü ahmak bir insan fayda vereyim derken sana zarar verir. Sakın yalancılarla dost ve arkadaş olma! Çünkü böyle bir insan sana uzakları yakın, yakınları ise uzak gösterir. Sakın cim­rilerle dost olayım deme; çünkü ihtiyacının olduğu şeyleri senden esirger. Sakın kötü in­sanlarla arkadaşlık yapma; çünkü kötüler seni çok ucuz birşeye dahi satar".

Hz. Ali, oğlu Hz. Hasan'a şunları söylemiş­tir:

"Ey iyi dost güzel ahlak, en iyi arkadaşsa akıldır. Edeb de en güzel mirastır. İnsanın kendisini beğenmesinden daha büyük vahşet yoktur".

Hz. Ali oğlu Hasan'a şöyle nasihat etmiş­tir:

"Söylenene değil, söylediği şeylere bak. Menfaata dayanmayanların dışında bütün dostluklar bir yerde kesilmeye mahkumdur." [121]

 

Kötülükleri Yaptığınız İyiliklerle Temizlemeye Çalışınız

 

"Sen, kötülüğü en güzel bir hasletle gider. Biz, onların ne halt edeceklerini daha iyi bi­liriz. " [122]

Ebu Ubeyde B. El-Cerrah (r.a)ın Nasihatları

Ebu Ubeyde'nin Ordusuna nasihatta bu­lunması.

Ebu Ubeyde b. El-Cerrah (r.a) askerlerinin arasında dolaşarak şöyle diyordu:

"Tertemiz elbiseler giyen nice kimseler vardır ki dinleri­ni kirletirler. Kendilerini büyük gören nice insan vardır ki gerçekte çok alçaktırlar. Geçmişte yaptığımız kötülükleri yaptığınız iyi­liklerle temizlemeye çalışınız. Herhangi biri­niz işlediği, yerle gök arasına dolduracak kö­tülükten sonra bir hasene (iyilik) işlerse bu iyilik bütün o kötülükleri silip süpürecektir."

 

Ebu Ubeyde (r.a)'ın Tauna Yakalandığında Vasiyette Bulunup Müminin Kalbinden Bahsetmesi

 

"Nice adamlar vardır kiy ne ticaret, ne alışveriş onları Allah'ı anmaktan (zikrullahtan), namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz, onlar kalplerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar." [123]

Ebu Ubeyde (r.a) Ürdünde tauna (koleraya) yakalandağında orada bulunan müslümanları yanına çağırarak şunları söyledi:

"Size tuttu­ğunuz takdirde daima hayır içerisinde bulu­nup hiçbir zarar görmeyeceğiniz bazı şeyler tavsiye edeceğim:

Namazı kılıp zekatı veriniz; Ramazan oru­cunu tutunuz; sadaka verip hacc ve umre ya­pınız. Kendi aranızda birbirinize iyiliği tavsiye ediniz. Emirlerinize (yöneticilerinize) iha­net etmeyiniz ve kendilerine nasihatta bulununuz. Dünyanın sizi helake sürüklemesine izin vermeyiniz.

Şunu aklınızdan çıkarmayınız ki insan bin sene de yaşasa nihayet bir gün benim şu anda içinde bulunduğum acıklı duruma düşecektir. Allah Teâlâ Ademoğullarının üzerine ölümü yazmıştır. Ondan kurtuluş yoktur ve her in­san mutlaka ölecektir.

İnsanların en akıllısı Rabb'ine en fazla itaat edip ahimi içîn çalışandır. Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi sizlerin üzerine olsun! Ey Cebel'in oğlu Muaz! Müslümanların namaz­larını sen kıldır". Bu sözlerden sonra Ebu Ubeyde (r.a)vefat etti.

Bunun üzerine Muaz b. Cebel (r.a) kalka­rak şunları söyledi:

"Ey insanlar! Günahları­nızdan tevbe ederek Allah Teâlâ'ya kesin dö­nüş yapınız. Çünkü huzuruna tevbe ederek gelmiş olanları bağışlaması Allah'ın üzerine haktır. Ancak kul hakları müstesnadır. Çünkü kul, hakkını ödemediği sürece o kişinin rehi­nidir, içinden müslüman bir kardeşiyle küs olanlar varsa derhal onu bularak musafaha etsinler. Zira bir müslümanın, Müslüman kardeşiyle üç günden fazla küs durması çok büyük bir günahtır."

Ebu Ubeyde b. El-Cerrah şöyle buyurmuş­tur:

"Mü'minin kalbi serçeye benzer. Her gün şu kadar defa alt-üst olup bir araya, bir buraya döner." [124]

 

Muaz B. Cebel (r.a)'ın Öğütleri

 

"Ki Allah anıldığı vakit kalpleri titrer, onlar kendilerine isabet eden belaya sabre­den, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcar­lar." [125]

Adamın biri, misafirlerini uğurlamakta ol­duğu bir sırada Muaz b. Cebel (r.a)'ın yanına geldi. Muaz ona şunları söyledi:

"Sana şu iki şeyi tavsiye ediyorum:

Bunların gereğini ye­rine getirirsen kurtulursun.

Şunu asla unutma ki dünyadaki nasibin seni mutlaka bulacaktır. Asıl önemli olanı ve kendine muhtaç olduğun, ahiretteki nasibin­dir. Sen ahiretteki nasibini düyadakine tercih et. Öyle ki her nereye gidersen git o da se­ninle birlikte olsun."

Amr b. Meymun el-Evdî şöyle anlatıyor:

Muaz b. Cebel bir gün aramızda ayağa kalka­rak şunları söyledi:

"Ey Evdoğulları! Ben Hz. Peygamber'in el­çisiyim. Biliniz ki dönüş Allah'adır. İnsanın yolculuğu ya cennette ya da cehennemde son bulacaktır. Buralar dönüşü olmayan ikamet­gahlardır. Buralarda ölmeyecek cesetlerle sonsuza dek kalınacaktır." [126]

Muaz b. Cebel (r.a) oğl una şunları söylemiytir:

"Oğlum! Namazlarını bir daha hiç kılamayacakmışçasına veda eder gibi kıl! Şunu bil ki mü'min biri takdim ettiği (yaptı­ğı) diğeri geride bıraktığı iki güzellik arasında ölür"

Adamın biri Muaz b. Cebel (r.a)'a "Bana bir şey öğret" dedi.

Onun "öğreteceğim şeyde bana itaat edip onu yerine getirir misin?" de­mesi üzerine de "Bu konuda bütün gücümle çalışacağıma söz veririm" dedi.

Bunun üzerine Muaz b. Cebel (r.a) şunları söyledi:

"O halde bazı günler oruç tut, bazı günler ye! Namaz kıl fakat uykudan da nasi­bini unutma. Rızkını temine çalış ama bunu yaparken de sakın doğruluktan ayrılma! An­cak müslüman olarak öl ve mazlumun bedduasını almaktan da sakın!"

Muaz b. Cebel (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Şu üç şeyi işleyen kimseler Allah Teâlâ'nın gaza­bına uğrarlar:

Gereksiz yere gülmek; uyanmamacasına deliksiz bir uykuda dalmak, acıkmadan yemek"

Muaz b. Cebel (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Sizler darlıkla imtihan edildiniz ve buna sabrettiniz. Yakında bolluk fitnesiyle de imti­han edileceksiniz. Sizler için en fazla korktu­ğum şey kadın fitnesidir. Kadınlar altın ve gümüş bilezikler taktıklarında, Şam yapısı ince elbiseler ve sırmalı Yemen kürkleri giy­diklerinde zenginleri yorup fakirlere de kaldı­ramayacakları bir yük yükleyeceklerdir." [127]

 

Abdullah B. Mes'ud (r.a)'ın Nasihatları

 

"Onlar ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, ze­katı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten menederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah'a aittir. [128]

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Ben ne dünyası ve ne de âhireti için çalışmaksızın boşuboşuna duran kişileri sevmem.

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Sa­kın herhangi birinizin gecesini yerinden bile kımıldamaksızın, gündüzünü ise böcekler gibi oradan oraya sıçrayarak geçirdiğini gör­meyeyim".

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Dünya, yağmur sularının biriktiği çukur gibidir. Onun saf kısmı gitmiş yalnızca tortusu kalmıştır."

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"İn­sanların hiç hoşlanmadıkları şu iki şey, yani ölümle fakirlik, ne kadar güzel şeylerdir. Al­lah'a yemin ederim zenginlik ya da fakirlikten hangisiyle imtihan edilirsem edileyim asla perva etmem. Çünkü zenginlikte zayıflara şefkat ve yardım, fakirlikte ise sabır vardır".

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"İn­san, zirvesine çıkmadıkça imanın hakikatına eremez. Yanında, fakirlik zenginlikten, tevazu şereften sevimli olmadıkça ve kendisini övenle yereni bir tutmadıkça da imanın zirve­sine çıkamaz".

Abdullah b. Mes'ud'un tabeleleri onun bu sözlerini şu şekilde yorumlamışlardır:

"He­laldeki fakirlik, haram yollarla elde edilen zenginlikten; Allah'a itaat hususundaki teva­zu, Allah'a isyan hususundaki şereften daha sevimli olmadıkça ve hak noktasında kendi­sini övenle yereni bir tutmadıkça imanın zirvesine çıkamaz".

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki müslüman olarak sabahlayan ya da akşamlayan bir kimseye dünyanın bir musibeti zarar veremez"

"Ey iman edenler! Allah ve Resulüne ha­inlik etmeyiniz ki, bile hile kendi emanetle­rinize hıyanet etmiş olmayasınız." [129]

İbn Mes'ud (r.a) oturduğunda şunları söylerdi:

"Siz gece ve gündüzün üzerinden geçtikleri yollarsı­nız. Her gelen gün ömrünüzün bir kısmını alıp gö­türmektedir. Siz işlediğiniz amelleri defterinizde bulacaksınız. Ölüm ansızın gelecektir.

İnsanlar ektiklerini biçerler. Hayır ekenler iyi ve güzel şeyler, şer ve kötülük ekenler de pişmanlık bi­çeceklerdir. Ağır hareket edenlerin payını hiç kimse alamayacağı gibi hırslı ve payını bir an önce ele geçirmek isteyen kimseler de nasiplerinden fazla­sını elde edemez.

Kim bir hayra kavuşursa onu ona Allah Teâlâ vermiştir. Kim bir kötülükten korunursa onu Allah Teâlâ korumuştur. Takva sahipleri (müttakiler) in­sanların önder ve efendileri, fakihler ise öncüleridir. Onlarla oturup kalkmak insana fayda sağlar. [130]

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Siz hepiniz misafirsiniz. Ellerinizdeki dünya malları da birer emanettir. Elbette ki bir gün gelecek misafir gidecek ve emanet olarak kullandığı eşyalar da gerçek sahibine iade edilecektir.

Adamın biri İbn Mes'ud'a gelerek "Ey Ebâ Abdirrahman! Bana derleyici ve yararlı bir nasihatta bulun! Dedi.

İbn Mes'ud da şunları söyledi:

"Allah Teâlâ'ya hiçbir şeyi ortak koşma! Kur'an'dan ayrılma ve o nereye gider­se sen de oraya git. Senden uzak ve sevmedi­ğin bir kişiden de gelse hakkını kabul et! Bâ­tılı ise sevdiğin bir dostundan yada bir yakı­nından da gelse getirenin üzerine at ve onu kabul etme".

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Hak ağır ve acı, bâtılsa hafif ve tatlıdır. Nice şeh­vetler ve arzular vardır ki tatmin edildikle­rinde uzun süreli üzüntülere yol açar.

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Kalblerin birtakım şehvet ve arzuları, yine birtakım dönüşleri ve gevşemeleri vardır. Onun şehvet ve arzularını ganimet biliniz. Dö­nüşleri ve gevşemeleri anında ise onları barakınız." [131]

Acem çiftçilerinin önderlerinden birkaç kişi Abdullah b. Mes'ud'un yanına geldi. Müslünlar onların boyunlarının kalınlığına ve sıhhatlılıklarına hayret ettiler.

Bunun üzerine İbn Mes'ud şunları söyledi:

"Siz kâfirleri cismen sıhhatli kalbense hasta­lıklı, diğer taraftan mü'minleri kalben sıh­hatli cismense hastalıklı olarak görürsünüz. Allah'a yemin ederim ki eğer bedeniniz sıh­hatli fakat kalbiniz hasta olsaydı Allah katın­da, pislik yuvarlayan böcekten daha değersiz olurdunuz". [132]

"Ey iman edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere davet ettiği zaman Resuliyle Allah'a icabet edin. Ve bilin ki Allahy kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz hakikaten Onun huzurunda toplanacaksınız." [133]

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Her­hangi biriniz dini konusunda başkalarını taklit etmesin. Çünkü taklit ettiği kişi iman ettiğinde o da iman etmiş; kâfir olduğunda ise o da kâfir olmuş olacaktır. Eğer ille de birisine uymak istiyorsanız bari ölülere uyunuz ve onları taklit ediniz. Çünkü yaşamakta olan bir insanın fitnesinden asla emin olunamaz."

İbn Mes'ud (r.a) bir gün arkadaşlarına

"Sa­kın herhangi biriniz 'immea' olmasın!" dedi.

Onların "Ey Ebâ Abdirrahman! İmmea da nedir?" diye sormaları üzerine şunları söyle­di:

"İmmea "Ben halka bağlıyım. Onlar doğru yolda olurlarsa ben de doğru yolda olur; onlar dalâlette (sapıklıkta) olursa ben de dalâlette olurum" diyen kişidir. Allah'a yemin ederim ki halk tamamen kafir olsa dahi siz kendinizi kafir olmamak için zorlamak mecburiyetinde­siniz." [134]

"Doğruyu getiren ve onu tasdik eden ise, işte onlar takva sahiplerinin ta kendileridir." [135]

İbn Mes'ud (r.a) şöyle buyurmuştur:

"En doğru söz Allah'ın kitabıdır. Yapışılacak en kuvvetli kulp takva kelimesidir. En hayırlı millet (din) İbrahim (a.s)'ın milletidir. Sün­netlerin en güzeli Hz. Peygamber'in sünneti­dir.

Hidâyetlerin en hayırlısı Peygamberlerin hidayetidir. Sözlerin en üstünü Allah'ı zik­retmektir. Kıssaların en güzeli Kur'an'dır. İşlerin iyisi hayırla sonuçlananları; en kötüsü ise sonradan icat olunanlarıdır. Az fakat ye­terli olan, çok olup da insanı meşgul eden şeylerden daha hayırlıdır.

Kurtarabileceğin bir nefis gereklerini yeri­ne getiremeyeceğin bir emirlikten daha iyidir. Nefsini kınamanın ve hesaba çekmenin en kötüsü ölüm anında yapılanıdır. Nedametin en kötüsü ise kıyamet gününde olanıdır. Sapıklığın en kötüsü hidâyetten sonra gelenidir. Zenginliğin en hayırlısı nefis zenginliğidir. Kalbde bulunanların en iyisi takvadır. Şüphe küfürdendir. Körlüğün en kötüsü kalb körlü­ğüdür. İçki bütün kötülüklerin anasıdır. Kadınlar şeytanın tuzaklarıdır. Gençlik bir çeşit deliliktir. Ölenlerin arkasından bağıra çağıra ağlamak câhiliye âdetlerindendir.

Bazı insanlar Cuma namazına en sonuncu olarak gelip Allah Teâlâ'yı çok az anmaktadır. Günahların en korkuncu ve en büyüğü yalan­dır. Mü'mine küfür fâsıklık, onunla savaşmaksa küfürdür. Bir mü'minin malı da aynen kanı gibi haramdır. Kim insanları bağışlarsa Allah da onu bağışlar.

Allah Teâlâ öfkesini yenenleri mükafaatlandırır ve kendisinden af dileyenle­ri affeder; felaketlere karşı sabır gösterenleri güzel sonuçlara iletir. Kazançların en kötüsü faizden gelendir. Yiyecekleri en kötüsü ise yetim malıdır.

Talihli (said) kimse de daha annesinin kar­nında iken talihsiz olan kişidir. Herhangi bi­rinize dünya malından kanaat ettiği kadarı yeterlidir. Herkes sonunda dört arşınlık bir yere (kabre) girecektir.

Gidiş âhirete doğrudur ve amellerin insan için önemli olanı en sonuncusudur. Rivayet­lerin en kötüsü yalan olanıdır. Ölümün en şereflisi şehitliktir. Belayı tanıyan insan ona karşı tedbir alır ve sabreder, tanımayansa dövünmek zorunda kalır

Kim gurura kapılırsa, Allah Teâlâ onu yer­den yere vurur. Kim dünyaya güvenir ve onu dost edinmeye kalkarsa dünya onu yüzüstü bırakır. Şeytana itaat eden kimse Allah'a is­yan etmiştir. Allah'a isyan eden kişi de O'nun azabına duçar olur".

İbn Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Kim riyakarlık yapar ya da şöhret peşinde koşarsa Allah Teâlâ kıyamet gününde onu tüm mahşer halkına teşhir eder. Kim büyüklük tasla­maya kalkarsa Allah Teâlâ onu alçaltır ve kim de tevazu gösterirse onu da yüceltir." [136]

 

Selman-ı Farisi (r.a)'ın Nasihatları

 

"Şüpesiz ki, kıyamet vaktinin bilgisi Al­lak katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahim­lerde ne varsa O bilir. Hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilir, herşeyden haberdardır." [137]

Selmân-ı Fârisî (r.a) şöyle buyurmuştur:

Üç şey beni güldürdü, üç şey de ağlattı. Ölüm peşinde olduğu halde dünyayı ümit edebilen; kendisinden asla gaflet edilmediği halde ken­disi gaflet içerisinde yüzenlere ve Rabb'inin kendisinden razı olup olmadığını bilmediği halde ağız dolusu kahkaha atanlara gülerim.

Diğer taraftan Hz. Peygamber'den ve onun ashabından olan arkadaşlarımdan ayrılmama, can çekişirken karşılaşacağım zorluklara ve âlemlerin Rabb'i olan Allah Teâlâ'nın huzu­runa çıktığımda O'nun beni cennete mi yoksa cehenneme mi göndereceğini bilemeyişime de ağlarım." [138]

Selmân-ı Fârisî şöyle anlatıyor:

"Allah Teâlâ kullarından biri hakkında şer ya da kö­tülük dilediğinde ondan haya duygusunu kaldırır. Bunun sonucunda da o kişiden mer­hamet çekip alınır Böylece diğer insanlar onu kötü ahlaklı, haşin ve kaba biri olarak tanırlar ve bunun için de sevmezler. Bu ahlaklı, haşin ve kaba biri olarak tanırlar ve bunun için de sevmezler. Bu şekilde ondan emânet (güveni­lirlik) de alınır ve nisan onu bir hain olarak görür. Sonuçta da İslâm'ın ipi onun boynun­dan çözülür ve lanetlenir"

Selmân-ı Fârisî (r.a) şöyle buyurmuştur.

"Mümin, yanında hem hastalığını anlayıp hem de tedavisini yapan bir doktorun bulun­duğu hastaya benzer. Hasta kendisine zararı dokunacak bir şey yemek istediğinde doktoru ona "Sakın bunu yeme; çünkü seni ölüme götürür" der ve iyileşinceye kadar da onun yanından ayrılmaz- Mü'min de böyledir. Al­lah Teâlâ onu yapmak istediği kötü şeylerden alıkor; ölünceye kadar kontrol altında tutarak cennetine dâhil eder."

Selmân-ı Fârisî (r.a) kendisine bir mektup yazarak "Buraya, mukaddes topraklara gel!" diyen Ebu'd-Derdâ (r.a)'a şu cevabı yazdı:

"Hiçbir toprak parçası insanı takdis edemez; onu ancak amelleri takdis edebilir. Duydu­ğuma göre doktor olmuşsun (kadı olarak ta­yin edilmişsin).

Eğer hastalıklarını iyileştirebiliyorsan ne mutlu safta! Şayet bu işte ehil olmayıp da bu yüzden bîr insanın ölümüne sebep olursan cehenneme girmekten kork!" Bu mektubu aldığı günden sonra Ebu'd-Derdâ aralarında hüküm verdiği kişileri tekrar çağırtarak onla­ra "Ben bu işte henüz yeniyim; bunun için de aranızdaki meseleyi bir kere daha anlatınız" derdi. [139]

 

Ebu'd-Derdâ'nın Nasihatları

 

"Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman ederler ki onlarla kendilerine öğüt verildiği zaman secdelere kapanırlar ve Rablerine hamd ile teşbih ederler de asla kibirlenmez­ler." [140]

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Siz hayırlılarınızı sevdiğiniz ve hakkınızda veri­len hak hükümleri kabul ettiğiniz sürece ha­yırdasınız demektir. Biliniz ki hakkı kabul eden kişi onunla amel etmiş gibidir" [141]

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"İn­sanlara sorulmu tutulmadıkları şeyleri yük­lemeye kalkmayınız. Onları Rabb'leri namına hesaba çekmeyiniz. Ey Ademoğlu! Sen yal­nızca kendi nefsine ve ameline bak. Çünkü başkalarının işlerini araştıran kişi uzun süreli üzüntülere ve asla dinmeyen bir öfkeye duçar olur."

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Allah Teâlâ'yasanki kendisini görüyormuş gibi ibadet ediniz. Nefislerinizi ölülerden sa­yınız. Unutmayınız ki geçiminizi temin eden az bir şey sizi meşgul edip gaflete düşürecek çok maldan daha hayırlıdır. Biliniz ki doğrululuk ve iyilik hiçbir zaman çürütülemez, si­linmez; günahsa asla unutulmaz".

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Mü'min, naberi olmadığı halde mü'minlerin kalben kendisine buğzetmelerinden sakınsın. Bunun ne demek olduğunu biliyormusunuz? Kul tenhalarda ve yalnız başına kaldığında Allah'a isyan ederse, Allah Teâlâ da haberi olmadığı halde mü'minlerin kalbine onun buğzunu atar"

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"İmanın zirvesi Allah'ın hükmüne karşı sabır ve kadere rıza göstermektedir; ihtiraslı ve sa­mimi olarak tevekkül edip Allah'a tam mana­sıyla teslim olmaktır."

"Her kim de zikrimden yüz çevirirse ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak hasrederiz" [142] Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Dünya malını biriktirmeye çok düşkün olup ağzını deliler gibi açan, sahip olduklarını görmeyip de başkalarının ellerindekini gören kimselerin vay hâline! Bu kişi, eğer mümkün olsaydı gecesini gündüzüne katarak çalışacak­tı. Ağır bir hesaptan ve korkunç bir azaptan dolayı vay onun başına geleceklere".

Ebu'd-Derdâ (r.a) bir keresinde şöyle bu­yurmuştur:

"Ey Şam halkı! Tüketemeyeceği­niz şeyleri biriktirmeye, içerisinde oturama-yacağımz binalar inşa etmeye, ulaşamayaca­ğınız emeller peşinde koşmaya utanmıyor musunuz?

Sizden öncekiler de habire mal yığıyorlar; uzun emeller peşinde koşup sağlam binalar inşa ediyorlardı. Ama ne oldu? Sonunda he­lak oldular; beledikleri emel ve ümitleri yı­kıldı, o sağlam binaları virane haline geldi. Bildiğiniz gibi Ad kavmi Aden ile Umman arasına mal ve evlatlarıyla doldurmuşlardı. Peki söyleyin bakalım bugün içinizden kim onların mirasını benden iki dirheme satın alır?"

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Ey mal sahipleri! Kendisine karşı sizinle bizim aramızda hiçbir farkın kalmayacağı gün gel­meden önce kendinizi mallarınızla serinleti­niz".

Ebu'd-Derdâ daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü: "Ey insanlar! Sizler için, sizi gafle­te düşürecek, nimetteki gizli şehvetten kor­kuyorum. Bu da tıkabasa yeyip karnınızı doyurduğu halde ilimce aç olduğunuz za­mandır. En hayırlınız, arkadaşına "Gel ölme­den önce oruç tutalım", en kötünüz de arka­daşlarına "Gelin, ölmeden önce yeyip içelim ve eğlenelim" diyen kişidir".

Ebu'd-Derdâ (r.a) bina yapan insanlara rastladığında

 "Siz Allah Teâlâ'nın harap et­mek istediği dünyayı imara ve yenilemeye çalışıyorsunuz; ama biliniz ki sonunda O'nun dediği, olacaktır"; yolu viranelere düştüğünde ise "Ey harabeler harabesi! Hani daha önceki sahiplerin!" buyurmuştur.

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Halkın hoşuna gitmeyen üç şeyi severim. Bunlar fakirlik hastalık ve ölümdür. Ölümü, beni Rabb'ime kavuşturacağı için, fakirliği alçakgönüllülük verdiği ve hastalığı da gü­nahlarıma keffaret olacağı için severim."

"O gün dağları yürütürüz, yeryüzünü çırıl­çıplak görürsün, onları hep mahşere toplamışızdır da hiçbir kimseyi bırakmamışızdır." [143]

Ebu'd-Derdâ (r.a) bir cenaze gördüğünde de şöyle derdi:

"Siz gidin, biz de arkanızdan geliyoruz. Ölümden daha güzel ve büyük bir nasihat yoktur. Vaiz olarak insana ölüm kâfi­dir. İnsanların birbiri arkasından gittiklerini gördüğü halde bundan ibret almayan kişinin aklı yoktur.

Ebu'd-Derdâ (r.a) buyurmuştur:

"Halkın gizli hallerini araştıranlar onların güvenini kaybeder. Kötü durumlara karşı hazırlıksız olan kişi de başına gelen musibetlere sabredemez. Halka küfrettiğinde onlar da sana küfredecektir; fakat sen onları terketsen bile onlar seni terketmeyecektir". Bunları dinleyen ki­şinin "O halde bana ne yapmamı önerirsin?" demesi üzerine de "Bolluk zamanlarında, fakirlik günlerinde almak üzere borç ver" bu­yurdu."

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Kim ölümü çok hatırlarsa onun sevinci ve hasedi azalır".

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Sizlerin tekeffül edildiğiniz şeyler için çaba gösterip vekili olduğunuz şeyleri ihmal ettinizi görüyorum. Bizler, sizin kötülerinizi bir baytarın atlardan anladığından daha iyi anlar ve tanırız. Bunlar namazlarını kazaya ya da son âna bırakırlar; Kur'ân'ı çok az dinler­ler. Kölelerini azat ettikleri halde sanki azat etmemiş gibi olurlar".

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

'Tüm zamanlarınızı hayır ve iyilikler yapmak için harcayınız. Allah'ın dilediğine nasip etti­ği rahmet damlalarını elde etmeye çalışınız. Allah Teâlâ'dan ayıplarınızı örtmesini ve kor­kularınızı emniyete dönüştürmesini isteyi­niz."

Ebu'd-Derdâ (r.a), "Bana, kendisiyle Al­lah'ın yardım ve faydasına mazhar olabilece­ğim bir kelime öğret" diyen bir adama şunları söyledi:

"Bir değil iki, üç, dört hatta beş şey öğreteyim ki kim bunlarla amel ederse Allah Teâlâ katında yüce dereceler elde eder. Yalnız­ca helal kılınan şeyleri ye! Ancak helalinden kazanacağın gibi ailene de helalden başkasını götürme! Allah'tan günlük rızkını iste. Sa­bahleyin kalktığında kendini ölülerden say ve sana küfredip aleyhinde bulunan kimseyi Al­lah için bağışla! Bir kötülük işlediğinde de Allah'tan bağışlanma dile!" [144]

Ebırd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Göğüs kemikleri yaşlılıktan dolayı birbirine geçmiş de olsa herhangi birinizin dünya sev­gisi genç kalacaktır. Bundan Allah Teâlâ'nın kalblerini takva için imtihan ettiği kişiler müstesnadır ki böyleleri de oldukça azdır."

"Melekler, kendi kendilerine zulmedenle­rin canlarını alacakları zaman onlar: "Biz, hiçbir kötülük yapmazdık" diyerek teslim olurlar. Hayır, Allah sizin ne maksatla yapı­yor olduğunuzu çok iyi bilir." [145]

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Şu üç şey Âdemoğlunun işlerinin temelini oluş­turur:

Başına gelen musibetlerden yakınmaması, acı ve hastalıklarını kimseye söyleme­mesi, dilini ve nefsini ıslah edip temizlemesi"

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Mazlumların ve yetimlerin beddualarından sakınınız! Çünkü bu ikisinin bedduası gece­leyin, herkesin uykuda bulunduğu bir sırada Allah Teâlâ'ya ulaşır!"

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Kendisine zulmedebileceğim insanlar ara­sında en çok korktuğum, bana karşı yalnızca Allah Teâlâ'dan yardım dileyen kimsedir."

Ebu'd-Derdâ (r.a) Selmân-i Fârisi'ye şu mektubu yazmıştır:

"Ey kardeşim! Başına geldiğinde kulluk yapamayacağın belalara duçar olmazdan önce boş zamanlarını değerlendir ve musibete uğramış kimselerin duası­nı ganimet bil.

Ey kardeşim! Mescidi kendine ev edin. Çünkü ben Hz. Peygamber'in "Mescitler müttakilerin evleridir" buyurduğunu işittim. Allah Teâlâ mescitleri ev edinenlere rahat ve huzuru ve köprü (sırat) üzerinde Rabb'in rızasına doğru gitmeyi vadetmiştir.

Ey kardeşim! Yetime merhamet göster. Onun kendine yaklaştırıp başını sıvazla! Ona kendi yemeğinden yedir;   çünkü ben, Hz. Peygamber'in, kalbinin katılığından şikayet eden bir kişiye şöyle buyurduğunu işittim:

"Kalbinin yumuşamasını istiyorsan yetimi kendine yaklaştırıp başını sıvazla! Ona kendi yemeğinden yedir!"

Ey kardeşim! Sakın şükrünü eda edemeye­ceğin dûna mallarını yığayım deme! Çünkü ben Hz. Peygamber'in bu konuda "Dünyada mal ve servet sahibi olup da Allah'a itaat et­miş olan kişi kıyamet gününde malları önün­de olduğu halde gelir. Sırattan geçtiği sırada köprünün her esneyişinde malı kendisine ""ürü, korkma! Çünkü sen üzerine farz kılı­nan hakkı eda ettin!" der.

Dünyada Allah'a itaat etmeyen mal sahip­leri de malları omuzlarında olduğu halde ge­lir. Üzerinden geçtiği sırada sıratın her sarsılışında malı ona "Dünyada iken Allah Teâlâ'nın benim hakkımda sana yüklediği şeyleri yerine getirmediğin için vay haline geleceklere der" buyurduğunu işittim.

Ey kardeşim! Duyduğuma göre bir hizmet­çi satın almışsın. Hz. Peygamber

"Kendisine hizmet edilmediği sürece kul Allah'tan, Allah da kuldandır. Ama kendisine hizmet edildi­ğinde kul üzerine hesap (sorguya çekilme) vacip olur" buyurmuşlardır. Bir keresinde hanımım Ümmü'd-Derdâ benden bir hizmet­çi istedi. O sırada bir hizmetçi alabilecek du­rumda olmama rağmen Hz. Peygamber'den işittiğim bu sözlerden dolayı almadım.

Ey kardeşim! Kıyamet gününde hesaba çe­kilmeyeceğimizi kim garanti edebilir? Ey kardeşim! Sakın Hz. Peygamber'in arkadaşı­yım, sahabisiyim diye aldanma. Çünkü biz ondan sonra nice yıldır yaşıyoruz ve bu arada neler yaptığımızı da Allah Teâlâ daha iyi bi­lir"     

Ebu'd-Derdâ (r.a) bir arkadaşına şunları yazmıştır:

"Ey kardeşim! Şu anda sahip oldu­ğun herşey senden önce, başkalarının idi; senden sonra da yine başkalarının olacaktır. Bu -dünyadan eline geçecek ve sahibi olabi­leceğin tek şey nefsin için önden gönderdiğin amellerindir. O halde kendin için ameller edinmeye bak. Çünkü sen, mazeret kabul et­meyecek bir zâtın huzuruna gideceksin. Dünya malını ise senden sonra seni övmeye­cek kişiler için yığıyorsun.

Yığmış olduğun bu malları, vefatından sonra ya onunla Allah'a itaat edip senin aksi­ne mes'ut olacak bir kişiye ya da onunla Allah'a isyanda bulunup senin gibi bedbaht ola­cak bir kişiye bırakacaksın. Allah'a yemin ederim ki bunların hiç biri kendisini sırtında taşıyacağın mallara değmez. Sakın onu ken­dine tercih etme. Malının gideniyle Allah'ın rahmetini, kalanıyla da rızkını ümit et! Selam üzerine olsun!"

Ebu'd-Derdâ (r.a) Mesleme b. Muhalled'e şunları yazdı:

"Allah Teâlâ kendi tâatıyla amel eden kullarını sever. O sevdiği kimseyi halka da sevdirir. Kim de yasakladığı şeyleri işle­mekle kendisine isyan ederse Allah Teâlâ ona buğzeder. Bunun sonucunda da o kişiyi halka kendisine buğzedilecek biri olarak tanıtır.

Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuştur:

"İs­lâm ancak itaat edilmek için vardır. Hayır cemaattadır. Nasihat da Allah, halife ve bütün mü'minler içindir. [146]

 

Ebu Zerr (r.a)'ın Nasihatları

 

"Kim dünya hayatını ve süsünü isterse, Biz onlara amellerinin karşılığını tamamen öderiz. Bu konuda kendilerine densizlik yapılmaz.

Fakat onlar, öyle olurlar ki, kendilerine ateşten başka bir şey yoktur ve orada (dünya­da) işledikleri bütün iyilikler boşuna gitmiştir ve bütün yaptıkları (zaten) boştur." [147]

Ebu Zerr (r.a) bir keresine Kabe'nin ya­nında durarak "Ey insanlar! Ben Gıfar kabile­sinden Cündüb isimli kişiyim. Sizleri seven ve daima iyiliğinizi isteyen bir kardeşiniz ola­rak sözlerime kulak veriniz!" dedi.

İnsanların etrafına toplanması üzerine de şunları söyledi:

"Sizden biriniz bir yolculuğa çıkmak istediğinde o yolculuk için gerekli hazırlıkları yapar mı?" İnsanların "Evet, tabii ki yapardı" demeleri üzerine de "İşte bu yolculukların en uzunu kıyamet yolculuğudur. O halde onun için gerekli hazırlıklarınızı ya­pınız!" dedi.

Çevresindekiler "Peki neler hazırlamalı­yız?" diye sorunca da şöyle buyurdu:

"Bu yol­culuğun büyük sıkıntılarından kurtulmak için hacc yapınız. Kabirlerinizden kalkıp da mahşer yerine varıncaya kadar yürüyeceğiniz uzun yol için sıcak günlerde oruç tutunuz. Ka­birlerin vahşet ve yalnızlığını düşünerek gece karanlığında namaz kılınız.

O büyük günün zorluklarından kurtulmak istiyorsanız ya hayır söyleyiniz yahut da su­sunuz. Sahip olduğunuz mallarınızdan sadaka veriniz. Günlerinizin yarısını helalinden ka­zanmak diğer yarasını da âhiretiniz için geçiriniz. Üçüncü birşeyle uğraşmanız ise fayda değil zarar verir. Malını iki kısma ayır; bir kısmını aile efradınıza harcayın, diğer kısmını ise önden, âhiretiniz için azık olarak gönderin. Malınız konusunda bunların dışın­da yapacağınız şeyler size ancak zarar verecektir".

Sonra yüksek sesle "Ey insanlar! Sizleri so­nu olmayan ve asla ulaşamayacağınız bir he­defin hırsı öldürmüştür" buyurdu.

Ebu Zerr (r.a) şöyle buyurmuştur:

"İnsan bu dünyaya ölmek için gelir. Yıkılıp harap olması için ev yapar; sonsuz olanı terkedip geçici şeyler uğrunda tüm güçlerini harcarlar. İnsanların hoşlanmadığı şu üç şey ne güzel­dir. Ölüm, hastalık ve fakirlik"

 

Huzeyfe B. Yeman'ın Nasihatları

 

"Fakat iman edip güzel işler (salih amel) yapanlar ve Rablerine edeple gönülden itaat edenler, işte bunlar cennetliklerdir, hep orada kalacaklardır." [148]

Huzeyfe (r.a)'ın Yaşayan ölülerin kimler ol­duğundan bahsetmesi Ebu't-Tufeyl şöyle anlatıyor:

Huzeyfe b. Yeman'ı şöyle derken dinledim:

"Ey insanlar! Niçin benden birşeyler sormuyorsunuz? Di­ğerleri iyilikleri ve hayırları sorarken ben Hz. Peygamber'den daima serleri ve kötülükleri soruyordum. Niçin benden yaşayan ölüleri sormuyorsunuz?

Allah Teâlâ, Muhammed'i peygamber ola­rak gönderdi. O da insanları dalâletten hidâ­yete, küfürden imana çağırdı. Onun çağrısına uyanları doğru yola girmek suretiyle ölü iken canlandılar. Onu kabul etmeyenler ise bâtıla sapmak suretiyle canlı iken öldüler. Hz. Peygamber'den sonra halifelik dönemi geldi. An­cak bir zaman gelecektirki halifelik yerini zorba ve zalim bir saltanata bırakacaktır.

O zaman bazı insanlar kalbiyle, el ve diliyle ona karşı koyar ki bunlar vazifelerini tam ola­rak yerine getirmiş sayılır. Bazıları da elleriyle değil kalb ve diliyle karşı koyar ki bunlar va­zifelerinin bir kısmını yapmamış demektir. Bazıları ise yalnızca kalbiyle karşı koyup elini ve dilini tutar ki bunlar da görevlerinin ancak üçte birini yerine getirmiş olurlar. Bir de kalb, dil/ve elinden hiç birisiyle karşı koyma­yanlar vardır ki işte bunlar da yaşayan ölüler­dir."

Huzeyfe (R.a)'ın "Dört Çeşit Kalb Vardır" Buyurması Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Dört çeşit kalb vardır. Birincisi kılıflı ve bomboş olan kalbdir ki bu kâfirin kalbidir, ikincisi iki yüzlü olanlardır ki bu da müna­fıkların kalbidir.

Üçüncüsü dümdüz ve içerisinde pırıl pırıl parlayan bir kandilin bulunduğu kalbdir ki bu da mü'minin kalbidir. Dördüncüsü ise içe­risinden hem nifak ve hem de iman bulunan kalbdir. İman temiz sularla sulanan ağaca benzer. Nifaksa irin ve kanlı çıbana benzer"

 

Fitneden Uzak Durunuz

 

Huzyfe (r.a)'ın Fitne ve Diğer Bazı Şeyler Hakkında Nasihatlarda Bulunması

"Allah insanlara hiç zulmetmez, fakat in­sanlar kendilerine zulmediyorlar." [149]

Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Kendi­lerine arzolunup da emmiş oldukları fitneler kalpler üzerinde siyah noktalar meydana geti­rir.

Kendisine arzolunan fitneyi reddeden kalbde de beyaz bir nokta oluşur. Herhangi biriniz karşılaştığı fitneden sonra kalbinde oluşan noktanın beyaz mı yoksa siyah mı oluştuğunu öğrenmek istiyorsa kendisini yok­lasın. Eğer daha önceleri haram gördüğü birşeyi helal, ya da helal gördüğünü haram sayıyorsa onun kalbi fitneye mâruz kalmış demektir"

Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Fitne­lerden uzak durunuz. Sakın herhangi biriniz gözünü ona dikmesin. Allah'a yemin ederim ki fitne, kendisine göz dikenleri tıpkı selin önüne geleni sürükleyerek götürdüğü gibi sürükler! Fitneler insana hak suretinde görü­nür. Kişi ancak içine girdiğinde onun fitne olduğunu anlayabilir. Bir fitneyle karşılaştı­ğınızda evlerinizde oturup kılıçlarınızı kırı­nız ve yaylarınızın iplerini koparınız."

Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Katıksız şarap bile insanın aklını fitneler kadar gide­remez"

Huzeyfe(r.a) şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki suda bo­ğulmakta olan bir kişinin duası gibi dua edenlerin dışında hiç kimse kurtulamayacak­tır."

Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Sizin hayırlınız dünyası için âhiretini ya da âhireti için dünyasını terkedenler değildir. Hayırlıla­rınız her ikisinden de nasibini unutmayanlarınızdır."

 

Übeyy B: Ka'b (r.a)'ın Nasihatları

 

"De ki: "Hiçbir zaman bizey Allah'ın bizim için yazdığından başkası isabet etmez. O bi­zim mevlamızdır. Onun için müzminler yal­nızca Allah'a tevekkül etsinler." [150]

Übeyy b. Ka'b, "Bana tavsiyede bulun" di­yen bir kişiye şunları söyledi:

"Allah'ın katabını kendine önder edin. Hakem olarak ona razı ol.

Çünkü Hz. Peygamber bizler için halef ola­rak onu bırakmışlardır. O isteği asla redde­dilmeyecek bir şefaatçi ve itham edilemeye­cek bir şahittir. O hem sizden ve hem de daha önceki ümmetlerden bahsetmektedir. Onda ferdî ve sosyal hükümlerin yanısıra sizlerin ve daha sonrakilerin haberleri de vardır".

Übeyy b. Ka'b (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Allah Teâlâ kendisi için birşeyden vazgeçen kullarına onun yerine, hiç beklemediği bir yerden çok daha hayırlısını verir. Kim de bu konuda gevşeklik gösterirse Allah Teâlâ onu hiç beklemediği bir yerden çeşitli sıkıntılara duçar eyler."

Übeyy b. Ka'b (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Mü'min şu dört şey arasındadır: Başına bir şey geldiğinde sabereder; kendisine bir şey verildiğinde de şükreder. Konuştuğunda doğ­ru söyler, iki kişi arasında hükmetmesi gerek­tiğinde adaletle hükmeder.

Allah Teâlâ onun hakkında "Nur üstüne nurdur (nurun alâ nur[151] buyurmak­tadır. Onun için şu beş şey; konuşması, ilmi, bir yere girişi ve bir yerden çıkışı ve kıyamet gününde son varacağı yer nurdur. Kafir için de şu beş şey; sözleri, amelleri, girdiği, çıktığı ve kıyamet gününde varacağı yer karanlıktır."

Cebr veya Cüveybir isimli bir kişi şöyle anlatmıştır:

Halifeliği döneminde Hz. Ömer'den bir cariye istemek üzere Medine'ye gittim. Oraya vardığımda doğruca onun yanı­na gittim. Allah Teâlâ bana keskin bir zeka ve güzel konuşma kabiliyeti vermiştir.

Hz. Ömer'in huzurunda dünyadan bahset­tim ve onun değerini hiç besabesine indirdim. Hz. Ömer'in yanında bir kişi vardı. Sözlerimi bitirdikten sonra bu kışı şunları söyledi:

"Dünyayı bu derece kötülemen dışında bütün söylediklerin çok doğrudur. Sen dünyanın ne oldu­ğunu biliyor musun? O bizi âhirete götürecek bir binek ve bu yolculuktaki azığımızdır insan kıyamet gününde, bu dünyada işlemiş olduğu amellerinden dolayı mükafaatlandırılacaktır".

Bu kişi dünyayı benden daha güzel değerlendir­mişti. Bunun üzerine Hz. Ömer'e "Ey Mü'minlerin İlmîri! Yanınızdaki şahıs kimdir?" diye sordu. "Bu, müslümanları efendisi Ubeyy b. Ka'b'dır" cevabını verdi.

Ubeyy b, Ka'b bir keresinde kendisinden nasihat isteyen bir kişiye şunları söyledi:

"Sakın seni ilgilen­dirmeyen şeylere karışma. Düşmanından uzak dur­duğun gibi dostlarından da sakın. Ölen kimselere gıpta ettiğin noktalar hâriç yaşayan kimselerin hiç birşeyine gıpta etme ihtiyacını önemsemeyen kimse­lere açma ve böylelerinden hiç bir şey isteme!" [152]

 

Zeyd B. Sabit (r.a)'ın Nasihatları

 

"Erkek ve kadından, her kim mü'min ola­rak iyi şir amel işlerse muhakkak ona hoş bir hayat yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle ecirlerini elbette ve­receğiz." [153]

Zeyd b. Sabit (r.a) Übeyy b. Ka'b'a şu mek­tubu yazmıştır:

"Allah Teâlâ dili kalbin ter­cümanı olarak yaratmıştır. Kalbi de dilin kendisine itaat ettiği koruyucu bir merkez yapmıştır. Kalb ile dil arasında tam bir uyum bulunduğu ve dil kalbin emri altında olduğu sürece sözler düzenli olur ve dil sürçüp hata yapmaz.

Kalbinin diline hâkim olamadığı kişide akıl ve hayır yoktur. Kişi, kalbi istemediği hal­de diline gelen herşeyi söylediğinide sanki kendi burnunu eliyle kesmiş gibi olur. Akıllı insan sözlerini tartarak söyler. İnsan sözlerini fiilleriyle dengeleyip tasdik ettiğinde daha etkili olur.

Cimrilerin sözleriyle cömertlik yaptıkları halde fiilleriyle bunu yalanladıklarına bilmem dikkat ettin mi? Bunun sebebi dillerinin, kalblerini dinlemesidir. Kendi ayıplarını görmeyip de başkalarının ayıplarıyla uğraşan kişi kendi yükünü bırakıp da başkalarının yükünü taşıyan kimse gibidir. Selam üzerine olsun!" [154]

 

Abdullah B. Abbas (r.a)'ın Nasihatları

 

"Ve herkese ne amel yaptıysa karşılığı ta­mamen ödenmiştir. Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir." [155]

Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Ey günahkar! Sakın işlemiş olduğun gü­nahların kötü sonuçlarından emin olma! Ço­ğu zaman işlenen bir günahı daha büyük ikinci günah izler. Ancak senin, sağında ve solunda bulunan meleklerden utanmaman işlediğin günahtan daha korkunç birşeydir.

Allah Teâlâ'nın senin hakkında nasıl bir hüküm vereceğini bilmediğin halde günah işlerken gülmen işlediğin günahtan daha bü­yüktür. Bir günah iylediğinde sevinmen o günahtan daha korkunçtur. Bir günahı işleyemediğinden dolayı üzüntü duyman, işlemiş olduğunda kazanacağın günahtan daha bü­yüktür.

Bir günah işlediğin sırada kalbinin seni gören Allah'tan çekinip ürpermemesi, o sırada rüzgar tarafından sallanan bir kapı pencere­sinden korkman işlediğin günahtan daha korkunçtur. Azap olunasıca!

Sen Eyyüb (a.s)'ın ondan dolayı Allah Teâlâ'nın kendisine mal ve bedence birçok belalara duçar ettiği günahının ne olduğunu biliyor musun? Eyyüb (a.s)'ın günahı mâni olabileceği bir zulmü üzerinde gidermesini isteyen bir fakire yardım etmemesidir.

O emr-i bi'1-ma'ruf yaparak zâlimi zul­münden alıkoymaya çaba göstermedi. Böylece Allah Teâlâ da onu birçok belalara duçar eyle­di"

Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Farzları yerine getir. Allah Teâlâ'nın senin üzerinde bulunan haklarını öde ve bunu ya­parken de O'ndan yardım dile.

Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Hiçbir mü'min ya da fasık yoktur ki Allah Teâlâ ona helalinden rızık yazmış olmasın. Eğer sabredecek olursa Allah'ın kendisine yazdığı helal rızka kavuşur. Ancak acele eder de haramdan kazanmaya kalkarsa Allah Teâlâ kazandığı kadarını onun helal olan rızkından keser"

 

Abdullah B. Ömer'in Nasihatları

 

"De ki: "Söyleyin bakayım, eğer Allah ge­ceyi üzerinizde kıyamet gününe kadar de­vamlı kılarsa, Allah'tan başka hangi tanrı size ışık getirebilir? Hâlâ işitmeyecek misi­niz?" [156]

Abdullah b. Ömer (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Kendisi katında makbul bir kimse de olsa herhangi bir kul bir dünyalık elde ettiğinde Allah Teâlâ onun kendi katındaki derecelerini eksiltir".

Abdullah b. Ömer (r.a) şöyle buyurmuştur:

"İnsanları dünyayı âhirete tercih etmelerin­den dolayı ahmak kabul etmedikçe kişi ima­nın hakikatına ulaşamaz"

Mücahid şöyle anlatıyor:

Bir gün İbn Ömer'le birlikte dolaşıyorduk. Bir harabenin yanında geçerken İbn Ömer bana "Şu harabeye sahiplerinin ne olduğunu sor!" dedi:

"Ey harabe! Sahiplerine ne oldu?" dediğinde de "Onlar gittiler; geride sadece amelleri kal­dı" buyurdu."

 

Abdullah B. Zübeyr (r.a)'ın Nasihatları

 

"Kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etsinler ve hayattan zevk, alsınlar bakalım! Fakat yakında bilecekler."[157]

Vehbib. Keysan şöyle anlatıyor:

Abdullah b. Zübeyr bana bir mektup yazarak şunları söyledi:

'Takva sahiplerinin, kendileriyle ta­nındığı bazı alametleri vardır. Onlar, kendile­ri de bu alametleri nefislerinde görürler.

Bunlar bela ve musibetlere sabredip Al­lah'ın kaza ve kaderine razı olmak, nimetlere şükredip Kur'ân'ın hükümlerine boyun eğ­mektir. İmam (yönetici, devlet başkanı) paza­ra benzer.

Pazara ancak satınabilecek mallar getirilir. Eğer yönetici hakkı satarsa kendisine hak getirilir ve yanına da hakka mensup kişiler gelir. Yok eğer bâtıl satarsa kendisine bâtıl getirilir ve yanına da bâtıla mensup kişiler gelir." [158]

 

Hz. Hasanın Nasihatları

 

"Allah'ın sana verdiğinden sen (yolunda harcayarak) âhiret evini ara ve dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et ve yeryüzünde fesad ar­zulama. Çünkü Allah fesat çıkaranları sevmez. " [159]

Hz. Hasan şöyle buyurmuştur:

"Dünya kendisini kişiyi yere vurur. Dünyayı isteme­yen kişilerse onu kim yerse yesin asla umur­samazlar. Dünyayı çok isteyen kişi, dünya kimin elinde bulunuyorsa ona köle olur. Dünyanın azı kâfidir; çoğu ise insanı zengin etmez.

İki günü birbire eşit olan kişi aldanmıştır. Bir gün önceki günü bugününden hayırlı olan kişiyse zarar etmiştir. Noksanlıklarını göremeyen insanın noksanı çok demektir. Böyle bir insan için de daha hayırlıdır."

Hz. Hasan şöyle buyurmuştur:

"Biliniz ki halimlik (yumuşak huyluluk) süstür; vefa­karlık zenginliktir. Acelecilik ahmaklık, yolculuksa zaaftır. Dünyayı isteyen kişilerle otu­rup kalkmak ayıp; fâsıklarla ihtilatsa şüpheyi celbedecek birşeydir."

Hz. Hasan şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar dört kısımdır. Birincisi düyadan nasipleri olup da ahlaktan yoksun olanlardır. İkinci kı­sım insanlar ahlaklı fakat dünyadan nasibi olmayanlardır. Üçüncüsü ne ahlaktan ve ne de dünyadan nasibi olmayanlardır ki insanla­rın en kötüsü bunlardır. Dördüncüsü ise hem ahlaklı ve hem de dünyadan nasibi olan kim­selerdir ki insanların en üstünü bunlardır." [160]

 

Şeddad B. Evs (r.a)'ın Nasihatları

 

"Göklerin ve yerin kilitleri Onundur. Rız­kı, dilediğine açar ve kısan Çünkü O, her şeyi bilir." [161]

Meşhur sahabi Şeddad b. Evs (r.a) şunları söylemiştir:

"Siz hayrın kendisini değil ancak sebeplerini görüyorsunuz. Hayrın tamamı cennette, şerrin tamamı da cehennemdedir.

Dünya iyi-kötü herkesin kendisinden ye­diği bir metadır. Âhiretse kesinlikle gelecek olan bir gündür. O gün Allah Teâlâ hükmede­cektir. Dünyanın ve âhiretin bazı dostları vardır. Siz, âhiretin dostları olmaya bakınız ve sakın dünyanın dostlarından olmayınız". Ebu'd-Derdâ (r.a) şöyle buyurmuş:

"Bazı in­sanlara ilim verilmiş fakat yumuşak huyluluk verilmemiştir. Ebu Ya'lâ'ya ise hem ilim ve hem de hilim verilmiştir."

 

Cündüb El-Becelli (r.a)'ın Nasihatları

 

"İman edenler, Allah'tan korkun. Ve herkes yarın için önden ne gönderdiğine bak­sın. Allah'dan korkun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." [162]

Cündüb el-Becelî (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Allah'tan korkunuz ve Kur'an okumaya de­vam ediniz. Çünkü bu karanlık gecenin nuru, gündüzün ziynetidir.

Bir musibetle karşılaştığınızda mallarınızı kendinize ve nefislerinizi de dininize kalkan yapınız. Asıl zarar insanın dininde uğradığı zarardır. Helak olan da dini hususunda helak olandır. Biliniz ki cennetten sonra fakirlik, ateşten (cehennemden) sonra da zenginlik yoktur. Çünkü ateş, esirini asla bırakmaz. Onun yarası iyileşmediği gibi yangını da sön­mez.

Eğer bir müslüman bu dünyada bir müslümanın kanını dökmüşse bu kan kıya­met gününde onun cennet arasına girecektir. Kişi oraya hangi kapısından girmeye kalkışır­sa kalkışsın bu kan karşısına dikilerek onu geri çevirir.

Âdemoğlu vefat edip defnedildiğinde ilk önce karnı kokar; o halde onu haram şeylerle beslemeyiniz. Mallarınız ve canlarınız husu­sunda Allah'tan korkunuz ve hiçbir müslümanın kanını akıtmayınız." [163]

 

Ebu Ümame (r.a)'ın Nasihatları

 

"Allan yolunda hicret edip de sonra öldü­rülmüş veya ölmüş olanlar ise, elbette Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Çünkü Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır." [164]

Ebu Ümâme'nin Bir Cenazede İnsanlara Nasihatta Bulunması Süleym b. Amir şöyle anlatıyor: 

Şam'da-teşyi edenler arasında Ebu Ümâme el-Bâhilî'nin de olduğu bir cenazede bulundum. Cenaze  defnedildikten sonra Ebu Ümâme şunları söyledi:

"Ey insanlar! Şu anda sizler haseneleri (iyilikleri) ve seyyieleri (kötülükleri) paylaştı­ğınız bir konakta yaşıyorsunuz. Yakında buradan başka bir konağa taşınacaksınız ki eliyle kabri göstererek- işte o konak şurasıdır. Burası yalnızlık ve karanlıklar ve böcekler evidir. Burası darlık yurdudur.

Daha sonra buradan mahşer yerine gönde­rileceksiniz. Mahşer yerinde Allah'ın dilediği bir süre ve emri gelinceye kadar kalınır. Bu sırada bazı yüzler ağarır bazıları ise kararır. Sonra buradan başka bir konağa götürülecek­siniz ki burası zifiri karanlıktır. Burada mü'minlere birer nur verilir.

Kafir ve münafıklarsa bundan mahrum kalırlar. Bu durum Allah'ın kitabında şöyle temsil edilmektedir: "(Kafirlerin küfürleri ve küfre bağlı amelleri) üzerini yığın yığın dal­galar kaplayan, daha üstüne bulut çöken, engin deryadaki karanlıklar gibi karanlıklar üzerine çökmüş karanlıklara benzer.

Öyle ki (böyle zulmete düşen) insan o zifiri karanlıkta elini kaldıracak olsa neredeyse onu bile göremez. Allah bir kimse için nur (hida­yet) kılmadıktan sonra onun nuru (hidayete ermesi) olamaz[165]

O gün kafirler ve münafıklar mü'minlerin nurlarından faydala­namazlar.

Bu tıpkı körlerin gözleri sağlam olan kimselerden faydalanamamalarına benzer.

"O gün münafık erkeklerle kadınlar mü'minlere "Bi­ze bakın) veya bizi bekleyin)! Nurunuzdan bir parça ışık alalım" diyecekler. (Ancak onla­ra) "Arkanıza dönün ve orada nur arayın" denilir". [166]

Bu münafıklar için aldatıcı bir, tuzaktır. Çünkü Allah Teâlâ

"Münafıklar (güya) Allah'ı kandırmaya çalışırlar. Oysa. Allah onların hi­lelerini başlarına geçirir[167] buyurmaktadır.

"Onlara Arkanıza dönün ve orada nur ara­yın!" denilecek ve arkalarını döndüklerinde de aralarına kapısı bulunan bir duvar çekile­cektir; bu duvarın iç tarafında rahmet, dış tarafından da azap vardır." [168]

 

Ebu Ümâme'nin Kendisini Ziyarete Gelen Bazı Kimselere Nasihatta Bulunması

 

"And olsun ki, sizin için, Allah'a ve son güne ümid besler olup da Allah'ı çok zikre­denler için Resûlullah'da pek güzel bir örnek vardır." [169]

Süleyman b. Hubeyb şöyle anlatıyor:

Bir­kaç kişiyle birlikte Ebu Ümâme'nin evine gitmiştik. Kendisi zayıf ve çok yaşlı birisiydi. Ancak şuuru çok açık ve konuşması da çok düzgündü. İlk sözleri şu oldu:

"Şu meclisiniz. Allah Teâlâ'nın aleyhinize hüccetidir.

Çünkü Hz. Peygamber kendisine gönderi­lenleri sahabilerine; onlar da Hz. Peygamber'den dinlediklerini diğer insanlara tebliğ ettiler. Siz de benden işittiklerinizi tebliğ ediniz". Sonra sözlerini şöyle sürdürdü:

"Üç sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ onlara ya şe­hit düşerek cennete dâhil edilmelerine ya da büyük sevap ve ganimetlerle evlerine dön­melerine dair teminat vermiştir.

Birincisi evinden Allah yolunda savaşmak için çıkan kişidir. Bu kişi ya şehit düşerek cennete girecek; ya da büyük ecir ve gani­metlerle evine dönecektir.

İkincisi abdest alarak mescide giden kişi­dir. Bu kişi oradan evine büyük sevaplar ve manevî ganimetlerle döner; orada ölecek olursa da cennet gider.

Üçüncüsü ise evine girdiğinde selam veren kişidir. Cehennemde yedi aşamalı bir köprü vardır ki bunun ortasında Allah'ın kaza ve kaderi bulunur.

Kul oraya geldiğinde kendisine "üzerinde hangi borçlar vardır?" diye sorulur. O da "Ey Rabb'im! Şu şu borçlarım var!" diyerek tüm borçlarını sayar; çünkü insan o gün "Al­lah'tan hiçbir söz gizleyemez[170].

Bunun üzerine Allah Tealâ ona "O halde borcunu öde!" buyurur. Kul da verebilecek hiç birşeyi bulunmadığını söylediğinde de meleklere onun iyiliklerinde alarak hak sahi­bine verilmesini emreder. Böylece hiçbirşey kalmayancaya kadar onun iyiliklerinden alı­narak hak sahibine verilir.

İyilikleri bittikten sonra da hak sahipleri­nin günahlarından alınarak ona yüklenir. Bu şekilde, dağ gibi hasenelerle gelen bazı kim­selerin ellerinde bir tek haseneleri bile kal­maz; üstelik bir de hak sahiplerinin dağ gibi günahlarını da yüklenir.

Ey insanlar! Sakın asla ayrılmayınız; çün­kü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Ey insanlar! Siz cahiliye insanların­dan daha fazla dalâlettesiniz. Çünkü Allah Teâlâ kendi yolunda infak ettiğiniz her dina­rınıza yediyüz dinar, her dirheminize yediyüz dirhem va'detmesine rağmen sizler mallarını­zı O'nun yolunda harcamıyorsunuz.

Allah'a yemin ederim ki siz bunca ülkeyi altın ve gümüşle süslenmiş kılıçlarla değil kemik ve kurşun parçalarıyla süslenmiş demir kılıçlarla fethettiniz!" [171]

 

Abdullah B. Büsr (r.a)'ın Nasihatları

 

"Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder ve Allah'tan korkar ona (sığınıp) korunursa, işte murada erecek olanlar bunlardır." [172]

Abdullah b. Büsr (r.a) şöyle buyurmuştur:

"Müttakîler (takva sahipleri) insanların bü­yükleri; âlimlerse önderleridir. İlim meclisle­rinde oturmak ibadettir ve bu insanın imanı­nı ve bilgisini artırır.

Siz gece ve gündüzün üzerinden geçip git­mekte olduğu bir yol üzerinde bulunuyorsu­nuz. Her geçen gün sizi ecelinize biraz daha yaklaştırmaktadır. Amelleriniz, hesaba çekil­meniz için bir defterde muhafaza edilmekte­dir. O halde sanki bir yolculuk yapacakmısınız gibi yol hazırlığı yapınız". [173]

 

Allah'ın Rahmeti Cemaat Üzerinedir

 

"Onlardan çoğunun, günah işlemede, düş­manlıkta ve haram yemede yarış yaptıklarını görürsün. Yaptıkları ne kötüdür!" [174]

İbni Merdeveyh, Beyhakî ve İbni Asâkir, Sahabe'ye yetişen Şam halkından Saib İbni Mihcan'dan rivayet ediyor:

Ömer (r.a.) Şam'a girdiğinde Allah'a hamd ve sena etti. Öğüt verip hatırlattı. İyiliği em­redip, kötülükten nehyettikten sonra, şöyle dedi:

"Rasûlullah (s.a.s.), benim size hitabettiğim gibi kalkarak bize hitap etti. Al­lah'tan korkmayı, akraba ziyaretini ve dargın arasını barıştırmayı emretti. Sonra şöyle bu­yurdu:

"Cemaat olun! -Bir rivayette dinleyip itaat edin. Çünkü Allah'ın rahmeti cemaat üzeri­nedir. Şeytan bir kişiyle beraberdir. İki kişiden ise uzaktır. Bir erkek bir kadınla yalnız kalmasın. Çünkü onların üçüncüsü şeytan olur.

Kim kötülüğü üzer, iyiliği sevindirirse; bu mü'minin, müslümanın alametidir. Münafı­ğın alâmeti ise; kötülüğünün onu üzmemesi, iyiliğinin de sevindirmemesidir.

Eğer o bir iyilik yaparsa, bu iyiliğinden Allah'tan bir sevap ummaz. Kötü bir iş yaptı­ğında da, bunun cezasından dolayı Allah'tan korkmaz. Dünyalığı helâlinden isteyiniz.

Şüphesiz,?Allah sizin rızkınızı üstlenmiştir. Yapılmakta olan her iş tamamlanır. İşleriniz­de Allah'tan yardım isteyiniz. O dilediğini siler, dilediğini de bırakır. Levhi Mahfuz O'nun katındadır."

Salat ve selam Peygamberimiz Muhammed'e ve âline, selam üzerinize olsun.

 

Ebu Bekrin Fazileti Peygamberimizin Son Hutbeleri

 

"O kahrolası yalancılar." [175]

Taberânî, Muaviye b. Ebî Süfyan (r.a.)'den rivayet ediyor:

Rasûlullah (s.a.v); "Çeşitli kuyulardan üze­rime yedi kırba su dökün. İnsanların yanına çıkayım da onlara tavsiyelerde bulunayım" dedi.

Başı sarılı olduğu halde evinden minbe­re çıktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Allah kullarından birini dünya ve kendisi arasında serbest bıraktı. Kul O'nun katını ter­cih etti."

Bunu Ebu Bekr (r.a) hariç kimse anlamadı. O ağladı ve:

"Anamız-babamız ve çocukları­mız sana feda olsun" dedi. Rasûlullah:

"Yerin­de dur! Benim yanımda arkadaşlıkta ve yar­dımda insanların en üstünü Ebu Kuhafe'nin oğlu Ebu Bekr'dir. Mescide açılan şu kapıla­ra bakınız ve Ebu Bekr'inki hariç hepsini ka­patınız. Ben üzerinde nur gördüm" buyurdu."

 

Ensar

 

"Onlardan önce, (Medine'yi) yurt edinmiş ve iman sahibi olanlar (Ensar), kendilerine hicret edip gelenleri (muhacirleri) severler. Onlara verilen ganimetten dolayı nefislerinde bir kaygı (kıskançlık) duymazlar. Kendilerinde ihtiyaç bile olsa onları kendilerine ter­cih ederler. Kim de nefsinin mala olan hırsın­dan korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir." [176]

Beyhakî, Eyyüb b. Beşîr (r.a.)'den yukarı­daki hadisi rivayet ettikten sonra şunu ilave etmiştir:

Peygamberimiz (s.a.v), Allah'a hamd ve se­nadan sonra Uhud Şehitlerini zikretti. Onla­rın bağışlanmasını dileyip dua ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Ey Muhacir topluluğu! Siz devamlı çoğalıyorsunuz. Ensar ise olduğu gibi duruyor, artmıyor. Onlar benim sığındığım yakınlarınadır. İyilerine ikram ediniz hatalılarını ba­ğışlayınız."

Ahmed b. Hanbel, Ebu Saîd (r.a.)'den:

Rasulullah (s.a.v.), insanlara hitap etti ve şöyle buyurdu;

"Allah, bir kulu dünya ile kendisi arasında muhayyer bıraktı. Bu kul Allah'a kavuşmayı istedi." Ebû Bekr (r.a) ağladı. Rasûlullah'ın bir kuldan haber vermesine Ebû Bekr (r.a)'ın ağ­lamasına hayret ettik. Meğer o muhayyer bırakılan Rasulullah (s.a.v) imiş.

Ebû Bekr (r.a) bunu bizden önce anlamıştı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:

"İnsanlardan gerek arkadaşlığıyla, gerekse malıyla bana en çok iyilik eden Ebû Bekir'dir. Eğer Rabbim'den başkasını dost edinseydim, Ebû Bekr'i dost edinirdim. Ancak İslâm dostluğu ve sevgisi vardır. Onun kapısından başka tüm kapılar mescide kapanacaktır.[177]

Taberânî, Ebû Seleme b. Abdurrahman'dan O'da İbnu Abbas ve Ebû Hureyre (r.a)'den:

Peygamberimiz (s.a.v)'ın son hutbesinde şöyle buyurduğunu işittik:

"Beş vakit farz namazı cemaatle kılan kim­se, sırattan parlayan şimşek gibi, ilk geçen olur. Her gün ve gece ona Allah yolunda öl­dürülen bin şehidin sevabı gibi sevap verilir." [178]

 

Veda Hutbesi

 

"Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik. Onlar, onu yüklenmeye yanaşmadı­lar. Ondan korktular da onu insan yüklendi. O, cidden çok zâlim ve çok câhildir." [179]

(Bu Hutbeyi Peygamberimiz (s.a.v) veda haccı sırasında (m.s.632 yılında) yüzbini aş­kın Müslümana hitaben buyurmuştur.)

Peygamberimiz (s.a.v) Allah'a (c.c) hamd ve senadan sonra şöyle buyurdu:

"Ey insanlar!

Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bugün­leriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu ayları­nız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz Mekke nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

Ashabım!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugün­kü her hal ve hareketinizden dolayı muhak­kak sorgulanacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boy­nunu vurmayın! Bu vasiyetimi burada bula­nanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi arılayarak muhafaza etmiş olur.

Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldı­rılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcu­nuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zulmedi­niz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faiz artık yasaklanmıştır. Câhiliyetten kalan bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altın­dadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbâs'ın fai­zidir.

Ashabım! Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdı­ğım ilk kan davası Abudulmuttalib'in torunu Rabia'nın kan davasıdır.

İnsanlar!

Bugün şeytan sizin topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyetini kurmak gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Di­ninizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Al­lah adına söz vererek helal ediniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üze­rinde hakkınız, onların, aile yuvasını, sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, İslami esaslar çerçeve­sinde her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Mü'minler!

Size bir emanet bırakıyorum ki ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabı Kur'an'dır. Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz!

Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşini­ze ait olan herhangi bir hakka tecavüz etmek helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun.

Ashabım! Kendinize de zulmetmeyin. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İnsanlar! Cenab-ı Hakk her hak sahibine hakkını Kur'an'da vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahru­miyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başka­sına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabı­na, meleklerin lanetine ve bütün Müslüman­ların lanetine uğrasın! Cenab-ı Hakk, bu gibi insnların ne tevbelerini, ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.

İnsanlar !

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktan­dır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap ol­mayana bir üstünlüğü yoktur. İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun, diye şehadet ederiz."

Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) şehâdet parmağını göğe doğru kaldırdı ve sonra cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu;

"Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab!.."

 

Peygamberimizin Hayatı

 

Peygamberimiz Hz. Muhammed milâdî 571 yılının Rebiü'l-evvel ayında Mekke'de doğdu. Bababası Abdü'l-Muttalib oğlu Ab­dullah, henüz O ana rahmindeyken çıktığı Şam seferinden, Mekke'ye dönemeden, Me­dine'de vefat etmişti. Daha doğmadan öksüz kalan Hz. Muhammed bir süre sonra, Mekke âdetlerinde süt anneye verilerek, temiz havası ve saf Arapça konuşan halkıyla meşhur Sa'doğulları kabilesine teslim edildi.

Burada peygamberliğe hazırlanmasının bir aşaması olarak, göğsü yarılıp kalbi temizlenen Hz. Muhammed, 4 yaşına kadar gelişimini sürdürdü. 4 yaşına geldiğinde süt annesi Ha­lime, O'na bir zarar geleceği endişesiyle Mek­ke'ye getirerek annesine teslim etti.

Bir süre annesiyle beraber dedesi Abdü'l Muttalib'in himayesinde yaşantısını sürdür­dükten sonra, 6 yaşında babasının mezarını ziyaret maksadıyla annesiyle birlikte Medi­ne'ye gittiler. Dönüşte hastalanan annesini Ebva köyünde kaybeden Hz. Muhammed, altı yaşında öksüz ve yetimliğin acısını (attığı hâlde, dadısı Ümmü Eymen tarafından Mek­ke'ye getirildi.

8 yaşına kadar, kendisini olağanüstü dere­cede sevip gözeten dedesi, Mekke Başkanı Abdü'l-Muttalib'in himayesinde kaldı.

Abdü'l-Muttalib öleceğini anladığında sev­gili torununu kısa bir müşavereden sonra, amcası Ebû Tâlib'in himayesinde kaldı.

Üstün vasıfları sebebiyle amcası öz çocuk­larından daha çok sevdiği Hz. Muhammed, bu arada onun koyunlarını güderek geçimle­rine yardımcı olmaya çalıştı.

12 yaşındayken Şam'a giden Ebû Tâlib, ye­ğeninin arzusuna karşı gelmeyerek, onu da beraberinde götürdü. Kervan Busra'ya vardı­ğında Bahira adındaki bir hristiyan rahip on­daki üstün vasıfları sezerek, amcasına bu mübarek çocuğun yahudilerden korunması için Şam'a götürülmemesini tavsiye etmişti. Bu tavsiyeye uyan Ebû Tâlib, mallarını Busra'da satarak Mekke'ye döndü.

17 yaşında amcalarıyla birlikte yasak aylar­da yapılan fıcar harplerine katılan Hz. Muhammed, amcalarına ok vermek suretiyle yardımda bulundu.

25 yaşında doğruluk ve eminlik şöhret bulan Hz. Muhammed, herkesin olduğu gibi, zengin ve iffetli dul bir kadın olan Hatice'nin de dikkatini çekti.

Ticaretle başlayan ilk tanışmadan sonra, iki taraflı doğruluk ve sadakatle kurulan yakınlık evlilikle en ileri merhalesine ulaştı.

O zaman 40 yaşlarında bulunan Hatice ile Hz. Muhammed, Mekke'de aile yaşantısıyla mesut bir örnek teşkil etti. Bu evlilikte Hz. Muhammed'in Hatice'den 4'ü kız (Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Zeyneb, Fâtıma), 3'ü erkek (Kasım, Abdullah ve İbrâhîm) olmak üzere 7 çocuğu oldu.

35 yaşında meşhur Kabe hakemliğini yapa­rak üstün şahsiyetini sergileyen Hz. Muhammed, 40 yaşına geldiğinde hayatının normal seyri içinde tam manâsıyla olgunlaş­mıştı.

Hirâ Mağarasında vahiy meleği Cebrail vasıtasıyla ilk vahyi alan Hz. Muhammed, 23 yıl sürecek olan Peygamberlik devresine ayak basmış oluyordu.

Hz. Peygamber kısa bir müddet vahyin ke­sildiği fetret devrinden sonra evvelâ yakınla­rından başlayarak tüm insanlığı kurtuluşa çağırmaya başladı Dâvetine ilk uyan vefakâr zevcesi Hz. Hatice olmuştu. İlk zamanlarda öneme alınmayarak, alayla karşılanan İslâm dini bir süre sonra, inananların artması üze­rine Mekke eşrafının dikkatini çekmeye baş­ladı. Bu dinin yayılması hâlinde seçkin mev­kilerini kaybedeceklerini anlayan Mekke uluları, evvelâ amcası Ebû Tâlib vasıtasıyla Hz. Peygamber'le anlaşmaya kalkıştılar.

Etrafındaki fakirleri kovmasını ve bu dâ­vadan vazgeçmesini isteyen Mekke ulularına Hz. Peygamber; "Sağ elime ayı, sol elime gü­neşi verseler yine bu dâvamdan vazgeçmem." Cevabını vererek katiyyetle reddetti.

Bu kati tavır üzerine müşrikler İslâmi­yet'ten vazgeçeceklerini umarak fakir ve kö­lelerden oluşan müslümanlara işkence etmeye başladılar.

Hz. Peygamber dahi, amcası Ebû Tâlib'in himayesine rağmen, İslâm'ın azılı düşmanla­rından olan Ebû Cehille birlikte diğer amcası olan Ebû Leheb'in vahşî muamelelerine mu­hatap olmaktan kurtulamadı.

Bir süre sonra yapılan müracaatlar üzerine Hz. Peygamber, koruyucusu olmayan müslümanların emin bir memleket olan Ha­beşistan'a hicret etmelerine izin verdi.

Bu arada eziyetlerini iyice artıran müşrik­ler, toplanıp müslümanlar ve müslümanları himaye eden Hz. Peygamber'in kabilesi Haşimoğulları'yla tüm münasebetleri yasakla­yan bir, boykot imzaladılar.

Bu anlaşma üzerine Ebû Tâlib Mahallesi'nde toplanan müslümanlar ve Haşimoğulları anlaşma parçalanıncaya kadar, üç yıl bü­yük zorluklara göğüs gererek mukavemet et­tiler.

Boykot anlaşması üçüncü yılını doldurur­ken, aralarında müslümanların akrabalarının da bulunduğu Mekke halkının umûmî mem­nuniyetsizliği yüzünden iptal edilerek, müslümanlara her türlü ilişki serbest bırakıl­dı.

Yeni bir izamle görevini sürdüren Hz. Pey­gamber, bu senenin akabinde peşpeşe evvelâ sevgili amcası ve koruyucusu Ebû Tâlib'i, da­ha sonra muhterem zevcesi Hz. Hatice'yi kaybetti. Bu vefatlar O'nu son derece üzdü.

Hz. Peygaberin tamamıyla koruyucusuz kalmasını fırsat bilen müşrikler, bizzat O'nu cephe alarak işkencelerini artırdılar.

Bu zor durumda Hz. Peyggamber, müslüman olmaları ve kendisini himaye etmeleri ümidiyle Mekke civarında kuvvetli bir kavim olan Taife yöneldi. Daveti kabul etme­dikleri gibi, Hz. Peygamber'e oldukça kötü muamelede bulunan Taif halkı, O'nu taşlaya­rak Taif ten dışarı çıkarttılar.

Bu esnada Rabb'inden bir teselli mahiye­tinde Miraç mûcizesiyle taltif buyurulan Hz. Peygamber, ne yazık ki pek az kimse tarafın­dan tasdik edilerek, müşriklerin alaylarına maruz kaldı.

Müşriklerin tüm bu menfi tavırlarına rağ­men gün geçtikçe İslâmiyet kuvvet kazanıyor, müslümanların sayısı gün geçtikçe çoğalıyor­du.

Zaman zaman Mekke dışından gelen kabi­leleri İslâm'a davet eden Hz. Peygamber, bu sırada Mekke'nin kuzeyindeki Yesrib ahali­sinden 6 kişiyle tanışarak onları İslâm'a davet etti. Hz. Peygamber'i büyük bir anlayışla dinleyip, İslâmiyet'i hayranlıkla kabul eden bu altı kişi memleketlerine dönerek İslâmi­yet'i tebliğe başladılar.

İslâmiyet'in Yesrib'de süratle yayılması so­nucu, bu olayı takip eden senede müslüman olan 12 kişi daha Akabe denilen yerde Hz. Peygamber'e biat ettiler. Daha sonraki sene biat 70 kişiyle tekrarlandı. Ve Yesrib'liler bü­yük bir iştiyakla Peygamberlerini memleket­lerine davet ettiler.

Takvimler milâdî 622'yi gösterirken, İslâ­miyet Mekke'deki oluşumunu tamamlamış, nasip sahibi kimseler müslüman olmuşlar, müşrikler ise kati bir küfür inadıyla işkence­lerini artırmış, işi; Hz. Peygamber'e suikast hazırlayacak kadar büyütmüşlerdi.

Bu esnada Hz. Peygamber, müslümanların; İslâmiyet'in sevgisiyle karşılanıp büyük bir Yesrib şehrine hicret etmelerine izin verdi. İlerde İslâmiyet'in kalbi­ni teşkil edecek olan bu bahtiyar şehir, dinleri uğruna vatanlarını terk eden Mekke'li muha­cirleri büyük bir yakınlıkla bağrına bastı.

Daha sonra ilâhî bir emirler harekete geçen Hz. Peygamber, kendisine suikastin hazırla­dığı bir gün yanına yakın arkadaşı Hz. Ebû Bekir'i alarak yola çıktı.

Müşriklerin amansız takibine rağmen, Al­lah'ın bir lütfü olarak kazasız, belâsız Yesrib'e varan Hz. Peygamber, derhal büyük inkilâ­bın, İslâm Devleti'nin kuruluş çalışmalarına başladı.

Şehrin ismi, Hz. Peygamber'i banndırmanın şerefiyle Peygamber şehri mânâsına Medinetü'n-Nebi olarak otomatikman değişti. Hz. Peygamber evvelâ Mekke'den hicret eden Muhacirler'le Medine'de onlara yardım eden Ensar'ı teker teker kardeş ilân ederek, Müslümanlar'ın kendi içlerinde bütünleşme­lerini sağladı.

Daha sonra Medine'nin ikinci etkin top­luluğu olan yahudilerle bir anlaşma imzalaya­rak, modern devletlere örnek olacak bir şekil­de Medine birliğini tesis etti.

Hemen arkasından Müslümanlar'ın sosyal durumunu öğrenmek kasdıyla bir nüfus sa­yımı yaptıran Hz. Peygamber, peşpeşe nazil olan ahkâm âyetleriyle İslâm Devleti'nin anayasını ve temel müesseselerini teşekkül ettirdi.

Bu esnada ufak birlikler tesisiyle civardaki askerî etkinliğini hissettiren Hz. Peygamber, birinci senenin sonlarına doğru böyle bir bir­liğini Şam'a gitmekte olan Mekke kervanını takiple görevlendirdi. Kervan reisi olan Ebû Süfyan, deniz yolunu takip ederek, bir ma­nevrayla Müslümanlar'dan kurtulmayı başar­dı.

Hz. Peygamber'in kervanı Şam'dan dönerken de takip ettirmesi üzerine, yardıma gelen Kureyş ordusuyla Müslüman ordusu Bedir'de karşı karşıya geldiler. Küfrün İslâm'a bu ilk toslayışı, Müslümanlar'ın sayı bakımından son derece zayıf olmalarına rağmen, Müslü­manlar'ın galibiyetiyle geri çevrildi.

Savaşın bitiminden bir süre sonra, Müslümanlar'la yaptıkları anlaşmayı bozan ve onları küçümseyen Kaynuka yahudilerine savaş açılarak, Medine civarından uzaklaştırılmaları sağlandı.

Müslümanların süratle kuvvetlenmesinden rahatsız olan Mekke müşrikleri, son enerjile­rini harcıyarak Hz. Peygamber'e karşı, arka arkaya Uhud ve Hendek Muharebeleri'ni yap­tılar. Birincisi de sonuca ulaşamayan müşrik­ler nisbî bir başarı gösterirken, sonuncuda taarruz güçlerini yitirerek bir daha gelmemek üzere geri döndüler.

Bu arada da tedrici bir şekilde Uhud'dan sonra Beni Nâdir yahudileri, Hendek'ten son­ra Kurayza'lılar meselesi halledilerek, Medi­ne'de İslâm Devleti'nin otoritesi sarsılmaz bir şekilde yerleşmiş oluyordu.

Hicretin 7. Yılında Hz. Peygamber, 1400 kadar ashabıyla Mekke'yi ziyaret etmek ve umre yapmak kasdıyla harekete geçti. Fakat Kureyş'lilerin mâni olması üzerine, savaşılmayarak, Hudeybiye denilen yerde bir anlaş­ma imzalandı. Bu anlaşma mucibince umre gelecek seneye ertelendiyordu.

Bu barış ortamının getirdiği rahatlıkla teb­liğ süratlendirildi. Bu devrede İslâmiyet eski­sinden çok büyük bir hızla Arap Yarımadası'nda yayılma gösterdi.

Mekke tehlikesini böyle, bir süre için ber­taraf eden Hz. Peygamber, o sene tehlikeli bir düşman olan Hayber'li yahudi topluluğunu da kuşatarak teslim aldı.

Yine musâlaha esnasında, komşu devletle­rin reislerine birer davet mektubu yollanarak İslâm'a davet edildiler.

Hicret'in 10. Yılında on bin kişilik bir kuvvetle anlaşmayı bozan Mekke üzerine yü­rüyen Hz. Peygamber, savaşsız bir şekilde bu­rasını feth ederek, İslâm'ın Kıblesi olan Ka­be'yi putlardan temizledi.

Mekke'nin fethini Taif in fethi ve kuzeyin­deki Bizans'a karşı düzenlenen Tebük ve Mûte harpleri izledi.

İlâhi programını eksiksiz bir şekilde takip ederek, Arap Yanmadası'nın baştan başa İslâm'la şereflenmesini sağlayan Hz. Peygam­ber, Hicret'in 13. Yılında, hac esnasında, Mekke'de yüz bin kişiye karşı Veda Hutbesi'ni irad etmiş, görevini tamamlamıştı.

Nihayet milâdi 632 yılında, 63 yaşlarında, arkasında tüm insanları hidâyete erdirecek bir din bırakarak âhirete irtihal ettiler.

Allah şefaatından mahrum etmesin. Amin.

 

Peygamberimizin Güzel Ahlâkı

 

Gizli ve açık tüm güzellikler Hz. Peygamber'in vücudunda olduğu kadar, hiçbir vücut­ta bir araya gelmemişti.

O, getirdiği davada ve ahlâk ölçülerinde olduğu gibi, vücut yapıtında da vasat (en orta) yolun en güzel örneği olmuştu.

Gayet heybetli olan vücuduyla yürüyüşün­den dahi ayırt edilecek kadar asalet sahibiydi.

Mübarek yüzleri son derece parlak ve hür­met vericiyi. Yüzüne bakanlar oradaki derin mânâya doyamaz, hayranlıkla tekrar tekrar bakarlardı.

Yere bakışları gökyüzüne bakışlarından daha fazla idi.

Mubah olan şeylere dahi göz uçlarıyla bakarlardı.

Sahabelerinin arkalarından yürürler, karşılaştığı kimselerden önce davranarak, onlara selâm verirlerdi.

Hayırlı işlere hep sağ eli ile başlarlardı. Yemeği sol el ile yemekten ashabını men etmişlerdi.

Yalnız başına yedikleri yemeklerde doyasıya yemezlerdi.

Kesinlikle şatafata ehemmiyet vermezler, mevkilerini gurur vesilesi yapmazlardı. Mü­barek mührü şerefleri de; "Muhammed Rasûl-Allah" kelimelerinin yazılı olduğu sade bir yüzüktü.

Umumiyetle başlarına bir sarık sararlardı. Sarıklarının ucunu iki omuzlarının arkasına salıverirlerdi.

Meclislerde son derece müztevazi bir şekilde otururlardı. Umumiyetle diz çöker, bazen de bağdaş kurarlardı.

Rasû-li Ekrem Efendimiz'in hiçbir şey ye­meden, günlerce ' aç sabahladıkları olurdu. Ekmekleri çoğu kez arpa ekmeği olurdu.

Yemeklerini hiçbir zaman ayaklı sofra üze­rinde ve küçük tabaklarda yememişlerdi.

Günde en fazla iki öğün yerlerdi. Çoğu kez sabahları iki öğünlük yemekleri olmadığı için, oruca niyet ederlerdi.

Yemekten önce ve sonra mübarek ellerini yıkamayı ihmal etmezlerdi.

Yemeğe Besmele ile başlarlar. Allah'a hamd ile bitirirlerdi. Yemeğin sonunda;

"Elhamdülillâhi'1-lezî et'amenâ ve sakânâ ve cealenâ mine'l-müslimîn." Diyerek dua ederlerdi.

Bir kaptan su içtikleri zaman üç defa nefes alarak yavaş yavaş içerlerdi.

Susma müddetleri konuşma müddetlerin­den fazla idi. Gerekmedikçe konuşmazlar, söze baslarken ve sözün sonunda Allah'ın ismini anarlardı.

Konuşurken ağır ağır, tane tane konuşur­lardı. Zihinlerde kalmasını istedikleri şeyleri üçer defa tekrarlamak yüce âdetlerindendi. Sözlerinde kimseyi incitecek bir şey bulunmazdı.

Dünyaya ait işler için kimseye darılmazlardı. Fakat herhangi bir şeyde hakka tecavüz edilse; o zaman öyle gazap ederlerdi ki, o hak yerini buluncaya kadar öfke ve gazaplarını hiçbir şey ve hiçbir kimse önleyemezdi.

Kendi şahısları için intikam düşünmezler, kötülük edene iyilikle muamele ederlerdi.

Sevinçli oldukları zaman mübarek gözleri­ni yumarlardı. Peygamber Efendimiz'in gül­meleri tebessüm şeklinde olup, tebessüm anında temiz, saf ve berrak inci taneleri gibi dişleri gözükürdü.

İnsanları hiçbir konuda mahcup ve mah­rum etmezlerdi.

Uyurlarken sağ ellerini sağ yanaklarının altına koyup uyurlar ve;

"Rabbi kînî azâbeke yevme teb'asü ibâdeke."

"Yâ Rabbî, kullarını yeniden dirilttiğin günde beni azabından koru" şeklinde duâ ederlerdi.

Uyandıkları zaman ise;

"Elhamdülillâhi'1-lezî ahyânâ ba'de emâtenâ ve ileyhi'n-nüşûr."

"Bizi uyuduktan sonra uyandıran ve ken­disine döneceğimiz Allah Teâlâ'ya hamd ol­sun" diye duâ ederlerdi.

Allah'ın tüm günahlarını mağfiret etmesi­ne rağmen, çoğu kez ayakları şişinceye kadar namaz kılarlardı. Sebebini soranlara ise:

"Cenâb-ı Hakk'ın şükreden bir kulu olmayayım mı?" diye cevaplandırırlardı.

Geceleri ekseriyata yatsı namazını kılıp uyurlar, daha sonra gecenin üçte birinde kalkıp diledikleri kadar teheccüd namazı kılarlardı. Kendilerine "Yâ Rasûlallah, vitki kılmadan uyuyorsunuz, ya uykuya kalır vitir namazını geçirirseniz" diye soran muhterem hanımları Hz. Aişe'ye:

"Ey Aişe, benim iki gözüm uyur, ama kalbim uyumaz" diye cevap vermişlerdi.

Farz namazlarını mescidde kılarlar, nafile­lerini ise daha çok evde kılmayı tercih eder­lerdi.

Hz. Aişe'nin rivayetine göre Hz. Peygam­ber, ibâdetin azda olsa devamlı olanını sever­lerdi. Rasûlullah insanların en güzel seslisiydi. Kur'ân-ı Kerîm okuduklarında incelikle­rine riâyet ederek son derece güzel okurlardı. Tane tane ve tegannisiz okuyuşları müslüman olduğu gibi, müşrikleri de tesir altına alırdı.

Sevdiklerinin vefatında merhametlerinden dolarıy ağlarlardı. Gözlerinden yaşlar akardı. Fakat ümmetini çırpınarak ağlamaktan menetmişlerdi.

Lükse ve rahat verici şeylere önem ver­mezler, tercih etmezlerdi. Çoğu kez hasır üze­rinde yatarlardı. Mübarek yüzlerinde hasırın izlerini görerek üzülüp O'na bir yatak temini için izin isteyen Hz. Ömer'e:

"Benini dünya ile ne işim vardır. Benim ile dünyanın misâli; atlı bir yolcunun, bir ağacın gölgesine varıp bir müddet durduktan sonra, yoluna tekrar devam ederek o ağacın gölgesini terk etmesi­ne benzer" buyurarak, arzusundan vazgeçirmişlerdi.

Kendisi için ayağa kalkılmasını istemezler, Allah'ın en sevgili kulu olmalarına rağmen, çoğu kez misafirlerini ayakta karşılarlardı.

Elbise ve eşyalarının son derece sade olmasına rağmen, tevazularından dolayı "Yâ Rab beni riyadan koru" diye duâ ederlerdi.

Kendilerini davet eden kişi bir köle dahi olsa icabet ederler, kimseyi küçümseyemezlerdi. Bu sebeple ashabın nezdinde Peygam­ber Efendimiz'den (s.a.v) daha sevgili bir kimse yoktu.

Hediyeyi Allah rızası için kabul ederler, kendilerine hediye edilen az şeyler karşılığında çok hediye ederlerdi.

Sahabeden Enes İbn Mâlik Hazretleri Hz. Peygamber'i şöyle anlatmışlardı:

"Ben Peygamber Efendimizde (s.a.v) on sene hizmet ettim. Bana bir kere dahi üf demediler. Hizmetim esnasında uygunsuz bir şey yapsam, bu işi niye bayie yaptın demezler, çok lüzumlu bir şeyi terkedip yapmazsam, bu işi niçin yapmadın, diye azarlamazlardı.

Ben Peygamber Efendimizin ellerinden daha yumuşak bir ipek veya ipekliye dokunmadım elleri onlardan daha yumuşaktı, Ben Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) kokusundan daha güzel bir misk veya ıtır kokusu koklamadım onlardan daha gü­zel bir kokusu vardı."

Hz. Peygamberimiz ölüm halinde iken kızı Hz. Fâtıma'nın hüzünlenmesi üzerine

"Ey Fâtıma, bu günden sonra senin baban için keder ve mahzuniyet yoktur. Zira bu ölüm sebeyile olan sıkıntı geçici olup, istediği Zat-ı Mukaddes'e ulaşıp en güzel hâle, en yüksek dereceye nail olduğunda, asla kendisine bir keder isabet etmez. Baban öyle bir hâldedir ki, Cenâb-ı Hak kıyamete kadar bu hâlden hiç kimseyi terk etmez. Her nefis bu ölüm hâlini tadacaktır." Buyurmuşlardı.

 

Peygamberimizin Halîfesi Hz. Ebû Bekr Sıddîk'ın Halife Seçildiğindeki İlk Hutbesi

 

"Kim bir günah işlerse, onu sırf kendi aleyhine kazanmış olun Allah herşeyi bilir ve hikmet sahibidir." [180]

İbni Sa'd, Mehâmilî ve başkaları Urve'den rivayet ediyorlar:

Hz. Ebû Bekir (r.a) halife seçildiğinde in­sanlara hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettik­ten sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! Hayırlınız olmadığım halde başınıza geçtim. Ancak, Kur'ân inmiş ve Pey­gamber (s.a.v) yolu tayin etmiştir. O bize öğ­retti ki; en iyi akıl takvadır. En kötü ahmak­lık da günahkârlıktır. Sizin benim yanımda en güçlünüz, tâki hakkını alıncaya kadar, za­yıf olandır. En zayıfınız da, başkasının hakkını ondan alıncaya kadar, güçlü olamnızdır.

Ey insanlar! Ben yeni bir yol koyucu değil, benden; önceki yolu takip ediciyim. Eğer bir işi güzel yaparsam, bana yardımcı olunuz. Eğer o yoldan çıkarsam, bana engel olunuz. Bunu diyor, Allah'tan benim ve sizin için bağışlanma diliyorum."

 

Biat Edildiğinde

 

"Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan Odur. Şüphe yok ki Râbbin çabuk cezalandırandır, yine şüphe yok ki O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir." [181]

Diyneverî Abdullah b, Ukeym'den rivayet ediyor:

Hz. Ebû Bekir'e biat edildiğinde minbere çıktı. Peygamberimiz (s.a.v)'ın durduğu ba­samaktan bir basamak aşağıda durdu. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

Ey insanlar! Biliniz ki en iyi akıl takva­dır...

Aynısını zikrettikten sonra sonunda şu ilave vardır:

"Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Allah yolunda cihadı bırakan he kavmi Allah fakirliğe düşürür. Hangi kavim­de de kötülük ortaya çıkarsa Allah onların hepsini belâya maruz bırakır. Allah'a itaat ettiğim sürece bana itaat edin. O'na ve Peygam­berine isyan ettiğimde ise bana itaat etmeyi­niz. Bunu diyor, benim ve sizin için bağış­lanma diliyorum."

Ebu Zerr el-Herevî ve İbn Râhuye, Hasan (r.a)'dan rivayet ediyor:

Ebû Bekir Sıddık (r.a) hitap etti ve şöyle dedi:

Vallahi ben sizin iyiniz değilim, Bu maka­mımda istemeyerek bulundum. İstedim ki biriniz benim yerime bu işi üstlensin. Siz be­nim içinizde Rasûlullah'ın davrandığı gibi davranabileceğimi mi sanıyorsunuz?

Öyleyse yanılıyorsunuz- ben öyle yapa­mam, çünkü Rasûlullah vahiyle destekleni­yordu ve yanında melek vardı. Benim yanım­da da beni bırakmayan şeytan vardır. Öfke­lendiğim zaman benden kaçınınız ki size za­rarım dokunmasın. Beni gözetleyiniz. Eğer istikamet üzereysem, bana yardım ediniz. Yoldan saparsam, beni düzeltiniz."

Hasan (r.a), bundan sonra hiç böyle bir hutbe veilmedi dedi.

Ebû Zerr et Herevî el-Cami'de Kays b. Ebû Hazım'dan muhtasar olarak şöyle rivayet et­miştir:   

"Ben, bir beşerim. Doğru da yapabilirim, yanlış da. Eğer doğru yaparsam, Allah'a hamd edin. Hata yaparsam, beni düzeltin.

Ahmed b. Hanbel, Kays b. Ebî Hazım'dan rivayet ediyor:

Ben Peygamberimiz (s.a.v.)'ın vefatından bir ay sonra Ebû Bekir (r.a.)'ın yanında oturu­yordum Sonra şunu anlattı insanlara "toplanın" diye seslenildi. İnsanlar toplandı ve Ebû Bekir kendisi için yapılan minbere çıktı. Bu onun ilk hutbesiydi. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! İstedim ki benden başkası bu işi yapsın. Benden Rasûlullah'ın sünnetini isterseniz; ona gücüm yetmez. O şeytandan korunmuştu ve ona semadan vahiy iniyordu."

Taberânî İsa b. Atıyye yoluyla şu hutbeyi rivayet ediyor:

"Ey insanlar! Kişiler isteyerek veya isteme­yerek İslâm'a girdiler. Onlar Allah'ın koruma­sında ve yanındadırlar. Allah'ın zimmetinden sizden bir şey istememelerine gücünüz yeti­yorsa, bunu yapın. Benimle olan bir şeytan

vardır. Beni öfkelenmiş gördüğünüzde, size zararımın dokunmaması için benden kaçını­nız. Hizmetçilerinizin ücretlerine dikkat edi­niz. Çünkü haramla gelişen bir beden cennete girmeye layık değildir."

 

Ölüme Hazırlanın

 

"Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse ölmeye­cektir. O, zamanı yazılmış şaşmaz bir yazıdır. Bununla beraber kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Şükredenlere muhakkak mükafatını vereceğiz." [182]

Taberî, Asım b. Adiyy'den rivayet ediyor:

Peygamberimiz (s.a.v)'ın vefatının ertesi günü Ebû Bekir (r.a)'ın münadîsi, Usame or­dusunun gönderilmesinin tamamlanması için şöyle seslendi:

"Üsame ordusundan Medine'­de hiç kimse kalmasın. Cüruftaki karargaha gitsinler" Sonra Ebû Bekir (r.a) kalktı. Allah'a hâmd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! Ben de ancak sizin gibiyim. Bilmiyorum; belki de siz Peygamberimiz (s.a.v)'ın gücünün yettiğiyle beni sorumlu tu­tacaksınız. Şüphesiz Allah, Muhammed (s.a.v)'ı bütün âlemlerden seçkin tutmuş, âfâtlardan korumuştur. Ben yeni bir yol koyu­cu değil, O'nun yolunu takip ediciyim. Eğer istikâmet üzere olursam, bana uyunuz. Eğer yoldan çıkarsam; beni düzeltiniz. Peygambe­rimiz (s.a.v)'ın ruhu kabzolundu.

Bu ümmetten kimse bir kamçı darbesi ve daha küçük bir haksızlıkla ondan bir hak is­tememiştir. Biliniz ki benim şeytanım vardır. O bana geldiğinde size zararım olmaması için benden kaçınınız. Ne zaman vaki olacağını bilmediğiniz ecelinize kadar sabah ve akşam­larınızı geçiriyorsunuz. Eceliniz gelmeden önce, gücünüzün yettiğince iyi âmel yapınız. Bunu ancak Allah'ın yardımıyla yapabilirsi­niz.

Ömrünüz süresince, eceliniz yapacağınız amelleri kesintiye uğratmadan, gayret ediniz. Bir kavim vardı, onlar ecellerini unuttular ve amellerini başkaları için işlediler. Onlar gibi olmaktan sakının. Acele edin! Acele edin! Çünkü arkanızda hızla size koşan bir ölüm vardır.

Ölüme hazırlanın. Babalarınızdan, çocuk­larınızdan ve kardeşlerinizden ibret alınız. Yaşayanlara değil, ölülerin bıraktığı güzel şeylere imreniniz."

İbnu Zencûye, Sâid b. Ebî Meryem'den ri­vayet ediyor:

Bana haber verildi ki; Ebû Be­kir (r.a.) halife seçildikten sonra, minbere çık­tı, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle hitap etti:

"Vallahi biz bu işin başındayken, işlerinizin karışmasından korkmasaydım, bu işin bana en çok kızanınızın boynunda olma­sını isterdim. Fakat bu onun için hayırlı ol­mazdı. Biliniz ki, dünyada ve ahirette insan­ların en talihsizi idarecilerdir."

(O böyle der demez sahabeler başlarını kaldırıp ona doğru baktılar.) Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (r.a):

"Sakin olun! Siz çok ace­lecisiniz. Hiç bir başa geçen yoktur ki Allah onun başa geçeceğini bilmesin. Başta olması onun ömrünü yarıya düşürmesin, üzüntü ve korku vermesin.

Elindeki ile yetinmeyip, insanların elinde­kine istek duymasın. Güzel yemekler yiyip, yeni elbiseler giyse de geçimini güçleştirme­sin. Ta ki gölgesi gider, ruhunu teslim eder ve Rabbi'ne varır. Hesabı çok zor olur. Bağışlanması ihtimali çok azdır.

 

Allah Korkusu Ve Ahiret İçin Çalışın

 

"Allah'ın sana verdiğinden sen (yolunda harcayarak) âhiret evini ara ve dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et ve yeryüzünde fesad ar­zulama. Çünkü Allah fesat çıkaranları sev­mez." [183]

Ebû Nuaym, Ukeym'den rivayet ediyor:

Ebû Bekir (r.a.) bize hitap etti ve şöyle de­di:

"Size Allah'tan korkmayı, O'nu layık oldu­ğu şekilde sena etmeyi, korku ve ümit arasın­da olmayı ve bir meselenizde Allah'a çok dua etmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü Allah, Zekeriya (a.s.) ve ailesini bu yüzden Kur'ân'da övmüş ve şöyle buyurmuştur:

"Onlar hayırlı işlerde yarışırlar, korku ve ümit içinde bize dua ederler ve Bize karşı hu­şu içindeydiler."

Allah'ın kulları! Biliniz ki; Allah hakkına karşılık sizi rehin almış;, sizden kuvvetli söz almış, sizden çok ve bakî şeyler karşılığında az ve fâniyi satın almıştır.

İşte bu mucizeleri tükenmez, nuru sönmez Allah'ın kitabı sizdedir. Onun sözüne inanı­nız ve ona uyunuz. Karanlık günde onun nu­rundan kendinize göz isteyiniz. Allah sizi an­cak kulluk için yaratmıştır. Size ne yaptığınızı bilen Kiramen Katibin meleklerini vekil etmistir.

Allah'ın kulları! Biliniz ki, sabah akşam, zamanını bilmediğiniz bir ölüme doğru yol alıyorsunuz. Eğer ömrünüzü Allah için amel yaparak geçirmeye gücünüz yeterse; bunu yapınız. Bunu ancak Allah'ın yardımıyla yapabilirsiniz.

Ömrünüz bitmeden kötü amel yapmadan hayırlı amel yapmaya koşun. Çünkü bazı topluluklar, bunu başkalarına vermiş kendile­rini unutmuşlardır. Onlar gibi olmadan sizi nehyediyorum. Acele edin! Acele edin! Çün­kü arkanızdan ölüm, çok hızlı olarak size ge­liyor."

 

Allah Korkun Ve Geçmişten İbret Alın

 

"Allah, iman edip salih amelleri yapan kullarına şöyle vaad etmiştir: Onlar için mağfiret ve büyük bir ecir vardır." [184]

Ebû Nuaym, Amr b. Dinar'dan rivayet edi­yor: Ebû Bekir (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Fakirlik ve yokluğunuza karşılık Allah'tan korkmanızı ve O'nu layıkıyla övmenizi, O'ndan bağışlanma dilemenizi tavsiye ede­rim. Çünkü o çok bağışlayıcıdır."

"Bundan sonra Abdullah b. Ukeym'in nakfettiğini zikrettikten sonra şu ziyadeyi yapmıştır."Biliniz ki; Aziz ve Celîl olan Al­lah'a karşı ihlaslı olduğunuz müddetçe Rabbinize itaat etmiş, hakkınızı korumuş olursunuz. Yaşadığınız günlerin hakkını veri­niz. Kendiniz için nafile ibadetler yapın. Fa­kirlik ve ihtiyaç anınızda görevlerinizi yapı­nız.

Sonra da Allah'ın kulları, sizden öncekile­rin dün nerede, bugün nerede olduğunu te­fekkür ediniz. Bu yeryüzünü imar eden kral­lar nerededir? Onlar, hiç anılmıyor, unutul­muşlardır.. Bugün onlardan hiçbir şey yok. Sarayları bomboştur. Bugün onlar, kabir karanlıklardadır.    

Onların herhangi birinden bir fısıltı işiti­yor musunuz? Tanıdığınız arkadaşlarınız ve kardeşleriniz nerede? Onlar takdim ettikleri amellerine, vardılar. Kimi mutlu, kimi de mutsuz olmuştur. Allah'la yaratıklarından kimse arasında, ona fayda verecek bir akraba­lık yoktur ki onun kötülüğünü kaldırsın.

Ancak O'na ibadet etmek ve emrine uymak ise yarar. Sonu cehennem olan bir iyi hayat hayırlı değildir. Sonu cennet olan sıkıntılı bir hayatta kötü değildir. Bunu diyor, Allah'tan benim ve sizin için bağışlanma diliyorum."

Yine Ebû Nuaym'ın, Nuaym b. Nemba'dan rivayetinde de ayrıca şu ziyade vardır:

"Allah'ın rızası kastedilmeyen sözde hayır yoktur. Azîz ve Celîl olan Allah yolunda har­canmayan malda hayır yoktur. Cahilliği yu­muşak huyluluğuna galip gelen kimseyle, Allah yolunda kınayanın kınamasından çeki­nen kimsede de hayır yoktur,"

 

Sizden Ölenlerden İbret Alın

 

"Her nefis ölümü tadacaktır. Ecirleriniz ise ancak kıyamet günü tamamlanacaktır. O zaman kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, ipe o murada erdi. Yoksa dünya hayatı aldatıcı bir metddan başka bir şey denir." [185]

Asım b. Adiy'den:

Ebû Bekir (r.a.) kalkıp Allah'a hamd ve se­na ettikten sonra şöyle hitap etti:

"Azîz ve Celîl olan Allah, kendi rızasını is­teme dışında yapılan hiçbir ameli kabul et­mez. Amellerinizde Allah'ın rızasını isteyi­niz. Biliniz ki amellerinizde Allah için ihlaslı olduğunuzda itaat etmiş, hatadan kurtulmuş, vazifenizi yerine getirmiş, fani bir zamanı ihtiyaç anınızda, kullanmanız için bakiye tak­dim etmiş olursunuz.

Allah'ın kulları! Sizden ölenlerden ibret alın. Sizden önce yaşayan kimseleri düşünün. Dün neredeydiler bugün neredeler? Zalimler nerede? Savaş meydanlarında üstünlükle nam salanlar nerede? Zaman onları alçaktı, kum gibi oldular. Aleyhlerinde çok söz söylendi.

Kötü kadınlar, kötü erkekler için, kötü er­kekler de kötü kadınlar içindir. Dünyayı imar eden krallar neredeler? Sanki hiç dünyaya gelmemişler gibi, uzaklaştılar, unutuldular. Allah onlara sorumluluklarını bırakmıştır. Şehvetleri kesilmiş, amelleri kendileriyle gitmiştir.

Dünya ise kendilerinden başkasının ol­muştur. Onlardan sonra biz kaldık. Eğer on­lardan ibret alırsak kurtuluruz. Kendimizi aldatırsak onlar gibi oluruz. Güzel yüzlüler, gençliklerini beğenenler nerede?

Onlar toprak oldular, sevdikleri şeylerde onlara pişmanlık oldu. Şehirler bina edenler, onları surlar çevirip koruyanlar, oralarda hoş şeyler yapanlar nerede? Oraları kendilerinden sonra gelenlere terkettiler. İşte meskenler boş­tur, kendileri de kabir karanlıklarındadır.

Hiç kimseden onlar hakkında bir fısıltı olsun duyuyor, hissediyor musunuz? Tanıdığı­nız baba ve kardeşleriniz nerede? Ecelleri onların ömürlerini tüketti. Ölümden sonra, yaptıkları amellerine göre saadet veya baht­sızlık içinde oldular.

Biliniz ki; ortağı olmayan Allah'la yaratık­ları arasında kuluna hayır vericis ondan kö­tülüğü kaldırıcı hiç bir akrabalık yoktur. An­cak, O'na kulluk ve emrine uymak vardır. Bi­liniz ki; sizler aciz kullarsınız. Onun katında­ki sevap ancak O'na kullukla elde edilir. So­nunda cehennem olan birşey hayır değildir. Sonunda cennet olan birşey de şer değildir."

 

Amellerin Hepsi Sabırladır

 

"(Ey Peygamber!) Sabret. Sabrın da ancak Allah'ın yardımıyladır. Ve onlar için üzülme, yaptıkları hileden de  telaş  edip  sıkıntıya düşme." [186]

İbnu Ebi'd-Dünya ve İbnu Asâkir, Musa b. Ukbe'den:

Ebû Bekir Sıddîk (r.a) hitap ediyor ve şöyle diyordu:

"Hamd, âlemlerin Rabbinedir. O'na hamdediyor, O'ndan yardım diliyor ve öldük­ten sonra O'ndan şeref istiyoruz. Benim ve sizin eceliniz yaklaşmıştır. Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur, O birdir ve ortağı yoktur. Muhammed O'nun kulu ve peygam­beridir.

Allah, O'nu dirileri uyarmak, kâfirler aley­hine bu sözü gerçekleştirmek için, aydınlatıcı bir kandil olarak hak din ile göndermiştir. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse; hidayet üzere olur. Kim de O ikisine isyan ederse apaçık bir şekilde sapıtmış olur. Size Allah'tan korkmayı ve size yol, olarak koyduğu emirle­rine sarılmayı tavsiye ediyorum. Tevhidden sonra İslâm'ın en özlü emri Allah'ın size ida­reci tayin ettiğini dinleme ve itaat etmedir.

Kim iyiliği emredip kötülükten nehyedene itaat ederse, kurtulmuş ve üzerine düşen gö­revi yerine getirmiş olur. Hevanıza uymaktan sakının! Kendini, hevadan, tamahdan ve öf­keden koruyan kurtulmuştur. Böbürlenmekten sakının! Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek ve sonra onu kurtların yiyeceği kim­senin böbürlenmesi niye? Bugün o diri, yarın ise ölecektir.

Biliniz ki, gün bu gün, saat bu saattir. Mazlumun bedduasından sakının! Kendinizi ölülerden sayınız! Sabrediniz! Çünkü amelle­rin hepsi sabırladır. Sakınınız! Sakınmak fay­da verir. Amel ediniz Amelle kabul olur. Al­lah'ın sakındırdığı azabından sakınınız aza­bın size vadettiği rahmetine de koşunuz! An­layın ki anlaşılasmız. Korkun ki korkul asınız.

Allah, sizden öncekileri ne ile helak ettiği­ni ve kurtulanları da ne ile kurtardığını açık­lamıştır. Allah, kitabında helalini ve haramı­nı, amellerden sevdiğini ve hoşlanmadığını açıklamıştır. Benim ve sizin için elimden ge­leni yapacağım, Allah'tan yardım istenir. Güç ve kuvvet sadece Allah'ındır.

Biliniz ki amellerinizi Allah için yaptığı­nızda Rabbinize itaat etmiş, nasibinizi koru­muş, kazanmış olursunuz. İsteyerek yapaca­ğınız nafileleri, gönderiniz. Bunla­rın mükafatları, ihtiyacınız olduğu zamanda size verilir.

Allah'ın kulları! Ölüp giden arkadaşlarınız ve kardeşlerinizi düşününüz. Onlar sunmuş oldukları amellerine vardılar ve öldükten sonra ona göre mutlu veya mutsuz oldular.

Allah'ın ortağı yoktur. Emrine uyulma ve ibadet edilmesi dışında O'nunla yaratıklarının arasında kulun kötülüğünü kaldıracak veya ona fayda verecek hiçbir akrabalık yoktur. Sonu cehennem olan hiçbir şey hayır değildir. Sonu cennet olan hiçbir şey de şer değildir. Bunu diyor, benim ve sizin için Allah'tan bağışlanma diliyorum. Peygamberinize salavat getirin, Allah'ın selamı, rahmeti ve bere­keti O'nun üzerine olsun."

 

Allah'ın Nimetine Karşı Nankörlük Eden Kimsenin Ahiretteki Durumu

 

"Ve düşünün ki Rabbiniz şöyle bildirmişti: "Andolsun eğer siz şükrederseniz elbette size (nimetimi) arttırırım. Fakat nankörlük eder­seniz haberiniz olsun ki, azabım çok şiddetlidir." [187]

Ebu'ş-Şeyh,Yezidb. Harun'dan:

Ebû Bekir (r.a.) hitap etti ve hutbesinde şöyle dedi:

"Allah'ın bol bol rızık verdiği, nimetlendirdiği, bedenini sağlıklı kıldığı, buna karşılık da Rabbinin nimetine nankörlük eden kul, Allah'ın huzuruna getirilir ve ona öyle denir:

"Bugünün için ne yaptın, kendine ne ha­zırladın?" Yaptığı bir iyilik bulamaz, bunun üzerine göz yaşları tükeninceye kadar ağlar. Sonra Allah'a ibadet yapmadığından dolayı yine rüsvay edilir. Bu defa ağladığında gözlerinden kan gelir. Sonra yine rüsvay edilir. Bu defa o, dirseklerine kadar ellerini yer. Sonra yine rüsvay edilir. Öyle yüksek sesle ağlar ki, gözleri yanaklarına düşer. Birbirinden çok uzakta olur. Sonra şöyle deyinceye kadar yine rüsvay edilir:

"Ya Rabbi! Bana' acı. Beni cehenneme gön­der."

Bu, Kur'ân'da şöyle belirtiliyor:

"Allah'a ve peygamberine karşı koymağa kalkışana, ebedi kalacağı cehennem azabı vardır. İşte büyük rezillik budun[188]

 

İyilik Yaparsanız Hiçbir Sıkıntıya Düşmezsiniz

 

"Ve Allah yolunda infak edin (malınızı ve­rin) de kendi ellerinizle (kendinizi) tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin; çünkü Al­lah güzellik edenleri (ihsan sahiplerini) se­ver!" [189]

İbni Ebi'd-Dünya ve Dineverî, Muhammed b. İbrahim b. El-Haris'ten:

Ebû Bekir (r.a.) insanlara hitap etmiş ve şöyle demiştir:

"Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki eğer Allah'tan korkar ve iyilik, ya­parsanız, hiçbir sıkıntıya düşmez, kolayca doyarsınız." [190]

 

İhtiyaç Gidermede Allah Utancı

 

"Ey insanlar, bütün yeryüzündeki nimetle­rimden helâl olmak, pak olmak şartiyle yiyin, fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, size belli bir düşmandır.

O' size hep çirkin ve murdar işleri emreder ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler söyleme­nizi isten[191]

Ebû Nuaym, Urve b. Zübeyr tarikiyle ba­bası Zübeyr den:

Ebû (Bekir (r.a.) insanlara hitap etti ve şöyle dedi:)

Ey müslümanlar topluluğu! Azîz ve Celîl olan Allah'tan haya ediniz. Nefsim kudretin­de olan Allah'a yemin ederim ki; ben tuvalet ihtiyacımı gidermeye çıktığımda Allah'tan utandığımdan dolayı iç elbisemle yüzümü örtüyorum." [192]

İbni Hıbban, İbni Şihab'dan:

Ebû Bekir Sıddîk birgün hitap ederken şöyle dedi:

"Allah'tan haya ediniz. Vallahi ben, Rasûlullah'a biat ettiğimden beri Rabbimden hayamdan dolayı, tuvalet ihtiyacıma başım örtülü olarak çıkıyorum."

 

Sağlık

 

"İşte biz muhsinleri böyle karşılarız." [193]

Tirmizi ve -hasen olarak- Nesâî'den rivayet etti:

Ebû Bekir (r.a.) minberde ayağa kalkıp ağ­ladı ve sarira şöyle dedi:

"Rasûlullah hicretin ilk yılında minberde kalkıp ağladı ve şöyle buyurdu:

"Allah'tan sağlık isteyiniz. Hiç kimseye imandan sonra sağlıklı olmadan daha üstün bir hayır veril­memiştir." [194]

 

Allahtan Sağlık İsteyiniz

 

"Biz de Kur'an'dan öyle âyetler indiririz ki, bunlar müzminler için bir şifa ve bir rah­mettir. Zâlimlerin ise ancak zararını arttırır." [195]

Ahmed b. Hanbel. Nesâî, İbni Hıbban ve Hâkim, Evs'ten:

Ebû Bekir (r.a.) bize hitap etti ve şöyle de­di:

"Burada Rasûlullah hicretin ilk yılında kalktı ve şöyle buyurdu:

"Allah'tan sağlık is­teyiniz. İmandan sonra hiç kimseye sağlıktan daha üstün bir hayır verilmemiştir. Doğru olunuz. Çünkü o iyilikle beraberdir. O ikisi de cennettedir.

Yalandan sakınınız. Çünkü o kötülükle be­raberdir. O ikisi de cehennemdedir, birbirini­ze haset etmeyiniz, buğz etmeyiniz, küsmeyi­niz ve sırt çevirmeyiniz. Allah'ın kulları! Al­lah'ın emrettiği gibi kardeş olunuz."

 

Nifak

 

"Kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalancılık ettikleri için bunlara elem verici bir azap vardır." [196]

Hâkim, Askeri ve Beyhâkî, Ebu Bekr b. Muhammed b. Amr b, Hazm'dan:

Ebû Bekir (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Rasûlullah şöyle buyurdu:

"Nifak huşûundan Allah'a sığınınız." Sahabeler:"

"Nifak huşuu nedir" diye sorunca da.

"Bedenin huşu, kalbin ise nifak içinde ol­masıdır" buyurdu."

Ebû Nuaym ve İbnü Cerîr, Ebû Âliye'den: Ebû Bekir (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Seferi için (dört rekatlı namaz) iki rekattır. Mukim için tamdır. Doğumum Mekke, hicret ettiğim yer ise Medine'dir. Zülhuleyfe'den öteye gittiğimde, dönünceye kadar iki rekat kılarım."

Ahmed b. Hanbel, Ebû Damre'den: Ebû Bekir (r.a.) insanlara hitap etti, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:)

"Şam kapıları size açılacak, verimli bir ara­zi elde edecek, ekmek ve yağla doyacaksınız. Size orada mescidler yapılacaktır. Allah'ın sizin oralara boş şeyler için gittiğinizi bilme­sinden sakının. Çünkü mescidler Allah'ın zikredilmesi için yapılır."

İbn Ebî Şeybe, Enes (r.a.)'den:

Ebû Bekir (r.a.) bize hitap ediyor, insanın yaratılışını anlatıyor ve şöyle diyordu:

"İnsan yaratılırken iki defa idrar yolundan geçer. Bunu o kadar zikrederdi ki her birimiz kendisinden tiksinirdi.[197]

 

Hz. Ömer (ra.)in Hutbeleri Ebu Bekir (r.a)'in Defninden Sonra

 

"Yoksa o kötülükleri yapıp duranlar, ken­dilerini, iman edip salih ameller yapan kim­seler yapacağız; hayat ve ölümlerini bir tuta­cağız mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyor­lar." [198]

İbnu Sa'd, Humeyd b. Hilal'den:

Ebû Bekir (r.a.)'ın vefatında hazır bulu­nanlar bize şunu haber verdiler: Ömer (r.a.) Ebû Bekir (r.a)'ın defin işi bittiğinde ellerini onun kabrinin toprağından silkeleyerek kalk­tı ve şöyle hitap etti:

"Allah sizi benimle, beni de sizinle imtihan ediyor. İki dostumdan sonra beni sizin işinize bıraktı. İşinize ben bakacağım. Gözümden bir şey kaçmaz ki, hata edeyim. Eğer siz iyilik yaparsanız, ben de iyilik yaparım. Eğer kötülük yaparsanız, muhakkak sizi cezalandırı­rım."

Râvilerden birisi:

"Vallahi, vefat edinceye kadar bu dediğini uyguladı" diyor.

 

Halife Olduğunda

 

"İman eâen kullarıma söyle: Namazı dosdoğru kılsınlar, alışveriş ve dostluğun olma­dığı bir günün gelmesinden önce kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık harcasınlar." [199]

Dîneveri, Şa'b'i'den:

Ömer (r.a.) halife olduğunda minbere çıktı:

"Kendimi Ebû Bekir'in durduğu yerde dur­mağa layık görmüyorum" dedi ve bir basamak aşağı indi. Allah'a hamd ve sena ettikten son­ra şöyle dedi:

"Kur'ân okuyunuz ki, onunla tartmasınız. Onunla amel ediniz ki, onun ehlinden olası­nız. Kendiniz hesaba çekilmeden önce, ken­dinizi hesaba çekiniz. Allah'a arz olacağınız ve sizen hiçbir şeyin O'na gizli kalmayacağı (kı­yamet günü) için kendinizi hazırlayınız.

Allah isyan konusunda yöneticiye uyulması gerekmez. Biliniz ki, ben kendimi Allah'ın malı -beyt'ül-mal- konusunda yetimin velisi gibi görüyorum. İhtiyacım olmazsa, almanı. İhtiyacım olursa, -iyi bir şekilde- ihtiyacım kadar ondan alırım.

İbnü'l Mübarek Said b. Mansur, İbnü Ebî 'Şeybe ve başkaları da hutbesinde şöyle dedi­ğini rivayet etmişlerdir:

"Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz. Böylece hesabınız daha kolay olur. Tartılmadan önce kendinizi tartınız. Allah'a arzolacağınız ve hiçbir şeyin O'na gizli kal­mayacağı büyük gün için hazırlanınız."

 

İnsanları Tanıyın

 

"İnsanların ellerinin kazandığı şeyler yü­zünden karada ve denizde fesat meydan aldı, ki, Allah işlediklerinin bir kısmını kendileri­ne tattırsın. Umulur ki (kötü yoldan) hakka dönerler." [200]

Ahmed, İbni Sa'd Müsedded b. Huzeyme, Hâkim Beyhakî ve diğerleri Ebû Furas'tan:

Ömer (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Peygamber aramızdayken sizi tanıyorduk. Çünkü vahiy geliyor ve durumla­rınızı bize haber veriyordu. Şimdi ise pey­gamber vafat etti ve vahiy kesildi.

Sizi şu şekilde tanıyoruz:

Hanginizden bir iyilik zuhur ederse onu iyi zannediyor ve se­viyoruz. Hanginizden bir kötülük zuhur ederse, onu da kötü zannediyor ve ona buğzediyoruz. Bir zaman ben zannederdim ki; Kur'ân okuyan kimse Allah'ı ve O'nun yanında sevabı istiyor.

Ancak şimdi bazıları var ki; Kur'ân-ı in­sanlardan bir şey elde etmek için okuyorlar. Kur'ân'ı okumakla ve amellerinizle Allah'ı isteyiniz. O'nun rızası için bunları yapınız.

Biliniz ki, Vallahi ben, valilerimi sizi döv­meleri ve mallarınızı almaları için göndermi­yorum. Onları, ancak sîze dininizi ve sünne­tinizi öğretmeleri için gönderiyorum.

Kim bunun dışında bir şey yaparsa, onu bana iletin. Allah'a yemin ederim ki, onun intikamını alırım. Dikkat edin! Müslümanla­ra vurmayın, onları aşağılamış olursunuz. Seferde fazla tutmayın, fitne çıkarırsınız. Haklarına engel olmayın, küfre döndürürsü­nüz. Onları ormanda konaklatmayın, zayi edersiniz."

"Ve Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Lakin siz sezmezsiniz." [201]

Abdulrrezzak, Tayâlisî, Ahmed b. Hanbel, Dârimî, Tirmizî -sahih diyerek- Ebû Davud, Nesâî, İbni Alâce ve başkaları, Ebu'l-Acfâ'dan:

Ömer (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Kadınların mehrini çok artırmayın. Eğer bu dünyada şerefli bir iş, Allah katında da takva bir amel olsaydı, buna Peygamber (s.a.v.) sizden daha layıktı.

Rasûlullah hanımlarından hiçbirine ve onun kızlarından hiç birine fazla mehir verilmemiştir. Sizden kadınlara fazla mehir veren birinizde ona karşı bir düşmanlık oluşur. Kadın da:

"Sana su kırbasının bağını bile sattırdım" der.

Bir başka konu da şu:

Siz savaşlarda öl­dürülenlere:

"Falan şehid edildi veya falan şehid olarak öldü" diyorsunuz. Belki de o bundan bir menfaat umuyordun Siz böyle demeyiniz. Ancak Rasûlullah'ın dediği gibi:

"Kim Allah yolunda öldürülürse, o cennettedir" deyiniz."

Said b. Mansur ve Ebû Ya'la, Mesruk'dan:

Ömer (r.a.) minbere çıktı ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Kadınların mehrini bu kadar artırmanız nedir? Rasûlullah ve ashabı zama­nında mehirler dörtyüz dirhemden fazla de­ğildi. Eğer bu mehirleri artırma Allah katında bir şeref ve takva olsaydı, elbette siz onları bu konuda geçemezdiniz."

 

Kader Hakkında Konuşmayın

 

"Allah, dileseydi elbet sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğine sapıklık, di­lediğine de hidayet buyurun Şüphesiz hepiniz bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksı­nız." [202]

Ebû Davud, İbnu Cerîr ve İbnu Ebî Hatem:

Ömer (r.a.) Cabiye'de hitap etti. Al­lah'a hamd ve senadan sonra şöyle dedi:

"Allah'ın hidayete erdirdiğini kimse sapıtamaz. Allah'ın sapıttığını da kimse hidayete erdiremez." Bunun üzerine orada bulunan bir papaz, ona Farsça birşeyler söyledi.

Ömer (r.a.) mütercime onun ne dediğini sordu. O da:

"O, Allah'ın hiç kimseyi sapıt­madığını iddia ediyor" dedi.

Bunun üzerine Ömer (r.a.):

"Ey Allah'ın düşmanı! Yalan söylüyorsun. Allah seni yarattı ve sapıttı. Dilerse cehenne­me girdirir. Eğer aramızda anlaşma olmasaydı boynunu vururdum" dedi.

Sonra şöyle devam etti:

Allah, Adem'i yarattığında onun zürriyetini yeryüzünde yaydı. Onlardan cennetlikleri ve amellerini, cehennemlikleri ve amellerini yazdı. Sonra da:

"Bunlar bunundur, bunlar da bunundur" buyurdu.

Bunun üzerine oradakiler kader hakkında ihtilaf içinde dağıldılar.

Le'lekâî, İbni Asakir Abdurrahman b. Ebzâ'dan:

Ömer (r.a.)'e gelindi ve:

"İnsanlar kader konusunda konuşuyorlar" denildi. Bunun üzerine O, hitap ederek şöyle dedi:

"Ey insanlar! Sizden önceki toplumlardan bir kısmı kader konusunda konuşmaları yü­zünden helak oldu. Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; her hangi iki kişinin kader hakkında konuştuğunu duyarsam, boyunlarını vururum. Bunun üzerine hiç kimse, Haccac zamanında Şam'da yeni bir grup çı­kıncaya kadar bu konuda konuşmadı."

 

Cabiye'deki Hutbesi

 

"Sana fâhyedilen kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl. Muhakkak ki sahih namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı zikretmek elbette en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir." [203]

Suriye'de, batı Dımışk'te bir köyü olan Gabiye, Şam'ın fethi sırasında askerî üs ola­rak kullanılmıştır. Yermük Harbinden sonra buraya ganimetler taksim edilmiştir. Hz. Ömer sahabenin ileri gelenleriyle birlikte bura­ya, otağını kurmuş ve fethi buradan yönetmiş­tir. [204]

Ömer (r.a.) Şam'ın girişinde Cabiye'de hi­tap ederek şöyle dedi:

"Kur'ân'ı öğreniniz ki, onunla tanırlasınız Onunla amel ediniz ki onun ehlinden olasınız. Allah'a isyan konusunda yöneticiye itaat edilmez. Biliniz ki, doğru söz, ne eceli yaklaş­tırır, ne de rızkı uzaklaştırır. Biliniz ki, kul ile rızkı arasında bir perde vardır. Eğer sabreder­se, rızkı ona gelir. Eğer sabretmez acele eder­se, bu perde de yırtılır, kül da rızkının üze­rinde birşey elde edemez.

Atları eğitiniz, ok atınız, ayaklarınız giyili olsun. Misvak kullanınız ve sade yaşayınız.

Acemlerin ahlâkından, zalimlere yakın ol­madan aranızda haçın yükselmesinden, içkili sofraya oturmadan, hamama örtüsüz girme­den ve kadınlarınızı oraya girmeye çağırma­dan sakının. Çünkü kadınların girmesi helal değildir. Acemler'in topraklarına girdikten sonra sizi orada tutacak bir şey almadan kaçı­nın! Çünkü siz ülkenize döneceksiniz. Sizi küçük düşürücü şeylerden kaçınınız. Vardığı­nız yerlerdeki Araplar'ın sürülerine dokunmayınız!

Biliniz ki içecekler üç şeyden yapılır:

Üzümden, baldan ve hurmadan. Bunlar maya­landığında içkiye dönüşür, helâl olmaz.

Biliniz ki, Allah kıyamet gününde şu üç ki­şiyi, temize çıkarmaz, onlara yaklaşmaz ve onların yüzüne bakmaz. Onlar için şiddetli bir azap vardır. Bunlar Devlet başkanına dünyalık bir menfaat kastıyla biat eden, eğer bu menfaati elde eder­se biatına bağlı kalan yoksa bağlı kalmayan kimse, ikindiden sonra malını pazara çıkarıp yemin ederek buna şu şu fiyat verildi" diyerek malını satan kimse.

Bir de şu kimseler; etmiş olur. [205]

Müslümana sövmek fasıklıktır. Öldürmek küfürdür. Kardeşinle üç günden fazla küs durman haramdır. Kim de müneccim, kahin ve sihir varır da onun söylediklerini tas­dik ederse, Muhammed (s.a.v)'e indirileni inkar etmiş.[206]

 

Cenneti İsteyen, Cemaatle Olsun.

 

"Gündüzün her iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl Çünkü iyilikler (hasenat), kötülükleri giderir. Bu, idrâki olanlara bir öğüttür." [207]

Musab. Ukbe'den:

Bu Ömer (r.a.)'ın Cabiye'deki hutbesidir:

"Size, kendisinden başka her şeyin fani ol­duğu Bakî olan Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Allah kendi dostlarına kendine itaatla bir değer verir. Düşmanlarını da isyanların­dan dolayı sapıtır. Doğru olarak zannederek sapıklık yapanlar, doğruyu da sapıklık zanne­derek terkedenler helak olmaması için bir mazeret yoktur.

Devleti yönetenin helak olmaması için bir mazeret yoktur. Devleti yönetenin halkına yapacağı en önemli taahhüt, Allah'ın onlara taahhüdü ve onlarla onları hidayete erdireceği dinî vazifeleriyle ilgili taahhüttür. Bize düşen, ancak Allah'ın emrettiğini size emretmek, Allah'ın yasakladığını da size yasaklamak, Allah'ın emrini yakın uzak herkese uygula­mak ve haksızı korumamaktır.

Öğrendim ki bazıları dinlerinde temenni içindedirler ve şöyle diyorlar:

"Namaz kılan­larla namaz kılar, mücahidlerle beraber cihad eder, hicret edenlerle hicret ederiz." Böyle yapanlar, bu işin hakkını veriyorlar.

Şüphesiz ki iman sadece bir gösteriş değil­dir. Nama için Allah, vakit şartını koymuş­tun Vakitsiz olmaz. Sabah namazının vakti, oruçlu iken yeme ve içmenin haram olduğu zamana kadardır. Onun Kur'ân'dan nasibini veriniz.

Öğle namazının vakti, güneşin tepeden sa­ğa doğru meyletmesinden gölgenin bir misli olduğu ana kadardır. Bu yolcunun yola çıktığı vakittir. Kışın da güneş sağ kaşının sınırına gelinceye kadardır. Abdest, secde ve rükûnun tam olması şartıyladır. Bunlar namazda uyu­mamak içindir.

İkindi namazının vakti, güneş daha par­lakken, sarıya iyice dönmeden öncedir. Bu da normal bir deve ile giden yolcunun güneşin batmasından önce iki fersah yol alması kadardır.

Akşam namazının vakti güneşin battığı, oruçlunun iftar ettiği andır.

Yatsı namazının vakti, gecenin iyice kara­rıp ufkun kırmızılığının gecenin üçte birinde kaybolduğu ana kadardır. Kim yatsıyı kılma­dan önce yatarsa, Allah onun gözlerine uyku vermesin! Bunlar, namazın vakitleridir.

"Muhakkak ki, namaz mü'minlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır."

Adam, "Ben hicret ettim" diyor. Halbuki hicret etmemiştir. Şüphesiz ki, hicret edenler, günahı terkedenlerdir. Bazıları da "Cihad " diyor. Cihad, Allah yolunda düşmanla savaşmak ve haramlardan kaçınmaktır. Bazı­ları çok güzel savaşırlar. Bununla da ne bir sevap ne de anılma isterler.

Bu sadece ölümlerden bir ölümdür. Her ki­şinin savaşı niçin savaştığına göredir. Kimisi tabiatı icabı kahramanlığından dolayı savaşır, tanıdığı ve tanımadığını kurtarır. Kimisi de tabiatı îcabı savaştan korkar ve sadece anne-babasını kurtarır, köpek de sahibinin arka­sından hırlar.

Biliniz ki; oruç, kişiyi yemesinden, içme­sinden, hanımından alıkoyduğu gibi, onda müslümanlara eziyetide yasaklar. Bu oruç tamdır. Zekât, Allah'ın ve Rasûlünün gönül hoşnutluğuyla bir iyilik beklemeden vermeyi farz kıldığı bir ibadettir. Size verilen öğütleri iyi anlayınız. Gerçekte soyulan adam dini so­yulup alınandır.

Mutlu olan başkasından ibret alandır. Bed­baht olan da annesinin karnında bedbaht olandır. İşlerin kötüsü bid'atlerdir. Sünnet üze­re yapılan bir davranış, bid'at olan çok amel­den hayırlıdır, insanlar da yöneticilerine karşı bir nefret -vardır. Bu duruma düşmekten ve bana kin beslemenizden Allah'a sığınırım. Hevaya uymaktan ve dünyayı tercih etmekten sakının! Zalimlere meyletmenizden ve size verilen malla tatmin olmamanızdan korkarım.

Kur'ân'a sarılınız! Çünkü onda nur ve şifa vardır. Onun dışı bahtsızlıktır. Allah'ın bana yüklediği işlerinizi yerine getirdim, size fay­dalı olması için öğüt verdim, yiyeceklerinizin verilmesini emrettim.

Ordumuz, ordunuzdur. Savaşlarınızı plan­ladık, kalacağınız yerleri belirledik. Savaş için her ihtiyacınızı gördük. Allah'a karşı bir deli­liniz yok, aksine Allah'ın size karşı hücceti vardır. Bunu diyor, benim ve sizin için Allah'­tan bağışlanma diliyorum."

Ömer (r.a.), yerine Hz. Ali'yi vekil bıraktık­tan sonra, hızlı gitmek için bir ata bindi ve Cabiye'ye geldi. Orada uzun ve beliğ bir şe­kilde hitap etti. Onda şunlar da yer alıyordu:

"Ey insanlar! Gizli hallerinizi güzelleştirin ki, açık hallerinizde iyi olsun. Ahiretiniz için çalışın ki dünya işlerinizde düzenli olsun. Biliniz ki hiç kimsenin Adem'den başka atası olmadığı gibi Allah'la arasında bir yakınlık yoktur. Cenneti isteyen, cemaatle olsun. Çün­kü şeytan tek kişiyledir. İki kişiden uzaktır. Hiçbirinizin bir kadınla yalnız kalmayın. Üçüncünüz şeytan olur. Mü'min iyiliği kendi­sini sevindiren, kötülüğü de üzendir."

 

Cemaat Olun Çünkü Şeytan Yalnız Olanla Beraberdir Cabiye'de Rasullullah (s.a.v)'den Rivayet Ettiği Hutbesi

 

"Hem namazı dürüst kılın, zekatı verin, rükû edenlerle beraber siz de rükû edin." [208]

Ahmed b. Hanbel, İbn. Ömer (r.a.)dan:

Ömer (r.a.), Cabiye'de hitap etti ve şöyle dedi:

Rasûlullah benim kalktığım gibi kalktı ve bize şöyle buyurdu:

Ashabıma iyi davranın. Sonra onlardan sonra gelenlere. Sonra da onlardan sonra ge­lenlere. Sonra yalan yayılacak. Öyle ki bir kişi kendisinden istemediği halde gelip şahitlik yapacak.

Cenneti isteyen cemaate sarılsın. Çünkü şeytan yalnız olanla beraberdir. İki kişiden uzaktır. Sizden biriniz bir kadınla yalnız kal­masın. Üçüncüsü şeytan olur. Mü'min, iyiliği kendisini sevindiren, kötülüğü de üzendir."

 

Halifeliği Ve Halkın Üzerindeki Hakkıyla İlgili Hutbesi

 

"Sen, onların milletlerine (dinlerine) tâbi olmadıkça ne Yahudiler, ne Hıristiyanlar sen­den asla hoşnud da olmazlar. De ki: "Gerçekten de asıl yol, Allah'ın hidayetidir." Andolsun ki, sana vahiyle gelen bu kadar ilimden sonra, bilfarz onların arzu ve heves­lerine uyacak olsan Allah'tan sana ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı."[209]

İbni Cerir et-Taberî, Urve b. Zübeyr ve başkalarından:

Ömer (r.a.) hitap etti. Allah'a hamdedip, la­yık olduğu şekilde sena ettikten sonra, in­sanlara Allah'ı ve ahiret gününü hatırlattı. Sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! Başınıza idareci oldum. Eğer sizin için sizin en hayırlınız, en güçlünüz ve önemli işlerinizi en çok bileniniz olmasay­dım, başınıza geçmezdim.

Ömer'e, görevde iken haklarınızı nasıl alıp nereye koyacağı ve size nasıl davranacağının hesabını düşünmesi yeter. Rabbimden yardım isterim. Eğer Aziz ve Celil olan Allah rahme­ti, yardımı ve desteğiyle bana yetişmezse, Ömer'in güvenebileceği hiç bir güç ve çare yok­tur."

İbni Cerîr, yine aynı yerde rivayet ediyor:

Ömer (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Aziz ve Celil olan Allah, beni başınıza ge­tirdi. Size en faydalı olanın ne olduğunu bili­yorum. Allah'tan bana yardım etmesini ve başkasına karşı- koruduğu gibi bu konudada koruyup gözetmesini istiyorum. Emrettiği gibi işlerinizi paylaştırmada beni adaletli kılmasını diliyorum. Aziz ve Celil olan Allah­'ın yardımı olmadığı müddetçe ben zayıf bir kul olan müslüman bir kimseyim.

İnşaallah, sizin halifeniz olmam ahlâkımda bir değişiklik yapmaz. Büyüklük Allah'a mah­sustur. Kulların hiçbir büyüklüğü yoktur. Hiçbiriniz "Ömer halife olduktan sonra değiş­ti" demesin. Gerçeği kendim araştırır ve size getiririm. Durumu da size açıklıyorum:

Hangi kimsenin birşeye ihtiyacı olur veya zulme uğrar, yahut da ahlâkımda kınayacağı bir durum görürse, bana söylesin. Ben de siz­lerden birisiyim. Gizli ve açık işlerinizde na­musunuz konusunda Allah'tan korkunuz. Hakkı kendiniz veriniz. Bir kısmınız bir kıs­mınızı bana dava etmesin. Benimle insanlar­dan hiçbiri arasında bu konuda yakınlık yok­tur.

Ben sizin doğrunuzu severim. Allah'ın bel­desinde olan sizlerin hepsi bana dosttur. Siz Allah'ın verdiğinden başka ekin ve hayvancı­lığı olmayan bir belde insanısınız. Aziz ve Celil olan Allah, size çok iyilikler vadetmiştir. Ben emanetimden ve benden sorumluyum. İnşaallah kendimin ne yaptığını da biliyorum, onları hiç kimseye havale etmem.

Uzakta olan gücümün yetmediği işleri de ancak sizden toplum için güvenilir, iyi kim­selere bırakırım. İnşaallah emanetimi bunla­rın dışında hiç kimseye bırakmam."

 

İnsanlardan Birşey Ummamak Zeginliktir

 

"Allah kullarından dilediğine rızkı serer de kısar da ona. Şüphesiz Allah her şeyi İbni Cirir'den:

Ömer (r.a.) hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten, peygamber (s.a.v.)e de salavat getir­dikten sonra şöyle dedi:)

"Ey insanlar! Tamah fakirlik, insanlardan birşey (istiğna) ummamak da zenginliktir. Yi­yemeyeceğiniz şeyleri topluyor, elde edeme­diğiniz şeyleri ümid ediyorsunuz. Bu aldatıcı dünyada geçicisiniz.

Rasûlullah zamanında vahiyle muaheze olunuyordunuz. Gizli bir şey yapan gizlisiyle, açıktan bir şey yapan da onunla muaheze edi­liyordu. En güzel ahlâkınızı, ortaya koyunuz. Kim kötü bir şey ortaya koyar da ahlâkının güzel olduğunu iddia ederse ona inanmayınız. Kim güzel bir şey gösterirse, onu iyi zannederiz. Biliniz aşırı cimrilik, nifaktan bir şubedir.

"Kendinizin iyiliğine olarak mallardan sarfedin. Nefsin tamahkârlığından korunan kimseler, kurtuluşa erenlerdir[210]

Ey insanlar! Yerlerinizi güzelleştirin. İşle­rinizi düzeltin. Rabbiniz olan Allah'tan kor­kunuz. Kadınlarınıza ince beyaz kumaştan, şeffaf olmasa bile vücut hatlarını belli eden elbiseyi giydirmeyin.

Ey insanlar! Ben bu işten lehime ve aley­hime bir şey olmadan kurtulmayı istiyorum. Az veya çok içinizde olduğum müddetçe hakla muamele etmeyi, evinde dahi olsa-hiçbir müslüman kalmaksızın Allah'ın ma­lından hakkını ona vermeyi isterim.

Allah'ın sizi rızıklandırdığı mallarını helal yolla kazanınız. Kolayca kazanılan az mal, zorla kazanılan çok maldan hayırlıdır. Savaşta öldürülmek, iyiye de kötüye de isabet eden bir ölümdür. Şehit, nefsini hesaba çekendir. Biriniz deve satın almak istediğinde güçlü olanını araştırsın. Asasıyla ona vursun, eğer onu dayanıklı bulursa satın alsın." [211]

 

Şükür Nimetin Emniyeti Ve Gelişmesidir

 

"Ve düşünün ki Rabbiniz şöyle bildirmişti: "Andolsun eğer siz şükrederseniz elbette size (nimetini) arttırırım. Fakat nankörlük eder­seniz haberiniz olsun ki, azabım çok şiddetli­dir." [212]

İbn Cerir, Urve'den:

Ömer (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Allah, şükretmenizi ve haccı, siz hiç iste­meden verdiği dünya ve ahiretteki nimetleri­ne karşılık size farz kıldı. Allah Teâlâ sizi kendisine ibadet için yoktan var etti. O nun, sizi çok basit varlıklar olarak da yaratmaya gücü yeterdi. Ancak bütün yarattıklarını size musahhar kılmıştır. Sizi ise kendisinden baş­kasının emrine vermemiştir.

"Allah göklerde ve yerde olanı size musahhar kılmış, görünen ve görünmeyen tüm nimetleri size bolca vermiştir." [213]

Karada ve denizde size ulaşım imkanı ver­di. Temiz şeylerden sizi rızıklandırdı ki, belki şükredersiniz.

Sonra size göz ve kulak verdi, Allah size verdiği nimetlerin bir kısmını tüm insanlara vermiştir. Bir kısım nimetleri de sadece sizin dininizden olanlara vermiştir. Bu nimetler, özeliyle geneliyle, sizin devletinizde, sizin zamanınızda ve sizin aranızdakiler için ol­muştur.

Eğer sizin herhangi birinize verilen bu ni­metlerden bir kısmı insanlar arasında paylaştırılsaydı, Allah'ın yardımı, O'na ve Rasûlüne iman olmadan bunun şükrü onlara çok ağır gelir, hakkını veremezler, şükredemezler, bu onları yorardı.

Siz yeryüzünde Allah'ın halifesisiniz. Di­ğerlerinden üstünsünüz. Allah, sizin' dininize yardım etmiştir. Sizin dininize karşı koyan iki millet, vardır. Birisi; Müslümanlara köle olmuştur, size cizye ödüyorlar. Zorluklara onlar katlanıyor, çalışıp yoruluyorlar, faydası size oluyor. Diğeri de; gece gündüz İslâm or­dusunun gelip saldıracağını bekliyor.

Allah onların kalplerini korkuyla doldur­muştur. Onların sığınacakları bir sığınak ve korunacakları bir kaçış yeri yoktur. İslam'ın askerleri onları kuşatmış, alanlarına girmiştir. Bunu da rahatlıkla, bolluk içinde yapmışlar­dır. Allah'ın izniyle. Hem de bu ümmet, müslüman olduklarından beri bu halden daha sıhhatli, ve daha güzel bir halde olmamıştır.

Allah'a hamdolsun, her yerde büyük fetih­ler olmaktadır ve ölçülemeye­cek olan bu nimetlere karşılık bunları ananla­rın anması ve şükredenlerin çok şükretmeleri gereklidir. Bu nimetlerin hakkını edaya ancak Allah'ın yardımı, rahmeti ve lütfuyla güç yetirilebilir. Kendisinden başka ilah olmayan ve bizi bunlarla imtihan eden Allah'tan, bize kendi yolunda amel nasip etmesini ve rızasına koşturmasını istiyoruz.

Allah'ın kulları! Allah'ın size imtihan için verdiği nimetleri anınız ve meclislerinizde birer, ikişer Allah'ın size verdiği nimetleri tamamlamasını isteyin. Aziz ve Celil olan Allah, Musa (a.s.)'a şöyle buyurmuştu:

"Milletini zulmetten nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat[214]

Hz. Muhammed (s.a.v.)'e de:

"Yeryüzünde az ve zayıf olduğunuz za­manları hatırlayınız[215] buyurmuştur.

Eğer zayıf dünya nimetlerinden mahrum iken hak ve hakikat üzere iseniz, Allah'ı ve dinini tanıyarak hakka inanıyor ve onda hu­zur buluyorsanız, bunlardan dolayı da ölüm­den sonraki hayatta bir hayır umuyorsanız, bu mutlaka gerçekleşecektir.

Ancak siz, çok kötü hayat şartları içinde Allah'ı da tanımayan bir topluluktunuz. Eğer Allah sizi bu halden kurtarmasaydı, ahirette güvenerek şeyiniz olmaması dışında, dünyada da bir nasibiniz olmazdı. Ancak siz çok ça­lışmakla, dünya nimetlerinden payınızı aldı­nız ve başkalarını geçtiniz. Allah size dünya fazileti ve ahiret şerefini bir arada verdi.

Sizden kim bu ikisinin bir arada olmasını isterse, Allah'ın hakkını tanımadığında ve O'nun için amel etmediğinde size kalpleriniz arasındaki perdeyi hatırlatırım. Siz nefsinizi ibadete verdiniz. Nimetleri sevinçle ve el değiştirmesinden korkarak topladınız. Nimetin elden gitmesi için nankörlükten daha büyük bir şey yoktur. Şükür ise nimetin emniyeti ve gelişmesidir. Artmasını sağlar. İşte Allah için bana düşen bunları size söylemektir." [216]

 

Ömer (r.a.)ın Uhud Savaşı İle İlgili Hutbesi

 

İbn Cerîr, Kuleyb'den: Ömer (r.a.) Cuma günü hitap etti ve AI-i İmrân sûresini topluluk karşılaştığı gün sizden yüz çevirenler" [217] ayetine kadar okudu ve şöyle dedi:

"Uhud'da bozguna uğrayınca dağa kadar kaçtım. Sanki dağ keçisi gibi sıçrıyordum. Oradakiler:

"Muhammed öldürüldü" diyor­lardı. Ben:

"Kim Muhammed öldürüldü der­se, onu öldürürüm" dedim.

Sonunda dağda bir araya geldik. Bu ayet indi.

İbnu Münzit, Kuleyb'den:

Ömer (r.a.) bize hitap etti. Minberde Al-i İmran suresini okuyor ve şöyle diyordu. "O Uhud'da indi" Sonra şöyle dedi:

"Uhud günü Rasulullah'ın yanından ayrıl­dık. Ben dağa çıktım. "Muhammed öldürül­dü" diyen bir yahudiyi işittim. "Kimin Muhammed öldürüldü dediğini duyarsam, onun boynunu vururum" dedim.

Bir de bak­tım, ne göreyim? Rasulullah, insanlar O'na doğru varıyordu. Bu sırada;

"Muhammed, ancak bir Peygamberdir. Ondan öncede Peygamberler gelip geçti. Eğer O ölür veya öldürülürce geri mi döneceksiniz. Geri dönen Allah'a hiçbir zarar vermez. Al­lah şükredenlerin mükafatını verecektir." [218] ayeti indi." [219]

 

Kul Mütevazı Olduğu Zaman Allah Onun Yerini Yüceltir

 

"Şüphe yok ki, müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü'min erkeklerle mü'min kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, tevazu sahibi erkeklerle tevazu sahibi ka­dınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan ka­dınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden er­keklerle Allah'ı çok zikreden kadınlar; hep bunlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." [220]

Ebu Ubeyd, Haratî, Sâbûrî ve Abdurrezıak, Abdullah b. Adiy b. el-Hıyar'dan:

Ömer (r.a.)i minberde dinledim. Şöyle di­yordu:             

"Kul mütevâzî olduğu zaman Allah onun yerini yüceltir ve Ona "Var ol. Allah seni var etsin" der. O kendini küçük görür, insanların gözünde ise büyüktür. Kibirlenip haddi aşanları ise! Allah yere çarpar ve "Kal olduğun yerde. Allah seni rezil etsin" der. O kendini büyük görür, insanların gözünde ise küçük­tür. Öyle ki o, domuzdan daha aşağıdır." [221]

Hatîb, Ebû Saîd el-Hudrî'den: Ömer (r.a.), bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Belki ben, size doğru olan şeyleri yasaklı­yor, doğru olmayan şeyleri de emrediyorum. Şüphesiz ki, faiz ile ilgili ayet, Kur'an'ın son inen ayetlerindendir. Rasulullah (s.a.v.) bu ayeti bize açıklamadan vefat etti. Sizi şüpheye düşüreni bırakın şüpheye düşürmeyene ba­kın."

 

Mîkat Yerleri

 

Bütün insanlar içinde hacet ilan et yü­rüyerek veya incelmiş binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler."

İbnu Dıyâ, Esved b. Yezid'den:

Ömer (r.a.)s insanlara hitap etti ve şöyle dedi:

"Sizden kim haccetmek isterse mikat yerle­rinin dışında ihrama girmesin. Rasulullah'ın belirlediği mîkatlar şunlardır. Medine'lilerin ve Medine'li olmadığı halde ordan hacca gi­denlerin mîkatı, Zülhuleyfe'dir. Şamlıların ve ordan hacca gidenlerin mîkatı, Cuhfe'dir. necidlilerin ve oradan hacca gidenlerin mîkatı, Karn'dır. Yemenlilerin ki Yelemlem'dir. Iraklıların ve diğer insanların mîkatı ise Zatü Irk'dır."

 

Rec'm Hakkında

 

"Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız Allah'ın dinini (tat­bikte) bunlara bir acıyacağınız tutmasın. Müzminlerden bir topluluk da onlara uygula'nan cezaya şahit olsun." [222]

Ahmed b. Hanbel, Ebu Yala' ve Ebu Ubeyd, İbni Abbas'dan:

Ömer (r.a.) hitap etti. Rec'mi anlattı ve şöyle dedi:

"Recm konusunda aldanmayın. Çünkü Al­lah'ın hadlerinden biridir. Biliniz ki, Rasulullah recmi uyguladı. Ondan sonra biz de uyguladık. Eğer, insanların "Ömer Allah'ın kitabında olmayan bir şeyi ona ilave etti" de­melerinden korkmasaydım, Kur'an'ın bir kenarına şöyle yazardım:

"Ömer, Abdurrahman b. Avf, ilan ve falan şahit olmuştur ki; Rasulullah recm cezasını uygulamıştır, ondan sonra da biz uyguladık" Biliniz ki; sizden sonra, recmi, deccal, şefaa­ti, kabir azabını ve bir takım insanların yan­dıktan sonra cehennemden çıkacağını yalan­layan bazı kimseler olacaktır."

Malik, İbni Sa'd, Müsedded ve Hâkim, Saîd b. Müseyyeb'den:

Ömer (r.a.) Mina'dan indi ve Ebtah'da de­vesini çoktürdü. (orada durdu) Çakıllardan bir öbek yaptı ve elbisesini onun üstüne yay­dı. Sonra da kendisi uzandı ve ellerini semaya açarak şöyle dua etti:

"Allah'ım yaşlandım. Gücüm zayıfladı. Halkım çoğalıp yayıldı. Herhangi bir kusur yapmadan beni yanına al, ruhuma kabzet" Sonra kalkıp Medine'ye geldiğinde şöyle hi­tap etti:

"Ey insanlar! Farzlar ve sünnetler size bil­dirildi. Apaçık bir yolda kondunuz. Sonra sağ elini sol eline vurdu. Ancak insanları sağa ve sola sapıtmazsanız. Recm ayeti hakkında tehlikeye girmeden "Biz Allah'ın kitabında celdden -değnekle vurmadan başka bir had görmüyoruz" demeden sakının. Ben Rasulullah'ın recmettiğini gördüm. Ondan sonrada biz recmettik.

Vallahi insanlar "Ömer Allah'ın kitabına yeni bir şey koydu" demeseydi, onu mushafa yazardım. Biz bu ayeti okuyorduk. Bu ayet erkek ve kadın zina yaptıklarında ikisini recmediniz (taşlayarak öldürünüz" şeklinde idi" [223]

Saîd, "Daha Zilhicce çıkmadan Ömer han­çerlendi" demiştir.

Tayalîsî, İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Ahmed b. Hanbel, İbni Hıbban, Müslim, Nesâî Ebû Avana va Ebu Yala, Mâdan b. Ebî Talha el-Ya'murî'den:

Ömer (r.a.) Cuma günü minbere çıktı. Al­lah'a hamd ve sena ettikten sonra Rasulullah'ı ve Ebu Bekir'i anlattı. Sonra şöyle dedi:

"Ben bir rüya gördüm ki; ondan ancak ecelimin yaklaştığını anlıyorum. Rüyamda bir horozun beni iki kere gagaladığını gördüm. Bunu Esma binti Umeys'e anlattım. O "Seni Acemlerden bir adam öldürecek" dedi. İnsanlar, benden sonra yerime birini halife gös­termemi istiyorlar.

Allah, nebîsiyle gönderdiği dînini ve hila­fetini zayî etmeyecektir. Bu iş, Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat etmiş olduğu şu altı kişi arasında şûra ile belirlenecektir. Osman, Ali, Zübeyr, Talha, Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebî Vakkas. Bunlardan hangisi­ne bi'at ederseniz, onu dinleyin ve itaat edin. Biliyorum ki bazıları bunu eleştirecekler. Eğer böyle yaparlarsa kendim İslâm yoluna onlarla savaşırım. Çünkü onlar, Allah düşma­nı, sapıklardır.

Benim yanımda hiçbir şey Kelale (hiçbir mirasçısı olmayan)nın durumundan daha önemli değildir. Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah'la beraber olduğumuzdan beri O, hiçbir meselede bana kelale'nin durumundakinden daha sert davranmamıştı, öyle ki par­mağıyla göğsüme vurdu ve "Bu konuda Nîsa suresinin son ayeti sana kâfidir" buyurdu.

Eğer yaşarsam bu konuda; okuyanında, okumayanında bildiği bu ayetle hükmedece­ğim. Allah şahittir ki, ben şehirlerdeki valile­rimizi ancak insanlara dinlerini, Rasulullah'ın sünnetini öğretmeleri ve onların problemle­rini, bana bildirmeleri için gönderdim.

Ey insanlar! Siz benim birbirine denk gör­düğüm şu iki şeyi; soğan ve sarımsağı yiyor­sunuz. Allah'a yemin ederim ki, ben Rasulullah'ın bunların kokusuyla mescide gelen bir kimseyi mescidden çıkarmayı em­rettiğini ve o kişinin de Bakıy'a kadar götü­rüldüğünü gördüm. Bunları yiyen iyice pişirsin de öyle yesin" [224]

Ömer (r.a.) insanlara cuma günü hitap etti ve Zil- hicce'nin son Çarşambası hançerlendi.

Taberânî, Ahmed b. Hanbel, Şasî, Beyhâkî ve Saîd. b. Mansûr, Yesar b. Ma'ğûr'dan:

Ömer (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! R'asulullah bu mescidi bina ettirdiğinde, O'nun yanında biz muhacirler ve ensar vardı. Cemaat çok kalabalık olduğunda "Bir kısmınız diğer mü'min kardeşlerinizin sırtı üzerine secde etsin". Bir gün yolda namaz kılan bazı kimseleri gördüğünde "Namazı mescidde kılınız" dedi. [225]

İbni Asakir, Saîd b. Mansur ve Temâm'dan: Ömer (r.a.) halife olduğunda, insanlara hitap etti ve şöyle dedi:

"Rasulullah (s.a.v.) bize mut'a nikahı için çok az bir zaman izin verdi. Sonra onu ya­sakladı. Vallahi Rasulullah'ın onu haram kıl­dıktan sonra tekrar helal ettiğini dört şahitle isbat edilmedikçe, evli olan bir kimsenin mu­ta yaptığını öğrenirsem, onu taşla recmederim. Yine aynı şekilde onun sonra helal kılındığına dair dört şahit getirmedikçe bekar olana da yüz deynek vururum." [226]

Beyhâkî, Abdullah b. Saîd tarîkıyla dedesinden:

O, Ömer (r.a.)ın minberde şöyle dedi­ğini işitti:

"Ey Müslümanlar topluluğu! Şüphesiz ki Allah, Rasûlullah'a ve Ebû Bekir'e vermediği acem ülkelerinin kadınlarını ve çocuklarını size vermiştir. Öğrendim ki, bazıları o kadın­larla cariye- ilişkide bulunuyor. Hanginizin cariyesi kendisinden çocuk doğurursa, ço­cuklarınızın annelerini satmayınız. Eğer böyle yaparsanız ileride kişi bilmeden ken­disine haram olanla ilişkide bulunabilir" [227]

İbni Cerîr, Mârûr veya İbni Ma'rur'dan:

Ömer (r.a.)in minbere çıktığını ve Rasulullah'ın durduğu basamaktan iki basa­mak aşağıda durarak şöyle dediğini işittim:

"Size Allah'tan korkmayı ve Allah'ın başı­nıza getirdiği kimseyi dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim"

"Sizden, kendisini hevâdan, öfke ve tamahtan koruyan kurtulmuştur. Konuşmada doğru olmaya çalışın. Çünkü o iyiliğe götürür. Kim yalan konuşursa, fâcir olur. Facîr olan, helak olur. Fücurdan sakının. Topraktan yara­tılıp, toprağa dönecek olanın fücuru nedir? Bugün yaşıyor, yarın ise ölüdür.

Her günün işini o günde yapınız. Mazlumların bedduasından sakınınız. Kendinizi ölülerden sayınız"

Buhârî, İbn Huzeyme ve Ca'fer el-Firyâbî, Kabîsa'dan:

Ömer (r.a.)in minberde şöyle dediğini işit­tim:

"Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Bağışlamayan, bağışlanmaz. Tevbe etmeyenin günahı affolunmaz. Kendisini günanlardan sakınmayan da korunmaz"

Ebu Nuaym, Urve'den:

Ömen(r.a.) hutbesinde şöyle dedi:

"Bilinizin ki tamah, fakirliktir. Birşey um­mamak, zenginliktir. İnsan birşeyi ummadığı zaman ondan müstağni olur."

Ebu Nuaym, Abdulilah b. Hıraş tarikiyla amcasın dan:

Ömer (r.a.)in hutbede şöyle dediğini işit­tim:

"Allahım! Bizi ipine Kur'an'a- sımsıkı tutundur ki dîninde sabit eyle"

Bunu, Ahmed b. Hanbel, Rûyânî, Le'lekânî ve İbn Asâkir de rivayet ettiler. Onlar da şu ziyade vardır:

Bizi fazlından rızıklandır" Ahmed b. Hanbel Ebî Said'den:

Ömer (r.a.) insanlara hitap etti ve şöyle de­di:

Aziz ve Celil olan Allah, Rasulullah'a ruh­sat verdi ve o da O'nun yolunda gitti. Allah'ın size emrettiği gibi

Hacet ve Umreyi tamamlayınız" [228] Bu kadınların namuslarını koruyunuz"

Ahmed b. Hanbel, İbn Zübeyr'den:

Ömer (r.a.) hutbesinde Rasulullah'tan şunu duyduğunu söylerken işittim.

"Kim dünyada ipek giyerse, ahirette ona ipek giydirilmez[229]

Ahmed b. Hanbel, Abdurrahman b. Avfın kölesi EbuUbey'den:

Ömer (r.a.)'le beraber bir bayramda bulundum. Ezan ve kamet olmadan hitap etmeden önce namaz kıldı ve sonra şöyle hitap etti:

Ey insanlar! Resulullah (s.a.v.) şu iki gün­de oruç tutmayı yasakladı. Birisi oruçtan son­raki ramazan bayramının ilk günü. Diğeri de kurbanlarınızın etini yediğiniz ilk gündür"

Ahmed b. Hanbel, Akame b. Vakkas el-Leysî'den: 

Ömer (r.a.) hitap ederken şöyle dediğini işittim:

"Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:

Azzıel, niyete göredir. Herkese niyeti­nin karşılığı vardır. Kimin hicreti Allah'a ve Rasulüne ise, onun hicreti Allah'a ve Rasulünedir. Kimiri hicreti dünyalık birşey için veya evleneceği bir kadın için ise, onun hicreti de hicret ettiği şeyedir." İbni Sa'd, Süleyman b. Yesar'dan:

Ömer (r.a.) kıtlık senesinde insanlara hitap etti ve şöyle dedi:

Ey insanlar! Kendiniz hakkında ve in­sanların bilmediği durumlar hakkında Allah'­tan korkun. Ben sizinle, siz de benimle imti­han oluyorsunuz. Bilmiyorum bu durum, sa­dece bana veya size mi, yoksa hepimize mi? Gelin, hep beraber Allah'a dua edelim ki, kalplerimizi düzeltsin, bize acısın, bu sıkıntı­yı bizden kaldırsın."

Rivayet edildi ki o gün Ömer (r.a.) ellerini kaldırarak dua etti, insanlar da dua etti. O ağladı, insanlar da ağladı. Sonra indi.

Ahmed b. Hanbel, Ebû Osman en-Nehdi'den:

Ömer (r.a.) insanlara hitap eder­ken ben minberi altında oturuyordum.

Şöyle dedi:

"Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim. "Bu ümmetim üzerine en çok korktuğum şey, li­sanı bilgili münafıklardır."[230]

 

Hz. Osman (r.a.)ın Hutbeleri

 

"Sen, bu sözü ilan edeceksen de, O hem sırrı bilir, hem daha gizlisini." [231]

İbn Sa'd, İbrahim b. Abdurrahman el-Mahzumî'den:

Osman (r.a.) kendisine biat edildiğinde, insanlara hitap etti. Allah'a hamd ve sena emkten sonra şöyle de:

"Ey insanlar! Zor bir işin başındayız. Bugünden sonra çok günler gelecektir. Eğer yaşarsam size düzenli olarak hitap edeceğim. Hatip olmasak da, Al­lah bize öğretir."

 

Dünya Hayatı Sizi Aldatmasın

 

"Her nefis ölümü tadacaktır. Ecirleriniz ise ancak kıyamet günü tamamlanacaktır O zaman kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, işte o murada erdi. Yoksa dünya hayatı aldatıcı bir metddan başka bir şey değildir." [232]

İbn Cerîr et Taberî, Seyf yoluyla Bedir b. Osman'dan, o da amcasından:

Şûrâ'dakiler Osman (r.a.)a biat ettiğinde, o çok üzüntülü bir halde dışarıya çıktı, minbere vardı ve insanlara hitap etti:

Allah'a hamd ve sena ettikten Rasulullah'a da salavat getirdik­ten sonra şöyle dedi:

"Siz geçici bir dünyadasınız. Ömrünüzün kalan kısımlarını yaşıyorsunuz. Eceleniz için yapabildiğinizce hazırlık yapın. Sabah-akşam, ölüm her an size gelebilir. Biliniz ki dünya aldatıcıdır. "Dünya hayatı sizi aldatmasın. Şeytan Allah hakkında sizi aldatmasın."

Daha önce gelip-geçenlerden ibret alın. Sonra çok çalışın ve gafil olmayın, çünkü siz­den gafil olunmayacaktır. Dünyayı imar eden ve uzun bir süre ondan faydalanan dünyanın kardeşleri ve oğulları nerede? Allah'ın dünya­yı attğı gibi siz de dünyayı atınız.

Ahireti isteyiniz. Allah, hayırlı olanın mi­salini vermiştir. "Onlara dünya hayatı misali­nin tıpkı şöyle olduğunu anlat:

Gökten indir­diğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler bir­birine karışır. Ama sonunda rüzgarın savuracağı çerçöpe döner. Allah, herşeyin üstünde bir kudrete sahip olandır. Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Azna bakî kalacak yararlı işler, sevap olarak da amel olarak da Rabbinin katında daha hayırlıdır."

İbn Cerîr Utbe'den:

Osman (r.a.) kendisine biat edildikten son­ra hitap etti ve şöyle dedi:

"Bu görev bana verildi, ben de kabul ettim. Biliniz ki ben, yeni bir şey ortaya koyucu de­ğil tabî olanım. Allahın kitabı ve peygambe­rin sünnetinden benim sizin işinizde yapaca­ğım şu üç şey vardır.

Benden önce üzerinde anlaştığınız ve yaptığınız şeylere uymak. Daha önce uygulama­dığınız konularda hayırlı alimlerin koyduğu yola uymak. Siz cezayı gerektirecek bir iş yapmadıkça size dokunmamak.

Biliniz ki dünya parlaktır, ve çekicidir. İn­sanların çoğu ona meyletmiştir. Dünyaya meyletmeyin ve ona güvenmeyin. Çünkü o, güvenilir değildir. Biliniz ki o ancak kendisi­ni terkedeni terkeder. [233]

 

Hz. Osman (r.a)ın Hutbeleri Ahirete Hazırlık

 

"Andolsun ki size içinizden öyle bir pey­gamber geldi ki gayet izzetlidir. Sıkıntıya düşmenin ona çok ağır gelir, üstünüze hırsla titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkat[234]

Dîneverî ve İbn Asâkir, Mücahid'den:

Os­man (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey Ademoğlu! Bilki senin için görevli olan ölüm meleği seni bırakmaz. Sen dünyaya geldiğinden beri senden başkasının canını alan sana da gelecektir. Hazırlık yap. Ondan gafil olma. Çünkü o senden gafil değildir. Ey Ademoğlu! Bilki sen kendinden gafil olurda, onun için hazırlık yapmazsan, senden başkası senin için hazırlık yapmaz. Elbette Alah'ın huzuruna çıkacaksın. Kendin için hazırlık yap. Kendini başkalarına ısmarlama"

 

Allah Korkusu

 

"Allah, tevbekâr olduğunuzu görerek sizin günahlarınızı affetmek istiyorken, o şehvetle­ri peşinde koşarlarsa sizin büyük bir yamuk­lukla yamulmanızı, sapıtmanızı istiyorlar." [235]

Dîneveri ve İbni Asâkir, Hasan'dan:

Osman (r.a.) insanlara hitap etti: Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! Allah'tan korkun. Çünkü Allah korkusu ganimettir. İnsanların en zekî­si; kendisi hesaba çeken, ölümden sonrası için çalışan ve Allah'ın nurundan, kabir ka­ranlığı için nur kazanandır. Kul, dünyada görürken, Allah'ın kendisi ahirette kör olarak yaratmasından korksun. Anlayışlı olana an­lamlı az söz kafidir. Sağır ise duyamaz.

Biliniz ki, Allah kiminle beraber olursa.

 

Takva

 

"İnsanlar! Ayıp yerlerinizi örtecek giy­silerle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha hayırlıdır." [236]

İbni Cerîr ve İbni Ebî Hatem, Hasan'dan: Osman (r.a.)'ı minberde gördüm. Şöyle di­yordu:

"Ey insanlar! Gizli işlerinizde Allah'tan korkun. Şüphesiz ki ben, bu konuda Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim:

"Muhammed'in nefsi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir kimse iyi ya da kötü, gizli olarak ne amel yapmışsa, Allah ona açık­lık elbisesi giydirir. Onu ortaya çıkarır." Sonra şu ayeti okudu:

 

Rasulullah (s.a.v) Hakkındaki Hutbesi

 

"Andolsun ki size içinizden öyle bir pey­gamber geldi ki gayet izzetlidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze hırsla titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkat îdî." [237]

Ahmed b. Hanbel, Bezzâr, Mirvezî, Şâsî, Ebu Ya'la ve Saîd b. Mansur, b. Zahid'den: Osman (r.a.)ın şöyle hitap ettiğini işittim:

"Vallahi biz, hazarda ve seferde Rasulullah'la beraber olduk. Hastalarımızı ziyaret eder, cenazelerimizi teşyi eder, az çok bize yardım ederdi. Şimdi O'nu hiç görmemiş bazıları bana O'nu öğretmeye kalkıyor." [238]

 

Çocuklara Ve Cariyelere Zorla Para Kazandırmayın

 

"Allah Odur ki; yeryüzünü size bir karar­gah, göğü de bir bina yaptı. Size şekil verdi, sonra da şekillerinizi güzelleştirdi, hoş ni­metlerden size rızık da verdi. İşte Rabbiniz o Allah'tır, âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir[239]

Şafii ve Beyhakî, Malik'den, O amcası Ebî Süheyl Malikden, O da babasından rivayet etmiştir:

Osman (r.a.)ın hutbesinde şöyle dediğini işittim:

"Küçük çocukları para kazanmakla so­rumlu tutmayın. Eğer kazanmakla sorumlu tutarsanız, hırsızlık yaparlar. Kazanç getirici bir sanatı olmayan cariyeleri de kazanmakla sorumlu tutmayın. Eğer sorumlu tutarsanız,

bunu zina yoluyla kazanırlar. Başkasının iffe­tini koruyun Allah da sizin iffetinizi korusun. Yediğiniz şeylerin helâl olmasına dikkat edin." [240]

 

Kimin Evinde Tavla Varsa, Onu Yaksın Veya Kırsın

 

"Kumarda şeytan, sırf aranıza düşmanlık ve kin düşürmeyi ve sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymayı ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?" [241]

Beyhâkî, Zeyd b. Salt'dan rivayet etmiştir:

O, Osman (r.a.) minberde şöyle dediğini işitmiştir:

"Ey insanlar! Tavlayı kastederek Kumar­dan sakının. Bazısının evinde tavla varmış. Kimin evinde varsa onu yaksın veya kırsın."

Bir defasında da bu konuda minberde şöyle dedi:

Ey insanlar! Ben size bu tavla konusunda konuşmuştum. Kimsenin onu evinden çıkar­dığını görmedim. Karar verdim:

Odun geti­rip, onu tavla olan evlere gönderip o evleri yakmak istiyorum"

 

Haccda Namaz

 

"De ki: "Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ölümüm hep o âlemlerin Rabbi olan Allah içindir." [242]

Beyhakî ve İbni Asakîr, Abdurrahman b. Humeyd'in kölesi Salim'den rivayet etmiştir.

Osman (r.a.) namazı Mina'da dört rekata tamamladıktan sonra insanlara hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Yol, Rasulullah'ın ve benden önceki iki arkadaşın yoludur. Ancak bu sene hacca çok kişi geldi. Onların namazı devamlı iki rekat zannetmelerinden korktum."

 

Kabir

 

"Onu bırakıp da yalvarıp durdukları şey­ler şefaate sahip değillerdir. Ancak bilerek Hakka şehadet edenler (peygamberler, me­lekler) müstesna!..

Andolsun ki onlara, kendilerini kimin ya­rattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde (haktan) nasıl çevriliyorlar.

Onun (peygamberin), "Ya Rabb" demesi hakkı için muhakkak onlar imana gelmez bir kavimdirler.

Şimdi sen onlardan vazgeç de, "selam" de. Onlar ileride bileceklerdir." [243]

İbni Asâkîr, Kuteybe b. Müslim'den:

Haccac b. Yûsuf bize hitap etti ve kabri anlattı. Devamlı şöyle diyordu:

"O, yalnızlık evidir, gurbet evidir" Sonunda ağladı ve çevresindekileri de ağlattı. Sonra şöyle dedi. Abdülmelik b. Mervan'ın şöyle dediğini işittim:

"Bize Osman (r.a.) hitap etti. Hutbesinde şöyle dedi:

"Rasulullah, kabre her baktığında ve onu anlattığında ağlamıştır."

 

Alırken De Satarken De Ölç

 

"Medyen'e de kardeşleri Şuayb'i gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka bir ilahınız yok. Hem ölçeği, tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi hayır içinde görüyorum ve ben, sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum[244]

Ahmed b, Hanbel, Said b. Müseyyeb'den:

Osman (r.a.)'ın minberde şöyle hitapettiğini duydum:

"Beni Kaynuka Oğulları "denilen Yahudi'­lerden hurma satın alıyor, kârıyla da onu satı­yordum. Bu durumdan Rasulullah'ın haberi olunca:

"Osman; alırken de satarken de ölç" buyurdu"

 

Dünya Geçici, Ahiret İse Bakîdir

 

Cerir et-Taberî, Bedr b. Osman tarikıyla amcasındân: Osman (r.a.) cemaata hitap ettiği son hutbesi şöyleydi:

"Allah, dünyayı size, ona meyledesiniz diye değil, ancak onunla ahireti arayasınız diye vermiştir. Dünya geçici, ahiret ise bakîdir. Bakî olan dünya, sizi şımartmasın, ahiretten alıkoymasın. Bakîyi, fani olana tercih ediniz. Şüphesiz ki dünya geçicidir. Dönüş ise Al­lah'adır. Allah'tan korkunuz. Çünkü O'ndan korkmak, azabına kalkandır, katında'da bir vesiledir. Allah'tan korkun ve cemaate sarılın. Hiziplere ayrılmayın:

"Allah'ın size olan ni­metini hatırlayın. Siz birbirinize düşmandı­nız da, O, nimetiyle kalplerinizi birleştirdi ve kardeş oldunuz"

 

Hz. Ali'nin Hutbeleri Ölüme Hazırlanınız, Ölüm Peşinizden Geliyor

 

"İyiliğin karşılığı elbette iyiliktir." [245]

İbni Cerîr, Ali b. Hüseyin'den:

Ali (r.a.)" halife seçildiğindeki ilk hutbe­sinde, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Şüphesiz ki Aziz ve Celîl olan Allah, iyiyi ve kötüyü açıklayan, hidayete götürücü bir kitap indirmiştir. İyiyi alın, kötüyü de bıra­kın. Farzları yapınız ki, Allah sizi cennete girdirsin. Allah, bütün haramları açıkça belirtmiştir.

Müslümanın canına malına dokunulmazlığını tüm haramlardan üstün tutmuştur.

Müslümanların birliği ve ihlasla onları birbirine bağlamıştır. Hukukî bir hakkın dı­şında, müslüman, elinden ve dilinden insan­ların zarar görmediği kimsedir. Gerekmedik­çe, müslümana eziyet vermek helâl değildir.

Halkın işleri için çalışınız. Ölüme hazırlanınız. Çünkü ölenleri görüyorsunuz. Ölüm peşinizden geliyor. Yükünüzü hafifletin, ora­ya varacaksınız. Önden gidenler, arkalarından gelecek olanları bekliyor.

Allah'ın kulları ve beldeleri hakkında Al­lah'tan korkunuz. Çünkü siz, yerlerden ve hayvanlardan bile' sorumlusunuz. Aziz ve Celil olan Allah'a itaat ediniz. Ona isyan et­meyiniz. Bir iyilik gördüğünüzde, onu alınız. Kötülük gördüğünüzde de onu bırakınız. Yeryüzünde az ve zayıf olduğunuz zamanı hatırlayınız"

 

Kabile Kişiye Göre Üstündür

 

Ebû Şeyh rivayet ediyor:

Ali (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Bir kimsenin kabilesinin kendisine olan faydası, onun kabilesine olan faydasından daha çoktur. Eğer kendisi onlardan el çekerse, bir el çekmiş olur. Eğer kabilesi ondan el çe­kerse, bir çok el, sevgisiyle, korumasıyla ve yardımıyla ondan çekilmiş olur.

Çoğu zaman bir kimse, hiç tanımadığı biri­sine sadece kabilesi dolayısıyla kızar. Size Allah'ın kitabından bazı ayetler okuyacağım:" (Şu ayeti okudu:)

"Keşke size yetecek kuvvetim olsa, veya sağlam bir yere sığınsam." [246]

Sağlam bir yer kabiledir. Lut (a.s.)un kabi­lesi yoktu. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, Lut (a.s.)dan sonra gönderdiği tüm peygamberlere kendi kabile­sinden inanan bir topluluk olmuştur." (Şuayb (a.s.) hakkındaki şu ayeti okudu:

"Doğrusu seni aramızda zayıf görüyoruz." [247]

Onu güçsüz buldular ancak

"Taraftarların olmasaydı seni taslardık[248] dediler.

Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki onlar, Allah'tan değil, onun kabilesinden korktular." [249]

 

Ramazanda Oruç Tutun

 

"Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere yazıldığı (farz kılındığı) gibi size de farz kı­lındı. Gerek ki korunursunuz." [250]

Hüseyin b. Yahya el Kattan ve Beyhakî, Şa'bî'den:

Ramazan geldiğinde Ali (r.a.) hitap ediyor ve şöyle diyordu:

"Bu, Allah'ın onda namazı değil oruç tut­mayı farz kıldığı mübarek bir aydır. Bir kimse "falan oruç tutarsa ben de tutarım, falan iftar ederse, ben de iftar ederim" demesin.

Biliniz ki oruç sadece yemeden ve içmeden durma değildir. Aynı zamanda yalandan, bâ­tıldan ve küfürden sakınmaktır. Ay gelmeden oruç tutmayın. Hilâli gördüğünüzde oruç tu­tunuz. Yine hilâli gördüğünüzde bayram edi­niz. Eğer hava kapalı ise otuza tamamlayınız"

Sabah ve ikindi namazından sonra böyle diyordu.

 

Kabir, Ya Cehennem Çukurlarından Bir Çukur, Ya Da Cennet Bahçelerinden Bir Bahçedir

 

"Kabirler deşildiğinde, Her nefis önden neyi takdim ettiğini ve ge­riye neyi bıraktığını bilecektir." [251]

Sâbûnî el-Mieteyn'de ve İbni Asâkir riva­yet etti:

Ali (r.a.) hitap etti. Allah'a hamd ve sena et­tikten sonra ölümden bahsetti ve şöyle dedi:

"Allah'ın kulları! Vallahi ölümden kimse kurtulamaz. Ona karşı durursanız, sizi yaka­lar, eğer kaçarsanız size yetişir. O çok hızlıdır, çok hızlı. Arkanızdan hızla gelmektedir.

Kabre gelince; onun sıkmasından, karanlı­ğında ve yalnızlığından sakınınız. Biliniz ki kabir, ya cehennem çukurlarından bir çukur, ya da cennet bahçelerinden bir bahçedir. Bi­liniz ki, o her gün üç defa şöyle der:

"Ben karanlık eviyim.  Ben kurt eviyim. Ben yalnızlık eviyim."

Biliniz ki bundan da daha kötüsü, sıcağı şiddetli, çok derin, süsleri demir, bekçisi de Malik ismindeki Zebani olan cehennem var­dır. Orada hiçbir rahmet lafzı yoktur.

Biliniz ki, bunun ötesinde de göklerin ve yerin genişliği kadar olan ve Allah'tan kor­kanlar için hazırlanmış cennet vardır. Allah'­tan korkanlar olun! Allah bizi ve sizi şiddetli azaptan korusun"

İbnu Kesir, Esbağ b. Nübate'den rivayet ediyor:

Yukardaki Hutbeyi, "Ben yalnızlık eviyim"e kadar aynen zikrettikten sonra şu ila­veyi rivayet ediyor:

"Biliniz ki bunun da ötesinde, küçüğü yaşlı hale getirecek, yaşlıyı sarhoş edecek ve her hamilenin çocuğunu düşürtecek bir gün var­dır. O gün insanları içmedikleri halde sarhoş olarak görürsünüz. Ancak Allah'ın azabı, bundan daha şiddetlidir." Sonunda da şu ilave vardır:

"Sonra ağladı ve etrafındaki Müslümanlar da ağladı." [252]

 

Dünya Hayatı Belâlarla Çevrili, Geçici Ve Aldatıcıdır

 

"Allah dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Halbuki dünya hayatı âhiretin yanında bir yol azığından ibarettir," [253]

Dîneverî ve İbni Asâkîr, Abdulllah b. Salih el-Icelî yoluyla babasından rivayet etti:

Ali (r.a.) bir gün hitap etti. Allah'a hamd ve senadan, Resulullah (s.a.v.)'a da salavat getir­dikten sonra şöyle dedi:

"Allah'ın kulları! Dünya hayatı sizi aldat­masın. Çünkü o, belâlarla çevrili, geçicilik ve aldatmasıyla tanınmıştır. Ondaki herşey geçi­cidir. Dünyadakiler arasında el değiştirir. Onun şerrinden dünya ehli kurtulamazlar. Bir an onun ehli çok rahat, sevinçli bir yaşayış içindedir. Bir anda da belâ ve aldanma için­dedirler. Ondaki hayat kötülenmiştir. Onda; devam etmez. Dünyadakiler, onun oklarına hedeftirler. Oklarını atar ve onları öldürür.

Allah'ın kulları! Sizler daha önce yaşayıp gidenlerden daha farklı değilsiniz. Onlar siz­den daha çok ömürlü, daha güçlü kuvvetli ve daha bayındır ülkelere sahiptirler. Artık onla­rın sözü edilmiyor, unutuldular. Cesetleri çü­rüdü, yurtları bomboş, eserleri silindi.

Onlar saraylarını, müreffeh hayatlarını, çamurla sıvanmış taşlı kabirlerle değiştiler. Oraların sakinleri şimdi gariptir, yalnızların ve kendi derdine düşenlerin içindedirler. Ev­lerinin yakınlığına rağmen birbirine gidip gelemiyorlar. Nasıl gidip gelsinler ki?

Zaman onları öğüttü, taş toprak onları yi­yip bitirdi. Yaşadıktan sonra öldüler, iyi bir hayattan sonra kötü bir hayata düştüler. Dostları onları üzdü. Toprağa yerleştiler. Dö­nüşü olmayan bir yola koyuldular. Yazık! Çok yazık! Onların

"Rabbim beni tekrar geri döndürsen daha önce yapmadığım iyi amelleri yaparım" [254] demesi kendi sözüdür. Sizinde yalnız olarak, onların olduğu gibi ölüler yurduna varmanız yakındır. Buralara kendinizi rehin vermiş olacaksınız. Kabirler dekiler gizli olanlar açığa çı­karıldığında, tüm işler ortaya konduğunda, Allah'ın huzurunda durduğunuzda, kalpler, daha önce işlenen günahlar sebebiyle korku­dan ürperdiğinde, perdeler yırtılıp gizledikleriniz ve ayıplarınız ortaya çıktığında nasıl olacaksınız? Burada herkes yaptığın karşılığı­nı görür.

"Kötüler, yaptıkları, kötülüklerin, iyiler de yaptıkları iyiliklerin karşılığını görür[255]

Kitap ortaya konur. Suçluların onda olan­lardan dolayı korku içinde şöyle dediklerini görürsün.

"Yazıklar olsun bize! Bu kitap, küçük - bü­yük hiç bir şey bırakmamış, yaptığımızın hep­sini bize saymış" Onlar yaptıklarını bulurlar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez." [256]

Allah bizi ve sizi kitabıyla amel edenler­den, dostlarını izleyenlerden eylesin. Tâki lütfuyla bizi ve sizi cennete girdirsin. Şüphe­siz O, hamdedilmeye ve övülmeye en lâyık olandır. [257]

İbnu Cevzî de bunun tamamını zikretmiş­tir. Başında şu ilave vardır:

Hz. Ali (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Hamd, Allah'a mahsustur. O'na hamdediyor O'ndan yardım istiyor, O'na ina­nıyor ve O'na tevekkül ediyorum. Şehâdet ederim ki; Allah'dan başka ilah yoktur, O bir­dir ve ortağı yoktur. Muhammed, O'nun kulu ve Rasulüdür. O'nu hak dinle ve hidayetle, hastalığını gidermek ve sizi gafletlerinizden uyandırmak için göndermiştir. Biliniz ki sizler ölecek ve öldükten sonra diriltileceksi­niz. Amellerinize göre karşılık göreceksiniz. Dünya hayatı sizi aldatmasın."

 

Ölüm Meleği Sizden Hiç Kimse Kalmayıncaya Kadar, Tekrar Tekrar Gelecektir

 

"Her nefis ölümü tadacak, sonra döndü­rülüp Bize getirileceksiniz." [258]

Ebu Nuam, Cafer b. Muhammed tarikiyle, babasından, O'da dedesinden rivayet etmiştir:

Ali (r.a.) bir cenazenin hazırlanmasında bulundu. Cenazenin mezara konulması sıra­sında onun ailesi yüksek sesle ağladılar. Bu­nun üzerine Ali (r.a.) "Niye ağlıyorsunuz? Vallahi ölünüzün gördüğünü siz görseydiniz onu unuturdunuz. Şüphesiz ki ölüm meleği sizden hiç kimse kalmaya kadar, tekrar tekrar gelecektir" dedi.

Sonra kalktı ve şöyle hitap etti:

"Allah'ın kulları! Size misaller vererek öğ­reten, belki bir ömür veren, işitebilen kulak­lar, gören gözler ve olabilecek felaketleri anla­yabilen kalp veren Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Şüphesiz ki Allah sizi abes olarak yaratmamış, sizi boş bırakmamıştır. Aksine size bol bol nimetler ikram etmiş, çok, ihsan­larda bulunmuştur. Darlıkta ve bollukta size nimet vermiştir.

Allah'ın kulları! Allah'tan korkunuz. İyi amel yapmaya gayret ediniz. Lezzetleri gide­ren ölüm için hazırlıklı olunuz. Çünkü dün­yanın nimetleri devam etmez. Felâketlerin­den emin olunmaz. Boş aldatıcı değişkendir. Zayıf bin gölge, yıkılmaya hazır bir dayanaktır. Nimetleri, istekleri yorarak yenilerini ara­yarak çekip gider.

Allah'ın kulları! İbret alınacak şeylerden ibret alın! Öğütlerden faydalanın. Ölümün pençesinde gibisiniz. Toprak evi sizi kucak­lamaya hazır. Sûr'un üfürülmesiyle, kabirdekilerin dışarı çıkarılması, mahşere sevdekilmesi ve Cebbar olan Allah'ın kudre­tinin kuşatmasıyla hesabın olması gibi büyük olaylar sizi bekliyor.

O gün herkesin kendisini oraya götüren bir sevkedicisi ve onun ameline şahitlik yapacak bir şahit vardır. Orası Rabbin nuruyla aydın­lanır. Kitap ortaya konur. Önce Peygamberler ve şehitler getirilir. Onlar hakkında adaletle hüküm verilir. Haksızlığa uğramazlar.

O gün yerler sarsılır. Münâdîler seslenir. O gün kavuşma günüdür. Güneş tutulur, vahşi hayvanlar haşr yerinde haklarını almaları için hasredilir. Gizli olan şeyler ortaya çıkar, kö­tüler helak olur. Kalpler sarsılır. Cehennemliklere Allah'ın helak edici, inletici büyük bir azabı iner. Cehennem de çıkardığı korkunç sesleriyle gözler önüne konur. Suyu kaynar, sıcaklığı kavurur.

Orada devamlı kalacak olan nefes almaz, hasreti hiç bitmez, bağları çözülmez. Onlara, cehenneme gideceklerini haber veren melek­ler vardır. Allah'ı görmeden mahrumdurlar. Onun dostlarından ayrıdırlar. Cehenneme atılırlar.

Allah'ın kulları. Allah'a boyun eğen, mütevazı olan, sakındırıldığında ibret alan, iyiliğe koşan, kötülükten kaçan ve ahiret için hazırlık yapan kimselerin korktuğu gibi kor­kun. Görücü ve intikam alıcı olarak Allah yeter. Davacı ve delil olarak Kur'ân yeter. Se­vap olarak cennet yeter. Azap olarak da ce­hennem yeter. Allah'tan benim ve sizin için bağışlanma diliyorum."

 

Ahiret İçin Çalışmaya Teşvik

 

"Allah sana verdiğinden sen (yolunda harcayarak) ahiret evini ara ve dünyadan da nasibini unutma, Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et ve yeryüzünde fesad ar­zulama. Çünkü Allah fesat çıkaranları sevmez." [259] Dîneverî ve İbnu Asâkir:

Ali (r.a.) insanlara hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Dünya arkasını döndü, veda ediyor. Ahiret ise bize yöneldi" bakmaya başladı. Bu­gün hazırlanma, yarın ise yarış günüdür. Bili­niz ki siz, arkasında ecel olan, emel günlerin deşiniz. Kim bu emel günlerinde ecelinden önce az amel yaparsa, zarar eder. Korku anın­da Allah için amel yaptığınız gibi, rahat anımzda da O'nun için amel edin. biliniz ki ben hiçbir cennet isteyeni uyur görmediğim gibi, cehennemden kaçanı da uyur görmedim.

Biliniz ki hakkın fayda vermediğine bâtıl zarar verir. Hidayet üzere dosdoğru olma yanlara, sapıklık komşu olur. Siz ahiret için hazırlanmakla emrolundunuz.

Ey insanlar! Dünya, O'ndan kötünün de iyininde yiyip içtiği bir yerdir. Ahiret ise Ka­dir olan Allah'ın hükmettiği doğru bir vaaddir. Biliniz ki şeytan sizi fakirlikle tehdit ediyor ve size kötlüğü emrediyor. Allah ise size bağışlama ve lütuf vaad ediyor. Allah, geniş bilgi sahibidir.

Ey insanlar! Yaşayışınızı güzelleştiriniz ki, sonunuzda konmasınız. Allah cennetini ken­disine itaat edene vaadetmiştir. Cehennemi kendisine isyan edene vaadetmiştir. O cehen­nemin sesi hiç sükûnet bulmaz, esiri bırakıl­maz. Onun kırdığı sarılmaz. Ateşi çok sıcak, derinliği çok fazla, suyu da irindir. Sizler için en korktuğum şey, nefsinize uymanız ve uzun emel beslemenizdir"

 

Kurtulan; Ancak Nefsini Bilendir

 

"Mal ve oğullar dünya hayatının zinetidir. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin ka­tında sevabca da hayırlıdır, ümitçe de hayır­lıdır." [260]

İbnu Neccâr, Ziyad el-A'râbî'den:

Ali (r.a.) hârici fitnesinden sonra Nehrevan'dan ayrılışının akabinde Kûfe'de minbere çıktı. Allah'a hamdetti. Gözleri dol­du ve ağladı. Öyle ki, göz yaşlarından sakalı ıslandı. Sonra sakalını sıvazladı. Gözyaşının damlaları orada bulunanların bazılarının üze­rine düştü. Bu sırada biz şöyle diyorduk:

"Onun göz yaşları kime isabet ederse, Allah ona cehennemini haram kılar" Sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! Amelsiz olarak ahireti umanlardan, uzun emel sebebiyle tevbeyi ge­ciktirenlerden, dünya hakkında  zahidlerin sözünü söyleyip te, onu isteyenlerin yaptığını yapanlardan, ondan birşey verilirse doyma­yan, eğer alınırsa kanaat etmeyenlerden ol­mayın.

Yine, kendine verilen şükründen aciz kalıp daha fazlasını isteyenlerden, kendisi bir şeyi emredip yapmayanlardan, salih kimseleri se­vip te onların amelini yapmayanlardan za­limlere buğzettiği halde onlardan olan, zan­nettiği şeyde nefsi ona galip geldiği halde ke­sin bildiği şeyin kendisine galip gelmediği kimselerden, zengin olunca bozulan, hasta olunca üzülen, fakir düştüğünde ümitsizliğe düşüp gevşeyen, günahla nimetler arasında dolaşıp duran, sıhhatli olunca şükretmeyen, bir sıkıntıya düşünce sabretmeyen, ölümden ve azaptan korkutulduğunda sanki bu uyarı başkasına yapılmış gibi olan kimselerden ol­mayın!

Ey ölüme arz olunanlar! Ey ölümün re­hinleri! Ey deliller karşısında dilsiz olanlar! Ey etrafı fitnelerle çevrili olanlar! Ey ibret almakla, arasında engel olanlar! Şu gerçeği söylüyorum:

Kurtulan; ancak nefsini bilen­dir. Helak olan da, ancak eli altındakilerden -sorumlu olduklarından- dolayı helak olmuş­tur. Allah Teâlâ:

"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailelenizi cehennemden koruyunuz" buyurmuştur.

Allah bizi ve sizi öğüt dinleyip de kabul edenlerden, amel yapmaya çağrılıp da amel edenlerden eylesin"

 

İyiliği Emredip, Kötülüğü Yasaklama; Rızkı Kesmez

 

"Onlar ki, eğer kendilerini yeryüzünde ik­tidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, ze­katı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten menederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah'a aittir." [261]

İbnu Ebi'd-Dünya ve İbnu Asâkir, Yahya b. Ya'mer'den rivayet etti:

Ali (r.a.) insanlara hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! Sizden öncekiler, ancak gü­nahları işlemesi dolayısıyla helak olmuştur. Onlar günah işlerken din adamları onları bundan nehyetmiyorduk. Allah'da onlara be­lâlar indirdi. Dikkat ediniz! Onların başına gelen sizin de başınıza gelmeden, iyiliği em­rediniz, kötülükten de nehyediniz. Biliniz ki iyiliği emredip, kötülüğü yasaklama; rızkı kesmez, eceli de yaklaştırmaz. Çünkü, kişinin ailesi ve malı hakkındaki noksanlaştırma ve artış, Allah'ın takdir ettiği ölçüde olur ve se­mâdan yere yağmur damlaları gibi iner.

Sizden birine, ailesi, malı ve kendisi hak­kında bir noksanlık' isabet ettiğinde, bu onun için fitne olmasın. Müslüman bir kişi bir kö­tülükten berî ise, O zikredildiğinde ürperir. Alçak insanlar ise, kumardaki ilk oyununda kazanıp, onun kendine bol para getireceğini ve bununla borcunu ödeyeceğini sanan ku­marbaz gibidir.

Müslüman kimse böyle bir ihanetten uzak­tır. O, Allah'tan istediğinde, ancak iki iyilik­ten birisini ister. Allah katında olan onun için daha hayırlıdır. Allah onu malla rızıklandırdığında da bir anda o varlıklı birisi olur. Tarla iki tanedir:

Evlat ve mal, dünya tarlasıdır. Salih amel de ahiret tarlasıdır."

Süfyan b. Uyeyne "Ali (r.a.)den başka kim böyle güzel konuşabilir" dedi.

 

Hz. Ali (r.a) Küfedeki Bir Hutbesi

 

"Artık onlar, kıyametin saatinin kendileri' ne birdenbire gelivermesine mi bakıyorlar (onu mu bekliyorlar)? İşte onun alâmetleri geldi; fakat oy başlarına geldiği zaman anla­maları neye yarar?[262]

Beyhaki, EbûVail'den rivayet etti:

Ali (r.a.) Kûfe'de insanlara hitap etti. Hut­besinde, şöyle dediğini işittim:

"Ey insanlar! Kim fakir görünürse, o fakir olur. Çok yaşayan hastalıklara uğrar. Musi­betlere hazır olmayan, ona maruz kaldığı za­man sabretmez. Başa geçen, kendini tercih eder. İstişare etmeyen, pişman olur." Bundan sonra şöyle diyordu:

"Neredeyse İslâmın sa­dece adı, Kur'anın da ancak resmi kaldı.

Dikkat ediniz! Bir kimse öğrenmekten ve bir kimse de bilmediği bir şey sorulduğunda:

"Bilmiyorum" demekten utanmasın. Bugün mescidleriniz çok mamurdur. Bedenleriniz ve kalpleriniz ise hidâyetten yoksundur. Göğün altında olanların en kötüsü din adamlarımzdır. Fitne onlardan çıkar ve yine onlara dö­ner."

Bunun üzerine bir adam kalktı ve "Ey mü'minlerin Emîr'i! Bu ne zaman olur?"dedi.

Ali (r.a.) "Din ilmi, aşağılık olanlarınızda ol­duğunda, kötülük iyileriniz arasında oldu­ğunda ve yetki de küçüklerinizde olduğunda. İşte o zaman kıyamet kopar." [263]

 

Beliğ, Özlü Ve Faydalı Bir Hutbesi

 

"Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden iba­rettir. Halbuki iman eder de kötülükten korunursanız (muttaki olursanız) Allah size mü­kafatınızı verir ve sizden bütün mallarınızı (harcamanızı) istemez." [264]

Ali (r.a.) kalktı ve hitap ederek şöyle dedi:

Mahlukatı yaratan, gündüzleri meydana geti­ren, ölüleri yayan ve kabirdekileri dirilten Allah'a hamdolsun.

Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki; Muhammed O'nun kulu ve Rasulüdür. Size Allah'tan korkmayı tavsiye ediyorum. Kulun Allah'a yaklaşması için sarılacağı şeylerin en üstünü; imandır, O'nun yolunda cihadır.

Tevhiddir, çünkü o fıtrattır. Namaz kılmak­tır, çünkü o dinin rüknüdür. Zekat vermektir, çünkü o, Allah'ın farzıdır. Ramazan orucunu tutmaktır, çünkü o, O'nun azabına kalkandır. Haccetmektir, çünkü o fakirliği giderir ve gü­nahları siler. Akrabayı ziyaret etmektir, çünkü o malı artırır ve ömrü uzatır, ailede sevgiyi artırır,

Gizli verilen sadakadır, çünkü o günahları giderir ve Rabbiniri öfkesini söndürür. İyilik yapmaktır, çünkü o kötü bir şekilde ölmeden kötü sondan korur. Allah'ı çok anınız! Çünkü O, anılacak şeylerin en iyisidir.

Allah'ın müttakîlere vaad ettiğini isteyiniz! Çünkü Allah'ın vaadi, vaadlerin en doğrusu­dur. Peygamberimiz (s.a.v)ın yolundan gidi­niz. Çünkü o, yolların en üstünüdür. Onun sünnetine uyunuz, çünkü o, sünnetlerin en üstünüdür. Allah'ın kitabını öğreniniz! Çün­kü o sözlerin en güzelidir.

Dinde derin bilgi sahibi olunuz! Çünkü o kalplerin canlanmasıdır. Kur'an'ın nuruyla şifa isteyiniz. Çünkü o göğüslerde olan için şifadır. Kur'an'ı güzel okuyunuz! Çünkü o kıssaların en güzelidir. Kur'an okunduğu za­man onu dinleyiniz ki merhamet olunasınız. Kur'an'dan bildiğinizle amel ediniz ki, hida­yet üzere olasınız. İlmiyle amel etmeyen alim, bilgisizliğinden dolayı doğru olmayan, hak­sızlık eden cahil gibidir. Bilgisizliğinden dolayı şaşıran cahilden, bana göre, ilminden sıy­rılan (ilmiyle amel etmeyen) alimin zararı daha devamlı ve daha büyüktür. Her ikisi de sapıtmıştır, helak olacaktır.

Yersiz şeylere kapılmayın, şüpheye düşer­siniz. Şüphe etmeyin, küfre düşerseniz. Nef­sinize ruhsat-kolaylık vermeyin, yanılırsınız. Hakta yanlımayınız zarar edersiniz. Kendi­nize güvenirseniz, aldanmazsınız.

Kendisine karşı ihlaslı olan, Rabbine en çok itaatkâr olandır. Kendisini en çok aldata­nınız, Rabbine karşı en çok isyan edeninizdir. Allah'a itaat eden güvenli olur. İsyan eden korkak ve pişman olur. Allah'tan kesin bir iman ve sağlık isteyiniz. Kalpte daimi olan şeylerin en hayırlısı, kesin îmandır.

Dinî yaşantıda azimet en üstünüdür. Bid'atlar da en kötüsüdür. Her sonradan uy­durulan bid'attir. Onu her uyduran da, bid'atçidir. Bid'atleri yapan, kaybeder. Bid'atçinin uydurduğu her bid'atle mutlaka bir sünnet terkedilir. Gerçekten aldanan, dini konusunda aldanan ve nefsine zarar verendir. Şüphesiz ki, riya şirktir. İhlaslı amel iman­dandır.

Boş şeylerin konuşulduğu meclisler Kur'ân'ı unutturur ve oraya şeytanlar gelir, kişiyi kötülüğe çağırır. Kadınlarla oturmak, kalpleri kötülüğe kaydırır, gözler onlara yö­nelir. Onlar şeytanın tuzaklarıdır.

Doğru, olunuz! Çünkü Allah, doğrularla beraberdir. Yalandan kaçınınız! Çünkü ya­lanla iman bir arada bulunmaz. Biliniz ki doğruluk, kurtuluş ve şereftir. Yalan ise dü­şüklüktür, helak edicidir. Doğruyu söyleyiniz ki, onunla tanınasınız. Onunla amel ediniz ki doğrulardan olasınız. Emaneti size güvenene (emanet-edene) geri veriniz! -Sizinle ilişkiyi kesseler? bile- Akrabalarınızı ziyaret ediniz. Söz verdiğinizde sözünüzde durunuz! Hükmettiğinizde adaletli olunuz! Atalarınızla övünmeyiniz! Birbirinizi lakapla çağırmayınız! Gereksiz mizah yapmayınız! Birbirinize buğzetmeyiniz! Zayıfa, mazluma, borçlulara, Allah yolunda savaşanlara, yolda kalanlara, yoksullara ve kölelere yardım ediniz! Dul ka­dına ve yetime merhamet ediniz! Selamı ara­nızda yayınız! Selam verenin selamına ya onun aynısıyla, ya da daha güzeliyle cevap ve­riniz!

 

Takva Ve İyilikte Birbirinizle Yardımlaşınız

 

"Takva ve iyilikte birbirinizle yardımlası­nız! Kötülükte ve düşmanlıkta yardımlaşmayınız. Allah'tan korkunuz. Çünkü Onun azabı çok şiddetlidir." [265]

Zayıfa ikram ediniz! Komşuya iyilik edi­niz! Hastaları ziyaret ediniz! Cenazenin ha­zırlanmasında bulununuz! Allah'ın kulları kardeş olunuz!

Dünya arkasını dönmüş, veda ediyor.

Ahiret ise uzanmış bize bakıyor. Bugün ha­zırlık günü; yarın ise yarış günüdür. Kazanan için de cennet, kaybeden için cehennem var­dır. Şimdi siz arkasından ecelin çok acele gel­diği bir zamandasınız.

Kim eceli gelmeden önce bu zamanda Al­lah rızası için amel yaparsa, çok iyi yapmış ve arzusuna ulaşmış olur. Kim de böyle yapmamışsa, zarar etmiş, emelini kaybetmiş, arzusu ona zarar vermiş olur. Korku ve ümit içinde amel ediniz! her hangi bir isteğiniz gerçekleş­tiğinde Allah'a şükrediniz ve bununla beraber korku da duyunuz!

İstemediğiniz bir durum olduğunda Allah'ı anınız ve bununla beraber ümitli olunuz. Çünkü Allah müslümanlara iyilik vermiş, şükredenlere de artırmayı vaadetmiştir.

Cennet gibi birşeyi isteyip de uyuyanı görmediğim gibi, cehennemden kaçanın da uyuduğunu görmedim. Büyük günahların toplandığı, tüm gizli şeylerin ortaya çıktığı bir gün için biriktirilen ve kazanılandan daha büyük kazanç görmedim.

Hakkın fayda vermediği kimseye, bâtıl zarar verir. Hidayette olmayan, sapıklığa meyleder. Yakın imanın fayda vermediği kim­seye, şüphe zarar verir. Elinde hazır olandan faydalanmayan kimseye elde edeceği de fayda vermez. Yola koyulmakla ve azık hazırlamakla emrolundunuz.

Sizin için en çok korktuğum, şu iki şeydir:

Uzun emel ve nefsin arzusuna uymak. Uzun emel, ahireti unutturur. Nefsin arzularına uymakta, hakdan uzaklaştırır.

Biliniz ki; dünya arkasını dönmüş gidiyor. Ahirette bize, doğru geliyor. Her ikisinin de çocukları vardır. Gücünüz yeterse, ahiretin çocuklarından olunuz! Dünyanın çocukların­dan olmayınız! Bugün amel günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap günüdür, emel etme imkanı yoktur."

 

Hz. Ali (r.a) Müminlerin Başına Gelecekleri Anlatıyor

 

"Başınıza hangi musibet geldiyse, kendi ellerinizin kazancı sebebiyledir. Halbuki bir çoğunu da affediyor." [266]

Taberânî, Ebû Hayre'den rivayet ediyor:'

Ali (r.a.) ile Kûfe'ye kadar arkadaşlık ettim, orada minbere çıktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle dedi:

"Peygamberimizin nesli sizin aranızda ol­duğu halde, başlarına bir felaket geldiğinde ne yaparsınız?" Onlar:

"Allah için o zaman onlara güzel davranırız" dediler. Ali (r.a.):

"Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki onlar sizin aranızda sıkıntıya uğra­yacak, siz de onlara karşı çıkacak ve onları öldüreceksiniz" dedi.

Sonra da şu beyti okudu:

Onları aldatarak kendilerine çağırdılar. Onun -ehli beytin- çağrısına uyun, bu ko­nuda özür kurtuluş yoktur."

 

Hz. Ali (r.a.)nın Peygaberimizden Nakiller Yaptığı Hutbesi

 

"Onlar ki Allah'ın beraberinde diğer bir ilâha dua etmezler, Allah'ın haram kıldığı nefsi (canı) haksız yere öldürmezler ve zina yapmazlar. Bunları yapan ağır bir cezaya çarpar." [267]

Ahmed b. Hanbel, İbrahim el-Teymî tari­kiyle babasından rivayet etti;

Ali (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Kim bizim yanımızda Allah'ın kitabından ve şu sahîfeden ki bunda develerin zekat ve diyetiyle yaralamalara dair hükümler vardır-başka bir şey okuduğumuzu iddia ederse ya­lan söylemiş olur.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiştir:

"Medine, Ayr dağından, Sevr dağına kadar haremdir. Kim burada bir cinayet işler veya caniyi ko­rursa; Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah, kıyamet gününde onun tevbesini ve fidyesini kabul etmez.

Kim de babasından başkasının babası ol­duğunu veya kölesinden, başkasının velîsi olduğunu iddia ederse; Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine ol­sun. Allah, kıyamet gününde onun tevbesini ve fîdyeini kabul etmez. Bütün müslümanların hakları birdir. En zayıfına dahi aynıdır." [268]

 

Ebubekir Ve Ömer (r.a)ın Faziletleri Hakkında

 

"Hem neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır. Fetihten önce harcayıp çarpılan­larınız, diğerlerine eşit olmaz. Onlar, sonra­dan infak edip çarpışanlardan derece olarak daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsi­ne de en güzel sonucu (hüsna'yı) vaad bu­yurmuştur. Allah yaptıklarınızdan haberdar­dır." [269]

Ahmed b. Hanbe, İbrahim en-Nehâî'den:

Alkarna b. Kays bu minbere vurdu ve şöyle dedi:

Ali (r.a.) bize bu minberde hitap etti. Allah'a hamd ve sena etti. O'nun dilediği ka­dar anlattı ve şöyle dedi:

"Peygamberimiz (s.a.v)dan sonra insanların en hayırlısı Ebu Bekir'dir, sonra da Ömer'dir. O ikisinden sonra ise, hükmünü Allah'ın ve­receği bir takım olaylar oldu." Ebu Cuhcyfe'den:

Ali (r.a.) minbere çıktı. Allah'a hamd ve se­na etti. Rasulullah'a da salavat getirdikten sonra şöyle dedi:

"Peygamberinden sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebu Bekir'dir. Sonra da Ömer'dir. Allah istediğini hayırlı kılar."

Vehb es-Sevâı den gelen rivayette de:

"Huzur, Ömer'in dilinden akıyordu" ziya­desi vardır.

İbn Ebî Asım, İbnû Şahın, Le'lekâî,

İsbehânî ve İbnu Asâkir, Alkame'den:

Ali (r.a.) bize hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Bana, bazı kimselerin beni Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)den üstün gördükleri ulaştı. Eğer, önceden bunu yasaklasaydım, onları mutlaka cezalandırırdım. Ancak, önceden belirtmeden cezalandırmayı hoş görmüyorum.

Bundan sonra kim bu konuda bir şey derse, o iftiracıdır. Ona, iftira edene verilen ceza uy­gulanır. Rasulullah'tan sonra insanların ha­yırlısı, Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)dir. Sonra bizim zamanımızda ise hükmünü Allah'ın vere­ceği bir takım olaylar olmuştur."

Ebu Nuaym, Zeyd b. Vehb yoluyla Süveyd b. Gafele'den rivayet etmiştir:

Ali (r.a.)nin halifeliği döneminde, onun yanına girdim ve;

"Ey Mü'minlerin emiri! Yolda Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) hakkında uygun olmayan bir şe­kilde konuşan bir topluluğa rastladım" dedim bunun üzerine o kalktı, minbere çıktı ve şöyle dedi:     

"Taneyi yeşerten ve hayat veren Allah'a ye­min ederim ki; o ikisini ancak faziletli mü'minler sever. Onlara ancak bedbaht din­den çıkan insanlar buğzeder. O ikisini sev­mek, Allah'a yaklaştırır. Onlara buğzetmek, Allah'tan uzaklaştırır. Bir takım kimselere ne oluyor da Rasulullah'ın bu iki halifesi, arka­daşı, Kureyş'in efendisi ve müslümanların babaları hakkında ileri geri konuşuyorlar? Ben onların hakkında böyle kötü şekilde konuşanlardan uzağım. Onlara ceza gerekir."

Le'lekâî, Ali b. Hüseyin'den rivayet etti: Haşimoğullarından bir genç, Ali (r.a.) Sıffin'den döndüğünde ona:

"Ey Mü'minlerin emiri! Senin Cuma günleri hutbede "Allahım! Raşit halîfeleri doğru eylediğin gibi bizi de doğru kıl" dediğini duydum. Onlar kimler­dir!' dedi. Ali (r.a.)nin gözleri yaşardı ve:

"Onlar Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)dir. İkisi de hidayet önderi İslâm'ın iki büyüğü, Peygam­berimiz (s.a.v)dan uyulacak iki kişidir. Kim o ikisine uyarsa, doğru yolda olur. Kim o ikisi­ne uyarsa, kâmil mü'min olur. Kim o ikisine sarılırsa Allah'ın hizbinden olur. Allah'ın hiz­binden olanlar da, kurtulurlar" dedi. [270]

 

Kendi Aranızda İyiliği Unutmayın

 

Ahmed b. Hanbel, Beni Temîm'den bir ki­şiden: Ali (r.a.) bize'hitap etti ve şöyle dedi:

"İnsanlar üzerinde öyle bir zaman gelecek ki, zenginler ellerindekini sımsıkı tutacaklar. Kimseye bir şey vermeyecekler. Halbuki böyle emredilmediler. Aziz ve Celil olan Al­lah, şöyle buyurmuştur:

"Kendi aranızda iyiliği unutmayın" [271]

Kötüler yükselecek, iyiler aşağı duruma düşecek, zor durumda kalanların malları, çok ucuza satın alınacak. Peygamberimiz (s.a.v) bunun, elde olmayan malın (teslim gücü olmaları) ve daha olmamış meyvenin satışını yasaklamışın.

 

Haramlardan Sakının

 

"Zinaya da yaklaşmayın. Çünkü o pek çirkin ve kötü bir yoldur." [272]

Ahmed b. Hanbel, Rıb'î b. Hıraş'tan: Ali (r.a.)nin hitap ederken dediğini işittim:

"Peygamberimiz (s.a.v)

"Bana yalan isnat etmeyin. Kim bana yalan isnat ederse Cehen­neme girer" buyurmuştur."

Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdurrahman es-Süleymî'den:

Ali (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! İster evli ister bekâr- köle ve cariyeleriniz zina ederse, onlara hadd cezasını uygulayın! Peygamberin cariyelerinden biri zina yapmıştı da O, bana ona haddi uygula­mayı emretti. Ancak, yanına vardığımda, onun yeni doğum yapmış olduğunu gördüm. Sopa ile vurursam onun öleceğinden kork­tum. Rasûlullah'a (s.a.v.) gelerek bu durumu arzettim. O da "iyi yaptın" buyurdu: [273]

Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Seb'dan:

Ali (r.a.) bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Taneyi yeşerten ve hayat veren Allah'a ye­min ederim ki başımdan akan kanla bu saka­lım ıslanıp boyanacak"

Oradakiler:

"Onu bize bildir. Vallahi onu yokederiz" dediler. O:

"Benim katilimden başkasını öldürmekten Allah'tan korkun" de­di. Onlar:

"Bunu biliyorsun. Öyleyse yerine bir halife, seç" dediler. Ali (r.a.):

"Hayır! An­cak berimizi, Rasulullah'ın sizî havale ettiği şeye havale ediyorum" dedi."

Abdurrezzak, Ebu Ubeyd, Hakim ve Ebu Nuaym, Arrır b. Alâ'dan rivayet etti:

Ali (r.a.) hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Kendisinden başka ilah ol­mayan Allah'a yemin ederim ki; malımz'dan beytü'l-Maldan- az veya çok bundan başka -gömleğinin cebinden bir koku şişesi çıkardı-bir şey azaltmadım. Bu da bana hediye edildi.

İbnu Mirdeveyn, Umeyr b. Abdulmelik'den:

Ali (r.a.) Küfe minberinde, bize şöyle hitap etti:

"Ben peygamber (s.a.v.)e sormadığımda, o başlardı. Ben O'na iyi bir şey sorduğumda, bana haber verirdi. Birinde Aziz ve Celil olan Rabbinden bana şunu anlattı:

"Arşın üstündeki yüceliğime yemin ederim ki; Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyuruyor:

Hiç bir koy halkı, ev halkı ve vaha halkı be­nim hoşlanmadığım bir durumda olupta o haldeyken, benim istediğim itaat üzerine dö­nerlerse; bende onların hoşlanmadığı aza­bımdan, onların hoşlandığı rahmet halime dönerim. Yine hiçbir köy, ev ve vaha halkı da, benim istediğim itaat halindeyken, istemedi­ğim isyan haline dönerlerse; ben de, onların hoşlandığı rahmetimden, hoşlanmadıkları gadabıma dönerim."

 

Peygamberimizin Torunu Hz. Hasan (r.a.)'ın Hutbeleri

 

"Ve Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Lâkin siz sezmezsiniz." [274]

İbnu Sa'd, Hübeyre'den rivayet etti:

Ali (r.a.) vefat ettiğinde, Hasan (r.a.) min­bere çıktı ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Bu gece, kendisinden önce­kilerin onu geçemediği, kendisinden sonra­kilerin de ona yetişemediği bir kimse ruhunu teslim etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v) onu bir yerin fethine gönderdiğinde, onun sağında Cebrail, solunda Mikail olurdu.

Orasının da Allah fethini nasip edinceye kadar onu bırakmazlardı. Bir hizmetçi satın almak istediği yediyüzdirhem dışında, hiç birşey geriye bırakmadı. İsa b. Meryem (a.s.)'ın ruhunun semaya çıktığı bir gecede, ramazanın yirmi yedinci gecesinde ruhunu teslim etmiştir,"

Diğer bir rivayette de şu ilave vardır.

"Maaşından artırdığı yediyüz dirhem dı­şında geriye hiç bir altın ve gümüş bırakma­mıştır"

Ebu Ya'lâ, İbnu Cerîr ve İbni Asakîr'in ri­vayeti:

Ali (r.a.) öldürüldüğünde, Hasan (r.a.) kal­karak hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle dedi:

Vallahi! Siz öyle bir gecede Ali (r.a.) yi öl­dürdünüz ki; o gece Kur'an inmiş, İsâ b. Meryem göğe yükselmiş, Musa'nın genci Yûşa b. Nun öldürülmüş ve Beni İsrail'in tevbesi kabul edilmiştir." [275]

Teberânî de bunu Ebu Tufey'den rivayet etmiştir. Onda şu ziyade vardır:

"Beni tanıyanlar tanır. Kim beni tanımı­yorsa, bilsin ki beni Muhammed'in oğlu torunu Hasan'ım Sonra şu ayeti okudu:

"Atalarım İbrahim, İshak ve Yâkub'un di­nine tâbi oldum[276]

Sonra Kur'an'dan başka ayetler okumaya başladı. Sonra şöyle dedi:

"Ben müjdeleyicinin oğluyum. Ben korku­tucunun oğluyum. Ben Allah'ın izniyle Olna çağıranın oğluyum. Ben, aydınlatıcı bir kan­dilin oğluyum. Ben, alemlere rahmet olarak gönderilenin oğluyum.

Ben, kirlerini Allah'ın giderdiği ve onları tertemiz; kıldığı ehl-i beyttenim. Ben, Aziz ve Celil olan Allah'ın onları sevmeyi farz kıldığı ehlibeyttenim. Muhammed (s.a.v.)'e indirdiği kitapta Allah, şöyle buyurmuştur:

"De ki; sizden yakınlarıma sevgi dışında hiçbir istemiyorum[277]

 

Hz. Hasan'ın Hançerlendikten Sonraki Hutbesi

 

Taberânî, Ebû Cemîle'den rivayet etti:

Ali (r.a.) öldürültükten sonra halife seçilen Hasan (r.a.) insanlara namaz kıldırırken, bir adam aniden atladı ve onu bacağından han­çerledi. Bundan dolayı hastalandı ve birkaç ay hasta yattı. Sonra kalktı ve minberde hitap etti. Şöyle dedi:

"Ey Iraklılar! Bizim hakkımızda Allah'tan korkunuz. Çünkü bizler, sizin emiriniz ve misafirleriniz. Bizim hakkımızda Allah (c.c):

"Muhakkak ki Allah, sizin kirlerinizi gidermek ve ehl-i beyti tertemiz yapmak istiyor[278] buyurmuştur"

O gün O öyle konuştuğunda, mescidde ağ­lamayan hiç kimse kalmamıştır.

 

Hz. Hasanın Muaviye İle Anlaştığı Zaman Verdiği Hutbe

 

"O, hem diriltir, hem öldürür. O, bir şey yapmak istediği vakit, ona sadece der o da oluverir." [279]

Taberânî, Şa'bî'den rivayet etti:

Hz. Hasan Nahile'de Muaviye (r.a.) ile an­laşma yaparken yanında bulundum. Muaviye ona:

"Kalk ve konuş, insanlara, bu işi bana bıraktığını bildir" dedi.

O da kalktı ve min­berde hitap etti. Allah'a hamd ve sena etti.

Şâbî ben dinliyordum dedi. Sonra şöyle dedi:

"En iyi akıllılık, Allah'tan korkmaktır. En büyük ahmaklık kötülük yapmaktır. Benim Muaviye ile ihtilafa düştüğüm bu iş, her ne kadar benim hakkım idiyse de, ben onus bu ümmetin sulhunu ve kanlarının dökülmemesi isteğiyle, Muaviye'ye bıraktım.

Eğer benden daha layık bir kimse ise, ben zaten yaptım. (Ona bıraktım) Bilmiyorum. Belki de bu sizin için bir fitne ve bir zamana kadar faydalanma olacaktır."

Hâkim de bunu Mücahid yoluyla Şâbî'den rivayet etmiştir. Sonunda şu ziyade vardır:

"Bu sözümü diyor, benim ve sizin için Allah'tan bağışlanma diliyorum"

İbnu Cerîr de Hasan (r.a.)ın bu hutbede şunları söylediğini zikretmiştir:

"Ey insknlar! Allah bizim evvel gidenleri­mizle bize hidayet etmiş, sonrakilerimizle de kanımızı akıtmıştır. Bu durum, belli bir süre içindir. Ancak dünya ise devamlı el değiştirir. Allah Teala, Peygamberine şöyle buyuruyor:

"Bilmiyorum, belki o sizin için bir fitnedir ve bir zamana kadar da yararlanmadır."

 

Muaviye (r.a)ın Hutbeleri

 

"Allah kullarına çok lütufkârdır. Kimi di­lerse onu rızıklandırır. O, çok kuvvetli, çok güçlüdür." [280]

İbni Abdülbâri, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den:

Muaviye (r.a.) Medine'de hitap ederken, şöyle dedi:

"Ey insanlar! Allah'ın verdiğine hiçbir şey engel olamaz. Allah'ın vermediğini de kimse veremez. Hiçbir varlıklıya varlığı fayda ver­mez. Allah kimin hakkında hayır murad et­mişse, onu dinde derin anlayışlı kılar" Ben bu sözleri, bu minberde Rasulullah (s.a.v.)dan işittim."

Yine Abdülberr, Muhammed b. Abdurrahman'dan:

Muaviye (r.a.)yi hutbede dinledim. Şöyle dedi;

Peygamber (s.a.v.)ın şöyle buyur­duğunu işittim:

"Allah kime hayır murad ederse, onu dinde derin anlayışlı kılar. Ben ancak taksim edici­yim, Allah veriyor. Bu ümmet hak üzere olduğu müddetçe, kıyamete kadar, karşı çıkan­lar onlara zarar veremeyecektir...."

Ahmed. b. Hanbel, Ebû Yala, Yakup b. Süfyan ve diğerleri, Umeyr b. Hanî'den riva­yet etti:

Muaviye (r.a.) 'bizlere hitap etti ve "Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim" dedi.

Ümmetimden bir taife Allah'ın emri üzere olduğu müddetçe, kıyamete kadar, onlara sal­dıranlar ve karşı olanlar onlara zarar vereme­yecektir."

Bir rivayette de:

Onlar insanlara hükmederler" olarak geçiyor. Umeyr b. Hani; Malik b. Yehamir kalka­rak:

"Muaz b. Cebel'in Onlar Şamlılardır" dediğini işittim" dedi diyor.

İbnû Asâkir, bunun aynısını Yûnus b. Celîs elCenedî'den rivayet etmiştir. Sonunda da şu ziyade vardır:

Şu ayeti de buna delil olarak göstermiş­tir.

Ey İsa! Ben senin canını alacağım, seni bana yükselteceğim. Seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları, kıyamete kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım"

Mekhul'de Muaviye (r.a.)nin hitap ederek, "Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu işittim" dediğini rivayet ediyor:

"Ey insanlar! İlim ancak öğrenmekle elde edilir. İyi anlama da anlamaya çalışmakla olur. Allah'tan ancak alim kulları, korkar. Ümmetimden bir taife, kendilerine karşı ko­yanları önemsemeden Allah'ın emri üzere oldukları müddetçe kıyamete kadar insanlara hükmederler." [281]

 

Abdullah B. Zübeyr (r.a)ın Hutbeleri Hac Mevsimindeki Hutbesi

 

Taberânî, Muharnmed b. Abdullah es-Sakafî'den:

İbni Zübeyr'in hac mevsiminde hutbesinde bulundum. Terviye gününden bir gün önce, ihramlı bir halde yanımıza gelince­ye kadar onun gibi güzel bir adam görmemiştik. Bize yönelince, "Bu müminlerin emiridir" dediler. Minbere çıktı. İhramı iki beyaz parça idi. Sonra oradakilere selam verdi. Onlar da selamını aldılar. Daha önce asla işitmediğim bir güzellikte telbiye yaptı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Sizler çeşitli ülkelerden heyetler halinde Allah'a geldiniz. Misafirlere ikram etmesi Allah'ın üzerine bir haktır. Kim Allah katın­da sevap- isteyerek gelmişse, Allah onu boş çevirmez. Sözünüzü fiilinizle doğrulayınız!

Sözünüz hareketinizle belli olur. Niyet, kalplerin niyetidir. Bu günlerinizde, Allah'tan bağışlanma dileyin! Çünkü bu günler, gü­nahların bağışlandığı günlerdir. Siz buraya çeşitli ülkelerden ticaret, mal ve dünyayı umarak gelmediniz." Sonra telbiye etti. İnsan­lar da telbiye etti. Çok şey söyledi:

 Sonra şöyle devam etti:

"Aziz ve Celîl olan Allah, kitabında "Hac, belli aylardadır[282] buyuruyor.

Bunlar üç aydır:

Şevval, Zilkade ve Zilhicce'den on gün. "Bu aylarda hacc yapan kimseler, hanımlarına yaklaşmazlar, kötü söz söylemezler, tartışıp kavga etmezler.

"Ne iyilik yaparsan, Allah onu bilir. Azıklanınız. Azıkların en iyisi, takva azığı­dır." [283]

"Hac mevsiminde Allah'ın fazlından bir şey istemeniz -ticaret yapmanız- günah de­ğildir." [284]

Ticaret helal kılınmıştır. "Araftan indiğinizde- O hacıların güneş batıncaya kadar orada durup, sonra indikleri

yerdir. Meş'ar-i Haram'da, Allah'ı anınız" Meşar-i Haram, Müzdelife'dir. "Allah size nasıl hidayet ettiyse, siz de O'nu anınız" Bu genel değildir. Bu belde halkı içindir.

İnsanlar Arafat'tan inerken, bunlar Cem'den iniyorlardı. Allah bundan sakındırdı ve şu ayeti indirdi:

"Hac ibadetini yapmaya, kurbanlarınızı kesmeye- insanları indirdiği yerden ininiz" Bu kısım insanlar hac ibadeti­ni tamamladıktan sonra atalarıyla övündüler."

Bunun yüzerine Allah (c.c.) şunu indirdi:

"Babalarınızı andığınız gibi yahut daha çok Allah'ı anınız. İnsanların bir kısmı "Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver" diyor. Onların ahirette bir payı yoktur. Bir kısmı da

"Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette iyilikler ver. Bizi cehennem azabın­dan koru[285] diyorlar. Bunlar dün­yada, hem dünya hem de ahiret için çalışırlar" dedi.

Sonra da "Allah'ı belli günlerde anın" ayetine kadar okudu.

"Bunlar bayram günle­ridir" dedi.

"Bugünlerde Allah'ı anmak; teşbih ederek, hamdederek, tekbir getirerek. La ilahe illallah" diyerek olur."

Sonra insanların mikat yerlerinden bahset­ti ve şöyle dedi:

Medînelilerin mikatı, Zulhuleyfe'dir. Iraklıların mikatı, Akık'dir. Necd ve Taiflilerin mikatı, Karn'dır. Yemenlilerin mikatı, Yelemlem'dir." Sonra ehli kitap olan kafirlere şöyle beddua etti:

"Allah'ım! Senin ayetlerini inkâr eden, Peygamberlerini yalanlayan, insanları yolundan çeviren ehl-i kitab'a azap et! Kalplerini, kadınların kalbi gibi yap!" Daha çok beddua etti.

Sonra şöyle dedi:

"Burada Allah'ın gözleri­ni kör ettiği gibi, kalplerini de kör ettiği bazı insanlar vardır. Bunlar Horasan'dan buraya hac niyetiyle gelen kimselere "Haccını umre­ye çevir, sonra da hacca niyet et" diye fetva veriyorlar. Bu ancak özürlü olan içindir." Son­ra telbiye etti, insanlar da telbiye etti. İnsan­ların o günkü kadar çok ağladığını hiç bir gün görmedim." [286]

 

Vakfe

 

İbni Çerîr, Hişam b. Urve'den rivayet etti:

Abdullah b. Zübeyr (r.a.) hutbesinde şöyle dedi:

"Biliniz ki, Batn-ı Ürene vadisi dışında Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir. Yine bi­liniz ki; Batn-ı Muhassir vadisi dışında Müzdelife'nin her yerinde vakfe yapılabilir"

 

Mal Varlığına Hırs Gösterme

 

 "Ve iyi bilin ki mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandan ibarettir. Allah katında ise büyük mükafatlar vardır."[287]

Ebû Nuaym, Abbas b, Sehl b. Sa'd el Saîdî el-Ensârî'den rivayet etti:

İbnü Zübeyr'in Mekke'deki hutbesinde, şöyle dediğini duydum:

"Ey insanlar! Rasûlulllah (s.a.v.)

"Eğer in­sanoğluna bir vadi dolusu altın verilse, ikinci­sini isterdi. Eğer ikincisi verilirse, üçüncüsü­nü isterdi. İnsanoğlunun gözünü ancak top­rak doyurur Allah, tevbe edenin tevbesini kabul eder." buyurmuştur."

 

Mescidi Nebevi Mescidi Haramın Üstünlüğü

 

"Doğrusu insanlar için yapılmış ilk mabet, elbette Mekke'deki o çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet olan Beyt (ibadet evi)tir, [288]

Ebu Davud et-Tayâlisî, Atâ b. Ebî Rebah'dan: İbnu Zübeyr bize hitap ederken şöyle dedi:

"Peygamberimiz (s.a.v)

"Benim mescidimde kılman namaz, Mescid-i Haram dışında kılı­nan namazdan bin kat daha üstündür. Mescid-i Haram'daki namaz da, yüz kat daha üstündür."

Atâ, "Sanki o yüzbinkat gibi" diyor.

Ben" "Ya Eba Muhammed! Bu sadece Mescid-i Haram'da mı, yoksa bütün Mekke'de mi?" dedim. O "Sadece Mescidi Haram'da de­ğil, bütün Mekke'dedir. Çünkü onun tamamı mescid hükmündedir" dedi."

 

Bayram Namazı

 

"Muhakkak Biz, sana Kevser'i (çok bol nimet) verdik. Sen de, Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver!

Doğrusu sana buğze-dendir soyu kesik olan (her türlü iyilik ve güzellikten mahrum kalem)!" [289]

Ahmed b. Hanbel, İbni Zübeyr'in kölesi Vehb b. Keysan'dan rivayet etti:

Bayram günü hutbeden önce namaz kıldı sonra İbnü Zübeyr'i dinledim:

Hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Hutbe ve bayram namazı -yahut her hangi birisini takdim her ikiside Allah'ın emri Rasulullah'ın sünnetidir." [290]

 

İpek Giysi

 

Ahmed b. Hanbel, Sabit'den rivayet etti:

İbnü Zübeyr'in hitap ederken şöyle dediği­ni duydum: "Muhammed (s.a.v.)

"Kim dünyada ipek giyerse, ahirette giyemez" buyurmuştur" [291]

Ahmed b. Hanbel, Ebu Zübeyr'den rivayet etti:

Abdullah b. Zübeyr'in minberde şöyle ko­nuştuğunu duydum:

"Peygamberimiz (s.a.v) namazın sonunda selam verdiğinde:

"La ilâhe iliallahu vahdehu lâ şerike leh lehu'Imülkü ve lehü'l hamd. Ve hüve alâ külli şeyin kadir. Lâ havle velâ kuv­vete illa billah. Velâ na'büdü illâ iyah. Ehlü'n Ni'meti ves-senâi veî-hasen. Lâ ilahe illallah. Muhlisine lehu'd-dîn. Velevkerihel kâfırûn" derdi."

Ahmed b. Hanbel, Süveyr'den rivayet etti:

Abdullah b. Zübeyr'in minberde şöyle dediğini duydum:

"Bugün aşure günü, oruç tutunuz! Çünkü Peygamberimiz (s.a.v) bu günde oruç tutmayı emretti."

Buhârî, Gülsüm b. Cebr'den rivayet etti:

İbnu Zübeyr bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey Mekke halkı! Duyduğuma göre bazı kimseler nerdşîr denen - bir çeşit tavla bir oyun oynuyorlar. Allah (c.c)

"İçki, kumar, putlar dikmek ve okla fala bakmak şeytanın çirkin işindendir. Bunlar­dan kaçının ki kurtulasınız[292] bu­yurmuştur. Allah'a yemin ederim ki onu oy­nadığı için bana getirilen birini, saçını kese­rek derisini soyarak, cezalandıracağım. Elbi­sesini de onu bana getirene vereceğim.'' [293]

 

Abdullah B. Mesüd (r.a.)ın Hutbeleri

 

"Yoksa iman edip de iyi işler yapanları. Biz o yeryüzündeki bozguncular gibi yapar mıyız? Veya Allah'tan korkanları yoldan çı­kan arsız çapkınlar gibi yapar mıyız?" [294]

Taberânî, Ebu Derdâ'dan:

Peygamberimiz (s.a.v) kısa bir şekilde hitap etti. Hitabını bitirdikten sonra "Ya Ebabekir! Kalk ve hitap et" buyurdu. O Rasûlullah'ın hitabından daha kısa konuştu. O konuşması­nı bitirince Rasûlullah:

"Ya Ömer, kalk ve konuş" buyurdu.

O da Ebu Bekr (r.a.)'inkinden daha kısa konuştu. Konuşmasını bitirince, Rasûlullah "Falanca, kalk ve konuş" buyurdu. O da kalktı ve kelimenin üzerine basa basa konuşmaya başladı. Rasûlullah ona "Sus veya otur  zorlanarak konuşmak şeytandandır. Beyan, bir çeşit sihirdir" buyurdu. Sonra da "Ey İbni ümmi Abd! Kalk ve konuş!" buyurdu. O da -Abdullah b. Mesud kalktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! Aziz ve Celil olan Allah, Rabbimizdir. İslam dinimizdir. Kur'an önderimizdir. Kabe kıblemizdir. Bu, Peygamberimizdir. -Peygamberimize işaret ederek Allah­'ın ve rasulunün bizim için razı olduğu şeye razı olduk. Allah'ın ve Rasulunün bizim için istemediği şeyi istemedik."

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

"İbnü Ümmü Abd doğru söyledi. İbnü Ümmü Abd doğru söyledi. Bende Allah'ın benim, ümme­tim ve Ümmü Abd için razı olduğu şeye razı oldum" buyurdu.

İbnü Asâkir; Said b. Cübeyr yoluyla Ebu Derdâ'dan bunu rivayet etmiştir. Şu ziyade vardır.

".... Allah'ın, benim, ümmetim ve İbnü Ümmi Abd için istemediğini ben de isteme­dim."

İbnü Asâkir'in Amr b. Hureys'den rivayeti de şöyledir:

Rasulullah ona "Konuş" dedi. O da Allah'a hamd ve sena ettikten, Rasûlüne salât selam getirdikten ve şehadet ettikten sonra şöyle dedi:

"Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a razı olduk. Sizin için de Allah ve Rasulunün razı olduğun şeye razı oldum" Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

"Ben de İbni Ümmi Abd'in sizin için razı olduğuna razı oldum" buyurdu"

 

Yılanlardardan Sakının

 

Ahmed b. Hanbel, Ebu Ahvas el-Cüşemî'den:

Birgün İbni Mesud bize hitap ediyorken birden duvardan giden bir yılan görüldü. İbni mesud hutbesini kesti ve sopasıyla yılana ölünceye kadar vurdu. Sonra da şöyle dedi:

"Rasûlullah (s.a.v.)'ın

"Kim bir yılanı öldü­rürse, öldürülmesi helal olan bir müşriki öl­dürmüş gibi olur" dediğini işittim"

İbni Sa'd, Ebu Vâil'den rivayet etti:

Abdullah b. Mesud, Osman (r.a.) halife se­çildiğinde Medine'den, Kûfe'ye gitti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle hitap etti:

"Ömer (r.a.) vefat ettiği günkü gibi üzün­tülü bir gün görmedik. Biz, Muhammed (s.a.v.)ın ashabı olarak toplandık ve bütün gücümüzle bizim en hayırlımızı seçtik. Mü'minlerin emîri olarak Osman (r.a.)a biat ettik. Siz de O'na biat edin." [295]

 

Utbe B. Gazvan (r.a.)ın Hutbesi

 

"Ve Biz onu sadece belli bir süreye kadar erteliyoruz." [296]

Müslim, Halit b. Ümeyr el-Adevî'den riva­yet etti:     .

Utbe b.Gazvan (r.a.) Basra'da vali iken, bi­ze hitap etti. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle dedi:

"Dünya sonunun geldiğini bildirdi, hızla gidiyor. Ondan, bir kabın di­binde kalan su gibi, çok az bir zaman kalmış­tır. Siz, buradan fani olmayan bir dünyaya nakledileceksiniz. En iyi şekilde hazırlığınızı yaparak gidiniz. Çünkü bize, cehennemin kenarından atılan bir taşın, yetmiş yılda onun dibini bulamadığı anlatıldı. Vallahi oraya dol­durulacaksınız. Şaşırdınız mı?

Bize, cennet kapılarından herbirinin iki kapının arasında kırk yıllık yol olduğu anla­tıldı. Bir gün insanlar oraya geldiklerinde kalabalıktan sıkışacaklar.

Ben Rasûlullah'la beraber olan yedi kişinin yedincisiyim.

Ağaç yapraklarından başka yiyeceğimiz bir şey yoktu. O da ağzımızı yarmıştı. Bir gün bir aba buldum. Onu Sa'd b. Malik'le bölüştük. Yarısıyla ben, yarısıyla da örtündü. Bugün ise bizim herbirimiz bir şehirde valilik yapıyor. Kendimde büyüklük bulmamdan, Allah ka­tında da küçük olmamdan Allah'a sığınırım."

 

Huzeyfe B. Yeman (r.a)'ın Hutbeleri

 

"Ne zaman ki o göz şimşek çakar, Ve ay tutulur, Ve güneş ve ay toplanır " [297]

Ebu Nuaym, Ebu Abdurrahman es-Sülemî'den:

Babamla beraber, Medâin'de cumaya git­tim. Oturduğumuz yerle Medâin'in arası bir fersahtı. O zaman Huzeyfe b. Yemân (r.a.) Medâin'de vali idi. Minbere çıktı. Allah'a hamd ve sena etti. Sonra şöyle dedi:

"Kıyamet yaklaştı ve ay ikiye yarıldı" Bili­niz ki; ay; ikiye yarılmış ve dünya sonunun geldiğini bildirmiştir. Bugün hazırlanma, ya­rın ise yarış günüdür.

Ben babama "Yarıştan ne kastediyor"dedim. O'da

"Kazanan Cennete girer" dedi.

Ebu Nuaym, Kürdûs'tan rivayet etti:

Huzeyfe (r.a.), Medâin'de hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Kölelerinizin size verdikleri vergileri nereden kazandıklarına dikkat edi­niz! Eğer helal ise yiyiniz! Değilse, almayınız. Çünkü ben Peygamberimiz (s.a.v)'ın:

"Ha­ramla meydana gelen bir vücut cennete giremez" buyurduğunu işittim."

Abdurrezzak,  Ebu Davud el-Ahmedî'den rivayet etti:

Huzeyfe (r.a) Medain'de bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Kölelerinizi araştırınız ve vergilerinizi nereden getirdiklerini öğreniniz. Çünkü haramdan meydana gelen bir vücut, ebedî olarak cennete giremez. Biliniz ki, içki­yi satan da, satın alan da, bulunduran da içen gibidir."

 

Ebu Musa El Eş Arı (r.a.)nın Hutbesi

 

İbni Sa'd, Kasame b. Züheyr'den rivayet et­ti:

Ebu Musa (r.a.) Basra'da insanlara hitap et­ti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar, ağlayınız! Eğer ağlayamıyorsanız, ağlar gibi yapınız! Çünkü; cehennem­likler gözyaşları kuruyuncaya kadar ağlarlar. Sonra da gözlerinden o kadar kan gelir ki (kan ağlarlar), eğer orada gemi yüzdürülse, yüzer."

 

Ebu Hüreyre (r.a.)'in Hutbeleri

 

"Sen, bu kitabın sana indirileceğini ümit etmiyordum. Bu ancak Rabbinden bir rah­mettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!" [298]

Ebu Nuaym, Ebu Yezid el-Medînî'den riva­yet etmiştir:

Ebu Hüreyre (ma.), Medine'de Peygambe­rimiz (s.a.v)'ın minberinde, O'nun durduğu yerin bir basamak aşağısında durdu ve şöyle hitap etti:

"Ebu Hüreyre'yi İslamiyete girdiren Allah'a hamdolsun. Ebu Hureyre'ye Kur'anı öğreten ve Muhammed (s.a.v.)'ı nasîb eden Allah'a hamdolsun. Bana mayalı ekmek yediren, gü­zel elbise giydiren ve beni yanında karın tokluğuna çalıştıran Gazvan'ın kızıyla evlen­diren Allah'a hamdolsun.

Önceleri Gazvan beni işinde koşturup çalıştırdığı gibi, şimdide ben onu çalıştırıyo­rum. Çok yaklaşan bir kötülükten dolayı ya­zıklar Arapların haline! Kendi nevalarına gö­re hükmeden ve öfkeyle insanları öldüren küçüklerin başlarına geçmesinden dolayı, ya­zıklar Arapların haline! Ey Arap olmayan milletler! Müjdeler' olsun size! Nefsim kudre­tinde olan Allah'a yemin ederim ki; bu din süreyya yıldızında da olsa sizden bazıları onu elde edecekler.

Hâkim Ebu Hubeybe'den rivayet etti:

Osman (r.a.)'ın evi kuşatma altındayken, evine girdim. Ebu Hüreyre (r.a.)nin, Osman (r.a.)'dan, konuşmak için izin istediğini duy­dum. O da izin verdi. Bunun üzerine o kalktı, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şövle de­di:

"Ben Peygamberimiz (s.a.v)ın "Benden son­ra fitne ve ihtilaflara -veya ihtilaf ve fitneye-düşeceksiniz." Orada bulunan bir sahabe "Ya Rasulallah! O zaman bize ne yapmamızı em­redersiniz?" dedi. O da:

"Başınızdaki emir ve arkadaşlarıyla olunuz!" buyurduğunu işittim" dedi.

O bununla Osman (r.a.)'ı kastediyordu.

 

Abdullah B.Selam (r.a,)'ın Hutbesi

 

"Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah dile­diği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseyi de tarik-i müstakim üzere bulundurun[299]

Taberânî, Abdülmelik b. Umeyr'den rivayet etti:

Abdullah b. Selam'ın torunu Muhammed b. Yusuf, Haccac b. Yusuf'un yanına girmek için izin istedi ve ona izin verildi. İçeri girdi ve selam verdi. Haccac b. Yusuf, sedirde otu­ran iki adama ona yer açmalarını emretti. Onlar yer açtılar, o da oturdu. Haccac ona;

"Allah için, babanın dedenden sana naklettiği bir hadis var mı?" dedi. O da "Allah sana rahmet etsin! Hangi hadis? Birçok hadis var" dedi. O da:

"Mısırlıların Osman (r.a.)'ı ku­şatmasını anlat" dedi.

O "Bunu biliyorum" dedi ve anlatmaya başladı. Osman (r.a.) kuşatılmışken, ona yol açtılar, o da Osman (r.a.)'ın yanına girdi ve "Esselamüaleyküm ey mü'minlerin emiri" de­di.

O, "Ye aleyke'sselâm ey Abdullah b. Selam. Niçin geldin?" dedi.

Abdullah b. Selam "Şehit oluncaya veya seni kurtarıncaya kadar yanında durmak için geldim. Ben bu adamların ancak seni öldür­mek için toplandıklarını görüyorum. Eğer seni öldürürlerse; bu senin için hayırlı, onlar için kötü ölür" dedi.

Osman (r.a.) "Benim senden istediğim, be­nim sendeki hakkım, için onlara çıktığında Allah'ın seninle onları hayra sevketmesi ve kötülüğü savuşturmasıdır" dedi.

O da bunu dinledi, itaat etti ve onların yanına çıktı. İs­yancılar onu görünce, hemen toplandılar ve onun kendilerini sevindirici bir haberle yan­larına geldiğini zannettiler.

O da kalkarak hitap etti. "Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Şüphesiz ki, Aziz ve Celil olan Allah, Muhammed (s.a.v.)ı müjdeleyici ve korkutucu olarak göndermiştir. İtaat edeni cennetle müjdeliyor, isyan edeni de cehennemle kor­kutuyor. Dinine uyanları, müşrikler istemese de galip kılmıştır. Sonra Peygamberi için Me­dine'yi yurt seçti ve orayı hicret ve iman yur­du kıldı. Allah'a yemin ederim ki; Rasûlullah'ın Medine'ye gelişinden beri melekler arayı korumakta ve Allah'ın kılıcı size karşı kınında durmaktadır.

Allah (c.c.) Muhammed (s.a.v.)'ı hak bir dinle göndermiştir. Kim doğruyu bulursa; o ancak Allah'ın hidayetiyle doğruyu bulmuş­tur. Kim de sapıtırsa; o da ancak beyan ve delilden sonra sapıtmış olur.

Geçmişte bir Peygamber öldürülmüş olma­sın ki, onun yerine yetmiş bin savaşçı öldü­rülmesin. Bir halife de öldürülmüş olmasın ki; onun yerine otuz beş bin savaşçı öldürül­mesin. Bu adamı öldürmekte acele etmeyiniz! Allah'ın yemin ederim ki; sizden kim onu öldürürse; Allah huzuruna kıyamet günü eli kesik olarak gelecektir.

Biliniz ki babanın oğlu üzerindeki hakkı gibi bu adamın da sizin üzerinizde hakkı var­dır. Bunun üzerine oradakiler kalktılar ve "Yalan söyledin yahûdî" dediler.

Abdullah b. Selam da "Vallahi siz yalan söylediniz. Siz gü­nahkârsınız. Ben ancak müslüman bir kimse­yim. Allah, Rasûlullah ve mü'minler bunu biliyor.

Allah, Kur'an'da benim hakkımda şu ayet­leri indirmiştir

"De ki: "Benimle sizin aranızda kitabın bilgisi bulunan kimse şahit olarak yeter.

"De ki:"Hiç düşündünüz mü? Eğer bu Al­lah katından olduğu halde siz onu inkar etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahitte bunun benzerini görüp iman ettiği halde siz bundan kibirlenip yüz çevirdiniz." [300]

 

Peygamberimizin Torunu Hz. Hüseyin (r.a.)'in Hutbeleri

 

"De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz-hoş rızıklart kim haram et' miş?" De ki: "Onlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde de halis ola­rak onlara mahsustur." Böylece ilim ehline âyetleri uzun uzun açıklıyoruz." [301]

Taberânî, Muhammed b. Hasan'dan: Hüseyin (r.a), Amr b. Sa'd yanına gelince onların kendisini öldüreceklerini iyice anladı. Kalkalarak arkadaşlarına bir konuşma yaptı. Aziz ve Celil olan Allah'a amdettikten sonra, şöyle dedi:

"Durumu görüyorsunuz. Dünya başkalaştı, bozuldu. O'nun iyiliği arkasını döndü, geçip gitti. Geriye kabın dibindeki su gibi çok az bir şey kaldı. Vahim korular gibi sıkıntılı bir hayat kaldı. Görmüyor musunuz? Hakla mu­amele edilmiyor, bâtıldan kaçınılmıyor. Mü'min Allah'a kavuşmayı arzulasın. Ben ölümü ancak mutluluk olarak görüyorum. Zalimlerle yaşamak ise sıkıntı ve usançtır."

İbnü Cerîr, Ukbe b. Ebi'l-Ayzâr'dan:

Hüseyin (r.a.) Zihusum'da kalkarak arka­daşlarına hitap etti. Hur b. Yezid et-Temimi'nin askerleri de Beydâ'da idiler. Al­lah'a hamd ve sena etti. Sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Kim Allah'ın haramını helal sayan, Allah­'ın ahdine uymayan, Peygamberimiz (s.a.v)'ın sünnetine muhalefet eden zalim bir yönetici görür de eliyle veya diliyle düzeltmezse, Allah onu gireceği yere girdirir.

Dikkat ediniz, bu adamlar, -Yezid b. Muaviye ve Abdullah b. Ziyad- şeytana uy­dular. Allah'a uymayı terkettiler, fesat çıkar­dılar, Allah'ın hükümlerini uygulamadılar. Ganimeti tercih ettiler. Allah'ın haramını, helal, helalini de haram kıldılar. Ben, bunları düzeltmeye daha layığım. Mektubunuz bana geldi. Bana biat ettiğinizi ve beni teslim etmeyip yalnız bırakmayacağınızı elçileriniz bana bildirdi. Eğer biatınızda durursanız, çok doğru bir hareket yaparsınız.

Ben, Alinin oğlu Hüseyin'im. Rasûlullah'ın kızı Fatımâ'nın oğluyum. Ben sizinle berabe­rim. Ailem ailelerinizle beraberdir. Sizin için ben misalim. Eğer böyle yapmaz, ahdinizi bozar, bana olan biatinizi boynunuzdan çıka­rıp atarsanız, hayatıma yemin ederim ki; sizi yadırgamam.

Çünkü siz bunu, babama, kardeşime ve amcam oğluna (Müslim b. Akil) da yaptınız. Size güvenen aldanır. Size bir pay geldi, hata ettiniz. Nasibinizi kaybettiniz. Kim ahdini bozarsa, bu ancak onun aheyhinedir. Allah, beni size muhtaç etmeyecektir. Allah'ın sela­mı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun"

 

Yezid B. Şecere (r.a) Hutbesi

 

"Halbuki Allah'ın nimetini saymaya kalk' sanız, sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir," [302]

Taberânî, Mücahid'den:

Yezid b. Şecere, söylediğiyle amel eden kimselerdendi. Bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Allah'ın sizin üzerinizde olan nimetlerini anınız. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetleri ne güzeldir. Kırmızı, yeşil sarı elbi­seler içinde olan insanları ve evlerinde bulu­nanları görüyoruz. İnsanlar namaz ve savaş için saf olduklarında; semanın, cennet ve ce­hennemin kapıları onlara açılır ve huriler onlar için süslenirler.

Herhangi bir adam savaşa yöneldiğinde; "Allah'ım ona yardım et derler. Bir adam sa­vaştan kaçtığında da, Allah'ım onu bağışla derler. -Anam babam size feda olsun- Bütün gücünüzle düşmanın üzerine yürüyünüz! Hurileri alçaltmayın. Savaşta şehid olan birinden düşen ilk kan damlası onun işlediği bütün günahları giderir ve onun için hurilerden iki eş inerler, yüzünü silerler ve Cennete girme zamanın geldi" derler.

O da onlara "Sizin de" der. Sonra ona yüz kat bir elbise giydirilir. Bu insanoğlunun do­kuduğu değil, cennette olan bir elbisedir, ki­şinin iki parmağı arasına sığacak kadar ince­dir. Bana haber verildi ki; kılıçlar, cennetin anahtarlarıdır."

 

Allah Yolunda Savaşın

 

"Fakat Peygamber ve yanındaki mümin­ler, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler, işte bütün hayırlar onlarındır. Kurtuluşa (felaha) erenler de işte onlardır." [303]

Hâkim, Mücahid'den rivayet etti:

Yezid b. Seçere er-Rehavî; Şam emirlerindendi:

Muaviye onu ordunun başında görev­lendiriyordu. Bir gün bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimet­lerini anınız! Benim gördüğüm siyah, yeşil, kırmızı, beyaz elbiselileri ve evlerde onlanları görüyoruz. Namaza durulduğunda; semanın, cennetin ve cehennemin kapıları açılır. Hu­riler süslenir.

Bir kimse savaşa yöneldiğinde:

"Allah'ım onu sabit kıl. Ona yardım et" derler. Bir kişi savaştan yüz çevirdiğinde de:

"Allah'ım onu bağışla, ona acı" derler. Anam babam size feda olsun. Bütün gücünüzle düşmana karşı sava­şınız.

Şehid olan birinin düşen kan damlasıyla ağacın yaprağının düştüğü gibi, bütün hataları dökülür. Ona iki huri gelir ve yüzünün tozu­nu silerler. O onlara:

"Ben şilinim" der. O iki­si "Hayır! Ben sizinim" derler. Yüz kat elbise giydirilir. Eğer on şu iki -başparmak ve şehadet parmağı- parmağını arasına alsam sığar. O insanoğlunun dokuması değil, cenne­tin elbisesidir.

Şüphesiz ki; Allah katında sizin isimleri­niz, simalarınız, vasıflarınız, konuşmalarınız ve meclisleriniz yazılıdır, kıyamet günü şöyle denir:

"Ey falan kimse! Bu senin nurundur. Ey falan! Senin de nurun yoktur"

Denizin sahili olduğu gibi, cehennemin de sahili vardır. Orada hurma ağacı büyüklü­ğünde yılanlar, katır gibi akrepler vardır. Ce­hennemlikler azaplarının azaltılmasını iste­diklerinde, onlara:

"Sahile çıkın" denir. Onlar da kıyıya çıkarlar. Haşereler onların dudakla­rını ve yüzlerini parçalamaya başlarlar.

Onlardan kaçmak için tekrar cehenneme varırlar. Onlar uyuz hastalığına yakalanırlar.

Onlardan biri derisini kemiği ortaya çıkınca­ya kadar kalır. Birisi de. Ey falan. Bu sana eziyet vermiyor mu?" der. O da "Evet" der. Bu­nun üzerine öbürü:

"İşte bu, mü'minlere ezi­yet ettiğinden dolayıdır" der.

 

Umeyr B. Sa'd (r.a.)'ın Hutbesi

 

"De ki: "Rabbim bana adaleti insafı em­retti. Her mescitte yüzünüzü Ona doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak Ona yalvarın. İlk olarak sizi yarattığı gibi yine Ona döneceksiniz." [304]

İbnü Sa'd, Saîd b. Süveyd'den:

Umeyr b.  Sa'd (r.a.) Humus'da vali iken minberden şöyle hitap ediyordu:

"Biliniz ki İslâm'ın yüksek bir duvarı, ve sağlam bir kapısı vardır. İslâm'ın duvarı, ada­lettir. Kapısı hakikattir.  Duvar bozulduğu, kapı da yıkıldığı zaman, İslâm fethedilir. İs­lâm, idarecileri şiddetli olduğu zaman sağlam olarak devam eder. İdarecinin şiddetli olması; kamçıyla vurması ve kılıçla öldürmesi değil­dir. Ancak, onun hakla ve adaletle hükmetmesidir."

 

Umeyr (r.a)'in Babası Sa'd B. Ubeyd'ül-Kari (r.a)'in Hutbesi

 

Sa'd b. Ubeyd şöyle hitap etti:

"Biz yarın düşmanla karşılaşacağız ve şehit olacağız. Kanımızı yıkamayız. Biz ancak üze­rimizde olan elbiseyle kefenleniriz."

 

Muaz B. Cebel (r.a)in Hutbesi

 

"İman edip salih amel işleyenleri ise müj­dele:

Kendileri için altından ırmaklar akan cennetler var. Onlardan herhangi bir meyve­den rızıklandıklarında, onlar her defasında "ha, bu bizim önceden rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olarak kendilerine sunulur. Orada kendileri için çok temiz zevceler de vardır. Hem onlar orada ebedi kalacaklardır." [305]

İbnü Cerîr ve İbnü Ebî Hâtem, Seleme b. Sebre'den:

Muaz (r.a.) Şam'da bize hitap etti ve şöyle dedi:

"Sizler mü'minsiniz ve cennetliksiniz. Vallahi ben, İran'lı ve Bizans'lı esirlerinizi (müslümanlığı kabul etmeleriyle) de Allah'ın cennete girdireceğini umuyorum. Şu sebebtendir ki; onlardan birisi size bir iş yap­tığında, siz "Güzel yaptın. Allah sana merha­met etsin. Allah razı olsun" dersiniz. Sonra şu ayeti okudu:       

"Allah, iman edip, salih amel işleyenlerin duasını kabul eder. Onlara fazlından artırır."

 

Ebudderda (r.a.)ın Hutbesi

 

"Ey iman edenler! Kendinizi düzeltmeye bakın. Siz, doğru yolda olduğunuz takdirde. Öte taraftan sapanlar size bir zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yaptıklarınızı size haber verecektir." [306]

İbnü Asâkir, Havşeb el-Fezârî'den rivayet etti:

Ebudderdâ (r.a.)in minberde şöyle hitap ettiğini duydum:

"Şüphesiz ki; ben. Aziz ve Celil olan Rabbimin bana şöyle sesleneceği günden çok korkuyorum. O "Ey Uveymir" der. Ben "Buyur Ya Rabbi" derim. O:

"Bildiğinle nasıl amel ettin?" der. Allah­'ın kitabındaki emredici ve nehyedici her ayet emrine uyup uymadığımı bana sorar. Emredi­ci ayetler, o emirleri yapmadığıma; nehyedici ayetler de uymadığıma aleyhimde şahitlik ederler. 'Daha konuşmayı, bırakmayayım mı?"

 

Sahabilerin Bedir Gününde Meleklerden Yardım Görmeleri

 

Sehl b. Sa'd şöyle anlatıyor:

Ebu Useyd gözlerini kaybetmesinden sonra bir gün bana şunları söyledi:

"Ey yeğenim! Allah'a yemin ederim ki şu andan Bedir'de bulunsak ve Al­lah Teâla da gözlerimi bana geri verseydi, im­dadımıza gelen meleklerin çıktıkları vadiyi sana hiç tereddütsüz gösterebilirdim."

Cebrail (a.s) Bedir gününde Zübeyr (r.a)'ın başında bir ucunu yüzü tarafına sarkıttığı sarı bir sarık vardı. Melekler de aynı şekilde, baş­larında sarı renkli sarıklarla indiler.

Melekler, Bedir gününde ucunu arka ta­raflarına sarkıttıkları beyaz sarıklar giymişler. Huneyn gününde ise sarıklarının rengi yeşil­di. Onlar Bedir hariç hiçbir savaşta düşmanla savaşmamışlardır. Yaptıkları sadece müzminle­rin sayılarını çok göstermekti.

Hz. Peygamberin azatlısı Ebu Râfi şöyle anlatıyor:

Ben Hz. Abbas'ın hizmetçisi idim. İslâm dini bulunduğum eve girmiş, Abbas'la karısı Ümmü'1-Fadl müslüman olmuştu. On­larla birükte ben de müslüman olmuştum. Hz. Abbas, kavminden korkuyor ve onlara aykırı harekette bulunmak hoşuna gitmiyor­du ve bu yüzden de müslümanlığını gizliyor­du. Zengindi ve malı, ticaret yaptığı için kavmi arasında dağılmış durumdaydı.

Ebu Leheb Bedir savaşına gitmeyerek ye­rine As. B. Hişam b. Muğire'yi göndermişti. Kureyşten bir kişi savaşa gitmediğinde yerine bir başka kişiyi gönderdi. Kureyşlilerin Bedir'de mağlup ve tarumar oldukları haberi geldiğinde Allah Teâlâ, Ebu Leheb'i rezil etti ve o üzüntüsünden ölüm derecesine geldi. Bizse içimizden büyük bir sevinç hissettik. Ben bünye bakımından zayıf bir kişiydim. Zemzem hücrelinden birinden ok yontuyor­dum. Allah'a yemin ederim ki haberin geldiği gün Ümmü"-Fadl da orada bulunduğu halde yine o hücrede ok yontuyordum. Gelen haber bizi çok sevindirmişti.

O sırada Ebu Leheb karşıdan çıkageldi. Ayaklarını sürüyerek öfkeli ve üzgün bir şekil­de yürüyordu. Bulunduğumuz hücrenin ya­nına geldiğinde onun duvarının dibine otur­du; sırtı benim sırtıma dönüktü. Bu sırada halk "Ebu Süfyan b. Haris gelip amcası Ebu Leheb'in yanına oturdu. Halksa ayakta duru­yorlardı. Ebu Leheb "Ey yeğenim! Durum nasıl? Bana haber ver!" dedi.

Ebu Süfyan da şunları söyledi:

"Allah'a yemin ederim ki biz onlarla karşılaştığımız ilk anda sırtımızı ken­dilerine çevirdik. Onlar bizi diledikleri şekil­de öldürüyorlar ve diledikleri şekilde esir ediyorlardı.

Ancak ben bu konuda halkı (bizimkileri) kınamıyorum. Çünkü biz doru atlara binip bembeyaz elbiseler giymiş bazı kimselerin yer ile gök afrisında durduklarını gördük. Allah'a yemin ederim ki bunlar hiç birşey bırakmıyorlar ve hiç kimse de kendilerine mukave­met edemiyordu". Bunun üzerine dayanama­yarak hücrenin perdesini kaldırıp "Allah'a yemin ederim ki onlar meleklerdir" dedim.

O zaman Ebu Leheb elini kaldırıp bütün kuvve­tiyle bana bir tokat attı. Karşı koymak istedimse de çok güçsüz olduğumdan hiç bir şey yapamadım.

Ebu Leheb beni kaldırıp sırtüstü yere vur­du. Sonra da göğsümü çıkarak bana vurmaya başladı. Bu durumu gören Ummü'1-Fadl hüc­renin direklerinden birini yerinden sökerek, onunla üzerime çullanmış olan Ebu Leheb'in kafasına vurdu. Ebu leheb'in başı fena halde yarıldı. Sonra da "Efendisi Abbas burada yok­tur diye kölesine zulüm mü edeceksin?" dedi.

Bunun üzerine Ebu Leheb perişan bir vazi­yette kalkıp gitti. Allah'a yemin ederim ki Ebu Leheb o günden sonra ancak yedi gün yaşadı. Allah Teâlâ ona daese denilen bir has­talığı musallat etti ve bu hastalık onu öldür­dü.

Ebu Leheb öldüğünde oğulları onun cese­dini üç gün içerde bıraktılar; ona yaklaşmaya korkuyorlardı. Çünkü Kureyşliler onun ölü­müne sebep olan hastalıktan, taundan kaç­tıkları gibi kaçardı. Sonunda ceset çürüyük kokmaya başladı. Bunun üzerine bazı kişiler Ebu Leheb'in oğullarına "Azap olunasıcalar! Utanmıyor musunuz? Babanızın cesedi evde kokmaya başlamış siz hâlâ onu defnetmiyor­sunuz" dediler.

Onlar da bu hastalığa yaka­lanmaktan korktuklarını söylediler. O zaman adamın biri "Bu konuda ben size yardımcı olurum" dedi.

Onu yıkamadılar; fakat üzerine su döktü­ler. Ancak bunu da cesede yaklaşmaksızın uzaktan yaptılar. Sonra da cesedi Mekke'nin ust taraflarında bir yere götürüp bir duvara dayadılar ve üzerine de taş yığdılar.

 

Huneyn Gününde Meleklerin, Sahabilerin İmdadına Koşması

 

Huneyn savaşına kâfir olarak katılmış olan bir adam şöyle anlatıyor:

Huneyn gününde karşı karşıya geldiğimizde müslümanlar bir koyun sağımı kadar bile dayanamayarak Hz. Peygamber'! yalnız bırakarak kaçtılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber'in çok yakınlarına sokuldun ve onu öldürmek için etrafını kuşat­tık. İşte o sırada onunla bizim aramıza güzel yüzlü birtakım erkeklerin girdiğini gördük. Bunlar bize "Geri dönün ey yüzleri kara kim­seler" diyordu. İşte onların bu sözleri bizim dağıtılıp kaçmamıza sebep oldu.

Huneyn gününde müşriklerle beraber olan bir kişi şöyle anlatıyor:

Huneyn gününde Hz. Peygamber ve ashâbıyla karşı karşıya geldi­ğimizde onlar önümüzde bir koyun sağımı kadar bile dayanamadılar. Arkalarına düşerek onlara vurmaya başladık; beyaz katırın sahi­binin (Hz. Peygamber'in) yanına gelinceye kadar bu böyle devam etti. Yaklaştığımızda onun Hz. Peygamber olduğunu gördük. Onun için önde bulunan güzel yüzlü, bembeyaz bazı erkekler bize "Geri dönün ey yüzleri kara kimseler." Dediler. Bunun üzerine dağıl­dık ve bu kez de sahabiler bizim omuzlarımı­za bindiler ve böylece yenilgiye uğradık.

Cübeyr b. Mut'im şöyle anlıtıyor:

Huneyn gününde Hz. Peygamber'le beraberdim. Sava­şın bütün şiddetiyle sürmekte olduğu bir sı­rada gökten beyaz arabalar giymiş birilerinin indiğini gördüm. Bunlar bulunduğumuz va­diyi karıncalar gibi doldurarak kafirlerin ara­sına girdiler ve onları bozguna uğratarak ka­çırdılar. İşte o zaman onların melek oldukla­rına şüphemiz kalmamıştı.

 

Ashabın Uhud Ve Hendek Savaşlarında Meleklerle Desteklenmesi

 

Hz. Peygamber Uhud gününde Mus'ab b. Umeyr'e sancağını verdi. Mus'ab şehid düştü. Onun suretinde bir melek sancağı aldı. Ak­şama doğru Hz. Peygamber "Ey Mus'ab gel" dedi. Melek, Hz. Peygamber'e dönerek "Ben Mus'ab değilim" deyince, Hz. Peygamber onun melek olduğunu ve imdada geldiğini an­ladı.

Hz. Peygamber'in Benî Kureyza yahudileri üzerine yürüdüğünde, Cebrail ve askerlerinin Benî Ganem sokaklarında kaldırdıkları toz bulutunu görür gibiyim.

Hz. Peygamber ve ashabı silahlarını çıkar­dılar. Cebrail, Rasûlullaha geldi. Hz. Peygam­ber'e "Biz hâlâ silahlarımızı bırakmadık, kalk Benî Kureyze yahudilerinin üzerine yürü" dedi.

Hz. Peygamber "Arkadaşlarım yoruldu. Onlara birkaç gün mühlet versek iyi olacak" dedi.

Cebrail "Hayır, kalk ve Benî Kureyza'ya saldırıya geç, yemin ederim ki, atımı kalelerinin içine süreceğim" dedi. Sonra yanındaki meleklerle beraber yürüdüler. Atlarının, ensardan Benî Ğanem'in sokaklarında çıkar­dıkları tozlar göklere yükseliyordu.

 

Meleklerin Müşriklerle Savaşması Ve Onları Esir Alması

 

Bedir günü kır atlara binmiş bazı kimseleri yer ile gök arasında gördüm. Başlarında miğ­ferler vardı. Müşriklerden bazıları öldürüyor, bazılarını da esir alıyorlardı.

Ensaraan bir kişi Abbas'ı esir ederek Peygamber'e getirmişti. Abbas "Ey Allah'ın Rasûlü! Beni esir eden şu ensarlı zat değildir. Beni, bir ata binmiş, saçı dökülmüş, çok güzel yüzlü bir adam esir etti. Onun kılık kıyafeti şöyle şöyle" idi diyerek tarif etti. Hz. Pey­gamber

"Allah Teâlâ, keremli ve şerefli bir melekle sana yardım etmiştir" buyurdu.

Ensardan bir kişi Abbas b. Abudulmuttalib'i esir ederek Hz. Peygamber'e getirdi. Abbas "Ey Allah'ı Rasûlü! Bu kişi beni esir eden zat değildir. Beni, saçının ön kısmı dökülmüş ve insanların yüz bakı­mından en güzeli olan bir kişi esir etti. Doru bir atın sırtındaydı ve ben onu şimdi kavmin içinde görmüyorum" dedi. Ensarlı

"Ey Allah'ın Rasûlü! Onun ben esir ettim" dedi.

Hz. Peygamber, ensarîye "Sus! Allah seni keremli bir melekle takviye etmiştir!" buyurdu.

Abbas'ı esir eden Ebü'l-Yeser Kâb b. Amr'dır. Bu zat Benî Seleme kabilesine mensubdur. Bu adam kısa boyluydu. Abbas ise iri yarı birisiydi. Hz. Peygamber "Ey Ebe'l-Yeser! Sen Abbas'ı nasıl esir ettin?" dedi.

Ebu Yeser de "Ey Allah'ın Rasûlü! Abbas'ı esir etmem için bana daha önce ve daha sonra görmediğim bir kişi yardım etti. Şekli şöyle şöyle idi" dedi.

Bunun üzerine Hz. Peygam­ber "Abbas'ı esir etmek hususunda sana ke­remli bir melek yardımcı oldu" dedi.

Müslümanlardan bir kişi, müşriklerden bi­rini kovalıyordu. O sırada yukardan bir kır­baç sesi duyuldu ve bir süvari ortaya çıkıp "Ey Hayzum ilerle" dedi.

Ensarî önüne bak­tığında kaçan müşriğin sırt üstü yere düştü­ğünü, burnunun kırıldığını ve kamçı izinden yüzünün morardığını gördü. Ensarî Hz. Peygambere gelerek durumu anlattı. Hz. Peygamber "Dediklerinin doğrudur. O gökle­rin üçüncü katından gönderilen bir yardım­cıdır" dedi.

O günde müşriklerden yetmiş kişi ölmüştür, yetmiş kişi de esir alınmıştı.

Ben ve amcamın oğlu dağın üzerine çıktık.

Oradan Bedir sahasını görüyorduk. İkimiz de müşriktik. Tepeden savaşı seyrediyor ve sonu­cunu bekliyorduk. Yağmacılarla beraber yağ­macılık yapacaktır. Biz dağda pusuda iken, bir bulut bize yaklaştı. Buluttan atların kişnemesi duyuluyordu. Birisi de "Hayzum ilerle" di­yordu. Amcamın oğlunun korkudan ödü patladı, oracıkta öldü. Ben de neredeyse helak olacaktım. Fakat kendimi toparladım.

Peygamber'le beraber bir gazvede bulunu­yorduk. Düşmanla karşılaştık. Hz. Peygamber "Ey ceza/gününün sahibi! Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım dileriz" diye dua etti. Yemin ederim ki, o anda melekler tara­fından vurulup yere düşen kimseler gördüm.

Babam bana "Ey oğlum! Bedir savaşdaydık. Hatırlıyorum ki, müslümanlardan birisi, müşriklerden birinin başını hedefliyor, fakat daha kılıcını vurmadan başı yere düşüyordu" dedi.

Ben herhangi bir müşriğe vurmak için yaklaşıyordum. Fakat ben daha kılıcımı vur­madan, onun başı yere düşüyordu. Anladım ki, onu öldüren ben değildim.

Ben Berze el-Harisi, bedir günü üç baş ge­tirdi. Hz. Peygamber onu görünce "Ellerine sağlık" dedi. Ebu Berze   de "Ey Allah'ın Rasûlü! İki tanesini ben öldürdüm, üçüncüsü ise, bembeyaz yüzlü bir adam başına vurarak öldürdü" dedi. Hz. Peygamber

"İşte o filan melaikedir" dedi.

Haris b. Samime "Hz. Peygamber vadide, bana "Abdurrahman b. Avfı gördün mü?" dedi.

"Evet ey Allah'ın rasûlü! Onu dağın eteğinde gördüm. Müşrikler onun etrafını sarmışlardı. Ona yardım etmek istedim, fakat sizi burada görünce yardımınıza koştum" de­dim. Hz. Peygamber "Onun için üzülme. Me­lekler onunla beraber savaşırlar" dedi.

Daha sonra Abdurrahman b. Avfın yanına gitti­ğimde, yedi kişinin öldürmüş olduğunu gör­düm ve "Ellerine sağlık, bütün bunları sen mi öldürdün?" dedi.

Abdurrahman "Ertat b. Şurahbil'i ben öl­dürdüm" dedi.

Bir adamı daha göstererek "Şunu da ben öldürdüm" dedi.

Bir adamı da­ha göstererek "Şunu da ben öldürdüm, fakat diğerlerini göremediğim bir kimse öldürdü" dedi. Bunun üzerine "Allah ve rasûlü doğru söyledi" dedim.

 

Cebrail'in Mekke'de Hz. Peygamber İle Alay Edenlere Eziyet Etmesi

 

Hz. Peygamber Mekke'de iken bazı kişileri yanında geçti. Onlar arkasında ona göz kırpı­yorlardı. "İşte Cebrail'in beraberinde olduğu­nu iddia eden kişidir" diyorlardı. O sırada Hz. Cebrail parmağıyla onlara işaret etti ve onların vücutlarında tırnak gibi yaralar belir­di ve sarı su bağladı. Hatta onlar o kadar kok­tular ki hiç kimse kendilerine yaklaşamıyordu. İşte o zaman Allah Teâlâ

"Alaycılara karşı şüphesiz biz sana kâfiyiz" ayetini indirdi.

Alaycılara karşı "biz sana kafiyiz" ayetindeki alay edenlerden maksad, Velid b. Muğire, Esved b. Abdi Yeğûs, Esved b. Muttalib, Benî Esed b. Abduluzza'dan Ebu Zem'a, Haris b. Aytal es-Sehmî ve As b. Vail es-Sehmî'dir. Cebrail, Hz. Peygamber'e geldi.

Hz. Peygam­ber onları Cebrail'i şikayet etti. Hz. Peygam­ber, Cebrail'e, Velid b. Muğire'yi gösterdi. Cebrail onun can damarına işaret etti. Hz. Peygamber "sen ne yaptın?" deyince "Senin için onun hakkından geldim" dedi.   Sonra Rasûlullah ona Haris b. Aytal'ı gösterdi. Onun karnına işaret etti. Hz. Peygamber tekrar Cebrail'e "Sen ne yaptın?" dedi.

Cebrail "Se­nin yerine onun hakkından geldim" dedi.

Sonra ona As b. Vail'i gösterdi. Cebrail onun ayak damarına işaret etti. Hz. Peygamber "Ne yaptın?" diye sorunca, Cebrail "Senin yerine onun hakkından geldim" dedi.

Velid b. Muğire'ye gelince, o, ok yapan Huzâalı bir kişinin yanından geçti ve onun attığı ok onun can damarına isabet etti. Esved b. Muttalib'e gelince, o kör oldu. Bazıları "Bu şekilde kör oldu" derken bazıları da bir kör ağacın altına konaklamışken çocuklarına "Niçin beni kurtarmıyorsunuz? Gözlerime diken battı dayanamıyorum" dediğini, ço­cuklarının da "Biz bir şey göremiyoruz" de­diklerini ve böylece kör oluncaya kadar feryat ettiğini söylüyorlar.

Esved b. Abdi Yeğus'a gelince, onun başın­da çıbanlar çıktı ve o çıbanlar sebebiyle öldü. Haris'ege'ince, o karnından sarı su hastalığına yakalandı. Pislikleri ağzından geliyordu. O da bu şekilde öldü. As. B. Vail'e gelince, bir gün durup dururken ayağına şibrika denilen di­ken battı ve su aldı, ondan dolayı zehirlene­rek öldü.

 

Bir Meleğin Ebu Malak Adlı Şarabiye Yardım Etmesi

 

Ashabdan, Ebu Malak adında bir adam vardı. Ebu Malak ticaretle uğraşırdı. Başkala­rının parasını da çalışırdı, ibadet ve takva sa­hibi bir kimseydi. Bir ara ticaret için sefere çıkmıştı ve silahlı bir hırsıza rastladı. Hırsız "Eşyalarını yere bırak, seni öldüreceğim" de­di.

Ebul Malak "işte mal, senin olsun. Niye beni öldüreceğim" dedi.

Ebu Malak "işte mal, senin olsun. Niye beni öldüreceksin?" deyin­ce, hırsız "Senin kanını istiyorum" dedi.

Ebu Malak "O halde bana imkân ver de namaz kılayım" dedi.

Hırsız "istediğin kadar namaz kıl" dedi.

Ebu Malak abdest aldıktan sonra namaza durdu ve namazda şöyle dua etti:

"Ey mecid olan arşın sahibi. Ey dilediğini çokça yerine getiren Allah! Kastedilmeyen izzetinle, zulme uğramayan mülkünle senden istiyorum. Ar­şının etrafını dolduran nurunla senden istiyo­rum ki, bu hırsızın şerrinden beni koruyasın. Ey yardım edin! Bana yardımcı ol!

Bu duayı üç defa tekrar etti. Baktı ki karşıdan bir süvari gelmektedir. Elinde bir süngü vardır. Bu süngü ile hırsıza vurarak onu öl­dürdü. Sonra tacirin yanına geldi. Ebu Malak "Sen kimsin ki, Allah senin vasıtanla beni kurtardı" dedi.

Süvari "Ben dördüncü sema­nın meleklerindenim.

Sen bu ayı okuduğun zaman baktım ki gök kapısı çatırdayarak açıldı, ikinci defa okudu­ğunda, baktım, semadaki, gök ehli feryada başladı:

Üçüncü defa okuduğunda "Bu, üzün­tülü bir kişinin duasıdır" denildi. Ben Allah'dan bu adamı kurtarmak vazifesini bana vermesini istedim" dedi.

Bunları söyledikten sonra melek şöyle devam etti:

Sen müjdeliyo­rum. Bil ki, kim abdest alır, dört rekat namaz kılar, bu dua ile dua ederse, isterse üzüntüsü olsun, isterse olmasın, duası kabul olunur" dedi.

 

Bir Meleğin Zeyd B. Harise'nin Yardımına Gelmesi

 

Kulağıma geldiğine göre Zeyd b. Harise Taif te bir kişiden bir katır kiralamış Katır sahibi şu şartlı ileri sürmüş: "İstediğim yerde seni konaklandırırım!" Sonra katır sahibi Hz. Zeyd'i bin harabeye götürüp "in" demiş. Zeyd b. Harise inmiş ve orada bir sürü ceset gör­müş. Katırın sahibi onu öldürmek isteyince "Yak"mı bırak da iki rekât namaz kılayım, sonra beni öldür" de"iş. Adam da "Kıl"namazım. Şu adamlar senden önce na­maz kıldılar. Fakat namazları onlara hiçbir yarar sağlamadı" demiş.

Namazı kıldıktan sonra beni öldürmek üzere geldi. O zaman "Ey erhamerrahimin" diye Allah'ı çağırdım. "Sakın onu öldürme" diye bir ses işitti. Bu ses onu korkuttu. Bu sesin kimin olduğunu araştırmak için etrafa çıktı, baktı kimseyi göremedi. Beni öldürmek üzere gelince bir defa daha "ya erhamerrahimin" diye seslendim. Üç defa böyle oldu. Baktım ki bir süvari, elinde bir süngü ve onun başında ateşten bir parça ol­duğu halde geliyor. Süngüyle adamın karnına vurup arkasından çakırdı ve adam öldü. Süva­ri bana dönerek "Sen birinci defa yaerhamerrahimin' dediğinde ben birinci gök katındaydım. İkinci defa bunu söyleyince yeryüzüne en yakın olan semaya geldim. Üçüncü defa da bunu deyince sana geldim" de­di.

 

Ashabın Melekleri Görmesi

 

Hz. Âişe ve Ensardan Bazı Kimselerin Melekleri Görmeleri

Allah Rasûlü bîr kişinin sesini işitti. Şid­detli bir sıçrayışla sıçrayıp onun yanına çıktı. Ben de merak ettim, onun peşini takib ettim, baktım ki, Dihyetü'l-Kelbî atının yelesine yapışmış, başına bir sarık sarmış ve ucunu arkasına sarkıtmıştı. Hz. Peygamber hücreme geldiğinde "Sen şiddetli bir şekilde sıçradın, sonra çıktın. Ben de seni takib ettim. Baktım ki Dihyetü'l-Kelbî oradadır"dedim. Hz. Pey­gamber "Sen onu gördün mü? Diye sordu. "Evet, gördüm" dedim. Hz. Peygamber "İşte o Cebrail'dir. Bana Benî Kureyza'ya çıkmamı emretti" dedi.

Hz. Peygamber çıktı, kendisiyle Benî Kureyza arasında bulunan bazı meclîslerin arasında geçerken "Benden önce, kimse bu­radan geçti mi?" diye sordu.

Onlar da "daha önce bizim yanımızdan alaca bir katırın sır­tında Dihyetü'l-'elbî geçti. Altında ipekli bir kadife vardı" diler. Hz. Peygamber

"O Dihye değil, Cebrail'dir. Benî Kureyza'nın yanına gönderildi ki, kalelerini sırssın, kalblerine korku atsın" dedi.

Bir Ensari'nin Cebrail'i Görmesi ve Onunla Konuşması Hz. Peygamber ensardan bir kişinin sıhhatini sormak için gitti. Evine yaklaşınca baktı ki içerde birisiyle konuşuyor. Peygam­ber izin istedi, içeri girdikten sonra kimseyi görmeyince "İçerde senin başkasıyla konuş­tuğunu duydum" dedim.

Ensarî "Ey Allah'ın Rasûlü! Sıtmanın şiddetinden ötürü, yalnız kalayım da kimse beni rahatsız etmesin diye yatağa girdim. Fakat yanıma bir adam geldi. Siz hariç, ondan daha temiz ve hoş sohbet bir kimse görmedim" dedi.

Hz. Peygamber "İşte o Cebrail'dir. İçinizde öyle kimseler var ki, Allah'tan ne isteseler, Allah verir" buyurdu.

Abdullah b. Abbasın Hz. Peygamber'in Yanında Cebrail'i Görmesi Babamla beraber Peygamber'in yanındaydık. Orada Peygamber'in kendisiyle konuştu­ğu bir kimse vadır. Sanki Hz. Peygamber ba­bamı kale almamış gibiydi. Peygamber katın­dan çıktıktan sonra babam "Ey oğul! Görme­din mi, amcanın oğlu sanki benden yüz çevi­rir gibiydi! Dedi.

"Ey baba! Peygamber'in yanında bir kişi vardı. Onunla gizli bir şey konuşuyordu" dedim.

Bunun üzerine Rasûlullaha döndük. Babam "Ey Allah'ın Rasûlü, ben Abdullah'a şöyle şöyle söyledim. O da bana seninle gizli bir şey konuşan bir adam bulunduğunu söyledim. O da bana se­ninle gizli bir şey konuşan bir adam bulun­duğunu söyledi. Acaba böyle bir kimse var mıydı?" dedi.

Hz. Peygamber "Ey Abdullah! Sen onu gördün mü?" diye sordu. "Evet, gör­düm" dedim.

Hz. Peygamber "İşte o Cebra­il'di. Sana yönelmek beni meşgul eden oydu" buyurdu, Abbas, Abdullah'ı, Hz. Peygamber'in bir ihtiyacı görmesi için gönderdi. Abdullah b. Abbas, Peygamber'in yanında bir kişinin bulunduğunu görünce, konuşmadan babasına gitti. Bilahere hadiseye vakıf olan Hz. Pey­gamber "Ey Abdullah! Sen onu gördün mü?" diye sordu. Abdullah "Gördüm" dedi. Hz. Peygamber

"İşte o Cebrail'dir. Dikkat edilsin, Abdullah'ın iki gözü kör olmazdan önce vefat etmeyecektir ve Allah ona büyük ecir vere­cektir" buyurdu.

 

Irbad b. Suriye'nin Şam Mescidinde Bir Melek Görmesi

 

Irbad, ashabdan yaşlı bir zattı. Ölmei te­menni eder ve daima "Yarab! Yaşlandım, kemiklerim inceldi. Beni huzuruna kaldır!" di­ye dua ederdi. Bir gün Şam mescidindeyken, ipekli yeşil bir elbise giymiş, çok güzel bir gençle karşılaştı. Genç, ona "Senin şu duan nedir?" diye sordu. O da "Ey yeğenim! Nasıl dua etmemi istiyorsun?" dedi.

Genç "Şöyle dua et:

Yarab! Amelimi güzelleştir, ecelimi yetiştir" demesini tavsiye etti. İrbad "Allah senden razı olsun. Sen kimsin?" dedi.

Genç "Ben, mü'minlerin kalbinden üzüntüyü gide­ren Ribail adındaki meleğim" diye cevap ver­di.

Meleklerin Ashaba Selam Vermeleri ve Musafaha Etmeleri İmran b. Husayn hastayken bana "Ey Mutarrif! Melekler, baş ucunda, Kabe'nin yanında İsmail'in makamında bana selâm ve­riyorlardı. Fakat ben vücudumu dağlattıktan sonra artık böyle bir şey olmuyor" dedi.

İmran iyileşince tekrar konuştum. Bana "Yine eskisi gibi olmaya başladı. Fakat ben ölmeden bunu kimseye söyleme" dedi.

İmran b. Husayn bana "Haberin var mı? Eskiden bana selâm verilirdi. Ben vücudumu dağladıktan sonra selâm verilmez oldu" dedi.

Ona "Başının ucundan mı selam veriliyordu, yoksa ayaklarının tarafından mı?" diye sordum. O da "Baş ucumdan selâm veriliyordu" dedi.

Ben "Kanaatimce bu sana tekrar gelme­yince sen ölmeyeceksin" dedim.

Bir zaman sonra yine bana "Haberin var mı? Eski halim bana tekrar geri geldi" dedi ve fazla bir süre geçmeden de öldü.

Melekler İmran b. Husayn ile musafaha ederdi. Ne zamanki bedenini dağladı, ondan uzaklaştılar.

 

Meleklerin, Ashabın Diliyle Konuşması

 

Meleklerin, Hz. Ömer'in Diliyle Konuş­ması

Allah'ın Rasûlü "Kim Ömer'e buğzeder. Kim Ömer'i severse, beni sevmiştir. Allah Teâlâ'nın gönderdiği hiçbir peygamber yoktur ki, ümmetinden birisine ilham edilmiş olma­sın. Benim ümmetim içinde böyle birisi varsa bu Ömer'dir" dedi. Ashab "Ey Allah'ın Rasûlü! İlham alması nasıldır?" diye sordu. Hz. Peygamber

"Melekler onun diliyle konu­şurlar" buyurdu.

Meleklerin, Buhresil Muhasarasında Ebu Müfezzer'in Diliyle Konuşması

Biz Buhresil denilen şehri, İran ordusu mağrub olup kaçtıktan sonra kuşattık. Bir elçi bize geldi ve "Kral size sulh etmenizi teklif ediyor! Dicle'den dağlara kadar, bizim olsun. Dicleden sizin tarafınıza düşen kısım da sizin olsun. Bu şartla sulh yapar mısınız? Siz doy­madınız mı? Allah sizi doyurmasın" dedi.

Bunun üzerine Ebu Müfezzer el-Esved b. Kutbe ortaya çıkarak konuşmaya başladı. Öyle şeyler söyledi ki, ne kendisi ne de biz o sözlerden bir şey anlamadık. Ancak İran elçisi hemen kalkıp gitti ve İran ordusu geri çekil­di. Biz Ebu Müfezzer'e "Ey Ebâ Müfezzer! Sen bu adama ne dedin de hemen kalkıp gitti. O gidince de İran ordusu Medain'e doğru çeklidi" dedi.

Ebu Müfezzer "Muhammed'i hak peygamber olarak gönderen Allah'a ye­min ederim ki, ben ne dediğimi bilmiyorum. Ancak benim üzerime bir sekine indiğini ve hakkımızda en iyi bir şekilde konuşturulduğumu sanıyorum" dedi.

Bunun üzerine her­kes gelip ona ne dediğini sormaya başladılar. Kumandanımız Sa'd b. Ebî Vakkas da bunu duyup yanımıza gelerek "Ey Ebâ Müfezzer! Sen ne dedin?" dedi.

Ebu Müfezzer, bize dediklerini ona da söyledi. Sonra Sa'd b. Ebî Vakkas, hücum emri verdi. Mancınıklar taş yağdırmaya başladı. Bizden hiç kimse şehre girmeden,   şehirden bir adam çıkarak eman diledi. Ona eman verdik. Bize "Şehirde hiç kimse yoktur. Neden girmiyorsunuz?" dedi.

Bunun üzerine şehire girdik. Şehre girdiği­mizde gerçekten de hiç kimseyi görmedik. Şehrin (dışında esir aldığım bazı kimselere "Bunlar neden kaçtılar?" diye sorduk. Onlar "Sizden birisi Şah'ın elçisine "Biz Efrizin balı ile Kusî turuncunu yemedikçe barış yoktur" demiş. Bunun üzerine Şah "Eyvah! Melekler onların diliyle konuşuyor. Allah'a yemin ede­rim ki, bunda büyük bir şer vardır. Burayı hemen terkedip daha uzaklara çekilin" diye emretti" dediler.

 

 

 

[1] Bakara: 2/1-5

[2] Bakara: 2/74

[3] Hud: 11/58

[4] Bakara: 2/130

[5] Münzirî, Terğîb III/473

[6] Nahl: 16/90

[7] Nahl: 16/90

[8] Sebe: 34/28

[9] Sâf: 61/9

[10] Ahzâb: 33/45-46

[11] Talâk: 65/II

[12] Enfâl: 8/20

[13] Fatır: 35/24

[14] Nisa: 4/64

[15] Enbiya: 21/107

[16] Ahzâb: 33/21

[17] Müslim rivayet etti.

[18] Nisa: 4/65

[19] A'raf: 7/158

[20] Haşr: 59/7

[21] Âl-i İmran: 3/31

[22] Şuarâ: 26/214

[23] Tebbet: 1-5

[24] Bakara: 2/110

[25] Nahl: 16/51-52

[26] Bidaye 3/214

[27] Nisa: 4/69

[28] Kaf: 50/29

[29] Hucurat: 49/10-12

[30] Sahîh-i Müslim ve Tercemesi s.31,

[31] Beyine: 98/7-8

[32] Mü'min: 40/10

[33] Tevbe: 9/14-15

[34] Al-i İmran: 3/145

[35] Araf: 7/73

[36] Heysemi 5/8

[37] Al-i İmran 97

[38] Heysemî 6/178  

[39] Nisa: 4/92

[40] İbni Mace s.478.

[41] Bakara: 2/185

[42] Kenz 4/25

[43] Bakara: 2/186

[44] Hucurat: 49/13

[45] Şura: 42/20

[46] Cami'ul-Hutab, s.79

[47] Cuma: 62/9

[48] Nisa: 4/57

[49] Cami'ul-Hutab, s.87

[50] Ankebut: 29/64

[51] Rûm: 30/44-45

[52] Kenz 8/228

[53] Enfal: 8/20

[54] Hakim 1/93

[55] Bakara: 2/84

[56] Nisa: 4/59

[57] Bidaye 5/198

[58] İbni Sa'd 2/185

[59] Tevbe: 9/36

[60] Meryem: 19/63

[61] Kenz 3/25

[62] Şuara: 26/181 -182

[63] Nesai, c.X, s.243-244

[64] Muhammed: 47/18

[65] Heysemi 3/338

[66] Heysemî 7/340

[67] Kehf: 18/l-2

[68] Fussilet: 41/37

[69] En'am: 6/93

[70] Heysemî 7/332

[71] Kehf: 18/94

[72] Hucurat: 49/12

[73] Heysemî 8/93

[74] Asr: 103/1-3

[75] Al-i İmran: 3/180

[76] Nisa: 4/31

[77] Hacc: 22/30

[78] Kenz 2/169

[79] Nahl: 16/114

[80] Zuhruf: 43/43-44

[81] İnsan: 76/8-10

[82] Ar'af: 7/37

[83] Hacc: 22/7

[84] Feth: 48

[85] En'am: 6/17-18

[86] Müddessir: 74/48

[87] Nisa: 4/58

[88] Tevbe: 9/100

[89] Hadid: 57/18

[90] Ahzab: 33/56

[91] Nisa: 4/39

[92] Nisa: 4/56-57

[93] A'lâ: 87/12-13

[94] Taha: 20/74

[95] Bakara: 2/255

[96] Haşr: 59/20

[97] Hacc: 22/30

[98] Bakara: 2/190

[99] Müslim, Nesâî, İbni Kesîr 2/35

[100] Al-i İmran 134

[101] Bakara: 2/130

[102] Münzirî, Terğîb III/473

[103] Al-i İmran 14

[104] Kenz VII/124

[105] Zilzal: 99/6-8

[106] Kenz III/208

[107] Hucurat: 49/12

[108] Fâtır: 35/28

[109] Kenz VII/235

[110] Nisa: 4/34

[111] Kenz VIII/235

[112] Tevbe: 9/82

[113] Heysemî X/302

[114] Nisa: 4/26

[115] Hilye 1/55

[116] Kenz VIII/208

[117] Nisa: 4/27

[118] Nisa: 4/31

[119] Hilye 1/75

[120] Taha: 20/114

[121] Kenz VII/236

[122] Mü'minun: 23/96

[123] Nur: 24/37

[124] Kenz V/74

[125] Hacc: 22/35

[126] Ebu Nuaym, Hilye 1/236

[127] Ebu Nuaym, Hilye, 1/236

[128] Hacc: 22/41

[129] Enfal: 8/27

[130] Hilye 1/134

[131] Hilye 1/134

[132] Hilye 1/135

[133] Enfal: 8/24

[134] Hilye 1/137

[135] Zümer: 39/33

[136] Hilye 1/138

[137] Lok­man: 31/34

[138] Hilye 1/207

[139] Hilye 1/205

[140] Secde: 32/15

[141] Hilye 1/210

[142] Taha: 20/124

[143] Kehf: 18/47

[144] Hilye 1/122

[145] Nahl: 16/28

[146] Keriz VIII/227

[147] Hud: 11/15-16

[148] Hud: 11/23

[149] Yunus: 10/44

[150] Tevbe: 9/51

[151] Nur: 24/35

[152] Kenz VIII/224

[153] Nahl: 16/97

[154] Kenz VIII/224

[155] Zümer: 39/70

[156] Kasas: 28/71

[157] Ankebut: 29/66

[158] Hüye 1/336

[159] Kasas: 28/77

[160] Kenz VIII/237

[161] Şura: 42/12

[162] Haşr: 59/18

[163] Kenz VIII/222

[164] Hacc: 22/58

[165] Nûr: 24/40

[166] Hadid: 57/13

[167] Nisâ: 4/142

[168] Hadid: 57/13" İbn Kesir, Tefsir IV/308

[169] Ahzab: 33/21

[170] Nisa: 4/42

[171] Kenz VIII/223

[172] Nur: 24/52

[173] Kenz VIII/224

[174] Maide: 5/62

[175] Hadid: 57/10

[176] Haşr: 59/9

[177] Buhari, Müslim, Bidaye 5/229 62

[178] Heysemî 2/39

[179] Ahzab: 33/72

[180] Nisa: 4/11

[181] En'am: 6/165

[182] Al-i İmran: 3/145

[183] Kasas: 28/77

[184] Maide: 5/9

[185] Al-i İmran: 3/l85

[186] Nahl: 16/l27

[187] İbrahim: 14/7

[188] Tevbe: 9/63

[189] Bakara: 2/195

[190] Buruc: 85

[191] Bakara: 2/168-169

[192] Kenz 8/306

[193] Fussilet: 41/44

[194] Kenz 5/124

[195] İsra: 17/82

[196] Bakara: 2/10

[197] Kenz 8/205

[198] Casiye: 45/21

[199] İbrahim: 14/31

[200] Rum: 30/41

[201] Bakara: 2/154

[202] Nahl: 16/93

[203] Ankebut: 29/45

[204] Müncid. Alâm: 205 Adenî, Bâhilî'den:

[205] Kenz 8/207

[206] Kenz 8/207

[207] Hud: 11/114

[208] Ba­kara: 2/43 

[209] Bakara: 2/120

[210] Teğabün: 64/16

[211] İbni Cerir, Tarih 3/282

[212] İbrahim: 14/7

[213] Lokman: 31/20

[214] İbrahim: 14/5

[215] Enfal: 8/26

[216] İbni Cerir. Tarih 3/283

[217] Al-i İmran: 3/155

[218] ÂI-i İmrân: 3/144

[219] Kenz 1/238

[220] Ahzab: 33/35

[221] Kenz 2/143

[222] Nur: 24/2

[223] Kenz 3/90

[224] Kenz 3/153

[225] Kenz 4/259

[226] Kenz 8/293

[227] Kenz 8/292;

[228] Bakara: 2/196

[229] Ahmed b. Hanbel, Müsned 1/20

[230] Ahmed b. Hanbel, Müsned 1/44 110

[231] Taha: 20/7

[232] Al-i İmran: 3/185

[233] İbni Cerîr, Tarih 3/446

[234] Tevbe: 9/l28

[235] Nisa: 4/27

[236] Araf: 7/26

[237] Tevbe: 9/128

[238] Kenz 4/44

[239] Mümin: 40/64

[240] Beyhakî 8/9

[241] Maide: 5/91

[242] Enam: 6/162

[243] Şuara: 26/86-89

[244] Hud: 11/84

[245] Vakıa: 56/60

[246] Hud: 11/80

[247] Hud: 11/91

[248] Hud: 11/91

[249] Kenz 1/250 124

[250] Bakara: 2/183

[251] İnfitar: 82/4-5

[252] Bidaye 8/6 126

[253] Rad: 13/26

[254] Mü'minun: 23/ 99/100

[255] Necm: 53/31

[256] Kehf: 18/49

[257] Kenz 8/219

[258] Ankebut: 29/57

[259] Kasas: 28/77

[260] Kehf: 18/46

[261] Hacc: 22/41

[262] Muhammed: 47/18

[263] Kenz 8/218

[264] Muhammed: 47/36

[265] Maide: 5/2

[266] Şura: 42/30

[267] Furkan: 25/68

[268] Müsned 1/81

[269] Hadid: 57/10

[270] Müstehab, 4/444

[271] Kara - 237

[272] İsra: 17/32

[273] Müsned 1/156

[274] Bakara: 2/154

[275] Müntehab 5/61

[276] Yusuf: 12/38

[277] Şura: 42/23

[278] Ahzab: 33/33

[279] Mümin: 40/68

[280] Şura: 42/19

[281] Kenz 7/130

[282] Bakara: 2/ 197

[283] Bakara: 2/197

[284] Bakara: 2/200

[285] Bakara: 2/203

[286] Taberi, Hılye 1/336

[287] Enfal: 8/28

[288] Al-i İmran: 3/96

[289] Kevser: 108/1-3

[290] Müsnet 4/4

[291] Müsned 4/5

[292] Maide: 5/90

[293] Buhari, Kitabu'1-Edeb

[294] Sad: 38/28

[295] İbni Sa'd: 3/63

[296] Hud: 11/104

[297] Kıyame: 75/7-9

[298] Kasas: 28/86

[299] En'am: 6/39

[300] Ahkaf: 46/10

[301] Araf: 7/32

[302] Nahl: 16/18

[303] Tevbe: 9/88

[304] A'raf: 7/29

[305] Bakara: 2/25

[306] Maide: 5/105